Şimdi Ara

Bilim/Kültür Haberleri.... (19. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
808
Cevap
0
Favori
104.041
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 1718192021
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orjinalden alıntı: driver


    @dasdasq

    haber eğer doğru ise,
    insanlığn günümüzde geldiği noktayı,ne materyalizm nede diyalektik m. açıklayabilir.





    Doğruluğu görecelidir. Arkadaşların düşüncelerine saygı duyarım ama ben hala somut deliller bulunduğuna inanmıyorum. Tabi bunda insanın inançlarıda etkili olmakta. Madem bilimden söz ediyoruz o zaman kesin sonuçlarla gelinmeli. Çok somut bir delil gösterilmeli bu gösterilenler tatmin etmiyor açıkçası ama yinede bir şey bulamazsınız demiyorum sadece tarihi değiştirecek bilgi bulunamadı.

    Saygılar..
  • Ayrıca Hala ara formu destekleyen kesin bir bilgi yok. Önce bunları ispatlamak lazım değilmi?
  • ════════════════════════════════════
    Plastik 100 yaşında.
    ════════════════════════════════════

    Günlük yaşamın vazgeçilmez malzemesi, aynı zamanda çevre kirliliğinin baş oyuncularından plastik 100. yaşını kutluyor.
    Londra’daki ünlü Bilimler Müzesi de, dünyanın ilk sentetik malzemesi plastiğin icat edilmesinin 100. yıl dönümünü kutlamak amacıyla, Ocak 2009’a kadar sürecek özel bir serginin açılışını yaptı.

    Serginin açılışında küratör Allison Conboy, insan yaşamının ayrılmaz parçası haline gelen, tamamen sentetik ilk materyal olan bakalitin icadını kutlamanın gerekliliğine işaret etti.

    Belçika kökenli ABD’li kimyacı Leo Baekeland bilimsel adı fenol-formaldehit polimer resin olan bakaliti 1907’de icat ettiğinde, bu materyalin bu kadar değişik türünün üretilebileceğini ve günlük yaşamın böylesine vazgeçilmez bir unsuru olabileceğini düşünmemişti.

    İngiliz bilim adamı Sir James Swinburne de aynı formülü bulmasına karşın, bir gün gecikmeyle patent dairesine götürmesi nedeniyle geç kalmıştı.

    Kolayca şekil verilebilmesiyle geniş bir kullanım alanı bulunan bakalit, zamanla PVC, naylon, polyester gibi değişik türlerle insan yaşamının her alanına girdi.

    Plastiğin 100 yıllık geçmişinin anlatıldığı ve 400 parçanın bulunduğu Londra Bilimler Müzesi’ndeki sergide, tamamen biyolojik olarak çözünen çevre dostu malzemelerden üretildiği için plastiğin yarattığı çevre kirliliği çözüm olabilecek, fütüristik bir plastik araç gibi ilginç uygulamalar dikkat çekiyor.

    Günümüz teknolojisinde plastik çoğunlukla yenilenmeyen enerji kaynaklarıyla üretiliyor ve üretilen plastiğin yüzde 90’ı geri kazanılmıyor. Bu nedenle çevre kirliliğinde büyük bir olumsuz etki yaratıyor.


  • ══════════════════════════════════════════════
    Dişi köpekbalıkları çiftleşmeden üreyebiliyor
    ══════════════════════════════════════════════

    Çekiç başlı köpekbalıklarının eşsiz üremesi üzerine yapılan bir araştırma, dişi köpekbalıklarının kendi kendilerine yumurtlayabildiğini ve erkek spermine gerek kalmadan doğum yapabildiğini ortaya koydu.
     Bilim/Kültür Haberleri....


    Kuzey İrlandalı ve ABD’li zoologlar, 2001 yılında Nebraska’daki bir akvaryumda dünyaya gelen köpekbalığının, DNA analizlerinde hiçbir erkek kromozomuna rastlanmadığını açıkladı.

    Akvaryumda yaşayan 3 dişinin en az 3 yıldır, erkek çekiç başlıyla temasta bulunmadığını belirten uzmanlar, eşsiz üremenin bazı böcek ve nadiren balık türlerinde görüldüğünü; memeli türlerinde ise bu durumun hiç görülmediğini söylediler.

    Bu çalışmadan önce köpekbalıklarının, memeliler gibi sadece çiftleşerek üreyebildiği ve dişi köpekbalıklarının uzun bir süre çiftleşmese bile, son çiftleşmesinden spermleri depoladığı görüşü kabul görüyordu. Ancak DNA analizleri bu ihtimali de tamamen ortadan kaldırdı.

    Köpekbalıkları, evrim zincirinin en eski halkalarından biri. En az 450 milyon yıldır süren bir evrimi temsil eden köpekbalıklarının var oluşu, dinozorların var olmasından yaklaşık 100-200 milyon yıl öncesine kadar dayanıyor.


  • ═══════════════════════════
    Her saat üç canlı türü yok oluyor.
    ═══════════════════════════

    Dünyada her saat üç bitki veya hayvan türü insan faaliyetleri yüzünden ortadan kalkıyor.
     Bilim/Kültür Haberleri....


    Uluslararası Biyolojik Çeşitlilik Günü dolayısıyla bilim adamları ve çevreciler, konuyla ilgili çeşitli raporlar yayınladılar. BM Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi Başkanı Ahmed Djohlaf, “Dinozorların yokolmasından beri görülen en büyük soyların tükenmesi dalgasıyla karşı karşıyayız” dedi.

    Djohlaf, türlerin çok hızlı bir biçimde soylarının tükendiğini belirterek, “Saatte bir 3 tür yok oluyor. Her gün 150 kadar tür kaybediliyor. Her yıl 18 bin ila 55 bin türün soyu tükenmiş oluyor. Nedeni insan faaliyetleri” dedi.

    Dünya Koruma Birliği de, Avrupa’daki her 6 memeliden birinin soyunun tükenme tehlikesi içinde bulunduğunu bildirdi.

    Bir başka araştırmada da, küresel ısınmanın yabani patates, yerfıstığı gibi bitkilerin yüzyılın ortasına dek ortadan kaybolmasına yol açabileceği belirtildi.

     Bilim/Kültür Haberleri....


    Dünya Doğayı Koruma Vakfı ile Balina ve Yunus Koruma Derneği de, balina ve yunusların iklim değişimi yüzünden artan tahditle karşı karşıya olduklarını dile getirdi.

    BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun da yayınladığı mesajda, “Biyolojik çeşitlilik daha önce görülmemiş bir hızla kaybediliyor” diyerek bu tehlikeye karşı hızla harekete geçmek gerektiğini vurguladı.


  • ═════════════════════════════════════════
    Dinozorların yüzme bildiği kanıtlandı.
    ═════════════════════════════════════════

    İspanya’nın La Virgen del Campo bölgesinde bulunan 125 milyon yıllık fosilleşmiş pençe izleri, etobur dinozorların arka ayaklarını hareket ettirerek güçlü akıntılara karşı yüzebildiğini gösterdi.
     Bilim/Kültür Haberleri....

    Journal Geology dergisinin Haziran sayısında yer alan makaleye göre, 125 milyon yıl yaşındaki bu kanıtlar uçmayan dinozor türlerinin yüzebildiğine dair en güçlü kanıtı oluşturuyor.

    Paleontolog Ruben Ezquerra ve ekibi tarafından yapılan araştırmada yaklaşık 16 metre uzunluğundaki bir patikada “S” şeklinde 12 tane pençe izi bulundu. Bu bölge karada yaşayan dinozor fosillerinin yoğunlukla bulunduğu bir alan olarak da biliniyor.

    Pençe izlerinin şekli ve aralarındaki mesafenin ölçülmesi, dinozorun 2-3 metre derinlikte yüzerken kendini öne itelediğini ve zemini iterek güç aldığını gösteriyor.

    Biliminsanları bu yüzme şeklinin bugünkü su kuşlarınınkine benzediğini söylüyor.

    Uzun zamandır dinozorların yüzme kabiliyetine sahip olup olmadığını araştıran biliminsanları, iki sene önce ABD’nin Wyoming eyaleti sınırları içerisine bulunan eski bir denizde, iki ayaklı bir dinozorun yüzebildiği ihtimalini güçlendiren izler keşfetmişti.


  • ══════════════════════════
    Doğal yağsız süt.
    ══════════════════════════

    Yeni Zelanda’da bilim insanları yağsız süt verebilen inekler yetiştirmeyi başardılar.
     Bilim/Kültür Haberleri....

    Normal sütte bulunan doymuş yağın kalp ve damar rahatsızlıklarına neden olabilmesinden ötürü tüketicilerin sağlık endişelerini gidermesi beklenen buluşu yapan araştırmacılar, elde edilen sütün yağsız olmasına karşın, beyin gücünü arttırdığı belirtilen Omega 3 açısından zengin ve çoklu doymamış yağ içerdiğini belirtiyorlar.

    İngiliz The Times gazetesinin haberine göre, yağsız süt veren inekler, genetik mutasyona uğrayan tek bir dişi inekten yetiştirildi. Ar-ge çalışmalarına milyonlarca sterlin ayıran Yeni Zelanda’nın ViaLactia isimli biyoteknoloji firmasınca yetiştirilen ineklerden yapılan tereyağı, buzdolabından çıkarıldığında margarin gibi kolayca sürülebilme avantajı da sağlıyor.

    2001 yılında sahibinden 120 sterline (yaklaşık 335 YTL) satın alındıktan sonra gizli bir yere götürülen bu nadide ineklerin genetik annesine bilim insanları, Marge adını verdiler.

    Normal bir inekten farkı olmayan Marge’ın sütünün, protein seviyesinin normal ancak yağ düzeyinin çok düşük ve doymamış yağ olduğunu, ayrıca Omega 3 yağları seviyesinin de çok yüksek olduğunu belirten firma yetkilileri, bu tür süt üretilecek sürülerin, 2011 yılında ticari anlamda faaliyete geçebileceğini kaydettiler.

    Araştırmalarını bu hafta bilimsel dergilerde de yayınlayacak ViaLactia araştırmacıları, şimdi Marge’ın erkek yavrularının da dişi yavrular gibi aynı genleri taşımayarak doğmalarını ümit ediyorlar.

    ViaLactia ar-ge başkanı Russell Snell, “Marge’ın özelliklerini taşıyan bir damızlık elde etmek müthiş bir şey olacak. Bu Marge gibi yüzbinlerce inek üretmeye olanak verecek” diye konuştu.


  • ════════════════════════════════
    Ağlamayan bebek olmaz.
    ════════════════════════════════

    Çocuk acil polikliniklerine başvuran ailelerin en çok bebeklerinin ağlamasından yakındığı bildirildi.
     Bilim/Kültür Haberleri....

    Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Çocuk Acil Tıp Birimi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hayri Levent Yılmaz, “Ağlayan Bebek” tanımının günde 3 saatten daha uzun süren, haftada 3 günden daha fazla tekrarlayan ve ağlaması için bir neden bulunamayan bebekleri kapsadığını söyledi.

    Doç. Dr. Hayri Levent Yılmaz, birçok nedenlerden dolayı oluşan bebek ağlamalarının anne ve babayı endişelendirmesinin yanında hekim için de sıkıntı yaratan bir durum olduğunu söyledi.

    Polikliniklerde en çok “bebeklerin ağladığı” yakınmasıyla karşılaştıklarını ifade eden Yılmaz, bebeklerin, şımarma, kızma, korkma, şaşırma, umduğunu bulamama, anlaşılamama, sıkılma, dikkat çekmek, uyuyamamak, acıkma, susama ya da sadece canı istediği için ağlayabildiklerini ifade ederek, şunları kaydetti:

    “Tüm bunlar genellikle fiziksel sağlık açısından sorun oluşturmaz. Ancak bazen bebek canı yandığı, bir yerleri ağrıdığı, konforsuz bir ortamda kaldığı, kendini iyi hissetmediği ya da hasta olduğu için ağlar. Bu durumlarda hekimin ağlayan bebeğin ağlama nedenini çok dikkatli bir öykü, fizik inceleme ve yakın gözlemle bulması ve tedavi etmesi gerekir.”

    Yılmaz, ağlama nöbetlerinin genellikle yaşamın 2-3. haftasında başladığın ifade ederek, “Saatlerce sürebilir ve çoğunlukla ikindi zamanı, akşamları ve gece yarısına doğru görülme sıklığı artar” dedi. Yılmaz, şöyle devam etti:

    “Ağlayan bebek yakınması çoğu zaman 3-4’üncü aylarda azalarak 4. ay sonunda da ortadan kalkmaktadır. Nöbetler sırasında bebek bacaklarını karnına doğru çeker ya da dimdik uzatır, yüzü kıpkırmızı olur, bazen morumsu bir renk alır, haykırırcasına ağlar, hiçbir şey sakinleştirmeye yardımcı olamaz.”


  • ════════════════════════════════
    ‘Güneş çıksa da serinlesek’.
    ════════════════════════════════

    Güneş enerjisiyle çalışan, klima vazifesi görecek sistem geliştirilmeye çalışılıyor. Yazın soğutma, kışın ise ısıtma amaçlı kullanılacağı kaydedilen sistemin birkaç yıl içinde geliştirilebileceği belirtiliyor. Projenin sloganı “Güneş çıksa da serinlesek”.
    Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsünde (GYTE), güneş enerjisiyle çalışan, klima vazifesi görecek sistemin geliştirilmesine çalışılıyor. Sistemin yaz aylarında soğutma, kış aylarında ise ısıtma amaçlı kullanılacağı belirtildi.

    Sistemin birkaç yıl içinde geliştirilebileceği ve elektrikle çalışan klimaların yerini alacağı belirtiliyor.

    Proje yöneticisi Mühendislik Fakültesi Malzeme Bilimi ve Mühendisliği öğretim üyesi Doç. Dr. Ali Ata, Türkiye’de güneş enerjisinin genellikle ısıtma amaçlı kullanıldığını, bu enerjinin soğutma sisteminde kullanımının kendileri dışında 1-2 yerle sınırlı olduğunu söyledi.

    Güneş ışınını enerjiye çeviren sistemlerin elektrik sistemleri ve termal ısı sistemleri olarak ikiye ayrıldığını ifade eden Ata, Türkiye’de elektrik sistemlerinin kullanılmadığını, termal sistemlerin ise yaygın olarak su ısıtma amaçlı kullanıldığını belirtti.

    YAZIN SOĞUTACAK, KIŞIN ISITACAK

    Ata, güneş enerjisini soğutmada kullanmak amacıyla Almanya’da yerleşik bir firma ile her biri 5 metreye 1.8 metre ebatında 36 kolektörün bulunduğu sistemi enstitünün bahçesine kurduklarını söyledi.

    Güneş panellerinin 342 metrekarelik alanı kapladığını, paneller sayesinde güneş enerjisini kullanarak yaklaşık 180 dereceye kadar ısıttıkları suyu makine odasında buharlaştırarak “çiller” denilen cihaz yardımıyla lityum bromürle absorbe edip, 7 derecelik soğuk su elde ettiklerini anlatan Ata, soğuk suyu fanlar yardımıyla klima mantığında olduğu gibi mekanları soğutmada kullanıklarını ifade etti.

    Ata, güneş olmaması halinde ise tanklara alınan suyun sıcaklığının 1-1.5 gün muhafaza edilerek soğutmada kullanılabildiğini belirtti.

    Projedeki sloganlarının “Güneş çıksa da serinlesek” olduğunu, sistemle yaklaşık 1000 metrekarelik kapalı alanı soğutabileceklerini söyleyen Ata, sistemin kışın ise ısıtma amaçlı kullanılabileceğini kaydetti.

    SİSTEMİN EV TİPİ KULLANIMI

    Sistemin bilindiğini, ancak geliştirilmesi gerektiğini ifade eden Ata, hedeflerinin emici tabakaların güneş ışınını emip yansıtmamasını sağlayacak yeni sistemi geliştirmek olduğunu söyledi.
    Sistemin ev tipi kullanımının henüz söz konusu olmadığını dile getiren Ata, bunun sıcak su buharını soğutmaya yarayan “çiller” denilen cihazın küçültülememesi ve ihtiyacın yaklaşık 3 katı kapasitede olmasından kaynaklandığını belirti.

    “Soğutucu teknolojilerinde küçük ebatta çiller geliştirilirse güneş enerjisiyle çalışan klimalar evlerde de kullanılabilir” diyen Ata, böylesi bir teknolojiyi uzak görmediğini, 3-4 yıl içinde gerçekleşebileceğini kaydetti.

    TATİL KÖYLERİNDEKİ SOĞUTMA SİSTEMLERİNE ALTERNATİF

    Sistemin sürekli ve güvenilir olmasından dolayı tatil köylerinde kullanılabileceğini ileri süren Ata, sistemin şu anki maliyetinin 300 bin Euro olduğunu belirterek, şunları söyledi:
    “Güney illerimizdeki tatil köylerinden talepler var. Kurulum dışında masrafı olmayan sistem sayesinde tatil köylerinde elektrik enerjisinden günlük 150-200 YTL tasarruf sağlanabilecek. Bu sistem sayesinde güneşin en yakıcı olduğu saatlerde daha hızlı sonuç alınabiliyor. Yapacağımız çalışmalarla maliyeti indirmemiz halinde sistemin önümüzdeki yıllarda elektrikle çalışan klimaların yerini alacağını düşünüyorum. Böylece işletmeciler, elektrik enerjisinin yetersiz olduğu tatil köylerinde klimaları çalıştırmak için jeneratör kullanmak zorunda kalmayacak.”


  • ════════════════════════════════════════
    Bilişim Kongresi 7-9 Haziran’da İstanbul’da.
    ════════════════════════════════════════

    İstanbul Bilişim Kongresi “Kurumsal Yazılım 2007”, 7-9 Haziran 2007 tarihleri arasında Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsünde gerçekleşecek.
    Türkiye Bilişim Derneğinden yapılan yazılı açıklamada, dernek tarafından düzenlenen İstanbul Bilişim Kongresi “Kurumsal Yazılım 2007”nin, kurumsal yazılım üreten, uygulayan, kullanan, alt yapı sağlayan profesyonelleri bir araya getireceği kaydedildi.

    Açıklamada, üç gün boyunca dünyada ve Türkiye’de kurumsal yazılımın geleceği ile ilgili konuşmaların yapılacağı kongrenin ilk ilk üç oturumunda iş sahiplerine, diğer üç oturumda ise yazılım geliştiricilere yönelik konulara ağırlık verileceği bildirildi.

    Verilen bilgiye göre, kongre süresince mevcut teknolojiler ve platformlar, katılımcı firmalarca geliştirilmekte olan yeni yazılım teknolojileri ile Ar-Ge çalışmalarının da sergilenmesi hedefleniyor.


  • ═══════════════════════════════════
    Gezegen avcıları, yeni gezegenler peşinde.
    ═══════════════════════════════════

    Güneş sistemi dışında 236 gezegen bulundu.
    Geçen yıl diğer yıldızların yörüngesinde olan 28 yeni gezegen saptayan gezegen avcısı bilim adamları, Dünya’nın güneş sisteminin yalnız olmadığını hatırlatarak, yerleşilebilir milyarlarca gezegen olabileceğine dikkati çekiyor.

    Honolulu’da dün yapılan Amerikan Astronomi Derneği toplantısında konuşan araştırmacılar, yakın dönemdeki yeni gezegen keşifleriyle birlikte, güneş sisteminin dışında bilinen dış gezegen sayısının 236’ya yükseldiğini açıkladı.

    Araştırma ekibine öncülük eden California Berkeley Üniversitesinden Astronomi Profesörü Geoffrey Marcy, evrende nadir olmadığımızın görülmeye başlandığını, diğer yıldızların çevresinde Satürn ve Jüpiter gibi dev gezegenlerin kolayca saptanabildiğini belirtti.

    Bulgularının ayrıntılarını internettekihttp://exoplanets.org adresinde yayınlayan araştırmacılar, henüz Dünya büyüklüğünde nesnelerin görülmemesine rağmen, yeni tekniklerin astronomlara çok büyük olmayan gezegenleri saptayabilme şansı tanıdığını belirtti.

    Bilinen yıldız sistemlerinin 4’ünün, Dünya’nın güneş ve diğer 8 gezegenle birlikte olması gibi, birden çok gezegene ve yörüngesindeki daha küçük nesnelere sahip olduğu kaydedildi.

    Çoğu yıldızın birden fazla gezegene sahip olduğunu belirten Marcy, “Birini bulduğumuzda, ikincisi, üçüncüsü, dördüncüsü geliyor” dedi. 3 yıl önce buldukları yeni bir gezegenin kendilerini çok heyecanlandırdığını anlatan Marcy, Gliese 436 yıldızının etrafında dönen Neptün’e benzer ve Dünya’dan farklı olsa da suyla kaplı gibi görünen bir gezegenin bilim adamlarını meraklandırdığını hatırlattı.

    “Samanyolu galaksimizde 200 milyar yıldız var. Onların belki de yüzde 10’unun yerleşilebilir gezegenlere sahip olduğunu tahmin edebiliriz” diyen Marcy, az çok bizim Samanyolu galaksimize benzer ve bizim gibi on milyarlarca gezegeni olan yüz milyarlarca galaksi bulunduğunu söyledi.

    Marcy, yine de gezegenlerin çoğunun bir yıldız etrafında dairesel yörüngeye değil, eliptik yörünge denilen daha uzamış bir yörüngeye sahip olduğunu kaydetti. Dünyanın güneşe şimdikinden daha yakın olması halinde kaynayacağını, daha uzak olması halindeyse donacağını hatırlatan Marcy, dolayısıyla çok uzak yörüngenin yaşamı destekleyemeyeceğine dikkati çekti.

  • ════════════════════════════════════
    Karıncalar çukurları doldurup geçiyor.
    ════════════════════════════════════

    Eve dönüşü kolaylaştırmak için yoldaki çukurları gövdeleriyle dolduruyorlar.
     Bilim/Kültür Haberleri....

    “Eciton burchellii” türü karıncalar, yiyecek taşıyan işçilerin yuvaya rahatça dönebilmelerini sağlamak için yol üstündeki çukurları kendi gövdeleriyle dolduruyor.

    “Hayvan Davranışı” adlı ihtisas dergisinin son sayısında yayınlanan araştırma, kolonideki bazı karıncaların, yoldaki çukurları kendi bedenlerini kullanarak doldurmayı görev edindiğini gösterdi. İngiliz Bristol üniversitesinden biyolog Scott Powell ve Nigel Franks’in çalışmasına göre, “yolun yüzeyinde yapılan değişiklikler, ganimet taşıyan karıncaların son sürat yuvaya dönmelerini sağlıyor.”

    Araştırmacılara göre, “E. burchellii” kolonilerinde birey sayısı 700 bini bulabiliyor. Karıncaların üçte biri her gün ya da iki günde bir yiyecek bulmaya çıkıyor.

    Bu tropikal karınca türünün üyelerinin boyları ilginç şekilde birbirlerinin beş katına kadar çıkıyor. Araştırmacılar, sadece ortaya çıkan çukur büyüklüğünde gövdeye sahip olan hayvanların “cuk oturarak” çukurları kapadığını tespit etti. Daha küçükler ve daha büyükler ise yollarına devam ediyor. Yolda karşılaşılan herhangi bir çukur, en geç 30 saniyede dolduruluyor. Gövdesiyle çukuru dolduran karınca, hemcinslerinin sırtına basarak geçip gitmesini bekliyor. 5 saniye boyunca tepesine basan olmazsa çukurdan çıkıp yuvaya yöneliyor.

    Araştırmacılar, karıncaların yoluna engeller koyarak gözlem ve karşılaştırmalar da yaptı ve gördüler ki, bir grubun içindeki “ihtisas sahiplerinin” varlığı, bütün grubun performansını iyileştiriyor. Söz gelimi, 200 bin bireyden oluşan gruptan 7500 karıncanın engellerin aşılmasını kolaylaştırması halinde, yuvaya taşınan yiyecek miktarı dörtte bir artıyor.

    Uzmanlara göre, yuvaya taşınan yiyecek miktarı ne kadar çoksa koloni o kadar büyüyor. Karıncalar da, bu durumun farkında oldukları için eve dönüşü kolaylaştırıyor...


  • ════════════════════════════════════
    Karıncalar hakkında ne biliyorsunuz?
    ════════════════════════════════════

    Bugün yaşayan tüm karıncaların toplam ağırlığının, yaşayan tüm insanların ağırlığından daha fazla olduğunu ya da bir karınca kolonisinin nüfusunun yüz binlerden milyarlara varabildiğini biliyor muydunuz?
     Bilim/Kültür Haberleri....

    Karıncalar hakkında eğlenceli ve etkileyici bazı bilgiler...

    Karıncalar 100 milyon yıldan uzun süredir dünya üzerinde yaşamaktadır ve gezegenin her yerine yayılmış durumdadırlar. Dünyanın bilinen en yaşlı karıncası bir amberin içinde korunmuş şekilde bulunmuştur. Adı Sphecomyrma freyi’dir.

    • Bugün yaşayan tüm karıncaların toplam ağırlığı, yaşayan tüm insanların ağırlığından daha fazladır.
    • Karıncalar kendi vücut ağırlıklarının 20 katını kaldırabilirler. (35 kg. ağırlığındaki 10 yaşında bir çocuğun bir karıncayla boy ölçüşebilmek için 700 kg. kaldırması gerekir.)
    • Dünya üzerinde 35 bin karınca türü mevcuttur.
    • Çoğu karınca türü sıcak iklimlerde yaşar.
    • Yaklaşık 9.500 karınca türü bilinmektedir. Bilim adamları bunun yaklaşık iki katının henüz keşfedilmeyi beklediğine inanmaktadır.
    • Tüm böcekler arasında en büyük beyin karıncanınkidir. (Bizim sonsuz fikirlere sahip büyük insan beynimiz aslında memeliler arasında en büyük beyin değildir. Örneğin, bir balinanın beyni insan beyninin altı katıdır.)
    • Bir karıncanın ortalama ömrü 45 ila 60 gündür.
    • Bir karıncanın beyninde yaklaşık 250 bin beyin hücresi bulunur. (Bir insanın beyninde 10 bin milyon beyin hücresi mevcuttur. Dolayısıyla, 40 bin karıncalık bir koloninin toplam beyin hücresi toplamı bir insanınkine denktir. )
    • Bazı karıncalar günde yedi saat uyur. (Normal bir insan günde ortalama sekiz saat uyur.)
    • Bir karıncanın dışı sert kabuktandır, buna dış iskelet adı da verilir. (İnsanların ve başka bazı hayvanların iç iskeleti vardır.)
    • En büyük karıncanın uzunluğu 2,54 santimdir. ‘Pekin-Çin’de 2.40’lık bir adam dünyanın en uzun boylu insanı olarak Guinness Rekorlar Kitabı’na girmiştir.)
    • En küçük karınca bir milimin onda biri uzunluğundadır.
    • Bir karınca kolonisinin nüfusu yüz binlerden milyarlara varabilir. (Dünyanın en kalabalık nüfusu toplam 1.306,313.812 insanla Çin’dedir.)
    • Karıncalar sadece dokunmak değil, koku almak için de antenlerini kullanırlar.
    • Karıncanın karnında iki mide vardır. Bir mide yiyeceği kendi için saklar; diğeri ise diğer karıncalarla paylaşılacak yiyecekleri depolar.
    • Karıncaların akciğeri yoktur. Oksijen vücutlarına tüm bedene yayılmış küçük deliklerden girer; karbondioksit de aynı deliklerden çıkar.
    • Tüm böcekler gibi, karıncaların da altı bacağı vardır.
    • Karıncalar gri, kırmızı, kahverengi, sarı, mavi ya da mor olabilirler.
    • Karıncanın vücudu üç bölümden oluşur: Kafa, gövde, ve metasoma (kuyruk kısmı).
    • Karıncalar koloni denen büyük gruplar hâlinde yaşarlar. Her karıncanın kolonide belirli bir görevi vardır.
    • İşçi karıncalar yuvadan çöpü alıp, dışarıya, özel çöplüğe taşımakla görevlidirler.
    • İşçi karıncalar dişidir. Koloninin çoğunluğunu dişi karıncalar oluşturur.
    • Köle-Yapıcı karıncalar başka karıncaların yuvalarına saldırır ve yumurtalarını çalar. Bu yumurtalar kırılıp, yavru karıncalar çıktığında kolonide köle olarak çalışırlar.
    • Kraliçe karıncaların doğduklarında kanatları vardır. Başka koloniler kurmak için uçup giderler; sonra kanatları düşer.
    • Kraliçe karınca 15 yıla kadar yaşayabilir ve bir kez eşlemesi gerekir.
    • Her karınca kolonisinin en az bir, bazen de birden fazla Kraliçe’si vardır.
    • Ahşap karıncaları önemli yırtıcı böceklerdir ve geniş bir koloni oldukları takdirde günde binlerce böcek toplayabilirler.
    • Ahşap karıncaları düşmanını ağzını açarak tehdit edebilir.
    • Normal şartlarda, Marangoz karıncalar canlı ya da ölü ağaçlarda yuva yapıp, kütükleri ya da ağaç gövdelerini çürütürler. Öte yandan, yuvalarını evlere, telefon direklerine ve diğer insan elinden çıkma ahşap yapılara da yapabilirler.
    • Yaprak-kesen karıncalar yağmur yağarken yaprak kesmezler, ve keserken şiddetli yağmura maruz kalırlarsa, yaprakları genellikle yuvanın dışında bırakırlar.
    • Petek karıncaları çorak mevsimlerde hayatta kalmak için kayda değer yöntemler geliştirmişlerdir. Yağmurlar sırasında, bu karıncalar işçilerini su ve nektarla beslerler. Bu işçiler yiyecek fazlasını sindirim sistemlerinin kursak denen bölümünde depolarlar.
    • Karıncaların başlıca düşmanı insanlardır. Yuvalarını ve yaşam ortamlarını yok edip, böcek ilaçlarıyla onları öldürüyor, hatta bazı yerlerde onları yiyor.



  • ════════════════════════════════════
    Karınca yuvasında isyan çıktı!
    ════════════════════════════════════

    Bilim insanları, Arjantin kökenli bir karıncanın California’da yayılmasını önlemek için, karıncaların bazılarını casus gibi kullanarak birbirlerine düşürme yolunu seçti.
     Bilim/Kültür Haberleri....

    Arjantin’de yaşayan Linepithema humile türü karıncalar kimyasal bir salgı ile karşısındaki canlının dost veya düşman olduğunu sezinliyor. Hayvanlar kimyasal salgılar çıkararak birbirleriyle haberleşebiliyor. Ancak Arjantin’de yaşayan bu karıncanın çıkardığı kimyasal salgı, diğer hayvanlardan farklı olarak buharlaşmıyor. Karıncalar birbirlerine fiziksel temasla bu salgıyı kokluyor.

    ABD’li bilim insanları, Arjantin’e özgü bu karınca türünün ABD’nin California eyaletinde istilacı bir şekilde yayılmaya başladığını ortaya çıkardı. Karıncaların 1890’larda gemi yoluyla Kuzey Amerika’ya taşındığı tahmin ediliyor. University of California-Irvine uzmanları, bu karıncaların birbirlerini kimyasal salgılarından tanıdığını ve farklı coğrafyada yabancılık çekmediklerini belirtiyor. Bilim insanları, bu türün California’ya özgü karınca türleri öldürerek, yerinden edeceğinden kuşku duyuyor.

    FARKLI KİMYASAL SALGIYA DÜŞMANCA TAVIR

    University of California-Irvine biyoloğu Neil Tsutsui ve ekibi, Arjantin karıncalarının kimyasal salgılarının bir türevini üreterek bunu karıncaların üstüne sürdü. Karıncaları türev madde ile kaplamak için hayvanlar teker teker tüplere kondu, 90 saniye boyunca dönen tüpün içinde bekletildi. Bunda amaç, Arjantin karıncaları arasındaki iletişimi bozmak. Türev kimyasalı taşıyan karınca daha sonra arkadaşlarının yanına bırakıldığında, diğer karıncaların üstüne saldırdığı, ısırdığı ve bacaklarını kopardığı gözlemlendi. Kimyasal salgılarını tanıyamayan karıncalar birbirlerinin düşman algılayor ve saldırmaya başlıyor.

    Bilim insanları Arjantin tipi karıncaların istilasının California’daki ekosistemi alt üst edeceği görüşünde. Örneğin, bölgedeki bazı sürüngenler yerel karıncalarla besleniyor, Arjantin tipi karıncaların yerel türdeşlerini yok etmesi halinde, besin zincirinin bir katmanındaki sürüngenler de yemsiz kalacak.


  • ═══════════════════════════════════════
    Hindistan’da yeni bir tür kertenkele keşfedildi.
    ═══════════════════════════════════════

    Hindistan’ın Kuzey Orissa Üniversitesi’nden zoolog Sushil Kumar Dutta, ülkenin doğusundaki ormanlarda yeni bir tür sürüngen keşefettiklerini açıkladı.
     Bilim/Kültür Haberleri....

    Yeni keşfedilen kertenkele, yaklaşık 18 santimetre uzunluğunda ve yılanlarla şaşırtıcı bir benzerlik taşıyor. Kertenkele, taşların arasında ya da yumuşak ve nemli topraklarda yaşıyor.

    Modern yılanlar ve kertenkeleler ortak bir atadan gelmelerine rağmen bugün iki farklı tür olarak anılıyorlar.

    Dutta’ya göre yılanlar, bin yıllardır devam eden bir evrim süreci sonucunda kollarını ve bacaklarını kaybederek bugünkü hareket özelliklerine kavuştular. Bu yüzden de sürüngen olmalarına rağmen kertenkelelerden farklı bir yapıları var.

    Dutta ve ekibinin yaptığı açıklamaya göre yeni türün adı yapılacak araştırmalar sonucunda belirlenecek.


  • ═══════════════════════════
    Kuş Beyinli mi?
    ═══════════════════════════


     Bilim/Kültür Haberleri....






    http://www.youtube.com/watch?v=Y4DW19TQXiU
  • ══════════════════════════
    Kurbağalar cinsiyet değiştiriyor.
    ═══════════════════════════

     Bilim/Kültür Haberleri....

    İsveç’te yapılan bir araştırma, kirlilik nedeniyle bazı erkek kurbağaların cinsiyet değiştirdiğini ortaya koydu.
    Uppsala Üniversitesi laboratuvarında Rana temporaria ve Rana pipien türü kurbağalar Avrupa, ABD ve Kanada’daki sularda tespit edilen östrojen seviyesine maruz bırakıldı. Östrojen seviyesi arttıkça erkek kurbağaların yüzde 95-100’ünün cinsiyet değiştirdiği gözlendi.

    Cinsiyet değiştiren kurbağaların bazılarının yumurtlayabildiği, bazılarınınsa yumurtalıklarının olduğu ancak yumurta kanallarının olmaması nedeniyle kısır olduğu anlaşıldı.

    Amerikan “Environmental Toxicology and Chemistry” dergisinin mart sayısında yer alan araştırmaya imza atanlardan Cecilia Berg, böcek öldürücü ilaçlar ve diğer kimyasal maddelerin vücutta östrojen gibi görev yapabileceğini belirterek, tüm kurbağaların dişi olması halinde bunun kurbağa neslinin tükenmesine neden olabileceğini söyledi.

    Araştırmacılar, şu anda tek çarenin kurbağaların zarar görebileceği suların daha iyi temizlenmesi olduğunu vurguladılar. Bu olay, dünyadaki kurbağa türlerinin yaklaşık üçte birinin neslinin neden tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu sorusuna da yanıt olacak gibi.

    ABD’de daha önce yapılan bir araştırma, tarım ilaçlarında kullanılan kimyasal maddelerin, erkek kurbağaların cinsiyetini değiştirdiğini ortaya koymuştu.

    Dünyanın en çok satılan tarım ilaçlarından birine maruz kalan erkek kurbağaların bir süre sonra hem erkek, hem dişi özellikler göstermeye başladığı görülmüştü.

    Tarım ilaçlarında bulunan “atrazine” maddesinin erkek kurbağalarının cinsel gelişimini değiştirerek, hem erkek hem dişi özellikler göstermelerine neden olduğu, ilacın yetişkin kurbağalarda da cinsiyet hormonu testesteron seviyesini düşürdüğü saptanmıştı.





    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ömer -- 1 Haziran 2007; 12:16:52 >
  • ══════════════════════════════════════════
    Yüzmeyi seven koca kedi.
    ══════════════════════════════════════════

    Kedisine banyo yaptırmayı deneyenlerin de bildiği gibi, aslında çoğu kedi ıslanmayı pek sevmez. Fakat resimdeki bu dev beyaz Bengal kaplanı, ‘kediler suyu sevmez’ kuralını yıktı.
     Bilim/Kültür Haberleri....

    San Francisco yakınlarındaki, Six Flags Discovery Kingdom hayvanat bahçesinde yaşayan 6 yaşındaki Odin, diğer kedigillerin aksine çok iyi bir yüzücü.

    Doğada vahşi hayat süren, hayvanat bahçelerinde ise sayılı sayıda olan beyaz kaplanın rengi sıradışı genetik özelliklerinden kaynaklanıyor.

    İngiliz yetiştiricisi Lee Munro tarafından keşfedilen Odin, havuza atılan et parçasının peşinden suya büyük bir keyifle atlıyor.

     Bilim/Kültür Haberleri....


    Hayvanat bahçesi ziyaretçileri de kenarları cam dev havuz içinde yüzen Odin’i seyretmenin keyfini yaşıyor.

     Bilim/Kültür Haberleri....


    Aslında büyük kediler sudan hoşlanmaz. Su kaynaklarının kenarına avlanmak amacıyla gelen aslanlar için av sırasındaki ıslanmak, onlar için yeter de artar...

     Bilim/Kültür Haberleri....



  • NIKOLA TESLA KİMDİR TANIYORMUSUNUZ?

    H.A.A.R.P. NEDİR?

    ÖLÜM IŞINI NEDİR ?

    MANYETİK DONMA , ZAMANDA YOLCULUK, PHILADELPHIA DENEYİ...

    DEPREM MAKİNASI.

    KABLO KULLANMADAN 50 MİL ÖTEDEKİ 200 AMPULÜ KABLOSUZ YAKMAK....


    BENCE BUNLARI ARAŞTIRIP BİLGİ SAHİBİ OLMAMIZ GEREK.çOK İLGİNÇLER ...
  • İslamiyet Öncesi Türk Takvimi

      1.Sıçgan----->Sıçan
      2.Ud----->Öküz
      3.Pars----->Pars
      4.Tavışgan----->Tavşan
      5.Nek----->Timsah
      6.Yılan----->Yılan
      7.Yund----->At
      8.Kan----->Koyun
      9.Biçin----->Maymun
      10.Takagu----->Tavuk
      11.İt----->Köpek
      12.Tonguz----->Domuz
  • 
Sayfa: önceki 1718192021
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.