Şimdi Ara

Japon Basınında Kurtuluş Savaşı ve Atatürk

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
4
Cevap
0
Favori
119
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
2 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • The Osaka Maınıchı - Japonya - 13 Kasım 1938

    Asya'nın yetiştirdiği en büyük insanlardan biri olan Kemal Atatürk öldü. Türkiye Cumhuriyetinin cumhurbaşkanı, 1918 baharında Sultan Abdülhamid'in küçük kardeşi Vahdettin'e (Sonradan Sultan 6. Mehmet adıyla padişah olmuştu.) refakat ettiği, batı cephesine yaptığı bir teftişten dönerken yakalandığı bir böbrek hastalığına yenik düştü. Arkasında yeni kurduğu ve büyüttüğü yeni bir Türkiye bırakarak öldüğünde 60 yaşındaydı.

    Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu tamamlayıp tamamlamadığını sadece tanrı bilir. Ama biz Kemal Atatürk'ün yaptığı işlere tek bir sıfat atfedilebileceğini söylemek zorundayız: ''Büyük''. Merhum cumhurbaşkanı, Dünya Savaşı öncesi çok ciddi hasta muamelesi gören ve savaşın kendisini bir yokoluşun eşiğine ittiğinde artık kaderinin iyice belli olduğuna hükmedilen Türkiye'yi diriltip tekrar ayağa kaldırdı. Sadece yirmi yıl gibi kısa bir süre içerisinde diplomatik hamlelerle Türkiye'yi sessiz sedasız, Yakın Doğu ulusları içerisinde birinci sıraya yükselten ve İslam ülkeleri arasında emsali bulunmayan gerçek bir refaha kavuşturan kişiydi Cumhurbaşkanı Atatürk.

    İnsanların hayatında iniş çıkışlar vardır. Ama Kemal Atatürk'ünki gibi başarılı bir hayat son derece nadirdir. Parlak meslek hayatına göz attığımızda, orduda subay olarak meslek hayatına başlayanve genç yaşında, Dünya Savaşını takip eden seferberlik yıllarında Yunan ordusunu ülkeden kovduktan sonra sarsılmaz güce ulaşan bir adam görüyor ve bu tek adamın çevresinde ardı arkası kesilmeyen ne çok güçlük, sıkıntı ve mücadelenin dönmüş olduğuna hayret etmekten kendimizi alamıyoruz.

    Binbaşılıktan albaylığa doğru yükseldiği dönemde, kısa sürede, Jön Türk Partisi lideri Enver Paşa'nın dört bir yana dal budak salmış maceracı kollarının, önündeki geçitleri tuttuğunu, yürüyüşünü engellemeye çalıştığını farketti. Savaş sonrası dönemde düşmanlarının büyük bir hızla çoğaldığını gördü. Önce, kazandığı zaferin rehavetiyle mideye indirmek üzere arzulu gözlerle eski Türk imparatorluğunu süzen İngiltere ve kuklası Yunanistan, Kemal Atatürk'ün düşmanları olarak sahnede boy gösterdi. İkincisi, kurduğu Büyük Millet Meclisi ve Ankara Hükümeti, İstanbul'daki İngiltere'nin nüfuzu altına girmiş Babıali ile sürekli çatışma halindeydi. Hatta kendi mesai arkadaşları arasında birçok güçlü ve hırslı adam vardı. Böyle bir ortamda bahtının daha da karanlık görünmesine yol açan bir unsur daha vardı: Tüm bu muhtemel düşmanlarla aynı anda savaşmak zorundaydı.

    Sırf Lloyd George ve yeni Bizans İmparatorluğu sevdasındaki Venizelos'un güçbirliği etmiş kuvvetlerine karşı durmak bile savaştan yenik çıkmış Türkiye için ümitsiz bir çaba olarak görülebilirdi. Dahası, Kemal Paşa sultan ve halifeye layık olduğu dersi vermeye çalışmak gibi olağandışı bir görevi daha vardı. Temelleri henüz oturmamış Ankara hükümetini bekleyen muhtemel iç çekişme ve mücadelelerde cabası ! Bu işin altından sadece Kemal Atatürk gibi yumruğu ve beyni güçlü bir adam kalkabilirdi.

    Yükselen yeni Türkiye'nin bu hayat memat meselesini görkemli bir şekilde çözümleyen Atatürk, hiç vakit kaybetmeden iç reformlara el attı ve yıldırım hızıyla ilerledi. Türkiye gibi İslam ülkelerinde sıkı geleneklerle birbirine kaynaşmış olan din ve devleti birbirinden kesinkes ayırarak, erkeklerin kafasındaki fesi ve kadınların yüzündeki peçeyi çekip aldı. Bunlar bir insanın ancak hayatı pahasına yapabileceği, neredeyse bir küfür olarak adlandırılabilecek eylemlerdi. Sonra din adamlarının hakimiyet alanlarını fethetti ve baş döndürücü bir hızla , yeni bir alfabe hazırlayarak ulusal alfabe ve yazıda, ardından uzunluk ağırlık ve zaman ölçülerinde ve takvimde reform yaptı.

    Biz Japonlar, Türkiye'den yaklaşık yarım yüzyıl önce benzeri görülmemiş bir yeniden yapılanmaya giderek tüm dünyayı şaşkınlığa boğmuştuk. O nedenle Türklerin başarısında bu kadar şaşılacak bir yön bulmayabiliriz. Ancak, hiç unutmayalım ki biz yaptıklarımızı İmparatorun saygın kudreti sayesinde yapabildik. Oysa Kemal Atatürk'ün, hatta dünün bir subayından başka birşey olmayan Atatürk'ün ulusu çıplak elleriyle kaderin pençesinden çekip aldığı ve gerçek bir ulusal reform sürecini başarıya kavuşturduğu ortam ve koşullar, bizimkinden baştan aşağı farklıydı. Kemal Atatürk'ün karşı karşıya kaldığı ( ve başa çıkmayı başardığı ) son derece tehlikeli durumu ve giydiği ateşten gömleği, bizim yaşadıklarımızla karşılaştırırsak, bizim çok daha talihli olduğumuzu görerek, ona derin bir sempati duymaktan kendimizi alamayız.

    Giriştiği reformlar sırasında pek çok düşman kazandığını ve doğal olarak sayısız saldırıya maruz kaldığını söylemeye bile gerek yok. Karşı karşıya kaldığı tüm tehlikelere rağmen dimdik ayakta kalmayı başardı, diretti ve sonunda kendi eceliyle öldü.







  • Tarih dersinde önemli insanları anlatırken Atatürk'den de bahsediyorlar.



    Ayrıca ülkede bakımsız kalmış olsa da bir Atatürk heykeli var.

    Japon Basınında Kurtuluş Savaşı ve Atatürk




  • Atatürk büyük bir değer. Ona sahip çıkmalıyız Türk gençliği olarak.
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.