Şimdi Ara

İnönü ve Ekmek Karnesi gerçeği.

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
26
Cevap
0
Favori
8.097
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • 01 Haziran 1939: Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu. Savaşın ayak seslerinin giderek yükselmesi üzerine çıkarıldı. 1 yıl içinde hazır asker mevcudumuz 1 milyona çıkarıldı. Bu durum üretim gücünü zayıflattı.

    01 Eylül 1939: II.Dünya Savaşı - Alman birlikleri Polonya'yı işgal ettiler. II. Dünya savaşı fiilen başladı. Müttefikler safında 54, Mihver devletler safında 19 olmak üzere 73 devlet savaşa girdi. 6 yıl süren savaşın sonunda 71 milyon insan öldü. Savaş nedeniyle üretim durdu. Sadece açlıktan ölen insan sayısının 20 milyon civarında olduğu kabul edilir.

    26 Ocak 1940 : Milli Korunma Kanunu. Hükümete fiyatları saptamada, ürünlere el koymada, hatta zorunlu çalışma yükümlülüğü getirmede sınırsız yetkiler veren yasa çıkarıldı.

    22 Mayıs 1940: Türkiye genelinde olağanüstü hal ilan edildi. Ticareti ellerinde bulunduran çevreler savaşan ülkelere yüksek fiyatlarla gıda malzemesi satmaya başlayınca fiyatlar 1 yıl öncesine göre % 100 arttı. Enflasyonun yanı sıra ülkede yokluk başladı. Gıda ürünleri karaborsaya düştü.

    24 Şubat 1941: Ülkenin iaşe (yedirip, içirme, besleme) işlerini düzenlemek, yönetmek ve kontrol amacıyla, Ticaret Bakanlığı"na bağlı olarak çalışacak 'İaşe Müsteşarlığı' kuruldu.

    17 Aralık 1941: Türkiye genelinde, ekmeğin "karne" ile dağıtılmasına karar verildi. Karne ile ekmek dağıtımına Ocak ayında başlanırken; aile reislerinden alınan beyannamelere göre herkese, adına düzenlenmiş bir "ekmek karnesi" verildi.

    25 Aralık 1941: Buğday Koruma Vergisi kaldırıldı. İstanbul çevresinde yetiştirilen yulaf, buğday ve arpaya devlet tarafından el konuldu.

    11 Kasım 1942 : Varlık Vergisi Kanunu. Savaş koşullarından yararlanarak dış ticaretten büyük paralar kazanan, ancak ülkede yokluk yaşanmasına da neden olan ticaret erbabına getirilen olağanüstü vergi.

    düzeltme: Varlık vergisi kanunu yılı yanlış yazılmış.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest -- 15 Mart 2009; 19:14:16 >



  • Lütfen kimse siyasi içerikli yazı yazmasın. Sonra topik tümden siliniyor. Sadece tarihi boyutu ile tartışabiliriz.
  • Sn Lehrer35 güzel bilgiler, teşekkürler. Yalnız son tarih yanlış olmuş herhalde, 11 kasım 1922 yazıyor. 1. Dünya savaşından mı bahsediliyor?
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Yeni Türkü

    Sn Lehrer35 güzel bilgiler, teşekkürler. Yalnız son tarih yanlış olmuş herhalde, 11 kasım 1922 yazıyor. 1. Dünya savaşından mı bahsediliyor?


    Teşekkürler sn. Yeni Türkü. 1942 yerine 1922 yazmışım. Düzeltildi.
  • Kronolojik olarak olayları incelediğimizde ortaya tek sonuç çıkıyor. İnönü 'nün basiretsizliği... O kadar erzak o kadar malzeme fahiş fiyatlarla yurt dışına satılırken geleceği görememiş. Halbuki bir süre sonra kıtlık çekileceğini bilse, bunu akıl edebilse engellemeye gücü yetebilirdi. Süper yetkileri, olağanüstü vergileri koyan biri bunuda yapabilirdi. Boşuna Atatürk 'ten sonra hep ikinci adam olarak gezmedi. Atatürk kadar ileri görüşlü olsa o sıkıntıyı ülkemize yaşatmazdı.
  • Yiyecekte o kadar sıkıntı çekmemiz lazımdı aslında ülke kurulduktan sonra ilk üzerine gidilecek konulardan biri tarım dı gerçi kimse böyle bir savaşı bilemez ya
    Ancak dünyada en son kıtlık çekecek bir yer varsa burasıdır savaşın bizim kıtlığımızla ne alakası vardı acaba sonuçta o zaman domatesleri biberleri ekmekleri dışardan almıyoduk hala almıyoruzda

    quote:

    26 Ocak 1940 : Milli Korunma Kanunu. Hükümete fiyatları saptamada, ürünlere el koymada, hatta zorunlu çalışma yükümlülüğü getirmede sınırsız yetkiler veren yasa çıkarıldı.



    quote:

    11 Kasım 1942 : Varlık Vergisi Kanunu. Savaş koşullarından yararlanarak dış ticaretten büyük paralar kazanan, ancak ülkede yokluk yaşanmasına da neden olan ticaret erbabına getirilen olağanüstü vergi.


    bunlar dışında diğerlerini anlamadım

    quote:

    22 Mayıs 1940: Türkiye genelinde olağanüstü hal ilan edildi. Ticareti ellerinde bulunduran çevreler savaşan ülkelere yüksek fiyatlarla gıda malzemesi satmaya başlayınca fiyatlar 1 yıl öncesine göre % 100 arttı. Enflasyonun yanı sıra ülkede yokluk başladı. Gıda ürünleri karaborsaya düştü
    .

    Burdaki lafta laf yane 26 Ocak 1940 ta çıkartılan kanunla giderilmiş olması gerekmekte Hükümete verilen yetkilerin hükümet tarafından iyi kullanılamadığı açık ayrıca Yurt dışına neysede yurt içinde fiyatların arttırımı durdurulabilirdi
  • quote:

    Orjinalden alıntı: oldsalt


    quote:

    Orjinalden alıntı: muratgun

    Yiyecekte o kadar sıkıntı çekmemiz lazımdı aslında ülke kurulduktan sonra ilk üzerine gidilecek konulardan biri tarım dı gerçi kimse böyle bir savaşı bilemez ya
    Ancak dünyada en son kıtlık çekecek bir yer varsa burasıdır savaşın bizim kıtlığımızla ne alakası vardı acaba sonuçta o zaman domatesleri biberleri ekmekleri dışardan almıyoduk hala almıyoruzda






    Tohumları yönünden dışa bağımlı olduğumuzun farkında mısınız?



    Tohum ithalatı o yıllarda bugünkü kadar yüksek olmaması lazım ama araştırıp koyulursa daha iyi konuyu çözmüş oluruz
  • quote:

    Orjinalden alıntı: muratgun

    Yiyecekte o kadar sıkıntı çekmemiz lazımdı aslında ülke kurulduktan sonra ilk üzerine gidilecek konulardan biri tarım dı gerçi kimse böyle bir savaşı bilemez ya
    Ancak dünyada en son kıtlık çekecek bir yer varsa burasıdır savaşın bizim kıtlığımızla ne alakası vardı acaba sonuçta o zaman domatesleri biberleri ekmekleri dışardan almıyoduk hala almıyoruzda


    Bir konuda fikir sahibi olmanın önkoşulu dönemin şartlarını bilmektir. Ayrıca günümüzünde iyi bilinmesi yine konuya bakışta önemli unsurlardandır. Bunlar olmadan konu ile ilgili doğru fikir sahibi olunamaz.

    1. maddeye baktığımızda, ülkenin genç nüfusunun silah altına alındığı, böylece üretimden düştüğü görülür. 1940 ta nüfusumuz 17.821.000 olup bunun 1 milyonu askere alınmıştır. Bunun ne olduğunu anlamak için bugünkü sayılara bakmak gerekir. 2007 nüfusumuz 70.586.000 olup bunun 515.000 i askerdir. Yani 1940 ta 1 milyon asker ülkedeki gençlerin hemen hepsinin asker olduğu gerçeğine götürür.

    Burada yine bakılması gereken bir diğer temel kriter üretim araçlarıdır. 1980 lerin ortalarına kadar ülkemizde tarım insan(karasaban) ve hayvan(büyükbaş hayvan) gücü ile yapılmıştır. İnsan gücüne dayanan tarım şeklinde en önemli unsur genç erkeklerdir. Onlarda asker olunca iş yaşlılara ve kadınlara kalmıştır. Bu da üretimde yarı yarıya bir düşüşe neden olmuştur. Kıtlıkta en önemli unsur budur.

    quote:

    Orjinalden alıntı: muratgun

    quote:

    26 Ocak 1940 : Milli Korunma Kanunu. Hükümete fiyatları saptamada, ürünlere el koymada, hatta zorunlu çalışma yükümlülüğü getirmede sınırsız yetkiler veren yasa çıkarıldı.



    quote:

    11 Kasım 1942 : Varlık Vergisi Kanunu. Savaş koşullarından yararlanarak dış ticaretten büyük paralar kazanan, ancak ülkede yokluk yaşanmasına da neden olan ticaret erbabına getirilen olağanüstü vergi.


    bunlar dışında diğerlerini anlamadım


    Ülkede üretim düşmesinin yarattığı kıtlıktan başka kıtlığa neden olan bir başka etken dış satımdır. Dünyanın büyük bölümü savaşmakta olduğundan üretim yapamamakta ama yaşamak için tarım ürünlerine gereksinim duymaktadır. Kendileri üretemedikleri için dışarıdan almak zorundadırlar. Ticareti elinde tutan gayrımüslim unsurlar bu fırsatı iyi kullanmış ve Türkiye'de üretilen ürünleri(yasa çıkana kadar!) satarak büyük paralar kazanmışlardır. Ancak bu durum ülkedeki kıtlığı dahada artırmıştır. Arz-talep ilkesi gereği azalan ürünün fiyatı artar. Buda ülkede enflasyon yaşanmasına neden olur. Yani hem mal yok, olanlarda çok pahalı olur.

    Ticareti elinde tutan Gayrımüslim unsurlar mal stoklayıp, karaborsa yaratarak büyük sıkıntılar yaratınca bunlarla başa çıkmak zorlaştı. Milli korunma kanunu bunun için çıkarıldı. İnatlaşma sürdü. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde iktidarlar, her dönemde sermaye'ye muhtaçtırlar. Ters düşmek işlerine gelmez. Zaten ters düştüklerinde sonları yakın hale gelmiş demektir. 70 lerin sonlarında aynı duruma düşen Ecevit yağ, şeker, sigara gibi ürünler tezgah altına indirilerek iktidardan düşürülmüştür. Bugün hiç bir iktidar TUSİAD'a karşı duramaz. Milyonlarca üyeli işçi sendikalarını hiç bir iktidar dikkate almaz ama bir kaç bin üyeli İşveren örgütleri iktidarların baştacıdır.

    Buna rağmen İnönü, ticaret erbabını yaptırdığı yasal düzenlemelerle 1944 yılına kadar kontrol altında tutmayı başarmış, ABD'nin tüccar lehine devreye girmesinden sonra kanunu yürürlükten kaldırmıştır. Ve en önemlisi 1943 yılında başlattığı ekmek karnesi uygulaması ile kimsenin aç kalmamasını sağlamıştır. Ekmek karnesi uygulaması yuhalanacak bir eylem değil alkışlanacak bir uygulamadır. Bırakınız 1940 ları bugün ABD'de bile uygulanan akıl ve sorumluluk göstergesi bir uygulamadır. Sadaka devleti değil sosyal devlet uygulamasıdır.

    Birde Köy enstitüleri var ki İnönü'nün çarmıha gerilmeye çalışılmasının temel nedenidir. 1940 larda üretime yönelik eğitim için öğretmen yetiştirmeye başlaması karanlığı kökten kurutacağı için buradan beslenen karanlık unsurların kabusları olmuştur. 1954 yılında kapatarak kurtardılar köhne düzenlerini. Kapatılmasalardı hiç kuşkusuz bugün bulunduğumuz noktadan çok daha ileride çağdaş bir dünya devleti haline gelmiş olurduk.
  • Tarlalarda yine yaşlılar çalışıp üretim yapabilir ayrıca 17 milyonda fazla değilmiş
    Sonuçta Çanakkale varken iyi dayandık bunda hayli hayli olması lazım

    Mallar dışarıya satılırken hükümet bunlara göremiyomu direk el koyabilir yane burada

    lehrer35 Belirttiğin koşullar doğru yalnız hükümetin zayıflığı ortada birazda kendilerinde suç var
  • Köyde yetişmediğiniz belli oluyor. Ekme kyapımında kullanılan arpa ve buğday gibi bitkilerin yetiştirilmesi için tohuma ihtiyaç yoktur. Bu bitkilerin taneleri kendi tohumlarıdır. Bahsettiğiniz ithal tohumlar ise "hibrit tohum" dediğimiz yeni nesil tohumlardır. Bu tohumların modifiye edilmesi 1930'lara dayanmıyor. Yanlış hatırlamıyorsam 1990'lı yıllarda bu tohumların kullanılmasına başlandı. Son yıllarda genetik çalışmalar üzerinde çalışmalarını iyice hızlandırmış olan İsrail bu yeni tohumları bize satmaktadır. Birim alanda klasik tohumlara göre çok daha fazla meyve veren bu tohumların en büyük özelliği ise ziraatçilerin deyimiyle "soysuz" olması yani bu tohumlardan elde edilen tanelerin tekrar tohum olarak kullanılamamasıdır. Fazla verim vaatleriyle o tohumları bize satan İsrail bunun sürekli bir satış olarak kalabilmesi için o tohumları "soysuz" hale getirmeyi ihmal etmemiştir. Bu tohumları eskiden kullandığımız buğday ve arpa tohumları gibi soylu yapsalar kendi tohumumuzu kendimiz üretebilir hale gelecektik.
    Yukarıdaki olaylar zinciri, devletin üretim ve satış politikalarında ön görüde bulunamadığının göstergesidir.

    quote:

    Orjinalden alıntı: oldsalt

    Tohumları yönünden dışa bağımlı olduğumuzun farkında mısınız?
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Başbuğ66

    Köyde yetişmediğiniz belli oluyor. Ekme kyapımında kullanılan arpa ve buğday gibi bitkilerin yetiştirilmesi için tohuma ihtiyaç yoktur. Bu bitkilerin taneleri kendi tohumlarıdır. Bahsettiğiniz ithal tohumlar ise "hibrit tohum" dediğimiz yeni nesil tohumlardır. Bu tohumların modifiye edilmesi 1930'lara dayanmıyor. Yanlış hatırlamıyorsam 1990'lı yıllarda bu tohumların kullanılmasına başlandı. Son yıllarda genetik çalışmalar üzerinde çalışmalarını iyice hızlandırmış olan İsrail bu yeni tohumları bize satmaktadır. Birim alanda klasik tohumlara göre çok daha fazla meyve veren bu tohumların en büyük özelliği ise ziraatçilerin deyimiyle "soysuz" olması yani bu tohumlardan elde edilen tanelerin tekrar tohum olarak kullanılamamasıdır. Fazla verim vaatleriyle o tohumları bize satan İsrail bunun sürekli bir satış olarak kalabilmesi için o tohumları "soysuz" hale getirmeyi ihmal etmemiştir. Bu tohumları eskiden kullandığımız buğday ve arpa tohumları gibi soylu yapsalar kendi tohumumuzu kendimiz üretebilir hale gelecektik.
    Yukarıdaki olaylar zinciri, devletin üretim ve satış politikalarında ön görüde bulunamadığının göstergesidir.

    quote:

    Orjinalden alıntı: oldsalt

    Tohumları yönünden dışa bağımlı olduğumuzun farkında mısınız?




    Bende tohumlarla ilgili araştırma bekliodum biraz bende baktım pek bişi bulamadım yada beceremedim

    Saol araştırman için
  • Rica ederim. Arpa ve buğdayın kendi tanelerinin yeniden tohumluk olarak kullanıldığını çocukluğumdan beri biliyordum. Bizim memlekette yetiştirilen ürünler. Eskiden dedemlerin kuşak ve hatta annemlerin kuşak bile ekmeklerini kendi imkanlarıyla yaparlardı. Her ailenin mutlaka birazcıkta olsa arpa-buğday ektiği arazisi olurdu. Buradan elde ettikleri buğdayları değirmene götürüp öğüttürürler ve sonra yıl boyunca o elde ettikleri undan ekmek yapıp dışarıya bağımlı olmadan kendi ihtiyaçlarını karşılarlardı. Eğlence amaçlıda olsa çocukluğumda at ve eşek sırtında değirmene az gitmedim.

    Hibrit tohumlar ve modern tarım ile ilgili konuları ise işim gereği biliyorum. Çalıştığım kuruluşa ait bir çok sektörde değişik firmalar var. Onların açılış öncesi ön fizibilitelerini ve sonrasında verimlilik analizlerini yaparken ister istemez araştırma yapmak zorunda kalıyoruz. Anlayacağınız; her şeyden azıcık bilen, çok bildim sanıp esasında tam olarak hiç bir şey bilmeyenlerdenim :-)

    quote:

    Orjinalden alıntı: muratgun

    Bende tohumlarla ilgili araştırma bekliodum biraz bende baktım pek bişi bulamadım yada beceremedim

    Saol araştırman için
  • Tohum ıslahı ve hazır tohum olayı tamamen Amerikanın dayatması sonucu hikümetlerin aldığı kararlarla uygulamaya konularak zaman içinde soylarını kurutup tohum yönünden bugunlerde dışarıya bağlı bulunduğumuz temel problemli konularda biridir. Topraklarımızı da teşvik yöntemi ile çiftçimizi hazıra alıştırarak ekip biçmekten vazgeçirerek(pahalı girdiler , mazot fiyatları , ucuz satış çünkü ithalat ile birilerinin cebi dolmaktadır) böylelikle içanadoluda birçok alan artık ekilmediği için toprak fakirleşerek çoraklaşmıştır, artık isteseniz de ekemezsiniz.

    TMO sadece alım satım yapan bir kurum haline getirmişler .Güzide kurumumuz yurt dışından mal yüklü gemi gözler hale gelmiştir.Geçen yıl kuraklık nedeni yaşadığımız fiyatları ve problemleri hatırlayınız.

    halbuki üniversitelerimizde başka ( çukurova üniversitesi ) bu alanlarda yerli ciddi ıslah çalışmaları yapılmakta olduğunu duyuyorduk. bugun birileri tohum varmeyi kesse acaba kendi tohumlarımızı kaç yılda yapabiliriz merak ediyorum. Önümüz problemli yıllarla dolu , umarım bu konuda bilmediğimiznice beyinler durmadan çalışıyordur da sıkıntı olursa aşarız. Açlık hiçbir şeye benzemez. Ekmek olmadan 500 sel mercedes olsa ne yazar.

    işte çalışma yapan bazı firmalardan haberler

    http://www.tumgazeteler.com/?a=2292035

    buda tarihçesi

    http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/c73001b1d44f492_ek.pdf?dergi=139



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi vezir -- 19 Mart 2009; 14:12:32 >
  • İnönü ve arpa(lama) konusu sonunda açılmış. Geçen hafta bir arkadaş bu konuyla ilgili bir soru sormuştu. Ekonomi hocasının İnönü ve Menderes dönemiyle ilgili bir iddiası vardı. O arkadaşımıza faydalı olacağını düşünerek konuyu sizlerin hizmetine tekrar sunayım. Saygılar.
  • Önce insanlar biraz yaşça büyükleriyle konuşmalıydı. Kaba da olsa Osmanlı yeni kurulmakta olan cumhuriyete ne ler bırakmıştı. İnsanların kıçına, ayağına giyecekleri don ve ayakkabı varmıydı? İçinizde kara lastik ayakkabı veya naylon ayakkabı giyenler var mı? Ben 1957'de kara lastik ayakkabıyı, 1960 da naylon ayakkabıyı giyebildim. Kar kış demeden kadınlar takınya, erkekler takınya ve çarık giyiyorlardı. 1956'da (Demokrat parti iktidarda) insanlar arpa, çavdar yulaftan kara ekmek yiyorlardı. Toprağa ektiğin tohumdan bire iki (1 kğ. tohumdan, 2 kğ. buğday alıp alamadığını biliyor musunuz? Kara saban ile çift sürdünüz mü?

    Osmanlı döneminde batıya ezdirilmiş, yine cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte batıya ve müslüman ülekere ezdirilmeye çalışılan bir millet, belini doğrutmasın diye içteki ve dıştaki düşmanlarla iş birlikçiler varken, işte herşey bulduğunuz ve gördüğünüz şekildedir.

    Herhalde şimdi alıntı yapacağım: "Envâr-ül Aşıkkin isimli kitap"ın, Takdim ve Takriz (Yazarın Önsözünü) anlayacağınızı düşünerek, alıntı yapacağım!

    Yazan: Mehmed Şevket EYGİ
    Garanti Matbaacılık ve Neşriyat- 1977

    "Allah'a sonsuz hamd ü senalar olsun ki, 30 - 35 SENE (1977- 35= 1942, 1977- 30= 1947'den)'DEN beri DİN HAYATINI YENİDEN canladırmak gayesiyle ŞAYAN-I TEBCİL bir EĞİTİM ve NEŞRİYAT faaliyeti başlamış bulunuyor. Temennimiz odur ki, (1977) bugünkü HÜRRİYET ve SERBESTİ AZAMİ şekilde değerlendirilerek ELİNİZDE gördüğünüz "Envar-ül Aşıkin kitabı" gibi klasik DİN KİTAPLARI GENİŞ HALK kütlelerinin istifadelerine arz olunsun."

    AFRİKA ATA SÖZÜ
    Onlar geldiklerinde, bizim elimizde bereketli topraklarımız vardı. Onların elinde İNCİL. Sonra bereketli topraklarımız onların oldu, bizim ise elimizde İNCİL kaldı.

    -Cumhuriyetin değerleri olan fabrikalar, oteller ve topraklarımız satılıyor! Bizlerin elinde kalan acaba ne olacak?
  • Yıl 1938 2.Dünya savaşı başlar. Savaş dış kaynaklıdır ve Türkiye savaşa girmemiştir. Fakat Türkiye bu savaştan tamiri zor bir çok ekonomik yaralar almıştır
    Yıl 2008 finans krizi başlar. Finans krizi dış kaynaklıdır ve Türkiye'yi teğet geçmiştir. Fakat Türkiye bu krizden tamiri zor bir çok ekonomik yaralar almıştır.

    Geçmişte teğet geçen bir savaştan ekonomik olarak yara alan bir Türkiye var.
    Bugün teğet geçen bir finans krizinden ekonomik olarak yara alan bir Türkiye var.

    Türkiye dışında yaşanan gelişmeler bir şekilde Türkiye'yi etkilemektedir. Fakat bazı arkadaşlar rahmetli İsmet İnönü yönetimini savunurken "dünyada savaş vardı, adam ne yapsın?" tipi bir davranış içerisindeler. Madem öyle, "dünyada kriz var, adam ne yapsın?" diyerek aynı sağ duyuyu günümüz yönetimi için de göstermeleri gerekmez mi?
    Gerekir ama göstermezler. Aksine "dünyadaki kriz bizi niye etkilesin?" diye saldırırlar. Çünkü ideolojileri gerçeklerin ötesine geçmiş ağaç yaşken eğilmiştir, yapacak birşey yok
  • İnönü denen mahlukat Atatürkten sonra gelebilecek en kötü basiretsiz adamdır
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Dellci

    Yıl 1938 2.Dünya savaşı başlar. Savaş dış kaynaklıdır ve Türkiye savaşa girmemiştir. Fakat Türkiye bu savaştan tamiri zor bir çok ekonomik yaralar almıştır
    Yıl 2008 finans krizi başlar. Finans krizi dış kaynaklıdır ve Türkiye'yi teğet geçmiştir. Fakat Türkiye bu krizden tamiri zor bir çok ekonomik yaralar almıştır.

    Geçmişte teğet geçen bir savaştan ekonomik olarak yara alan bir Türkiye var.
    Bugün teğet geçen bir finans krizinden ekonomik olarak yara alan bir Türkiye var.

    Türkiye dışında yaşanan gelişmeler bir şekilde Türkiye'yi etkilemektedir. Fakat bazı arkadaşlar rahmetli İsmet İnönü yönetimini savunurken "dünyada savaş vardı, adam ne yapsın?" tipi bir davranış içerisindeler. Madem öyle, "dünyada kriz var, adam ne yapsın?" diyerek aynı sağ duyuyu günümüz yönetimi için de göstermeleri gerekmez mi?
    Gerekir ama göstermezler. Aksine "dünyadaki kriz bizi niye etkilesin?" diye saldırırlar. Çünkü ideolojileri gerçeklerin ötesine geçmiş ağaç yaşken eğilmiştir, yapacak birşey yok

    İdeolojileri gözlerini kararttığı için göremezler.
  • Fakat kendi tohumlarimizi birakip disaridan ithal tohum almakla en buyuk yanlisi yapmisiz.Inanirmisiniz ben artik mesela bulgur yiyemiyorum.hamur gibi.Fransizlar kendi tohumlarini saklamakla meshurlar.az uretiyorlar ama bunu pahali satip aradaki farki kapatiyorlar.Yöresel damgalarla.Tabiki sahane tatlarla.Bu isin ustasi olmuslar.Mesela bir yorenin nohutu veya zeytini.bunun arazisini kisitlayip kaliteyi arttiriyorlar.Inanirmisiniz nyons bolgesinin zetinyaginin litresi 50 liradan fazladir.Ama agaçlarin sayisi bile bellidir.Bu konu çok uzun.Beni çok ilgilendirir.ama vaktim yok daha fazla yazmaya
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Dellci

    Yıl 1938 2.Dünya savaşı başlar. Savaş dış kaynaklıdır ve Türkiye savaşa girmemiştir. Fakat Türkiye bu savaştan tamiri zor bir çok ekonomik yaralar almıştır
    Yıl 2008 finans krizi başlar. Finans krizi dış kaynaklıdır ve Türkiye'yi teğet geçmiştir. Fakat Türkiye bu krizden tamiri zor bir çok ekonomik yaralar almıştır.

    Geçmişte teğet geçen bir savaştan ekonomik olarak yara alan bir Türkiye var.
    Bugün teğet geçen bir finans krizinden ekonomik olarak yara alan bir Türkiye var.

    Türkiye dışında yaşanan gelişmeler bir şekilde Türkiye'yi etkilemektedir. Fakat bazı arkadaşlar rahmetli İsmet İnönü yönetimini savunurken "dünyada savaş vardı, adam ne yapsın?" tipi bir davranış içerisindeler. Madem öyle, "dünyada kriz var, adam ne yapsın?" diyerek aynı sağ duyuyu günümüz yönetimi için de göstermeleri gerekmez mi?
    Gerekir ama göstermezler. Aksine "dünyadaki kriz bizi niye etkilesin?" diye saldırırlar. Çünkü ideolojileri gerçeklerin ötesine geçmiş ağaç yaşken eğilmiştir, yapacak birşey yok


    Başbakan kriz olduğunu kabul ediyor muydu ki 30 Mart'tan önce. Kriz Türkiye'yi de etkileyecek dendiği zaman, demediğini bırakmıyordu. Ne zaman ki oyları düştü 30 Mart sabahı krizi kabul etti ki bence iyi yaptı umarım bundan sonra kriz yok demez ve önlemleri alır.

    Ayrıca yazınızda siyah renk ile vurguladığım yerde kendinizle çelişiyorsunuz. Madem teğet geçti nasıl tamiri çok zor yaralar aldık.
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.