Şimdi Ara

Mustafa Kemal ATATÜRK (14. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
537
Cevap
12
Favori
67.642
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
2 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 1213141516
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Atatürk devrim prensiplerini ilgilendiren meseleler dışında, Millet Meclisi çalışmalarına karışmamıştır. Tartışmalar serbesttir. Hele salı günkü parti toplantılarında yapılmadık tenkit kalmazdı. Atatürk devrinde birçok bakanlar, onun yakınları da içinde olmak üzere, grup toplantılarında yıpranarak düşmüşlerdir.

    - Falih Rıfkı ATAY
  • Konya sokaklarına halife fetvaları asıldıktan sonra, Adana Cephesi'ne dövüşmeye gidenler için kiralanan arabalar ahırlardan çıkarılmamıştır. Kocaları Birinci Dünya Savaşı'nda ölen kadınlar, bir ellerinde çocukları, bir ellerinde balta:

    - Bunlar mı halifemize karşı gelenler? diye Bolu ve Düzce ayaklanmasını bastırmaya gidenler üzerine atılmışlardı.

    Atatürk'ün karakteri, o çok güç ve çetin, parasız, askersiz, dört yandan ayaklanmalı, başıboş çeteler devrinin liderliği ile akıl kamaştırır. Ona karşı olanlar da onun emri altında idi. Kendisi ile dargın ölen Rauf Orbay, dost toplantılarında:

    - Onsuz hiçbirimiz bu işin altından kalkamazdık, derdi.

    - Falih Rıfkı ATAY



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-E767019CA -- 4 Eylül 2018; 1:1:21 >
  • Bir hürriyetçi olduğu için, ferdi "silen" ekonomik ve sosyal dikta rejimlerine karşı idi. Hele Rusya rejimini, hiçbir zaman, ne benimsemiş, ne de sevmiştir.

    - Falih Rıfkı ATAY
  • O bir kurtarıcı idi. Bizler koruyucu bile olamadık.
    Atatürk sonrası devri, Türklük tarihinin bir lekesi olarak kalacak.
    Şu 46'ncı 23 Nisan'daki halimize bakın: Sokağın solunda Rusyacı Go Home çığırtkanları, sağında Ayasofyacı 31 Mart 1909 hortlakları... Nasıl bir daha o iki beyti hatırlamazsın: "-Öyle bir nehr-i muazzam gibi cuşetmişsin - Fakat eyvah çorak yerde akıp gitmişsin!"

    - Falih Rıfkı ATAY
  • Kızıl tehlike büyüdüğü vakit Mustafa Kemal de otoritesini kurduğu için, komünistlik, onu tutan bütün kuvvetlerle birlikte "tenkil" (uzaklaştırma, ceza) edilmiştir. Birinci Meclis'in milletvekilliği dokunulmazlığını kaldırmak adeti değilken, komünist grubu İstiklal Mahkemesi'ne vermiş ve Nazım on beş yıl hapse mahkum olmuştur. Mustafa Kemal Meclis konuşmalarında "aramızda casusların olduğunu unutmayınız", derken komünistleri hatıra getirirdi.

    - Falih Rıfkı ATAY
  • Yeşile, yani bir türlü milletin yakasını bırakmayan gericiliğe gelince, Kuvay-ı Milliye Meclisi'nin çoğunluğu idi. "Hakim-i mutlak"tı.

    Bir defa sıhhat encümeni (sağlık komisyonu) tarafından, evlenmek isteyen çiftlerin daha önce hekim muayenesinden geçmesini isteyen bir kanun teklifi gelmişti. O zamanlar frengi; sıtma gibi, ülkeyi kasıp kavuran bulaşık hastalıklardandı. Türk neslinin tükeneceği yolunda telaşla yayınlar yapıldığı yıllarda idi. Hocalar isyan etmişlerdi. Bir kızın erkek hekim tarafından, çünkü kadın hekim akla bile gelemezdi, muayenesi şeriatça yasaktı. Kanun reddedilmeli idi. Teklifi savunan da, sonradan İstanbul Şehreminliği eden Bursa milletvekili Doktor Emin'di. Niğde milletvekili Hilmi efendi, efendim, diyordu, bir güz yazıhaneme bir dostum geldi, karısına baktırmak için evine hekim getirmiş, hekim kapıyı arkadan kilitlemiş, adamcağız şüphelenerek kapı deliğinden bakınca ne görse beğenirsiniz, sormayın, zavallı olduğu yere yığılıp kalmış:" - Böyle bir kanun çıkarmak günahtır. Hemen reddediniz." diyordu. O sırada milletvekili bir müftü bir çözüm yolu teklif etti: "Efendiler, Fatih medresesinde ben talebe-i ulum iken tanıdıklarımdan birinin karısı hasta oldu. Adam erkek hekime göstermek istemiyordu. Bir ebe kadın buldu. Zevcesi (karısı) hatun kişiyi muayene ettirdi. Ebe hastalığı doktora anlattı. Doktor reçete verdi. Hatun kişi de birkaç gün sonra iyi oldu. Bu işi de böyle yapalım." deyince, Doktor Emin oturduğu yerden:

    " - Hastasını görmeden reçetesini yazan doktorun Allah belasını versin!" diye bağırarak kürsüye doğru yürüdü. Müftünün de:

    " - Allah senin belanı versin." diye cevap vermesi üzerine, Hoca kürsüden bir basamak inince Doktor Emin suratına bir tokat attı. Sarık yere düştü. Bütün hocalar doktora saldırarak öylesine dövdüler ki, eğer öteki milletvekilleri yetişmeseydi sağ kalacağı bile şüpheliydi.

    - Falih Rıfkı ATAY




  • Nihayet Akşam gazetesinin matbaa pencerelerinden, sokakta çıldırmış gibi, saçlarını yolan, göğüslerini döven, yerlere yatarak çırpınan halka tevzi (dağıtma) ettiğimiz nüshası ve bütün sayfayı dolduran klişe: "Elhamdülillah İzmir'e kavuştuk."

    - Falih Rıfkı ATAY
  • İzmir kıyılarında Mustafa Kemal... Bu, rüya gibi bir şeydi. Yanık yüzlü, tığ gibi endamlı, ürkütücü ve engin bakışlı... Acaba hangi masaldaki kahraman, bize o sabah görünen Mustafa Kemal kadar güzel olmuştur?

    - Falih Rıfkı ATAY
  • Muhiddin Baha, İzmir'in alındığı müjdesini verdiği vakit, sevinçten coşacağı yerde, içini çekip:
    - Yunanlılardan kurtulduk. Bakalım Mustafa Kemal'den nasıl kurtulacağız? diye sızlanan milletvekili hoca da aralarında idi.

    - Falih Rıfkı ATAY
  • CHP Genel Sekreteri Recep Peker, CHP ile ilgili bir vesikayı Atatürk'e imzalatmaya getirdiğinde Atatürk vesika üzerine:
    - Partim...
    Sözünü yazınca, Rahmetli Recep Peker:
    - Paşam niçin Cumhuriyet Halk Partisi yazmıyorsunuz? diye sormuştu. Atatürk şu cevabı vermişti:
    - Ne bileyim sonuna kadar Cumhuriyet Halk Partisi'nin benim partim olarak kalacağını?

    - Falih Rıfkı ATAY
  • Kuvayı Milliye Meclisi, İçki Yasağı Kanununu bir şeriat kanunu olarak çıkarmıştı. Bir aralık çoğunluk şüpheye girince koridordaki cadde üzerine pencerelerden birini açan İbrahim Hoca:
    - Din elde gideyo... Din elden gideyo... diye haykırmıştı.

    Arıkoğlu'nun hatıralarında bir de fes-kalpak kavgası vardır. Bazı milletvekilleri, şu Rum başlığı fesi bırakalım, kalpak giyelim deyince hocalar ayaklanmışlar, fes bizimle Müslümanları birleştiren bir başlıktır. Mısır fes giyer, Tunus fes giyer, Cezayir fes giyer diye bağırmaya koyulmuşlardı. Sonra da fesin çoğunluk kazanması üzerine sağ:
    - Yaşasın fes...
    Sol da:
    - Yaşasın kalpak... diye haykırmıştı.

    Yunan Ankara kapılarında idi. Bir gün sağına da soluna da şapka giydirecek olan Mustafa Kemal, başkanlık kürsüsünde bir sabır heykeli gibi oturuyor, "Sırası değil bu tartışmaların, işlerimize bakalım." diyordu.

    - Falih Rıfkı ATAY




  • Kuvayı Milliye Meclisi'nin Milli Eğitim Bakanlığına seçtiği sağlardan biri resim dersini yasak edecek, ve Türk çocuklarını medrese yerine mekteplerde okuttuğumuz için battığımızı söyleyecek kadar kaba ve kara gerilerdendi. Bugünkü Meclis'te de böylesi var. Tuhaftır, aynı günlerde ayrı bir geriliğin İstanbul'daki Maarif Nazırı Rumbeyoğlu Fahrettin, okuma kitaplarından "Türk" sözünü çıkartmıştı. Hepimiz yeniden Osmanlı olmuştuk. Rahmetli Yahya Kemal, adına bak, hem Rum, hem Beyoğlu, ne beklersin bu adamdan, diyordu.
    Ankara'da ve İstanbul'da öylesine yuvarlanıyorduk.

    - Falih Rıfkı ATAY
  • Kuvayı Milliye günlerinde yeşil ve kızıl Mustafa Kemal'e karşı el ele vermişlerdi. Bugün de Atatürkçülüğe karşı el eledirler. Lenin, geriyi ayaklandırmıştı. Geri ve gerici, bir ülkede düzeni yıkmak isteyenlerin kolayca sömürdüğü en verimli kaynaktır.

    - Falih Rıfkı ATAY
  • Bir gericilik olayı sırasında Atatürk köşke döndüğü zaman yaverlik dairesine girer. Sonradan DP "büyük"leri arasına geçen eski bir dalkavuğu da orada idi. Atatürk'ün canını sıkkın görünce:
    - Üzülmeyin Paşam, siz öyle sevilmişsinizdir ki, hangi köylünün göğsü yarılsa yüreği üstünde "Mustafa Kemal" yazılıdır, demesi üzerine, Atatürk:
    - Bilirim onu... Ama ben iki saat ötedeki hocanın, o cahil köylü göğsünü yarıp Mustafa Kemal ismini silerek dilediği adı yazdıracağını da bilirim, cevabını verir.
    Cehalete hiç güveni olmayan bir realistti.

    Falih Rıfkı ATAY
  • Meclis, Mustafa Kemal'e başkomutanlık verirken onu sevenler, ona güvenenler, "Bu insan bunu yapabilir." diyorlardı. Onu sevmeyenler, ondan kurtulmak isteyenlerse, "Tüm sorumluluğu alsın, başarısız olsun, biz bunu asalım." derdindeydiler.

    - Celal ŞENGÖR
  • Muhterem efendiler, pek güzel bilirsiniz ki, sultanlarla, halifelerle idare olunmuş ve olunan memleketlerde vatan için, millet için en büyük tehlike, sultanların ve halifelerin düşmanlar tarafından satın alınmalarıdır. Bu çoğu zaman kolaylıkla sağlanabilmiştir. Meclislerle idare olunan memleketlerde de, en tehlikeli nokta, bazı milletvekillerinin yabancılar adına ve hesabına çalınmış ve satın alınmış olmalarıdır. Millet meclislerine kadar girmek yolunu bulabilen vatansızlara her zaman rastlanabileceğine, tarihin bu konudaki misalleriyle hükmetmek zaruridir.

    - Mustafa Kemal ATATÜRK
  • Atatürk'ün 3397 adet kitabı inceleyerek, okuyarak ve daha sonra da tartışarak ulaştığı entelektüel bakış açısına ve düşünce tarzına hayran olmamak mümkün değildir.
    Atatürk'ün okuduğu kitaplar arasında tarih konusu 826 adetle en başta gelmektedir.
    Tarihi 261 adetle askerlik konusu takip etmektedir.
    Okuyan insanın yazmaya başlaması ise doğaldır. Diğer bir deyişle, okumadan yazmaya geçmek oldukça zordur.
    Mustafa Kemal Atatürk'ün kurmay yüzbaşı iken 1909 yılında yazmaya başladığını görmekteyiz.

    - İlker BAŞBUĞ
  • Devletin içine düştüğü felaket uçurumunun derinlik ve dehşetini görmekten aciz olan zavallılar, elbette ciddi ve hakiki çareyi görmemek için gözlerini yumarlar. Çünkü o ciddi ve hakiki çare kendilerini daha çok dehşete düşürür.
    Akıl ve idraklerindeki kısırlık, tabiat ve ahlaklarındaki zaaf ve soysuzlaşma gereği böyledirler. Çoktan köle olduğuna şüphe kalmamış olması lazım gelen padişah ve halifenin köleliğiyle elde edilebilecek iktidar mevkiinin iktidarsızlığa örnek olması tabii değil miydi?

    - Mustafa Kemal ATATÜRK, Nutuk, 1927.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-E767019CA -- 3 Ekim 2018; 17:27:31 >
  • Din birliğinin de bir ulusun kuruluşunda etkili olduğunu söyleyenler vardır. Fakat biz, bizim gözümüzün önündeki Türk ulusu tablosunda bunun tersini görmekteyiz.
    Türkler, Arapların (İslam) dinini kabul etmeden önce de büyük bir ulus idi. Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin (İranlıların), ne de Mısırlıların ve başkalarının Türklerle birleşip bir ulus oluşturmalarına hiçbir etki etmedi. Tersine, Türk ulusunun ulusal bağlarını gevşetti; ulusal duygularını, ulusal heyecanlarını uyuşturdu. Bu pek doğal idi. Çünkü Muhammed'in kurduğu dinin amacı, bütün ulusların üstünde yaygın bir Arap ulusçuluğu politikasına dayanıyordu. Bu Arap düşüncesi, "ümmet" sözcüğü ile dile getirildi. Muhammed'in dinini kabul edenler, kendilerini unutmaya, yaşamlarını Allah sözcüğünün her yerde yükseltilmesine adamaya zorunlu idiler. Bununla birlikte, Allah'a kendi ulusal dilinde değil, Allah'ın Arap kavmine gönderdiği Arapça kitapla tapınma ve duada bulunacaktı. Arapça öğrenmedikçe Allah'ın ne dediğini bilmeyecekti. Bu durum karşısında Türk ulusu birçok yüzyıllar
    boyunca ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta, bir sözcüğünün anlamını bilmediği halde Kur'an'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler.

    - Mustafa Kemal ATATÜRK, Medeni Bilgiler, 1930.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-E767019CA -- 3 Ekim 2018; 17:27:8 >




  • Denildi ki: "Bu yükselen feryadın manası yoktur. Bu, lüzumsuz bir aşırı gayret ve belki de bir cinnettir!.."
    Yok... Yok... O feryat, cinnet eseri değildi. O feryat bugünkü felaketi vicdan gözüyle ve akıl gözüyle görebilmekten ortaya çıkan ıstırapların tepkisiydi...
    Ve hakikaten bir gün Sirenaik harekat sahasından Balkan yangınına koşarken...
    Bir gün Afrika sahilinden vatanıma ulaştıracak yolların kapanmış olduğunu görürken...
    Bir gün, işittim ki, baba ocağım Selanik ve oradaki anam, kardeşim, bütün akraba ve yakınlarım, -mahiyetlerini anlattığım için vatanımdan kovulduğum zevat tarafından- düşmana hibe edilmiştir.
    Bir gün, duydum ki, Hortacı Süleyman Camisi'nin minaresine çan taktırılmış ve orada yatan babamın kemikleri Yunan palikaryalarının kirli ayakları altında çiğnetilmiştir.

    - Mustafa Kemal ATATÜRK, Zabit ve Kumandan ile Hasbıhal, 1914. (Arkadaşı Nuri Conker'in "Zabit ve Kumandan" adlı kitabı üzerine yazdığı kitap.)




  • 
Sayfa: önceki 1213141516
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.