Şimdi Ara

bu iki adam kahraman değil mi?

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
24
Cevap
0
Favori
649
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • arkadaşlar resmi tarih tarafından hain ilan edilmiş rıza nur ve çerkez ethem hain midir?ben öyle düşünmüyorum birçok kaynakta vatan için çarpıştıkları yazıyor.ama mustafa kemalle ters düşünce hemen hain ilan ediliyor.birde mustafa kemalin yahudi olduğu iddiası var.ben kürt olsamda ata diye bu iki adama derim.

    Rıza Nur Türk Kurtuluş Savaşına katılmış ve bu hareket içerisinde aktif ve siyâsî rol almış yazar ve şâir. 30 Ağustos 1879 yılında Sinop’ta doğdu. Mülkiye Rüştiyesinden sonra, İstanbul Askerî Rüştiyesinden mezun oldu. Bir süre de Kuleli Harbiye İdâdisinde okudu. Askerî Tıbbiyeden doktor yüzbaşı olarak mezun oldu ve 1902’de stajını yaptı. 1905’te de doçentlik imtihânını kazandı. 1907’de Gülhâne’ye Cerrahî Öğretmen olarak tâyin edildi. 1908 yılında da Sinop milletvekili seçildi. 1910 yılında askerlikten ayrıldı. Buna rağmen Balkan Savaşına katıldı. Daha önceleri berâber çalıştıkları İttihatçılara muhalefetten yurtdışına sürüldü. Millî Mücâdeleye aktif olarak katıldı. Birinci Millet Meclisine tekrar Sinop milletvekili olarak girdi. Millî Eğitim ve Sağlık bakanlıklarında bulundu. Lozan Antlaşmasını imzâlayan Türk delegasyonu içinde ikinci adam olarak bulundu. Onun Lozan Antlaşması ile ilgili olarak söylediği şu sözleri çok mânidârdır:

    “Lozan, Türk zaferinin bedeli değildir. Eksiktir, noksandır, kusurludur. Oluk gibi akan Türk kanı ve zafere bağlanan Türk ümidinin karşılığı olmamıştır.”

    Siyâsî şahsiyetlerle arasının açılması sebebiyle, öldürüleceğinden korkarak vatanı terk etti. Paris ile İskenderiye’de, uzun yıllar sürgün hayâtı yaşadı. 1938’de yurda dönünce Tanrıdağı dergisini çıkardı. 1942 yılında, İstanbul’da öldü.

    Şâirliğinden ziyâde yazarlığı ile tanınır. O, Türklüğe ve Türkçülüğe hayran bir şâir ve yazardır. Zaten; “En büyük iftihârım Türk yaratıldığımdır. Bu kadar târih okudum, Türk kadar kahraman, mert, iyi yürekli, zeki, aklıselim sâhibi insan, Türk kadar büyük ve yüksek bir târihe mâlik millet görmedim. Bu kadar millet tanıdım, bugünkü medeniyet âleminde en yüksek mevkie çıkmak lâzım olan kâbiliyetten kendinde ve yurdunda bugünkü kadar toplamış olanını görmedim” derdi. Buna rağmen, İngiliz medeniyetine de hayrandı. İlerlemeyi İngiliz medeniyetini almakta görür, ancak, milliyetçiliğinden de tâviz vermezdi.

    Çok zeki yaratılışa sâhip olan Rıza Nur, aynı zamanda açık yürekliydi. Düşünce ve fikirlerini çekinmeden ortaya atardı. Kendi özel hayâtını dahi, olduğu gibi, çekinmeden kaleme almayı göze almıştır.

    Yazar, târihe ve târihçiliğe merakı ile tanınır. 12 ciltlik Türk Târihi eseri mevcuttur. Bu eserde, Türklüğü, başlangıcından Cumhûriyete kadar incelemeye çalışmıştır. Dili sâdedir. Üslûbu pek akıcı değildir. Şiirleri genellikle Türklük ve Türkçülük üzerine yazılmış şiirlerdir. Destanımsı bir hava taşımaktadır.

    Bütün kitaplarını ve servetini, bir vakıf kurmak sûretiyle, Sinop Kütüphânesi'nde Sinoplulara hâtıra olarak bırakmıştır. Yetmişten fazla eserinden bâzıları şunlardır:

    Türk Târihi (12 cilt); Türk Birlik Revüsü (8 cilt); Oğuz Kağan (6000 mısralık destan denemesi); Türklük mü, Frenklik mi?; Hayat ve Hatıratım (4 cilt).

    Bu eserlerinin hâricinde, ayrıca, kendisine yapılan hücumlara cevap olarak yazdığı, Hücumlara Cevaplar (1941) isimli bir eseri de mevcuttur
    kaynak:www.turkcebilgi.com

    laikliği rıza nurun getirmesi

    LÂİKLİK kavramının nasıl SINIF esasına dayalı HIRİSTİYAN BATI TOPLUM YAPISI'ndan kaynaklandığını anlattık... LÂİK sayılmalarına rağmen, nasıl AİLE, EĞİTİM, HUKUK ve SİYASET'te HIRİSTİYAN esaslarına yer verdiklerini gözler önüne serdik... Şimdi de CUMHURİYET DÖNEMİ'nde LÂİKLİK anlayışının tarihçesini vermek, ve sanılanın aksine ATATÜRK'ün bugün gelinen durum ile hiç ilgisi olmadığını göstermek istiyoruz.

    CUMHURİYET DÖNEMİ'ne LÂİKLİK kavramını bulaştıran ATATÜRK DEĞİL, Lozan Konferansı'na katılan delegemiz Dr. RIZA NUR'dur!..

    Lozan'da muhatabımız BATILI ÜLKE temsilcileri, kanunlarımızın "dini" olduğunu söyliyerek, hıristiyanları bunların dışında tutmak istediler... Askerlik yaptırtmamak istediler... Biz bunu kabul etmeyince de, hıristiyanların askerde müstakil taburları olmasını, geri hizmette kullanılmasını istediler.

    Bu, o tarihe kadar gelen problemin sürmesi demekti!.. Geçmişte hep TÜRKLER askere gitmiş, işi, ticareti aksamış, HIRİSTİYAN ve YAHUDİLER yerinde yurdunda kalmış zengin olmuş. TÜRK karısıyla beraber olamamış, çocuk yapamamış, savaşta kırılıp azalmış; GAYRIMÜSLİMLER karısının koynunda, hem rahat etmiş, hem çoğalmıştır.

    Ayrıca Konferans'ta hıristiyanların "evlenme, miras" gibi işleri de söz konusu edilmiş; Rıza Nur buna "TÜRKİYE'nin DİN'le DEVLET'i ayırıp LÂİK bir sistem kuracağını" söyliyerek cevap vermiştir!..

    Böylece LÂİKLİK konusu ülkede ilk defa ATATÜRK DEĞİL, DİNSİZ olduğunu hiç çekinmeden açıklıyan RIZA NUR tarafından dile getirilmiştir!.. Ancak Rıza Nur, bu çıkışı ile BATILILAR'ın pek çok yersiz talebinin reddini de sağlamıştır...Yani ATATÜRK DÖNEMİ’nde LÂİKLİK bir MİLLİ SİYASET aracı olarak BATI'nın HEGEMONYACI EMELLER'ine karşı, DIŞARIYA KARŞI kullanılmıştır!..

    Meclis'teki müzakereler sırasında, Rıza Nur'un Lozan'da kullandığı "lâik" kelimesini, Ziya Gökalp haklı olarak "lâdinî-dindışı" diye tercüme etti... Bu da Meclis'teki çoğu milletvekilinin tepkisini çekti... Rıza Nur kürsüye çıkıp "LÂİKLİK lâdinî değil, 'nâsutî-dünyaya ait' demektir. 'Lâhutî-ahirete ait'in zıddıdır," dedi, lâikliği savundu!.. (27 Şubat-6 Mart 1923, gizli görüşmeler)

    Halbuki bu tarif yanlıştır!.. NÂSUTİ kelimesinin LÂİKLİK'le hiç alâkası olmadığı gibi, LAİKLİK kelimesine de hiç bir sözlükte böyle bir anlam verilmez!... MUSTAFA KEMÂL bu görüşmelere hiç bir katkıda bulunmamış, lâikliği savunmamıştır!.. ATATÜRK’ün bütün hayatı boyunca yaptığı konuşmalarda, verdiği demeçlerde, yazılarında bu kavram sadece 5 yerde, ve sadece 9 kere geçer!

    kaynak:www.angelfire.com

    çerkez ethem

    Beni ihanetle itham edenlere soruyorum: Ben ne zaman, hangi tarihte ve mevzide esasen müdafaa ettiğim cepheden bir adım dönmüşümdür, bir tek kardeş kanı dökmüşümdür?"
    Çerkez Ethem

    Çerkez Ethem, resmi tarihin izlerini kolayca silip atmak istediği problem bir tiptir. Problem olmasının nedeni "hain" olması değil, gereğinden fazla önemli ve etkili olmasıdır. O kadar ki Çerkez Ethem gerilla tarzı birliğiyle (kuvva-i seyyare) düzenli ordunun ulaşamayacağı başarılara imza atmıştır. Çerkez Ethem'in şöhreti onun sonunu hazırlamıştır...

    Çerkez Ethem'in Kurtuluş savaşı mücadelesi çok önceleri başlar. Abdulhamid Hanın Kurduğu Teşkilat-ı Mahsusa (Gizli Servis) onunla bağlantıya geçmiş ve olası bir işgal durumunda ege bölgesinde işgalcilere karşı bir direnişi örgütlemesini istemiştir. İşte burada diğer bir tarih çarpıtmasının açık kanıtı vardır. O da şudur: Osmanlı Padişahı işgal güçleriyle anlaşıp vatana ihanet etmemiştir. Öyle olsa Padişaha bağlı gizli servis işgale karşı bu tür önlemler almazdı...
    Çerkez Ethem kendine bağlı adamlarıyla işkale karşı direniş hareketinde aktif olarak yer almıştır .Kurtuluş Savaşı'na katılımını hatıralarında şöyle aktarıyor:

    "Umumi Harbin neticesi olarak en ağır şartlarda Mondros Mütarekesi kabul ettirilmesine rağmen galip devletler mütareke hükümlerini bozmaya başlayınca, İzmir'de teşekkül eden gizli cemiyetin kararı ile ben ilk isyan bayrağını tam 2,5 yıl önce aşmıştım."

    Kurtuluş savaşında Anzavur, Düzce ve Yozgat isyanlarını bastıran Çerkez Ethemdir. Yozgat isyanda isyancıların o kadar ilerlemiştir ki isyancıların top sesleri meclisten duyulmaya başlanmıştır. Ankara yı boşalma bile gündeme gelmiştir. Bilin bakalım isyanı yıldırım hızıyla gelip bastıran kimdir? Çerkez Ethem...

    Çerkes Ethem'in Ankara'ya gelişini Halide Edip Adıvar şöyle anlatır:
    "Ethem Ankara'ya silahlı kuvvetleriyle girdiği zaman sokaklar doldurulmuştu. Adamları arasında kadınlar da vardı. Ethem büyük şevkle karşılandı. Mustafa Kemal paşa otomobilini ona verdi. Bu Ankara'da bulunan tek otomobildi. Ethem TBMM'e geldiği zaman coşkunlukla karşılandı." (Dağa Çıkan Kurt) Bu dönemde Çerkez Ethem " Milli Kahraman" ilan edilir.

    Çerkes Ethem Ankara'da Mustafa Kemal Paşa'nın özel konuğudur. Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü Çerkez Ethem'i ziyarete gelirler. Sohbet konusu mevcut durum ve Yozgat isyanıdır. Bu toplantıda Çerkes Ethem ile İsmet İnönü ilk kez yüzyüze gelmektedirler. Konuyu İsmet İnönü açar. Bizim Yozgat dolaylarındaki ayaklanışı ne yazık ki kökünden söndürecek bir gücümüz kalmamıştır. Bu gerçeği acı da olsa aramızda açığa vurmalıyız. (H.İzzettin Dnoma, Kutsal İsyan c.7 sayfa 219)

    Peki sonra ne olmuştur? Çerkez Ethem ve Mustafa Kemal bazı konularda fikir ayrılığına düşmüştür. Bu noktada ordu kökenli komutanların halkın içinden gelen basit bir kişi olan Çerkez Ethem'in başarılarından rahatsız olduğu aşikardır. Bu arada İstiklal Savaşına çok sonra dahil olan İsmet Paşa'nın rütbe ve konum bakımından Çerkez Ethem'den daha üst duruma getirilmesi de dikkat çekicidir. Böylece düzenli ordu için bastıran konutanlarla Çerkez Ethem arasında bir soğuk savaş başlar. Mustafa Kemal düzeni ve askeri birliği sağlamak adına Çerkez Ethem'e askerleriyle düzenli orduya katılmasını söyler. Bu Çerkez Ethem'in komutanların emrine girmesi demektir. Ethem kendi kadar milli mücadeleye katkısı olayan komutanların emrine girmeyi kabul etmez. Çerkez Ethem kendini müdafaya fırsat bulamadan hain ilan edilmiş ve İsmet Paşa komutasındaki kuvvetler üzerine gönderilmiştir.

    Yunan Kuvvetleri ile Türk askerleri arasında sıkışan Ethem, bir süre geri çekilir ama durum kötüleşince daha fazla kardeş kanı dökülmesin diye (bir kaç küçük çaplı çatışma olmuştur) adamlarına silahlarıyla birlikte Düzenli orduya katılmasını söyler... Çerkez Ethem hain ilan edilmesini hazmedemez, hakkında türlü laflar çıkarılır. Çerkez devleti kurmak istediği bile söylenir. Bu vefasızlığı kaldıramayan Ethem, bir süre sonra Yunan ordusuna teslim olur.

    Yunanlıların silah ve asker vererek Türk ordusuna karşı savaşmasını isterlerse de o, bunu kabul etmez. Oysa intikam almak isteyen bir "vatan haini" için (!) bu bulunmaz bir fırsattır. Uzun süre farklı ülkelerde sürgün hayatı yaşar, ve ülkesinden uzakta ölür...

    belgesel:http://www.youtube.com/watch?v=vHSLH6VSVa8



  • Şunu belirteyim; Atatürk'ün Yahudi olduğuna dair düzgün bir kanıt gösterirseniz ve ispatlanırsa buraya yazmayı bırakacağım. Bunu açıkça söylüyorum. Bu Yahudilik iddiasından gına geldi artık, iddiadan öte gidemiyor bir türlü.


    Çerkez Ethem'in Kuvayimilliye'ye olan katkılarını inkar edemeyiz. Ancak kurulmakta olan ve aynı amaca hizmet eden daha güçlü orduya da karşı gelinmez ki.

    ======================
    Rıza Nur hakkında bir kaç kaynak almıştım ama okumadım. O yüzden dahil olamayacağım bir konu.
    ======================

    quote:

    “Lozan, Türk zaferinin bedeli değildir. Eksiktir, noksandır, kusurludur. Oluk gibi akan Türk kanı ve zafere bağlanan Türk ümidinin karşılığı olmamıştır.”


    Alıntı yaptığınız angelfire adlı kaynak(?) söylememiş ama ben soruyorum. Neden karşılığı olmamış?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Kabuska -- 15 Şubat 2012; 18:59:37 >
  • Yahudilik kısmı falan beni ilgilendirmiyor, iftiradır muhtemelen fakat Milli mücadele'de rol alıp'da daha sonra M.Kemal'in kadrine uğramamış adam mı var desek daha doğru olur.. Şark ordusunu M.kemal'in emrine vererek Milli Mücadelede en büyük fedakarlığa imza atmış bir komutan olan Kazım Karabekir'in İstiklal Mahkemelerinde yargılanması ve Meclisten dışlanması yaptığı fedekarlığa ne güzel bir yanıt. K.Karabekir yine şanslı, davadan beraat etti fakat M.kemal ile ters düşmüş herkes bu kadar şanslı değildi maalesef..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi OPTİMİST -- 15 Şubat 2012; 19:13:14 >
  • ben daha önce konu açmıştım silindi size özel mesaj atarım.yalnızca tek bir kaynak var oda mustafa kemalle osmanlı-italyan savaşı sırasında sanırsam filistinde röpartaj yaptığı iddia edilen bir yahudi gazeteci.yazının devamı vardı asmadım burada yazının devamında söylüyor.bende okumadım okuyacağım.

    http://www.angelfire.com/rnb/atadiyar/ata12aa.html
  • Atatürk'ün inancı, yalnızca onun meselesidir.
  • ama ben türk müslümanım demiş.yalan söylemiş oluyor hemde yahudilik büyük ölçüde bir ırktır.
  • Bunlar deli zırvalarıdır. Yazıları akıl süzgecinden geçirerek okumanızı, uygun görmeniz durumunda forumda tartışmaya açmanızı öneririm.
  • geçirdim atatürk her zaman doğru diye birşey yok.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: büyüksezar160

    geçirdim atatürk her zaman doğru diye birşey yok.

    Kimse %100 doğru olamaz, ama her meselede bunu dile getirmek "%100 yanlış olunabilir"e geliyor. Ortaya atılan her iddianın ardından Atatürk %100 doğru değil demek komikleşiyor, çünkü bunu bizde biliyoruz, habire tekrar etmeye gerek yok, anlıyoruz bir kerede


    Bu arada sözüm hala daha geçerli. Yahudi olduğunu ispatlayın yazmayı bırakacağım.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Kabuska


    quote:

    Orijinalden alıntı: büyüksezar160

    geçirdim atatürk her zaman doğru diye birşey yok.

    Kimse %100 doğru olamaz, ama her meselede bunu dile getirmek "%100 yanlış olunabilir"e geliyor. Ortaya atılan her iddianın ardından Atatürk %100 doğru değil demek komikleşiyor, çünkü bunu bizde biliyoruz, habire tekrar etmeye gerek yok, anlıyoruz bir kerede


    Bu arada sözüm hala daha geçerli. Yahudi olduğunu ispatlayın yazmayı bırakacağım.

    özel mesaj attım bakabilirsiniz.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: büyüksezar160

    geçirdim atatürk her zaman doğru diye birşey yok.

    Tarih bilimi ile ilginiz ne boyuttadır? Şu ifadeyi okuduysanız yazıyı foruma hangi cesaretle taşıdınız?

    quote:

    Lozan Antlaşmasını imzâlayan Türk delegasyonu içinde ikinci adam olarak bulundu. Onun Lozan Antlaşması ile ilgili olarak söylediği şu sözleri çok mânidârdır:

    “Lozan, Türk zaferinin bedeli değildir. Eksiktir, noksandır, kusurludur. Oluk gibi akan Türk kanı ve zafere bağlanan Türk ümidinin karşılığı olmamıştır.”


    Peki ya şunları? Azıcık tarih bilen biri bu ifadelere kahkahalarla güler.

    quote:

    O kadar ki Çerkez Ethem gerilla tarzı birliğiyle (kuvva-i seyyare) düzenli ordunun ulaşamayacağı başarılara imza atmıştır.

    quote:

    Yozgat isyanda isyancıların o kadar ilerlemiştir ki isyancıların top sesleri meclisten duyulmaya başlanmıştır. Ankara yı boşalma bile gündeme gelmiştir. Bilin bakalım isyanı yıldırım hızıyla gelip bastıran kimdir? Çerkez Ethem...


    Görünüşe göre, Atatürk'ün yanlışlarını tartışmaya geçebilecek donanımda asla değilsiniz. Salt güdülenmiş bir beyin böyle bir ahmaklığa kalkışır.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: büyüksezar160

    geçirdim atatürk her zaman doğru diye birşey yok.

    Aksiyon icin burasi uygun degil sampiyon
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Nürnberger

    quote:

    Orijinalden alıntı: büyüksezar160

    geçirdim atatürk her zaman doğru diye birşey yok.

    Tarih bilimi ile ilginiz ne boyuttadır? Şu ifadeyi okuduysanız yazıyı foruma hangi cesaretle taşıdınız?

    quote:

    Lozan Antlaşmasını imzâlayan Türk delegasyonu içinde ikinci adam olarak bulundu. Onun Lozan Antlaşması ile ilgili olarak söylediği şu sözleri çok mânidârdır:

    “Lozan, Türk zaferinin bedeli değildir. Eksiktir, noksandır, kusurludur. Oluk gibi akan Türk kanı ve zafere bağlanan Türk ümidinin karşılığı olmamıştır.”


    Peki ya şunları? Azıcık tarih bilen biri bu ifadelere kahkahalarla güler.

    quote:

    O kadar ki Çerkez Ethem gerilla tarzı birliğiyle (kuvva-i seyyare) düzenli ordunun ulaşamayacağı başarılara imza atmıştır.

    quote:

    Yozgat isyanda isyancıların o kadar ilerlemiştir ki isyancıların top sesleri meclisten duyulmaya başlanmıştır. Ankara yı boşalma bile gündeme gelmiştir. Bilin bakalım isyanı yıldırım hızıyla gelip bastıran kimdir? Çerkez Ethem...


    Görünüşe göre, Atatürk'ün yanlışlarını tartışmaya geçebilecek donanımda asla değilsiniz. Salt güdülenmiş bir beyin böyle bir ahmaklığa kalkışır.




    lozanda birçok adalar ve musul kerkük gibi petrol bölgeleri bırakılmıştı.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: El Fuego


    quote:

    Orijinalden alıntı: büyüksezar160

    geçirdim atatürk her zaman doğru diye birşey yok.

    Aksiyon icin burasi uygun degil sampiyon



    dediğim doğru değil mi?görüşünü söylemek aksiyon mu oluyor?
  • Gorus degil hicbiri. Sacmaliklari derleyip, kendi fikrin gibi gostermeden once kaynaklari edinip okumalisin.

    Gercegi saptirma modasi iyice yayildi. The cemaatin parali usaklarinin saptirdigi tarih; yersen
  • kemalist kaynak okumak zorunda değilim.
  • Sana Kemalist kaynak oku diyen oldu mu? The cemaat kullum yalan ve iftira uzerine bir mekanizma uzerine kuruludur.

    Git tarafsiz olanlarini oku.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: büyüksezar160

    quote:

    Orijinalden alıntı: Nürnberger

    quote:

    Orijinalden alıntı: büyüksezar160

    geçirdim atatürk her zaman doğru diye birşey yok.

    Tarih bilimi ile ilginiz ne boyuttadır? Şu ifadeyi okuduysanız yazıyı foruma hangi cesaretle taşıdınız?

    quote:

    Lozan Antlaşmasını imzâlayan Türk delegasyonu içinde ikinci adam olarak bulundu. Onun Lozan Antlaşması ile ilgili olarak söylediği şu sözleri çok mânidârdır:

    “Lozan, Türk zaferinin bedeli değildir. Eksiktir, noksandır, kusurludur. Oluk gibi akan Türk kanı ve zafere bağlanan Türk ümidinin karşılığı olmamıştır.”


    Peki ya şunları? Azıcık tarih bilen biri bu ifadelere kahkahalarla güler.

    quote:

    O kadar ki Çerkez Ethem gerilla tarzı birliğiyle (kuvva-i seyyare) düzenli ordunun ulaşamayacağı başarılara imza atmıştır.

    quote:

    Yozgat isyanda isyancıların o kadar ilerlemiştir ki isyancıların top sesleri meclisten duyulmaya başlanmıştır. Ankara yı boşalma bile gündeme gelmiştir. Bilin bakalım isyanı yıldırım hızıyla gelip bastıran kimdir? Çerkez Ethem...


    Görünüşe göre, Atatürk'ün yanlışlarını tartışmaya geçebilecek donanımda asla değilsiniz. Salt güdülenmiş bir beyin böyle bir ahmaklığa kalkışır.




    lozanda birçok adalar ve musul kerkük gibi petrol bölgeleri bırakılmıştı.

    Adaları ilk bırakan Osmanlı Devleti idi mecburiyetten. Kaldı ki Türkiye Devleti bu yola Misakıımilli ike çıkmıştı ve benim bildiğim kadarıyla adaları alacaklarını vaad bile etmediler.

    Musul'a gelince:

    1) Musul Lozan'da çözümlenmedi.
    2) Türk Ordusu Musul'a saldıracağı vakit dünya tarihinde ilk olarak kışın isyan çıktı(Şeyh Sait İsyanı).

    O isyan yüünden ordumuz gerekeni yapamadı ve İngiltere ile masaya oturduğumuzda elimizde hiç koz yoktu.

    Ayrıca Türkiye Musul'u İngiliz Mandasındaki Irak'a bıraktı. Şimdi orada öyle bir devlet olmadığına göre o topraklar bizim hakkımızdır. Gündeme bile gelmiyor ama, başka ülke olsaydı bizim yerimizde BM koridorları inliyordu.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: El Fuego

    Sana Kemalist kaynak oku diyen oldu mu? The cemaat kullum yalan ve iftira uzerine bir mekanizma uzerine kuruludur.

    Git tarafsiz olanlarini oku.

    bu kaynaklar cemaat değil.
  • lozan neden başarı değildir?bir devletin kurulması başarıdır ama demekki dönemin devlet adamları yeterli bulmamış.

    MUSTAFA ARMAĞAN

    m.armagan@zaman.com.tr Pazar

    Lozan'ın değiştirilemez maddeleri var mıydı?

    Tarih, şaşırmaktır. Şaşırmaya niyeti olmayanlar, tarihin tozlu kepenklerini kaldırmasalar da olur bence. Her şey önceden belli ve değişme ihtimali olmayan bir katılıkta ise o zaman tarihçi olmaya da gerek yoktur. Çünkü bir bilim, çözülmesi gereken problemler varsa yaşar. Bütün problemlerini tepeden tırnağa çözmüş bizimki gibi burnundan kıl aldırmayan bir inkılap tarihinin neden bir 'bilim' olamayacağı buradan da belli değil midir?

    Bakın o çok örnek verilen Batı'ya, adamlar tarihlerini nasıl bir cesaretle hallaç pamuğu gibi atmaktalar. "Truva diye bir savaş oldu mu?"dan başlayıp "Newton'un büyücülükle nasıl kafayı bozduğu?"na varıncaya kadar yığınla konuyu havalandırıyorlar. İyi de ediyorlar. Şundan: Bir kültür sürekli soru soran ve insanları bakılmamış pencerelere doğru süren adamlar yetiştiriyorsa hayatta demektir. Doğruların daha okulun kapısında nöronlarımıza monte edildiği bir sürece günümüzde eğitim denilmiyor ne yazık ki.

    Hadi bir örnek ver de ne demek istediğini anlayalım diyenleri sabırsızlandırmamak için masamdaki kitabı açıyor ve başlıyorum okumaya:

    Birinci Dünya Savaşı'nı herkes İngiltere kazandı diye bilir. Lakin kayıplara bakılınca durum hiç de öyle görünmüyor. Alman ve İngiliz hükümetlerinin resmi rakamlarına bakılırsa çetin ceviz bir manzara çıkıyor karşımıza. 1915 yılında İngilizlere karşı savaşan 20 bin Alman askeri ölürken, Almanlara karşı savaşırken ölen İngiliz askerinin sayısı 43 bini bulmuş. Ertesi yıl 109 bin İngiliz askeri ölürken sadece 49 bin Alman askeri hayatını kaybetmiştir. 1917'de savaşın seyri Almanların aleyhine dönerken rakamlar biraz şişmiştir, o kadar: 136 bin İngiliz'e karşılık, 72 bin Alman ölmüştür. Nihayet savaşın son yılında durum eşitlenebilmiştir: 108.539 İngiliz'e karşılık 108.508 Alman.

    Şimdi tarihçi John Mosier soruyor haklı olarak: Bu durumda toplam 249 bin kayıp veren Almanlar, 406 bin kayıp veren İngilizlere yenilmiş oluyorlar, öyle mi? Bu nasıl bir mantıktır böyle? Mosier'in iddiası şu ki, Alman Genelkurmay Başkanı Von Schleiffen'ın planları her bakımdan üstündü ve ABD müdahale etmemiş olsa Almanlar İtilaf devletleri'ni darmadağın ederlerdi.

    Buyurun zamklı bir tartışmaya. İspatlanamasa bile bu iddiayı tartışmanın faydası, daha önce bakılmamış açılar bulup yeni gerçeklere kapı açmaktır ki, bu da sizin tarihe, dolayısıyla kendinize bakışınızı, en azından zenginleştirir. Öyleyse tarihi tartışmak, zenginleşmektir.

    Geçen haftaki yazıma teşekkür edeceklerine kızanlar olmuş. Bence yanlış yapıyorlar. En azından birkaç kişi o yazıyla birlikte Lozan'a yeniden bakmış oldu. Şaşırdı, düşündü. Hiç böyle bakmamıştım, bilmiyordum dedi. En azından bakış olarak zenginleşti, ufku genişledi. Bunu neresi kötü?

    Bir de Lozan'da Çanakkale şehitlerini İngilizlere bıraktığımız yalan, diyenler çıktı. Halbuki sadece 'Mezarlıklar' bahsine baksalar neler yazılı olduğunu görürlerdi. İşte madde 128. "Türk hükümeti" diyor, "Britanya İmparatorluğu, Fransa ve İtalya hükümetlerine(...) abideleri muhtevi olan arsaları ayrı ayrı ebediyyen terk etmeyi taahhüt eder." Ne demek bu toprakları ebediyyen, yani sonsuza kadar, İngilizcesiyle söyleyelim "in perpertuity" İngiliz'e, şuna buna vermek? Çanakkale'deki araziyi kıyamete kadar verdik demedikleri kalmış.

    Soruyorum: Bizim şehitlerimizin de kanlarıyla sulanmış bir toprak parçasını emperyalistlere sonsuza kadar bırakmayı taahhüt etmek de dahil midir Lozan zaferine?

    Ya 37. maddeye ne diyeceğiz? Bu mudur zafer? Hadi beraberce okuyalım, o zaman:

    "Turkey undertakes that the stipulations contained in Articles 38 to 44 shall be recognised as FUNDAMENTAL LAWS, and that no law, no regulation, nor official action shall conflict or interfere with these stipulations, nor shall any law, regulation, nor official action prevail over them."

    Türkçesi şu:

    "Türkiye 38'den 44'e kadar olan maddelerde musarrâh ahkâmın KAVÂNİN-İ ASLİYYE şeklinde tanınmasını ve hiçbir kânun, hiçbir nizâm ve hiçbir mu'âmele-yi resmiyenin bu ahkâma münâfi' veya mu'ârız olmamasını ve hiçbir kânun, hiçbir nizâm ve hiçbir mu'âmele-yi resmiyenin ahkâm-ı mezkûreye ihrâz-ı tefevvuk etmemesini ta'ahhüd eder."

    "Fundamental laws" veya "kavânin-i asliyye" kelimelerini özellikle büyük harfle yazdım. "TEMEL KANUNLAR" demektir. Yani İsmet Paşa Lozan'da bundan sonra gelecek 7 maddeyi, kendi anayasasından, yasalarından, tüzük ve işlemlerinin hepsinden üstün kabul etmiş ve gelecekte yapacağımız hiçbir düzenlemenin bu maddelere aykırı olamayacağına dair kapı gibi taahhütte bulunmuştur. Lozan'ın değiştirilemez maddeleridir bunlar.

    Neredeyse baştan sona bizim taahhütlerimizi içeren Lozan Antlaşması'nı zafer olarak görmek, bizi gerçeklere karşı körleştirmekten başka bir işe yaramaz. Sonra bir şeyin zafer olup olmadığı neyle kıyaslandığına bağlıdır. Evet, Lozan, Sevr'le kıyaslarsak bir başarıydı. Öte yandan TBMM'nin İsmet Paşa'nın eline tutuşturduğu talimatnameyle kıyaslarsak başarısızlıktı.

    Ama insaf edelim, ölü doğmuş olan ve Nutuk'ta haklı olarak antlaşma değil de 'proje' olduğu ısrarla belirtilen Sevr, Yunanistan'dan başka hiçbir devlet tarafından onaylanmamıştı. Üstelik İngiliz parlamenterler onunla paçavra diye dalga geçmemişler miydi? Neden bunları anlatmıyoruz bu ülkenin evlatlarına?

    Üstelik Sevr'in Irak sınırını Lozan'da aynen kabul ettiğimizi de unutmayalım. Bu arada araştırmanız için bir köşeye not edin isterseniz: İmadiye ilçesi, Sevr'de bizde görünür ama Lozan'da Irak'a bırakılmıştır.

    Haim Naum ismini duymuş muydunuz? Lozan'da ismi resmi listelerde görünmeyen, Osmanlı Yahudilerin Başhahamı olan bu zatı İsmet Paşa gayri resmi danışman olarak yanına almıştı. Peki nereden tanıyordu onu? Merak bu ya, araştırdım ve Esther Benbassa'nın hazırladığı ve Alabama Üniversitesi'nin bastığı "A Sephardic Chief Rabbi in Politics, 1892-1923" adlı kitapta şu ilginç bilgiye ulaştım: Meğer İsmet Paşa Harbiye'nin Topçu sınıfında okurken Haim Nahum onun Fransızca öğretmeniymiş. Böylece Lozan'ın ikinci devresinde hoca ile talebenin el ele çözdüklerini görüyoruz en sıkıntılı meseleleri.

    Ne demiştik? Tarih, şaşırmaktır, değil mi? Lozan bizi daha çok şaşırtacak, çok. m.armagan@zaman.com.tr
    kaynak:forum.memurlar.net

    MESALA BATI TRAKYA(SELANİK,GÜMÜLCİNE): LOZANDAN ÖNCE KAĞIT ÜZERİNDE BİZE AİTTİ AMA LOZAN'DA TAMAMEN YUNUANLILARA VERDİK.(NÜFUSUNUN %70 TÜRK OLMASINA RAĞMEN).

    MESALA 12 ADALAR:UŞİ ANLAŞMASINA GÖRE BU ADALAR BİZE AİTTİ. FAKAT İTALYANLARA YUNANLILAR İŞGAL ETMESİN DİYE GEÇİCİ OLARAK VERİLMİŞTİR.BU ADALARI DA HUKUKTAN YOKSUN OLARAK HANGİ HAKLA VERDİLER BİLMİYORUM AMA İTALYANLARA VERİLDİ.İTALYANLARDA 1947 YILINDA PARİS BARIŞ ANTLAŞMASI İLE SAVAŞ TAZMİNATI OLARAK YUNANLILARA VERDİLER.HALBUKİ İTALYANLAR BU ADALARIN İLK SAHİBİ OLAN OSMANLI DEVLETİ VE ONUN DEVAMI OLAN TÜRKİYE CUMHURİYETİNE VERMELERİ GEREKİYORDU.ZAMANIN İNÖNÜ HÜKÜMETİ HANGİ AKLA MANTIKEN BU ANLAŞMAYA TEMSİLCİ GÖNDERMEMESİ VE BU ADALARIN BİZİM OLDUĞUNA TÜM DÜNYAYA HARKIRMAMASI AKLA MANTIĞA GELMİYOR.

    MUSUL-KERKÜK: LOZANDAN ÖNCE BU TOPRAKLAR OSMANLI DEVLETİNE AİTTİ.FAKAT 1926 YILINDA ANKARA ANLAŞMASI İLE 25 YIL BOYUNCA %10 PETROL GELİRİ KARŞILIĞI İNGİLİZLERİN KURDUĞU IRAK MANDASINA VERİLDİ.SONRA BU 500.000 İNGİLİZ ALTINA ÇEVRİLDİ.HALBUKİ BU RAKAM MUSUL PETROLLERİNİN 1 YILLIK GELİRİNE EŞİTTİR.ÇOK BÜYÜK BİR HATA YAPILMIŞTIR.

    KIBRIS: 1878 YILNDA İNGİLİZLERE KİRALANMIŞTIR.FAKAT İNGİLİZLER HUKUKSUZ OLARAK 1914 YILINDA KIBRISI İLHAK ETMİŞTİR.ZAMANIN OSMANLI MEBUSU BU İLHAKI TANIMAMIŞTIR.KIBRISIN NÜFUSUNUN YARISINDAN FAZLASI TÜRK İDİ.LOZANDA TÜM HAKLARIMIZDAN FERAGAT EDEREK İNGİLİZLERE VERİLMİŞTİR.ORDAKİ TÜRK SOYDAŞLARIMIZDA 2 YIL İÇİNDE YA TÜRKİYE GERİ DÖNECEKLER YADA ORDA KALACAKLAR İSE İNGİLİZ VATANDAŞI OLACAKLARDI LOZAN ANLAŞMASINA GÖRE.ZATEN LOZANDAN ÖNCE KIBRISTA HUKUKEN TÜRKİYE'YE AİTTİ.ORDAKİ TÜRK KARDEŞLERİMİZİ KENDİ KADERLERİNE LOZANDA BIRAKTIK.YAZIK ÇOK YAZIK!...
    kaynak:wowturkey.com
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.