Şimdi Ara

INSANLIGIN COGALISI (Yaratılışı) İlk İnsan Hz Adem ve Havva (10. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
269
Cevap
0
Favori
22.505
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 89101112
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orjinalden alıntı: _KARDELEN_


    quote:

    Orjinalden alıntı: Wristcutter

    Cevize takıldık demek.Ben açıklayamıyorum sen açıkla o zaman. (Kaldıki cevizin oluşumu sandığınız gibi değil.)
    Rastlantısal'a güler misin?Tartışmıyorum bile bunu..


    Bildiğimiz gibi değilse peki nasıl?


    Cevizin neden böle yaratıldığının açıklamasını bekliyorum senden.Önce ben sordum.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Wristcutter


    quote:

    Orjinalden alıntı: _KARDELEN_


    quote:

    Orjinalden alıntı: Wristcutter

    Cevize takıldık demek.Ben açıklayamıyorum sen açıkla o zaman. (Kaldıki cevizin oluşumu sandığınız gibi değil.)
    Rastlantısal'a güler misin?Tartışmıyorum bile bunu..


    Bildiğimiz gibi değilse peki nasıl?


    Cevizin neden böle yaratıldığının açıklamasını bekliyorum senden.Önce ben sordum.

    Size ayet hadis ile açıklama yaptım ama içinizde dalga geçenler hatta dahada ileriye gidenler oldu

    Siz daha benim sorularıma açıklama getiremediniz.Ayrıca sizin Evrim-ateist diye nitelendirdiğiniz biliminiz bir yerden sonra işte böyle kalır




  • evrim=ateizm olarak görmüyorsun umarım.
  • Wikipedia'yı aç oku.Sorularının hepsinin cevabı var.Yarım yamalak bilgiyle laf atmalar.İlginçsin...Bilimin takıldığı yok.Senin tarzındakiler çelme takmasına rağmen üzerinden atlayıp takılmamayı becerebiliyor o.

    Ayetin bilimsel bir geçerliliği yok.Bu bölümde bilim bölümü.Bana bu yüzden bilimsel açıklama yapın.Anlatabiliyor muyum???
  • "Ceviz neden öyle" imiş.

    Peki öyle olmasaydı ne olacaktı? Hiçbirşey.

    Bundan nasıl ilahi anlamlar çıkarabiliyorsunuz.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: kaotika

    "Ceviz neden öyle" imiş.

    Peki öyle olmasaydı ne olacaktı? Hiçbirşey.

    Bundan nasıl ilahi anlamlar çıkarabiliyorsunuz.


    İlahı anlam şu.Bak bunu biyoloji bilimi açıklayamıyor kuranda yazıyor.Bak çürüttüm sizin teorinizi.Yaşasın yaşasın.

    Olay bu.








    Evrenin ve yıldıların oluşumu + Bigbang:


    Big bang ya da Büyük Patlama, evrenin yaklaşık 13,7 milyar yıl önce çok yoğun ve sıcak bir noktadan meydana geldiğini savunan bir bilimsel teori.

    Büyük Patlama teorisi, Galaksiler nebulözler ve yıldızlararası plazmanın bu şekilde meydana geldiğini savunur. Bu ilk infilaktan bu yana çok daha küçük patlamalar (süpernovalar) halen devam etmekte ve evren, genişleyip büyümeye devam etmektedir. Gerçekten de dünyadaki gözlem evlerinden izlenen uzak galaksilerin ışığındaki kırmızıya kayış, bunun ispatı olarak kabul edilmektedir.

    Büyük patlamadan gelen radyasyon, ilk defa 1964'te tespit edilmiştir. New Jersey'deki Bell Laboratuvarlarından Arno Penzias ve Robert Wilson, Samanyolunun dış kısımlarından gelen belirsiz radyo dalgalarını ölçmeye çalışıyorlardı. Fakat bunun yerine gökyüzünün her tarafından gelen bir radyasyon buldular. Bu ışınımın bütün yönlerdeki parlaklığı aynı idi ve yaklaşık 3° Kelvin (yaklaşık -270,15 santigrat) sıcaklığında bir ortamdan geldiği anlaşılıyordu. Daha sonra Penzias ve Wilson, bu buluşları için bir Nobel ödülü kazandılar.

    Bu kozmik fon radyasyonunun, büyük patlamadan hemen sonra evreni dolduran sıcak gazdan geldiği tahmin edilmektedir. Astronomlar, 1920'lerden beri evrenin genişlediğini biliyorlardı. Bu genişlemenin hızı da, yaklaşık 13,7 milyar yıl kadar önce bütün maddenin tek bir anda aynı noktada bulunması gerektiğini gösteriyor. İşte tam bu ilk zamana büyük patlama denilmektedir. O zamandan beri de evren sürekli olarak büyümektedir.

    İlk atomların oluşması [değiştir]

    Büyük patlamadan sonra evren radyasyondan yayılan çok sıcak gazla dolmuştur. İlk önce gaz, temel parçacıklardan meydana gelmişti: Önce kuarklar oluştu ve bunlar bir araya gelerek protonları ve nötronları meydana getirdi; daha sonra da elektronlar ortaya çıktı. Büyük patlamadan 300.000 yıl sonra, sıcaklık 3000 °K'ye(2726,85 santigark) düşünce bu parçacıklar birleştiler ve ilk atomlar oluştu.

    Bu durum, evrende büyük bir değişiklik getirdi. O zamana kadar elektrik yüklü parçacıklar radyasyonu çok kolay emerlerdi. Radyasyon çok uzağa gidemediğinden, gaz da şeffaf değildi. Fakat nötr atomlar radyasyonu iyi ememediler. Bu durumda hareketine bir engel kalmadığından, radyasyon uzayda yayıldı.

    Uzay genişledikçe radyasyonun dalga boyu uzadığı için, daha soğuk bir cisimden geliyormuş kanaatini vermeye başladı. Bizim radyasyonu ölçebildiğimiz şimdiki zamana kadar radyasyon, mutlak sıfırın ancak birkaç derece üstündeki sıcaklıklara kadar soğudu.
    Kozmik mikrodalga fon radyasyonu

    Penzias ve Wilson tarafından bulunan kozmik fon radyasyonu, bu düşünceye uymaktadır. Hem sıcaklık doğru derecedeydi hem de radyasyon bütün gökyüzünde aynı sıcaklıktaydı; çünkü bütün yönler büyük patlamaya doğru gidiyordu.

    Fakat bu keşif ortaya çözülmesi gereken bir de bilmece çıkardı. Fon radyasyonu, büyük patlamadan 300.000 yıl sonra gazın son derece homojen olduğunu göstermektedir. Gazın içinde büyük topaklar ve delikler olsaydı, bunlar radyasyonun gökyüzündeki dağılımında sıcak ve soğuk bölgeler olarak gözükecekti. Öte yandan bugün çok topaklıdır. Kümeler, ince uzun gruplar halinde toplanan galaksiler ve bunların aralarında boşluklar vardı. Bu büyük yapıların orijinal gazın içindeki topaklardan çıkmış olması gerekmektedir. Tıpkı sütün topaklanarak peynire dönüşmesi gibi.

    Kozmoloji ile uğraşan bilim adamları, fon radyasyonu iyi incelenirse, bunun sıcaklığında bazı sapmalar bulacaklarına inanmaktadırlar. Astronomlar, kozmik fon radyasyonunun sıcaklığını 1960'lardan beri giderek artan bir dikkatle ölçmektedirler. Birkaç yanılmanın dışında, yalnızca ortalama sıcaklıktan sapmalara sınırlamalar koyabilmişlerdir. Yerden yapılan son deneyler, bunların da bir Kelvin'in 30 milyonda birinden fazla olamayacağını gösteriyor. Yerden gözlem yapan astronomlar, kozmik fon radyasyonunu incelediklerinde iki hususla karşılaşmaktadır: Birkaç santimetre daha uzun dalga boylarında gözlem yaptıkları zaman bizim galaksimiz Samanyolu'ndan gelen radyasyon, zayıf fon radyasyonundan baskın çıkıyor. Bizimi galaksimizdeki parlak ve karanlık kısımlar, fon radyasyonundaki herhangi bir sapmayı kolaylıkla maskeliyorlar.

    Daha kısa dalgaboylarında ise Samanyolu daha zayıftır; fakat bu dalgaboylarındaki radyasyon, Dünyanın atmosferindeki su buharı tarafından emilmektedir. Dünyanın her yerinde, çeşitli gruplar, yüksek dağlar, Antarktika ve yüksekte uçan balonlar gibi havanın kuru olduğu yerlerden gözlem yaparak bu problemi çözmeye çalışmışlardır.

    Buna en iyi çözüm, bir uydudaki kısa dalgaboylu bir radyo alıcısıdır. 1970'lerin ortalarında, bu gözlemcilerin çoğu, NASA'nın Goddard Uzay Uçuş Merkezindeki bilim adamlarıyla işbirliği yaparak Kozmik Fon Keşif Uydusu COBE'nin tasarımına katkıda bulundular.

    18 Kasım 1989da COBE, yörüngesine mükemmel bir şekilde oturtuldu. COBE'nin taşıdığı üç araçtan iki tanesi gökyüzünü uzun kızılötesi dalgaboylarında gözlemledi. Araçlar, uzaydan gelen zayıf sinyallerin uzay aracının kendi sıcaklığından etkilenmemesi için sıvı helyumla soğutulmaktaydı. Bu araçlar görevlerini seferin dokuzuncu ayında sıvı helyumun bittiği sırada tamamladılar. Araçlardan biri fonun ortalama sıcaklığını görülmemiş bir hassasiyetle ölçerek 2.735 °K değerini buldu. Diğeri de ilk defa olarak, uzun kızılötesi dalgaboylarında uzayın haritasını çıkardı.

    Üçüncü ölçüm aleti fon radyasyonunun parlaklığındaki sapmaları aramak için tasarlanmıştı. Altı diferansiyel mikrodalga radyometreden oluşan bu düzenek gözlemlerine devam ediyor; çünkü bunların soğutulması gerekmiyor. Bunlarla gökyüzü şimdiye kadar iki kere tarandı ve üçüncü taramaya devam edilmektedir. Radyometreler gökyüzünü 3.5, 5.7 ve 9.5 milimetre olmak üzere üç kısa radyo dalgaboyunda gözlemlemektedir.

    Halen, dünyanın çeşitli yerlerinde aynı derecede hassas aletlere sahip ekipler COBE'nin görebileceğinden daha küçük, bir açı dakikası sapmalar bulmak için gözlem yapmaktadır.








    Yıldız
    Vikipedi, özgür ansiklopedi



    → Başlığın diğer anlamları için anlam ayrım sayfasına bakınız.


    Boğa takımyıldızında yer alan Ülker yıldız kümesi bir açık yıldız kümesidir. NASA fotoğrafı

    Yıldız yoğun ve ışık saçan bir plazma küresidir. Biraraya toplanan yıldızların oluşturduğu gökadalar görünür evrenin hâkimidir. Günışığı dahil olmak üzere Dünya üzerindeki erkenin (enerji) çoğunun kaynağı, bize en yakın yıldız olan Güneş'tir. Diğer yıldızlar, Güneş’in ışığı altında kalmadıkları zaman yani geceleri gökyüzünde görünürler. Yıldızların parlamasının nedeni çekirdeklerinde meydana gelen çekirdek kaynaşması (füzyon) tepkimelerinde açığa çıkan erkenin yıldızın içinden geçtikten sonra dış uzaya ışınım (radyasyon) ile yayılmasıdır. Yıldızlar olmasaydı, ne yaşam ne de öğelerin (element) büyük bir kısmı varolabilirdi.

    Gökbilimciler bir yıldızın tayfını, parlaklığını ve uzaydaki hareketini gözlemleyerek o yıldızın kütlesi, yaşı, kimyasal bileşimi ve bunun gibi birçok özelliğini belirleyebilirler. Bir yıldızın toplam kütlesi, yıldızın gelişiminin ve sonunun ana belirleyicisidir. Bir yıldızın gelişim süreci içinde bulunduğu aşamaya göre çapı, dönüşü, hareketi ve sıcaklığı belirlenir. Sıcaklık ve parlaklık durumuna göre işaretlendikleri Hertzsprung-Russell diyagramı (H-R diyagramı), yıldızların güncel yaşını ve gelişim sürecindeki aşamasını belirlemek için kullanılır.

    Yıldız gelişiminin ilk halkası, hidrojen, bir miktar helyum ve çok az miktarda daha ağır öğelerden oluşan ve içe doğru çökmeye başlayan bir madde bulutudur. Yıldız çekirdeği yeteri kadar yoğunlaştıktan sonra içinde bulunan hidrojenin bir kısmı sürekli olarak çekirdek kaynaşması tepkimesiyle helyuma çevrilir. Yıldızın geri kalan kısmı, açığa çıkan erkeyi, ışınım ve ısıyayım (konveksiyon) birleşimiyle çekirdekten uzağa taşır. Bu süreçler yıldızın kendi içine doğru çökmesini engeller ve erke, yıldız yüzeyinde bir yıldız rüzgârı yaratarak dış uzaya doğru ışınım yoluyla yayılır.[1]

    Çekirdekteki hidrojen yakıtı bittikten sonra, en azından Güneş’in kütlesinin beşte ikisi kadar bir kütleye sahip olan yıldız[2] genişleyerek, daha ağır olan öğeler çekirdekte ya da çekirdeğin etrafında kabuk hâlinde kaynaşarak kırmızı dev hâline gelir. Daha sonra maddenin bir kısmı yıldızlararası ortama salınarak, ağır öğelerin daha yoğun olacağı yeni bir yıldız nesli yaratacak şekle dönüşür. [3]

    İki ya da daha fazla yıldızdan oluşan sistemlerde birbirine kütleçekim gücüyle bağlanmış ve genellikle birbirinin çevresinde düzenli yörüngelerde dönen yıldızlar bulunur. Birbirine çok yakın bir yörünge izleyen yıldızların kütleçekimgücü ile etkileşimlerinin evrimsel gelişimlerinde önemli etkisi vardır. [4]

    Gözlem tarihçesi [değiştir]

    Yıldızlar her kültürde önemli bir yer tutar. Dinsel tapınmalarda ve yön bulmada yıldızlar kullanılmıştır. Dünyanın hemen hemen her yerinde kullanılan Gregoryen takvimi, en yakın yıldız olan Güneş’e göre dönme ekseninin açısını temel alan bir güneş takvimidir.

    Tycho Brahe gibi ilk gökbilimciler gece gökyüzündeki yeni yıldızları tanımlayıp gökyüzünün değişmez olduğunu önerdi. 1584 yılında Giordano Bruno diğer yıldızların aslında diğer güneşler olduğunu, onların yörüngesinde dönen başka gezegenler olabileceğini ve bir kısmının Dünya’ya benzeyebileceğini önerdi[5] Bu düşünce daha önceden antik Yunan düşünürler Demokritos ve Epikuros tarafından dile getirilmiştir.[6] Sonraki yüzyılda yıldızların uzak güneşler olduğu görüşü gökbilimciler arasında ortak kabul gören bir düşünce olmuştur. Bu yıldızların güneş sistemi üzerinde neden çekimsel bir etki göstermediğini açıklamak için Isaac Newton ve ilahiyatçı Richard Bentley öne sürülen düşüncelerden yararlanarak yıldızların her yönde eşit olarak dağıldığını önerdiler. [7]

    İtalyan gökbilimci Geminiano Montanari 1667 yılında Umacı yıldızının parlaklığındaki değişimleri gözlemleyerek kaydetti. Edmond Halley, yakınımızda bulunan bir çift "duran" yıldızın özdevim hareketinin ilk ölçümlerini yayımlayarak, bu yıldızların antik Yunan gökbilimciler Batlamyus ve İparhos zamanından beri konumlarını değiştirdiğini kanıtlamıştır. Bir yıldıza olan uzaklığın doğrudan ölçümü ilk olarak 61 Cygni yıldızı için ıraklık açısı yöntemi kullanılarak Friedrich Bessel tarafından 1838 yılında yapılmıştır. Iraklık açısı ölçümleri gökyüzündeki yıldızların birbirlerine olan engin uzaklıkları göstermiştir. [5]

    Gökyüzündeki yıldızların dağılımını keşfetmeye karar veren ilk gökbilimci William Herschel’dir. 1780’lerde bir dizi ölçü aygıtı yardımıyla 600 yönde bakış doğrultusu boyunca gözlemlediği yıldızları saydı. Bu çalışmayla yıldız sayısının gökyüzünde Samanyolu’nun merkezine doğru gittikçe arttığı sonucuna ulaşmıştır. Aynı çalışmayı güney yarımkürede tekrarlayan oğlu John Herschel de aynı yöndeki artışı tespit etmiştir. [8] William Herschel diğer başarılarının ötesinde, bazı yıldızların yalnızca aynı bakış doğrultusunda yer almalarının yanısıra çift yıldız sistemi oluşturan fiziksel eşler olduğunu bulmasıyla da tanınır.

    Joseph von Fraunhofer ve Angelo Secchi yıldız tayfölçümünün öncüleridir. Sirius gibi yıldızların tayfını Güneş ile kıyaslayarak soğurma çizgilerinin (yıldız ışığı tayfının atmosferden geçerken belli frekanslarda soğurumu nedeniyle oluşan koyu çizgiler) sayı ve kuvvetlerindeki farklılıkları buldular. 1865 yılında Secchi yıldızları tayf tiplerine göre sınıflamaya başladı. [9] Ancak günümüzde kullanılan yıldız sınıflandırması Annie J. Cannon tarafından 1900’lerde geliştirilmiştir.

    Çiftyıldızların gözlemlenmesi 19. yüzyılda giderek artan bir önem kazanmıştır. 1834 yılında Friedrich Bessel, Sirius yıldızının özdevim hareketindeki değişiklikleri gözlemleyerek görünmeyen bir eş yıldızın varolduğu sonucuna vardı. Edward Pickering 1899 yılında ilk olarak tayf üzerinde çiftyıldızı bulduğunda, Mizar yıldızının 104 günlük periyotlarda ortaya çıkan tayf çizgilerindeki periyodik ayrılmayı gözlemliyordu. William Struve ve S. W. Burnham gibi gökbilimcilerin birçok çiftyıldız sistemini gözlemlerinin detayları yörünge özelliklerinin hesaplanmasıyla yıldızların kütlelerinin belirlenmesine olanak sağlamıştır. Teleskop ile yapılan gözlemlerden çiftyıldızların yörüngelerinin hesaplanması problemi ilk olarak Felix Savary tarafından 1827’de çözülmüştür. [10]

    Yirminci yüzyılda yıldızların bilimsel incelemesi alanında hızlı gelişmeler yaşandı. Fotoğraf önemli bir astronomik araç oldu. Karl Schwarzschild bir yıldızın renginin ve dolayısıyla sıcaklığının görünen kadir derecesi ile fotoğrafik kadir derecesinin karşılaştırılması sonucunda belirlenebileceğini buldu. Fotoelektrik ışıkölçerin (fotometrenin) geliştirilmesi birçok dalga boyu aralığında çok hassas kadir ölçümüne olanak verdi. 1921 yılında Hooker teleskobunda girişimölçer kullanan Albert A. Michelson yıldız çapının ilk ölçümlerini yapmıştır. [11]

    Yirminci yüzyılın başlarında yıldızların fiziksel temeli üzerine önemli çalışmalar yapılmıştır. 1913 yılında geliştirilen Hertzsprung-Russell diyagramı, yıldızların gökfiziği üzerine çalışmaların ilerlemesini sağlamıştır. Yıldızların içini ve evrimini açıklayacak başarılı modeller geliştirilmiştir. Nicemler doğabilimindeki (kuantum fiziği) gelişmelerle birlikte yıldızışığının tayfları başarı ile açıklanabilmiştir. Bu sayede yıldızların gazyuvarının kimyasal bileşimi de belirlenebilmiştir. [12]


    Oluşum ve gelişim [değiştir]

    Yıldızlar, uzayda bulunan yüksek yoğunlukta (yine de dünya üzerindeki bir vakum odasından daha az yoğun olan) geniş bölgelerden oluşan özdeciksel (moleküler) bulutların içinde oluşur. Bu bulutlar çoğunlukla hidrojenden ve % 23–28 helyum ile az miktarda daha ağır öğelerden ibarettir. İçinde yıldız oluşan bu tür bir bulutsuya örnek Orion bulutsusudur. [18] Bu bulutlardan büyük yıldızlar oluştukça, içinde bulundukları bulutları güçlü bir şekilde ışıklandırıp yükünleştirirler (iyonlaştırırlar) ve bir H II bölgesi yaratırlar.

    Önyıldız oluşumu [değiştir]

    Bir yıldızın oluşumu, bir özdeciksel bulutun içinde oluşan ve sıklıkla bir üstnovanın (büyük yıldız patlamaları) ya da iki gökadanın çarpışmasından oluşan şok dalgalarının tetiklediği kütleçekimsel bir kararsızlık ile başlar. Jeans Kararsızlığı kriterlerini sağlayacak kadar bir madde yoğunluğuna erişen bölge kendi kütleçekimsel kuvveti altında çökmeye başlar.

    Bulut çöktükçe, Bok yuvarı adı verilen yoğun toz ve gazdan oluşan ayrık kümelenmeler oluşur. Bunların içinde 50 güneş kütlesine kadar madde bulunabilir. Yuvar çöktükçe ve yoğunluk arttıkça kütleçekimsel erke ısıya dönüşür ve sıcaklık artar. Önyıldız bulutu hidrostatik denge durumunda dengeli bir duruma yaklaştığında, bulutun merkezinde bir önyıldız oluşur. [19] Bu ana dizi öncesi yıldızlar genelde bir öngezegen diskiyle çevrelenmiştir. Kütleçekimsel büzülme dönemi 10–15 milyon yıl kadar sürer.

    İki güneş kütlesinden az kütleye sahip genç yıldızlara T Tauri yıldızı, daha yüksek kütleye sahip olan yıldızlara da Herbig Ae/Be yıldızları denir. Bu yenidoğan yıldızlar dönme eksenleri boyunca gaz fışkırtır ve Herbig-Haro nesnesi denen küçük bulutçuklar oluşturur. [20]

    Ana dizi [değiştir]

    Yıldızlar yaşam sürelerinin %90’ında çekirdek yakınında yüksek sıcaklık ve yüksek basınçlı çekirdek kaynaşması tepkimeleriyle hidrojeni helyuma çevirir. Bu tür yıldızların ana dizide olduğu söylenir ve cüce yıldız diye adlandırılırlar. Ana dizinin başlangıcından itibaren yıldız çekirdeğindeki helyum oranı düzenli olarak artar ve dolayısıyla da çekirdekteki çekirdek kaynaşması tepkimesini istenen hızda tutabilmek için yıldızın sıcaklığı ve parlaklığı yavaşça artacaktır. [21] Örneğin yaklaşık 4,6 milyar yıl önce ana diziye giren Güneş’in o zamandan beri parlaklığının %40 arttığı tahmin edilmektedir. [22]

    Her yıldız sürekli olarak gazın uzaya akmasına neden olan bir yıldız rüzgârı üretir. Yıldızların çoğu için kaybedilen kütle miktarı kayda değer değildir. Güneş her yıl 10−14 güneş kütlesi kadar [23] ya da tüm hayatı boyunca kütlesinin %0,01’i kadar bir kütle kaybeder. Ancak çok büyük yıldızlar gelişimlerini önemli derecede etkileyecek olan 10−7 ile 10−5 güneş kütlesi arasında madde kaybeder. [24] 50 güneş kütlesinden daha büyük bir kütle ile başlayan yıldızlar ana dizide kaldıkları sürece toplam kütlelerinin yarısını kaybedebilir. [25]

    Bir yıldızın ana dizide bulunacağı süreyi yakılacak yakıtın miktarı ve yanma hızı, başka bir deyişle başlangıçtaki kütlesi ve parlaklığı belirler. Güneş için bu sürenin yaklaşık 1010 yıl olduğu tahmin edilmektedir. Büyük yıldızlar yakıtlarını çok hızlı yakarlar ve ömürleri kısa olur. Kırmızı cüce adı verilen küçük yıldızlar yakıtlarını çok yavaş yakar ve on ile yüz milyar yıl arasında yaşamlarını sürdürürler. Yaşamlarının sonuna doğru gittikçe parlaklıklarını kaybeder ve kara cüce hâline dönerler. [2] Böyle yıldızların yaşam süreleri evrenin şimdiki yaşından (13,7 milyar yıl) daha büyük olduğu için kara cücelerin varolması henüz beklenmemektedir.

    Kütlenin yanı sıra helyumdan daha ağır öğelerin miktarı da yıldızların gelişiminde önemli rol oynar. Gökbilimde helyumdan ağır öğelerin tamamı "metal" olarak değerlendirilir ve bu öğelerin kimyasal derişimine metallik denir. Yıldızın metalliği, yakıtını yakacağı süreyi etkiler ve mıknatıssal alanların oluşumunu kontrol eder. [26] ve yıldız rüzgârının gücünü değiştirir.[27] Daha yaşlı öbek II yıldızlar oluştukları özdeciksel bulutların bileşimi nedeniyle daha genç olan öbek I yıldızlara göre önemli oranda az metalliğe sahiptirler. Bu bulutlar zaman geçip yaşlı yıldızlar öldükçe gazyuvarlarının bir kısmından gelen ağır metallerle zenginleşmiştir.

    Ana dizi ötesi [değiştir]

    En azından beşte iki güneş kütlesine sahip olan yıldızlar [2] çekirdeklerindeki hidrojeni tükettiklerinde dış katmanları genişler ve soğuyarak bir kırmızı dev oluşturur. Yaklaşık 5 milyar yıl sonra Güneş kırmızı dev olduğunda o kadar büyük olacak ki Merkür’ü ve büyük olasılıkla Venüs’ü de içine alarak yokedecektir. Kurulan modellemelere göre Güneş’in Dünya’nın şu anki yörüngesinin (1 astronomik birim, ya da AU) %99’u kadar genişleyeceği tahmin edilir. Ancak o zamana kadar Güneş’in kütlesinin azalması nedeniyle Dünya’nın yörüngesi 1,7 AU’ya çıkacaktır ve böylece güneşin içinde kalmaktan kurtulacaktır. [28] Ancak Güneş’in parlaklığı birkaç bin katına çıkarken Dünya üzerinde ne okyanus ne de havayuvar (atmosfer) kalacaktır.

    Kırmızı devin çekirdeğini çevreleyen kabuk tarzındaki katmanda hidrojen çekirdek kaynaşması devam eder. [29] En sonunda çekirdek helyum çekirdek kaynaşmasını başlatacak kadar sıkışır ve yıldızın yarıçapı azalırken yüzey sıcaklığı artar.

    Yıldız, çekirdeğindeki helyumu da harcadıktan sonra çekirdek kaynaşması karbon ve oksijenden oluşan ve sıcak çekirdeğin etrafında yer alan kabukta devam eder. Yıldız en baştaki kırmızı dev hâline benzer bir gelişim izler ancak bu sefer yüzey sıcaklığı daha yüksektir.

    Büyük yıldızlar [değiştir]

    Dokuz güneş kütlesinden daha fazla kütleye sahip olan yıldızlar helyum yaktıkları aşamada genişleyerek kırmızı süper dev olur. Çekirdekteki bu yakıt da bittikten sonra helyumdan daha ağır öğelerin çekirdek kaynaşmasına devam eder. Sıcaklık ve basınç karbon çekirdek kaynaşmasına yetene kadar çekirdek küçülür. Bu süreç, oksijen, neon, silikon ve kükürtün yakılmasıyla devam eder. Yıldızın yaşamının sonuna doğru yıldızın içindeki soğan katmanları gibi kabuklarda çekirdek kaynaşması gerçekleşebilir. Her kabukta farklı bir öğe çekirdek kaynaşmasına uğrar. En dışta hidrojen, içeri doğru helyum ve sonra ağır öğeler diye devam eder. [30]

    Son aşamaya, yıldız demir üretmeye başlayınca ulaşılır. Demir öğeciklerinin (atom) çekirdeği diğer ağır öğelerin öğecik çekirdeklerinden daha sıkıca bağlandığı için, çekirdek kaynaşmasına uğradıktan sonra erke açığa çıkarmazlar, dolayısıyla bu süreç erke tüketir. Aynı şekilde daha hafif öğelerin öğecik çekirdeklerinden daha sıkı bağlandığından bölünüm (fisyon) ile de erke açığa çıkmaz. [29] Görece yaşlı ve çok büyük yıldızların merkezinde büyük ve eylemsiz bir demir çekirdeği toplanır. Daha ağır öğeler yıldızın yüzeyine çıkarak Wolf-Rayet yıldızı denen nesnelere dönüşür. Bu yıldızların dış gazyuvarının kaçtığı yoğun bir yıldız rüzgârı bulunur.

    Çöküş [değiştir]

    Gelişiminin sonunda, ortalama büyüklükte bir yıldız artık dış katmanlarını kaybederek bir gezegenimsi bulutsuya dönüşür. Eğer dış gazyuvarı döküldükten sonra kalan kütle 1,4 güneş kütlesinden az ise görece oldukça küçük bir nesne (yaklaşık Dünya kadar) hâline gelene kadar küçülür. Daha fazla sıkışmanın oluşması için yeterince büyük olmayan bu yıldızlara beyaz cüce denir. [31] Her ne kadar yıldızlar plazma yuvarları olarak tanımlansalar da beyaz cücenin içindeki eksicik (elektron) yozlaşmış madde artık plazma değildir. Beyaz cüceler oldukça uzun zaman sonra kara cücelere dönüşeceklerdir.

    Daha büyük yıldızlarda demir çekirdek artık kendi kütlesini destekleyemeyecek kadar, yani 1,4 güneş kütlesinden daha fazla büyüyene kadar çekirdek kaynaşması devam edir. Çekirdeğin içindeki eksicikler (elektron) önelciklere (proton) yönlendirilince ve ters beta çözünmesi ya da eksicik yakalanması (elektron yakalanması) ile patlayıp ılıncık (nötron) ve nötrinolar oluşturunca çekirdek birdenbire çöker. Bu çökmenin oluşturduğu şok dalgaları yıldızın geri kalanının bir üstnova olarak patlar. Üstnovalar o kadar parlaktır ki kısa süre içinde bulunduğu gökadanın tamamından daha parlaktır. Samanyolunda oluştuklarında, tarih boyunca daha önce yıldız görülemeyen yerlerde ortaya çıkan "yeni yıldızlar" olarak gözlemlenmişlerdir. [32]

    Yıldızın maddesinin çoğu, üstnova patlamasıyla uzaya kaçar ve Yengeç Bulutsusu gibi bulutsuları oluşturur. [32]) Geri kalan bir ılıncık yıldızı (nötron yıldızı) hâline gelir (kendilerini bazen atarca (pulsar) ya da X ışını patlaması şeklinde gösterir) ya da dört güneş kütlesine eşdeğer bir kalıntı bırakacak kadar büyük bir yıldız ise karadelik olur.[33] Bir ılıncık yıldızında madde, ılıncık (nötron) yozlaşmış madde denilen hâlde bulunur ve çekirdekte de QCD özdeği denen daha da ekzotik bir yozlaşmış özdek bulunur. Karadeliğin içindeki özdeğin hâli henüz anlaşılamamıştır.

    Ölen yıldızların kaçan dış katmanları yeni yıldız oluşumunda kullanılabilecek ağır öğeleri de içerir. Bu ağır öğeler kayalık gezegenlerin oluşumuna izin verir. Üstnovalardan ve yıldız rüzgârlarından çıkan akış, yıldızlararası ortamın şekilllendirilmesinde önemli rol oynar.

    Yaygınlık [değiştir]

    Yıldızların çoğunluğunun kütleçekimi ile birbirine bağlı çoklu yıldız sistemlerinde çiftyıldızları oluşturduğu çok uzun zamandır kabul görmüş bir varsayımdır. Bu özellikle çok büyük olan O ve B sınıfı yıldızlar için özellikle doğrudur ve %80’i çoklu sistemdir. Ancak daha küçük yıldızlarda tek yıldız sistemlerinin oranı artar; kırmızı cücelerin yalnızca %25’inin bir eşi olduğu bilinmektedir. Tüm yıldızların %85’i kırmızı cüce olduğuna göre Samanyolu’ndaki yıldızları çoğu doğuştan tektirler. [34]

    Daha geniş kümelere yıldız kümesi denir. Bunlar birkaç yıldızlık yıldız topluluklarından yüzlerce, binlerce yıldızdan oluşan devasa küresel kümelere kadar sıralanırlar.

    Yıldızlar evrende düzenli bir şekilde dağılmamış ve normalde yıldızlararası gaz ve tozla birlikte gökadalarda toplanmışlardır. Sıradan bir gökada içinde yüzlerce milyar yıldız bulunur ve gözlemlenebilir evrende 100 milyardan (1011) daha fazla gökada vardır. [35] Genelde yıldızların sadece gökadalarda olduğuna inanılsa da gökadalararası yıldızlar da bulunmuştur. [36]

    Gökbilimciler gözlemlenebilir evrende en azından 70 sekstilyon (7×1022) yıldız olduğunu tahmin etmektedir. [37] Bu Samanyolumuzda bulunan 300 milyar yıldızın 230 milyar katıdır.

    Güneş’ten sonra Dünya’ya en yakın yıldız 39,9 trilyon (1012) kilometre ya da 4,2 ışık yılı uzaklıkta olan Proxima Centauri’dir. Bu yıldızın ışığının dünyaya ulaşması için 4,2 yıl gerekmektedir. Uzay Mekiği’nin yörünge hızıyla (saniyede 8 kilometre — yaklaşık saatte 30,000 kilometre) yolculuk edersek Proxima Centauri’ye ulaşmak için 150.000 yıl gerekecektir. [38] Buna benzer uzaklıklar gökada tekerlerinde, Güneş’in çevresi de dahil olmak üzere tipik uzaklıklardır. [39] Yıldızlar gökadaların merkezinde ve küresel kümelerde birbirlerine çok daha yakın olabildikleri gibi, gökada aylasında çok daha uzak olabilirler.

    Düşük yoğunlukları nedeniyle gökadalarda yıldızların birbiriyle çarpışmasının oldukça nadir olduğu düşünülür. Ancak gökada merkezi ile küresel kümenin çekirdeği gibi daha yoğun bölgelerde bu çarpışmalara daha sık rastlanır. [40] Bu tür çarpışmalar sonucunda mavi başıboşlar diye bilinen oluşumlar olur. Bunlar ana dizide aynı parlaklığa sahip yıldızlardan daha yüksek yüzey sıcaklığına sahip anormal yıldızlardır. [41]



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Wristcutter -- 20 Ağustos 2008; 20:47:31 >




  • Evet uzun copy-pastelerin sıkıcı olduğunu umarız farketmişizdir hepimiz

    Yani sadece bir görüşün uzun yazıları yok, herkes kopyala+yapıştır yapabilir. Ama nedense bu dini konularda copy+paste çok oluyor. E insan sıkılıyor tabi...
  • Sevgili metalok öncelikle senin hem tarzına hem de paylaştığın bilgilere son derece saygı duyuyorum gerek fikrini açıklama tarzın gerekse kendi yorumunu hazmetmiş yaklaşımın şu anda karşımızdaki diğer yaradılışçılardan çok daha ergin ve sorgulayıcı olduğunu gösteriyor..haddim olmayarak tebrik ediyor ve cevaplarıma geçiyorum...

    Sen:
    Öncelikle bir derecelik bir sapma küçük değişikliğe değil büyük değişikliğe neden olur!
    Bir derece artma demek oğlak ile yengeç dönengecinin arasındaki mesafenin artması demektir.
    Aynı zamanda kutup dairelerinin küçülüp daha fazla güneş ışını almasını sağlar ve buz tutma olayı çok azalır.
    Ekvatör Mesafenin artması demek dünyanın daha fazla çöl alanına sahip olması demektir.
    Kısace dünya ısısının çok fazla artması söz konusu olacaktır.
    Şimdi dünyanın ortalama ısısının 3-4 derece artmasının bile çok büyük felâketlere yol açacağını biliyorsak...
    Eksende bir derecelik kaymanın nelere yol açacağını siz düşünün!!!!

    Ben: Zaten deerecesel değişiklilklerin etkisi az olur demedim hatta "farklı evrimleşirdik" diyerek etkinin büyük olacağını belirttim sanırım bir yanlış anlaşma var umarımşimdi daha iyi ifade etmişimdir..


    Sen:
    İkincisi dünya güneş etrafında 365 günde dönmektedir.
    Dünyanın yörüngesi elips biçimindedir.
    Dolayısıyla bir yıl içinde dünya güneşe bir sefer yaklaşır ve uzaklaşır, bu bir yılda defalarca olmaz!!!

    Dünya güneş arası mesafe ortalama 150milyon km'dir.
    Yörüngeye bağlı olarak bu mesafe 3-5milyon km civarı değişmektedir.

    Ben: dünya güneş etrafında 365 günde elips çiziyor ve bu güneşle dünya arasındaki mesafenin her an değiştiğini (zaman zaman büyük zaman zaman küçük deltalar) ile sürekli (continious) değiştiğini ifade eder bu yüzden "defalarca" demiştim..yine ummrım daha doğru ifade etmişimdir..

    Sen:
    Yalnız mesafe değişimi eksen eğikliğinin değişimi kadar etkili değildir.
    Zaten bunu yaşayarak görüyoruz.
    Ama eksen açsı asla değişmiyor!

    Ben:zaten aslında söylediklerimiz arasında bir çelişki yoktu..

    Sen:
    Bakın coğrafya konusun da bile eksik bilginiz sizi nasıl yanıltıyor.
    Bir de evren hakkındaki eksik bilginiz sizi nasıl yanıltır tanımlanamaz herhalde...

    Ben: sanırım o kadar da eksik değilmiişim değil mi ??

    Sen:
    Ki biz şu an evren hakkında denizdeki kum tanesinin atom'u kadar dahi birşey bilmiyoruz!
    Bırakın evreni daha dünyadaki sistemleri bile doğru dürüst açıklayamıyoruz bir de evren için mi yorum yapacağız?

    Ben: yapılmış yorumlara yorum yapıyorum..kendim bir yorum sunmuyorum..



    Sevgiler..




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Yeni Türkü

    Evet uzun copy-pastelerin sıkıcı olduğunu umarız farketmişizdir hepimiz

    Yani sadece bir görüşün uzun yazıları yok, herkes kopyala+yapıştır yapabilir. Ama nedense bu dini konularda copy+paste çok oluyor. E insan sıkılıyor tabi...


    Ben yapmak zorunda kaldım.Özellikle kaçınıyorum konunun başnıdan beri.Ama arkadaş neden kaçındığımı çözemedi henüz.

    Rahatsız ettisyem özür dilerim.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Wristcutter


    quote:

    Orjinalden alıntı: Yeni Türkü

    Evet uzun copy-pastelerin sıkıcı olduğunu umarız farketmişizdir hepimiz

    Yani sadece bir görüşün uzun yazıları yok, herkes kopyala+yapıştır yapabilir. Ama nedense bu dini konularda copy+paste çok oluyor. E insan sıkılıyor tabi...


    Ben yapmak zorunda kaldım.Özellikle kaçınıyorum konunun başnıdan beri.Ama arkadaş neden kaçındığımı çözemedi henüz.

    Rahatsız ettisyem özür dilerim.

    aslında "okunmayan msajlar" yazıyor iyi oluyor o yüzden bırak yazsın..Bizi okuyorlar onun mesajlarında Page Down yapılıyor..

    zaten kendini tekrar etmekten başka birşey yapmıyor..her cevaba soru ile cevap veriyor...bu bizim için iyi..




  • @EngineerInDefenceInd,
    Öncelikle benim hakkımdaki kişisel yorumun için teşekkür ederim.
    Sanırım bir yanlış anlama olmuş:)
    4 sayfa olmuş...
    Fikirler havada uçuşuyor.
    Ve herkes birbirine, evren konusunda bile, görüşlerini kabul ettirmeye çalışıyor.
    Din zaten inanç üzerine kurulu...
    Sen bunu ispat edemezsin ki! Dolayısıyla bilime referans gösteremezsin...
    Diğer türlü bilim de zaten sınırlı bilgiye sahip o da dinsel verileri dikkate almaz.
    "Koca koca fontlar yazılar falan arkadaşlar amacınız ne..." diye düşünürken sizin mesajı yanlış anladım galiba...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi metalok -- 20 Ağustos 2008; 21:36:29 >
  • sorun değil...
    ben kimseye dinsiz olun demiyorum..inanan da senin gibi sorgulayarak kendini geliştirerek farklı kaynakları da okuyarak inansın


    quote:

    Orjinalden alıntı: metalok

    @EngineerInDefenceInd,
    Öncelikle benim hakkımdaki kişisel yorumun için teşekkür ederim.
    Sanırım bir yanlış anlama olmuş:)
    4 sayfa olmuş...
    Fikirler havada uçuşuyor.
    Ve herkes birbirine, evren konusunda bile, görüşlerini kabul ettirmeye çalışıyor.
    Din zaten inanç üzerine kurulu...
    Sen bunu ispat edemezsin ki! Dolayısıyla bilime referans gösteremezsin...
    Diğer türlü bilim de zaten sınırlı bilgiye sahip o da dinsel verileri dikkate almaz.
    "Koca koca fontlar yazılar falan arkadaşlar amacınız ne..." diye düşünürken sizin mesajı yanlış anladım galiba...




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Wristcutter


    quote:

    Orjinalden alıntı: Yeni Türkü

    Evet uzun copy-pastelerin sıkıcı olduğunu umarız farketmişizdir hepimiz

    Yani sadece bir görüşün uzun yazıları yok, herkes kopyala+yapıştır yapabilir. Ama nedense bu dini konularda copy+paste çok oluyor. E insan sıkılıyor tabi...


    Ben yapmak zorunda kaldım.Özellikle kaçınıyorum konunun başnıdan beri.Ama arkadaş neden kaçındığımı çözemedi henüz.

    Rahatsız ettisyem özür dilerim.



    Yok amacım sonunda bilimcilerde copy+paste başlıyacak ve o zaman daha kötü olur demekti :) Seni eleştirdiğimden değil yoksa. Bende tam bizde yapsakya şöyle sayfalarca copy+paste neden karşı çıktığımızı anlasınlar diye düşünüyordum :)




  • konu: yaratıcı yaptı, kendiliğinden veya yaratıcı yaptı fakat düzende işleyiş kendiliğinden oluyor; şeklinde dağılmış gibi..

    bakalım,ne şekilde sonuçlanıcak
  • quote:

    Orjinalden alıntı: _KARDELEN_

    Enerji neden bizi insan olarak yaratmamışda MAYMUNDA YARATMA GEREĞİ DUYMUŞ
    Akılsız enerji seni


    Alakasız olmuş cevabım iyi okumadan ezbere yazmışız biraz

    @Kaotika

    Geçen günlerde evde çay içiyoruz.Kalitesiz bir çay olduğu için arkadaşın bardağında 3 tane çöp vardı.Arkadaş sanırım 3 misafirim gelecek demeye kalmadı yapıştırdım.Hayır yanlış mana çıkardın Tanrı vardır diyeceksin.

    Nasıl bir algoritma kullandıklarını ben daha çözebilmiş değilim.Zaten algoritma diye bir şey yok tüm doğrular mevcut konjonktürün doğruları Az biraz teoloji bilmek kalp damar hastalıklarına iyi gelir kesinlikle



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Raskolnikov -- 21 Ağustos 2008; 8:38:49 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Raskolnikov


    quote:

    Orjinalden alıntı: _KARDELEN_

    Enerji neden bizi insan olarak yaratmamışda MAYMUNDA YARATMA GEREĞİ DUYMUŞ
    Akılsız enerji seni


    İnsancıl ilke o zaman bu düşündüklerini düşünemiyor olacaktın tek derdin muz olacaktı.

    @Kaotika

    Geçen günlerde evde çay içiyoruz.Kalitesiz bir çay olduğu için arkadaşın bardağında 3 tane çöp vardı.Arkadaş sanırım 3 misafirim gelecek demeye kalmadı yapıştırdım.Hayır yanlış mana çıkardın Tanrı vardır diyeceksin.

    Nasıl bir algoritma kullandıklarını ben daha çözebilmiş değilim.Zaten algoritma diye bir şey yok tüm doğrular mevcut konjonktürün doğruları Az biraz teoloji bilmek kalp damar hastalıklarına iyi gelir kesinlikle



    takdire şayan bir yergi




  • Peki yorumlarını eksik etmeyen ve mesaj yazmada geciken (tabi uzun araştırma sonucu bulabildi nihayet)kardeşimizede teşekkürler

    Şimdi kardeşler ;Bana kısa kısa
    Bizim ilk atamız kimdir?
    Nasıl dünyaya gelmiştir?
    Dünyaya bizi getirmesindeki gaye nedir?
    Madem öyle sadece dünyayı hayvanları ve bitkileri yapması yetmemmişmi?
    Kainat nasıl oluştu?Bing-bangdan önceki hayat yada xxx nasıldı?

    Dünyanın yaratılışındaki hikmet nedir?
    İLk enerji nasıl tekamül etmiştir...
    Birde şu ceviz olayını
    açıklarsanız çok memnun olurum

    Uzun uzun yazmayın lütfen.İşlerimde yoğun olduğunda okuyamayabilirim
    Bundan sonra bu kadar zaman ayıramam yanlış anlaşılma olmasın

    Sizleri seviyorum kardeşler
    Hepiniz çok iyisiniz
  • Kardelen imalı imalı konuşmasak...Google'a yıldızların oluşumu yazınca çıkan ilk belgelerden birisi o.Araştırmaya gerek yok yani.

    Yarın üni kaydı için gerekli evrakları toplamam lazım.Araştırıp araştırıp yazamayacağım cevap.


    Edit:Evren ile ilgili soruların için Ceviz Kabuğundaki Evren Yazar:Evren Stephan Hawking...Okursan pek problem kalmaz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Wristcutter -- 20 Ağustos 2008; 23:36:34 >
  • Kainat nasıl oluştu?Bing-bangdan önceki hayat yada xxx nasıldı?

    buna herkes farklı yaklaşır. big bang öcnesi felan, bunları öyle açıklamak, varlık felsefesindeki yorumlarına dayalı olucaktır.

    Bizim ilk atamız kimdir? ve Nasıl dünyaya gelmiştir?

    bu sorularına evrim ölçüsünde tahmin ettiğin gibi cansız maddelerin etkileşmesi sonucu oluşan aminoasitten, basit hücreye oradanda....... insan ve maymun olarak iki alt dala ayrıldık diyeceklerdir.


    veee;
    İLk enerji nasıl tekamül etmiştir...
    soruna kimes cevap veremez. enerji hep vardı.. bence tanrıda mevcuttu, onlara göre kuark alanları vs. şeklinde hep ama hep vardı. neden-sonuç/ devinim şeklinde süregeldi form değiştirdi vs..(bu işleyiş mekanizmasına deistlerde inanıyo olabilir.)

    ceviz sorusuna kim ne der bilemem

    Dünyaya bizi getirmesindeki gaye nedir?
    Madem öyle sadece dünyayı hayvanları ve bitkileri yapması yetmemmişmi?
    Dünyanın yaratılışındaki hikmet nedir?

    şeklindeki sorulara, ateist arkadaşlar açıklama getiremezler. tanrıyı kabul eden birisi buna açıklama getirebilir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi demonchild -- 20 Ağustos 2008; 23:39:02 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: EXCELANCEE28

    quote:

    Orjinalden alıntı: Massaimassai


    Herkes kendine göre(subjektif) anlatmışta!İspatını yapamamış.İnsanın çamur veya balçıktan yaratıldığı ; semavi dinlerden önceki bir mit veya inanıştır.Varsa iddiasını kanıtlayabilcek!bekliyorum.Amacımız mesnetsiz iddia ise;benim iddiam kendi inanışım gereği(sallıyorum) Adem,kediden türedi!Yaratan;Ademi Kedi nin kemiğinden üretti!

    Saygılarımla,


    HUD SURESİ:
    2.Öyle ki, Allah'tan başkasına ibadet etmeyin. Gerçekten Ben, sizi O’nun tarafından uyaran ve müjdeleyenim;

    3.Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O'na tevbe edin. O da sizi, adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten Ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım.

    4.Sizin dönüşünüz Allah'adır. O, herşeye güç yetirendir.


    5.Haberiniz olsun; gerçekten onlar, ondan gizlenmek için göğüslerini büker (Hak'tan kaçınıp yan çizer)ler. (Yine) Haberiniz olsun; onlar, örtülerine büründükleri zaman, O, gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da bilir. Çünkü O, sinelerin özünde saklı duranı bilendir.

    6.Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır.
    7.O'nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur. Andolsun onlara: "Gerçekten siz, ölümden sonra yine diriltileceksiniz" dersen, inkar edenler mutlaka: "Bu, açıkça bir büyüden başkası değildir" derler.

    8.Andolsun, onlardan azabı sayılı bir topluluğa (veya belirli bir süreye) kadar ertelesek, mutlaka: "Onu alıkoyan nedir?" derler. Haberiniz olsun; onlara bunun geleceği gün, onlardan geri çevrilecek değildir ve alaya almakta oldukları şey de kendilerini çepeçevre kuşatacaktır.

    9.Andolsun, Biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırıp sonra bunu kendisinden çekip-alsak, kuşkusuz o, (artık) umudunu kesmiş bir nankördür.

    10.Ve andolsun, kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet taddırsak, kuşkusuz; "Kötülükler benden gidiverdi" der. Çünkü o, şımarıktır, böbürlenendir.

    11.Sabredenler ve salih amellerde bulunanlar başka. İşte, bağışlanma ve büyük ecir bunlarındır.

    12.Şimdi onların: "Ona bir hazine indirilmeli veya onunla birlikte bir melek gelmeli değil miydi?" demeleri dolayısıyla göğsün daralıp sana vahyolunanlardan bir kısmını terk mi edeceksin? Sen yalnızca bir uyarıcısın. Allah herşeye vekildir.

    13.Yoksa: "Onu kendisi uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Haydi siz, yalan üzere uydurulmuş olarak onun benzeri on sûre getirin ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah'tan başka çağırabildiklerinizi çağırın."








    Sayın EXCELANCEE28 söylediklerinizin doğru olabilmesi için;öncelikle Yaratan!ın ispatını yapacaksınız, buna yaptıktan sonra , Kur'an-ı Kerim 'in yaratanın kelamı olduğunu kanıtlayacaksınız.Bunları geçtikten sonra kaynağınızla ilgili tartışmak daha doğru olur.

    Buraya Kur'an-ı Kerim den bir sure yazmanız, sizi haklı çıkarmaz.Elbette siz inancınız gereği öyle olduğuna inanabilirsiniz.7 milyar a yakın insanın yaşadığı dünyamız da,en azından 5.5 milyar insan size inanmıyor.3.5 milyar insan tek yaratan'a inanmıyor.Ateistlerin sayısını bilmiyorum.1 kişi bile olsa!Sizin göreviniz, iddanızı ispatlamaktır.Belki siz ispatla yükümlü olmayabilirsiniz.Onlarda inanmakla yükümlü değil.Ne acıdır ki, cahiliye dönemi diyebileceğimiz okuma yazmanın çok az olduğu, Miladi takvime göre 1000 li yıllarda, semavi dinler bu kadar çok taraftar kazanırken!1000 yılından 2008 e dek, din değiştiren ne kadar azdır!Ne manidar!Bu suç din de mi?Yoksa tebliğ edende midir?Muallak!

    Saygılarımla,



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Massaimassai -- 21 Ağustos 2008; 0:23:41 >




  • 
Sayfa: önceki 89101112
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.