Şimdi Ara

Şiirler,güzel sözler (198. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
4 Misafir - 4 Masaüstü
5 sn
5.332
Cevap
42
Favori
629.502
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 196197198199200
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Özlem

    Firari sevdamsın benim,
    Kovaladıkça kaçan,
    Kaçtıkça çoğalan.
    Beynime ve yüreğime,
    Bir mıh gibi çakmışım seni,
    Söküp atamam.
    Kelepçeli sevdamsın, özlemimsin
    Dünüm, bugünüm, yarınım
    Gecem, gündüzüm.
    Ve de bilmem daha neyim?
    Bir martının,
    Dağlara sevdalandığı gibi,
    İşte öylesine sevdalıyım sana.
    Sen sevdalı olmasan da bana
  • Bu NasıL?
    ''Söylesem tesiri yok sussam gönül razı deği''
  • quote:

    DİYALEKTİK MUTSUZLUKLAR

    bir uzak sabah denizidir gittiğin kapı
    ellerinde rüzgârın taşınmaz çamurları var
    köpürmüş soylarımı toplarken çürüyen yanlarımdan
    inan batmış şehirler gibi onarılmaz anılar
    gözlerinde unuttuğum o eski aciz miras
    almaya gelsem soluğumda dalgın yosun kokusu
    biliyorum artık hiçbir gemi beni taşımaz
    ve yeniden büyür içimde mağrur bir zakkum gibi
    terk edilmek korkusu

    susarsın bir silahsızlanma akşamı
    susarsın dudaklarında ıslıklar kanar
    öpülmez dudakların ıslık yarası
    mavzerdir dokunmalarım kirvem bilirsin
    öpemem, öpersem tekmil bir aşiret tragedyası

    hüznünü ver bana yeter, gizli hüznünü
    kolları bağlı hüzün olsun dört yanım
    ırağına vurma beni kirvem, ağlarım, delirirsin
    sonra derler haklıdır sevdası
    geç olur ki artık onarmaz rakılar
    geç olur bir yaraya rakının dağılması

    sen denize sırtını dönen uykusuz dağlı,
    gemiler nerde (ki çoğu hüviyetidir melankolinin)
    nerde aykırı mavzerler (onlara sığdıramazsın ki öfkelerini)
    barut esmeri tenine sevdalarımı sürdüğüm
    nasıl taşıdım bunca yıl delirmiş saçlarında
    o eski şark yelini
    biliyorum dokunsam parmaklarım kırılır
    dokunmasam eşkıya uykusuzluğu çetin silahlar gibi.


    murathan mungan
  • "...Mümkünün son sınırlarına, imkansızı elde etmek için çabalayanlar ulaşabilir ancak.Gerçekleşmiş imkanlar, zorlanmış imkansızlıkların sonucudur..." Karl Liebknecht
  • Turan
    Nabızlarımda vuran duygular ki tarihin
    Birer derin sesidir, ben sahifelerde değil
    Güzide, şanlı, necip ırkımın uzak ve yakın
    Bütün zaferlerini kalbimin tanininde
    Nabızlarımda okur, anlar, eylerim tebcil.

    Sahifelerde değil, çünkü Atilla, Cengiz
    Zaferle ırkımın tetviç eden bu nasiyeler,
    O tozlu çerçevelerde, o iftira amiz
    Muhit içinde görünmekte kirli, şermende;
    Fakat şerefle numayan Sezar ve İskender!

    Nabızlarımda evet, çünkü ilm için müphem
    Kalan Oğuz Han'ı kalbim tanır tamamiyle
    Damarlarımda yaşar şan-ü ihtişamiyle
    Oğuz Han, işte budur gönlümü eden mülhem:

    VATAN NE TÜRKİYEDİR TÜRKLERE, NE TÜRKİSTAN
    VATAN, BÜYÜK VE MÜEBBET BİR ÜLKEDİR: TURAN


    Ziya Gökalp
  • BALKON

    Çocuk düşerse ölür çünkü balkon
    Ölümün cesur körfezidir evlerde
    Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların
    Anneler anneler elleri balkonların demirinde

    İçimde ve evlerde balkon
    Bir tabut kadar yer tutar
    Çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen
    Şezlongunuza uzanır ölü

    Gelecek zamanlarda
    Ölüleri balkonlara gömecekler
    İnsan rahat etmeyecek
    Öldükten sonra da

    Bana sormayın böyle nereye
    Koşa koşa gidiyorum
    Alnından öpmeye gidiyorum
    Evleri balkonsuz yapan mimarların sezai karakoç
  • quote:

    Orjinalden alıntı: denizsea

    quote:

    DİYALEKTİK MUTSUZLUKLAR

    bir uzak sabah denizidir gittiğin kapı
    ellerinde rüzgârın taşınmaz çamurları var
    köpürmüş soylarımı toplarken çürüyen yanlarımdan
    inan batmış şehirler gibi onarılmaz anılar
    gözlerinde unuttuğum o eski aciz miras
    almaya gelsem soluğumda dalgın yosun kokusu
    biliyorum artık hiçbir gemi beni taşımaz
    ve yeniden büyür içimde mağrur bir zakkum gibi
    terk edilmek korkusu

    susarsın bir silahsızlanma akşamı
    susarsın dudaklarında ıslıklar kanar
    öpülmez dudakların ıslık yarası
    mavzerdir dokunmalarım kirvem bilirsin
    öpemem, öpersem tekmil bir aşiret tragedyası

    hüznünü ver bana yeter, gizli hüznünü
    kolları bağlı hüzün olsun dört yanım
    ırağına vurma beni kirvem, ağlarım, delirirsin
    sonra derler haklıdır sevdası
    geç olur ki artık onarmaz rakılar
    geç olur bir yaraya rakının dağılması

    sen denize sırtını dönen uykusuz dağlı,
    gemiler nerde (ki çoğu hüviyetidir melankolinin)
    nerde aykırı mavzerler (onlara sığdıramazsın ki öfkelerini)
    barut esmeri tenine sevdalarımı sürdüğüm
    nasıl taşıdım bunca yıl delirmiş saçlarında
    o eski şark yelini
    biliyorum dokunsam parmaklarım kırılır
    dokunmasam eşkıya uykusuzluğu çetin silahlar gibi.


    murathan mungan



    çok sevdiğim bir şiirdir bu okumadan geçmeyin derim
  • çok güzel paylaşımlar var gerçekten
  • YÜREK ÇAĞRISI

    Tatlı su göllerine akamıyorum
    Yüzüm yüreğim deprem dalgası
    Bu gül kıyımlarına bakamıyorum
    Her sevi bir türküdür bağrımda
    Her öfke bir ağıt
    Ağıtlar kuşatmış dört yanımı
    Kendi türkülerimi haykıramıyorum

    Şarkılarla bezeniyor ufuklar
    Yüreğim patlıyor dağbaşlarında
    Yüreğim
    Sancımı duyar mısın yaralarında
    Kuş seslerinde yas nağmeleri
    Şarkılar sabır ve çile makamında

    Mendilimde öfke çıkınımda bilinç
    Uykusuz kalır mısın kitaplarıma
    Dudaklarımda hüzün
    Avuçlarımda sevinç
    Kulak verir misin çığlıklarıma
    Dağları aşarak gelmişim sana
    Demir kapıları kırarak
    Işık olur musun karanlıklarıma

    İsterim ki senden
    Yaylalarda otlak olasın
    Ovalarda ırmak olasın
    Yayılasın göğsümün kırlarına
    Sarasın beni sarasın

    Dalların sevdası düşmüş toprağa
    Olgun meyvelere hasret gençliğimiz
    Zamanın billur çağlayanı
    Gürül gürül akarken avuçlarımızda
    Bir damla yağmur adına
    Yakarmış dağbaşlarında yüreğimiz
    Gökyüzünde sanılmış bütün yaşam
    Gökyüzüne çivilenmiş ellerimiz
    Kulak verir misin çığlıklarıma
    Dağları aşarak gelmişim sana
    Demir kapıları kırarak
    Işık olur musun karanlıklarıma


    A.Yücel
  • ACINI KORU


    Ellerim şakağım da, döne döne başımın üstünde bir kentin iniltisi.
    Şükrederek bulanıyoruz rengine bu rast gitmeyişlere.
    Ve günler hala dünlerin ikizi.
    Gri çığlıkların içinde bir değişim dediğim yüzündür sana verdiğim sözüm.
    Kuru çırpınışlar
    Ve bulanık hayaller tayfalarının bulvarlarında çekiyoruz kürekleri... deniz çok uzak.
    Melanetin keneleri yapışıyor damarlarıma.
    Sana acılar vaat ediyorum istemeye istemeye.
    Hangi sözü sarf etsem canını bırakıyor imkânsızlıkların kucağına.
    Hangi bahara dokunsam hoyrat kırışıklıklar düşüyor çiçeklerin yaprağına.
    Bu yüzdendir belki gözlerine bakarak okuyorum sana yazdığım asi hüzün dizelerini.
    Islanınca kirpiklerin ve gözlerinde canı sıkkın bir kuş süzülünce,
    titreyince dudakların ağlamaklı rüzgârların
    nefesinde, ah bir bilsen o zaman nasıl dalarım çırılçıplak ateşin merhametine.
    Yara bere içinde yaramaz çocukların mahcubiyetiyle çıkarım karşına ‘olmuyor’ diyorum.
    ‘Uyuşmuyorum, duyulmuyorum, anlaşılmıyorum’.
    Bütün arzular yabani bir talanın kanatlarında gizli.
    Ve ikimiz saydığım bana, bize müptela bu belalar sürüyor izimizi.
    Yapıştı yakama şu yakamı pençesinde bıraktığım, ardıma bakmadan yürüdüğüm bela.

    Bu bir kâbustu...
    Bu bir kâbustu ve hayatımın kabul edilmezlikten oluşan tuvaline son rötuşu.
    Bütün vakit gözlerine ayarlı.
    Gece uyukluyor, uykularım ayılıyor.
    Sessiz bir kalabalık sarmalamış dört bir yanımı.
    Her yanın yıldız ve durmadan adını soruyorlar.
    Adım ‘değişiyor’ diyorsun ‘sabaha varmadan, ikindiyi kat etmeden ve gece yarısında örtmeden üşüyüşümüzü umutlarla’.
    Cevaplarının sırlarıyla emanet kaldığı kudret diye beni gösteriyorsun.
    Yetersizlik ve çaresiz bekleyişimle ertelenen bir dayanağım oysa.
    Dünü unutuyoruz avuntularımızın esintisinde.
    Sen ve ben hariç yitikliğin aşamadığı bir zırhın ardında düne dair yitik bir belekle başlıyoruz güne.
    Güne gözlerinin aynasından bakıyorum.
    Ebemkuşağı mavisinin tırnağıyla bir çizik atıp deşiyorum irin bağlamış bedduaları.
    Beddualar yedi canlı, mantar gibi, tükenip çoğalarak boynumuza dolanıyor.
    Ve şarkımızda bulanıyor.
    Sonra sesimiz kalır miadı geçmiş mektupları yazdığım masamda.
    Adının hiç mühim olmadığı bu kentte, her oturduğum yerde kendimizden bir parça topluyorum.
    Hiçbir kavime mensup olmayan bir literatürle konuşmayı unutalım.
    Birbirimizin gözlerinde mahsur kalarak.
    Ve sana bir sır veriyorum, ürkmen için değil, acılarını sevmen için.
    “gerçekten aşık olanlar kendilerini acının ayinlerine kurban edenlerdir, her an, yılmadan.
    Acını koru...
    Gözlerimde kendini.
    Kalbinde sevgimi...”

    İbrahim Pomak
  • Çekmece

    Büyüklerle ben yapamıyorum
    çocuklar da almıyor beni oyunlarına
    devlet dairesinde
    yangından kurtarılmayacak
    sıkışmış bir çekmece gibiyim
    açılamıyorum sana

    Kardeşiyle sokaklarda hep
    bir örnek giydirilen sen
    nasıl sevmezsin eşitliği
    yürürken düşen çoraplarını
    aynı hizaya getirmek için
    annen değil miydi önünde diz çöken

    Öpüşme sahnesinin tam ortasında
    içeri girdiğin yazlık sinemanın
    yer göstericisiyim
    yürüyorsun fenerimin ışığında
    yer: Kız Kulesi
    ve sonu ayrılıkla bitecek
    hüzünlü bir aşk filmini oynuyor
    beyaz duvarında

    Bir kez olsun çıkmazken ağzından
    seni sevdiğimi
    her gün söylememi yadırgama
    bil ki bu şehirde
    iskelenin verilmesini
    beklemeden atlarım vapurlara

    Son karesi gibi Red Kit'in
    batan güneşe doğru
    sürerken atımı
    gitme kal demeni bekliyorum
    ama yalnızca
    rüzgar çekiştiriyor atkımı


    Sunay Akın
  • 62 Tavşanı

    Denize düşen
    bir oyuncaktır Kız Kulesi
    soruyorum berber koltuğundan
    iki ayna arasında
    akıp giden görüntüme
    şair olanınız hangisi

    Pencere tüllerine
    gelinlik diye sarılan
    o küçükk kız nerede şimdi
    gemim çoktan battı
    denize inen tüm filikalarıma
    erkekler bindi

    Duvardaki yangın düğmesini
    örten cam parçasıyım
    kurtuluşun olacaksa
    hiç düşünme
    ayakkabının topuğuyla
    kır beni

    İnanıyorum uzaylılara
    duymalıyım birilerinden
    yıldızlardan nasıl
    görünürdü diye
    mahallemizdeki yazlık
    sinema

    Öğrendim saat kulelerini
    kibrit kutularından
    bağışla beni
    iki dünya savaşının
    yaşanıldıgı yüzyılda
    nüfus cüzdanımdaki 62'den
    yaptığım tavşan


    Sunay Akın
  • Ayrılık Şiiri

    Her satırı
    Mendireğe dizili karabataklara benzeyen
    Bir mektup bırakarak
    balıkçı koyundan
    sisler icinde uzaklaşan kayık gibi
    bir sabah usulca ayrıldın
    koynumdan

    Bütün yolcularını
    Boğaz köprüsünün çaldıgı
    Araba vapurunun
    boş seferleri
    gibi yanlızca rüzgâr
    gezinir sensiz
    yüreğimde

    Durgun bir sudur aslında deniz
    ki çocukların acemi oltalarını denedikleri
    kuytu bir iskelenin
    tahtaları altına yazdıgım
    ayrılık siirini okudukca
    dalgalanır...


    Sunay Akın
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Tarum


    quote:

    Orjinalden alıntı: DesertRose

    Gidenin dönmeyeceğini
    bildiğin halde
    Bir küçük umuda,
    bir belkiye tutunup
    beklemektir
    belkide
    SEVMEK...








    _alıntı_

    bence değildir...buna sevgi denmez...



    İnsanların bütün duyguları kendi başınadır. Örneğin biri sizi üzemez. Sadece sizi üzecek davranışta bulunabilir. Belki sizi üzmek amaçlı belki de sizinle hiç alakası olmayan bir amaçla yapar bu davranışı. Ona üzülmek sizin değerlerinize , faile verdiğiniz öneme vs etkenlere göre sizin kendi içinizde oluşturduğunuz bir duygudur.
    Her duygu kendi başınadır ama heralde hiç bir duygu sevgi kadar kendi başına değildir. Sevmek sadece sevmek olarak kaldığında yani beklenen bir karşılık yada bir tavır olmadığınıda bence gerçekten sevgidir. O zaman saftır ancak ve içine başka duygular karışmamıştır. Heralde sevgi duygusuna karışabilecek en kötü şeyde maddi istektir. Sevgilinin kendisini isteme gibi.
  • Bana kendini anlat;
    unuttuğun birşey kalmadan bir şiir tadında,
    yada bir türkü makamınca anlat...

    Ürkek bakışlar altında kalmadan,
    kaygı dolu düşüncelerden sıyrılarak
    bir mart çığlığında anlatki kendini denizin olayım..
    ..
    İster kuru bir çiçeğin dalında,ister bir dağın yamacında
    kalmasada bir tek dal ağacında olabildiğince doğal ve cesurca anlat...

    Biliyorsun hayat güzellikleriyle olduğu kadar,
    acılarıylada yaşanır bazen;
    öyleyse bana umutlarını ve gözyaşlarınıda anlat ki dostun olayım...

    Sormadım en çok nereye ve kiminle gitmek istersin.
    özgürlüğe dair bir kaç söz edip,yaşamındaki heyecanını anlat....

    Islak bir kaldırım taşı yolunda aşka ve sevgiye olan sonsuz inancınla
    aklına gelen en iyi beni bana anlatki;

    SENİ BANA HAZIRLAYIP,BENİ SANA SUNAYIM.
  • Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler.
    Özdemir ASAF



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi nieaufgabe -- 28 Kasım 2007; 1:11:21 >
  • YAĞMURCU

    bir yağmur mevsimi sevişmeliyiz seninle

    o kapkara

    o delinmiş gökkubbenin altında

    çılgınlar gibi

    ıslak çimenlerin üstünde boyluboyunca



    yağmur altında saatlerce günlerce

    hep benim olmalısın böyle serin, böyle soğuk

    baksana çıplak atlar üşüyor mu

    ne boyunlarında atkı

    ne üstlerinde yağmurluk



    bir yaz elbisesi giy

    öyle gel benimle yağmur altına

    ayakların çamurlu

    elbise tenine yapışmış olsun

    hep böyle kadın

    hep böyle istekli

    ve gözyaşların yağmura ıslanmış olsun.


    Ümit Yaşar Oğuzcan
  • En uzak mesafe:

    Ne Afrika'dır,
    Ne Çin,
    Ne Hindistan,
    Ne seyyareler,
    Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan...

    En uzak mesafe:
    İki kafa arasındaki mesafedir,
    Birbirini anlamayan...


    Can Yücel
  • Eski bir hayatım vardı
    yıllarca içi boş bir sandalla
    ırmaklarda yüzdürdüğüm
    bir zamanlar birini sevmiştim
    ama boş ümitlerle üzdüğüm.

    Sen olmayınca yanımda
    ben sonumu gördüm
    o sandal bugün battı
    şimdi hayalim bir kördüğüm

    Maziyi düşündükçe
    hala yaşlanır gözlerim
    içinden çıkılmaz bir sonsuzluğa dönüşür
    seninle kurduğum düşlerim

    Bir ayna gibi baktıkça büyüyor
    sana olan hasretim uçurum gibi
    seni zaten kaybettim
    daha ne kazanabilirim

    Bitmiyor acısı
    nefretim tükenmiyor
    bekledim göz yaşlarımın arasında yarım kalan sevgimizi

    Bir tek kimse anlamadı
    benim özlem dolu sevgimi sana olan hasretimi
    hep düşündüm kendi kendime
    yokmudur sevenlerin bir kimi kimsesi

    Anlatamam ki yaralı bir hayatı
    tek mısrada sana
    bir besteye sığdıramamki
    yaşanan koca bir ömrü

    Ben yaşasam ne olur
    Sen beni sevmedikten sonra
    Benden sonra nerdesin
    Bilmiyorum kimin kollarında
    Hangi mevsimdesin
    Bilmiyorum kaçıncı sonbaharda


    Bir gün dönerim dedin
    o gün bu gün bekledim
    kimbilir kimler bekledi
    seni iki dudağının arasında...!!
  • quote:

    Orjinalden alıntı: DesertRose

    En uzak mesafe:

    Ne Afrika'dır,
    Ne Çin,
    Ne Hindistan,
    Ne seyyareler,
    Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan...

    En uzak mesafe:
    İki kafa arasındaki mesafedir,
    Birbirini anlamayan...


    Can Yücel



    Bu şiir Dr. Herman Amato'ya ait bir yanlışlık oldu sanırım.
  • 
Sayfa: önceki 196197198199200
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.