Şimdi Ara

Şapka Kanunu Hakkında? (5. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
124
Cevap
0
Favori
12.419
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Kaos25 in eklediği masalın 2 değişik versiyonu var. Birinde öykü Erzurumda geçiyor iken kaosun eklediğinde Maraşta geçiyor. Oysa ikisinin de doğru olması mümkün değil. Bildiğim kadarıyla ne Erzurumda ne de Maraş'ta İstiklal Mahkemesi yok.

    Bunların herşeyleri yalan dolan. Bir kaynakta M. Akif'in Mısıra gidiş nedeni olarak Şapka Kanunu gösterilmiş. Oysa M. Akif şapka Kanunundan 3 yıl önce Mısıra gitmiş. Son gidişi Şapka kanunundan 3 ay önce.
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
  • daha 10-20 sene oncesine kadar bile Türkiye de ergenekonvari yapılanmalar yüzünden özellikle de doguanadoluda öldürülen ve cesetlerinin ne oldugu mechul yüzlerce kişi varken , bundan 100 sene önce şapka kanunundan kimse öldürülmemiştir diyorsunuz. şapka bahane, maksat farklıydı, ama sonuçta bu kanun adı altında idamlar olmuştur.

    harf inkilabı ile bile belki amaçlanan iyi bile olsa bir anda tüm ülke okuyamaz yazamaz olmuştur. tüm yurtta okuma yazma kampanyaları başlatılmış! , günümüz teknolojisiyle bile başarılamayacak bir okuma yazma başarısı elde edildigine inanmışız! ilkokulda herkes mecburi okuma yazma ögreniyor olmasına ragmen daha 10 sene oncesinde bile askerde okuma yazma öğrenenler oluyordu ki siz 1900lü yıllarda mileltin icine düstügü handikapı düsünün.

    Günümüzde Atatürk peygambervari bir dokunulmazlıkla eleştiriye kapatılmış ve "acaba Onun da yanlışı var mıdır" diyenlere karşı , Atatürk olmasaydı sen simdi burda olmazdın vs denilerek söz soyletilmemiştir. Ama Atatürk'ün de bircok yanlışı olmuştur. Yanlışı savunmaktansa atatürkün de yanlış yapabilecegini kabul etmek, onu eleştiren kişileri toplumsal lince maruz bırakmamak gereklidir. yoksa dayatmacı, diktatörel, hep korku rejimi ile yönetilmiş kuzey kore gibi bir ülke oluruz ki zaten 1990lara kadar da boyleymişiz. daha yeni yeni insanlar konuşabiliyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi druen -- 29 Aralık 2012; 23:10:49 >




  • Çok uzun yazmissin okumadım bile

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: druen


    daha 10-20 sene oncesine kadar bile Türkiye de ergenekonvari yapılanmalar yüzünden özellikle de doguanadoluda öldürülen ve cesetlerinin ne oldugu mechul yüzlerce kişi varken , bundan 100 sene önce şapka kanunundan kimse öldürülmemiştir diyorsunuz. şapka bahane, maksat farklıydı, ama sonuçta bu kanun adı altında idamlar olmuştur.

    harf inkilabı ile bile belki amaçlanan iyi bile olsa bir anda tüm ülke okuyamaz yazamaz olmuştur. tüm yurtta okuma yazma kampanyaları başlatılmış! , günümüz teknolojisiyle bile başarılamayacak bir okuma yazma başarısı elde edildigine inanmışız! ilkokulda herkes mecburi okuma yazma ögreniyor olmasına ragmen daha 10 sene oncesinde bile askerde okuma yazma öğrenenler oluyordu ki siz 1900lü yıllarda mileltin icine düstügü handikapı düsünün.

    Günümüzde Atatürk peygambervari bir dokunulmazlıkla eleştiriye kapatılmış ve "acaba Onun da yanlışı var mıdır" diyenlere karşı , Atatürk olmasaydı sen simdi burda olmazdın vs denilerek söz soyletilmemiştir. Ama Atatürk'ün de bircok yanlışı olmuştur. Yanlışı savunmaktansa atatürkün de yanlış yapabilecegini kabul etmek, onu eleştiren kişileri toplumsal lince maruz bırakmamak gereklidir. yoksa dayatmacı, diktatörel, hep korku rejimi ile yönetilmiş kuzey kore gibi bir ülke oluruz ki zaten 1990lara kadar da boyleymişiz. daha yeni yeni insanlar konuşabiliyor.





    Eskiden grev ve hak arama kulturu vardi. Simdi ne var? Ozgurluk, bilincaltina sinsice yerlestirilen devlet ve toplum dusmanligi yonlendirmesi degildir, kendinizi aldatmayin.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • 1927 yılında Türkiye Cumhuriyetinde okur yazarlık oranı %11. Vay be... Alfabe değişince ne kadar fazla kişi cahil kalmış öyle
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Lath.Crusader

    1927 yılında Türkiye Cumhuriyetinde okur yazarlık oranı %11. Vay be... Alfabe değişince ne kadar fazla kişi cahil kalmış öyle

    1923 yılında ülkedeki okur-yazar oranı yüzde 10.6, öğrenci sayısı 350.000 civarında iken, 1938 yılında okur-yazar oranı yüzde 22.4'e, öğrenci sayısı ise 1.110.000'a çıkmıştır.

    - 1923'te, tüm ilkokulların sayısı 4.894, öğrenci sayısı 341.941, öğretmen sayısı 10.238 iken, 1932 yılında okul sayısı 6.788'e, öğrenci sayısı 567.361'e, öğretmen sayısı 15.064'e yükselmiştir. 1938 yılında ise okul sayısı 7.862'ye, öğrenci sayısı 813.636'ya, öğretmen sayısı ise 17.120'ye ulaşmıştır.

    Not:Harf devrimi sırf okuryazarlık oranı için yapılmadı.




  • Bunun gibi köklü devrimlerin etkisi kısa sürede görülmez. Günümüzde Arap alfabesi kullanan toplumların okuryazarlık oranı hala % 50-60 larda. Anadilleri ve binlerce yıllık elifbaları olduğu halde! Osmanlı devam ediyor olsaydı, % 50 okuryazar oranını henüz tutturamamış olacağımızı öngörmek için kaşif olmaya gerek yok!

    Harf devrimi tam isabettir. Bu sayede Türkiye, islam coğrafyalarını açık ara geride bırakmıştır.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Turk7

    quote:

    Orijinalden alıntı: Lath.Crusader

    1927 yılında Türkiye Cumhuriyetinde okur yazarlık oranı %11. Vay be... Alfabe değişince ne kadar fazla kişi cahil kalmış öyle

    1923 yılında ülkedeki okur-yazar oranı yüzde 10.6, öğrenci sayısı 350.000 civarında iken, 1938 yılında okur-yazar oranı yüzde 22.4'e, öğrenci sayısı ise 1.110.000'a çıkmıştır.

    - 1923'te, tüm ilkokulların sayısı 4.894, öğrenci sayısı 341.941, öğretmen sayısı 10.238 iken, 1932 yılında okul sayısı 6.788'e, öğrenci sayısı 567.361'e, öğretmen sayısı 15.064'e yükselmiştir. 1938 yılında ise okul sayısı 7.862'ye, öğrenci sayısı 813.636'ya, öğretmen sayısı ise 17.120'ye ulaşmıştır.

    Not:Harf devrimi sırf okuryazarlık oranı için yapılmadı.

    Vaaay.. E Başka hangi amaçlara yönelik yapılmış?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Nürnberger

    Bunun gibi köklü devrimlerin etkisi kısa sürede görülmez. Günümüzde Arap alfabesi kullanan toplumların okuryazarlık oranı hala % 50-60 larda. Anadilleri ve binlerce yıllık elifbaları olduğu halde! Osmanlı devam ediyor olsaydı, % 50 okuryazar oranını henüz tutturamamış olacağımızı öngörmek için kaşif olmaya gerek yok!

    Harf devrimi tam isabettir. Bu sayede Türkiye, islam coğrafyalarını açık ara geride bırakmıştır.


    http://tr.wikipedia.org/wiki/Okuryazarl%C4%B1k_oran%C4%B1na_g%C3%B6re_%C3%BClkeler_listesi

    yalan yanlış bilgiler vermeyin.




  • Kim ne derse desin sözde halkını düşündüğü iddaa edilen Osmanlı halkını resmen cehalete sürüklemiştir.Ama yeni kurulan T.C halkını cehaletten kurtarmayı amaç edinmiştir.Osmanlı zamanı okur-yazarlık oranı %5-10 arasında geziyordu.Hayır yazının icadını Sümerlerden itibaren tutarsak 600 yıl hüküm süren Osmanlının başardığı şey ortadadır.Onun yanında Osmanlı toplumunda kadının esanamesi bile yoktu.Seçme-seçilme hakkı vs.Atatürk gibi bir adam çıkıp kadına haklarını verdi.Kadının bir köpek değil bir insan olduğunu bu millete öğretti.Malum kesiminde zaten en çok zoruna giden şey bunlar oldu.Çünkü insanlar cehaletten ne kadar kurtulursa onların etkinliği o kadar azalıyordu..
  • Tarihi olaylar günümüz zihniyeti ile incelenmez. Bunu anladığınızda gerçek sonuçlara ulaşabilirsiniz. Süslü kelimeler kullanarak birşey bildiğinizi göstermeye çalışmak yerine, modernleşme kuramı nedir ne değildir, Ortaçağ öncesinde Avrupa hangi alanlarda ''doğululaşmış'', medeniyetler birbirlerini nasıl etkilemiş, kapitalizm ve emperyalizme başkaldırı nasıl ortaya çıkmış bunları öğrenmek gerek.

    Son birkaç yılda ortaya çıkan kimselerin komik söylemlerine biat edip, Türk tarihinde önemli yeri olan kimseleri aşağılamak kimsenin haddine değildir. Yapılan yanlışları kabullenmek elbette önemlidir ancak manaları ve anlamları anlamadan bir tarafa yaranmak için reddetmek, hem kendine hem de Türk milletine yapılmış bir hakarettir.

    Konu dışı seviyesinde mesajların atılması bu bölümün önemini azaltıcı bir etki yapıyor. Bundan kaçınmak lazım.




  • lale bahçelerinde sefa sürmekle, gerçekten zeki denilebilecek padişahları asmakla, kanuni dönemi sonrası medreselerdeki eğitimle, sanayi devrimine olan alakasızlıkla; bir önceki devletin bazı manevi şeyleri de, o devletle ve yöneticileriyle birlikte silinir atılır. bu gayet mantıklı ve doğaldır. kaybedilmiş 300 sene var ortada. tabi ki, latin harflerine geçilecek, tabi ki bazı sembolik şeyler değiştirilecek. bir devrim yapılmış, bir kısmı da bu halka karşı. insanların asılması ne acı ama, askeriyenin ve bu devletin travmalarına da hak vermek gerekir. şu sıralar en fazla şapka ve harf devrimine karşı çıkılıyor.

    harf devrimine ben de karşı çıkardım ancak, herhangi bir osmanlı evladı; orta asya Türkçesini bilebilseydi.(anlayan anladı)
    kaybedecek vakit yoktu, bu kanun da yerini aldı. sembolik bir biçimde. buradaki tek üzüntüm, her şeyin İslamiyeti silmek amaçlı yapılıyor, herkesin mason ve ingiliz uşağı olduğu ile ilgili paranoyak iftiralar. keşke bunlar olmasaydı da, mahkemelere gerek kalmasaydı. o şapka mı insanları dinsiz edecek? bu fikirler insanları ne ara esir etti gerçekten merak konusu...




  • quote:

    Orijinalden alıntı: demonchild

    lale bahçelerinde sefa sürmekle, gerçekten zeki denilebilecek padişahları asmakla, kanuni dönemi sonrası medreselerdeki eğitimle, sanayi devrimine olan alakasızlıkla; bir önceki devletin bazı manevi şeyleri de, o devletle ve yöneticileriyle birlikte silinir atılır. bu gayet mantıklı ve doğaldır. kaybedilmiş 300 sene var ortada. tabi ki, latin harflerine geçilecek, tabi ki bazı sembolik şeyler değiştirilecek. bir devrim yapılmış, bir kısmı da bu halka karşı. insanların asılması ne acı ama, askeriyenin ve bu devletin travmalarına da hak vermek gerekir. şu sıralar en fazla şapka ve harf devrimine karşı çıkılıyor.

    harf devrimine ben de karşı çıkardım ancak, herhangi bir osmanlı evladı; orta asya Türkçesini bilebilseydi.(anlayan anladı)
    kaybedecek vakit yoktu, bu kanun da yerini aldı. sembolik bir biçimde. buradaki tek üzüntüm, her şeyin İslamiyeti silmek amaçlı yapılıyor, herkesin mason ve ingiliz uşağı olduğu ile ilgili paranoyak iftiralar. keşke bunlar olmasaydı da, mahkemelere gerek kalmasaydı. o şapka mı insanları dinsiz edecek? bu fikirler insanları ne ara esir etti gerçekten merak konusu...

    Sorun o değil ki. Sorun benliklerinde yenilenmeyi barındırmayan insanların varlığı. Aynı zihindeki insanlar zamanında Hz.Muhammed'in getirdiği yeniliklere de karşı çıkmış, Hz.Muhammed'i öldürmek, adını lekeleyebilmek için ellerinden geleni yapmışlardır.

    Aynı şekilde II. Mahmut, sarık ve cübbeyi yasaklayıp fes ve pantolon ile kravat takılmasını zorunlu kıldığında, yine aynı zihniyetteki kişiler, Padişah ve halife olan II. Mahmut'a ''Gavur Padişah'' diye lakap takmışlar ve festen ne kadar hoşnutsuz olduklarını belli etmişlerdir.

    Aradan yüzyıl geçtikten sonra ise bu sefer Atatürk şapka devrimi yaptığında, yeni getirilen fes nasıl reddedildiyse, bu sefer o reddedilen fese sıkıca sarılınmış ve şapkaya karşı çıkılmıştır.

    Hadi o zamanki insanların devlet meselelerine ve politika ile yenileşmeye olan cahilliği yüzünden bunlar oldu diyelim, peki şimdikilerin aynı zihniyetteki davranışlarına neyi bahane edeceğiz?

    Rusya yenileşme hareketlerine ne ile başlamış? Halkın sakallarını kesmelerini emrederek. Bazı atılan adımların arkasında görünenden daha çok anlam yatar. Atatürk'ün zihninden geçen yapıyı bilmeden hakkında atıp tutmak kimseye birşey kazandırmaz. Aksine cahillik nişanı kazandırır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Cypon -- 19 Nisan 2013; 15:57:44 >




  • Dünya'da bunun bir örneği var mı merak ediyorum. Bilen varsa söylesin gerçekten merak ediyorum. İnsanların başına zorla şapka giydirmek ve de muhalefet edenleri asmak. İçler acısı.. Şapkalı gavurlar geliyor diye savaşan bir milletin başına o gavurların şapkasını kanun zoruyla giydirmek nedir arkadaş...

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • mustafa kemal deist bir insandı. sadece islama değil diğer dinlere de hiç bir zaman sıcak yaklaşmamıştır. yeryüzündeki tüm dinleri birbirine ankre eden girift bir dini yapılanmanın faydalı olabileceğini , global bir dinin yerleşmesinin mevcut dini yapılanmalardan çok daha faydalı olabileceğini dahi bazı sohbetlerde söylemiştir. tabi böyle bir şeyin olamayacağını, ütopik bir düşünce olduğunu kendisi de biliyordu ama asıl maksadı dinlere bakış açısını belirtmekti. bazıları mustafa kemal'in islama karşı bir insan olmadığını ısrarla vurguluyorlar ama yok böyle bir şey, tabi ki karşıydı. sadece islama değil tüm dinlere karşı bir duruşu vardı.

    örnek vereyim, kendi el yazmalarında hz.muhammed'in hira dağında toplumu rehabilite edici yapılanmaları düşünüp, vahiy gelmiş gibi insanlara anlatmış olabileceğini bizzat kendisi belirtmiştir. arşivlerde belgeleri mevcut. mustafa kemal'e göre hz.muhammed toplumsal bir devrime soyunan bir idealisttir peygamber değildir. bunu kendi el yazmalarında bizzat görmüşlüğüm var kimsenin dili ile söylemiyorum.

    mustafa Kemal'e göre islam, toplumu atalete uğratan bir yapılanma idi. bunu kırmanın en kestirme yolu kesitirip atmaktı. kafadan sarığı çıkartırsın şapkayı giydirirsin, Kur'an kurslarını kapatırsın, namazı ezanı türkçeleştirirsin, nasılsa erk sendedir toplumu önce şeklen değiştirirsen sonra toplum o yeni şeklin gerekliliklerini yerine getirir. düşünce buydu. ama tutmaz böyle enteresanlıklar. millet ne dinini unutur ne kültürünü. istiklal mahkemelerinde hukukla uzaktan yakından alakası olmayanlar onca insanı assalar da böyle saçma sapan mayalar tutmaz.

    şimdilerde bu icraatler mustafa Kemal'i put edinenler tarafından çok çok büyük meziyetler olarak lanse ediliyor. böyle bir şey nasıl tek doğru olarak savunulur bunu aklım hafsalam almıyor. ha, çıkar dersin ki "adam bir şey yaptı, şu sebepten yaptı, şu sonucu verdi doğrudur ya da yanlıştır tartışılır" tamam anlarız ama tepeden inme tavırlarla " mustafa kemal yaptıysa doğrudur, itiraz eden nankör gerici yobazdır" dediğin zaman asıl yobaz sen olursun.

    şarkıyı türküyü yasak etmek, kafalara giyilen nesneleri zorla çekip çıkartmak, "arap oğlunun yavelerini türk oğluna okutmam" diye kur'an öğrenimini ve okunmasını yasaklamak sanırım aklı başında insanların tasvip edecekleri şeyler olmasa gerek.

    şimdi bazı uzman arkadaşlar çıkıp " hee, tabi adam haklıydı, tabi ki islam bizim gelişmemiz önünde bir engeldi" demeden önce ben söyleyeyim yok kardeşim öyle bir şey. o çok beğendikleri Avrupa'da insanlar cayır cayır yakılırken bizim topraklarımızda ilim ve medeniyet vardı. imam-ı gazali'yi salt filozofların dine aklen yaklaşmalarına karşı çıkması sebebi ile bilim düşmanı ilan eden zevat, elbette ki toplumun her türlü zaafiyetini islama mal edecektir ama kazın ayağı öyle değil. islam daima ilerlemeyi emreder ve iki günü eşit olmayı eksiklik olarak vasfeden bir peygamberi vardır. ama sen tevekkül denen kavramı rahata sermişlikle özdeşleştirirsen, dünya malına kıymet vermemeyi çalışmamak olarak algılayıp tekkelerde dergahlarda yan gelip yatarsan hem kendine hem islama hem topluma zarar verirsin, ki yapılan da buydu. ama bunu önlemenin yolu da bir şeyleri kestirip atmak, topyekün bazı değerleri ayaklar altına almak olmasa gerek.

    fazla uzattım toparlayayım, şapka kanunu komik bir kanun mudur, bence değil. komik değil zira altında yatan bazı sebepleri vardı sebepsiz yere getirilen bir yasa değildi ve bu bağlamda komik değil, ama yanlıştı. toplumun dini ve kültürel yapısını yıkmaya yönelik olduğu için yanlıştı. yoksa, hz.muhammed dahi yahudilere benzemeyin diye onların saç ve sakal bıyık vs tarzlarını yasaklamıştır. ama onun koyduğu yasak yapıcıydı, islam toplumunu diğer toplumlara özenmekten alıkoyuyordu, bunlar ise çıktılar islam toplumunu batıya ankrajlamaya çalıştılar. şimdi iş döner dolaşır islam gelişme medenileşme önünde bir engel midir değil midir mecrasına kayar ama boş laflar bunlar. merak eden açar islamı a dan z'ye güzelce bir inceler merakını giderir, bakar engel miymiş yoksa teşvik mi ediyormuş.
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >




  • @C4

    Belli ki Atatürk hakkında geniş araştırmalar yapıp, O'nun kendi öz bilinci hakkında bile bilgi sahibi olmuş uzman bir akademisyensiniz. Söylediğiniz mantık ile, II.Mahmud'un yaptığı devlet mertebesindeki kıyafet değişikliğinin sizin belittiğiniz aynı düşünce düzleminde olduğunu söyleyebilir misiniz? Yani II.Mahmud'un yaptıklarını tıpkı Atatürk için söylediğiniz gibi ''aklı başında insanların tasvip etmeyecekleri şeyler'' midir?

    Çünkü tıpkı Atatürk'e tepki konulduğu ve sizin ''dinsiz'' olduğunu belirttiğiniz gibi, o dönemde II.Mahmud'a da tepki gösterilmiş, hatta ''Gavur Padişah'' yakıştırması yapılmıştır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Cypon -- 12 Mayıs 2013; 11:28:57 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Cypon

    @C4

    Söylediğiniz mantık ile, II.Mahmud'un yaptığı devlet mertebesindeki kıyafet değişikliğinin sizin belittiğiniz aynı düşünce düzleminde olduğunu söyleyebilir misiniz? Yani II.Mahmud'un yaptıklarını tıpkı Atatürk için söylediğiniz gibi ''aklı başında insanların tasvip etmeyecekleri şeyler'' midir?

    Çünkü tıpkı Atatürk'e tepki konulduğu ve sizin ''dinsiz'' olduğunu belirttiğiniz gibi, o dönemde II.Mahmud'a da tepki gösterilmiş, hatta ''Gavur Padişah'' yakıştırması yapılmıştır.

    sevgili dostum 2.mahmud ıslahatları ile mustafa Kemal'in getirmiş olduğu yasakları birbirleri ile hiç bir platformda asla bağdaştıramazsınız. 2.mahmud ıslahatlarını madde madde inceleyin temeldeki farkları göreceksiniz.
    bakın bazı örnekler vereyim;
    2.mahmud: medreselerin yanı sıra, avrupa tarzı okullar açtırdı.
    mustafa kemal: medreseleri ve dergahları, kur'an kurslarını kapattı. bir kaç miskin yuvası ile birlikte, topluma manevi değerler aşılayan sayısız ilim irfan ocağı da tasviye edildi.

    2.mahmud: avrupa tarzında müziği serbest bıraktı.
    mustafa kemal: batılılaşma adı altında alaturka müziği yasakladı. kararı alan şükrü kaya'dır ama mustafa Kemal'den talimatlıdır.

    2.mahmud: osmanlı uyruğunda olan herkese tam bir din ve mezhep özgürlüğü tanıdı. "tebaamdan müslümanları camide, hristiyanları kilisede , musevileri de havrada tanımak isterim" şeklinde fermanı var.
    mustafa kemal: ezanı ve kur'anı türkçeleştirerek bu iki mukaddesatı toplumdan soyutlamaya çalıştı. gerekçesi "arap oğlunun yavelerini türk oğluna okutmam" şeklindeydi. yani mustafa kemal kur'anı Allah kelamı, ezanı peygamber sünneti değil, arap oğlunun yavesi olarak vasfetmiştir ve bir çoğunun lanse etmeye çalıştığı gibi bu değerlere saygılı bir insan değildir. orijinali ile birlikte türkçesinin de öğretilmesine çalışmak yerine topyekün yasaklanmasının mazur gösterilecek tutarlı sebebi yoktur. arzu eden osmanlı arşivlerinde bu belgelere ulaşabilir.

    2.mahmud: memurlara kıyafet zorunluluğu getirildi. amaç, devlet dairelerinde herkesin devler görevlisi olduğunu deklare eden kıyafetler ile bulunmasıydı.
    mustafa kemal: sokaktaki insanın kafasına asker zoruyla şapka takıp, örtüsünü çekip aldırdı. asırlardır bu şekilde yaşamaya alışmış halka yapılan bu muamele bir çokları tarafından gerekli, devrim, medenileşme adımları olarak vasıflandırılsa da, insan hakları açısından tutar tarafı olup olmadığı tartışılır. kaldı ki, bireylerin kafalarına şapka takmakla bir toplum ilerler, medenileşir demek nasıl bir mantıkdır? şapka takmayan yaşlı başlı insanları karakollarda falakadan geçirmek, olmadı mahkemelere çıkartmak ne ile izah edilebilir?

    daha da uzar gider ama söylemek istediğim, 2.mahmud'un ıslahatları ile mustafa kemal'in toplum üzerinde kurduğu baskı tabanda aynı uygulamalar değildir. 2.mahmud yenilikçi, mustafa kemal yasaklayıcıdır. döneminde 2.mahmud'a yakıştırılan gavur padişah lakabı, mustafa kemal'in bu tutumlarını "bakın zamanında 2.mahmud'a da gavur denmişti. demek kiiii" şeklinde aklar demek, benim gibi düşünmeyen ölsün gebersin gitsin mantığına ortak olmaktır kanaatimce.

    şimdi birileri çıkıp "oh iyi yapmış" diyebilir, diyecektir. sene 2013 ve hala bu mantıkta insanlar var.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: C4

    quote:

    Orijinalden alıntı: Cypon

    @C4

    Söylediğiniz mantık ile, II.Mahmud'un yaptığı devlet mertebesindeki kıyafet değişikliğinin sizin belittiğiniz aynı düşünce düzleminde olduğunu söyleyebilir misiniz? Yani II.Mahmud'un yaptıklarını tıpkı Atatürk için söylediğiniz gibi ''aklı başında insanların tasvip etmeyecekleri şeyler'' midir?

    Çünkü tıpkı Atatürk'e tepki konulduğu ve sizin ''dinsiz'' olduğunu belirttiğiniz gibi, o dönemde II.Mahmud'a da tepki gösterilmiş, hatta ''Gavur Padişah'' yakıştırması yapılmıştır.

    sevgili dostum 2.mahmud ıslahatları ile mustafa Kemal'in getirmiş olduğu yasakları birbirleri ile hiç bir platformda asla bağdaştıramazsınız. 2.mahmud ıslahatlarını madde madde inceleyin temeldeki farkları göreceksiniz.
    bakın bazı örnekler vereyim;
    2.mahmud: medreselerin yanı sıra, avrupa tarzı okullar açtırdı.
    mustafa kemal: medreseleri ve dergahları, kur'an kurslarını kapattı. bir kaç miskin yuvası ile birlikte, topluma manevi değerler aşılayan sayısız ilim irfan ocağı da tasviye edildi.

    2.mahmud: avrupa tarzında müziği serbest bıraktı.
    mustafa kemal: batılılaşma adı altında alaturka müziği yasakladı. kararı alan şükrü kaya'dır ama mustafa Kemal'den talimatlıdır.

    2.mahmud: osmanlı uyruğunda olan herkese tam bir din ve mezhep özgürlüğü tanıdı. "tebaamdan müslümanları camide, hristiyanları kilisede , musevileri de havrada tanımak isterim" şeklinde fermanı var.
    mustafa kemal: ezanı ve kur'anı türkçeleştirerek bu iki mukaddesatı toplumdan soyutlamaya çalıştı. gerekçesi "arap oğlunun yavelerini türk oğluna okutmam" şeklindeydi. yani mustafa kemal kur'anı Allah kelamı, ezanı peygamber sünneti değil, arap oğlunun yavesi olarak vasfetmiştir ve bir çoğunun lanse etmeye çalıştığı gibi bu değerlere saygılı bir insan değildir. orijinali ile birlikte türkçesinin de öğretilmesine çalışmak yerine topyekün yasaklanmasının mazur gösterilecek tutarlı sebebi yoktur. arzu eden osmanlı arşivlerinde bu belgelere ulaşabilir.

    2.mahmud: memurlara kıyafet zorunluluğu getirildi. amaç, devlet dairelerinde herkesin devler görevlisi olduğunu deklare eden kıyafetler ile bulunmasıydı.
    mustafa kemal: sokaktaki insanın kafasına asker zoruyla şapka takıp, örtüsünü çekip aldırdı. asırlardır bu şekilde yaşamaya alışmış halka yapılan bu muamele bir çokları tarafından gerekli, devrim, medenileşme adımları olarak vasıflandırılsa da, insan hakları açısından tutar tarafı olup olmadığı tartışılır. kaldı ki, bireylerin kafalarına şapka takmakla bir toplum ilerler, medenileşir demek nasıl bir mantıkdır? şapka takmayan yaşlı başlı insanları karakollarda falakadan geçirmek, olmadı mahkemelere çıkartmak ne ile izah edilebilir?

    daha da uzar gider ama söylemek istediğim, 2.mahmud'un ıslahatları ile mustafa kemal'in toplum üzerinde kurduğu baskı tabanda aynı uygulamalar değildir. 2.mahmud yenilikçi, mustafa kemal yasaklayıcıdır. döneminde 2.mahmud'a yakıştırılan gavur padişah lakabı, mustafa kemal'in bu tutumlarını "bakın zamanında 2.mahmud'a da gavur denmişti. demek kiiii" şeklinde aklar demek, benim gibi düşünmeyen ölsün gebersin gitsin mantığına ortak olmaktır kanaatimce.

    şimdi birileri çıkıp "oh iyi yapmış" diyebilir, diyecektir. sene 2013 ve hala bu mantıkta insanlar var.

    İşlevini yitirmiş, farklı amaçlar doğrultusunda ilerleyen kurumların tasfiyesini neden kötü olarak değerlendiriyorsunuz ki? Avrupa Tarzı açılan okulların sonradan ne işler çevirdiği ve Atatürk'ün o okulların müfredatlarının geçmişin aksine milli eğitime bağlı olmasını gerçekleştirdiği de var mesela.

    Örneğin tekke ve zaviyelerin ne gibi bir misyonu olabilirdi, ulusal bir yapı içinde yeniden kurulan bir devlet sistemi içinde? Duygusal yaklaşmak sizin gibi Atatürk'ü enine boyuna araştırmış birine yakışmıyor. Çağın gerisinde kalmış bir rejimin yerine konulancak olan sistemin sağlam temellere oturabilmesi için önceki rejimin işine yaramayan artıkları elbette temizlenmeli.


    Müziğin kısıtlanmasında haklısın. Gereksiz bir planlamadır. Ancak değişim süreçlerinin sancılı oluşu bu gibi ''garip'' işlemlerinde ortaya konulmasına yol açıyor. Örneğin Atatürk toplantılarında klasik müzik çaldırırken, tek başına ilen Anadolu ezgileri dinleyen bir kişiydi. Kendisi de farkındaydı yaptığının kısaca. Tabi her ne kadar mantıksız gelse de modernleşme bir yerden başlamak zorunda. Yukarda da yazmışım birkaç ay önce. Rusya'da modernleşme sakal traşı ile başladı. Garip değil mi?


    Ezanın Türkçeleştirilmesi asılda her zaman iddia edildiği gibi, dinsel bir baskı kurma amacı içermemekte ki sizin gibi araştırmacı kişi bunu elbette biliyordur. Fransız İhtilali sonrasında ortaya çıkan milliyetçilik akımından en az etkilenen Türklerdir. Çünkü geçmişleri ümmetçilik zihniyeti ile yoğrulmuştur. Tabi ümmetçiliğin bir faydasının olmadığı anlaşıldığında ise Türkçülük-Turancılık gibi akımlar ortaya çıkmıştır. Atatürk yeni devlet sistemini oluşturduğu vakit, ülke sınırları içinde bulunanların ortak bir paydada bir Türk kimliği altında birleşmesinin ulus devlet yapısının kucaklanmasına tek çare olarak görmüştür. Tabiki bu istenilene ulaşmak bu günkü gibi bir referandum ile kolayca sağlanamıyor. Belirli dayatmalar olmak zorunda kalıyor. Çünkü üstten yapılan devrimler her zaman ''sancılıdır'' Her zaman. Tabi bu yapılanan yanlışlığını silmiyor. Gerekliliğini gösteriyor.


    II.Mahmud'un yaptığı devrimin amacını yazıp, Atatürk'ün kıyafet devrimin amacını yazmaman manidar olmuş. Yine duygusal yaklaşıyorsun korkarım ki. Çünkü II.Mahmud'a gösterilen tepkiler en az Şapka devrimine gösterilen tepkiler kadar şiddetliydi. Üstelik Halife olan ve Devlet-i Alliye'nin başı olan kişiye ''Gavur'' sıfatı verecek kadar. Elbette gavur sözünün kelime anlamının sadece gayrimüslim anlamı taşımadığını aynı zamanda hakaret içeren bir söz olduğunu da biliyorsundur. Zındık gibi örneğin. Bu kelimeler ferman ile kullanılması yasaklanmış sözcüklerdir tabiki.

    Atatürk'ün kılık-kıyafet devrimini yapmasındaki amaç, devletin modernizasyonun sadece sistem içinden değil, halk üzerinden de benimsenmesi gerekliliğidir. Dediğim gibi devrimler üstten altta doğru yapıldığında her zaman sancılar olur. Devlet yönünü Batı'ya dönmüştü ve bu dönüş tam olduğu taktirde sonuca ulaşabilirdi ki ulaştığı da belli oluyor günümüze bakıldığında. İnsanlar daha modern düşünebiliyorlar. Daha açık düşünce yapısı içinde sebep-sonuç bağı kurabiliyorlar. Bunun yanında Mısır'da ''Kadınlar cinsel birleşme sırasında zevk almalı mı almamalı mı?'' düşüncesi kapsamında ''Kadınların sünnet edilmesi'' tartışması yaşanıyor. İlginç değil mi?

    İnsan haklarından bahsetmen güzel. Ancak ortada bir çelişki var. Osmanlı'dan miras alınan beşeri gelenekler içinde İnsan ''hakları'' olarak neler var elimizde? O dönemde Avrupa'da İnsan hakları bilinci ile Osmanlı'daki insan hakları bilinci aynı ölçüde midir? Yoksa şu anın düşünce yapısı ile o zamanın düşünce yapısını değerlendirmek normal mi geliyor size? Bana gelmiyor. Çünkü bu Malazgirt'te neden g-3 kullanmadık gibi soru kalıbı minvalinde kalır bana göre.

    Daha uzayıp gideceği doğrudur. Ancak kesin yargılar ile karar verip bu uğurda amaç gütmeden bazı argümanları sebepsizce ortaya sürmek de ''benim inancımdan değil öyleyse düşmanımdır, hadi yakalım'' düşünce yapısı ile eşdeğerdir. O yüzden ortak payda değişimken ve o değişimin dalgalarının yaydığı huzursuzluk belli iken, bir tanesine farklı davranmak garip geliyor bana ne yazık ki.

    Temel anlamda devrimler her zaman zorludur. Üstten yapılyor ise bu daha zor kabullenilebilir üstelik iyi niyetle yapılıyor olsa bile. Halk hareketleri genelde kanlı olur ancak eğer deformasyona uğramaz ise daha başarılı ve kısa sürede temellenmiş olur.

    Yani devrimler iyi yada kötü olarak adlandırılmaz. Halkın kabullenme süresine göre değişiklik gösterir. İran İslam Devrimi bu ayrıma ışık tutan önemli bir konudur.




  • @Cypon

    öncelikle, seviyeniz ve paylaşımcı tarzınız için tebrik ederim.

    ben tarihçi değilim. reklam kökenli belgeselciyim. kesinlikle mustafa kemal düşmanlığına soyunmuş da değilim. ancak üzerinde önemle durmak istediğim 2 nokta var;

    1. mustafa kemal kendi mantalitesine uymayan her kim olursa olsun asimile etmeye azmetmiş bir insandır, hatta milli mücadele kadro liderlerinden bir çoğunu dahi çeşitli yol ve sebeplerle asimile etmiştir. zannedildiği / lanse edilmeye çalışıldığı gibi milli mücadelede mutlak lider değildir. bu mesele doktora tezi seviyesinde İstanbul osmanlı - ankara genelkurmay - londra osmanlı arşivlerinde ekibimizden akademisyen arkadaşlar tarafından en küçük detayına kadar irdelenmiş, yakında kitap olarak da basılacak hatta tarafımızdan belgeseli de çekilecektir. o zaman forumla da paylaşmaktan mutluluk duyarım.

    2. mustafa kemal dine hoşgörülü bir insan değildi. neden ısrarla mustafa kemalin aslında dindar bir insan olduğu her fırsatta dillendirilir, nedir bu mustafa kemal avukatlığı? kendisi yazmış el yazısı ile işte arşivlerde mevcut, hira dağında düşündü düşündü geldi insanlara vahiy gibi anlattı diyor. toplumun yüzyıllardır başına tac ettiği kur'an için arapoğlunun yavesi diye yazan da bizzat kendisi.

    şimdi, konuya dönecek olursak eğer toplumun rehabilitisine soyunduysanız bu toplumun elindekileri asker zoruyla, falakayla, mahkemelerle çekip almak şeklinde olmamalı. ıslahat başka şey asimile başka şey. eğer mustafa kemalin gelişimin karşında engel olarak vasfettiği islami ritüeller gerçekten öyle olmuş olsaydı, osmanlı tarihinde sayısız türk bilim insanı çıkmaz, yavuz selim tebriz'den ve mısır'dan topladığı tüm alim, edebiyatçı, tabip, hattat vs istanbul'a getirmezdi. çok daha öncelere gidersek, selçuklu veziri nizam-ül mülk'ün meclisi alimlerle dolup taşmaz, ya safahat ehli olur ya da zikir meclisi olurdu öyle değil mi? demek ki, yapılan yanlışların ve bazı toplumsal aksaklıkların faturasını islami ritüellere keserek bir takım değerleri yıkmak suretiyle değil, iyileştirmeye çalışmakla önünü almak gerekir.
    bakın şimdi ezan ve kur'an orijinal hali ile icra ediliyor da ne oluyor? toplumda araplaşma temayülleri mi var? islam = arap kültürü değildir, islam arapların tekelinde değildir, şahsi ve toplumsal hataların sebebi ise islam hiç değildir.

    yeniden kurulan bir devlet yapılanması içinde dergahların ne gibi bir fonksiyonu olabilirdi görüşüne katılmıyorum. doğru icra edildiğinde bu müesseseler her zaman toplumun faydasına öğretiler sunmuştur. eğer bir aksama varsa oraya odaklanmak gerekir. topyekün kaldırıp atmak toplumun dinamiklerinden birini kesmek demektir ki, bence yanlıştır. devlet, kimin nereye gideceğine, neyi öğreneceğine, neyi dinleyeceğine, neyi giyiceğine karışacak bir erk değildir. devlet vatandaşını düşüncesiz eblehler olarak gördüğü ve yasaklar koymaya başladığı zaman sancılar oluşur. devletin görevi hak ve özgürlükleri yasaklamak değil, suiistimalin önüne geçmektir. bu da şapka takmadı diye karakollarda sopaya çekilen yaşlı başlı adamlar şeklinde olmamalı. bin yıllık ezanı ve kur'anı orijinalinden saptırarak türkçe okutmak şeklinde olmamalı. kur'an öğreten ve öğrenen insanları falakaya yatırmak nasıl bir ilericiliktir nasıl bir devrim ruhudur? benden olmayan ölsün mantığının hangi insani mizanda ölçüsü var? orijinali ile birlikte türkçesinin de öğretilmesi için sefer olmak daha iyi değil miydi sorarım sizlere?

    şimdi bunlar dile getirildiğinde "atama laf söyleyenin dilini keserim" argümanının hangi mantıkta yeri var, bu nasıl bir zihniyettir nasıl bir ruh halidir? onlarca yıllık tek parti cuntasının icraatleri, senelerce bu ülkede "kürt yoktur, karda yürürken kart kurt sesleri vardır" diye kürdün başında demoklesin kılıcı gibi sallananların bu icraatleri hangi sebeplerle mazur gösterilecek? ben kürt değilim ama kürt diye bir realiteden de haberdarım. Ahmet kaya "kürtçe albüm çkartıcam" dediğinde çatal bıçak yağmuruna tutulmuştu hatırlarsınız. ee, ne oldu? şimdi devlet resmi kanalında kürtçe şarkı türkü kaside yayılıyor da ne oluyor soruyorum? bir şeye yok demekle ya da yok etmeye çalışmakla o şey yok olmaz. bunu savunmak da, aynı icraate ortak olmakla eş anlamlıdır.

    sonuca gelirsek, mustafa kemal ne yaptıysa doğrudur söylemleri asla kabul edilecek türden söylemler değildir. mustafa kemali eleştirenlere sövüp saymayı bırakıp olaylara başka bir perpektiften bakmaya çalışmak gerek. kendi halkını cendereye alan hiç bir lider, bunun semeresini görmemiştir. toplum kendi dinamikleri ile zaten gelişir ve tekamül eder. o icraatler yapılmasaydı şimdi şöyledik böyleydik diyenler çok merak ediyorum acaba kendi söylediklerine inanıyorlar mı? türk toplumu bir selçuklu, osmanlı kültürüne ve dinamiğine sahip toplumdur. bu toplumu arap bedevileri ile özdeşleştirip "bunlar yapılmasaydı biz de şimdi onlar gibiydik" demek tutarlı söylemler değildir, kendi toplumsal dinamiklerinden bi haber olmaktır. sözlerim size değil Cypon üzerinize alınmayın.




  • @C4

    Dediklerine büyük ölçüde hak veriyorum. Ancak bir önceki mesajımda belirttiğim gibi bugünün penceresinden o zamana bakmak anlamsal kayma yaratır zihinde.

    Dünya üzerinde yapılan devrimlerin hepsi kanlıdır. Halk hareketleri daha kanlıdır. En basiti Arap baharı olarak adlandırılan günümüzün ''diktatör karşıtı eylemleri'' Ki hala devam etmekte olan Suriye iç savaşı da bunun bir uzantısıdır. Son 10 senede Ortadoğu'da ne kadar insan hayatını kaybetti hepimiz farkındayız.

    Bunun dışında Fransız devrimi de aşırı kanlıdır ve zorludur, Rusya'daki Ekim devrimi de. Çok gerilere gidip Hz.Muhammed önderliğindeki İslam devrimi de çok kanlıdır.

    Kısaca demem o ki, devrimler her zaman sancılıdır, zorludur. Üstten yapılan devrimlerin içselleştirilmesi daha uzun bir süreci kapsar. Atatürk devrimleri tarafsız olarak değerlendiriyorsak, bunu hakkıyla yapmalıyız.

    Belgeseli izlemek isterim. Umarım çıkarırsınız. Ve umarım duygusallıkla değil bilimsellikle yoğrulmuş bir yapım olur çünkü azmetmiş kelimesi biraz ağır bir kelime olmuş.

    Yukarıda da belirttim. Ümmetçilikten Türkçülüğe geçişte bir üst kimlik, bir ulus kimliği yaratmak, ulus devlet olarak yeniden kurulmuş bir devletin temel dayanak noktasıdır. Bugünlerde ortaya çıkan, Irkçılık söylemlerinin de maksatlı olarak çıkarıldığını düşünmekteyim. Çünkü hiçbir benliği kalmayan bir toplumu ulus-benlik kazandırmak gereklidir. Ne mutlu Türküm diyene sözü örneğin ırkçı bir söylem değildir. Ya da Türk Tarih Kurumu'nu kurmak ırkçılık değildir. Sümerleri Türk olarak göstermek de ırkçılık değildir. Bu bir kimlik yaratma uğraşıdır. Ki başarılı da olmuştur. Ulus kavramını en son keşfeden Türkler, şu an dünyada milliyetçi olan devletler sırasında en üstlerdedir.

    Atatürk'ün bir dine, bir cemaate mensup olup olmaması birşey değiştirmez. Çünkü önemli olan işlevselciliktir. Atatürk'ün kafasındaki yapı da budur zaten. Osmanlı'dan alınan Aşırı Aşkıncı devletin, bu aşkıncı yönü geçici olarak kullanılarak zamanla kendi içinde aşınmasını ve süreç sonunda araçsalcı bir yapıya dönüşmesini istiyordu. Bunun temelleri atıldı ancak halkı ''aydınlatacak'' seçkinler kendi görevlerinin bitmediğini iddia etti. Bu da şu an da süren çatışmanın temelini oluşturan etkenlerden biridir.

    Gelelim o zaman senin söylediklerini kendimce yorumlamaya.

    İlk olarak devletin yeniden inşası süreci büyük zorluklar içinde oluşturulur. Çünkü alışılagelen yapının bozulmasına ve yeniden ortaya konanlara halk tepki gösterir. Değişiklik her zaman tepki ile karşılanır. Bizde de öyle oldu. Böyle oldu diye, yapılanların ''haksız'' olduğunu söylemek, dünyadaki bütün devrimlerin haksız olduğunu söylemeye eşdeğerdir. Çünkü bu işin oluş yönü böyledir. Dediğim gibi bugün Suriye halk devrimi yaparken sadece askerleri değil, sivil halkı da öldürüyor. Keza aynı şekilde devlet güçleri de öyle.

    Diğer yandan modernleşmenin başlangıcı her zaman belirli bir baskı ile başlar. Çünkü dediğim gibi, değişiklik her zaman tepki ile karşılanır. Bu yüzden ki sana II.Mahmud örneğini verdim. Atatürk için zararlı olanlar İslami ritüeller değildi. O ritüeller doğrultusunda elinde güç bulunduranlardı. Tıpkı bugünkü bazı cemaat liderleri gibi, devlet içinde veya dışında istedikleri kişilere istediklerini yaptırabilir konumdaki kimseler, yeni kurulan ve daha emekleyen bir ülke için tehlike arz ediyordu. Ki bu kişiler günümüzde de varlar ne yazık ki.

    Yavuz Sultan Selim'den verdiğin örnek biraz demogoji gibi olmuş kusura bakma. Çünkü o dönem İslam alimlerinin uğraşları ile, son dönemdeki İslam alimlerinin uğraşları bir değil. Bu aynı Antik Yunan dönemindeki doğayı çözmeye uğraşan filazoflar ile, Bizans'ın yıkılma eşiğinde meleklerin cinsiyetlerini tartışan filozofların karşılaştırılması gibi olmuş. Atatürk İslam'ın bütün izlerini bu ülkeden silmek isteseydi, yapabilirdi. Elinde bu güç vardı. Ancak istediği şey, dini liderlerin devlet çarklarından çıkmasıydı. Bunu laiklik ile denedi. Alında güzel bir düşünceydi. Dinin özgürleştirilmesi ve devletin bürokrasisinin soyutlanması. Ancak pek başarılı olamadı bana göre.

    Şimdi tekke ve zaviyeleri bugünkü sivil toplum örgütü gibi görmek biraz manasız. Ancak söylediğin tek bir kelime bütün işin anahtarı. ''doğru icra edildiğinde'' Aynen öyle. Peki bu doğru kimin doğrusu olacak? Bugün bile birbirinden farklı olan cemaat oluşumları var. Ortak olan yada birbirlerinden haz etmeyenler de mevcut. O zamanki konjektür içinde ellerinde nasıl bir güç olacağını fark ediyorsundur eminim ki. Atatürk bu durumu önceden gördüğü için bu kurumları kaldırdı, sonra ise tıpkı Osmanlı'da olduğu gibi devlete bağlı bir kurum kurdu. Adı da Diyanet İşleri Başkanlığı.

    İnsan haklarından dem vururken dönemin şartlarını da bilmek gerekiyor. Hangi insan hakları? İnsanlar daha haklarının bilincinde değildi ki. Bilgisayar hakkında birşey bilmeyen bir kişinin önüne bütün parçaları koyduğunda o kişi kasa toplayabilir mi? Anca deneme-yanılma ile belirli bir süre sonunda bulabilir. Kadınlara seçme-seçilme hakkı verilmesi bile bunun başlı başına bir kanıtı. Çünkü hak verilen bahşedielen birşey değildir. Hak alınır. Bunun böyle işlemediğini, bilinçsiz bir toplum olduğumuzu 82 anayasası kanıtlamadı mı birkez daha? 1923 ile 1982 arasında 59 sene var.

    Bu günün zihniyeti ile geçmiş incelenmez.

    Ancak bu yapılan yanlışlar yok demek değil. Atatürk'ün vefatından sonraki CHP'nin gücü elinde tutmaya devam etmek için yaptıkları tasvip edilecek şeyler değil bana göre. Hele ki Atatürk'ün zihnindeki devlet ve sistem modelini, küçültüp Kemalizm gibi bir ideolojiye çevirmek en büyük yanlış. Kitleleri bunun peşinden sürüklemek de öyle. Kenan Evren'in nasıl bir yapıda bir kimse olduğunu bildiğini varsayarak onun söylemlerinin Atatürk ile bağdaşmadığından da emin olmanı öneririm. Kenan Evren, durumu düzeltmek için değil, aksine kaostan yararlanıp devlet içinde denetleyici bir sistem kurmak için darbe yapmıştır. Ahmet Kaya olayı da doğrudur. Yanlışlıklar silsilesinden biridir.

    Kürt sorunu hakkında düşüncelerim seninkinden biraz daha farklı ama konusu burası değil. Başka bir zaman tartışırız umarım o konuyu.

    ''Toplum kendi dinamikleri ile zaten gelişir ve tekamül eder.'' söylemi her zaman geçerli olmayan bir argüman. Bunun örnekleri de bolca mevcut dünya tarihinde. Ancak genel olarak kırılma anlarında elbet birileri ortaya çıkıp birşeyleri değiştirmek istiyor.

    Tep Partili dönem elbette söylendiği kadar ak bir dönem değil ancak son dönemlerde söylendiği kadar karanlık da değil. Objektif ve duygusallıktan uzak bir bakış açısı yakalandığında sebep-sonuçların kısa vadeli değil uzun vadeli hesaplandığı ancak sekteye uğratıldığı da gözler önüne seriliyor.

    O yüzden Atatürk'e diktatör, ırkçı gibi söylemlerin söylenmesi, kişilerin onun düşünce yapısının ve dönemin koşullarının iyi değerlendirilemeyişinden kaynaklı diye düşünüyorum.




  • 
Sayfa: önceki 34567
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.