Şimdi Ara

İslama göre herşeyden şüphe edelim, fakat İslamdan değil, niye ne özelliği var? (3. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
93
Cevap
1
Favori
3.368
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
3 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Periah

    Bence siz doğaya gereğinden fazla anlam yüklüyorsunuz. Cnalıların ortak varoluş amacı üremek veya hayatta kalmak değildir. En azından ilk canlıların. En azından aramızda üreyemeyen veya üremeyen canlılarında varolduğunu düşünürsek.


    Peki öyleyse hepimiz neden üremeye bu kadar meraklıyız veya hevesliyiz. Hayatta kalmayı neden önemsiyoruz ? Neden bu şekilde oldukça öznel gibi görünen duygulara sahibiz. Yanıtı çok basittir. Enerji üreterek aktif olarak düzensizliğe(entropiye) karşı koyabilmekten ziyade.


    İlk canlılar, ilkel canlılar ortaya çıktığında hiçbirinin ne üreme nede hayatta kalma gibi gayeleri yoktu. Bunlar büyük olasılıkla rastgele oluşup varolan aynı bakteriler gibi pekçok ilkel organizmaydı. Fakat sizde takdir edersiniz ki bir ilerleme olabilmesi, bir birikim olabilmesi için


    1 - Genlerini kaydedecek bir yapı.

    2 - Genlerini aktaracak bir yapı olması gerekir.


    İşte bu ilk ortaya çıkıp yokolan muhtemeln milyonlarca canlı arasında genlerin ilk ilkel versiyonunu taşıyan ve bölünen bir tanesi ortaya çıkıncaya kadar milyonlarca ve hatta milyarlarca ilkel canlı oluşp oluşup yokoldu. İlk bölünebilen canlı ortaya çıktıktan sonra ise genlerini kopyasına aktardığı için, onlarda kendi aralarında bölünüp sürekli bu bölünme işlevine sahip yeni canlılar oluşturduklarından bir anda habitatı kaplayarak üreme özelliği taşımayan benzeşlerinin yerini işgal etti.


    İşte üreme yetisi olan bu ilk versiyonun oluşumunun ardından zaten evrim ve mutasyon süreci çoktan başlamıştı. Ortalığa bölünerek yayılmış bu milyonlarca ilkel yaratıktan farklılaşanlar arasındaki rekabet yine kendi varlığını uzun tutmaya yarayacak rastgele varlıkları avantajlı hale getirdiğinde bu sefer popülasyon içerisinde hayatta kalma güdüsü ortaya çıktı. Çünkü bu geni taşıyanlar daha fazla yaşayıp daha çok kopya oluşturuyorlardı dolayısıyla kısa sürede popülasyonu yine işgal ettiler.


    Bu bilinçsiz sürecin üreme ve hayatta kalma güdülerini oluşturması mantık açısından zaten oldukça bariz ve açıktır. Tersine bu özelliklere sahip olmayan karmaşık canlıların ortaya çıkması ise olasılık dahilinde bile değildir.

    Evrimağacı sizinle aynı fikirde değil.


    Alıntı

    metni:
    Cnalıların ortak varoluş amacı üremek veya hayatta kalmak değildir


    https://evrimagaci.org/butun-canlilarin-ortak-amaci-neden-hayatta-kalmak-ve-uremektir-332

    "Gerçekten de canlıların istisnasız hepsi hayatta kalmaya ve üremeye çalışıyor."


    -


    Alıntı

    metni:
    İlk canlılar, ilkel canlılar ortaya çıktığında hiçbirinin ne üreme nede hayatta kalma gibi gayeleri yoktu.


    "Hatırlayacak olursanız, canlılığın cansızlıktan evrimi süreci içerisindeki biyokimyasal yapıların, "canlı" kategorisine girebilmesi için, cansızlığın içerisinde özel bir forma sahip olmaları gerekiyordu, en azından biz, bu özel forma göre canlı-cansız ayrımını yapıyoruz. Bu formun iki ana özelliği vardı: Organizasyon ve Aktivite. Yani kendisini dışarıdan ayıracak bir zırh (organizasyon) ve bu zırh içerisinde, dışarıyla ilişkili ya da ilişkisiz olarak meydana gelen, hem yapım, hem yıkım kimyasal tepkimelerinden oluşan bir metabolizma (aktivite). Bu ikisi bir araya geldiğinde, metabolizma içerisindeki özel bir tepkime sayesinde (solunum), ilk defa hiçbir varlığın (cansızın) yapamadığı bir şey yapılmaya başladı: Enerji üreterek aktif olarak düzensizliğe (entropiye) karşı koyabilme. Bu bilinçli bir adım değildi; ancak bunu atabilen yapılar, varlıklarını aktif olarak koruyabilmeye başladılar. Esasında solunum tepkimesinin de, Evren'deki diğer katrilyonlarca tepkimeden hiçbir farkı yoktu ve hala da yok; ancak sonuç olarak, cansızlık içerisindeki form farklılaşmasını sağlayan temel tepkime olduğu için bizim açımızdan "özel" bir anlam taşıyor. İşte solunum tepkimesinin organizasyon içerisinde, aktivite dahilinde (yani canlılık içerisinde) gerçekleşmeye başlaması sayesinde (ki bu tepkimenin türevleri canlılık dışında da meydana gelmetkedir), "hayatta kalma" devreye geldi."


    -


    3.defa soruyorum ama cevap alamadım sizden. Teoriye göre hayatta kalmayı oluşturan kimyasal tepkime ve fizik yasaları rastgele iradesiz bir şekilde mi meydana geldi, yoksa varlıkları ezeli midir? Eğer ezeliyse bunların doğa yasalarıyla kanıtlanabilmesi mümkün müdür? Ezeli değillerse evrenin kendisiyle beraber bir hiçken bir anda var olmaya mı başladılar?




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Kuasar.p -- 9 Mayıs 2021; 22:27:17 >




  • Kuasar.p kullanıcısına yanıt

    Yukarda haklı olarak sorduğunuz sorunun cevabı şu olabilir muhtemelen onlar için: "Bu evrimin ilgi alanı değil"

    Yakın zamana kadar "ilk canlı nasıl oluştu" sorusu da ilgi alanları değildi!

    Veya burdan girerseniz soruya, sizin "rastgelelik" ve "canlılık" kavramı, onların lügatında karşılığı farklı olur! Yani ne demek istiyorum? Mutlaka konuya onlar gibi bakmak zorundasınız. Yoksa bilimin dışına itilirsiniz.


    Evrimağacı denen siteyi sorgulamama yol açan, abiyogenezi anlatan protein makalesinin bir kısmı!


    .....Günümüzde birçok bilim dışı kaynakta, proteinlerin veya aminoasitlerin kendiliğinden oluşamayacağına, çünkü bunun matematiksel olarak "olanaksız" olduğuna yönelik iddialar bulabilirsiniz. İşin komik tarafı, tüm bu "imkansızlık hesaplarına" rağmen, son 60 yıl içerisinde, sayısız laboratuvarda canlı benzeri yapılar üretilmiş, tamamen sentetik olarak üretilen canlılar hayatta tutulabilmiş, canlılığın temeli olan koaservatlar yeniden yaratılabilmiş, cansız maddelerin yapısına katılan inorganik moleküllerden kolaylıkla karmaşık yapılı organik moleküller sentezlenebilmiş, hücre içerisindeki işlevleri sürdüren biyokimyasal "motorlar" olarak bilinen moleküler mekanizmalar kendi kendine oluşacak şekilde yeniden oluşturulabilmiş ve daha nice abiyogenez deneyi başarıyla gerçekleştirilmiştir. 

    Elbette, bilim karşıtlarını ikna edecek tek şey, cansız maddelerden bir at, inek, eşek oluşturmak ve benzeri bilim-kurgu deneyleridir. Ancak birkaç yüz yıldır geliştirmekte olduğumuz bilim ile, yaklaşık 600 milyon yıl sürmüş bir süreci yeniden tasarlamak, oturduğu yerden bilime hiçbir katkı sağlamadan, bilgisizce geliştirilen eleştiri sahiplerine çok basit geliyor olsa da, oldukça zorlu bir iştir. Bunun en temel sebebi, doğru molekülleri bir araya getirebilecek olsanız da, çoğu zaman deneyi karmaşıklaştırmak için gereken tek şeyin uzun zaman dilimleri olmasıdır. Dolayısıyla laboratuvarda kısa süre zarflarında her türlü cansız-canlı geçişini yaratabiliriz, Craig Venter gibi uzmanların yaptığı gibi bir hücrenin DNA'sını olduğu gibi alıp, tamamen sentetik (yapay) yollarla ürettiğimiz yapay DNA'yı yerine koyarak canlılığın "özel" olduğu iddiasında olanlarla adeta "alay edecek" deneyler yapabiliriz. İnorganik molekülleri kullanarak, tamamen doğal şartlar altında, canlılığın yapısına katılacak olan tüm organik maddeleri, tamamen doğal kimyasal tepkimelerle elde edebiliriz. Hatta bu molekülleri "kendi kendine organizasyon" ilkesi dahilinde, hiçbir şekilde yönlendirmeden, kendi başlarına daha karmaşık moleküller ve hatta belli işlevler gören (protein sentezi gibi) mekanizmalar üretmesini sağlayabiliriz. Tüm bunları yapabilmek, canlılığın cansızlıktan doğal şartlar altında evrimleştiğini göstermek için yeterdir. Fakat eğer ki beklenti, bu basit adımlardan başlayarak, tam donanımlı bir bakterinin sıfırdan yaratılması ise, bunu yapamıyor oluşumuzun tek nedeni canlılığa dair halen bilinmeyen noktaların olmasından çok, bunun için gerekli zamanın belki de asla laboratuvar koşullarında sağlanamayacak oluşudur. Cansız moleküllerden canlılığın bir bütün olarak, doğal süreçlerle ve kimyasal evrim ile kendi kendine organizasyon dahilinde sentezlenmesi doğada 600 milyon yıl sürmüştür ve laboratuvar ortamında bunun birkaç gün, yıl hatta asırda olacağını iddia etmek için herhangi bir sebebimiz bulunmamaktadır. 

    Yani laboratuvar ortamında canlılığın sıfırdan yaratılamamış olması, bunun yapılamıyor olması anlamına gelmemektedir. Doğada bazı süreçlerin var olabilmiş olmasının tek nedeni, bu süreçlerin gerçekleşebilmesi için gerekli zamanın evrende bulunmuş olmasıdır. Dolayısıyla bu olayları tekrar edebilmek için, yine çok uzun zaman dilimleri boyunca beklemek ve gözlemek gerekebilir. Dolayısıyla, doğada 600 milyon yılda gerçekleşmiş bir olayın laboratuvar koşullarında birkaç saat, gün ya da yılda tekrar edilebileceğini varsaymak büyük bir hatadır. Kaldı ki, yapılan deneyler bile tek başına bu süreçlerin doğada mümkün olduğunu anlamamız için fazlasıyla yeterlidir. Buna rağmen bu alanda araştırmalar sürdürülerek, bilimsel boşlukların doldurulması hedeflenmekte ve gerçeğe en fazla yaklaşabilmemiz sağlanmaya çalışılmaktadır.

    Bilimsellikten ve modern bilimsel analizden son derece uzak şekilde geliştirilmiş bilim karşıtı iddialar ise, bilimsel gerçeklerin halka ulaşmasını engellemekte ve bilgi kirliliğine neden olmaktadır. Özellikle çok basit seviyede ve gerçekçi olmayan matematiksel hesaplamalar kullanarak, doğadaki en karmaşık fiziksel, kimyasal ve biyolojik süreçleri modelleyebileceğini sananlar, ilkokul ve lise matematiğinden fazlasını görmemiş insanların akıllarına kolayca girebilmekte ve yaptıkları sükseli gibi gözüken hesaplarla bilimi çarpıtmakta, günümüzde özellikle İtalya, Hollanda, ABD ve Danimarka'da yürütülen ve hakkında sayısız makale yayımlanan canlılığın cansızlıktan evrimine yönelik abiyogenez deneylerine ve araştırmacılara hakaret etmektedirler. Bu yazımızda, söz konusu hesapların neden hatalı olduğunu izah edeceğiz.....


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Kuasar.p kullanıcısına yanıt

    Var olan bir olguyu tanımlamak ile o olguyu bir amaçmış gibi sunmak arasında fark vardır. Siz canlılığın amacı varolmaktır dediğiniz anda bu ifade bizi sanki bilinçli bir varoluş amacı varmış izlenimine götürür. Halbuki böyle birşey yoktur. Çünkü günümüzde dahi canlıların soylarını devam ettirirken soylarını kurutacak bir sürü özellik geliştirebildiklerine şahit oluyoruz ve soyun bireylerinden pekçoğu sırf bu nedenle yokolup gidiyor.


    Yani canlılık canlılığı sürdürmek veya üremeye çalışmak gibi bir amaca sahip olarak oluşmadı ve oluşmuyor. Sadece canlılığın bu özelliği geliştiren varyantları sürekliliği sağladıkları için bizde sanki tüm canlıların bu tarz bilinçli bir özelliği veya sizin tabirinizle "AMAÇ"ları varmış gibi bir yanılsama oluşuyor.


    Dediğim gibi ben orada sözsel olarak bir yanlış anlamaya yol açacak ifadeyi düzeltmek istedim. Evet tüm canlılar enerji üreterek aktif olarak düzensizliğe karşı koyarlar. Fakat bunu istedikleri için yapmazlar. Dünyadaki devasa sayıda cismin birbiri ile sürekli etkileşimi sonucu ortaya çıkan milyar tane farklı etkinlikten biridir bu sadece. Yani canlılığın bir amacı yoktur. Dışardaki taşın ne kadar bir amacı varsa canlılığında ancak o kadar bir amacı vardır özünde.


    3 sorunun yanıtını şu an için kimsenin bildiğini sanmıyorum. Tepkime ve fizikte gördüğümüz ve değişmezliğine atıfta buulnarak yasa dediğimiz bu olguların bu evrene mi ait olduğunu yoksa bilinen herşeye mi ait olduğunu bilmiyoruz. Fizik veya bilebildiğimiz her türlü yasaya aykırı, yasanın olmadığı veya yasanın çok farklı bir biçimde varolduğu yerler var mı olabilir. Eğer varsa dönüp dolaşıp yine aynı noktaya gelmiş olacağız. Yani milyarlarca kez milyar değişmezle dolu olan bu varoluşun içerisinde sırtımızı yaslayabileceğimiz bir sabit yoktur.


    Bu noktada bizi Kant'ın şu yargısına götürüyor. Gerçeği asla tam olarak bilemeyiz. Dolayısıyla sorunuzun en yakın yanıtı bence budur. Yapabileceğimiz en makul şey gerçeği bulmak gibi beyhude bir amaçtansa gerçeğe mümkün olduğunca yakınsamak olabilir.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Periah -- 10 Mayıs 2021; 8:26:13 >




  • Periah kullanıcısına yanıt

    "Bu noktada bizi Kant'ın şu yargısına götürüyor. Gerçeği asla tam olarak bilemeyiz. Dolayısıyla sorunuzun en yakın yanıtı bence budur. Yapabileceğimiz en makul şey gerçeği bulmak gibi beyhude bir amaçtansa gerçeğe mümkün olduğunca yakınsamak olabilir."



    Hiç bir bilim adamı bunu söylemez. Gerçek olmayan şey gerçek değildir. Yakınsamak ne demek?


    İşte burada evrim bilim olmaktan çıkıp birilerinin ideolojisine dönüşüyor. Evrim teorisi çok fazla eksiği bulunan bir teori, bunu bu cümlelerinle sen de kabul etmiş oluyorsun aslen. Gerçek olan belli değil, o sebepten de konu bilimden çıkıp inanca meyilleniyor, herkes kendi inancına göre eksik yerleri tamamlıyor.

  • torlofan T kullanıcısına yanıt

    İlk olarak Kant bir bilim adamı değildir.


    İkinci olarak gerçek olmayan şey gerçek değildir. Hayata bu kadar basit bakamazsın. Bilim birikimli ilerleyen bir alandır. Yani her yanlışlanan teori ardında kendisinden sonraki için bir basamak bırakabilir. Dediğim gibi bu dünyada geçerli olan fizik uzaydakine, orada geçerli olanı kuantum fiziğini anlamak konusunda bize gerekli ön bilgiyi sağlamıştır.


    Yani bir teorinin yanlışlanması demek onun yüzde 100 yanlış olduğu anlamına gelmez. Bazen daha iyisini bulduğumuz için bir teoriyi terkederiz. İkinci olarak konu bilimden çıkıp inanca falan meyletmiyor. Çünkü inançta gerçeğe yakınsamak diye birşey yoktur. Tersine gerçekten uzaklaşmak vardır. Çünkü bilim belli fikirleri ortaya attıktan sonra bu olguyu sürekli sınar. Senin ise hayali kahramanlarını sınayabileceğimiz bir nesnel ölçütümüz yok. Mantık hokkabazlıkları dışında.


    Evet gerçeğe birebir ulaşamayacağız belki. Zaten en temelde senin inancını yanlışlayan olguda budur çünkü sen gerçeğe ulaştığını savunuyorsun tamamen altı boş sözler üzerinde. Bilim ise birşeyi kanıtlamak derdinde değil daha önce dediğim gibi bu karanlığın içinde el yordamıyla gördüğü şeyleri yorumlamaktan ibaret olan görevini yerine getiriyor sadece. Evrim teorisinin elbette eksiklikleri vardır ve üzerinde sürekli olarak çalışılır bu nedenle. Darvin'in bulmuş olduğu teori ile şu anki arasında dağlar kadar fark vardır. Çünkü insanlar gerçeğe yakınsamak için çalışmaya devam etmektedirler.


    Önemli olanda budur.


    Gerçeğe eğer bir gün ulaşılırsa zaten o gün bilime ihtiyaç duyduğumuz son gün olacaktır.


    ( Bu nedenle burada yazdığım yazılarda mutlak gerçeği bekleyen arkadaşlara bilmiyorum veya bilimin alanından çıktığım kısımlarda burayı safsata gibi görebilirsiniz diyerek söylediklerimin kesinlikle güvenilir olmadığını belirttim Sizinde bunu yapmanız gerekir. Bu benim inancım ama bunun tamamen safsata olma olasılığı olduğunu bilerek dinleyin demek zorundasın sende. Sorun bunu demediğin anda başlıyor zaten.)




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Periah -- 10 Mayıs 2021; 10:17:14 >




  • Periah kullanıcısına yanıt

    Kant'ın bilim adamı olmadığını biliyordur sanırım buranın okuyucuları.


    Bilim gerçeği arar. O sebepten de yakınsamak gibi bir duruşu olmaz bilim adamının. Felsefecinin olabilir onu tartışmıyorum.


    Ben olaya kendi dinim gözüyle bakmıyorum; bir deist de evrimin tesadüfen olduğu iddiasına karşı çıkar.


    Evrimdeki olay; gerçekliği kanıtlanmamış " tesadüf" mitinin ateizm dini sebebiyle gerçek gibi algılatılmaya çalışılmasında. Ben inanç derken ateizm inancından bahsettim. Her hangi bir yaratıcıya inanan evrimin arkasında inandığı tanrının olduğunu söyler. Ancak buna İNANIR. Bilimsel kanıtım var demez.


    Ateistler ise tesadüfe inandığı için evrimin tesadüfen olduğunu iddia ederler, her hangi bir bilimsel ispatları yoktur ancak bunun İNANÇ olmadığını iddia ederler. Fark bu.


    Sen benim bakış açımı anlamamışsın o sebepten net şekilde yazdım. Milyonlarca yıl önce ne olduğunu kimse bilmiyor. Bırak milyonlarca yılı 1400 sene önceki Muhammed'in hayatı bilinmiyor. 2000 sene önceki İsa'nın hayatı bilinmiyor.


    Ancak birileri ısrarla bu milyonlarca yıl süren tesadüf iddiasını "gerçeği yakınsamak" olarak iddia ediyor.


    Ben bunun bilimsel olmadığını söylüyorum.


    Özetle: Tesadüf bilimsel bir bilgi değildir. Ateizmin propagandasıdır. Evrimin oluş süreci HENÜZ bilimsel olarak belirlenememiştir.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi torlofan -- 10 Mayıs 2021; 10:23:36 >




  • Popper bu konuda birşeyin bilimsel olup olmadığını anlamak için o konunun yanlışlanabilir olması gerektiğini söyler. Önemli olan bir kavramı kaç kere doğruladığınız değil kaç kere yanlışlayabildiğinizdir.


    Yani bir önerme söylüyorum. Elmalar kırmızıdır. Ardından dışarı çıkıyoruz sana bir tane kırmızı elma gösteriyorum. Ne yaptım önerimi doğruladım. Ardından sana 500 tane daha kırmızı elma gösteriyorum. Ne yaptım ? 501 kez önerimi doğruladım. İstersen sana milyonlarca kırmızı elma gösterebilirim. Fakat bir yerde 1 tane bile kırmızı olmayan elma bulduğum anda benim o teoriyi kaç kez doğruladığımın bir anlamı kalmaz.


    Dolayısıyla bir teorinin doğrulanmış olması çok önemli değildir. Önemli olan, dikkate değer olmasını sağlayan şey onun sınanabilir özellikte olmasıdır. Yani bugün defalarca doğruladığımız ve onun için inandığımız teorilerin gelecekte de sürekli sınanmaya devam edebilir olması gerekir.


    Fakat yukardaki önermeyi ele alalım. 500 000 tane kırmızı elma bulduk. Fakat ardında 1 tane sarı elma bulmamız nedeniyle toerimiz yanlışlandı. Fakat bu 500 000 kırmızı elma olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Yani kırmızı elmalar hala var ve önermemiz bunu doğruluyor. Sadece önermemizi bu sefer elmalar kırmızı ve sarıdır diye güncelleyip. Bu sefer sürekli bunu sınamaya başlıyoruz. Yani önermeyi güncelledik. Eskisi 100de 100 yanlış değildi çünkü evrende kırmızı elma yok değil onun yanında başka bir renkte elma daha vardır şeklindeydi.


    Dünyada geçerli olan fizik, uzayda geçerli olan fizik, atomaltında geçerli olan fizikte bunun gibidir.


    Yani sizin savunduğunuz tanrının varlığı sınanabilir veya yanlışlanabilir birşey değildir. O nedenle ona bir değer atfedemeyiz çünkü bu konuda bir yargıya varmamız mümkün değildir. Buda bu kavramı safsata haline getirir. İşte bu farka dikkat etmezsek gerçeğe yakınsamak ile düpedüz hayali veya temelsiz fikri birbirine karıştırmış oluruz.


    Bilim gerçeğe ulaşamaz çünkü sürekli sınanbilir, sürekli yanlışlanabilir olmak zorundadır. Yanlışlandığı zaman ise kendini güncelleyerek gerçeğe biraz daha yakınsar. Fakat her zaman bir yerde sarı bir elmanın olma olasılığı olduğu için gerçek budur diyemeyiz.


    Not : Bütün elmalar kırmızıdır önermesi , elmalar kırmızıdır olarak değiştirildi...




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Periah -- 10 Mayıs 2021; 12:8:6 >




  • Periah kullanıcısına yanıt

    İnanç bilimsel değildir. Ateizm de bir inançtır ve o da bilimsellikten uzaktır. Sadece bilime bakarak agnostisizm iddia edilebilir. Yani tanrının varlığı ya da yokluğu bilimle ispatlanamaz. Ancak sen yokluğunu ispat ederim diyorsun, bilim dışına çıktığını kabul etmeyerek hem de.


    Bilim gerçeğe ulaşamaz ifaden saçma. Bilim bir genel isimdir. Yapılan tüm deneyler gerçeğin ne olduğunu bulmaya yöneliktir. Hangi konuda deneyler doğrulanmış ise o konuda gerçeği bulduk demektir.


    Sen kırmızı olmayan elma bulduğunda, tüm elmaların kırmızı olmadığı GERÇEĞİNİ İSPAT etmiş olursun. Nasıl bilim gerçeğe ulaşamamış? Cevaplanmamış bir konu mu artık TÜM elmaların kırmızı olmadığı gerçeği?


    İlk önermenin yanlış olduğu bilim ile ispatlanmış işte senin örneğin bile aynısını söylüyor.


    Bilim felsefesi yapmaya başladın sanıyorum bir kaç mesajdır işi bilimden felsefeye çevirdin.


    Bilimsel deneylerle doğrulanmamış şeyler GERÇEK değildir. Öyle milyonlarca yıl önce şu oldu bu oldu deyip ben bilimsel konuşuyorum diyemezsin.





  • Konu dışı ama konuda bahsi geçen fibonacci sayılarıyla oluşturulan fibonacci göstergesi kullanarak kripto borsada epey bir kâr elde ettim.  

  • Ufak bir düzeltme, Immanuel Kant filozof kimliği ile bilinse de, ilaveten bir bilim insanıdır. Kant felsefe haricinde astronomi, fizik ve jeoloji üzerinde çalıştı ve Nebula teorisinin gelişimine katkıda bulundu. Kant sentetik a priori (deney öncesi sentetik) bilgi mefhumunu zaten Newton ve Galileo'nun başat rol oynadığı soyutlandırılmış düşünce ve deney tertibatlarına dayanan yeni matematiksel fizik anlayışından yola çıkarak geliştiriyor. Bu fizik anlayışı kişiye deneyimlemeden önce uzam zamanın verilmiş saf matematiksel yaratımıyla evreni okuma şansı veriyor. Kant da bu matematiksel bilme kabiliyetini felsefedeki bir bilgi kategorisi olarak yeniden uyarlıyor. Hem de etiğin temelini oluşturabileceğini varsaydığı bir bilgi kategorisi olarak. Yani Kant'ın sentetik a priori bilgi kavramını ve yalnızca zihninde deneyim öncesinde tasavvur ettiği bu saf akli görüsel bilgi türünü baz alan etik sistemini nasıl geliştirdiğini anlamak için kendisinin modern bilimin gelişimiyle olan ilgisini bilmek şart. Kant hatırı sayılacak bir bilim insanı da olan modern bilimin ürünü bir filozof.

    quote:

    Despite being a well-known Philosopher, his early works focused more on geology, astronomy, and physics. In his 1755 work, “The Universal Natural History and Theories of the Heavens,” Kant talks about astronomy and two noteworthy theories about the Heavens. The first is his “Nebular Hypothesis” on star and planetary formations, where he theorized that thin, dim clouds of dust and gas out in the cosmos would collapse in on themselves under the force of gravity, causing them to spin to form a disk. From this spinning disk, stars and planets would form, and from this type of formation, the rotation of Earth and the other planets would be explained.

    Unlike the earlier great German philosophers, such as Gottfried Wilhelm Leibniz, Kant was not a mathematician in any way, shape, or form, so his nebular hypothesis was not given a mathematical equation until a French mathematician by the name of Pierre-Simon Laplace looked over Kant’s theory and figured it out. Ultimately, his theory became the well accepted model of star and planet formation. Today, we can even see this happening in stellar nurseries like the Orion Molecular Cloud. Despite this, some astronomy textbooks give the credit of the Nebular Hypothesis to Laplace only, and not the Kant-Laplace theory.



    https://futurism.com/kant

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt

    Katkı için teşekkürler .


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Periah kullanıcısına yanıt

    Kant'ın görüşünün aksine evrenin ve doğa yasalarının ezeli olmadığına, bir başlangıcı olduğuna dair çok güçlü işaretler var. Caner Taslaman'dan alıntı yapacağım:


    Kant, evrenin zamanda başlangıcı olduğu ve olmadığına dair tez ile antitezin ikisinin de doğrulanamayacağı ve yanlışlanamayacağını; bu yüzden rasyonel bir kozmoloji kurmanın mümkün olmadığını söylemiştir. Görüldüğü gibi teizmin, kendi dışındaki tüm fikir sistemleriyle ve bilinemezci yaklaşımlarla en önemli çatışkısı olan evrenin yaratıldığı/başlangıcı olduğu fikri, 19. yüzyıldan önce felsefi argümanlarla tartışılmıştır. Fakat ilk olarak entropi yasasının keşfi ile fizik yasalarına dayanarak bu tartışılan konu hakkında bir şey söylemek mümkün olmuştur. Üstelik bu öyle bir yasadır ki, teist-ateist hemen hemen bütün bilim insanlarının üzerinde uzlaştığı ve evrenin en temel yasalarından biri olarak kabul edilen bir yasadır. Entropi yasası, termodinamiğin ikinci yasası olarak da bilinir ve özellikle Rudolf Clausius’un 19. yüzyılın ikinci yarısındaki çalışmaları ile ortaya konulmuştur. Bu yasayla enerjinin, sürekli olarak, daha çok kullanılabilir bir formdan daha az kullanılabilir bir yapıya doğru değiştiği söylenir. Bu yasaya göre evrende düzensizlik sürekli artmaktadır ve bu tek yönlü, tersine döndürülemez bir süreçtir. Bu süreç, hareketin duracağı termodinamik denge durumuna doğru ilerler. Ünlü İngiliz fizikçi Arthur Eddington, entropi yasasının tüm doğa yasaları içinde en önemli yere sahip olduğunu söyler. Eddington, evren hakkındaki bir teorinin, Maxwell’in formülleriyle, hatta daha önceden yapılmış bazı deneylerle uyumsuz olsa bile doğru olma şansının bulunabileceğini ama entropi yasası ile çelişiyorsa doğru olmasının hiçbir şansı olmadığını söyler. Tek yönlü süreçler sonun habercisidir. İnsanın yaşlanma süreci de evrendeki entropinin artışı da böyledir. İlk olarak entropi yasası ile evrendeki düzensizliğin sürekli arttığı ve sonsuza dek sürdürülemeyecek bu sürecin evrenin sonunun gelmesini gerektirdiği anlaşıldı. Aslında bu sonuç, evrenin bir başlangıcı olması gerektiği anlamına da gelmektedir. Bu, şöyle gösterilebilir:

    1- Evrendeki entropi geri çevrilemeyecek şekilde sürekli artmaktadır.

    2- Buna göre evrende bir gün termodinamik denge oluşacak ve ısı ölümü yaşanacaktır. Kısacası evren ebedi değildir, bir sonu vardır.

    3- Geçmiş zaman sonsuz olsaydı, şu anda evrende termodinamik dengeye gelinmiş olması ve hareketin durmuş olması gerekirdi.

    4- Şu anda hareketin devam ettiğine tanıklık etmekteyiz.

    5- Sonuçta evren sonsuzdan beri var olamaz; evrenin bir başlangıcı vardır.


    -


    Kelamın kozmolojik delili:


    1- Materyalist-ateist felsefe doğruysa evrenin ezeli olması, teizm doğruysa evrenin başlangıcı olması beklenir.

    2- Evrenin başlangıcı vardır; bunun delilleri şunlardır:

    2-1- Evrenin geçmişinin “tamamlanmış sonsuz” olduğu iddiası çelişkilere yol açacağından mümkün değildir; bu ise evrenin başlangıcı olduğunu gösterir.

    2-2- Entropi yasası evrenin başlangıcı olduğunu gösterir.

    2-3- Big Bang teorisi evrenin başlangıcı olduğunu gösterir.

    3- Sonuçta teizm materyalist-ateizme tercih edilmelidir





  • torlofan T kullanıcısına yanıt

    Aynen, tamamen kör/iradesiz bir süreç olduğu savunulan evrim teorisini mutlak gerçek olarak kabul edip bunu Yaratıcı karşıtı ideolojiye dönüştürmek çok manasız.

    Zamanında karadeliklerin olay ufkundan ışığın bile kaçamadığına kesin olarak inanılmıştı, ama daha bir kaç yıl önce karadeliğin olay ufkunun bir fotoğrafı çekilebildi ve ışık sızdığı tespit edildi. Karadelikler hakkında bilinen şeyler geçersiz oldu.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Kuasar.p -- 10 Mayıs 2021; 12:45:12 >
  • Kuasar.p kullanıcısına yanıt

    Evrenin doğumunun hakkında big bang teorisini ortaya artık ve şimdilik veriler bunun doğru olduğunu gösteriyor. Fakat bigbangden önce birşey olmadığına dair elimizde hiçbir veri yok. Buna karşın bu cahil cesareti ve yarım bilgi ile bigbang ile evren başladı demek ki bigbangin geçmişi yok demek cüreti nereden geliyor ? Bigbangin öncesi veya bigbangide kapsayan bir daha büyük evren olup olmadığını biliyor musunuz ?


    İkinci olarak evrenin nasıl yokolacagina dairede bir bilgimiz yok ama teorilerinin var. Bunlardan bir tanesi evrenin bir patlama sonucu oluştuğu , enerji saçtığı ve entropi kanunu gereği zamanla enerjisi azalacağı için genişlemenin yavaşlayacagi ve bunun sonucunda merkezi bir çekim gücü sonucu tekrar 1 nokta olacağı yere kadar buzulup tekrar patlayacagini iddia ediyor. Yani sonsuz döngü olduğunu savunuyor. Bir diğeri genişleyip duracagimizi ve karanlıkta sonsuza kadar öylece kalacağımızı savunuyor.


    Fakat sizin veya Caner Taslaman denen şahsın bilmediği yeni bir keşif mevcut. Evrenin genişleme hızı sizin sandığınız gibi entropi sonucu yavaşlatmıor. Blakis bilinmeyen bir nedenden ötürü gitgide daha hızlı genişleyen bir evrendeyiz. Dolayısıyla sizin bunca cesaretle ortaya attığınız iddialar bilimdeki tevazu veya bilimin tam olarak ne olduğunu dahi bilmediğiniz için bir anda geçersiz kılınıyor .


    Yani evren bir donukluk değilde neden olduğunu bilmediğimiz bir biçimde gittikçe daha da hızlı olarak genişlemesini sürdürüyor. Yani evrenin ne olacağı konusunda ve evreni etkileyen güçler konusunda herşeyi bilmiyoruz . Dolayısıyla bu kadar kesin ifadeler yerine sadece mevcut verileri yorumlamak daha doğru bir tercihtir.


    Öte yandan evrenin bir başı vardır. Demek ki onu biri yarattı. Peki bu mantık sizin yarattı dediğiniz şahıs içinde geçerli değil mi ? Onu kim yarattı. Onun başı yoktur , onun için zaman yoktur diyebilirsin. Öyleyse bigbangide içinde bulunduğu ortamında bir zamanı olmayabilir yani iddia ettiğin mantıktan senin savundugun görüş ayrı tutulamaz. Eğer böyle diyorsan k zaman varlık dunyasininda bir zamansal sınırı olmadigini ve dolayısıyla araştırmanızı mekansal veya zamansal bir sonu olmayabileceğini de düşünebiliriz. Fakat bunlar kesinlikte tamamen uzak spekülasyonlar olur.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Periah -- 10 Mayıs 2021; 17:20:28 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • alierennet kullanıcısına yanıt

    Bana da öğretsene, ben bi eleman buldum o ne derse onu yapıyom, kar etmeyeni dövüyorlar zaten 

  • torlofan T kullanıcısına yanıt

    Ateizm bir inançtır diyerek eğer ateizmi çıkarttığımız saniyorsaniz bence çok yanlış bir yoldasınız.


    Çünkü sizin mantiginizla bakarsa suan evrenin bir köşesinde bir spagetti ile bir zenci güreşiyor sözüne inanmazsan buda bir inanç oluyor.


    Kısacası aklı ve mantığı konunun başından beri kötüye kullanıyorsunuz.


    Bilimin birşeyin yokluğunu kanıtlamak gibi bir amacı yoktur. Bilimin birşeyin yokluğunu kanıtlamamasi mağaraya gidip ardından bana bunu bunu dediler diyen her şahsın dediklerine inanmamız için bir gerekçe olamaz.


    Kısacası agnostizm özünde bu konu üzerine düşünmeye bile değmez demekle eşdeğerdir ki bencede öyle. Bu evrende tanrı denen bir varlıkla saklambaç oynamak ve gece gündüz ben köleyim deyip yerlerde 5 kez yerlere kapanıp yalvarmak için burada olduğumuz fikri inanılmaz derecede absürt bir fikirdir.


    İnsan onurunada son derece ters bir fikirdir. Sabah akşam kendimi kotuleyip aciz köle deyip. Başka birşeyi sabah akşam gece gündüz övüp yağcılık yapıp. Ardından hayatım boyunca günde 5 kez yerlerde surunup ayağına kapanıp , kendimi aç birakip ardından beni bahçesine alması için dilenmek mi bu evrenin amacı ?


    Bunun varoluo olmadığını bilemediğimiz için bu absürt hikayeyi eleştiremez miyiz diyorsunuz ?


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Periah kullanıcısına yanıt

    Big Bang'den öncesininin var olduğunu iddia edenler Müslümanlar mı ateistler mi? Ellerinde her hangi bir bilimsel veri var mı yoksa sadece sözel teori mi üretiyorlar?


    Hem diyorsun bilim yok olanı kanıtlamaz. Hem iddia ediyorsunuz hadi kanıtlayın big bang'den önce bir şeylerin olmadığını.


    Agnostizm, olaya net şekilde cevap verir; tanrı bilimin dışındadır, tanrı bir inançtır diye. Ateizm ise der ki hayır bilimle tanrı ispat edilmez o sebepten de yoktur.


    Hangisi bilime inancı katıyor?


    Benim tanrım günde 3 kez demiş mesela ama insanların bir kısmı mezhebi öyle diyor diye günde 5 keze çıkarmışlar. Şii olanlar hala 3 kez yerlerde sürünürler.


    Din konusunda da o kadar doğru sandığın yanlış var ki aslında. Konumuz ona dönüşürse sayın yöneticimiz konuyu yok etmek zorunda kalır. Konumuz şüphe etmek her ne kadar konu sahibi konusuyla hiç ilgilenmese de 


    Senin için ateizm bir inanç değil mi bu arada? Nedir ateizm inanç değilse?





  • torlofan T kullanıcısına yanıt

    Çünkü sizin mantiginizla bakarsa suan evrenin bir köşesinde bir spagetti ile bir zenci güreşiyor sözüne inanmazsan buda bir inanç oluyor.


    Spagetti ve zencinin gurestigine inanmamak bir inanç mıdır ?


    İkiside aynı konu. Tamamen boşlukta süzülen sözlerdir.


    O zaman siz benim örneğinde de agnostik olmamız gerektiğini söyleyeceksiniz.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Periah -- 10 Mayıs 2021; 14:0:50 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Periah kullanıcısına yanıt

    Katılıyorum sana. Onun için diyorum ya işte agnostizm inanç değildir, diğer her şey inançtır diye 


    Sen kabul etmiyorsun ateizmin inanç olmadığını sanıyorum.


    Ateistler milyonlarca yıl öncesine ait yeterli veri olmasa dahi kendi inançları doğrultusunda evrimi şekillendiriyorlar diyorum işte günlerdir ben.


    Fibonacci denen adam bu sayı dizisini uydururken doğada bu kadar var olduğunu bilmiyorken uydurdu. Demin bir arkadaş söyledi ben konu dağılmasın diye onu örnek vermemiştim, ocak ayından beri kriptopara işine girdim ve sürekli fibonacci sayılarıyla bir şeyler buluyor adamlar ve para kazanıyorlar.


    Sen diyorsun ki bitkiler tamamiyle tesadüfen bu sayılara erişti. Ben de diyorum ki ispat edemeyeceğim bir güç bu sayılara özel bir güç verdi. Aramızdaki fark bu kısaca.


    Matematik bir dil olsa da her şeyin içerisinde öyle ya da böyle var olan bir şey.





  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.