Şimdi Ara

KARAMANOĞULLARI BEYLİĞİ-TÜRK OLMAK

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
90
Cevap
3
Favori
24.564
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Anadolunun Türkleşmesi ve Türk kültürünün gelişmesi için yüzyıllar boyunca hizmet etmiş ,osmanlıya karşı anadoluda hakimiyet kurmak için savaşmış,osmanlıyı en çok uğraştıran , en sonunda fatih sultan tarafından merkeze bağlanması başarılan ve beyliğe ait Türk halkı(kapıkulu) balkanlara sürülen ama hiç bir zaman yok edilemeyen,Atatürkün soyunun geldiği,Atatürk tarafından osmanlıya son verilerek öcü alınan,Türk tarihinin belkide en önemli devleti.

    Ekşi sözlükten iki alıntıyı buraya koyuyorum tarihi kısaca çok güzel toparlamışlar.

    -17.anadolu beylikleri arasında en iri kıyım olanıdır. resmi tarihin sevmediği bir beyliktir. hatta resmi tarihte osmanlıyı arkadan vurmaya çalışan hainler gibi algılatılmaya bile çalışılır. tabi doğaldır, dünyanın neresinde olursa olsun iki grup arasında çıkan egemenlik tartışmasının sonunda birinin diğerine baskın gelmesi, hegomon olması kaçınılmazdır. ancak bu egemenlik yarışında türk dünyası açısından geri gidişi yaşatan, zedeleyen ve adil olmayan yönler vardır. ki bu yönler yüzyıllara yayılacak kadar derin etkilere de sahiptir. osmanlı zihniyeti ile karamanoğlu zihniyeti temelde aynı olmakla beraber -ki buna kısaca türkün yüce dileği denir- bu zihniyet osmanlı uygulamasında birkaç yüz yıl gibi kısa bir zaman diliminde farklı noktalara ulaşmış ve kahpe bizans mantalitesinde ufalanarak yok olmak zorunda kalmıştır. osmanlının, karamanoğulları üzerinde egemen olması ile anadolu insanının kaderi de değişmiş, başka mecralara sürüklenmiştir. bu çok tartışılan ve tartışılacak olan uzun bir konudur. osmanlı, karamanoğlu çatışması sadece birkaç bey arasında geçen bilek güreşinden daha fazla bir şeydir. tarihsel sürece bakıldığında bu açıkça görülür. karamanoğullarının elemine edilmesi ikiyüz yıldan fazla sürmüştür ki bu durum son derece enteresandır. demek ki ortada beylikten öte kurumsal bir yapı vardır, devlet boyutunda mücadele söz konusudur. işte olaya böyle bakıldığında tablodaki başka ayrıntılarda görülmeye başlanır. mesela bir derin bizans konusu. osmanlı bu mücadele sırasında bizanstan ve tekfurlardan destek almıştır. resmi tarih bunu açıktan yalanlamamakta ancak izlerini örtmeye çalışmaktadır. karamanoğulları dönemin anadolusunu yurt edinmiş en büyük türk grubudur ve selçuklu mirasına sahip çıkmaya çalışmaktadır. türk kimliği ön plandadır. bu kimliğe sahip çıkmanın bedeli ise en ağır bir şekilde kendilerine ödetilmiştir. hatta biraz abartı gibi gelebilir ama bu sadece ve sadece türk olmanın* bedeli, aralıklarla hala ödetilmeye devam edilmektedir. yani bırakın iki yüzyıl önceki balkan millyetçiliğini, çeteleri ve saireyi bugün bile yugoslavyanın dağılma sürecinde yaşananlar bunun en büyük kanıtıdır. hatta bir adım daha ilerleyelim, mesela bu durum, osmanlının tehcir politikasının ortaya çıktığı ilk örnek olma ayrıcalığına da sahiptir. gerçektende osmanlılar tüm gayretlerine rağmen karamanoğullarını tamamen elemine edemediler. belki bellerini kırdılar ama sonrasında tam manası ile kendilerini güvende hissedemediler, her an canlanabilir bunlar diye düşündüler. bu endişe osmanlının batıya açılımına da damgasını vurdu. osmanlılar batıya doğru ilerlemek istiyorlardı ama anadoluda bıraktıkları ve hiçbir zaman tamamen kendilerine bağlayamadıkları bu türk grubuna da güvenmiyorlardı. bu nedenle karamanoğlullarından kalanları akıncı adı altında rumeliye ve oradan da ön avrupaya gönderdiler. bu en savaşçı türkleri bu yöntem ile orada kalmaya zorladılar. nitekim bunu başardılarda. bu nedenle uzun yıllar sonra bu defa tersine dönen balkan techiri sırasında ve daha sonrasında yıllar içersinde kademe kademe anodoluya geri dönenler, oralarda devşirilenler değil, özbe öz türklerdir. kökleri yüzyıllar öncesinde ki bu çekişmelere dayanır. onlar akıncıların torunlarıdır. şimdilerde bu dönüş azalarak da olsa hala devam etmektedir.

    karaman beyliğinin ve tebasının yani türkmenlerin, bu şekilde bizans tarafından elemine edilmesi anadolu türklüğünün başına gelen en büyük felakettir. burada bizans tarafından elemine edilmesi sözcüğünü kullanmamın nedeni, osmanlının kimi zaman gizliden, kimi zaman ise açıktan bizans ile kurduğu ilişkilerdir. bu ilişkiler çok kısa süre içersinde diplomatik veya ticari anlamdan öte akrabalık ve kan bağı ilişkilerine dönüşmüştür. bu durum ilk olarak yarhisar tekfurunun kızı holofiranın müslümanlığı kabul etmesi ve nilüfer hatun olarak orhan gaziye nikahlanması ile başlamış, sonrasında bu türden evlilikler kural haline gelmiştir. nitekim otuzaltı osmanlı padişahından sadece iki tanesi kan bağı anlamında türkdür. bunlarda osman gazi ve oğlu orhan gazidir. bunun dışındakilerin tamamında kan bağı kırıktır. hatta ilerleyen yıllarda osmanlı sarayına türkler girememiş, saray işleri tamamen devşirmelerin eline geçmiştir. yine benzer şekilde osmanlı siyasi ve askeri yapılanması da devşirmeler eliyle götürülmeye başlanılmıştır. osmanlıda tanzimat sonrası filizlenen milliyetçi akımlar dışında türkün yüce dileği tamamen unutulmuş, unutturulmuştur.

    bu olaylara yukarıdan ve uzunca bir perspektiften baktığımızda şunu görürüz. anadolu selçuklularından sonra anadolu beylikleri çatışmaya girdiklerinde o dönemde anadolu insanı, hep dilimize plesenk olan, kısaca reform ve rönesans dediğimiz aydınlanma sürecine avrupadan çok önce girmişti. yine o dönemde selçuklu mimarisi en güzel eserlerini verirken, bir şems, bir mevlana, bir yunus emre ve dahi muadili olan bir hacı bektaş, bir yunus emre, bir kaygusuz abdal ve dahi pek çok gerçek akil adam o dönemin anadolusunu yansıtıyordu. anadolu insanı, her ne kadar iç çekişmelerle ve peşi peşine gelen haçlı seferleri ile yorulmuş bile olsa, tüm bunlar, kültürel manada zenginlik ve yakınlaşma yaratmıştı. yine o dönemde anadolunun egemen güçleri arap kültürünün asimile edici etkisi altına girmedikleri için islam dini ve müslümanlık tüm güzellikleri ile yaşanmakta, bir kültür uygarlığının tohumlarını atılmakta idi. tabi burada parantez arası şunu söylemek mümkündür. türklerin araplarla teması, müslümanlığı kabul döneminde en şiddetli noktada idi. hatta anadolunun kapıları sadece ve sadece müslümanlığı kabul eden türklere açıktı. ama burada dikkat çeken hadise, türklerin müslümanlıktan önceki ruh yapısı ile müslümanlığı kabulden sonraki ruh yapısı arasındaki parelelliktir. yani müslümanlığın kabulü ile türkün yüce dileği arasında münazaa doğmadı, hatta bilakis bunlar örtüştü. zaten bu sebepledir ki anadolu kapıları sadece müslüman türklere yol verdi. her neyse sonuçta, bu tarafa gelen türkler arasında anadoluya has bir müslümanlık anlayışı gelişti. ki bu anlayış 1517 de yavuz sultan selim tarafından kutsal emanetlerin getirilişi, buna bağlı olarak halifelik müessesesinin anadoluya taşınmasına kadar sürdü. daha sonrasında ise yavaşça ve ama sistematik olarak ezildi. yine o dönemde şu an kullandığımız türk abc’si olmadığı için türkçe yazılırken grek alfabesi kullanıldı. işte karamanoğullarının talip oldukları ve bu uğurda hem kendi kanlarını hem de diğer türk soydaşlarının kanlarını döktükleri miras buydu. ama bu miras, osmanlı tarafından değerlendirilemedi, kullanılamadı. cariyeler, zevceler, şehzade anaları gerçek kimliklerini hiç unutmadılar, devşirmelerle elele veren din uleması, yalan yanlış bir ümmetçilik söylemiyle önce osmanlıya ve sonrasında tüm anadoluya türkü ve türkçeyi unutturmaya çalıştı. bu kısmen başarıldı da. bugün hali hazırda değişik adlar adı altında yapılmaya çalışılan yine budur. sadece adı bizans değil de x dir, y dir kimbilir belki de hala bizanstır, pontusdur. bu nedenle meseleyi çok uzakta aramamak lazımdır. ve evet, bu coğrafyada, türk olmak hiç de kolay bir şey değildir.


    -karamanoğulları (1256-1487)

    oğuzların afşar boyuna mensuptular. selçuklu sultanı i.alaaddin keykubad tarafından iç-il'e yerleştirilmişlerdi. nure sofı'dan sonra oğlu karaman bey, afşarların lideri olmuş ve kurulan beylik onun adını almıştır. 1256'da ermenek tarafında kurulan beylik moğollara ve selçuklulara karşı amansız mücadelelere girişmiştir. karamanoğlu mehmet bey, selçuklulara isyan eden hatiroğlu ve şehzade cimri ile iş birliği yapmış; selçuklular'ın elinden konya'yı alarak, cimri'yi (siyavuş) tahta oturtmuş idi. mehmet bey, farsça konuşan devlet adamlarına ve moğollara tepkisini göstermek için, türkçeyi resmî dil ilân etmesiyle tanınır.ilhanlıların yıkılmasından sonra karamanoğulları beyliği gücünü daha da artırmış, bölgedeki diğer beylikler ve özellikle osmanlılarla mücadele etmiştir. ilk osmanlı-karaman mücadelesi alaaddin ali bey zamanında başlamış (1361) ve beyliğin sonuna kadar devam etmiştir. fatih tarafından kesin olarak itaat altına alınan karamanoğulları (1473), daha sonra oluşturulan karaman eyaleti ile merkeze bağlanmıştır (1487).

    karamanoğulları beyliği, osmanlıların en güçlü rakibi idi. kendilerini, selçuklular'ın mirasçısı olarak görmekteydiler. bunu gerçekleştirmek için osmanlılara karşı timur, memlûkluler ve bizans ile iş birliği yapmaktan çekinmemişlerdir. karamanoğullarının türk tarihindeki yeri büyüktür. onlar her dönemde hürriyet ve bağımsızlığın sembolü oldular. anadolu'nun türkleşmesine ve türk kültürünün gelişmesine hizmet ettiler. ermenek, konya, karaman, niğde vb. şehirleri büyük eserlerle âdeta süslemişlerdir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Malvolorne -- 3 Ocak 2011; 9:03:29 >







  • "Atatürk tarafından osmanlıya son verilerek öcü alınan"

    Eminim M. Kemal'in başlıca gayesi bu intikamı almaktı, evet.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Yazat

    "Atatürk tarafından osmanlıya son verilerek öcü alınan"

    Eminim M. Kemal'in başlıca gayesi bu intikamı almaktı, evet.

    Tabiki başlıca gayesi bu değildi ama Karamanlılar soyundan gelen Atatürkün osmanlıdan çok haz etmediğini hepimiz biliyoruz,kafasının bir tarafında hep bu düşüncenin yattığını düşünürüm.İyikide yatmış ben memnunum.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: sekoya81


    quote:

    Orijinalden alıntı: Yazat

    "Atatürk tarafından osmanlıya son verilerek öcü alınan"

    Eminim M. Kemal'in başlıca gayesi bu intikamı almaktı, evet.

    Tabiki başlıca gayesi bu değildi ama Karamanlılar soyundan gelen Atatürkün osmanlıdan çok haz etmediğini hepimiz biliyoruz,kafasının bir tarafında hep bu düşüncenin yattığını düşünürüm.İyikide yatmış ben memnunum.


    İlerici dünya lideri neden gelişmeyen yeniliklere kapalı bir hükümdarlığı sevsinki dediklerine katılıyorum.




  • 2 alıntıda birbiriyle çelişiyor

    Üsttekinde Karamanoğullarına karşı Osmanlı dış güçlerle işbirliği yaptı derken alttakine Karamanoğulları Osmanlıya karşı aynı güçlerle işbirliği yaptı deniyor
    iki paragraftaki ana dayanak iş çekişme ugruna dış güçlerle işbirligi yapmak


    giriş paragrafı zaten başlı başına saçmalık

    Atatürk kimi kullanarak kimden intikam alıyor?
    Sivas, Erzurum, Konya Malatya vs vs gibi Anadolu halkını kullanarak bu halkın sahip olduğu devleten mi?
    olay "Türklükse" türkü kullanıp Türkten intikam alan kişi Türk değildir hatta aşırı şekilde Türk düşmanıdır
    bu yazıya bakara Atatürk tür düşmanıdır diyebiliriz

    Atatürk'ün amacı Türklerin sahip olduğu yıpranmış,bozulmuş bir devleti yıkarak yerine tertemiz bir sayfa açmaktır

    Atatürk sırtından Osmanlı düşmanlığı yapmayalım




  • quote:

    Orijinalden alıntı: kazuya58

    2 alıntıda birbiriyle çelişiyor

    Üsttekinde Karamanoğullarına karşı Osmanlı dış güçlerle işbirliği yaptı derken alttakine Karamanoğulları Osmanlıya karşı aynı güçlerle işbirliği yaptı deniyor
    iki paragraftaki ana dayanak iş çekişme ugruna dış güçlerle işbirligi yapmak


    giriş paragrafı zaten başlı başına saçmalık

    Atatürk kimi kullanarak kimden intikam alıyor?
    Sivas, Erzurum, Konya Malatya vs vs gibi Anadolu halkını kullanarak bu halkın sahip olduğu devleten mi?
    olay "Türklükse" türkü kullanıp Türkten intikam alan kişi Türk değildir hatta aşırı şekilde Türk düşmanıdır
    bu yazıya bakara Atatürk tür düşmanıdır diyebiliriz

    Atatürk'ün amacı Türklerin sahip olduğu yıpranmış,bozulmuş bir devleti yıkarak yerine tertemiz bir sayfa açmaktır

    Atatürk sırtından Osmanlı düşmanlığı yapmayalım


    Zaten yıkılmış tükenmiş, bir de parçalanma belgesini imzalamış bir devleti mi Atatürk yıkmış?
    Evet düşmanlık yapmayalım güzel söylüyorsun da,
    yıllarca Türk düşmanlığı yapmış Türk kültürünü, Türkçeyi unutturmaya çalışan
    bir devletten bahsediyoruz.




  • @sekoya81

    Karamanlılar soyundan gelen Atatürk

    Bunun belgesine veya kaynağına nasıl ulaşabilirim?
  • Sınıfımda yer alan ve çok beğendiğim bir Yusuf YANÇ şiiri ile konuya katkıda bulunayım;

     KARAMANOĞULLARI BEYLİĞİ-TÜRK OLMAK



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ömer -- 3 Ocak 2011; 18:20:33 >
  • Bu forumda bu beyliğin bayrağında İsrail Yıldızı olduğu yazıyordu.
    Yahudilikle ilgisi var mı?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: TuVNeRa

    Bu forumda bu beyliğin bayrağında İsrail Yıldızı olduğu yazıyordu.
    Yahudilikle ilgisi var mı?


    Bildiğim kadarıyla Alakası yok
  • quote:

    Orijinalden alıntı: nanaka9


    @sekoya81

    Karamanlılar soyundan gelen Atatürk
    Bunun belgesine veya kaynağına nasıl ulaşabilirim?


    Bir ara haber çıkmıştı bununla ilgili. Atatürk'ün Konya'dan Selanik'e göçen Türkmen bir aileden geldiği söyleniyordu.

    Kaynak olarak şu işinizi görebilir.

    http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=329



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Darth Nihilus -- 3 Ocak 2011; 22:25:55 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Darth Nihilus

    quote:

    Orijinalden alıntı: nanaka9


    @sekoya81

    Karamanlılar soyundan gelen Atatürk
    Bunun belgesine veya kaynağına nasıl ulaşabilirim?


    Bir ara haber çıkmıştı bununla ilgili. Atatürk'ün Konya'dan Selanik'e göçen Türkmen bir aileden geldiği söyleniyordu.

    Kaynak olarak şu işinizi görebilir.

    http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=329

    Konya'dan Selanik'e göç lafını duymuştum ama Türkmen'i hiç duymamıştım...




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Darth Nihilus

    quote:

    Orijinalden alıntı: nanaka9


    @sekoya81

    Karamanlılar soyundan gelen Atatürk
    Bunun belgesine veya kaynağına nasıl ulaşabilirim?


    Bir ara haber çıkmıştı bununla ilgili. Atatürk'ün Konya'dan Selanik'e göçen Türkmen bir aileden geldiği söyleniyordu.

    Kaynak olarak şu işinizi görebilir.

    http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=329

    Teşekkürler hocam.
    Çok ilginçtirki neredeyse bütün göçmenlerin soyu Konyaya dayanıyor
    Bizim sülalede Kadiroğullarından Balkanlara oradan tekrar türkiyeye gelmiş.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: nanaka9


    quote:

    Orijinalden alıntı: Darth Nihilus

    quote:

    Orijinalden alıntı: nanaka9


    @sekoya81

    Karamanlılar soyundan gelen Atatürk
    Bunun belgesine veya kaynağına nasıl ulaşabilirim?


    Bir ara haber çıkmıştı bununla ilgili. Atatürk'ün Konya'dan Selanik'e göçen Türkmen bir aileden geldiği söyleniyordu.

    Kaynak olarak şu işinizi görebilir.

    http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=329

    Teşekkürler hocam.
    Çok ilginçtirki neredeyse bütün göçmenlerin soyu Konyaya dayanıyor
    Bizim sülalede Kadiroğullarından Balkanlara oradan tekrar türkiyeye gelmiş.


    Osmanlı'nın ordaki Karamanoğlu etkisini yok etmek istemesinden kaynaklanıyor olabilir.




  • konu dışındaki bölümede gelin orda daha detaylı tartışıyoruz.

    http://forum.donanimhaber.com/m_45688883/tm.htm



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Malvolorne -- 3 Ocak 2011; 23:58:45 >
  • Osmanlının Arap Milliyetçiliği ve Türk Düşmanlığı
    Fuat Köprülü konferanslarında ve kitaplarında tarihi bir realite olarak,bir Osmanlı imparatorluğu bulunmakla beraber,bir Osmanlı ırkı ,hatta bir Osmanlı kavminin mevcut olmadığını,Osmanlı kelimesinin etnik değil,politik bir terim olduğunu,Anadolu'ya Müslüman olarak Selçuklularla beraber ve onların bir parçası olarak geldiğini,din değişimi şekli ile Müslüman olan Hristiyanların abartılacak bir sayıda olmadıklarını,Osmanlı halkının Selçuklular gibi Asya'dan Oğuz boyundan kopup gelen bir Türk kitlesi olduğunu bilgi,belge ve delilleriyle ortaya koymuş bulunmaktadır.

    Bizimde katıldığımız gerçek şudur;Osmanlı devletini kuran,başlangıcından sonuna kadar her türlü zahmetini,eziyetini çekip,uğrunda can verip kan akıtarak ,her türlü maddi ve manevi fedakarlıklarla asırlarca onu omzundan taşıyan,zaferlerin gerçek sahibi,yenilgili ve hicranlı günlerin masum ve mazlum tebaası özbe öz Türk halkıdır.

    Ne var ki aynı sözleri,padişahların büyük çoğunluğu,sadrazamların,vezir,ümera ve ulemanın,Saray ve Enderun aristokrasisinin,kapıkulu taifesinin pek büyük bir çoğunluğu için söylemek mümkün değildir.Bu tanıma giren zümrede hiç bir gün ve zaman ''Türklük'' ruhu ve mensubiyet duygusu belirmemiş,ifade olunmamıştır.Özellikle Fatih'ten sonra ben Türküm diyen bir padişah sesi duyulmamıştır.Bu aristokrat zümre Türk halkını yalnız can,kan ve mal vergileri için hatırlamışlar,onun dışında Türk olmayı bir hakaret aşağılama ve utanç vesilesi saymışalrdır.

    Osmanlı idaresinde Türk halkı,bir ''millet ruhu ve şuuru'' ile beslenmemiş,Arapların imtiyazlı bulunduğu,bir ''ümmet'' kişiliksizliğinde eriyip gitmiştir.

    Yavuz Sultan Selim'in halifeliği devr aldığı 1517'den itibaren Araplar Osmanlı imparatorluğu'nun göz bebeği sayılmışlardır.Hz Peygamber'in Arap olması nedeni ile ,İslam Dinine olan derin saygı ve bağlılığın bir işareti olarak Arap Kavmine ''Kavm-i Necip'' (asil kavim), Araplara da ''Nesl-i Necip'' denilmiştir.Daima,devletin has ve öz evladı olan Türklerin önünde ve baş üstünde taşınmışlar,askerlik ve vergiden muaf tutulmuşlardır.Bütün Osmanlı hayatı boyunca Arapların bu üstün ve gözde durumları devam etmiştir.

    Abdülhamit geleneksel Osmanlı zihniyet ve siyasetini daha belirgin bir hale getirerek,Araplara son derece yakınlık gösteren ve güven duyan bir tutum göstermiştir.Sadaret makamına getirdiği Tunuslu Hayreddi Paşa,Arap olmakla beraber,Arap kültürüyle yetiştiği için Türkçe bilmezdi.Saraydan kendisine yazılan yazılar Arapça yazılır.,Türkçe'ye tercüme edilirdi.Devletin resmi dilinin bile Arapça'ya çevrilmesi düşünülmüş mukavemet görülünce vazgeçilmişti.Devlet yıllıklarında imparatorluğun vilayetlerinin sıralamasında Edirne ilinden başlanılmakta iken,Abdülhamit Hicaz vilayetini başa geçirmiş,arkasından bütün arap vilayetleri,birinci sınıf vilayetler sayılmış,buraların valilerine diğerlerinden farklı ve daha fazla maaş verilmiştir.

    Bu konuda Hüsnü Merdanlıoğlu'nun Atatürkçü Düşünce'nin evrenselliği adlı eserinde yazdıkları çok ilgintir;''Bütün kadın sultanlar,bütün padişah anaları,hep yabancı ırklardan alınan köle kadınlardan geldiler.Hanedan da bu kan yabancılığı Osmanlı imparatorluğu'nun son padişahına kadar devam etti.Henüz kuruluş dönemi olan 1466 yılında yapılan bir derlemede,''Türk iti şehre gelince farsice ürür!'' denilmektedir.
    Yine bir Osmanlı şairi olan Nef'i ise '' Tanrı,Türke irfan çeşmesini yasaklamıştır'' demiştir.

    Divan-ı Hümayun yazarlarından Hafız Ahmet Çelebi 1499 yılında yazdığı şiirnde ''Babanda olsa Türkü öldür'' nakaratını kullanmakta,

    Sakın Türkü insan sanma
    Bir an bile olsa Türkle birlikte olma.
    Türk eline şeker alsa o şeker zehir olur.
    Türk'ün başını keserken sakın gam yeme.
    Baban da olsa Türkü öldür.

    Fatih Sultan Mehmet bile,Otlukbeli savaşından dönerken,elinde bıçak olan birisne ne yaptığını sorduğunda öldürülen Türkmenlerin kulaklarını keserek küpelerini topladığını öğrenmiş ve ''işine devam et'' demiştir.

    Hırvat kökenli sadrazam Kuyucu Murat Paşa döneminde,155 bin insan doğranmış,ya da diri diri kuyulara doldurulmuştur.Aman diyen insanlara Kuyucu'nun yanıtı, ''Vurun şu pis Türk'ün başını'' olmuştur.Cellatların bile öldürmeye kıyamadığı çocuğu atından inerek öldüren Kuyucu Murat,Osmanlı'nın yetkilisi,öldürülen çocukta Analodolu'nun evladıdır.Osmanlı Tarihçisi Naima ''Tarih'in de Türkler için, ''nadan,yani kaba Türk,idraksız Türk,hilekar Türk ifadelerini kullanmaktadır.

    1912 yılında Sebilürreşat dergisinde çıkan bir yazıda ''Türk'' kelimesinin kullanılması ,dinsizlik,kafirlik sayılıyordu.''Türk Hükümeti'',''Türk Ordusu'',''Türk Ülkesi''deyimlerinin Osmanlı halkı üzerinde rahatsızlık yarattığı biliniyordu.1913 tarihli ''Mecmuai Ebuzziya'' dergisi'nin 94. sayısında, '

    'Bizim Türklüğümüz sembolizmden başka bir şey değildir.Bizler yani Türkler Müslümanlık içinde erimişizdir.Türk falan değil sadece müslümanız denilmektedir.Üniversite de profesörlük de yapmış olan Ahmet Naim 1913 yılında yazdığı ''İslamda Davai Kavmiye''adlı kitabında,Türke karşı savaş açılmış ve ''Türkün geçmişini bilmesine ve öğrenmesine ihtiyaç yok,gerekli olan şeriatı öğrenmektir demiştir.1919-1920 yıllarında Şeyhülislamlık görevine getirilmiş ve padişahla birlikte ülkeden kaçmak zorunda kalmış olan Mustafa Sabri Efendi ise,Türke Türklük benliğini vermek isteyenlere ''soysuzlar'' yakıştırmasında bulunmuştur.

    İstanbul alındıktan sonra Osmanlı yönetiminde,devletin en yüksek yürütme organları Türke kapalı tutulmuş,devlet adamlarının yetiştirildiği Enderun okullarına Türkler alınmamışlardır.

    İsterseniz biraz da görgü tanıklarından dinleyelim:Falih Rıfkı Atay Batış Yılları adlı eserinde şunları yazıyor.''Kendime ilk defa ne zaman Türk dediğimi hatırlamıyorum.Bizim çocukluğumuzda Türk kaba ve yabani demekti.İslam ümmetinden ve ''Osmanlı'' idik.İlmihallerde baş dersimiz ''Din ile milliyetin bir olduğunu öğrenmekti.''

    Vatan sözü yasaktı.Onu ben büyüyüp de Namık Kemal'i okuduğum günlerde kitapta gördüm.Kulağımla ancak meşrutiyette duydum.Padişah kulları idik.Okul çıkışlarında sıraya girer.''Padişahım çok yaşa diye bağırırdık.

    Beyoğlunda yan sokakların çoğunun adı Fransızcadır ve Fransızca yazılmıştır.Büyük Kulüp'ün adı ''CErlced Orient'dir.Dili Fransızcadır.''Karşı'' Türkleri'nin de Türkçe konuştukları pek duyulmaz.Bu Tanzimat tipi ''Batılı'' ile bugünkü batılı Türk arasında hiç bir benzerlik aramayınız.O Türklüğünden utanan ,Türklüğünü saklayan bir alfrangadır.Bir göbek,çoğu iki,nihayet üç göbek öncesi anadolu'nun bir kasaba veya köyünden çıkan bu Türkler,Saraya yahut Babıaliye çıkınca ilk şileri soylarını da,soyadlarını da unutmak olur.Okullarda Arapa Arap,Arnavuta Arnavut,Ruma Rum,fakat kendimize Osmanlı derdik.''

    Şimdide Ziya Gökalp'e kulak verelim;''Bu milletin yakın zaman kadar kendisine mahsus bir adı bile yoktu.Tanzimatçılar ona,''Sen yalnız osmanlısın.Sakın başka milletlere bakarak sende milli bir ad isteme.Milli bir ad istediğin dakikada Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasına sebep olursun demişlerdi.Zavallı Türk,vatanımı kaybederim korkusu ile ''Vallahi Türk değilim.Osmanlılıktan başka hiç bir içtimai zümreye mensup değilim demeye mecbur edilmişti.(Türkçülüğün Esasları sy 34)

    Birde şair Fuzuli'nin bir şiirinin son mısrasında neler dediğine bir bakalım;

    ''Fuzuli gökten yere insen san yer yok
    Yürü var gel,ya Araptan,Ya Acemden''

    1880 yılında Ahmet Vefik Paşa Bursa valisi iken ilçeleri teftişe çıkar.Bursa o zaman imparatorluğun türlü yörelerinden gelmiş olan göçmenlerin iskan edildiği bir bölgedir.Paşa uğradığı bir ilçede,halkla sohbet ederken etnik kökenleri soruyor;aldığı cevaplar,kounştuklarının Çerkez,Arnavut,Boşnak,Gürcü v.b olduğunu gösteriyoor.Sorduğu soruya utanarak ,cevap vermek istemeyen bir ihtiyara ''hangi milletten'' olduğunu ısrarla söyletmek isteyince , o , bir kabahat ifşa edermiş gibi ürkek,titrek bir sesle '' ben Türküm efendim diyor'' Bunun üzerine Paşa, ''Niçin sıkılıyor,saklıyorsun? Türk olmak kabahat mi? Bak ben de Türküm diyor.O titrek ihtiyar birden canlanarak, ''Sahi sen de Türk müsün? Demek Türkten paşa da oluyormuş ha'' diyince sevinçle karışık hayret ifade edince,Vefik Paşa, ''Paşa da kim oluyormuş,Padişah da ,Türk Padişah'' diye haykırıyor.Sonra imparatorluğun iki dertli ihtiyarı,sakallarını ıslatan yaşlar birbirine karışarak sarılıp,Türkün hazin kaderi için ağlaşıyorlar.(Türk ve Türklük,TSE,Sy 238;Necip Mirkelamoğlu)

    Birinci Dünya savaşı sırasında Yakup Kadri yurtdışındadır.Onun satırlarından aynen alıntı yapıyoruz.''Bir Mayıs sonu ya da Haziran başı idi.Bağımsız fakat bütün kalbi ile İttifak devlerinin zaferini kutlayan bir Avrupa şehrinde,başım eğik,gözlerim yaşlı dolaşıyordum.Yüreğimde derin bir uçurum,kafam bir cehennemdir.Gün geçmiyor ki bir mağazada,bir lokantada Türk olduğum anlaşılınca acı bir alay edilme veya ağır bir hareketle karşılaşmayayım.Lakabımız ''makak'tı (bir çeşit şempanze maymunu türü)Gönül verdiğimi genç kızlar Türklüğümüzü sezince bizden iğrenip kaçıyordu.İşte o şehrin bu cehhennem atmosferi içinde,birgün,yılgın ce çekingen dolaşırken,gözlerim ansızın ,bir gazete satıcısının sergisinde, bir sürü gazete adı ve başlıkları arasında, iri harflerle dizilmiş şu satırlara ilişiverdi; ''Bir Türk generali itilaf kuvvetlerine karşı yeniden harbe hazırlanıyor.''Titreyerek gazeteyi aldım.Yürürken, okuyorum; ''Mustafa Kemal Paşa isminde bir Türk generali.'' (Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Atatürk 1971 sy24,25)


    Yazımıza Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bir hatırası ile son verelilm.''Şair Mehmet Emin Yurdakul'un ilk def,Manastır askeri idadisi'nde öğrenci iken okuduğum , ''Ben Bir Türküm,dinim,cinsim uludur'' mısraı ile başlayan manzumesinde ,bana ilk gençliğimin gururunu tattıran,ilk manayı bulmuştum.Fakat ben asıl,orduya ilk katıldığım günlerde,bir Arap binbaşı'nın Kavm-i Necip evladına sen nasıl kötü muamele yaparsın'' diye tokatladığı bir Anadolu çocuğunun iki damla gözyaşında Türklük şuuruna erdim.Onda gördüm ve kuvvetle duydum.Ondan sonra Türklük benim derin kaynağım,en derin övünç menbaım oldu.Benim hayatta yegane fahri servetim Türklük'ten başka bir şey değildir.(Türk ve Türklük,TSE sy19)




  • “Karamanoğlu I. Mehmed Bey, Selçuklu Hanedanı namına Konya'da:
    "Bugünden sonra divanda, dergâhta, bârgâhta, mecliste ve meydanda Türkçe'den başka dil kullanılmaması" hakkındaki mühim fermanını neşretmiştir. (13 mayıs 1277).”



    Karamanoğlu 1. Mehmet bey, acaba yukarda söz edilen fermanı yayınlama gereğini neden duymuştur?

    Türkçeden başka ve Türkçeyi tehdit eden bir dil kullanıldığı için mi?

    “Bu Türkçeden başka bir dil” neydi? Hangi dildi?

    Bir kısım tarihçiler o dönemde resmi yazışmalarda genellikle Arapça ve Farsça kullanıldığını, bu dillere karşı yayınlanmış bir ferman olduğunu söylerler. Günümüzde de hem hukuk hem de tıp gibi alanlarda Türkçeden başka Arapça Farsça ve Latince gibi dillere ait kelimeler yoğun olarak kullanılmaktadır. Bu dillerin kullanılması dilimizi ne kadar tehdit etmektedir?

    Karamanoğlu Mehmet bey, fermanda dilin nerelerde kullanılacağını açıkça belirtmiştir. Yani, divanda, dergahta, berzahta, mecliste ve meydanda kullanılan bu dil yerine Türkçe kullanılacaktır. Bu dilin sadece resmi yazışmalarda değil, divanda, dergahta, berzahta, mecliste ve meydanda kullanılan bir dil olduğunu anlıyoruz.

    Yapılan araştırmalarda orta Anadolu’da Karamanoğullarından kalma Yunan (Grek) Alfabesiyle Türkce yazılmıs ve Hıristiyan mezarlar ortaya çıkarılmıştır.

    Bazı araştırmacıların bildirdiğine göre Karamanoğulları Beyliği, Grek alfabesi ile yazılan gerçekte Türkçe olan “Karamanlika” adı verilen bir yazı biçimi kullanmıştır.

    Anadolu Selçuklularının dağılmasından sonra Selçukluların hakim oldukları topraklar üzerinde çeşitli adlar altında çok sayıda beylikler kuruldu.

    Bu beyliklerden sadece Karamanoğulları, Selçukluların sahip oldukları topraklar üzerinde değil, başka bir devletin, Kilikya Ermeni prensliğinin toprakları üzerinde kurulmuş tek beyliktir.

    Karamanoğulları beyliği, Kilikya Ermeni prensliği içindeki Rubenian hanedanının hakim olduğu topraklar üzerinde kurulmuştur.

    (Rubenianlar, Sultan Selahattin’in Kilikya’ya girmesiyle prensliğin yönetimine gelmişler, Selahattin’in Kilikya’dan ayrılmasıyla da iktidarı Hetumianlara kaptırmışlardır. O nedenle o sırada iktidarda bulunan Hetumian hanedanı ile iktidar çekişmesi içindeydiler. Rubenianlar Türklerle bir yakınlaşma içine girmişlerdi. Pek çoğu Türkçe isimler kullanıyorlardı.)

    Karamanoğulları, Selçuklu toprakları dışında bir bölgede kurulmasına rağmen en güçlü ve en uzun ömürlü beylik olma özelliğine sahiptir.

    Anadolu’da kurulan beyliklerin çoğu kurumsal devlet yapılanmasını gerçekleştirememişlerdir. Karamanoğulları ise rekor sayılabilecek kadar kısa bir sürede ve o döneme göre mükemmel sayılabilecek kadar düzgün bir devlet yapılanmasını gerçekleştirmişlerdir.

    Tarihçilerin bildirdiğine göre Nureddin Sofi önderliğinde Sivas dolaylarından toplanıp getirilen göçebe Türkmenlerden oluşan bir beyliğin, hiçbir devlet tecrübeleri olmadığı halde bu kadar kısa sürede ve düzgün bir devlet yapılanmasını gerçekleştirmesi çok şaşırtıcıdır.

    Nureddin Sofi’nin Ermeniden dönme olduğu yolundaki iddialar olduğu gibi, Nur-e Sofinin oğullarının kimlikleri ve sayısı konusunda da farklı görüşte olan tarihçiler vardır.

    Nureddin Sofi’nin Ermenek, Mut ve Gülnar’ın ele geçirilmesinden hemen sonra (henüz beylik bile kurulmamışken) her şeyden elini eteğini çekerek yönetimini oğullarına (?) bırakmasının ardında yatan sebepler karanlıktır.

    Karamanoğulları beyliği kurulur kurulmaz kendilerine bu toprakları bahşeden Anadolu Selçuklularına savaş açan ilk beylik olma özelliğine sahiptir.

    Karamanoğullarının ilk kurulduğu sırada, Ermenek, Mut ve Gülnar’ın ele geçirilmesi sırasındaki 10 binleri ancak bulan asker sayısı çok ani ve aşırı bir artışla kısa sürede 70 binleri bulmuştur. Asker sayısı bu kadar ani artış gösteren başka bir beylik yoktur.

    Osmanlı kayıtlarında Karamanoğlu topraklarından diyar-ı Rum diye bahsedilir. Diğer beyliklerde Arap harfleri kullanılırken Karamanoğullarında Grek alfabesi kullanıldığı için bu şekilde anıldığı sanılmaktadır. Karamanoğullarının “Karamanlika” denilen bir yazı dili kullandıkları iddia edilir.

    Yapılan araştırmalarda Karamanoğullarına ait çok sayıda Türkçe ve Grek harfleriyle yazılmış Hıristiyan mezar taşları bulunmuştur. En fazla Hıristiyan nüfus bulunduran beylik Karamanoğullarıdır.

    Türk devletlerinde İslamiyetten önceki devirlerde Devlet yöneticisine Han veya Hakan İslamiyeti kabul ettikten sonra ise hep Padişah veya Sultan ifadesi kullanılmıştır. Devletin idare merkezine Taht-ı Karaman ve yöneticisine Kral ifadesini kullanan tek beylik Karamanoğullarıdır.

    Gerek Selçukluların gerekse gelecekte büyük bir imparatorluğu kuracak olan Osmanlıları en çok uğraştıran tek beylik Karamanoğullarıdır. Osmanlılar Sofya’ya kadar inen Haçlı kuvvetlerini karşılamaya gittiklerinde, Osmanlı Devletini arkadan vurmakta da tereddüt etmeyecek kadar bela olan bir beyliktir.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: sekoya81

    konu dışındaki bölümede gelin orda daha detaylı tartışıyoruz.

    http://forum.donanimhaber.com/m_45688883/tm.htm


    Hocam konunun burda tartışılması daha doğru bence. Konu dışının seviyesi yerlerde sürünüyor. Konunun ömrünün pek uzun olacağını sanmıyorum.
  • iki Türk boyu karamanoğulları ve timur diğer Türk boyu osmanlıya karşı.


    Ankara savaşından sonra karamanoğuları-osmanlı ilişkileri.

    Karamanogullari Beyligi Ankara Savasi'nin sonuna kadar dört yil Osmanli idaresinde kaldi. Ancak Osmanlilar'in Ankara Savasi maglubiyetinden sonra Timur; Germiyan, Saruhan, Aydin, Mentese, Teke ve Karamanogullari'na eski beyliklerini geri verdi. Bu arada Alâaddin Bey'in oglu Mehmed Bey'e de Karaman ülkesi verildi. Mehmed Bey'in kardesi Ali Bey ise Mehmed Bey'e tâbi olarak Nigde emiri oldu. Timur Karaman topraklarinin yanisira Osmanli arazisinden Beypazari, Sivrihisar, Kirsehri ve Kayseri taraflarini da Mehmed Bey'e verdi.

    1- Mehmed Bey

    Mehmed Bey Karaman hükümdari olarak Konya'yi beyliginin merkezi yapti ve Timur adina Konya, Kayseri, Lârende ve Egridir'de sikke kestirdi. Mehmed Bey daha sonra Mut, Ermenek, Içel ve Taseli taraflarina hakim olan Süleyman Bey üzerine yürüyerek bu bölgeleri de idaresi altina aldi.

    Osmanli sehzâdeleri arasinda meydana gelen taht kavgalarindan istifade eden Mehmed Bey, Osmanli hükümdari Çelebi Sultan Mehmed'in Rumeli'de kardesi Musa Çelebi ile ugrastigi bir sirada Çelebi Mehmed'in müttefiki olan Germiyan-oglu'nun arazisine tecavüz ederek Bursa'ya kadar geldi. Sehri tahrip ettikten sonra kaleyi muhasara etti, ancak Haci Ivaz Pasa'nin müdafaasini kiramadi. Mehmed Bey, dayisi Yildirim Bâyezid'in kabrini açtirarak ona hakaret ettikten sonra kale üzerindeki baskisini arttirdi. 30 gün kadar dayanabilen kale sonunda teslim oldu. Mehmed Çelebi, kardesi Musa Çelebi'yi yenerek onu öldürdükten sonra Karaman-oglu Mehmed Bey'in Bursa'yi aldigini haber alinca derhal Anadolu'ya geçti. Karaman-oglu, Osmanli sultaninin Bursa'ya gelmekte oldugunu duyunca sehri atese vererek Karaman'a döndü (1413).

    Çelebi Sultan Mehmed, Karaman-oglu'na bir ders vermek amaciyla beraberinde Candar-oglu Isfendiyar Bey ve kuvvetleri oldugu halde, Karaman-oglu'nun iki yildan fazla isgali altinda kalmis olan Kütahya'yi geri aldi. Buradan Karamanli topraklarina giren Çelebi Mehmed, daha önce Osmanlilara ait olup Timur tarafindan Karaman-ogullarina verilmis olan Aksehir, Begsehir ve Otluk-hisari'ni aldiktan sonra Konya'yi kusatti ise de alamadi. Sonunda Karaman-oglu'nun müracaati ile, ele geçirilen yerler Osmanlilarda kalmak üzere baris yapildi (1414).

    Fakat Karaman-oglu Mehmed Bey bir süre sonra, Çelebi Sultan Mehmed'in Canik taraflarinda bulundugu bir sirada Osmanli topraklarina tekrar saldirilara basladi. Çelebi Mehmed, onun bu hareketini ögrenince Samsun seferinden geri dönerek Konya üzerine yürüdü. Ancak Ankara'ya geldigi sirada hastalandigi için kendisi sefere devam edemedi. Anadolu Beylerbegisi Bayezid Pasa, Konya önüne kadar gelerek Mehmed Bey'i yakaladi. Karaman-oglu Mehmed Bey ve oglu Mustafa Bey Ankara'da bulunan Çelebi Mehmed'in karargâhina getirildi. Çelebi Sultan Mehmed, sözünde durmamasi sebebi ile Karaman-oglu'nu siddetle cezalandirdi. Karaman-oglu ise özür dileyerek yaptigi antlasmayi bir daha bozmayacagina dair söz verdi (1418). Bundan sonra Mehmed Çelebi hayatta oldugu müddetçe Karaman-oglu'nun hiç bir taarruzu görülmedi. Bununla birlikte O, Osmanlilardan çekindigi için Memlûklu Sultani Melik Müeyyed'in himayesine girerek onun adina para bastirdi.

    Timur'un Anadolu'da bulundugu sirada Karaman-oglu Mehmed Bey tarafindan ele geçirilmis olan Tarsus sehri Ramazan-oglu Ahmed Bey tarafindan alinarak burada Memlûk Sultani Melik Müeyyed Bey adina hüküm sürüyordu. Karaman-oglu Mehmed Bey elinden alinmis olan Tarsus'u geri almak için firsat ariyordu. Nitekim O, iki yil sonra Misir ve Sam emirleri arasindaki anlasmazliktan istifade ederek oglu Mustafa Bey kumandasinda bir ordu gönderdi ve Tarsus'u geri aldi. Ancak bu sebeple Memlûklu sultani ile arasi açildi. Memlûklu kuvvetleri kisa bir süre sonra Tarsus'u geri aldi ise de bu kez Karaman-oglu ile Ramazan-oglu birleserek Tarsus'a yeniden sahip oldular.

    Bu siralarda Karaman-oglu Mehmed Bey hastalandigi için yerini oglu Mustafa Bey aldi. Ancak Memlûk sultani bunu kabul etmeyerek beyligin basina Izzeddin Hamza'yi getirdi. Memlûk sultani ayni zamanda oglu Ibrahim'i güney Anadolu'ya gönderdi. Sam Valisi Tani Bey Mik'i de Tarsus'un zapti ile görevlendirdi. Bu Memlûk kuvvetleri Karaman-oglu'nu bozguna ugratarak Adana ve Tarsus'u ellerine geçirdiler. Memlûklular bu sefer sirasinda Nigde, Konya Eregli'si ve Lârende'ye kadar gelerek büyük tahribat yaptilar. Bunlar Karamanogullari Beyligi'ni Ali Bey'e verdiler. Memlûklular karsisinda daglara kaçan Mehmed Bey ise, ordunun geri çekilmesinden sonra Kayseri'ye saldirdi. Ancak Dulkadir-oglu Nasirüddin Mehmed Bey'e esir düstü. Mehmed Bey buradan Kahire'ye götürülerek hapsedildi (Ocak 1422). Oglu Mustafa Bey ise daha önce öldürüldü (1420).



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Malvolorne -- 4 Ocak 2011; 0:07:32 >




  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.