Şimdi Ara

1960'lı Yıllardan Günümüze Türk Hafif Müziği ve Anadolu Rock(Oldies içine taşındıktan sonra silinebi

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
126
Cevap
1
Favori
40.331
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Arkadaşlar bu bölümde 1960 lı yıllardan günümüze Türkiye'de hafif müzik yada o zamanki adıyla "Türk Hafif Müziği"ne ve "Anadolu Rock"a ait
    bilgi, resim ve videoları paylaşalım. Katkıda bulunan herkese şimdiden çok teşekkürler.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-9A5184EA8 -- 3 Haziran 2010; 8:00:33 >



  • Anadolu Rock, Anadolu halk müziği ile rock müziğin birleşimi müzik türü.II. Dünya Savaşı yıllarında dünyaya gelmiş 68 kuşağı müzisyenleri, 60'lı ve 70'li yıllarda en ünlüleri İngiltere ve Amerika'dan çıkmak üzere müzik piyasasını kasıp kavururken, Türkiye de gelişen bu akımlardan nasibini alıyordu. Yurtdışında ilk dönemlerde Beatles, daha sonraları Rolling Stones, Led Zeppelin, Yes, King Crimson, Pink Floyd ve bu listenin uzayıp gidebileceği daha bir dolu gruplar Rock müziğinin en başta giden temsilcilerinden olmuşlardır.

    Bu grupların patlamasından sonra '67-'68 yıllarında, Türkiye'de de başta Cem Karaca, Erkin Koray, Barış Manço ve Moğollar olmak üzere birçok grup ve müzisyen kendilerini yurt çapında üne kavuşturacak ilk 45'liklerini çıkarmışlardı ve Moğollar'ın ilk dönem klavyecisi Murat Ses'in öncülük ettiği bir akım olan Anadolu Rock’ın temelleri de yine aynı senelerde böylece atılmış oluyordu.Türkiye bu akıma çok ısınmıştı

    Bu müzisyenler yurtdışındaki akımları oldukça yakından takip ediyorlardı ve farkında oldukları bir şey vardı ki bu da kendi ülkelerinin müziğinin aslında çok köklü bir geçmişe sahip olduğu ve de en önemlisi altmışlı yılların ikinci yarısında temelleri Amerika Birleşik Devletleri'nde atılmış olan psychedelic rock akımının aslında kendi ülkelerinin müziğinin özünde bulunduğuydu. Batının '68 kuşağı hippileri de doğu mistisizmine bol miktarda meraklıydı ve bu konuda bolca araştırma yapıyorlardı. Türkiye'de yaşayan müzisyenler ise zaten bu olayın içinde doğup büyümüş oldukları için bu onlar için çok büyük bir avantajdı ve bunu çok iyi değerlendirmesini bilip hem batıdaki dünyayı sallamış grupların çalışmalarından, hem de kendi ülkelerinin yerel müziğinden yararlanarak çok sağlam doğu batı sentezleri ortaya çıkarmasını bildiler.Bu da anadolu rock müziğini ortaya çıkardı.
    (VikiPedi'den alintıdır.)




  • Cem Karaca - Namus Belası



    Cem Karaca - Resimdeki Gözyaşları





  • Muhtar Cem Karaca (d. Antakya, 5 Nisan 1945 - ö. İstanbul, 8 Şubat 2004) Türk müzisyen. Türk müziğinin en önemli sanatçılarından biridir.Anadolu Rock'ın ve Anadolu Pop'ın kurucularındandır. Bu müzik tarzlarını uygulayan bir çok grupla çalışmış (Apaşlar, Kardaşlar, Moğollar ve Dervişan) kurucusu ve yöneticisi olmuş güçlü bir rock ve pop kültü yaratmıştır. Her tarzda rock ve pop müziğini anadolu insanına Türkçe sözlerle tanıtan ve sevdiren kişidir.Eserlerinde sosyal ve politik içerikli konulara değinmesiyle daha büyük sorumluluklar üstlenen Karaca, özgün stiliylede anadolu müziğinin efsane sanatçısıdır.

    Hayatı
    Annesi Ermeni asıllı Toto Karaca ve babası Azeri asıllı Mehmet Karaca olan Cem Karaca, sanatla hep iç içe büyüdü. Ortaöğrenimini Robert Kolej'de yapan Cem Karaca sanatçı bi çiftin çocuğu olduğundan müziğe doğustan yetenekliydi.Müzik ile ilk tanışması annesinin teyzesi Rosa Felegyan'ın Cem Karaca'ya piyano notaları ve piyano nağmeleri öğretmesi ile olmuştur. Kolej yıllarındayken dünyadaki popüleritesini arttıran rock müziğine ilgi duyar ve kız arkadaşlarını etkilemek için dönemin rock starlarının şarkılarını söyler.Karaca'nın sesinin keşfedilmesi ise annesi Toto Karaca tarafından olmuştur. İlk dönemlerde Jaguarlar, Dinamitler gibi gruplarla amatörce çalışmalar yapan Cem Karaca popüler rock'n roll parçalarını söylüyordu. O dönemlerde kendisinin en büyük destekçilerinden biri de İlham Gencer'di ve onun orkestrasında müzikal deneyimini oldukça ilerletmişti. Bu yıllarda aynı zamanda tiyatro ile de ilgilenen Cem Karaca çeşitli oyunlarda da görev aldı.

    Askerliği sırasında Anadolu'nun ilkokul kitaplarında anlatıldığı gibi olmadığını fark etti. Asker arkadaşının çaldığı bağlama ise onu bambaşka diyarlara taşıdı. Bir zamanlar ilkel ve sıkıcı bulduğu müziğin kendi duygularını anlattığını keşfetti...

    Müzikal geçmişi
    1967'de askerlik dönüşü Apaşlar grubuna katıldı. Bu grupla Hürriyet'in düzenlediği Altın Mikrofon yarışmasında Emrah isimli parçalayla ikinci oldular ve doğu-batı müziği sentezinde şarkılar üretmeye çalıştılar. 'Resimdeki Gözyaşları' isimli parçayla büyük başarı elde eden Apaşlar'la Batı Almanya'ya gitti. Apaşlar'la olan beraberliği 1969'un sonlarına kadar sürdü. Grupta gitarist Mehmet Soyarslan ve Cem Karaca arasında doğan bazı politik anlaşmazlıklardan ötürü Apaşlar dağıldı.

    Apaşlar'ın basçısı Seyhan Karabay ile birlikte Kardaşlar grubunu kurdu. Bu sırada Almanya'ya giderek Ferdy Klein Orkestrası'yla dört tane 45'lik doldurdu. Amacı maddi sıkıntı yaşamadan çalışmalar yapmaktı. İlk 45'likleri 'Dadaloğlu' ile büyük bir başarı elde ettiler. Fakat 1972'de Seyhan Karabay arasındaki tartışmalar nedeniyle Kardaşlar'la yolları ayrıldı. Bu sırada eşi benzeri görülmemiş bir değiş-tokuş meydana geldi. Cem Karaca, Kardaşlar'dan ayrılıp Anadolu Rock'ın güçlü sesi Moğollar'la birleşirken Kardaşlar da Moğollar'la anlaşamayan Ersen Dinleten'i gruplarına dahil etti.

    Üç 45'lik çıkaran Karaca, Moğollar'ın dağılmasıyla kariyerinin en önemli dönemini yaşayacağı Dervişan grubunu kurdu. Dervişan politik rock'ın yanısıra progressive rock'ın Türkiye ile tanışmasında önemli rol oynadı. Aynı zamanda tam anlamıyla ilk stüdyo albümünü bu grupla çıkardı: 'Yoksulluk Kader Olamaz'. Dervişan'ın dağılmasından sonra Edirdahan isimli grubu kurdu. Yeni albümü 'Safinaz'la eski başarısını elde edemedi. Bu albümden sonra Almanya'ya gitti ve 1987'ye kadar sürgün hayatı yaşamak zorunda kaldı. Bu dönemdeki çalışmalarında sık sık gurbet acısı gibi temaları işledi. Bu süre içindeki en iyi albümünü Almanca olarak çıkardı: 'Die Kanaken'. Bu albümde yabancı düşmanlığı, gurbetçilerin yaşamı gibi konuları işledi. Albümdeki bazı parçaların Türkçesini sonraki albümlerinde kaydetti. 'Die Kanaken' albümünün arka kapağında kendisiyle ilgili şunlar yazılıydı:

    Cem Karaca ülkesi olan Türkiye'de bir rock yıldızı. Ülkesinde 50'ye yakın 45'lik ve LP yayınlayan Karaca'nın parçalarının çoğu sosyal içerikli sözlere sahip. 1981'in ocak ayında Almanya'dayken son albümü yüzünden ülkesinde aranmaya başladı. Bunun üzerine Karaca, ülkesine geri dönmedi. Mallarına el konan şarkıcı 200 yıl hapis cezasına çarptırıldı ve 1983'te de darbeci generaller onu Türk vatandaşlığından attılar. Almanya'da daha çok Nazım Hikmet'in şiirlerini seslendirmesiyle tanınan Karaca, ilk olarak 1983'ün başlarında Almanca sözlerle ve doğu-batı sentezinden oluşan bir müzikle seyirci önüne çıktı. Amacı Türkiye'de olan biteni anlatmak değil, burada olup bitenleri anlatmak ve Alman-Türk ilişkilerini düzeltmeye çalışmak.

    Yurda döndüğü zaman Turgut Özal'ın elini öptüğü iddia edildi ve döneklikle suçlandı. Hem Cem Karaca hem de Özal ailesi bu iddianın gerçek olmadığını ısrarla belirttikleri halde, sanatçı yine de 12 Eylül bozgununa sorumlu arayan eski solcuların günah keçisi olmaktan ve dışlanmaktan kurtulamadı. Bu aydın sapmasını hicvettiği 'Yarım Porsiyon Aydınlık' adlı şarkısında 'hiç bir şey üretemeden sadece eleştirirsiniz' diyerek kırgınlığını dile getirdi. Seksen sonrası dönemde müzik yapımcılarının desteğini alamadan çıkardığı albümler o yıllar büyük ses getirmemesine karşın, yıllar içinde şarkılar değerini buldu. Oh Be, Kahya Yahya,Hep Kahır gibi hit şarkılar bu dönemde çıktı.

    Ülkesine yeniden dönüşünden sonra ilk albümünü 1987'de eski arkadaşı Cahit Berkay'la birlikte yaptılar. 'Merhaba Gençler ve Her Zaman Genç Kalanlar'. Bundan bir sene sonra 1988'de, aranjör Oğuz Abadan'la birlikte 60'lı yılların sonunda yaptığı çalışmalarda da olduğu gibi, orkestrasyona ağırlık vererek, yaylı varyasyonlarının hakim olduğu bir başka çalışmayı gerçekleştirirler: 'Töre'. 1990 ve 1992'de Uğur Dikmen ve Cahit Berkay'la 'Yiyin Efendiler' ve 'Nerde Kalmıştık' albümleriyle biraz da olsa eski günlerine döndü. 1997'de çekilen 'Ağır Roman' filminde seslendirdiği 'Resimdeki Gözyaşları' ile yeniden popüler oldu.

    1999'da Cahit Berkay, Engin Yörükoğlu, Ahmet Güvenç ve Uğur Dikmen'in desteğiyle 'Bindik Bir Alamete...' isimli albümünü çıkardı. Son albümü de sayılabilecek olan bu albüm eski günlerin gürül gürül Cem Karaca'sının yeniden geri döndüğü başarılı bir çalışmadır. 'Kahpe Bizans' filmi için üç parça kaydedip, filmde küçük bir rol aldı. 2000'li yıllarda çeşitli şiir çalışmaları da yaptı. Barış Manço'nun efsanevi grubu Kurtalan Ekspres'le birleşerek konserler verdi. Son olarak Yol Arkadaşları isimli grubuyla sahneye çıkan ve bu grupla son albümü Hayvan Terli ve Murathan Mungan albümündeki Göç Yolları isimli şarkıyı kaydeden Cem Karaca, 8 Şubat 2004'de hayata gözlerini yumdu. Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi.

    Diskografi
    45'likler
    1967

    Emrah / Karacaoğlan (Hürriyet Gazetesi H-018) (Apaşlar)
    Hudey / Vahşet / Bang Bang / Shakin' All Over (Sayan EP Seri FS 127) (Apaşlar)
    Emrah / Hücum / Karacaoğlan / Ayşen (Sayan EP Seri FS 134) (Apaşlar)
    Ümit Tarlaları / Anadolu Oyun Havası / Suya Giden Allı Gelin / Nasılda Geçtin? (Sayan EP Seri FS 145) (Apaşlar)
    1968

    İstanbul'u Dinliyorum / Oy Bana Bana (Türkofon TU-St 1505) (Türküola 1505) (Apaşlar - Ferdy Klein Orkestrası)
    Oy Babo / Hikaye (Türkofon TU-St 1506) (Türküola 1506)
    İstanbul / Why (Türkofon TU-St 2010) (Apaşlar - Ferdy Klein Orkestrası)
    Emrah 1970 / Karanlık Yollar (Türkofon TU-St 1507) (Apaşlar - Ferdy Klein Orkestrası)
    Resimdeki Gözyaşları / Emrah (Sayan FS 167) (Apaşlar - Ferdy Klein Orkestrası)
    Resimdeki Gözyaşları / Şans Çocuğu (Türkofon TU-St 1508) (Apaşlar - Ferdy Klein Orkestrası)
    Tears / No , No , No (Türkofon TU-St 2011) (Apaşlar - Ferdy Klein Orkestrası)
    1969

    Ayrılık Günümüz / Gılgamış (Türkofon TU-St 1520) (Türküola 1520) (Apaşlar - Ferdy Klein Orkestrası)
    Zeyno / Niksar (Türkofon TU 1002) (Türküola 1521) (Apaşlar - Ferdy Klein Orkestrası)
    Bu Son Olsun / Felek Beni (Karacaoğlan III) (Türkofon TU 1003) (Türküola 1524) (Apaşlar - Ferdy Klein Orkestrası)
    1970

    Emmioğlu / O Leyli (Türküola 1528) (Ferdy Klein Orkestrası)
    Kendim Ettim Kendim Buldum / Erenler (Türküola 1529) (Ferdy Klein Orkestrası)
    Adsız / Unut Beni (Türküola 1530) (Ferdy Klein Orkestrası)
    Muhtar / Baba (Türküola 1531) (Ferdy Klein Orkestrası)
    Dadaloğlu / Kalender (Türkofon M-1014) (Kardaşlar)
    1971

    Oy Gülüm Oy / Kara Sevda (Türkofon M-1016) (Kardaşlar)
    Tatlı Dillim / Demedim mi? (Türkofon M-1017) (Kardaşlar)
    Kara Yılan / Lümüne (Türkofon M-1018) (Kardaşlar)
    Acı Doktor (Kısım 1) / Acı Doktor (Kısım 2) (Türkofon M-1019) (Kardaşlar)
    Kara Üzüm / Mehmet'e Ağıt (Türküola 1536) (Kardaşlar)
    1972

    Askaros Deresi / Üryan Geldim (Yavuz 1545) (Kardaşlar)
    1973

    Obur Dünya / El Çek Tabib (Yavuz 1547) (Moğollar)
    Gel Gel / Üzüm Kaldı (Yavuz 1553) (Moğollar)
    1974

    Namus Belası / Gurbet (Yavuz 1560) (Moğollar)
    Beyaz Atlı / Yiğitler (Yavuz 1567) (Dervişan)
    1975

    Tamirci Çırağı / Nerdesin? (Yavuz 1571) (Dervişan)
    Mutlaka Yavrum / Kavga (Yavuz 1574) (Dervişan)
    Beni Siz Delirttiniz / Niyazi (Yavuz 1578) (Dervişan)
    1976

    Parka / İhtarname (Yavuz 1582) (Dervişan)
    1977

    Mor Perşembe / Bir Mirasyediye Ağıt (Yavuz 1585) (Dervişan)
    1 Mayıs / Durduramıyacaklar Halkın Çoşkun Akan Selini (Gönül GP525) (Dervişan)

    Almanya'da çıkan 45'likler [değiştir]
    İstanbul / Why (1968) (Türkofon 2010)
    Tears / No , No , No (1968) (Türkofon 2011)
    Üryan Geldim / Hasan Kalesi (1973) (Türkofon 1549)
    Askaros Deresi / Kazak Abdal (Türkofon 1572)

    Albümler
    1973

    Kardaşlar - Apaşlar (Türkofon VELP 6503)
    1974

    Cem Karaca (Apaşlar , Kardaşlar , Moğollar ve Ferdy Klein Orkestrası) (Yavuz LP 1006)
    1975

    Nem Kaldı (Yavuz LP 1012)
    1977

    Parka (Yavuz LP 1019)
    Yoksulluk Kader Olamaz (Yavuz LP 1021) (Dervişan)
    1978

    Safinaz Gönül GPLP10) CD & Kaset (1994) (Kalan 050) (Edirdahan)
    1980

    Hasret Kaset (Türküola 1289) LP (Türküola)
    1982

    Bekle Beni Kaset (Türküola)
    1984

    Die Kanaken LP (Plane RC 0972-88375/76)
    1987

    Merhaba Gençler Ve Her Zaman Genç Kalanlar Kaset (Emre 569)
    1988

    Töre Kaset (Emre HE 579) (Oğuz Abadan Orkestrası)
    1990

    Yiyin Efendiler (Özbir 032)
    1992

    Nerde Kalmıştık ? (Marşandiz 083)
    1997

    Ağır Roman (O.S.T)
    1999

    Bindik Bir Alamete... (MajörMüzik 21550)
    2000

    Kahpe Bizans (O.S.T)
    (Cem Karaca bu albümde Dost Hakkı, Aşk-ı İlahi ve Meydan Bu Meydan şarkılarını seslendirdi. )

    2003

    Düet (Cem Karaca-İbrahim Sadri / Attila İlhan'ın "Ben Sana Mecburum" adlı şiirinde.)
    Gurbet Şiirleri - "Hep Kahır" (şiir) .
    Gurbet Şiirleri - "Balacan
    2004'

    Söz Vermiş Şarkılar- Murathan Mungan / "Göç Yolları" şarkısı.
    Ölümünden Sonra Yayınlanan Albümler
    2004 Hayvan Terli
    2004 Hayat Ne Garip (Mahsun Kırmızıgül-Sarı Sarı/Başroldeyim) "Son Düet"

    2006 Mutlaka Yavrum (Cem Karaca Şarkıları) (çeşitli sanatçılar)

    Filmleri
    Kralların Öfkesi
    Avcı (2001) TV dizisi
    Yeni Hayat (2001) TV dizisi
    Kahpe Bizans


    (Vikipedi'den alıntıdır.)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-9A5184EA8 -- 16 Şubat 2010; 21:29:54 >




  • Fecri Ebcioğlu (d. 2 Mart 1927, İstanbul - ö. 6 Mart 1989) Türk besteci, şarkı sözü yazarı, aranjör, DJ ve şarkıcı,eski kaleci. 1960'lı yıllarda Türk popüler müziğine damgasını vurmuş müzik insanı.

    1961 yılında Bob Azzam'ın "C'est écrit dans le Ciel" adlı parçasına Türkçe sözler yazıp "Bak Bir Varmış Bir Yokmuş" adıyla İlham Gencer'e söyletmesi ile Türk Popu'nu başlatmıştı. Bu parça Türkçe söylenmiş ilk pop şarkısıdır. O tarihe kadar bu tarz parçalar yine Türk şarkıcılar tarafından orijinal dillerinde yani İngilizce, İspanyolca, Fransızca ve İtalyanca söyleniyordu.

    1960'ların başında Fecri Ebcioğlu ve Sezen Cumhur Önal birlikte yabancı şarkılara Türkçe söz yazma modasını başlattılar, böylece 10 yıl kadar sürecek olan "aranjman" müzik akımının öncüleri oldular. Fecri Ebcioğlu Ajda Pekkan Ay-feri, İlham Gencer, Selçuk Ural gibi şarkıcılara Türkçe sözlerle Avrupa şarkılarını söyletirken, Marc Aryan ve Adamo gibi Avrupalı sanaçlılara da Türkiye'ye geldiklerinde kendi parçalarına Türkçe sözler yazarak plak doldurttu.

    Gençliğinde kalecilik yapmış ve bir dönem Fenerbahçe'de forma giymiştir. İstanbul Levent'te hayatının bir bölümünü geçirdiği sokağa adını vermiştir.

    2 Mart 1927 yılında İstanbul'un Cihangir semtinde dünyaya geldi. Evin tek erkek çocuğu olduğu için el üstünde büyütülmüştü. Müziksever bir ailesi vardı, annesi ut çalıyordu evde Türk müziği hiç eksik olmazdı. Babıali'de bir kırtasiyeci dükkânı işleten babası alafranga müziğin düşmanıydı ve sırf bu nedenle eve radyo almıyordu. Buna rağmen evlerine çok yakın olan 'Ege Bahçesi' nden duyulan alafranga müzikler küçük Fecri'yi etkileyecekti. Hep bir sanatçı olmayı düşleyen Fecri ortaokul ve lise'yi Taksim'de okur. Cihangir yıllarından bir arkadaşı da Gazanfer Özcan'dı. Aile sonra Cağaloğlu'na taşınır, yazları ise Anadoluhisarı'ndaki konaklarında geçirirler. Bu yıllarda futbolla ilgilenir, Anadoluhisarı'nda lakabı "Kedi kaleci"dir, çok yeteneklidir ve Fenerbahçe futbol takımının kadrosuna seçilmiştir. Sonra çeşitli takımlarda birkaç sene daha kalecilik yapmıştı. Hisar'daki arkadaşlarından biri de Ergun Sav'dır (emekli diplomat) ve onun Küçüksu gazinosunda piyano çalıp şarkı söylediğini gayet iyi hatırlamaktadır.

    1944 yılında 17 yaşındayken Babıali'de 'Öz Fenerbahçe' dergisinin yazı işleri müdürü olarak iş yaşamına başlamıştı, burada ilk tanışı Halit Kıvanç olmuştu. 1950'lerin başında Yeşilköy Hava Limanı'nda bir havayolu şirketinde çalışmaya başladı. Şirket onu kurs için 1953'te ABD'ye gönderdiğinde, orada da müziğe olan ilgisi devam etti, akşamları TV ve DJ'lik kurslarına devam etti, TV'lerda takdimcilik yaptı. 1956'da Türkiye'ye dönünce DJ olarak çalıştı. 1957-1960 yıllrı arasında Önce Yeni Sabah sonra da Hürriyet gazetelerinde müzik yazıları yazdı. 1961'de İstanbul Radyosu'nda haftalık bir müzik programı yapmaya başladı, 'Çay Saati Melodileri' adlı bu programda çaldığı plakların bir kısmını Amerikan Haberler Merkezi'nden temin ediyor, çoğunluğunu da dinleyicilerin gönderdiği plaklar arasından seçiyordu. Salı günleri yayınlanan ve bir saat süren bu radyo programı dinleyici rekorları kırmış ve Türkiye'de birçok şarkının sevilmesine yol açmıştı. Özellikle ithal plaklara ulaşmanın kolay olmadığı bir tarihte program büyük bir eksikliği gideriyordu.

    Şarkı sözü yazarlığına başlaması ise şöyle olmuştu; Avrupa ülkelerinde popüler olmuş parçaların her ülkede o ülkenin diliyle de söylendiği ve çok beğenildiği konusu zaten uzunca bir süredir aklını kurcalıyordu. 1960'da Hollanda'dan dönerken Bob Azzam'ın o günlerin popüler şarkısı C'est Ecrit Dans Le Ciel'ine Türkçe sözler yazmaya başladı ve bunları uçak biletinin arkasına (başka bir söylentiye göre de sigara paketinin arkasına) karalayıverdi, parçanın adını da Bak Bir Varmış Bir Yokmuş yapmıştı. İstanbul'a indiğinde arkadaşı İlham Gencer'in çalıştığı gece klübü "Çatı" ya gittiğinde kendisinden bir şarkı isteği yapılmıştı. Orada bu parçayı söylediğinde önce şaka yapıyor zannedilmiş sonra da şarkıyı defalarca tekrar etmek zorunda kalmış. İlham Gencer bu şarkıyı plak yaptığında Türkiye'de bir ilk gerçekleşiyor ve ilk kez bir pop şarkısı Türkçe sözlerle söylenmiş/plağa alınmış oluyordu. Bunun arkası gelecekti. 1964 yılında Belçika'lı şarkıcı Adamo konser için İstanbul'a geldiğinde onun meşhur şarkısı Tombe La Neige'i de Türkçeleştirmişti. Adamo kendi şarkısını Her Yerde Kar Var adıyla Türkçe okuyunca Atlas Sinemasında yer yerinden oynadı, şarkının plağı yok sattı. Şarkılarını Fransızca ve İspanyolca söyleyen İzmir'li şarkıcı Dario Moreno'ya da ilk kez Türkçe sözler yazdı, bunlar Deniz ve Mehtap ve Her Akşam Votka, Rakı ve Şarap'tı.

    1965 yılında o tarihlerde henüz çok tanınmamış bir sinema oyuncusu olan Ajda Pekkan'a "Her Yerde Kar Var" ve "Onyedi Yaşında" şarkılarını verdi ve plak yaptırttı. (Ajda Pekkan 1963 yılında Ses Dergisi'nin kapak yıldızı yarışmasında birinci seçilerek aynı yıl ilk filmini çekmişti) Daha sonra Pekkan için yazdığı Strangers in the Night ın aranjmanı olan İki Yabancı hit oldu ve arkası geldi, Ebcioğlu Ajda Pekkan için onlarca aranjman daha yapacaktır. 1960'larda popüler müzikle ilgili her alanda onu görürüz. Şarkı sözü yazarlığı, müzik festivalleri ve yarışmalarında sunuculuk dışında onlarca filmin de müziklerini yapmıştır. 1968'e kadar müziklerini yaptığı filmler arasında Acı Hayat, Suçlular Aramızda, Yılanların Öcü ve Susuz Yaz gibi filmler de vardı. Bu arada İstanbul Radyosundaki DJ'lik çalışmaları devam ediyor pazarları yayınlanan "Dinleyici İstekleri" programına haftada 6.000 mektup geliyordu. Fecri Ebcioğlu aynı zamanda Türkiye'nin ilk TV sunucusudur, 1956 yılında İstanbul'da deneme yayınlarına başlayan İTÜ televizyonunda 'Ebcioğlu Show' u uzunca bir zaman sunmuştu. Hatta şarkıcı Gönül Yazar'a bu televizyonda ilk play-back'i de o yaptırtmıştı. TRT ile devam eden televizyon serüveni 'Yedi Tepeden' 'Biz Bize', 'Laf Lafı Açar' (1978) ve 'Hatıralar' (1984) adlı show programları ile devam etti.

    58 yaşında felç geçirerek Çapa Hastanesi'nde uzun bir süre yattı. Boynundan aşağısını hareket ettiremiyordu ancak büyük bir azimle iki yıl içinde ayağa kalktı. Artık Levent'e taşınmıştı. 6 Mart 1989 tarihinde Levent'teki evinde kalp krizi geçirerek öldü. Evinin bulunduğu sokağa adı verilmiştir; "Fecri Ebcioğlu sokak".

    Fecri Ebcioğlu 1961 yılında Fransız şarkıcı Bob Azzam'ın "C'est écrit dans le Ciel" adlı Fransızca şarkısına Türkçe sözler yazarak "Bak Bir Varmış Bir Yokmuş" adıyla İlham Gencer'e söyletmişti. Böylelikle Türkiyede bir ilk gerçekleşiyordu ve ilk kez yabancı dilde yazılmış bir şarkı Türkçe sözlerle plağa alınıyordu. Artık müzikte Türk Popu dönemi başlamıştı. İlk aranjmanı yapmak Ebcioğlu'na nasip olmuştu ama piyasada güçlü bir rakibi daha vardı o da Sezen Cumhur Önal'dı. Her ikisi de canla başla yabancı şarkılara Türkçe sözler yazma yarışına giriştiler. Aralarında tatlı bir rekabet de vardı. Hatta sanatçıları bile paylaşmışlardı. Ajda Pekkan, Gönül Turgut, Ay-feri gibi bazı sanatçılar Fecri Ebcioğlu'nun söz yazdığı sanatçılar grubuna dahilken aralarında Berkant, Özdemir Erdoğan, Kamuran Akkor, Ertan Anapa ve Selçuk Ural'ın da bulunduğu bir diğer grup ise Sezen Cumhur Önal'ın şarkı sözü yazdığı diğer sanatçı grubunu oluşturuyorlardı.Tarzları da birbirine çok benziyordu. Örneğin her ikisi de Türkiye'ye konser için gelen Avrupa'lı şarkıcıların kendi bestelerine Türkçe söz yazıp yine kendilerine söyletiyorlar ve plak doldurtuyorlardı. Şarkı söylettikleri Avrupalı şarkıcıları da neredeyse paylaşmışlardı. Fecri Ebcioğlu Adamo, Marc Aryan ve Juanito'yu angaje etmişken Sezen Cumhur Önal da Patricia Carli ve Peppino Di Capri ve Sacha Distel'e plak doldurtuyordu. Ufak tefek çakışmalar da olmuyor değildi. Örneğin 1966 yılında Fecri Ebcioğlu Patricia Carli'nin Les Mal Aimés adlı şarkısının aranjmanını "İlkokulda Tanışmıştık" adıyla yapmış ve Ajda Pekkan'a plak doldurtmuştu. Sezen Cumhur Önal ise aynı yıl Patricia Carli'yi bizzat stüdyoya sokarak kendi parçası Les Mal Aimés'in iki ayrı Türkçe versiyonunu plak haline getirmişti bunlar "Boğaziçi" ve "Özlerim İstanbul'u" idi.
    Aranjman akımının (modasının) bu iki öncüsü Fecri Ebcioğlu ve Sezen Cumhur Önal'a bir süre sonra Fikret Şeneş ve Ülkü Aker, 1970'lerde de Norayr Demirci katıldı. Uzun yıllar bu alanda sadece bu isimler etkili oldu.
    (Vikipedi'den alıntıdır.)




  • Barış Manço - Dağlar Dağlar
  • Barış Manço - Nazar Eyle
  • ihtiyaç olan bir konu başlıgı ve bilgilendirici mesajlar atmışssıız...
    İlgimi çeken dönemlerin müzik türlerini içeriyor...
    Umarım devamı gelir,teşekkürler !
  • quote:

    Orijinalden alıntı: atombak

    ihtiyaç olan bir konu başlıgı ve bilgilendirici mesajlar atmışssıız...
    İlgimi çeken dönemlerin müzik türlerini içeriyor...
    Umarım devamı gelir,teşekkürler !


    Teşekkür ederim elbette devamı gelecek. Netekim..
  • BARIŞ MANÇO (1943-....)

    Konya ovasında yaşayan Mançozade adlı büyük bir aile, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u alması ile birlikte Rumeliye göç etmiş ve Selanik'e yerleşmiştir. Birinci Dünya Savaşı'na kadar Selanik'de yaşayan Mançozade ailesi, savaşın hayat koşullarını güçleştirmesi nedeniyle tekrar İstanbul'a göç etmiştir. Mançozade'lerden Mehmet Abdi bey İstanbul'da bir konağa yerleşmiş ve arkadaşının kızkardeşi olan Nimet Hanım'la evlenmiştir. Yıllar sonra Nimet Hanım, Barış Manço'nun "Gülpembe" şarkısının ilham kaynağı olacaktır...

    Cumhuriyet devrimlerini yaşayan aile, soyadı kanunu ile birlikte "Mançozade" olan aile adlarını değiştirerek, "Manço" soyadını alırlar. Abdi bey ile Nimet Hanım'ın oğlu Hakkı Bey, Rikkat Uyanık ile evlenir. Hakkı Bey ile Rikkat Hanım'ın ikinci çocuğu 2 Ocak 1943 tarihinde doğan Mehmet Barış Manço'dur. Onlar, Barış Manço, Oktay Manço, Savaş Manço ve İnci Manço olarak dört kardeştiler.

    İkinci Dünya Savaşı'nın sonlarında doğan Barış Manço, ailesinin savaşın bitmesine duyduğu özlem nedeniyle "Barış" isminin kendisine verildiğini söylemektedir. Dönemin Türk Sanat Müziği sanatçısı olan Rikkat Hanım ile Hakkı Bey, Barış 3 yaşındayken ayrılırlar. Babasının yanında büyüyen Barış Manço'nun çocukluğu Kadıköy'de geçmiştir. İlkokulu Gazi Mustafa Kemal İlkokulu'nda tamamlamış, daha sonra Galatasaray Lisesi'ne devam etmiştir. 10.sınıftayken babasını kaybeden Barış Manço, Galatasaray Lisesi'nden ayrılarak Şişli Terakki Lisesi'ne gitmiş ve oradan mezun olmuştur.

    Barış Manço, aileden gelen yetenekle 2 yaşından itibaren şarkı söylemeye ve Ortaokul 2.sınıf öğrencisiyken de amatör olarak müzikle uğraşmaya başlamıştır. Liseyi bitirince 20 Eylül 1963 tarihinde, önce Paris'e, oradan da Belçika'ya ağabeyi Savaş Manço'nun yanına gider. Belçika Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi'nde resim, grafik ve iç mimari okur. Lisede çok başarılı olmayan hatta müzik ve coğrafyadan ikmale kalan Barış Manço, bu okuldan çok iyi bir derece ile; okul birincisi olarak mezun olmuştur. Galatasaray Lisesi'nde başlayan müzik hayatı, Belçika'da da devam etmiştir...

    Manço, 1969'da yurda döndüğünde, "Dağlar Dağlar" şarkısını yaptı. Bu şarkı, O'nun hayatında önemli bir dönüm noktası oldu. Aynı yıllarda görüntüsü değişmekte, müziği ve kıyafetleri ile bir ekol oluşturmaya başladı. Barış Manço, insan ilişkileri konusunda çok iyidir. Bağlantı kuramayacağı hiçbir canlı yok denebilir. Zaten daha sonraki yıllarda da yaptığı bir röportajında; "Kendimi, toplumla diyalog kuran bir iletişim aracı olarak görüyorum" diyecektir.

    1971 yılında askerlik yılları başlayacaktır. Askerdeki ilk ayları; hem ani olarak askere alınması, diplomasına rağmen üniversite mezunu olmasının tartışılması, hem de saçlarının kesilmesi nedeniyle çok keyifli başlamadı. Askerliğini Polatlı'da Topçu asteğmen olarak yaptı. Askerliğin son ayları ise güzel dostluklar ve askeriyede bir dizi konserlerle üretken bir hale dönüştü.

    Askerlikten sonra yine bir süre Belçika günleri araya girmektedir. Barış Manço, sıradışı kıyafetleri, takıları, enterasan el hareketleri ve şarkılarına çektiği klipler ile bizleri şaşırtmayı sürdürmeye devam eder. Sanatçı, görevinin biraz da şaşırtıcı şeyler yapmak olduğuna inanmıştı. Yıllar geçtikçe bu davranış ve biçimlerin onun özgün kişiliği olduğunu daha iyi anlayacaktık...

    Barış Manço, 18 Temmuz 1978'de Kadıköy Evlendirme Dairesi'nde Lale Çağlar (Manço) ile evlendi. Bu konuda da topluma örnek olmayı başaran Barış Manço, evliliğinde de İstanbul geleneğini sürdürdü. Bu evliliği, Lale Manço da 1998 yılında yaptığı bir röportajda "Barış içinde 23 yıl" diye tanımlıyor. Çiftin evdeki birliktelikleri, iş hayatında da devam etmiştir. Lale Manço, televizyon programlarına yönetmen ve yapımcı olarak imzasını atar. Bu beraberliğe, oğulları 19 Mayıs 1981'de Doğukan Hazar, 24 Temmuz 1984'de de Batıkan Zorbey katılır. Dünya çocuklarının Barış abisi, kendi çocuklarıyla da iyi arkadaş olduğunu söylemektedir. Yoğun iş programı çocuklarını ihmal etmesine asla neden olmamıştır.

    Çocukları için en büyük öğüdü, yaptıkları işin en iyisini severek yapmaları gerektiğidir. Çocukları için tek kaygısının "adam gibi adam"lık konusunda olduğunu dile getiren Barış Manço, çocuklarının hangi mesleği yaparsalar yapsınlar, tornacı bile olabilirler ama kendi deyimiyle onlar için "Doğukan usta, öyle bir vida sıkar ki başka türlü sıkar" denmesini arzu ettiğini söylemektedir. O, doğu ile batının sentezini yapmıştı. O'na göre, doğunun herşeyi kötü, batının herşeyi iyi doğru bir kavram değildi. Oğullarına da Doğukan ve Batıkan isimlerini koyması, doğu ve batının barış içinde olması dileğinden kaynaklanmaktadır.

    Barış Manço'ya göre, Türkiye'nin de bulunduğu konumun kesin bir sınırlaması yoktur. Türkiye, doğudan bakıldığı zaman batıda, batıdan bakıldığı zaman da doğudadır. Bu konudaki duygularını ise, Japonya konserinde 20.000 Japon'un Türk bayrağı çıkartıp sallamasından televizyon başındaki 60 milyon insanın gözyaşları içinde izlemesi gibi heyecanlandığını ve gurur duyması ile ifade ediyor. Barış Manço yabancı ülkelerdeki çalışmaları için yaptığı değerlendirmede, "Japonlar beni sahiplendiler, milyonlarca Japon konserlerime geliyor, CD'lerimi alıyor, Japonlar bende doğru birşeyler buluyor. Şarkılarımı didik didik inceliyorlar, onlardan konferanslar hazırlayıp televizyon programları yapıyorlar. Türkiye'de bunun onda biri yapılmadı. Belçikada ise, onların ülkelerini tanıttığım için Liege Prensliği onur ödülü verdiler. Törene limuzin ve dört eskort ile gittik. Belçika'nın en büyük gazetesi birinci sayfada yarım sayfa ayırdı. Türkiye'de ise 40 yıllık sanat yaşamımda baş sayfaya çıkamadım" gibi bir serzenişte bulunmuştu. Ne yazık ki yıllar sonra baş sayfada bulunma nedenin "vefat" olması çok hüzünlü bir durumdu...

    Önemli olmaktan çok değerli olmayı tercih ettiğini söyleyen Barış Manço, duygusallığı, seçtiği bir yaşam biçimi olduğunu vurgularken, kendi deyimiyle kuzey kutbunu da asla kaybetmediğini de sözlerine ekliyor. Manço; Rus romantikleriklerinden, Korsakof, Musolski ve Çaykoski'den etkilenerek, evinin dekorasyonunda da romantik çağı, 19.yüzyıl sonu ile 20.yüzyılın başını yansıtan tarzı tercih etmişti.

    Türkiye'deki en uzun ve en başarılı televizyon programlarını yaptı. 200'den fazla şarkısı O'na; 12 altın ve platin albüm/kaset ödülü kazandırdı. Şarkılarının bir bölümü Yunanca, Bulgarca, Arapça, Farsça, Japonca, İbranice, Fransızca, İngilizce ve Flemenkçe'ye çevrildi. Her ülkede şarkıları çok sevildi. Kongo'daki 12-13 bin kişinin katıldığı konserde "Domates Biber Patlıcan"ı söylerken, Kongoluların koro halinde şarkıya eşlik etmeleri şarkının evrenselliği hakkında bilgi vermektedir. Bu konuya başka bir örnek de Mısır'da yaşanmıştı. Barış Manço, Mısır Televizyonu'nda canlı yayında Dağlar Dağlar'ı Arapça söylemişti, bu programın sonunda Mısırlılar sokağa döküldüğü gibi, program da defalarca tekrarlanmıştı.

    En büyük arzusunun ansiklopedilerde yer almak olduğunu söyleyen ve "Barış Manço Müzesi" kurmak isteyen Manço, "20. yüzyılda yaşamış, o yüzyıla damgasını vurmaya çalışan bir Türk'üm, 20.yüzyılın Türk müziğini yapıyorum" demektedir. Müzik ve televizyon hayatında sayısız ödüller alan Barış Manço, 1991 yılında devlet sanatçısı ünvanı, yine aynı yıl Hacettepe Üniversitesi onursal doktora ünvanı, Uluslararası Teknoloji Ödülü, Japonya Uluslararası Kültür ve Barış ödülü, Belçika Krallığı Leopold II Şövalyesi nişanı, Fransız Kültür Bakanlığı Edebiyat ve Sanat Şövalyesi nişanı, Türkmenistan Cumhurbaşkanlığı; Türkmen Vatandaşlığı ödülleri kazanmıştır...

    Barış Manço, 1999 yılında 31 Ocak'ı 1 Şubat'a bağlayan gece, geçirdiği kalp krizi sonucunda hayata veda etmiştir. Ancak, bu büyük sanatçı bıraktığı eserler ile her zaman Türk Milleti'nin kalbinde yaşayacaktır...




  • Barış Manço - İşte Hendek İşte Deve



    Barış Manço - Kol Düğmeleri





  • Barış Manço - Hal Hal



    Barış Manço - Sarı Çizmeli Mehmet Ağa




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-9A5184EA8 -- 18 Şubat 2010; 10:43:32 >




  • Erkin koray-Yanlızlar Rıhtımı



    Erkin koray-Cemalim





  • Erkin Koray (1941 - .... )
    Türk Rock Müziği’nin en büyük isimlerinden olan Erkin Koray, 24 Haziran 1941’de İstanbul’da doğdu. Annesi Vecihe Koray’ın, İstanbul Belediye Konservatuarı'nda Klasik Batı Müziği piyano öğretmeni olmasından dolayı, sanatçı küçük yaşlarda müzikle tanıştı. 5 yaşında annesinden piyano dersleri almaya başladıktan sonra, Alman Lisesi'nde okurken rock müziği ile tanıştı. Aynı zamanda okulda okurken konservatuara da devam etti. Sanatçı, 29 Aralık 1957 yılında, 16 yaşındayken, Galatasaray Lisesi’nde piyanoyla ilk konserini verdi.
    Bu konser, Erkin Koray'ın hayatında büyük bir dönüm noktasını teşkil etti. Çünkü bu konser aynı zamanda sanatçının müzik hayatının da başlangıcı idi. İlk konserinden bir ay sonra Koray, 25 Ocak 1958’de Eminönü Halkevi’nde, 20 gün sonra da Almanya ve Avusturya Liselerinde konserler verdi ve artık konserler birbirini takip etmeye başladı. Bu konserlerden sonra gazeteler artık kendisinden "Rock'n'Roll Kralı" diye bahsetmeye başladılar.
    1960'ların ilk dönemlerine gelince Koray, “Erkin Koray ve Ritmcileri” isimli grubuyla, kendisinin gitar çalıp söylediği ve rock'n'roll çaldığı bar ve klüp programları yaptı. 1962 yılında ise ilk 45’liği “Bir Eylül Akşamı”/It's So Long'u yayınladı. Çıkarttığı 45’likten sonra askerliğini 1963 - 1965 yılları arasında Eskişehir Hava Kuvvetleri Caz Orkestrası'nda gitarist - solist olarak yaptı. Askerden döndükten sonra bir süre daha İngilizce çalışmalarına ve klüp programlarına devam eden sanatçı, bu programlarından birinde İstanbul Plak şirketinin yetkilileri ile tanıştı ve 1967 yılında ülkede büyük şöhret olmasını sağlayan “Kızları da Alın Askere” isimli 45'liğini yayınladı.
    Saçlarının uzunluğundan dolayı tepkiler de alan sanatçı, 1970'e geldiğinde, “Yeraltı Dörtlüsü” grubunu kurdu. Daha sonra Batı müziğini yerinde tanımak ve incelemek amacıyla, O sırada Beatles'ın da oradan şöhret olduğu, müziğin kalbinin attığı yer sayılan Almanya’nın Hamburg kentindeki Star Club'a gitti. Koray, burada her gün çalan en az üç İngiliz grubunu izledi ve bir çoğuyla da tanıştı. Bu arada Hiccups adlı bir Alman Grubu'yla da sahneye çıktı ve daha sonra o grubun basçısı Bernhard Weber'i yanına alarak Türkiye’ye döndü ve bu olay Türkiye’de Hard Rock döneminin başlangıcı oldu.
    Çıkarttığı hit parçalarla o dönem gündemde olan sanatçı, tekrar Avrupa’ya gitti ve Fransa’da Beatles'ın efsanevi ismi John Lennon'la tanıştı. Koray’ın “Yeraltı Dörtlüsü” ile müzik yaparken yararlandıkları en büyük avantaj, batıdaki Pink Floyd, Grateful Dead gibi aynı tarz gruplarından daha doğuda bir ülkede yaşamalarıydı. Dönemin Avrupalı çoğu rock müzisyeninin doğu mistisizmine ve de özellikle Hindistan'a merakı vardı ve bu merakı müziklerine de bol miktarda yansıtabiliyorlardı. Bunun en önemli örneklerinden birisi Beatles'ın önce “Norwegian Wood” adlı 45'liklerinde, daha sonra da “Sgt. Pepper's Lonely Hearts Club Band” albümlerinin “Within You Without You” parçasında ‘Sitar' kullanmasıydı. Sitar, kökeni doğudan gelen bir enstrümandı ve bu enstrümanı İngiltere'de Beatles; Türkiye'de ise o dönemlerde Rock Müziği ile oldukça ilgili bir müzisyen olan Orhan Gencebay kullanıyordu.
    İstanbul’a tekrar döndükten sonra “Supergroup” ile "Yağmur" isimli 45'liğini çıkardı. Maddi sıkıntılardan dolayı dağılan “Supergroup”un ardından kısa bir süre sonra kurduğu 'Ter' adlı grupla “Hor Görme Garibi” isimli 45'liğe imzasını attı. Fakat “Ter” grubu da dağıldıktan sonra 'Stop!' isimli bir grup kuran Koray, bu grupla da uzun süre devam edemeden ayrıldı ve grup dağıldı.
    Avrupa'da Alice Cooper ve David Bowie renkli yüz makyajlarıyla sahneye çıkmaya başladı ve Erkin Koray’da bu modaya uyarak sahneye renkli yüz makyajlarıyla çıkmaya başladı ve büyük ilgi gördü. Bu çalışmalarından sonra da uzun süreliğine yurtdışına gitti. Koray, yurt dışından döndükten sonra tekrar çalışmalarına devam etti ve bu çalışmalar, Türkiye'nin çok iyi bildiği “Şaşkın”, “Arap Saçı”, “Fesuphanallah” gibi çalışmalardı. Bu dönemde bu tarz çalışmalara ağırlık vermesinin yanında “Krallar”, “Hadi Hadi Oradan” gibi rock çalışmaları, hatta başlı başına rock parçalarından oluşan “Elektronik Türküler' adında bir tane de LP yaptı. 1977 yılında, son rock grubu olan “Erkin Koray Tutkusu” isimli grubunu kurup, bu grupla aynı adı taşıyan bir rock LP'si çıkarttıktan sonra uzun süreliğine tekrar yurt dışına çıktı. Koray’ın Türkiye'yi terk etmesinin en önemli sebebi, 70'lerin ikinci yarısında Türkiye'de cereyan eden politik gerginlikler ve bu gerginliklerin ülkeyi müzik yapılamayacak hale getirmesiydi.
    12 Eylül Askeri Darbesi’nin haberini yurt dışında iken almasından bir yıl sonra,1982 sonbaharında, yurda dönmeye karar verdi. Yurtdışından döndükten sonra uzun bir süre tamamen solo çalışmalar yapan Erkin Koray'ın bu dönemdeki en ünlü çalışması şüphesiz 'Çöpçüler'dir.
    (Alıntıdır)




  • ERKİN KORAY - ÇÖPCÜLER



    Erkin Koray - Anma Arkadaş





  • Üç Hür El - Kolbastı (1974)



    Üç Hür El - Canım Kurban





  • İpicu Beşlisi - Heyecanlı (Mazhar Alanson solist)

  • Modern Folk Üçlüsü - Leblebi



    Modern Folk Üçlüsü-Çiftliğim





  • Modern Folk Üçlüsü - Kuş Sesleri



    Modern Folk Üçlüsü - Ali Paşa Ağıdı





  • Üç Hürel
    3 Hürel veya 3 Hür-El Onur (1948), Haldun (1949) ve Feridun Hürel(1951) kardeşler tarafından 1970 yılında kurulan anadolu rock topluluğudur. Üç Hürel Trabzonlu bir müzik grubudur.

    İlk isimleri Yankılar’dır. Ancak Yankılar isiminin daha once başka bir grup tarafından kullanıldığını öğrenince isimlerini İstanbul Dörtlüsü olarak değiştirirler. Daha sonra sırayla Trio İstanbul, Oğuzlar, Alizeler, ve Biraderler isimlerini kullanırlar.

    Müzikle tanışmaları babalarının sınıf geçme hediyesi olarak eve getirdiği akordiyon sayesinde olur.

    İlk kez 27 Kasım 1965’de Fatih’de Kamer Düğün Salonu’nda sahne alırlar. Çaldıkları ilk şarkı The Young Ones’dır.1966 yılında bir arkadaşları ile birlikte İstanbul Dörtlüsü’nü kurarlar. 1967 yılında Oğuzlar isimli gruplarını kurar ve Zeki Müren’in Benim olsan sana verirdim ben canımı parçasını tvist formda yorumlayarak Hürriyet Gazetesi'nin düzenlediği Altın Miktofon Yarışması'na katılırlar.

    1967 yılı sonlarında uzun sure kullanacakları Biraderler isimini alırlar. Bu isimle daha ciddi mekanlarda konserler vermeye başlarlar. Ancak isimlerinin duyulmasını sağlayan asıl önemli şey zamanın popüler müzik dergisi olan Diskotek’e verdikleri röportajdır. Bu röportaj konserlerinde sadece kendi bestelerini çalan, sahneye hippi kostümleri çıkan grubun tanınmasında önemli bir rol oynar. Saçları da okulda kendilerine sorun çıkaracak kadar uzundur artık. Feridun kardeş Vefa Lisesi'nden okulu bitirmesine bir kaç ay kalmışken atılır. Lise tahsilini Pertevniyal Lisesi’nde tamamlar. Diskotek dergisinin düzenlediği yarışmada ikinci olurlar. 1968’de artık tüm kardeşler lise tahsillerini tamamlamıştır.

    70’li yılların başında Feridun Hürel Selçuk Alagöz Orkestrası’nda çalmaya başlar. Feridun kardeş Selçuk Alagöz’le Türkiye’nin bir çok yerinde konserlere katılma fırsatı bulur. Diğer kardeşler Biraderler’le bir Anadolu turnesine katılır ve bu çalışmalarla kazandıkları paralarla yeni enstürümanlar alma fırsatı bulurlar. Daha sonra Onur ve Haldun kardeşler de Selçuk Alagöz Orkestrasına katılacak ve bir 6 ay da bereber çalışacaklardır. Kendi ayakları üzerinde durmak ve kendi özgün müziklerini yaratmak için 20 Temmuz 1970’de kendi tabirleri ile Kabataş Vapur İskelesi’nde enstrümanlarla dolu bir minübüste 3 Hürel grubunu kurarlar. Fakir bir ailenin mensübu olan Hürel kardeşler için en büyük engel yeni enstrümanlara sahip olamamaktır Bu yıllarda daha sonra grubun sembollerinden biri olacak olan babası ile beraber yaptıkları çift saplı saz-gitar diye adlandırdıkları ve günümüze kadar taşıdıkları enstrümanları sahneye çıkar.

    İlk 45’likleri Ve Ölüm/Şeytan Bunun Neresinde olur. Yeni plaklarla birlikte ünleri hızla yayılır. Dergi listelerinin üst sıralarında dolaşmaya başlarlar.

    Daha sonraki yıllarda müzik hayatlarından beri hiç değiştirmedikleri Diskotür etiketi taşıyan bir çok 45’lik yaparlar. 1973 yılında yaptıkları ilk uzunçalarları ile Türk Popu dergisinin verdiği Altın Plak ödülünü alırlar.

    1975’de Onur’un askerliği nedeni ile grup çalışmalarına 6 ay kadar ara verir. Aynı durum 1977 yılında Feridun ve Haldun’un askerliği nedeni ile tekrarlanır ve bu, grubun iki sene müziğe ara vermesine neden olur. Feridun ve Haldun kardeşlerin askerlikleri sırasında annelerini kaybederler. Onur ve Haldun bu dönemden sonra evlenip müziği bırakırken Feridun şansını İngiltere’de denemek ister. Ancak orada aradığını bulamaz. 1981 yılında yurda döner ancak müziği bırakır ve reklamcılık sektöründe çalışmaya başlar. Aynı zamanda İstanbul Ticaret Üniversitesi ve Yeditepe Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak görev yapar. Diğer kardeşlerden Haldun Marmara Üniversitesi, İstanbul Ticaret Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi'nde öğretim görevlisidir. Onur ise eğitimci olur.Ve İsmet İnönü ilk ögretim okulunda ögretmenliğe devam eder ögrencileri tarafından her zaman örnek alınmıs bir ögretmendir.Onurun hayat felsefesinde sürekli duygusallık yer almaktadır.Kendisi koyu bir Trabzonsporludur.

    Kardeşler 1999’da müzik için tekrar bir araya gelir ve 1953 Hürel adlı bir album çıkarırlar.




  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.