Şimdi Ara

MADEMKİ KADERDE VARDI ÖLDÜRENİN SUÇU NEY

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
146
Cevap
0
Favori
5.094
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • mesala karşı karşıya hızla gelen bir iki araç düşünün birisi kafayı bulmuş, aniden diyerinin üzerine kırıyor ve diyerinide kendiyle beraber uçurumdan atıyor ve ikiside ölüyor, şimdi burda suçlu kim ödürenmi?
    -mademki öldüren suçlu ölüm kaderinde var ozaman o adam ona çarpmasaydı diyeri hala yaşıyor olacakmıydı?
    -öldüren suçluysa bu onun kaderinde mi vardı ozaman o da suçlumudur değilmidir?

    işte size güzel ve cevabı kesin olan bir konu, buyrun düşüncelerinizi alalım...



  • Arkadaşım sorduğun soru Akaid ilminin en zor sorularından biridir. Belki kötü bir benzetme olacak ama "Yumrtamı tavuktan, tavuk mu yumurtadan" gibi.

    Nette kader ve kaza konusunda birşey buldum. Bana biraz karışık gibi geldi ama yine de bir oku...

    Kaza ve Kadere İman

    Kader ve kazaya iman yüce Allah'ın ilim, irade, kudret ve tekvîn sıfatlarına inanmak demektir. Bir başka deyişle bu sıfatlara inanan kimse, kader ve kazaya da inanmış olur. Bu durumda kader ve kazaya inanmak demek, hayır ve şer, iyi ve kötü, acı ve tatlı, canlı ve cansız, faydalı ve faydasız her ne varsa hepsinin Allah'ın bilmesi, dilemesi, kudreti, takdiri ve yaratması ile olduğuna, Allah'tan başka yaratıcı bulunmadığına inanmak demektir.

    Dünyada meydana gelmiş ve gelecek olan her şey, Allah'ın ilmi, dilemesi, takdiri ve yaratması ile olur. Her şeyin bir kaderi vardır. Bunun anlamı ise şudur: Yüce Allah, insanları hür iradeleriyle seçecekleri şeylerin nerede ve ne şekilde seçileceğini ezelî yani zamanla sınırlı olmayan mutlak ilmiyle bilir ve bu bilgisine göre diler, yine Allah bu dilemesine göre takdir buyurup zamanı gelince kulun seçimi doğrultusunda yaratır. Bu durumda Allah'ın ilmi, kulun seçimine bağlı olup, Allah'ın ezelî manada bir şeyi bilmesinin, kulun irade ve seçimi üzerinde zorlayıcı bir etkisi yoktur. Aslında insanlar, Allah'ın kendileri hakkında sahip olduğu bilgiden habersizdirler ve pratik hayatta bu bilginin etkisi altında kalmaksızın kendi iradeleriyle davranmaktadırlar. Bir başka ifadeyle söylersek biz, yüce Allah bildiği için belli işleri yapmıyoruz. Bizim bu işleri yapacağımız, O'nun tarafından ezelî ve mutlak anlamda bilinmektedir. Allah, kulu seçen ve seçtiklerinden sorumlu olan bir varlık olarak yaratmış, onu emir ve yasaklarla sorumlu ve yükümlü tutmuştur. Ayrıca Allah Teala, kulun seçimine göre fiilin yaratılacağı noktasında bir ilahî kanun da belirlemiştir.

    Kader konusunda bilinmesi gereken bir başka husus da şudur: Kader iç yüzünü ancak Allah'ın bilebileceği, mutlak ve kesin bir biçimde çözümlenmesi mümkün olmayan bir ilahî sırdır. Zaman ve mekan kavramlarıyla yoğrulmuş bulunan insan aklı, zaman ve mekan boyutlarının söz konusu olmadığı bir ilahî ilmi, irade ve kudreti kavrayabilecek güç ve yeteneğinde değildir. Kader konusunu kesin biçimde çözmeye girişmek, insanın kapasitesini zorlaması ve imkansıza talip olması demektir.

    Kader ve kazaya inanmak iman esaslarındandır. Ancak insanlar kaderi bahane ederek, kendilerini sorumluluktan kurtaramazlar. Bir insan "Allah böyle yazmış, alın yazım buymuş, bu şekilde takdir etmiş, ben ne yapayım?" diyerek günah işleyemeyeceği gibi, günah işledikten sonra da kendisini suçsuz gösteremez, kaderi mazeret olarak ileri süremez. Çünkü bu fiiller, insanlar böyle tercih ettikleri için, bu seçime uygun olarak Allah tarafından yaratılmışlardır. Ayrıca sır olan kaderin iç yüzü Allah'tan başkası tarafından bilinemez. O halde kader ve kazaya güvenip çalışmayı bırakmak, olumlu sonucun sağlanması ya da olumsuz sonuçların önlenmesi için gerekli sebeplere sarılmamak ve tedbirleri almamak, İslam'ın kader anlayışı ile bağdaşmaz. Allah her şeyi birtakım sebeplere bağlamıştır. İnsan bu sebepleri yerine getirirse Allah da o sebeplerin sonucunu yaratacaktır. Bu da bir ilahî kanundur ve bir kaderdir.




  • kader ve iradeyi karıştırmadan cevaplayabilecek çok fazla kimse çıkmıycak heralde...
  • "Alın yazısı ve kader" genel olarak yanlış bilinen bir konudur.

    Allah,senin hangi liseyi bitirip,hangi meslekle uğraşacağını,kiminle evleneceğini önceden ayarlamamıştır...

    Sadece hepsini bilir...

    Yani başına kötü birşey geldiği zaman sorumlusu kader değil,sensindir.

    Şirketi iflas eden,eşinden ayrılan...vs gibi olaylarla karşılaşan birçok insan bunu Kader'e bağlar,kaderde varmış der.yanlış olan budur.Bu olaylarla karşı karşıya geldiysen tek sorumlusu yine sensindir.Kader,Allah'ın tüm bunları önceden bilmesinden ibarettir...

    Kader,doğuştan gelen seçemediğin şeyler üzerinde etkilidir.Mesela cinsiyetini,fiziksel özelliklerini seçemezsin.Bunlar Allah tarafından verilmiştir.




    Kader sadece Allah'ın tüm olayları önceden bilmesidir...

    Ne yapacağın sana kalmış;hiçbir baskı,şartlama söz konusu değil.

    Olay şu,sadece Allah hepsini önceden bilir,müdahale etmez...

    Yani Allah'ın dilemesiyle o kaza olmadı,olay tamamen sürücünün suçu.Sadece Allah önceden o kazanın orada,o şekilde olacağını önceden biliyordu...




  • ANDREİ@ peki bizim nerde nasıl yaşayacağımızı, nasıl öleceğimizi, başımıza neler geleceğini biliyorsa, iyimi kötümü olduğumuzu, cennete mi yoksa cehenneme mi gideceğimizi de biliyordur peki o zaman niye sınavdayız biz? diyerek kenara çekileyim.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: acimakarna

    ANDREİ@ peki bizim nerde nasıl yaşayacağımızı, nasıl öleceğimizi, başımıza neler geleceğini biliyorsa, iyimi kötümü olduğumuzu, cennete mi yoksa cehenneme mi gideceğimizi de biliyordur peki o zaman niye sınavdayız biz? diyerek kenara çekileyim.





    Buna sende bizzat şahit ol diye
  • quote:

    Orjinalden alıntı: cetinkaya.

    mesala karşı karşıya hızla gelen bir iki araç düşünün birisi kafayı bulmuş, aniden diyerinin üzerine kırıyor ve diyerinide kendiyle beraber uçurumdan atıyor ve ikiside ölüyor, şimdi burda suçlu kim ödürenmi?
    -mademki öldüren suçlu ölüm kaderinde var ozaman o adam ona çarpmasaydı diyeri hala yaşıyor olacakmıydı?
    -öldüren suçluysa bu onun kaderinde mi vardı ozaman o da suçlumudur değilmidir?

    işte size güzel ve cevabı kesin olan bir konu, buyrun düşüncelerinizi alalım...


    Arkadaşım ölüm bir ceza değildir. Öyle olsaydı Hz. Muhammed (S.A.V.) ce diğer bütün peygamber, ilim ve din bilginleri ölmezlerdi. Her şeyi Allah yaratır. Onun izni dışında hiç bir şey olmaz, vuku bulmaz. Yalnız dünyada yaşarken isteğimiz dışında gelişen olaylar vardır, isteğimiz dahilinde gelişen olaylar vardır. Bunların da tamamı Allah'ın izni ile olur. Ana babamızı, yaşadığımız yeri seçemeyiz. Bu Allah nasıl takdir ederse o şekilde olan bir durumdur. Ancak elinizdeki bıçakla ekmek mi keseceksiniz, adam mı... O sizin iradeniz dahilinde gerçekleşir. Yine Allah'ın izniyle olur ama sorumlu sizsinizdir. Bunu bir oyun olarak düşünebilrsiniz. kuralları olan ve kurallara uyarsanız kazanacağınız bir oyun. Her oyundaki gibi tuzaklar (nefsiniz, sıkıntılarınız, vs.) ve ödüller (sevaplarınız, huzurunuz, arkadaşlaıkla vs.) var. Oyunun kuralları bir kitapta bize bildirilmiş. Uyarsanız ne ala, uymazsanız Cehennem... Böyle anlatınca daha basit oldu di mi? Yine de en doğrusunu Allah bilir. Ölüm olayı da doğum gibi elimizde olmayan, ne zaman olacağını sadece Allah'ın bildiği olaylardır. Ne zaman öleceğimizi bilsek, mutlu olmaya devam edebilir miyiz? Yoks elimizde saat zaman mı tutarız? Evren birbiri içine geçmiş binlerce farklı sistemin birarada mükemmel uyumla çalışması sonucu yaşamını sürdürmeye devam eder. Bu da Allah'ın mucizelerindendir ve bilim dediğimiz şey gün be gün bunu anlamamızı sağlıyor. Anlamamızı, çözmemizi değil. Benzerini kimse yapamaz. Neyse ne şekilde, ne zaman öleceğimizi Allah tayin ediyor ve bu neden böyle diye sormayın. Anlamaya aklımız yetmiyor. Sadece şunu söyleyebilirim; İnsanlara farklı sosyal durumlar, farklı ekonomik durumlar, farklı fiziksel özellikler, farklı ruhsal özellikler verilmiş. Ve sadece bu verilenlerle imtihan ediliyoruz. Sahip olmadıklarımızla imtihan edilmiyoruz. Burada insanlar arasında eşitlik yok, ama adalet var. Ben niye zengin değilim diyen adam, bunu söyleyeceğine sahip olduğu malın hakkını vermelidir. Çünkü zengin adamın ahiretteki muhasebesi daha zor olacaktır. Dünyada malını nereye kullandığının hesabını vermek zorunda olacaktır. Güçlü olan gücünü nasıl kullanmıştır onun hesabı sorulacaktır. Çünkü o güçte, güçsüzün de hakkı var. Aslında size zenginlik verlirken büyük bir sorumluluk da veriliyor. Onda hakkı olanları bulup, dağıtmak. Dağıtırken ya bir hata yaparsak ? Çok zor yani. En doğrusunu Allah bilir. Saygılar.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: acimakarna

    ANDREİ@ peki bizim nerde nasıl yaşayacağımızı, nasıl öleceğimizi, başımıza neler geleceğini biliyorsa, iyimi kötümü olduğumuzu, cennete mi yoksa cehenneme mi gideceğimizi de biliyordur peki o zaman niye sınavdayız biz? diyerek kenara çekileyim.





    Hristiyan inancına yakın bir görüş belirtmişsin. Müslümanlara göre ise;

    Allah dünyayı ve içindeki varlıkları yaratmadan evvel, öncelikle gelmiş ve gelecek bütün insanların ruhlarını yaratmıştır. Bunları ruhlar âlemi denilen bir âlemde bir araya getirmiştir. Daha sonra hepsini birden huzurunda toplayarak kendilerine hitâben: اَلَسْتُ بِرَبِّكُمْ
    - Ben sizin Rabbiniz değil miyim? diye sormuştur. Ruhlar da: قَلُوا بَلى
    Evet, sen bizim Rabbimizsin, diye cevab vermişlerdir. "Ancak sana ibâdet eder, senden yardım dileriz" demişlerdir. İşte bu konuşmanın vuku` bulduğu zamana, Kâlû Belâ denir. Allah daha sonra insan ruhunun bu sözünde ne derece samimî ve doğru olduğunu ortaya çıkarmak için, şu dünyayı bir imtihan yeri olarak yaratmıştır. Ve her bir ruhu ayrı bir bedene yerleştirerek, onları belli zaman aralıklarıyla şu imtihan meydanına göndermiştir. Böylece insanın önüne iki yol açılmıştır: Ya akıl ve iradesini iyiye kullanarak Kâlû Belâ`daki gibi Allah`ı Rab tanımakta devam edecektir. Yahut da iradesini ve aklını kötüye kullanarak Rabbini ve Allah`ını inkâr edecek, O`na kulluktan kaçacak, şeytan`ın yoluna sapacaktır.

    Kalu Bela da bu konuşmadan sonra hepimiz sırayla dünyaya gönderilip imtihan ediliyoruz. Neden imtihan ediliyoruz sorusuna cevaben acizane bir şeyler söyleyeyim:
    Diyelim ki Lisede bir matematik sınavındasınız. Sınavdan önce öğretmen zaten bütün sınıftaki öğrencilerin kaç puan alacaklarını yaklaşık bilir. İnsan olmasına rağmen... Allah'ın her şeyi görüp, her şeyi bileceğini söylememe gerek var mı? Buna rağmen yazılı sınav yapılıp, notlar ondan sonra verilir. Şimdi baştan öğretmen herkese kafasına göre not verse sınıftaki öğrenciler birbirine girer mi girmez mi? Burada Yüce Allah'ın ne kadar adil ve ne kadar sabırlı olduğuna dikkat edin. İstediği her şeyi yapmaya muktedir olan Allah, hepimizi dünyaya gönderip kendimizi gösterme fırsatı vermiş ve sabırla O'na dönmemizi bekliyor. Verdiği can, ten, Dünya nimetleri, her nefese şükretmemiz gerekirken, bazı densizlerin yaptığı günahları ve ayıpları da görüyor ama sabrediyor. Onun sabrı sınırsızdır. Tabi zamanı gelince sevaplarımızın, günahlarımızın hesabını tek tek yalnızca O'na vereceğiz. Misafirliğe gittiniz, yaramazlık yapıyorsunuz anneniz ne der? "Hele eve bi gidelim!" Her şeyin bir zamanı var. Şimdi sabretmeden hemen günahkarları cehenneme, müminleri cennete koysa; Cehennemdekiler isyan etmez mi? "Bize fırsat vermedin ki ne biliyorsun günah işleyeceğimizi ?" demezler mi? Zaten şimdi günah işleyenlerin, Allah'a şirk koşanların tamamı, onlara fırsat verildiği ve onların bu fırsatı kullanmadıkları halde; Yine kıyamet günü dönüp "Bize bir şans daha ver." diyeceklerdir. Onlara verilen her gün milyonlarca şansa rağmen... En doğrusunu Allah bilir.




  • Gerçektende Türkiyede ve Dünyada kader çok yanlış biliniyor. Kaderi açıklamak için şöyle örnek verebiliriz:

    Bir kişi televizyonda bir filim izliyor, daha sonrada filmi arkadaşına izletiyor, arkadaşıyla filmi izlerken daha önce o filmi izlediği için arkadaşına şurada şöyle olacak burada böyle olacak diyor ve gerçekten de filmde dedikleri çıkıyor, fakat bu adam burada böyle olacak şurada şöyle olacak dediği için filmde o olaylar gerçekleşmiyor, yani o adamın film üzerinde etkisi olmuyor sadece ne olacağını gördüğü için biliyor, filmdeki olayları karakterler kendi yaptıkları belirliyor. Allah c.c katında zaman kavramı bulunmadığı için tüm zamanları ve içinde olmuş, olan ve olacakları izlediği(Haşa Allah mahlukata benzemekten münzzehtir) için biliyor fakat bu bilmesi mahlukat üzerinde zorlayıcı değildir, aynı filmi önceden izleyipte ne olacağını arkadaşına anlatan kişi gibi.

    Bazıları demiş eğer zaten cennetlik ve cehennemlik olacağımızı biliyorsa neden dünyaya imtihan için gönderdi, eğer Allah kulları doğar doğmaz cennet'e ve cehenneme koysaydı kullar Allah'ım bizler daha hiçbirşey(iyilik, kötülük) yapmadan imtihana çekmeden bizi cezalandırıyor veya mukafatlandırıyorsun, o halde sen zalimsin(hâşa) bizi yapmadığımız şeyler için cezalandırıyorsun diyecekler.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-EDE16CD6E -- 19 Temmuz 2008; 16:20:41 >




  • bossbee@ acıklaman icin teşekkürler, amacım sadece şeytanın avukatlığını yapmak idi.
  • Bu soruya çok önceden cevap vermiştim. X'in Y işini yapması onun kaderinde varsa, X Y'yi yapmak zorundadır diye birşey yok. Çünkü X Y'yi yapmış olduğu için o kaderinde vardır, yani işin sorumlusu Z değildir, X'tir.

    Yani kaderimizde yazdığı için birşey yapmıyoruz. Ama yapacağımız iş öngörülerek kadere yazılmış sadece. Bizim ne yapacağımız önceden biliniyor. Ama onu yapan yine de biziz.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: cetinkaya.

    mesala karşı karşıya hızla gelen bir iki araç düşünün birisi kafayı bulmuş, aniden diyerinin üzerine kırıyor ve diyerinide kendiyle beraber uçurumdan atıyor ve ikiside ölüyor, şimdi burda suçlu kim ödürenmi?
    -mademki öldüren suçlu ölüm kaderinde var ozaman o adam ona çarpmasaydı diyeri hala yaşıyor olacakmıydı?
    -öldüren suçluysa bu onun kaderinde mi vardı ozaman o da suçlumudur değilmidir?

    işte size güzel ve cevabı kesin olan bir konu, buyrun düşüncelerinizi alalım...


    Olayın içine kaderi dahil edip açıklama istediğin için aradığın bilgiyi daha sağlıklı olarak diyanetten veya uzman bir ilahiyatçıdan öğrenebilirsin..Burdaki yorumların hiçbirisi seni doğru bilgiye ulaştıramaz...Bu gibi teknik açıklama gerektiren her konuyu uzmanına sorup öğrenmelisin...İslam adına her müslümanın teknik açıklama yapabilme yetisi yoktur...İslam;çok çeşitli alt dalları olan hemen her bilim dalıyla sıkı bağları barındıran bir bilimdir..Bu bilimin feyziyle yaşayanlara da zaten bildiğiniz gibi müslüman denilmektedir..

    Nasıl ki quantum fiziğini yada fraktal geometriyi sokakta rastladığınız herhangi birine sormuyorsanız bu neviden islami konuları da her gördüğümüze sormamamız lazım gelir...

    Dahası sorduğunuz sorunun cevabının kesin olduğunu özellikle belitmişsiniz..İslamın temelleri(kaza ve kadere inanmak vs)bir müslüman tarafından tartışmaya açılıyorsa islamın bir nevi dışına çıkılıyor demektir...Ama gayri müslimler istedikleri kadar tartışabilirler elbette..




  • quote:

    İslamın temelleri(kaza ve kadere inanmak vs)bir müslüman tarafından tartışmaya açılıyorsa islamın bir nevi dışına çıkılıyor demektir...Ama gayri müslimler istedikleri kadar tartışabilirler elbette..


    Bu noktaya kesinlikle katılmıyorum.
    İslam düşünce ve tefekkür dinidir.
    Kaynağı ve temeli ''oku''maya ve araştırmaya dayanır.
    Düşünmeye ve düşündürmeye sevk eder.
    Keza Kuran'dada bir çok muhtelif yerde insanları düşünmeye sevk eder ve ''düşünmez misiniz?'' der.

    Bu cümleden olarak, müslümanların iman ettiklieri hususlar hakkında düşünmeleri, tefekkür etmeleri bir ibadet olduğu kadar aynı zamanda imanlarını sağlamlaştıracak bir dayanaktırda.
    Müslüman kalbi ile tasdik ettiğini mantığı ve aklı ilede onaylatmaya çalışır ve bunu elinden geldiğince yapar.

    Sizinde belirttiğiniz gibi bunu, bilen insanlarla yapması ve bilenlere sorması tabiiki bu işin makbulüdür ve gereğidir.

    İnsan doğası gereği kafası karışabilen bir canlı.
    İşte bunu yaparkende kafası karışabilir, bu doğaldır. Ancak bunun kendisine zarar vermesinide önliyebilmelidir. Yoksa elbetteki hüsrana uğrayanlardan olur...

    Arkadaşın sorduğu sorular her insanın aklına gelebilecek, şüpheye yol açabilecek, hem âdiyattan sorular hemde marazi sorulardır.
    Bunların şüphe yaratmaması, imanda gedik oluşturmaması için insan bunların üzerine gitmeli ve doyabildiği ölçüde cevapları aramalıdır. Elbetteki bir sonuç çortaya çıkacaktır. Dediğim gibi bu sorular çok olağan, süregelen ve âdiyattan sorulardan.

    Keza bu soruda cevabı olmayan bir soru değil. Kesin, ve tam bir şekilde cevabı mevcuttur.
    Bunun için ufak bir araştırma yeterli olacaktır.

    Eğer insan sadece bu sorunun soru kısmını düşünürse sorunlardan başını kaldıramaz ve Allah muhafaza imanında gedik açılmasına sebep olabilir.
    Cevabı ve çözümü düşünmeli ve sormalı, araştırmalıdır.

    Kamil imana ulaşmak için bu duvarda oluşan veya oluşabilecek yada varlığından henüz habersiz gedikleri bulmalı ve elinden geldiğince bunları doldurmalı, tamir etmelidir.

    ***



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi El-Cezeri -- 19 Temmuz 2008; 18:14:24 >




  • Başka bir topiğe yazdığım yazımı buraya ekleyeyim. Umarım faydası olur.

    Aslında bizim genel olarak kader konusunu anlayamamızın nedeni çeşitli hurafelerin kader konusundaki farklı yaklaşımlarından sadır oluyor. Hal böyle olunca zihinler karışık oluyor. Ve sonuçta şimdiki durum ne? İnsanlar kader konusunda konuşmaya, beyin jimnastiği yapmaya çekiniyor. 'O konular derin, girmeyelim' gibi reaksiyonlara birçok sohbet ortamında rastlamışızdır. Bunun sebebi insanların sahih kaynaklardan kader konusunu okumayışı ve yeterli bilginin mevcudiyetsizliği vesilesiyle insanların bu konuyu konuşmaktan imtina etmesi. Oysa kader gerçekten basit ve anlaşılır bir mefhum.

    Bazı insanlar işledikleri olumsuz eylemleri kaderlerinde olduğu için yaşadıklarını, bunları yaşamaktan yazıldığı için kaçamadıklarını ve bu yüzden suçun kendilerinde değil kaderde dolayısıyla Allah'ta olduğu zehabına kapılıyor. Oysa kader denilen kurum bu değildir. Kader, Allah'ın yazdığı için bizlerin yaşadığı değil bizim yaşayacağımızı bildiği için Allah'ın yazdığıdır. Allah sonsuz zaman öncesi ve sonsuz zaman sonrasını bilmeye muktedir bir ilim sıfatına mazhardır. Ama bizim bilgi kapasitemiz bunu anlamakta zorluk çekebilir. Bunu algılayabilmek için subuti sıfatları düşünmemiz gerekir. Subuti sıfatları bilmeyen arkadaşlarımız için hatırlatalım. Allah'ın sıfatları zâti ve subuti sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır. Zâti sıfatlar sadece Allah'ın zâtına mahsus olan sıfatlardır. Subuti sıfatlar ise yaratılanlarla bağlantılı sıfatlardır. Subuti sıfatlardan kullara sınırlı olarak ihsan etmiştir Allah. Sadece tekvin yani yaratmak sıfatı Allah'a mahsustur. Şimdi konuya dönelim.

    Mesela subuti sıfatlardan birisi basar sıfatıdır, yani görmek. Allah bu sıfatı kullarına da ihsan etmiştir ama sınırlı olarak. Şöyle düşünelim. Bizler birkaç kilometre ötesini görmeyebiliriz yahut karanlıkta görüş yetimiz sıfırdır. Oysa Allah milyarlarca kilometre ötesini de görebilir, karanlıkta yürüyen karıncayı da. Bir diğer subuti sıfat olan semi sıfatını yani işitmeyi ele alalım. Bizler çok yüksek bir ses duyunca kulak zarımız patlayabilir yahut fısıltı halindeki sesleri duyamayız. Belli desibelin üstündekiler duyu organımız olan kulakta çeşitli hasara neden olabilir. Belli desibelin altındakileri ise duymamıza imkan yoktur. Oysa Allah binlerce şimşek çakmasını da duyabilir, karanlıkta yürüyen karıncanın ayak sesini de. İşte şimdi burada derin düşünelim. Görmek ve işitmek gibi, bilmek sıfatını da kullarına sınırlı olarak vermiştir Allah, bu sıfatın adı ilimdir. Şimdi bizim görme ve işitmemizle Allah'ın görme ve işitmesi arasındaki muazzam farkı hülâsa edin. Ve sonra bunu bir de ilim sıfatıyla tefekkür edin. Kimbilir bizim bilmemiz ile Allah'ın bilmesi arasında ne muazzam farklar vardır. İşte bu sebeple biz Allah'ın geçmişi ve geleceği herşeyiyle bilip yazmasını algılamakta zorluk çekiyoruz.

    İki paragraf yukarıda bahsettiğim insanlar, yani kötü eylemler neticesinde bunların kaderin metazorisinden dolayı olduğunu ve suçun kendilerinde değil kaderde olduğunu söyleyenler şunu düşünmelidir en azından: Çok yüksek bir dağın zirvesinde olduğunuzu hayal edin. Ve altta tek yönlü bir demiryolu var. Siz yukarıdan kuşbakışı olarak bu manzarayı netlikle görebiliyorsunuz. Ve iki taraftan hızla ilerleyen iki tren görüyorsunuz. Siz bu trenlerin bu hızla gittiği için çarpışacaklarını tahmin etmekten öte biliyorsunuz. Ve bu hadiseyi rapor edip yazıyorsunuz. Ve trenler tez vakitte çarpışıp infilâk ediyor. Şimdi siz bunu bildiğiniz ve raporunuza yazdığınız için çarpışmanın mesuliyeti sizden sorulsa ne tepki verirsiniz? Sırf bildiğiniz ve kayıt ettiğiniz için trenlerin çarpışmasından dolayı sizi suçlu itham edenler hakkında akıl derecesi olarak ne değerler biçersiniz? Bu örnek aslında kaderin anlaşılmasına büyük ölçüde yardım eder. Kafası karışık arkadaşlar varsa belki bu perspektif karışıklığı düzeltebilir amacıyla yazdım.

    İşin teferruatı var ama şimdilik girmek istemiyorum. Umarım noksan yahut yanlış bir bilgi vermemişimdir. Allah her türlü hatamızdan ötürü affeylesin. Saygılarımla.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: acimakarna

    ANDREİ@ peki bizim nerde nasıl yaşayacağımızı, nasıl öleceğimizi, başımıza neler geleceğini biliyorsa, iyimi kötümü olduğumuzu, cennete mi yoksa cehenneme mi gideceğimizi de biliyordur peki o zaman niye sınavdayız biz? diyerek kenara çekileyim.





    Allah herşeyi nasıl biliyor olabilir???
    Onun için zaman kavramı yoktur, herşey bir anda olup bitmiştir.
    Yani bizim boyutumuza göre bir zaman kavramı yoktur.
    Bu yüzden herşeyi biliyordur.
    Zaten evreni onun yarattığına inanıyorsanız; yine onun için zaman kavramının da olmadığına inanabilirsiniz.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: acimakarna
    cennete mi yoksa cehenneme mi gideceğimizi de biliyordur peki o zaman niye sınavdayız biz? diyerek kenara çekileyim.

    Hocam misal bir öğretmen öğrencilerin hangisinin iyi olduğunu, hangisinin kötü olduğunu, mevcut zamandaki performansını, çalışma azmini ve sınavdan ne gibi bir not alacağını bilir. Tabiki Allah'ın bilmesindeki gibi bir kesinlik arz etmez. Ama geçeceğini yahut kalacağını az çok bilir öğretmen. O halde neden direk notları vermiyor da sınav yapıyor? Bir öğretmene bir öğrencinin kalkıp sınav yapmanın gereksizliğini, performansların dolayısıyla notların bilindiğini önerse nasıl karşılanır bu?

    Öğretmen sınavı yapar çünkü vereceği nota dair somut bir delil ister kendine. Çünkü delil olmadan insanları tatmin edemezsiniz. Zira performansı kötü olan öğrencinin biri kalkıp verilen düşük nottan ötürü öğretmene sınav yapmadan not vermesinin adalete aykırı bir davranış olduğunu söyleyerek itiraz edebilir. Ve işte tam da burada kaos doğar. Oysa öğretmen her türlü imkanı sağlamıştır, her türlü bilgi ve levazımı vermiştir öğrenciye, ona kalan sadece vereceğin notun ispatı olan sınavı beklemektir.

    Allah kafasına göre şu cennete gitsin, şu cehenneme gitsin gibi adaletsiz bir yaptırımda bulunmuyor. Ki bulunsaydı tüm insanoğlu Allah'a isyan ederdi haksız kazanç ve haksız zulümden ötürü. Allah sadece bilir kimin cennete yahut kimin cehenneme gideceğini. Ama eğer dünya denilen imtihanla başbaşa bırakmasaydı insanoğlunu, insanoğlunun elinde koz olacaktı ve haliyle isyan edecekti. Kaostan geçilmeyecekti tabiki ortam.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: El-Cezeri

    Keza bu soruda cevabı olmayan bir soru değil. Kesin, ve tam bir şekilde cevabı mevcuttur.
    Bunun için ufak bir araştırma yeterli olucaktır.
    (!-imla)



    Yorumunuza katılıyorum @El-Cezeri...






    *''olucaktır'' mı yoksa ''olacaktır'' mı olmalıydı?




  • Sevgili cezeri ilk cümlelerde katılmıyorum demişsin sonlara doğru da tasdik etmişsin..İslamın temel şartlarına hiçbir şüphe duymaksızın iman edilmesi gerekir..Örneğin evlilik yada faiz konusu detaylı olduğu için bir uzmana başvurulabilir,Fakat islam ve imanın temel şartları vamı yokmu acaba gerçek mi? değil mi? muhasebesine girilmişse ve uzman olmayan kişiler arasında alelade tartışılacaksa benim burnuma kötü kokular gelir..Sen extra iyimser olarak değerlendirebilirsin..Niyetleri hesaba katıp satırarası okuyabilmen gerekirdi...


    quote:

    Orjinalden alıntı: El-Cezeri
    Bu noktaya kesinlikle katılmıyorum.
    İslam düşünce ve tefekkür dinidir.
    Kaynağı ve temeli ''oku''maya ve araştırmaya dayanır.
    Düşünmeye ve düşündürmeye sevk eder.
    Keza Kuran'dada bir çok muhtelif yerde insanları düşünmeye sevk eder ve ''düşünmez misiniz?'' der.

    Bu cümleden olarak, müslümanların iman ettiklieri hususlar hakkında düşünmeleri, tefekkür etmeleri bir ibadet olduğu kadar aynı zamanda imanlarını sağlamlaştıracak bir dayanaktırda.
    Müslüman kalbi ile tasdik ettiğini mantığı ve aklı ilede onaylatmaya çalışır ve bunu elinden geldiğince yapar.

    Sizinde belirttiğiniz gibi bunu, bilen insanlarla yapması ve bilenlere sorması tabiiki bu işin makbulüdür ve gereğidir.

    İnsan doğası gereği kafası karışabilen bir canlı.
    İşte bunu yaparkende kafası karışabilir, bu doğaldır. Ancak bunun kendisine zarar vermesinide önliyebilmelidir. Yoksa elbetteki hüsrana uğrayanlardan olur...

    Arkadaşın sorduğu sorular her insanın aklına gelebilecek, şüpheye yol açabilecek, hem âdiyattan sorular hemde marazi sorulardır.
    Bunların şüphe yaratmaması, imanda gedik oluşturmaması için insan bunların üzerine gitmeli ve doyabildiği ölçüde cevapları aramalıdır. Elbetteki bir sonuç çortaya çıkacaktır. Dediğim gibi bu sorular çok olağan, süregelen ve âdiyattan sorulardan.

    Keza bu soruda cevabı olmayan bir soru değil. Kesin, ve tam bir şekilde cevabı mevcuttur.
    Bunun için ufak bir araştırma yeterli olucaktır.

    Eğer insan sadece bu sorunun soru kısmını düşünürse sorunlardan başını kaldıramaz ve Allah muhafaza imanında gedik açılmasına sebep olabilir.
    Cevabı ve çözümü düşünmeli ve sormalı, araştırmalıdır.

    Kamil imana ulaşmak için bu duvarda oluşan veya oluşabilecek yada varlığından henüs habersiz gedikleri bulmalı ve elinden geldiğince bunları doldurmalı, tamir etmelidir.




  • ''Olacaktır'' olması gerektir. Haklısınız.
    Özür dilerim. Hem forumdan, hemde Türkçe'den.

    Dikatiniz için teşekkür ederim.
    Düzeltilmeye çalışılmıştır.

  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.