Şimdi Ara

Septisizm

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
28
Cevap
1
Favori
1.157
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Septisizm; her tür bilgi savını kuşkuyla karşılayan, bunların temellerini, etkilerini ve kesinliklerini irdeleyen, ayrıca aklın kesin bir bilgi elde edemeyeceğini, hakikate erişilse dahi sürekli ve tam bir şüphe içinde kalınacağını, mutlak`a ulaşmanın mümkün olmadığını savunan felsefi görüştür.

    Septisizm felsefe tarihi açısından çok önemli bir yere sahiptir; zira felsefe tarihi boyunca yerleşik kanılar ve inançları sarsmış, felsefe, bilim ve özellikle din konusunda birçok anlayışın değişmesine ortam hazırlamıştır. Septisizm (şüphecilik) dogmatizmin (inakçılık) karşıtıdır.

     Septisizm



    Felsefenin babası sayılan Thales’ten beri ortaya atılan felsefi açıklamalarının çokluğu ve çeşitliliği doğal olarak eleştiriyi ve şüpheyi gerektirmiştir. Antik çağ Yunan bilgiciliğinin kurucusu Protagoras tarihte ilk şüphelenen, şüpheci (septisist) düşünürdür. Protagoras “Her şeyin ölçüsü insandır. Her şey bana nasıl görünürse benim için öyledir. Üşüyen için rüzgar soğuk, üşümeyen için soğuk değildir. Her şey için birbirine tümüyle karşıt iki söz söylenebilir” diyerek tümel (külli) bir hakikatin var olmadığını, her insanın kendine ait kanaat ve düşünceleri olabileceğini belirtmiştir. Buna göre Protagoras’ın şüpheciliği göreli şüphecilik olarak tanımlanır. Bilgi sorununu sistematik olarak inceleyen ilk şüpheci filozof ise Pyrrhon'dur. Pyrrhon ile birlikte şüphecilik görüşü okullaşmıştır.

    Bir başka şüpheci filozof da Descartes'tır. Descartes'ın şüpheciliğine yöntemli şüphe adı verilir. Zira Descartes'ın şüpheciliği kesin bilgiyi buluna kadar tüm bilgileri gözden geçirme anlamındadır. Ona göre kesin bilgi mevcuttur, şüphecilik ise bir yöntem mahiyetindedir.

    Pyrrhon'un şüpheciliğinin kökeni belki de Platon ve Aristoteles okulları arasındaki karşıtlığı sezmesi ve bu karşıtlığın daha sonra Stoa ve Epiküros okullarında derinleşmesini gözlemlemiş olmasıdır. Bu tür gözlemleri Pyrrhon’un felsefi öğretilere karşı olan güveninin sarsılması ve bunun sonucu olarak da şüphe etmesinin temelini oluşturmuştur.

    Pyrrhon’un şüpheciliğine göre mutluluğa giden yol şöyledir:

    1. Nesnelerin gerçek yasası kavranamaz.
    2. Öyleyse nesnelere karşı tutumumuz yargıdan kaçınma olmalıdır.
    3. Ancak bu tutumla ruhsal dinginliğe ulaşıbilir.

    Alıntıdır...




    Her bilgiye kuşkuyla yaklaşılmalı mıdır? Gerçek bilgiye ulaşmak mümkün müdür? Elde edilen bilgilere bu denli şüpheci yaklaşmak fayda sağlar mı? Maddeler hakkında gerçek yasalara asla ulaşılamaz mı?



  • Abartmamak şartı ile evet.

    Nasıl abartılır?

    -Hayatım ben Ayşe'lerden geliyorum
    -Kanıtla!



    Şaka bir yana; Bütün bilgilere şüphe ile yaklaşmakta fayda var.Çünkü edindiğimiz bilgilerimiz genelde öznel bazılarına nesnel diyeceksiniz ama onlarda öznel bir kişilik tarafından oluşturulan nesnellerdir.Mesela en basitten üçgenin iç açılarının toplamı 180 derecedir.Oysa başka bir bilimadamı bunun doğru olmadığını uzayda 180 dereceden fazla olduğunu iddia etmiş ve etkili bir makale yazmıştır.Eğer bu bilimadamı şüphelenmeden dogma şekilde kabul etseydi 180 derece olmaya devam edecekti ki belki hala 180 derecedir.
  • Konuyla direk alakalı değil ama sayın Relusion müsadenizle şöyle bir ösoru da sormak istiyorum.


    Nasıl olmuş da Eski Yunanlılar her türlü felsefenin temelini atabilmişler. En azından bildiğimiz eski felsefececilerin tamamı neredeyse Yunanlı ve hatta Atinalı. Az bir kısmı Anadolu'da ve Mısır'da yaşamış.
  • Descartes "Düşünüyorum öyleyse varım." önermesiyle şüpheciliğe büyük bir darbe vurmuştur ve Hiçbir bilgi gerçek değildir. Septiklerin, Gerçek bilgi mümkün değildir görüşünü tamamen çürütmüştür.

    Kesin olan bir şey var.
    Bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek.
    Şüphe etmek düşünmektir.
    Düşünmekse var olmaktır.
    Öyleyse var olduğum şüphesizdir.
    Düşünüyorum, o halde varım.
    İlk bilgim bu sağlam bilgidir.
    Şimdi bütün öteki bilgileri
    Bu bilgiden çıkarabilirim.

    Bizim çıkış noktamız bireyin öznelliğidir.
    Çıkış noktamızdan bakıldığında
    ‘düşünüyorum öyleyse varım
    gerçeğinden başka bir gerçek olamaz.
    Herhangi bir gerçekten önce,
    bir mutlak gerçek olmalıdır.
    Bu gerçeği kavramak basittir,
    zira bireyin varlığında mevcuttur.

    Bu mantık yürütme Septiklere büyük bir darbe vurmuştur ve kesin olan bir şeyi ortaya koymuştur.

    quote:



    Her bilgiye kuşkuyla yaklaşılmalı mıdır? Gerçek bilgiye ulaşmak mümkün müdür? Elde edilen bilgilere bu denli şüpheci yaklaşmak fayda sağlar mı? Maddeler hakkında gerçek yasalara asla ulaşılamaz mı?


    Descartesin yaptığı gibi her bilgiye kuşkuyla yaklaşmalıdır. Çünkü onun kuşkuyla yaklaşarak gerçek bilgiyi elde ettiği barizidr. Buda kuşkunun ne kada önemli olduğunu gösterir. Gerçek bilgi mümkündür, Descartes'in yukardaki mantık yürütmesi bunu kesin olarak ortaya koymuştur.
    Maddeler hakkında gerçek yasalara asla ulaşılamaz mı bilinmez. Ancak eğer buna da Descartesin yöntemiyle yani kuşkuyla yaklaşırsak cevabı bulabiliriz.

    Bir de şu var ki; Matematiğin kesinliği. Matematiğin kesinliğine dair Septikler bile hiçbir şey diyememişlerdir. Yukarda bir arkadaş bir şeyler söylemiş bu konu hakkında; ama aslında matematik kesindir. Uzayda da bir üçgenin iç açıları toplamı 180 derecedir. Bu kesin uzlaşılmış bir görüştür. Septiklerin buna bir cevap bulamamış olması, kuşkuculuğun eksikliğini göstermiştir bir anlamda. Ancak kuşkuculuk felsfenin ve bilimin anahtarıdır.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: zengin_47

    Konuyla direk alakalı değil ama sayın Relusion müsadenizle şöyle bir ösoru da sormak istiyorum.


    Nasıl olmuş da Eski Yunanlılar her türlü felsefenin temelini atabilmişler. En azından bildiğimiz eski felsefececilerin tamamı neredeyse Yunanlı ve hatta Atinalı. Az bir kısmı Anadolu'da ve Mısır'da yaşamış.




    Eski Yunan'da, Atina'da insanlar serbest düşünebiliyordu. Yani düşünmeye kimse bir şey demiyordu. Serbestti belki pek önemsenmediğinden belki başka bir nedenle. Tabi Sokrates ve bazı birçok filozof idam edilmiş ya da istenmiştir, ancak bunun nedeni dinle alakalıdır. Bu kişilerin kendi dinlerine aykırı görüşler olduğunu düşündüklerindendi.
    Ancak bunu geçersek, orada inanılmaz bir serbest düşünüş ortamı vardı. Ayrıca teknoloji diye bir şey olmadığından da insanların düşünmekten başka yapacakları bir şey yoktu.

    Bir de dönemin İlk Çağa denk gelmesi sorulacak bir çok soru olmasını sağlamıştır. Bu kişilerde sorulması gereken soruları sormuşlardır ve cevap aramışlardır.
  • Sayın @Arukard,

    Bizim bildiğimize göre Yunanlılar.Ama gerçekte Yunanlılardan çok ama çok önce Heplubalua toplumu bulduysa felsefeyi ya da matemaği.Öyle olduğunu iddia etmiyorum elbet.Sadece bildiklerimizin tamamen doğru olduğuna ya da daha öncesi olmadığına tümüyle inanmamız mümkün mü?
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Atesmu

    Sayın @Arukard,

    Bizim bildiğimize göre Yunanlılar.Ama gerçekte Yunanlılardan çok ama çok önce Heplubalua toplumu bulduysa felsefeyi ya da matemaği.Öyle olduğunu iddia etmiyorum elbet.Sadece bildiklerimizin tamamen doğru olduğuna ya da daha öncesi olmadığına tümüyle inanmamız mümkün mü?



    Daha öncesi olmadığını söylemedim ki.
    Her zaman daha öncesi vardır. Ancak şu gerçektir, felsefe ve bilim Antik Yunanla altın çağını yaşamıştır. Bunun nedeni de saydığım nedenlerdendir.
    Öncesi olup olmadığına tümüyle emin olamayız. Ancak bundan önceki gözlemlerimiz buna işaret eder. Çünkü bundan önce her şeyin bir öncesi vardı. demekki daha önceleride olabilir.
  • descartes'ten önce septikler kendilerine derin bir darbe vurdular zaten..
    doğru bilgiye ulaşılamaz..(yapmayın ama sayın gorgias,protagoras beyefendiler; siz ne dediniz şimdi bir daha dönüp bakın)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi demonchild -- 31 Mayıs 2008; 1:12:52 >
  • Aslında bazı şeylere şüphe ile yaklaşmak onun kaynağını ve temellerini irdelemek fayda sağlayıcı bir unsur olabilir.Yani bazı olgulara körü körüne inanmamak onu sorgulamak fayda sağlayabilir.


    Konuyla alaksız ama birşey sormak istiyorum; Sayın Arukard yazdığınız mesajlara sıkça rastlıyorum hatta bazen karşılıklı tatlı bir tartışma içerisine giriyoruz.Gözlemlerim felsefe konusunda bayağı bilginiz var.Felsefe bölümümü okuyorsunuz yoksa ayrı bir ilgiden dolayımı.Yani sorumun temeli akedemikmi felsefi bilginiz.Gerçekten bu konuda bilgili olduğunuzu düşünüyorum.
  • Pyrrhon’un şüpheciliğine göre mutluluğa giden yol şöyledir:

    1. Nesnelerin gerçek yasası kavranamaz.
    2. Öyleyse nesnelere karşı tutumumuz yargıdan kaçınma olmalıdır.
    3. Ancak bu tutumla ruhsal dinginliğe ulaşıbilir.


    Eğer varoluşun temelinde bir bilincin olduğu kabul edilirse, bu durumda var olan herşeyin bir akılla ortaya çıktığı sonucuna varılır. Bu akılda elde akılla anlaşılamayacak kadar üstün bir akıldır. Zira aklımızın almadığı ya da en azından şimdilik bilmediği pek çok şey etrafımızdan büyük bir işbirliği içerisinde çalışmaktadır.

    Eğer varoluşun neden bir bilinç değilse ... bu soruya ben cevap aramayacağım. Zira bana göre saçma bişey bu.

    1 - Şeylerin tamamen ve tam bir mekanikle anlaşılması bence de imkansızdır. Çünkü şimdiye kadar görüğüm hiç bir şey kendisini devam ettiren besleyen yaşatan bir kaynak olmaksızın varlığını devam ettiremedi. Demek ki sadece mekanik bir süre sonra duruyor. Bu mekaniğe bir devam ettirici lazımdır.

    2 - Tabiki nesnelere karşı yargılarımız olmalı. Fakat bu yargıları kimse tam şumullü herşeyi gözönüne ve tam da alması gerektiği gibi (ne fazla ne eksik) alarak oluşturduğunu iddia edemez. Varolan en bilgili en geniş ve en zeki bakış açısının yargısı her zaman doğruya en yakın ya da doğru olandır. Fakat doğru olmayabilirde. Fakat bir yargıya varmadığımızda doğruya hiçbir zaman ulaşılmaz.

    3- Eğer hiçbirşey hakkında hiçbir hükmünüz yoksa bir dinginliğe ulaşmak bana zor gibi geliyor. Fakat bu çok öznel bir şey. Adam bu şekilde bir ruhsal dinginliğe ulaşmışsa çıkıpta olmaz bu diyemem. Bu tamda onların felsefesine uyan bir durum. Bu arada ruhsal dinginlik tabirini çok seviyorum. Sanırım özlemini çektiğim şeylerden bir bu...
  • @malatyaspor44

    Hayır felsefe okumuyorum. Sadece bir ilgi. Konu felsefe olunca okumayı ve araştırmayı çok seviyorum. Bu yüzden bir birikimim var tabi.

    @etusch

    1. Nesnelerin gerçek yasası kavranamaz.

    Bu soru, nesnelerin gerçek yasasını akılla kavrayamayacağımızı söyler aslında. Herhangi bir mekanikle bile kavramaya çalışırsak, mekaniğin bize gerçek bilgiyi verdiğinden emin olamayız. Çünkü mekanik bile bizim akıl sınırlarımız içinde bilgi verebilir. Mekaniğin verdiği bilginin gerçek olduğunu bilemeyiz çünkü aklımızın bilgisinin gerçek olduğunu bilemeyiz.

    Ancak sizin bahsettiğiniz mekanik akıl olabilir sanırım. Akıl, hiçbir şeyin gerçek olduğunu göstermez bize. Duyularda öyle. Septisizme göre böyle. Ancak Descartes önermesiyle aklın kesin gerçeğe bizi götürebileceğini göstermiştir.
    Bir devam ettirici Tanrı? Evet bir devam ettirici lazımdır gerçekten. Ancak bir Tanrı'nın olup olmadığını da bilemeyiz. Çünkü kendi varlığımızı bilemeyiz. (Descartesten önceydi bu) Eğer en önce yani ilk Septikler gibi düşünecek olursak Varlığımızın gerçek olduğundan emin olamayız. Eğer biz olmayabilirsek Tanrı da olmayabilir. Biz gerçek olmayabiliriz. Gerçek olmayan birinin bir devam ettiricisi olamaz. Çünkü gerçek bile değiliz.

    Ancak sonra var olduğumuz kanıtlanmıştır. Yani varız. Tanrı ise olmayabilir. Çünkü Tanrı'nın bilgisi kesin değildir. Çünkü bir şeyin devam ettirici olmadan devam edemeyeceği bilgiside kesin değildir. Çünkü biz aslında etrafımızdaki nesneler gerçek mi değil mi bilemeyiz. Bu yüzden devam ettiricilerinin olması anlamsız çünkü olmayabilirler. Olmayan bir şey ise devam ettirilemez.


    quote:


    - Tabiki nesnelere karşı yargılarımız olmalı. Fakat bu yargıları kimse tam şumullü herşeyi gözönüne ve tam da alması gerektiği gibi (ne fazla ne eksik) alarak oluşturduğunu iddia edemez. Varolan en bilgili en geniş ve en zeki bakış açısının yargısı her zaman doğruya en yakın ya da doğru olandır. Fakat doğru olmayabilirde. Fakat bir yargıya varmadığımızda doğruya hiçbir zaman ulaşılmaz.


    Varolan en bilgili ve en geniş zekaya sahip olan... demişsiniz. Ama septiklere göre bilginin sınırını bilemeyiz. Gerçek bilgi var mı onuda bilemeyiz. Veya hangi bilginin gerçek hangisinin gerçek olmadığını bilemeyiz. Bu yüzden en bilgili insanı da bilemeyiz çünkü bilginin hangisinin gerçek olduğunu bilemiyoruz.

    Doğru bir yargıya varmadan doğruya hiçbir zaman ulaşamayız.
  • "Varolan en bilgili ve en geniş zekaya sahip olan... demişsiniz. Ama septiklere göre bilginin sınırını bilemeyiz. Gerçek bilgi var mı onuda bilemeyiz. Veya hangi bilginin gerçek hangisinin gerçek olmadığını bilemeyiz. Bu yüzden en bilgili insanı da bilemeyiz çünkü bilginin hangisinin gerçek olduğunu bilemiyoruz."
    Bilemeyeceğimiz biliniyor ama
  • quote:

    Orjinalden alıntı: thy majesty

    "Varolan en bilgili ve en geniş zekaya sahip olan... demişsiniz. Ama septiklere göre bilginin sınırını bilemeyiz. Gerçek bilgi var mı onuda bilemeyiz. Veya hangi bilginin gerçek hangisinin gerçek olmadığını bilemeyiz. Bu yüzden en bilgili insanı da bilemeyiz çünkü bilginin hangisinin gerçek olduğunu bilemiyoruz."
    Bilemeyeceğimiz biliniyor ama


    Aynen öyle. Zaten büyük oranda bu yüzden kendilerini tuzağa düşürmüşlerdir. Nietzsche'nin de dediği gibi; "Bütün genellemeler yanlıştır, bu da dahil olmak üzere."

    Septiklerde bilgi kesin değil diyerek genelleme yapmışlardır. Ancak bilgi kesin değil diyerek ortaya bir bilgi koymuşlardır. Ve bilgi kesin değilse eğer kendi bilgileride değildir.
    Bu şu demek ki; Burada bile bilginin kesin olamayacağı bellidir. Çünkü bilgi kesin değilse, o halde bilginin kesin olup olmayacağını bilemeyiz. Bu sonsuza kadar gider; O halde bilginin kesin olup olamayacağını bilemeyeceğimizi bilemeyiz. Ve ...

    Septisizm tam bir paradokstur aslında.

    Ancak sonra Descartes çıkıp gelmiştir ve Düşünüyorum öyleyse varım önermesiyle, bilginin kesin olduğunu göstermiştir. Çünkü en azından kesin olan bir bilgi var ki oda Var olduğum demiştir.
    Yani septiklerin bilginin gerçekliğine ulaşamayız düşüncesi şu an çürütülmüştür. O yüzden Pyrrhon’un 1. sorusu olan Nesnelerin gerçekliğini bilemeyiz önermeside düşer. Çünkü gerçek bilgi varsa elbet bir gün nesnelerin gerçek bilgisinide bilebiliriz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Lokomatif Portakal -- 31 Mayıs 2008; 17:40:12 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Arukard


    Varolan en bilgili ve en geniş zekaya sahip olan... demişsiniz. Ama septiklere göre bilginin sınırını bilemeyiz. Gerçek bilgi var mı onuda bilemeyiz. Veya hangi bilginin gerçek hangisinin gerçek olmadığını bilemeyiz. Bu yüzden en bilgili insanı da bilemeyiz çünkü bilginin hangisinin gerçek olduğunu bilemiyoruz.

    Doğru bir yargıya varmadan doğruya hiçbir zaman ulaşamayız.


    Ben orda Allah'tan bahsediyorum. Tabi kısa yazdığım için anlaşılmaması doğal. Bu yüzden size bir şey diyemem. Benim demek istediğim şu ki varlığı akıl varettiyse onu yine akıl bilir. Ve bu bilme maddeye bağlı değildir. Aksine madde bilmeye bağlıdır. Ama öğrenmede maddeler materyal olurlar. Bilme yine akılla olur.

    Septikler bilginin sınırını bilemeyiz derken "bilginin sınırını bileyemeyeceğimiz" şeklinde bir bilişle konuşuyorlar. Bunu bilemeyeceğimizi nerden bilmişler. Bu bilgiye nasıl ulaşmışlar neden bundanda şüphe duymamışlar. Böyle şeyler kısır döngülerden başka bir şey oluşturmaz. Bir septiğe düşen oturup şüphe içinde beklemektir. Ona konuşmak ve fikir belirtmek asla yakışmaz. Çünkü o herşeyden şüphe duymakta ve hiç bir bilgiye ulaşamamaktadır. bu durumda ne ile konuşacak.
    sepiklere göre en bilgili insanı bilmeyi bırak insanıda bilemeyiz. hatta bunu bilemeyeceğimizide. Herşey yanlış olabilir. Maddi alem yada aklımız bizi yanıltıyor olabilir.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Relusion

    Felsefenin babası sayılan Thales’ten beri ortaya atılan felsefi açıklamalarının çokluğu ve çeşitliliği doğal olarak eleştiriyi ve şüpheyi gerektirmiştir. asalara asla ulaşılamaz mı?


    Lise Felsefe dersinde felsefenin babası Herakles diye öğretildi.
    Bu felsefenin kaç babası var?
  • quote:

    Orjinalden alıntı: TuVNeRa


    quote:

    Orjinalden alıntı: Relusion

    Felsefenin babası sayılan Thales’ten beri ortaya atılan felsefi açıklamalarının çokluğu ve çeşitliliği doğal olarak eleştiriyi ve şüpheyi gerektirmiştir. asalara asla ulaşılamaz mı?


    Lise Felsefe dersinde felsefenin babası Herakles diye öğretildi.
    Bu felsefenin kaç babası var?


    Yanlış öğretmişler çünkü felsefenin babası, ilk filozof Thales'tir.En azından öyle kabul edilir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Lokomatif Portakal -- 31 Mayıs 2008; 18:14:35 >
  • bende thales olarak biliyorum açıkcası..
  • bende thales bilyorum. Thales’e neden felsefenin babası deniyor?
  • maddenin özü sorusunu sorup cevap olarak "su" diyerek; ilk kez; dini düşünceler harici aklını kullanarak sorgulamaya açık bir sistemin başlangıcını attığından dolayı felsefenin babası ismini almıştı..
  • quote:

    Orjinalden alıntı: thy majesty

    maddenin özü sorusunu sorup cevap olarak "su" diyerek; ilk kez; dini düşünceler harici aklını kullanarak sorgulamaya açık bir sistemin başlangıcını attığından dolayı felsefenin babası ismini almıştı..


    Teşekkür ederim. ben anaksimandros olorak biliyordum.
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.