Şimdi Ara

Piltdown Adamı Sahtekârlığı Üzerine

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
4
Cevap
0
Favori
326
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj

  • https://www.youtube.com/watch?v=dEL40DusG94

    Bilim tarihinin ne ünlü sahtekârlıklarından biri olan Piltdown Adamının yükselişi ve düşüşü. Piltdown Adamıyla ilgili en merak uyandırıcı nokta neden böyle bir sahtekârlığın yapıldığından ziyade nasıl bu kadar uzun süre dayandığıdır.

    Piltdown aldatmacasının temeli Charles Dawson adında bir köy avukatı ve amatör bir paleontolog ile başlar. Charles Dawson, Güney İngiltere'de, Sussex kontluğu yakınlarında yaşayan bir avukattı ve aynı zamanda hevesli bir amatör paleontolog, arkeolog ve jeologtu. Bir fosil ve antika kolektörüydü.

    1912'de Charles Dawson, Pierre Chardin ve Arthur Woodward'ın da bulunduğu bir ekip, fosil arayışı içinde İngiltere'nin Piltdown şehrine gitti. Piltdown çakıl çukurunda kazı yaparken dik durma yeteneğinin büyük beyinlerin gelişmesinden sonra geldiği iddiasını destekleyen bir dizi fosil kalıntıları keşfettiler. Bu keşif, Arthur Keith'in öne sürdüğü bir hipotezi desteklediği için ekip adına harika bir haber oldu ve Piltdown Adamı, insanları maymun atalarına bağlayan kayıp halka olarak takdim edildi. Dawson ve British Museum'un paleontoloji bölümü küratörü olan Woodward, kafatası ve çene parçalarının Alt Pleistosen döneminde, yani 500,000 ila 1 milyon yıl önce yaşamış ilkel bir insana ya da insan atasına ait olduğunu açıkladı. Fosilin rekonstürüksiyonu yapıldı ve bulgular 1912'de yapılan Jeoloji Derneği toplantısında ilan edildi. 40 yılı aşkın bir süredir British Museum’da modern insanın bilinen en yaşlı atası olarak sergilendi ve hakkında yüzlerce bilimsel makale yazıldı.

    Piltdown Adamı için sonun başlangıcı, 1949 yılında flor emilim testi olan yeni bir tarihleme tekniği ortaya çıktığında geldi. Doğal Tarih Müzesi'nden bir jeolog olan Dr. Kenneth Oakley, flor testlerini kullanarak Piltdown kalıntılarının sadece 50.000 yaşında olduğunu keşfetti. Bu, Piltdown Adamının insanlarla maymunlar arasındaki kayıp halka olma olasılığını ortadan kaldırdı, zira bu zaman noktasında insanlar zaten Homo sapiens formuna dönüşmüşlerdi. Piltdown Adamı daha yakından incelendiğinde bilim adamları, varsayılan hominid'in kafatası ve çenesinin aslında bir insan ve maymun (muhtemelen orangutan) olmak üzere iki farklı türe ait olduğunu bulmuştur. Mikroskop analizi, çene içindeki dişlerin onlara daha çok insansı görünüm vermek için törpülendiğini ve bulundukları iddia edilen çakıllığın yanı sıra, Piltdown sitesinde yer alan kalıntıların birçoğunun birbirlerine uyacak şekilde boyandığını ortaya koydu. Fosil, daha yaşlı görünmesini sağlamak için potasyum dikromat ile boyanmıştı.

    Kasım 1953'te İngiliz Doğal Tarih Müzesi yetkilileri bu bulguları açıkladı ve Piltdown Adamının bir sahtekârlık olduğunu ilan etti.

    Peki, neden Piltdown Adamı daha erken ifşa edilmemişti? Neden bu kadar uzun süre dayandı? Nasıl bu kadar çok bilimci kandırılmıştı?

    Kuşkusuz bunda hem insanın evrimiyle ilgili yanlış varsayımların hem de Avrupa-merkezli önyargıların ve İngiliz emperyalizminin payı vardı. O dönemlerde çoğu kişi insan-olmayan maymunlar ve insanlar arasındaki kayıp halkanın büyük bir beyin geliştireceğini, ancak hala nispeten ilkel bir çenesi olduğunu düşünüyordu. Pek çok bilimci, insanların iki ayaklılıktan, alet kullanmadan ve hepçil diyete geçmeden önce büyük beyinler geliştirdikleri inancındaydı ve Piltdown adamının bu hipotezi doğruladığını düşünüyorlardı. Ancak 1920'lerin ve 30'lu yılların başında, dünya genelinde keşfedilen (Pekin Adamı ve Taung çocuğu gibi) diğer fosillerin fizyolojisi insan bedeninin beyinden önce geliştiğini gösteriyordu. Modern evrim anlayışında da beyin, evrimin itici gücü değil, ürünü kabul edilir. Artık beynin gelişecek son önemli organ olduğu biliniyor. Dolayısıyla bugün maymun çeneli bir insan kafatası fazlasıyla mantıksız ve gerçek dışı kabul edilir.

    Diğer taraftan zamanın Avrosantrik kültürel önyargılarına uyması nedeniyle bilim toplumunda kabul görmeye hazırdı. İngiltere, endüstriyel devrimin doğum yeri ve dünyanın çeşitli yerlerindeki milyarlarca insanın hükümdarı olan süper güçtü. İngiliz İmparatorluğu, kapladığı alan bakımından insanlık tarihinin en büyük imparatorluğuydu. O zamanki kişilere göre İngiltere'nin 'akıllı' adamın doğum yeri olması gerektiği açıktı. Piltdown Adamından önce en eski fosiller Fransa ve Almanya kaynaklıydı. Eğer modern insan ilk olarak İngiltere’de ortaya çıktıysa, bu, İngiliz üstünlüğünün işareti olacaktı. Piltdown Adamı fosili ayrıca insanlığın Afrika’dan çıktığı teorisini çürütecek ve Avrosantrik ideolojilere haklılık kazandıracak bir kanıt olarak görüldü. Afrika’dan çıkış tezini destekleyen kanıtlar, emperyalist üstün ırklar vizyonuyla uyuşmuyordu. Avrupa'da üstün bir insan türü veya ırkı fikrini desteklediği için kafatasının nispeten büyük boyutu sorgulanmadı. Kısacası Piltdown Adamı, kabulünü destekleyen bir siyasi ortamda keşfedildi. Bu, Piltdown Adamı aldatmacasının uzun süren doğasını açıklıyor. Bu açıdan Piltdown vakası, ırkçı ve milliyetçi faktörlerin o sırada bazı bilimleri nasıl şekillendirdiğine iyi bir örnektir.

    Piltdown Adamı sahtekârlığı, insan evrimi üzerine erken araştırmaları önemli ölçüde etkiledi. Özellikle, bilim insanlarının, “insan beyni, çene yeni yiyecek çeşitlerine adapte olmadan önce büyüdü” inancıyla çıkmaz bir sokağa sapmasına neden oldu. Raymond Dart'ın 1920'lerde Güney Afrika'da bulduğu Taung çocuğu gibi Australopithecin fosilleriyle ilgili bulgular, insanlığın evriminde beynin yol gösterici olmadığına işaret ediyordu. Ancak "eksik bağ" olarak Piltdown Adamına verilen destek nedeniyle göz ardı edildi ve insan evriminin yeniden inşası on yıllardır karman çorman edilmişti. Piltdown Adamı üzerinde yapılan incelemeler ve tartışmalar, konuyla ilgili yaklaşık 250+ makale yazılmasıyla fosil üzerinde büyük bir zaman ve emek harcanmasına neden oldu.

    Piltdown Adamı keşfi ilk kez bilim dünyasına sunulduğunda birçok bilimci büyük bir heyecana kapılmış, Darwin'in eksik halkasını bulduklarına inanmışlardı. Piltdown kalıntılarının, Homo sapiens'in bilinen en eski atasını temsil ettiğine inanan bilimcilerin yanı sıra, bazı bilimciler bundan o kadar emin değildi.

    Örneğin Londra Kraliyet Koleji'nden David Waterston, 1912'de Dundee'de yapılan İngiliz Bilim İlerlemesi Derneği'nin bir toplantısında iki numunenin aynı kişiden gelebileceğine inanmanın çok zor olduğunu belirtmiş ve 1913'ün başlarında, Natür dergisinde örneklemin bir maymun çene kemiği ile insan kafatasından oluştuğu sonucunu yayımlamıştı.

    Benzer görüşler başka kişiler tarafından da dile getirildi. Alman antropolog Franz Weidenreich, 1923'te fosili inceler incelemez kafatası ve çeneyi yapıştırmayı yanıltıcı bir kurgu olarak nitelemişti.

    Amerikalı zoolog Gerrit Smith Miller 1915’te Piltdown fosillerinin dökümlerini (orijinalleri hiç görmedi), yirmi iki şempanze, yirmi üç goril, yetmiş beş orangutan ve bir dizi insan kafatasının karşılık gelen kısımları ile karşılaştırmış, ve 'Tek bir kişinin bu çene ve kafatasını taşıması beklenemez' sonucuna varmıştı. Miller şöyle demişti: "Fosil –sanki kasıtlı olarak zarar verilmiş gibi– o kadar parçalanmış ki, her keyfe göre birleştirme olanaklıdır."

    Aynı şekilde, Fransız paleontolog Marcellin Boule de 1915'de kanıtları değerlendirmiş ve Piltdown Adamının kompozit (farklı parçaların bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş bir fosil) olduğu sonucuna varmıştı.

    Piltdown Adamı kalıntılarını oluşturmada asıl şüpheli olan Charles Dawson üzerinde soruşturmalar yapıldıkça adının başka sahtecilik ve eser hırsızlığı olaylarına da karıştığı tespit edildi. Dawson, Sussex Hastings Kalesi'nin tarihçesini daha erken bir yayımlanmamış el yazmasından intihal etmişti. Bournemouth Üniversitesi'nden Arkeolog Miles Russell, Dawson'un antika koleksiyonunu analiz etti ve örneklerinin en az 38'inin sahte olduğunu tespit etti. Bunların arasında, 1891'de "bulunmuş" bir sürüngen / memeli melezi Plagiaulax dawsoni'nin dişleri vardı; dişleri, tıpkı Piltdown Adamının dişlerinin yaklaşık 20 yıl sonra törpüleneceği şekilde törpülenmişti. Dawson, üç inçlik bir demir heykelcik satın almış ve bunun dökme demirden yapılmış bir Roma sanat eseri olduğu iddia etmişti. Dökme demir, iddia edilen üretim zamanında İngiltere'de bilinmediğinden, bu, uzmanlar arasında büyük bir tartışma konusu olmuştu. Dawson bu iddiasında haklı olmuş olsaydı, heykelciği tüm Avrupa'nın en eski dökme demiri olacak ve Avrupa'nın demircilik tarihiyle ilgili bilinenleri alt üst edecekti —tıpkı Piltdown Adamı gerçek olsaydı insanın evrimi çalışmalarını alaşağı edeceği gibi. Daha sonradan bu dökme demir parçanın eski bir Roma heykelinin Viktorya dönemine ait bir kopyası olduğu saptandı.

    Piltdown adamı tüm zamanların en zararlı bilimsel aldatmacalarından biri olarak kabul edilir. Çünkü evrim teorisinin gelişimini yıllarca geciktirirken, bilimciler sahte bir fosili fosil kayıtlarına entegre etmek için anlamsız bir gayret gösterdiler. Bu olay aynı zamanda bilim insanlarına kendi kültürel önyargılarının farkında olmaları, bunların bilimsel süreci etkilemesine izin vermemeleri ve gerçek olmasını istediğimizi değil de, doğru olanı keşfetmek için hipotezlerini titizlikle test etmeleri gerektiği konusunda bir uyarıdır.

    Yararlanılan kaynaklar:
    http://hoaxes.org/archive/permalink/the_piltdown_man/https://en.wikipedia.org/wiki/Piltdown_Man
    Edward Steers, Jr., Hoax: Hitler's Diaries, Lincoln's Assassins, and Other Famous Frauds, s. 177



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ateşpare -- 24 Mart 2017; 0:7:16 >







  • Bilimde de sahtekarlık olacak elbette. Bütün bilim adamlarını süper ahlaklı insanlar saymak hata olur. Onların içinde de dah az ahlaklılar ve daha çok ahlaklılar var.

    Ancak bilimin güzel yanı "self-correcting" yani kendi kendini düzelten bir mekanizmaya sahip olması. Bir deneyde, bir gözlemde ya da bir bulguda sahtekarlık yapıldıysa er geç ortaya çıkıyor. Hele günümüzde teknoloji sayesinde çok hızlı ortaya çıkıyor.


    Günümüzde bilim adamlarının hepsi über ahlaklı insanlar olduklarından hile yapmıyor değiller. Hemen ortaya çıkacaklarını ve bunun meslek hayatlarının sonu olacağını bildikleri için yapmıyorlar daha çok...

    Tabii, bana göre bilim camiasındaki ahlaklı insan sayısı, toplum ortalamasının çok üstündedir, o ayrı.

    Onun için böyle şeylere takılmamak gerek.
  • Torlak Kemal'e katılıyorum.

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.