Şimdi Ara

KALIN TÜRK

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
2
Cevap
0
Favori
207
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • KALIN TÜRK İÖ DEN ÖNCE VE İÖ DEN SONRA (ismet özelden önce ve ismet özelden sonra)

    http://www.kitapyurdu.com/kitap/104071/kalinturk.htm?sa=39622591



  • İsmet Özel'le "Kalın Türk" üzerine

    "İNCELMİŞ TÜRKLER ÇIT DİYE KIRILIYOR"

    Murat Menteş / Gerçek Hayat / 26 Nisan 2006


    www.İsmetozel.org adlı bir web sitesi var… İsmet Özel okurlarının kurduğu bir site. Bakıyor musunuz bu siteye?

    Bakmaz olur muyum, tabii ki bakıyorum. Hattâ istatistiklerini bile takip ediyorum, hangi ülkelerden giriliyor diye. Yurtdışından, birinci sırada ABD, ikinci Almanya, üçüncü Hollanda, dördüncü sırada Belçika. İsmet Özel adını taşıyan birçok site kurma teşebbüsü oldu. Bunlardan bazıları şahsen benimle temas da ettiler. Hiçbirine güler yüz göstermedim. Fakat ismetozel.org’u kuranlar benden izin istedi. Siteye katkıda bulunmamı talep etmediler. Ben de bu siteyi yönetenlerin bir istismarı öne almadığını, hakikaten “İsmet Özel bize bir şeyler verdi, biz de bunun kıymetini bildiğimizi belli edelim” şeklinde bir tavırla işe koyulduklarını fark ettim. Dolayısıyla ismetozel.org devam etti ve iki kere de hacklendi. Anlaşılan bir etki doğruyor ki tepki de uyandırıyor.



    Yeni kitabınız Kalın Türk’ün önsözünde “Elinden iş gelip de üzerinde toplum baskısı hissetmeyen insan yok gibidir” diyor ve “Ortalamaya rıza dayatması”nın devreye gireceğini belirtiyorsunuz. “Onlar beni aldatacağına ben onları aldatayım” tavrı gösteren bir “cinci hoca” tipinden söz ediyorsunuz. Türk aydını sizin nazarınızda cinci hoca mı?

    İki kategoriyi tespit etmek lâzım. Birisi, ağzı açık ayran delisi yığını. Mesela, Avrupa’da kulağı küpeli, burnu hızmalı, uyuşturucu kullanan bir genç, Alman kültürünün baskıcı vasfına karşı söz söyleyen birisidir. Ama, Türkiye’de küpe ve hızma takan kimse, yalakalıktan başka hiçbir şey yapmıyordur. Çünkü ona, hakim bir kültürel zümre, yer açmak için böyle bir küçülmeyi kabul etmesi şartı koşmuştur. O da bu şarta rıza göstererek ve de adamdan sayılabilmek için böyle bir zavallılığa uğramıştır. Sürüyle sürüklenmeyi biz belki Tanzimat’tan beri yaşıyoruz.

    Kendinizi “Kalın Türk” olarak adlandırıyorsunuz nedir Kalın Türk?

    Evet, çünkü Türkiye’de incelmiş Türkler var. Türkiye’de çıt deyip inceldiği yerden kopacak Türkler yaşıyor. Ben gevrek Türk değilim. Kalın Türk olduğumu söylüyorum. Şiir, sosyalizm, İslam dolayısıyla yaşadıklarım beni kalınlaştırdı. Ama sesim Davudi bir ses oldu mu? Mesele orada.

    yani?

    Gavurlar; Tevrat’ta ve Kur’an’da adı geçen Hz. Davud’un temsilcileri artık kendileri olmadığını biliyorlar. Kendilerinin Golyat’laştıklarını biliyorlar. Şimdi bir Türk olarak sen Davut musun, değil misin? Mesele burada.

    “Laik-Müslüman çatışması bir tezgahtır. Böyle bir şey yoktur, olmamalıdır da” diyorsunuz.

    Tabii ki. Sözgelimi, diyorlar ki “Türkiye’de tarım çöktü.” Peki bu kadar yıl faaliyet gösteren ziraat fakülteleri ne iş yapıyordu? Bu ne mantıksızlıktır? Ziraat fakültelerinde, Türkiye’nin atılım yapmasına itiraz eden, karşı çıkan kimse yok gibi görünüyor. Kimse, “Kardeşim tarıma ne gerek var? Olmasın. Çürüsün, çöksün” demiyor, fakat gizlice bu oluyor. Laik - Müslüman çatışması göstermelik bir hadise, anlamsız.

    Çatışma hiç mi yok?

    Asıl çatışma, din gününe inananlarla inanmayanlar arasındaki çatışmadır. Yani Allah’a verilecek hesabı olduğuna inanan insanlar var, “Allah’a hesap vermek palavradır” diyenler var. Çatışma bundan ibaret. Allah’a verecek hesabı olan insan, milliyetçi olmayı korkulacak bir şey olarak görmez. “Ben milletim için şunu yaptım” demek, Allah katında bizi utandıracak bir şey midir?

    Evet… “Fundamentalist üç parmakla yemek yiyen ve bunu imrenilecek bir şey haline getirebilen kişidir” diyorsunuz.

    Allah Resulü, veda Hutbesi’nde ne diyor? “Size Kur’an’ı ve Sünnetimi bırakıyorum.” Müslümanlıkta ayrıca başka bir şey var mı? “Arap töresi ya da sizin parlak fikirleriniz sizi kurtaracak” diyor mu Veda Hutbesi’nde?

    Sanırım, sizin Türklük teklifinizin, Kur’an ve Sünnete riayet anlamı taşıdığı tam kavranılmıyor?

    Allah Resulü, cihada gitmeyip de onun masrafıyla mescit inşa edenlerin mescidine hiç gitmedi ve o mescit sonunda yıkıldı: Mescid-i Dırar. Ben diyorum ki, Türk olmak, İslamiyet’in ortaya çıkışından bu yana, kafirle çatışmayı göze almakla mukayyettir. Allah Resulü, cihada gitmedikleri için o insanlara ne münafık dedi, ne kafir dedi. Ama mescitlerine girmedi. Yani biz insanların Müslümanlığına bir şey demiyoruz. Herkes Müslüman. Ama Türk olmak başka bir şeydir. Müslüman olmak Türk olmak demek değildir. Fakat Müslüman olmadan Türk olunmaz. Kafirler bize İslam’dan tamamıyla kopuk bir Türklük yutturdular. Böyle bir şey yok. Türk ırkı diye bir şey tarihin hiçbir döneminde yok. Ama varmış gibi yaptılar. Hâlâ işler böyle yürüyor. Bu yapay ve aşağılayıcı kimlik dayatmasına bir cevabımız olmalı. Müslüman kimliğimize ve ayırıcı vasfımıza sahip çıkalım. Bakın, Müslümanların çoğunluk teşkil ettikleri bütün ülkelerde İslam’ın görüntüsü kafirler tarafından özel olarak değiştiriliyor. Hoşgörü, temizlik… bunlar İslam olarak öğretiliyor çocuklara. Kelimetullah uğruna kılıç çekmek yok. Bu, İslamiyet’in Türk’ten, Türk’ün İslamiyet’ten koparılmasıdır. Kılıçsız, güçsüz, meydan okumak yerine sırıtan bir insan tipi üretiliyor. Çünkü, Türk’ten korkuyorlar. İnce, incelmiş Türk istiyorlar. Kraker gibi.

    Kitabınız 1993 yılında İzmir’de yapılmış bir konuşmanın metni. Hayrete düştük. Bunlar söylenmiş, kayda geçmiş, insanlar bu sözlere şahit olmuşlar. Bu durumu siz nasıl izah ediyorsunuz?

    Valla böbürlenmekten başka çarem yok. Çünkü siz benim Halkın Dostları dergisinde yazdığım yazıları okuduğunuz zaman da bazı hayretlere uğrayacaksınızdır. “Adam Müslüman da değilken, nasıl olmuş da bunları söylemiş?” diyebilirsiniz. Çünkü öyle başladık biz bu işe. İnsanlar, İsmet Özel’in değiştiğini söylüyorlar. Benim hayat maceram, değişmeme değil, duruşuma bağlı bir maceradır. Aynı yerde duruyorum. Nöbet yerimi terk etmedim.

    “Türkiye olarak adlandırılan ülke Türkiyeliğinde ısrarlı mı?” sorusunu soruyorsunuz kitabınızda.

    Bu, hâlâ devam eden bir programın icrası karşısında söylenmiş bir söz. Şu anda yaşadığımız toprakların ismi zaten değiştiriliyor. İnsanlar, Kapadokya gezisi yapıyorlar, Kilikya’ya gidiyorlar. Mavi yolculuğa çıktıkları zaman İyonya’dan, hattâ Karya’dan başlıyorlar. “Pontus” artık rahatça kullanılan kelimelerden biri oldu. Türkiye, bir vatanın adıdır, bu sebepten değiştirilemez. Adı değişirse, Türklerin vatanı olmadığı anlamı çıkar bundan. Millet, vatanıyla adaş halbuki. Kimileri diyor ki “Orası Türkiye ama orada her şey var.” Hayır. Türkiye’de sadece Türkler var. Bazıları, Türkiye’nin adının değişmesine razı; ben değilim.

    Kalın Türk’ün yazarı olarak, çok satanlar listesinden inmeyen Şu Çılgın Türkler hakkında ne düşünüyorsunuz?

    Ben, Kalın Türk kitabının Şu Çılgın Türkler’le bir alakası olduğunu düşünüyorum.

    Ne gibi?

    Şöyle: Şu Çılgın Türkler, İstiklal Harbi’nin de, Cumhuriyet rejiminin de saptırılmış bir yorumunu sunuyor. Benim incecik kitabım bu yorumu itlaf eden bir pozisyondadır. 23 Nisan 1920, 30 Ağustos 1922, 29 Ekim 1923; bunlar birbirini mantık sırasıyla takip eden olaylar değildir. Bunu, Türkiye’de yaşayan, birazcık kafası çalışan herkesin anlaması lâzım. Bunlar bağımsız, mahiyetleri birbiriyle alakalı olmayan üç olaydır. Eğer bunların mahiyetini yüksek düzeyde bir senteze kavuşturmak istiyorsak, bu sentez asla Şu Çılgın Türkler kitabının sentezi değildir. TBMM’nin açılması, 30 Ağustos Zaferi ve Cumhuriyetin ilanı. Bunların manalarının da keşfedilmesi gerekir. Reddedilmelerinden bahsetmiyorum. Tam tersine bunlar müspet aşamalar olarak, birer kazanım olarak tekrar keşfedilmeli. Şu Çılgın Türkler’in yorumu, bu keşfi engelliyor.

    Mahzar Alanson, sizin şiirlerinizden derlediği sözlerle bir şarkı besteledi. Kimileri beğendi, burun kıvıranlar oldu. Siz nasıl budunuz?

    “Beraberiz yavrum” gibi sözler Mahzar Alanson’un. “Orman değiliz artık milli parkız” sözünü düzyazılarımdan çıkarmış. Zor Zamanda Konuşmak’tan sanırım. Mahzar Alanson yazdıklarımı izliyor. Onun benim şiirlerime ve düzyazılarına duyduğu ilginin değerli bir şey olduğuna inanıyorum. Yani öyle basit bir hayranlık değil. O yüzden de onun benim yazdıklarımı “kullanarak” bir şey yaptığını düşünmüyorum. Eğer bana şiirlerinden yararlanarak bir şarkı sözü çıkar deselerdi, bu Milli Park’tan daha iyisini yapamazdım. Bence çok uygun bir şarkı sözü olmuş. Milli Park, Mahzar Alanson’un tabii ki katkılarıyla oluşmuş bir İsmet Özel şarkısı. Hiç rahatsız değilim. Hattâ, bir önceki albümlerinde yer alan Ağlamadan adlı şarkıdan çok çok daha iyi olduğunu düşünüyorum. Ve hit olacağını sanıyorum.

    Beğendiniz yani?

    Tabii ki. Hattâ bazen söylüyorum bile.

    Şu günlerde milliyetçiliğin yükseldiği söyleniyor. Sizce de öyle mi?

    Hayır. Türkiye’de ne milliyetçilik yükseliyor, ne de millilik. Türkiye’de yükselen şey Hıristiyanlaşmadır. Türkiye’de, süratle, etnik ayrımcılık paralelinde Hıristiyanlaşma yükseliyor. Göreceksiniz bu, yaşarsak, beş sene sonra çok daha bariz bir şekle girecek. İstanbul’un Hıristiyan vasfı, bütün diğer vasıflarının önüne çıkarılacak. Şimdiden ilan ettiler: Kültür başkenti. Ne demek kültür başkenti?

    Ne demek?

    Burası Hıristiyanlığın ilk başkentidir. Bir süredir “dünya başkenti” de diyorlar. Constantine, Hıristiyan imparatorluğun başkenti yapmış burayı. İstanbul’a “kültür başkenti, dünya başkenti” demek, Müslümanların bu şehri alışına, biçimleyişine, benimseyişine direnç göstermektir.

    Öyleyse?..

    Bu şehir Türkler tarafından ele geçirildiği zaman, dünyada üstün kültürü Türklerin temsil ettiği bilinciyle bir değişime uğratıldı. Bu yolla “üstünlük Türklerdedir” mesajı bütün dünyaya verildi. Her tepeye bir cami yapıldı. İstanbul’un silueti minarelerle çizildi. Minare, biliyorsunuz ki bazılarına göre bidat-ı hasene olarak kabul edilir. Yani İslam kültürünün bariz göstergelerinden değildir. Minare, Türklerin dünyaya “İslam budur” diye kabul ettirdikleri şeydir. Minarenin, Türklüğün bir işareti olduğu hatırlanırsa ya da fark edilirse, insanlar bundan güç alacaklardır. Minare, kimliğimizin mimari belgesidir.



    Yazdıklarınızın tekabül ettiği yer…

    Amerika, Irak’ı işgal etti. Amerika, Martin Heidegger’in yaşadığı şehri de işgal etmişti. Heidegger’in üniversitede ders vermesi engellendi. Tabii ki benim yazı yazmamı engelleyen bir Amerikan askerî kuvveti yok. Neden yok? Çünkü benim yazdıklarımı okumak için çırpınan insanlar yok.

    Yani tek başına mısınız?

    Bakın, bugün Türkiye’de hükümet eden, şu veya bu alanda hakimiyet kurmuş insanlar, hükümet etmedikleri takdirde hiçbir şekilde kavuşamayacakları imkanlara sahipler. Ve bu imkanlar onlara, Amerika’nın Irak’ı işgalinin bedelinde verilmiş imkanlardır. Ben, Irak’ın işgalinin, Türkiye’nin işgaliyle hiçbir şekilde ayrı tutulamayacağını düşünüyorum. Çünkü bizim Ali Rıza Paşa kabinesinin ilan ettiği Misak-ı Millî sınırları işgal altındadır. Misak-ı Millî’nin içinde, Musul vilayeti de vardır. Bakınız, Cumhuriyet’in ilk yıllarında tanzim edilen Faik Sabri Duran’ın haritasını açın, Musul vilayeti sayfasında bugün işgal edilmiş yerler vardır. Onun için, öyle kimse ağız eğerek durumu kurtaramaz. Ben ağız eğmemek şerefine sahibim. Ağzımı da bu pek temiz olmayan işlemleri kolaylaştırmak için kullanmak niyetinde değilim. Ben, Kalın Türk’üm.

    “Ay’ı ve yıldızı İstanbul’la beraber aldık”

    Şu günlerde milliyetçiliğin yükseldiği söyleniyor. Sizce de öyle mi?

    Hayır. Türkiye’de ne milliyetçilik yükseliyor, ne de millilik. Türkiye’de yükselen şey Hıristiyanlaşmadır. Türkiye’de, süratle, etnik ayrımcılık paralelinde Hıristiyanlaşma yükseliyor. Göreceksiniz bu, yaşarsak, beş sene sonra bu çok daha bariz bir şekle girecek. İstanbul’un Hıristiyan vasfı, bütün diğer vasıflarının önüne çıkarılacak. Şimdiden ilan ettiler: Kültür başkenti. Ne demek kültür başkenti?

    Ne demek?

    Burası Hıristiyanlığın ilk başkentidir. Bir süredir “dünya başkenti” de diyorlar. Constantine, Hıristiyan imparatorluğun başkenti yapmış burayı. İstanbul’a “kültür başkenti, dünya başkenti” demek, Müslümanların bu şehri alışına, biçimleyişine, benimseyişine direnç göstermektir.

    Öyleyse?..

    Bu şehir Türkler tarafından ele geçirildiği zaman, dünyada üstün kültürü Türklerin temsil ettiği bilinciyle bir değişime uğratıldı. Bu yolla “üstünlük Türklerdedir” mesajı bütün dünyaya verildi. Her tepeye bir cami yapıldı. İstanbul’un silueti minarelerle çizildi. Minare, biliyorsunuz ki bazılarına göre bidat-ı hasene olarak kabul edilir. Yani İslam kültürünün bariz göstergelerinden değildir. Minare, Türklerin dünyaya “İslam budur” diye kabul ettirdikleri şeydir. Minarenin, Türklüğün bir işareti olduğu hatırlanırsa ya da fark edilirse, insanlar bundan güç alacaklardır. Minare, kimliğimizin mimari belgesidir.

    Ay-yıldız var bir de?

    Bayrağımızdaki ay-yıldız, Türkler tarafından İslam sembolü haline getirilmiştir; öncesinde ay-yıldızın İslam’la hiçbir alakası yok.

    Yok mu?

    Büyük şairimiz “Bir hilal uğruna Yâ Rab ne güneşler batıyor” dedi, ama bu hilal ve yıldız, Antik Yunan’dan beri bu topraklarda yaşayan bir semboldür. Side’deki müzeye gidin, orada bugünkü ölçülere çok uygun, Antik Yunan’dan kalma bir ay-yıldızlı kabartma görürsünüz. Artemis’in işareti olarak hilal, Hıristiyan olmadan önce bu şehrin sembolüydü. Artemis (Latinler ona Diana diyorlar), bu şehrin koruyucusuydu, patroniçesi. Constantine bu şehri Hıristiyan başkenti yaptığı zaman, putperest bir sembolü öne çıkarmak istemedi. Dedi ki “Bundan sonra bu şehrin patroniçesi Meryem’dir. Meryem’in sembolü de beş köşeli yıldızdır.” O zaman, şehrin sembolü beş köşeli yıldız oldu. Fakat ahali hilali de korudu.

    O halde ay’ı ve yıldızı da İstanbul’la birlikte aldık?

    Evet, aynen öyle. Türkler, 1453 yılında İstanbul’u aldıkları zaman şehrin her yerinde ay-yıldızı gördüler. Ve hiç gocunmadan, bu işaret bize uğur getiriyor deyip bunu muhafaza ettiler. Ettik. Böylece Türkler hilali İslam’ın sembolü haline getirdiler. Bugün Malezya, Pakistan, Tunus bayrağında, 5-6 ülkenin bayrağında hilali görüyoruz. Onlar, hilali, dünyayı İslam hakimiyeti altına sokan işaret olduğu için benimsiyorlar. Hilal İslam nişanesi oldu, Türkler İslam’ın kılıcı oldukları için.

    Türkiye, Türkiyeliğinde ısrarlı mı?

    “Türkiye olarak adlandırılan ülke Türkiyeliğinde ısrarlı mı?” sorusunu soruyorsunuz kitabınızda.

    Bu, hâlâ devam eden bir programın icrası karşısında söylenmiş bir söz. Şu anda yaşadığımız toprakların ismi zaten değiştiriliyor. İnsanlar, Kapadokya gezisi yapıyorlar, Kilikya’ya gidiyorlar. Mavi yolculuğa çıktıkları zaman İyonya’dan, hattâ Karya’dan başlıyorlar. “Pontus” artık rahatça kullanılan kelimelerden biri oldu. Türkiye, bir vatanın adıdır, bu sebepten değiştirilemez. Adı değişirse, Türklerin vatanı olmadığı anlamı çıkar bundan. Millet, vatanıyla adaş halbuki. Kimileri diyor ki “Orası Türkiye ama orada her şey var.” Hayır. Türkiye’de sadece Türkler var. Bazıları, Türkiye’nin adının değişmesine razı; ben değilim.

    82 yıl heba oldu

    Biz 1923’ten başlayarak, 82 yılda öyle bir millet şuuru yükseltebilirdik ki, o, bugün “İşte yaşanacak ülke burasıdır” diye Türkiye’yi göstermeye imkan verirdi. Fakat maalesef 82 yıl heba edildi. Bunun mesuliyeti de yöneticilere aittir.

    Darbelerin anlamı

    Türkiye’yi ayakta tutmanın yolu…

    Türkiye’yi muhafaza edelim, Türkiye’yi kurtaralım diyen insanlar, İslam’ı bir esas kabul etmediği takdirde bu konuda hiçbir verimli çaba gösteremeyecek. Bunu insanların bilmesi lâzım.

    Bu durumda Cumhuriyet rejiminin asli anlamı…

    Cumhuriyet rejimi, “birgün başka bir açılım başlatabilme ümidi”yle bir yerden bir yere geldi. Bu ümit, 27 Mayıs 1960’ta söndü. Kimileri, askerî darbelerden, demokrasiye ara verdiği için şikayetçi olabilirler. Askerî darbeler, Türkiye’nin yeniden ayağa kalkma şansını yok ettiği için kötüdür, demokrasiye ara verdiği için değil.

    Itri mi büyük, Bach mı?

    Genel olarak ne tür müzik dinliyorsunuz?

    Ben, Türk Musikisini hep yukarıda tutarım. Fakat bana “Itri mi büyük, Bach mı?” diye sorarsanız, “Bach” derim. Çünkü, Bach’tan sonra Beethoven var, Brahms var; ama Itri’den sonra yok. Yani, Itri’nin yaptıklarının üzerinde bir başarıyı göstermiş kimse yok. Ama, Türk Musikisi de her şeye rağmen yaşamayı başarmıştır. Ve belki 1960 yılına kadar Türk Musikisi yaşadı; bütün düşmanlıklara, bütün mahrumiyetlere rağmen. Gelgelelim bugün Türk Musikisinin gerçek boyutlarıyla yaşadığını söylemek mümkün değil. Bugün musikisini kaybetmiş, dilini hemen hemen kaybetmiş bir toplumuz. Biz Türkçe konuşmuyoruz, eğitim kurumlarımızdan Arapça dersi kaldırıldığı için Türkçe konuşamıyoruz. Türk Musikisi yapamıyoruz ve bu da tabii sonuçta bu toplumun baş aşağı gitmesine sebep oluyor.

    “Aydın, ben Fenerli oldum!”

    Çocuk yaşlarımdan itibaren topluma intibak edememiş birisiyim. Sırf toplum muteber saydığı için bir şeyi benimsediğim olmadı. Mesela takım tutmadım.

    Hiç mi tutmadınız?

    Hiç tutmadım olur mu? Henüz ilkokula gitmiyor idim. Üç ağabeyim var, üçü de Galatasaray’ı tutuyorlar. Ben de onların dördüncü erkek kardeşi olarak Galatasaraylı idim bir dönem. Ama sonra şöyle düşündüm: “Ben, ağabeylerim Galatasaray’ı tutuyorlar diye, niye böyle bir yükümlülük altına gireyim? Ben, başka bir takım tutayım.”

    Hangi takımdı o?

    Galatasaray’ın “ezeli” rakibi Fenerbahçe.

    Fenerbahçe’ye geçişiniz nasıl karşılandı?

    Fenerbahçe’yi tuttuğunu bildiğim bir çocuğun yanına gittim. O, üç tekerlekli bisikletinin üzerindeydi. “Aydın” dedim, “ben Fenerli oldum!” Aydın ne yaptı biliyor musun, böyle bisikletten başını kaldırdı, ben ayaktayım, bana bakıp, “Dönek!” dedi. Halbuki, Aydın Fenerli!?

    A-ha!? Kendisi Fenerli olduğu halde?..

    Evet, oysa sevinmesi lâzım. O anda, bu takım tutma işinin berbat bir şey olduğunu anladım. Kendi kendime “Bu takım tutma işi temiz bir şey değil” dedim. Henüz ilkokula gitmiyordum. Ve bir daha takım tutmadım.

    Zihnimi genişletmesi için
    Allah’a dua ediyorum

    Kitabınız 1993 yılında İzmir’de yapılmış bir konuşmanın metni. Hayrete düştük. Bunlar söylenmiş, kayda geçmiş, insanlar bu sözlere şahit olmuşlar. Bu durumu siz nasıl izah ediyorsunuz?

    Valla böbürlenmekten başka çarem yok. Çünkü siz benim Halkın Dostları dergisinde yazdığım yazıları okuduğunuz zaman da bazı hayretlere uğrayacaksınızdır. “Adam Müslüman da değilken, nasıl olmuş da bunları söylemiş?” diyebilirsiniz. Çünkü öyle başladık biz bu işe. İnsanlar, İsmet Özel’in değiştiğini söylüyorlar. Benim hayat maceram, değişmeme değil, duruşuma bağlı bir maceradır. Aynı yerde duruyorum. Nöbet yerimi terk etmedim.

    Mesuliyet midir bunun izahı?

    Hayır. Kendimi keşfetmeye çalışıyorum ve bunu dua ile yapıyorum. Allah’a zihnimi genişletmesi için dua ettim, ediyorum. Kendimi İslam dışında hissettiğim zaman da bu istikamette dualar ettim ama o zaman dua kelimelerini bilmiyordum, kalpten yapılan duada o kelimeler Allah’ın bildiği kelimelerdir, senin bildiğin kelimeler değildir.

    ismetozel.org, en çok ABD’den tıklanıyor

    www.İsmetozel.org adlı bir web sitesi var… İsmet Özel okurlarının kurduğu bir site. Bakıyor musunuz bu siteye?

    Bakmaz olur muyum, tabii ki bakıyorum. Hattâ istatistiklerini bile takip ediyorum, hangi ülkelerden giriliyor diye. Yurtdışından, birinci sırada ABD, ikinci Almanya, üçüncü Hollanda, dördüncü sırada Belçika. İsmet Özel adını taşıyan birçok site kurma teşebbüsü oldu. Bunlardan bazıları şahsen benimle temas da ettiler. Hiçbirine güler yüz göstermedim. Fakat ismetozel.org’u kuranlar benden izin istedi. Siteye katkıda bulunmamı talep etmediler. Ben de bu siteyi yönetenlerin bir istismarı öne almadığını, hakikaten “İsmet Özel bize bir şeyler verdi, biz de bunun kıymetini bildiğimizi belli edelim” şeklinde bir tavırla işe koyulduklarını fark ettim. Dolayısıyla ismetozel.org devam etti ve iki kere de hacklendi. Anlaşılan bir etki doğruyor ki tepki de uyandırıyor.

    Kalın Türk olduğunu beyan eden bir şair olarak, sohbetimizin sonunda ne diyeceksiniz?

    Ben başkalarının da kalınlaşmasını öneriyor ve bekliyorum. İncelikten şikayetim var. Bugüne kadar incele incele geldik. Bizim incelmemiz başkalarına geçiş kolaylığı sağladı. Biz kalınken geçemiyorlardı. Tekrar kalınlaşmalıyız.

    http://www.ismetozel.org/site/modules.php?name=News&file=article&sid=396




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.