Şimdi Ara

INSANLIGIN COGALISI (Yaratılışı) İlk İnsan Hz Adem ve Havva (8. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
269
Cevap
0
Favori
22.505
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 678910
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orjinalden alıntı: _KARDELEN_


    Ben diyorum ki
    1-Kainat nasıl yaratıldı ?
    2-Yıldızları- gezegenleri kim dikti ?
    3-Güneşi kim yukarı irtibatladı?
    4-HERŞEYİN SEBEBİ VARSA SEBEBİN SEBEBİ NE
    sorularına cevap nasıl verilebilir?



    Hepsinin bilimsel açıklaması var.
  • aslında kardeş ALLAH inancınız varmı bilmiyorum ama yoksa zaten size çok saçma gelir.Kuranı kerim bir bütündür,bir ayet diğerini tetikler ve ortaya KAİNATtan tut hayatımıza kadar hatta yok olmasına kadar herşey çıkar

    Ad kavmi
    Lut Kavmi
    Semud Kavmi

    hepsi Allah cc 'yi dinlememekten,cinsellikten sapkınlıktan , lüx yaşamdan v.v..s.v.s.v.s. helak olmuştur.Bizimde helakımız KIYAMETTİR.Unutmayın kardeş.Tabi şimdi inanmayabilirsiniz ama kıyamet koptuğunda ne yapacağız acaba ?
    Geç olmadan bu yola girmek gerekiyor.

    Biz başıboş gönderilseydik Allah cc PEYGAMBER göndermezdi.Ne haliniz varsa görün gibi olurdu HAŞA dimi?
    O yüzden
    Necisin?
    NErden geliyor nereye gidiyorsun gibi tabirler önemlidir bizim için




    Şu kainatın ve içindeki varlıkların Sanii olan Cenabı Hak, şu kainatı çok ciddi gayeler için yaratmıştır. Kuran bunu şöyle bildirir:


    "Biz göğü, yeri ve bu ikisi arasında olanları oyun olsun diye yaratmadık."
    (Enbiya suresi, 16)

    "Göğü, yeri ve bu ikisi arasında olanları boşuna yaratmadık."
    (Sad suresi, 27)


    Bütün varlıklar kendilerine mahsus dillerle yüce yaratıcıyı tesbih ve takdis ederler. Kendilerine tevdi edilen görevleri büyük bir zevk ve şevkle yerine getirirler. Mesela güneş bir saniye bile geri kalmadan kendine çizilen yörüngede yoluna devam eder. Irmaklar bir cuş u huruşla denizlere doğru akar. İnsanın emrine verilen hayvanlar tam bir itaatle ona hizmet eder.

    Ayrıca, kâinat yaratılmasaydı Allahın sıfatlarının ve isimlerin o sonsuz kemali ve güzelliği bilinmeyecekti. Bu bilgi sadece Allaha mahsus kalacaktı. Cenab-ı Hak isim ve sıfatlarının manevi güzelliklerini tecelli ettirmekle, kendi cemal ve kemalini bu eserlerinde kendisi bizzat müşahede buyurduğu gibi, melekleri, insanları ve cinleri de bu şereften, bu lütuftan hissedar etmek diledi.

    Mahlukatı yaratıp yaratmama hususunda Allah, İlahi tercihini yaratma şeklinde yapmış ve bu tercih mahlukat için sonsuz bir rahmet olmuştur. Yoksa, bir ismi Samed (Her şey ona muhtaç, O ise hiçbir şeye muhtaç değil) olan Allahın bu alemi yaratmasının, haşa!, bir ihtiyaçtan geldiği düşünülemez.




  • ben bilimsel bişi yok demedim ki..karın yağmurun yağması da bilimsel..
    suyun oluşumu da bilimsel, sende bilimselsin,bende bilimselim..

    dünyanın 23,27 derece (23,26 değil,23,28 değil..23,27) olması kütle çekimi ile alakalı değil..kütle çekimi gezegenlerin birbirine yakınlığı uzaklığı ile, gezegenlerin birbirine çarpışmaması ile alakalı bişi..kütle çekiminin dünyanın eğikliği ile bi ilgisi yok..

    kütle çekimine bu açıdan bakarsan belki yeni bişileri daha farkedersin..ve bu kadar şeyin insanın yaşaması için ne kadar cuk diye oturmasını fizik kurallardan öte bişi olduğunun farkına varırsın umarım..

    sana yazın bu sıcağında karpuz - kavun gibi su bakımından zengin meyveleri sunan, kışında soğuktan seni hastalıktan koruyan c vitamini bakımından bol meyveleri portakal -greyfurt - mandalinaların çıkmasıda senin fizik dediğin kuralın akıl yönü ve düşünce gücünün olduğunun da kanıtı olsa gerek.. yada milyonalrca kar taneleri yeryüzüne inerken birbirine deymeyip senin kafana tonlarca ağırlıkta çarpışmamasıda fizik dediğin kurallar bütününün bir aklı ve mantığının ve bir düşünce gücünün olduğunun kanıtına ek bir kanıt olabilir mi?




  • quote:

    Orjinalden alıntı: EngineerInDefenceInd


    quote:

    Orjinalden alıntı: _KARDELEN_

    quote:

    Orjinalden alıntı: Wristcutter

    Varlık, konusunda varlık fessefesini okuyunuz.İstediğiniz şeyleri orada bulursunuz.(Bunuda kısa bir açıklayla anlatmamı bekleme.Felsefenin en geniş alanlarından birisidir.)

    Sorularına cevap verdim kardelencim.O 3 bakış açısını tekrar oku.Sen kendi aklına yatanı kabul edersin diğeri başkasını.

    Burada hiçkimse neye inandığınıda sizlere kanıtlamak zorunda değil:Yaptığınız sadece insanların inanışlarını değiştirmeye çalışmak.



    Sonuç olarak boş bir tartışma bu.Herkes kendi yoluna gitsin birbirinizede karışmayın.



    Bu soruları sormadan önce hiç öyle konuşmuyordun !!!!
    Ben sizden cevap bekliyorum hocam

    Açık açık cevap bekliyorum

    Yıldızlardan alıntı yaptınız peki ya YILDIZ KAYMASINI nasıl anlatabileceksiniz?

    Tekrar tekrar yazıyorum

    Ben diyorum ki
    1-Kainat nasıl yaratıldı ?
    2-Yıldızları- gezegenleri kim dikti ?
    3-Güneşi kim yukarı irtibatladı?
    4-HERŞEYİN SEBEBİ VARSA SEBEBİN SEBEBİ NE
    sorularına cevap nasıl verilebilir?


    Kesitirip atmakta birebirsin,madem kendine güveniyorsun burya gelmişsin öyleyse bana şu 4 soruyu açıkla sen sordukça daha çok soru gelecek emin ol


    Eğer soruların yanıtını bilmiyorsan BİLMİYORUM O TECRÜBEYE SAHİP DEĞİLİM de bende bir daha sormayayım




    Cevaplar:
    1- Kainat YaratılMADI..OLUŞTU..NAsıl oluştuğu ile ilgili şu an için en geçerli kuram Big Bang olarak biliniyor. Google'da ara bul oku ve anla..(balık tutmayı öğren)
    2- Yıldızlar ve Gezegenler "dikilmedi" .. Belirli (bildiğimizi ve bilmediğimiz) fizik kanunları çerçevesinde evrendeki enerjinin korunumunu sağlayacak matematiksel olarak modellenebilecek veya modellenemeyecek devinimler içerisinde kararlı ve kararsız sistemlerden oluştu. Yine Big Bang'i okumanı tavsiye ederim .
    3- Her "gerçekliği" bir iradenin gerçekleştirmesi gerekmiyor. Ayrıca bir irtibatlandırma söz konusu değil güneş evren içerisinde bildiğimiz ve bilmediğimiz yörüngelerde dönmekte ve güneş sistemindeki gezegen ve uzay materyalleri de çekim kuvveti ve dairesel ve eliptik hareketlerin oluşturduğu kararlı/kararsız hareket sistemi dahilinde hareket ediyorlar..
    4- herşeyin bir sebebi varsa "sebebin sebebi"nin sebebi ne sen önce bunu cevapla..ben sonra sana "sebebin sebebi"ni açılayayım..


    tamam yaratılmadı oluştu
    Tamam DİKİLMEDİ
    bunu yapan kim?

    Bi enerji nasıl olurda böyle birşeyi yapar?

    Ayrıca o zamanki enerji şimdi yokmu da günümüzde farklı farklı şeyler görmüyoruz?

    Seni doğuran annen-onun annesi -onun annesi falan filan taaaaaaaaa İLK İNSANA dayanıyor.Peki o insan nasıl dünyaya geldi?

    Günümüzde neden hep aynı tip olaylar mevcut?Bu enerji bittimi yada tükendimide günümüze ışık tutmuyor?Ne bileyim yeni varlık yaratmıyor?




  • _KARDELEN_ Kendi cümlelerini kurabildğin zaman kendi fikirlerini kendin ifade edebildiğin zaman konuşmak üzere sana cevap vermeyi bir süre için (uzun veya kısa) bırakıyprum..
    ama şunu bilki..

    Bir kaynağın (kuranı kerim) doğruluğunu ve geçerliğini sorgulayan birisine sorgulanan kaynaktan kısımlar (ayet/sure) ile cevap verirsen ancak karşındakini gülümsetebilirsin...

    Daha önce de dedim öyle bir iddiam yok ama eğer olsa idi ben kuranı kerimden çok daha iyi bir din kitabı yazardım böylesine yoruma açık nokta da bırakmazdım..
  • quote:

    Orjinalden alıntı: _KARDELEN_


    quote:

    Orjinalden alıntı: Wristcutter

    Yıldız kaymasını nasıl mı açıklayacağın???Yıldız kayması basitçe gece atmosfere giren göktaşlarının gece yanarken çıkardığı ışık...

    Bende sana diyorum kainat yaratılmak zorunda mı?

    Burada sadece seni test ediyordum.Acaba üşeniptemi cevap vermiyorsun yoksa sorularımı bilmiyorsun.bu soruya cevap verdiğine göre.........

    Kardeş bana çok mükemmel bir soru yöneltmişsin ama senin sorduğun soru benim sana sorduğumun sorunun cevabında yatıyor.Ne zamanki sen bana aşağıdaki soruları cevaplarsan işte o zaman zaten cevap almış olacaksın


    Ben diyorum ki
    1-Kainat nasıl yaratıldı ?
    2-Yıldızları- gezegenleri kim dikti ?
    3-Güneşi kim yukarı irtibatladı?
    4-HERŞEYİN SEBEBİ VARSA SEBEBİN SEBEBİ NE
    sorularına cevap nasıl verilebilir?



    Evrenin oluşumu:

    Yaklaşık 14 milyar yıl önce oluştuğu düşünülmekte.Big bang adı verilen bu patlamalardan sonra hala bu tarz küçük patlamalar meydana gelmekte ve evren genişlemekte.Bigbang'in varlığı -yanılmıyorsam- 90'lı yılların ortalarında bu patlamadan bize ulaşan bir radyasyon izi ile kanıtlanmıştır.(Bunu bulanlar bayağı ödül felan aldılar diye hatırlıyorum).

    Patlamadan sonra ortamda olan radyason nedeniyle sıcak gazlar oluştu.3 tane kuark -farklı dizilişlerde- birleşerek nötron ve protonu oluşturdu.Bu parçalardan da atomlar.Atomlardan element, elementlerden daha karmaşık maddeler.Kuark ne diye soracak olursan onu açıklamak daha da uzun mesele.İnternette araştır birkaç iyi kitap ismi bulabilirsin.

    Detaylı yazardım ama bu konuyla ilgili okuduğum kitabı bulamıyorum.



    Yıldızların Oluşumu (Güneş ile Yıldız aynı şeydir.O yüzden 3. soruna cevap yazmayacağım):

    Yıldız oluşumunun çok sayıda evresi bulunuyor.Başlarda hidrojen, helyum (Başka da vardır belki hatırlamıyorum) bulunan oluşum yıldızın çekirdeğinin daha yoğun bir hal almasını sağlıyor.Daha sonra füzyon tepkilmeleri ile hidrojenler helyuma dönüşüyor.Daha da sonra ise girişte yazdığım diğer maddeler gezegenin dış kabuğunu oluşturup kızıl dev halini alıyor.


    Bu yazdıklarım bile yarımyamalak ve eksik bilgiler.Son olarak güneş dikilmemiştir.Bütün yıldızlar yerlerinde sabit değildir.Sadece biz sabit olarak görürüz.Güneşte belli bir yörüngede döner.



    Herşeyin sebebi varsa sebebin sebebi ne.İnsan zihninin son noktası.Bu soruyu düşünerek hayatlarını harcayanlar, delirenler var.Bazıları sebebi olmayan şeyin evren olduğunu düşünür, bazıları bunu tanrı diye adlandırır...Uzar gider.Tek şey biliyorum.Ölmeden öğrenemeyeceğiz.Sebebin sebebi ne sorusunu sorarsan tanrının sebebi noktasına gelirsin en sonunda.Bunuda iyi düşün.Sebebi yok diye kestirip atmak çok kolay.Bende ben şuna tapıyorum bununda sebebi yok arkadamda da 2-3 milyar kişilik bir topluluk var en doğrusu bu desem ne olacak?





    Soho;

    Kütle çekim örneğini diğer soruna verdim.(Nasıl yörüngelerinden sapmıyorlar vs vs vs)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Wristcutter -- 20 Ağustos 2008; 16:52:47 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: soho

    ben bilimsel bişi yok demedim ki..karın yağmurun yağması da bilimsel..
    suyun oluşumu da bilimsel, sende bilimselsin,bende bilimselim..

    dünyanın 23,27 derece (23,26 değil,23,28 değil..23,27) olması kütle çekimi ile alakalı değil..kütle çekimi gezegenlerin birbirine yakınlığı uzaklığı ile, gezegenlerin birbirine çarpışmaması ile alakalı bişi..kütle çekiminin dünyanın eğikliği ile bi ilgisi yok..

    kütle çekimine bu açıdan bakarsan belki yeni bişileri daha farkedersin..ve bu kadar şeyin insanın yaşaması için ne kadar cuk diye oturmasını fizik kurallardan öte bişi olduğunun farkına varırsın umarım..

    sana yazın bu sıcağında karpuz - kavun gibi su bakımından zengin meyveleri sunan, kışında soğuktan seni hastalıktan koruyan c vitamini bakımından bol meyveleri portakal -greyfurt - mandalinaların çıkmasıda senin fizik dediğin kuralın akıl yönü ve düşünce gücünün olduğunun da kanıtı olsa gerek.. yada milyonalrca kar taneleri yeryüzüne inerken birbirine deymeyip senin kafana tonlarca ağırlıkta çarpışmamasıda fizik dediğin kurallar bütününün bir aklı ve mantığının ve bir düşünce gücünün olduğunun kanıtına ek bir kanıt olabilir mi?





    yukarda yazdığıma kimsenin sesi çıkmadığına göree... yaratıcıya inanmayanlar bilimin bir aklı ve bir düşünce gücü olduğuna, ve bu bilimin insanların yaşaması için gerekli şartları oluşturduğuna inanıyor demek oluyor..ben öyle anlıyorum..

    peki bilimin nasıl bir düşünce gücü olabilir? biliminbir aklı mı vardır ?nasıl oluyorda dünyada demir diye bir madeni bilim-fizik koyar ve bu demir insanların ev apartman işyeri yapmalarını sağlar ? yada bilim ve fizik nasıl düşünürde dünyada petrol diye bir maden oluşturur ve bu petrolden lastik, benzin, mazot olarak insanların yaşamasına katkıda bulunur ?

    bilim ve fizik nasıl oluyorda insanlara bu kadar nimetler sunuyor ?




  • quote:

    Orjinalden alıntı: soho


    quote:

    Orjinalden alıntı: soho

    ben bilimsel bişi yok demedim ki..karın yağmurun yağması da bilimsel..
    suyun oluşumu da bilimsel, sende bilimselsin,bende bilimselim..

    dünyanın 23,27 derece (23,26 değil,23,28 değil..23,27) olması kütle çekimi ile alakalı değil..kütle çekimi gezegenlerin birbirine yakınlığı uzaklığı ile, gezegenlerin birbirine çarpışmaması ile alakalı bişi..kütle çekiminin dünyanın eğikliği ile bi ilgisi yok..

    kütle çekimine bu açıdan bakarsan belki yeni bişileri daha farkedersin..ve bu kadar şeyin insanın yaşaması için ne kadar cuk diye oturmasını fizik kurallardan öte bişi olduğunun farkına varırsın umarım..

    sana yazın bu sıcağında karpuz - kavun gibi su bakımından zengin meyveleri sunan, kışında soğuktan seni hastalıktan koruyan c vitamini bakımından bol meyveleri portakal -greyfurt - mandalinaların çıkmasıda senin fizik dediğin kuralın akıl yönü ve düşünce gücünün olduğunun da kanıtı olsa gerek.. yada milyonalrca kar taneleri yeryüzüne inerken birbirine deymeyip senin kafana tonlarca ağırlıkta çarpışmamasıda fizik dediğin kurallar bütününün bir aklı ve mantığının ve bir düşünce gücünün olduğunun kanıtına ek bir kanıt olabilir mi?





    yukarda yazdığıma kimsenin sesi çıkmadığına göree... yaratıcıya inanmayanlar bilimin bir aklı ve bir düşünce gücü olduğuna, ve bu bilimin insanların yaşaması için gerekli şartları oluşturduğuna inanıyor demek oluyor..ben öyle anlıyorum..

    peki bilimin nasıl bir düşünce gücü olabilir? biliminbir aklı mı vardır ?nasıl oluyorda dünyada demir diye bir madeni bilim-fizik koyar ve bu demir insanların ev apartman işyeri yapmalarını sağlar ? yada bilim ve fizik nasıl düşünürde dünyada petrol diye bir maden oluşturur ve bu petrolden lastik, benzin, mazot olarak insanların yaşamasına katkıda bulunur ?

    bilim ve fizik nasıl oluyorda insanlara bu kadar nimetler sunuyor ?




    Bilim insanlara yaşam şartları oluşturmaz.Yaşama şartlarını daha üst seviyeye taşır.

    Bilim evrende bulunanları sınıflandırı ve kullanır.Maddelerin nasıl oluştuğunu ise o bilim açıklar.Maddeleri oluşturmaz.(Yapay elementler var buna ne diyeceksiniz?Demekki doğada olmayan bir şeyi elde edebiliyor-tabiki doğada bulunan diğer parçacıklarla-)Saçmalamışsınız mesajınızda.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Wristcutter -- 20 Ağustos 2008; 17:01:41 >




  • quote:

    Orjinalden alıntı: _KARDELEN_
    tamam yaratılmadı oluştu
    Tamam DİKİLMEDİ
    bunu yapan kim?

    Bi enerji nasıl olurda böyle birşeyi yapar?
    Ayrıca o zamanki enerji şimdi yokmu da günümüzde farklı farklı şeyler görmüyoruz?
    Seni doğuran annen-onun annesi -onun annesi falan filan taaaaaaaaa İLK İNSANA dayanıyor.Peki o insan nasıl dünyaya geldi?
    Günümüzde neden hep aynı tip olaylar mevcut?Bu enerji bittimi yada tükendimide günümüze ışık tutmuyor?Ne bileyim yeni varlık yaratmıyor?



    Herhangi bir ZEKA ve İRADE yapmadı...OLDU..Sonsuza kadar korunacak enerjiyi aklınız alıyor değil mi ? Enerjinin korunumu en geçerli fizik kanunlarından birisi ..Birşey sonsuza kadar korunabiliyor ise sonsuzdan önce de vardı demektir..O ilk enerji şimdi atomik düzeyde entropi olarak dağıtık durumda..


    hiçbirşey ilk insana (veya ilk çifte) dayanmıyor..O insan dünyaya gelmedi ..Şu andaki bilimsel çalışmalar ile gösterilemese de aksi de ispat edilemediği için kabul gören şekli ile maymun (aslında primat demek daha doğru) ile ortak bir atadan insan ve maymun olarak evrimleştik..
    O atanın soyu tükendi o yüzden şu anda hala insana evrimleşme yok..Maymunlar yokolmadı çünkü onlar bedenlerini güçlü tuttular biz de beynimizle doğayı kendimize uydurabildiğimiz için yok olmadık..neden bütün erkeklerin genlerinden bir tanesi tek bir erkek atayı adresliyor..İnsanlaşan ilk maymunsu insan kolonisindeki egemen erkek diğer bütün erkekleri ve onlardan olan yavruları öldürdü ve kendi genleri ile üredi..istiyorsanız o katil ilk maymunsu insana Adem diyebiliriz bana uyar..

    Valla yeni birşeyler oluşamaz çünkü ilk tek hücreliler ilk çok hücreliler aynen dinozorların yokolması gidi artık yoklar o yüzden bizler evrimleşiyoruz şu anda..

    Ben size başka bir soru sormak istiyorum..Adem ile Havva'dan geliyorsak dünya üzerindeki zenci, beyaz ve sarı ırklar ile "indian" denen yerli ırklar nasıl geliştiler..Hepsinin kendi cinsinin kendi adem'i ve havva'sı mı vardı..??




  • bilim ve fizik nasıl yaşam şartları oluşturmazmış? hani az önce ne dersem fizik- bilim diyordun ?

    ben 23,27 diyince kütle çekimi demedin mi?
    23,27 olmasaydı dünyada mevsim olmazdı..dünya güneşe bir milim daha yakın olsa dünyada hayat olmazdı..

    2 hidrojen 1 oksijenle birleşmese su olmaz..bu bilim değil mi? su olmazsa hayat olmaz bunu sende biliyorsun..
    tüm bunlara bakarak şimdi neden caydın ?
  • kARDELEN@

    3.Onları bırak; yesinler, yararlansınlar ve onları (boş) emel oyalayadursun. İlerde bileceklerdir.(HİCR/3)
  • quote:

    Orjinalden alıntı: soho


    bilim ve fizik nasıl yaşam şartları oluşturmazmış? hani az önce ne dersem fizik- bilim diyordun ?

    ben 23,27 diyince kütle çekimi demedin mi?
    23,27 olmasaydı dünyada mevsim olmazdı..dünya güneşe bir milim daha yakın olsa dünyada hayat olmazdı..

    2 hidrojen 1 oksijenle birleşmese su olmaz..bu bilim değil mi? su olmazsa hayat olmaz bunu sende biliyorsun..
    tüm bunlara bakarak şimdi neden caydın ?


    Arkadaşım elementlerin oluşması tamamen rastlantısal reaksiyonlar ve birleşimler üzerine kuruludur.Bunlar oluşur bilim bunu yorumlar.Bilim bunları oluşturur sonrada yorumlar gibi bir şey yok.

    23,27 olmasaydı mevsimler olmazdı diye bir şey yok.Sadece mevsimlerde küçük değişiklikler olurdu.Coğrafya bilgisi bu yapmayın lütfen.



    vuslat06 tahrik etmekten başka hiçbir işe yaramıyorsun.Bizde senin kadar inanıyoruz merak etme.Namaz kılmışlığımız, oruç tutmuşluğumuzda var.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Wristcutter -- 20 Ağustos 2008; 17:11:07 >




  • hep var olan maddemidir yoksa Yaratıcı mı?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi vuslat06 -- 20 Ağustos 2008; 17:13:19 >
  • OFFF OFFFF...
    23,45 olsaydı da mevsimler olurdu 19,30'da olsa.. Eğer 0 derece olsa idi biz de ona göre evrimeşir ve nasıl da dik olmuş bak diye bunları tartışıyor olurduk yine..

    Bu arada dünya bir yıl içinde güneşe defalarca yaklaşıp uzaklaşıyor sen dünyanın yörüngesini daire mi sanıyorsun..

    H2O bilimle oluşmaz, bilim bu oluşumu açıklar...
    H2O2 veya Carbon'lu organik bileşenler de aynı şekilde..
    Bu arada cidden merak ediyorum aşağılamak için sormuyorum, yaşını ve eğitim durumunu PM'den bana yazar mısın ??

    Ona göre konuşacağım seninle.

    quote:

    Orjinalden alıntı: soho


    bilim ve fizik nasıl yaşam şartları oluşturmazmış? hani az önce ne dersem fizik- bilim diyordun ?

    ben 23,27 diyince kütle çekimi demedin mi?
    23,27 olmasaydı dünyada mevsim olmazdı..dünya güneşe bir milim daha yakın olsa dünyada hayat olmazdı..

    2 hidrojen 1 oksijenle birleşmese su olmaz..bu bilim değil mi? su olmazsa hayat olmaz bunu sende biliyorsun..
    tüm bunlara bakarak şimdi neden caydın ?




  • quote:

    Orjinalden alıntı: vuslat06

    hep var olan maddemidir yoksa Yaratıcı mı?


    Evrenin kendisi yaratıcı mıdır?Bana bu sorunun mantık çerçevesinde açıklamasını yaparsan sorunu cevaplarım.
  • YARATICI diye birşey HİÇ VAROLMADI ki..
    MAdde kimi zaman madde formunda kimi zaman enerji formunda bazen de kombine formda HEP VARDI VE HEP VAR OLACAK...


    quote:

    Orjinalden alıntı: vuslat06

    hep var olan maddemidir yoksa Yaratıcı mı?
  • quote:

    23,45 olsaydı da mevsimler olurdu 19,30'da olsa
    Bu dereceler nasıl ayarlandı?

    quote:

    Herhangi bir ZEKA ve İRADE yapmadı
    Peki kim yaptı?Yada nasıl oluştu?
    quote:


    Big bang adı verilen bu patlamalardan sonra
    Bingbang dan önce nasıl bir ortam söz konusuydu?

     INSANLIGIN COGALISI (Yaratılışı) İlk İnsan Hz Adem ve Havva


     INSANLIGIN COGALISI (Yaratılışı) İlk İnsan Hz Adem ve Havva


     INSANLIGIN COGALISI (Yaratılışı) İlk İnsan Hz Adem ve Havva


     INSANLIGIN COGALISI (Yaratılışı) İlk İnsan Hz Adem ve Havva


     INSANLIGIN COGALISI (Yaratılışı) İlk İnsan Hz Adem ve Havva
    Enerji dediğiniz şey nasıl birşey acaba?Hangi tür bi enerji? Neden Tavuk ağaçta olmuyor?....git oğlum bi tavuk kopar gel misafirlere ver v..s. Benimn aklım almıyor enerji nasıl olurda bunları böyle programlamış

     INSANLIGIN COGALISI (Yaratılışı) İlk İnsan Hz Adem ve Havva
    D.R.Virtanende zamanında bir yola baş koymuş ama işin içinden çıkamayınca hakikati görmüş

     INSANLIGIN COGALISI (Yaratılışı) İlk İnsan Hz Adem ve Havva




  • Farklı dinlere mensup insanların kafalarındaki yanlış “Tanrı” inancı ile Kur’an’ ın tarif ettiği “Allah” arasındaki farklar ve İslama göre Yaratıcı’ nın özellikleri nelerdir?”

    Kur’an bu soruya çok kısa, ancak derin manası olan bir sure (İhlas suresi) ile cevap verir. Bu sureyle, Allah, insanlar arasındaki çok yaygın bir yanlışı düzeltmeyi murat ettiği gibi, Müslümanları da Hıristiyanların düştüğü hataya düşmekten muhafaza ediyor. İhlas suresinde Allah, yukarıdaki sorumuza, mealen, şöyle cevap verir: “De ki, Allah birdir. O Samed’dir. Doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. O’nun hiçbir dengi yoktur.” Birinci ayet, Allah’ın bir olduğunu ve birden fazla olmadığını söyleyerek her türlü şirki reddediyor. İkinci ayet, O’nun hiçbir şeye muhtaç olmadığını, ancak her şeyin, her an, O’na muhtaç olduğunu ifade ediyor. Üçüncü ayet, teslis inancının yanlış olduğunu, doğan ve doğuran bir şeyin ilah olamayacağını belirtiyor.(1) Dördüncü ayet, O’nun yaratıcı olarak, bütün yaratıklardan farklı olduğunu ifade ederek O’nu herhangi bir şeye benzetmenin doğru olmadığını söylüyor.

    Kur’an, her an yaratma halinde olan ve Kayyum isminin tecellisiyle kâinatı an be an varlık aleminde tutup devam ettiren aktif bir yaratıcıdan bahsediyor. Kainatı saat gibi kurup kendi haline bıraktığını iddia eden deistlere cevap verircesine Kur’an şöyle diyor: “Göklerde ve yerde bulunan herkes, O’ndan ister. O ise, her an yaratma halindedir.” (Rahman Suresi, 29) Ayet, ilginç bir şekilde, bütün mahlûkatın her an Allah’tan ihtiyaçlarının giderilmesini talep ettiğini ve Allah’ın da bu isteğe cevap verdiğini söylüyor. Ayeti sondan başa okuduğumuzda ise, sürekli yaratma olmasaydı, varlıkların dua etmesinin bir anlamı kalmazdı manası çıkıyor. Yaratılan kainatın her an Kayyum ismiyle varlık aleminde tutulduğunu şu ayetler haber veriyor: “Allah, kendisinden başka ilâh olmayan daima diri ve yarattıklarını koruyup idare edendir” (Bakara Suresi, 255 ve Âli İmran Suresi, 2).

    “Allah kainat’ı neden yarattı?” , “Varlığını bize bildiren deliller nelerdir?
    Bir Hadis-i Kudsi’de Allah şöyle buyuruyor: “Ben gizli bir hazineydim. Bilinmek, tanınmak istedim; bundan dolayı da beni tanımaları, gizli güzellik ve mükemmelliğimi bilmeleri için varlıkları yarattım.”(2) Bu ifadeye göre, Rabbimiz kendini bize bildirmek ve tanıttırmak için bizi ve içinde bulunduğumuz kâinatı yaratmış. O halde, sonsuz kudret sahibi olan Rabbimiz her türlü yolla kendini bize tanıttırarak yaratılış gayesini yerine getirmiş olmalı.

    Beni üç hafta öncesinde hiç biriniz tanımıyordunuz. Şimdi kısmen tanıyorsunuz. Sizinle yüz yüze görüşüp sözlerimle kendimi anlatmak yerine, başka iki yolla da kendimi tanıtabilirdim. Birincisi, size bir elçi vasıtasıyla, bir mektup göndererek kendimden bahsedebilirdim. İkincisi, hiç kimsenin taklit edemeyeceği eserlerimi size göstererek kendimi tanıtabilirdim. Sizler de eserlerime bakarak ne tür maharetlere sahip biri olduğumu öğrenebilirdiniz. Teşbihte hata olmaz, aynen bu misaldeki gibi, Rabbimiz de, hem peygamberler vasıtasıyla göndermiş olduğu mesajlarla (ilahi kitaplarla) hem de kâinatta her an cereyan eden sonsuz icraatlarıyla (kâinat kitabıyla) kendini bize tanıtıyor. Hz. Muhammed’in (a.s.m.) şahsında tüm insanlığa gönderilen ilk emrin “oku” olması da bu sırdandır. Aklı başında bir insan, ilahi kelam olan “Kur’an-ı Kerim’i” ve kâinat kitabı olan “Kitab-ı Kebir’i” okuyarak Rabbini tanıyabilir. Bu anlamda, Hz. Muhammed (a.s.m.), Rabbimizi bize bildiren iki kitaptaki ayetleri ders veren bir öğretmen ve bir rehberdir.

    Kâinatta gördüklerimiz, doğal yasalara göre işleyen doğal kuvvetlerin etkileşimiyle oluşan nesnelerdir. Kâinatta her şeyin Allah’ın eseri olduğunu nereden biliyoruz?
    Her şeyin Allah’ı gösterdiğini görmek için seküler bilimin bize taktığı “tabiat ve tesadüf gözlüğünü” çıkarmamız gerekir. Onun yerine, her şeyin hakikatini gösteren “iman gözlüğünü” takmamız lazım. Determinist bilim, her şeyi, sebep-sonuç ilişkisi içinde açıklayarak sıradanlaştırıyor. Kur’an ise, görünürdeki sebepler perdesini aralayarak her şeyin harikulade olduğunu gösteriyor. Einstein’ın ifade ettiği gibi, “hayatınızı yalnızca iki şekilde yaşayabilirsiniz; birincisi, her şeyin sıradan olduğunu düşünerek; ikincisi, her şeyin olağanüstü veya mucize olduğunu görerek”. Kur’an, bize ikinci yolu gösteriyor. İçinde yaşadığımız alemde “her şey”in harikulade ve mucize olduğunu söylüyor. Bu sırdandır ki, Kur’an, ısrarla, “düşünmez misiniz!”, “akletmez misiniz!”, “akıl sahipleri için şüphesiz bunda ibretler vardır!” manasındaki ayetlerle(3) insanı kâinattaki mucizeleri görmeye teşvik eder.



    “Neden her insan Allah’ı gösteren Ayetleri kolaylıkla göremiyor?”
    Kanaatimce, Allah’ı bildiren ayetleri görmemize en büyük engel seküler bilimin sebep-sonuç ilişkisine dayalı determinist yaklaşımıdır. Örneğin, bir elma, Allah’ı bize bildiren mucizevî bir meyve iken, seküler bilim, elmanın elma ağacından, ağacın çekirdekten ve çekirdeğin DNA’daki programdan, DNA’nın moleküllerin farklı dizilişinden ve moleküllerin de atomlardan oluştuğunu açıklayarak sıradanlaştırır. Bir insan, sebepler perdesini kaldırıp bir elmanın sonsuz kudret sahibi Allah’ın ilim, kudret, hikmet ve rahmetinden geldiğini anlayabilir. Seküler bilim, her şeyin sebebini araştırarak gizemini çözdüğünü düşünüyor. Yani, gördüğünüz nimetlerin arkasında bir Mün’im (nimet verici) aramayın, onlar şu sebepler zincirinin sonuçlarıdır, diyor. Oysa elmayı elma ağacından bilmek, elma suyunu içinde bulunduran “akıllı makinelerin” (vending machine) elma suyunu yaptıklarını söylemek gibidir. Akıllı makinelere parayı koyup elma suyu kodunu girdiğinizde, makine bize elma suyu veriyor. Para yerine, elma ağacına su ve gübre verdiğimizde, ağaç bize elma veriyor. Akıllı makineler, elma suyunu yapacak ilme ve kudrete sahip olmadığı gibi, elma ağacı da, bütün bilim adamlarının bile yapmaktan aciz kaldığı elmayı yapamaz. Akıllı makinelere meyve sularını yerleştiren ilim ve kudret sahibi biri olduğu gibi, Allah’ın akıllı makineleri olan meyve ağaçlarına da meyveleri takan sonsuz ilim ve kudret sahibi biri vardır.(4) Seküler bilim, meyveyi ağaca vermekle ahmakça bir hüküm vermiş oluyor.

    Seküler bilimin bu yaklaşımında çok büyük bir yanılgı vardır. Bir örnekle ne demek istediğimi açıklayayım: Hayalen Afrika’nın en ücra bir köyüne yolculuk yapalım. Hayatında televizyon görmemiş bu insanlara, uzaktan kumandalı bir televizyonu hediye olarak beraberimizde götürelim. Bir haftalığına köydeki zeki insanları toplayıp seküler bilimin determinist yaklaşımını anlatalım. Daha sonra da televizyonun bilimsel olarak nasıl çalıştığına ilişkin bir teori geliştirmelerini isteyelim. İçlerinden zeki olanı şöyle bir bilimsel teoriyle gelsin: “Televizyon dediğiniz ekran kutusunda gördüğümüz görüntünün nedeni uzaktan kumandadır. İnanmıyorsanız, tezimizi test ediniz. Her seferinde kumandaya bastığınızda ekranda bir görüntü çıkıyor ve tekrar basınca görüntü kayboluyor. O halde, görüntünün sebebi kumandadır.” Muhtemelen, birçok insan bu teoriyi kabul etmek zorunda kalacaktır. Ancak televizyondaki programların çok yüksek ilim ve hikmet içerdiğini görenler böyle bir teoriyi kabul etmekte zorluk çekecekler. Onlar, kumandanın bu denli yüksek ilim ve hikmet sahibi olduğunu makul görmediklerinden bu teoriye şiddetle karşı çıkacaklar.

    İşte bu misalde olduğu gibi, bizler de akıl sahipleri olarak düşündüğümüzde göreceğiz ki, ağaçlara veya hayvanlara takılan neticeler onlardan değildir. En yüksek ilme sahip bilim adamlarının yapamadığını inekler veya sinekler elbette yapamazlar. O halde, televizyondaki görüntü bir stüdyodan geldiği gibi, kâinat televizyonunda bize görünen her şey başka bir alemden geliyor. Televizyon programları hayat, ilim, akıl sahibi insanların eseri olduğu gibi, kâinattaki hakiki görüntüler de sonsuz ilim, kudret ve hikmet sahibi Bir’inin eserleridir.

    Rabbimiz kâinatı, her an değişen filmlerin oynandığı, dinamik ve canlı bir sinema salonu şeklinde yaratmıştır. Gösterdiği bütün filmlerle kendini bize tanıtmak istiyor. Televizyon ve kumandayı yapan, kasıtla ve hikmetle ikisi arasında bir ilişki kurduğu gibi, kâinatın sahibi de hem sebebi hem de sonucu beraber yaratarak aralarına, hikmeti gereği bir ilişki koymuştur.(5) Aklı başında olan insan, televizyondaki görüntüyü kumandaya mal etmediği gibi, kâinattaki görüntüleri ve nimetleri de sebeplere havale edemez.

    Bize Allah’ı bildiren deliller nelerdir?
    İlginçtir, Allah, hem Kur’an’daki cümlelerini hem de kâinat kitabındaki eserlerini “ayet” diye nitelendiriyor. Kur’an’da en sıklıkla söz edilen kâinat ayetlerinin başında gökyüzü gelir. Allah, herkesin her zaman gördüğü ve çoğunlukla hayran kaldığı gökyüzüne sıklıkla dikkatimizi çeker: “Üstlerindeki göğe bakmazlar mı, onu nasıl bina edip süsledik...” (Kaf Suresi, 6) Bir başka ayette ise şöyle buyurur: “Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da yine O’nun ayetlerindendir. İlim sahipleri için elbette bunda deliller vardır.” (Rum Suresi, 22). İlk ayet, gökyüzüne bakmamızı ve onun nasıl yaratıldığını düşünmemizi emrediyor. İkinci ayet ise, göklerin ve yerin yaratılışı konusunda ilim elde eden ve bu ilmini kullanarak tefekkür eden insanların Allah’ın varlığına ilişkin deliller göreceğini söylüyor. Bu ayetler nazil olalı on dört asırdan fazla süre geçti. O günden bu yana, insanoğlunun uzay hakkındaki bilgisinde çok büyük ilerleme oldu. Astronomi diye ayrı bir bilim alanı gelişti. Bu bilgilerin hepsini burada anlatma imkânımız yok. Bir misalle, uzay hakkında edindiğimiz yeni bilgileri kullanıp, Allah’ın ayetlerini nasıl okuyacağımızı anlamaya çalışalım.

    Gökyüzü ve Uzaydan Allah’ın Varlığına Deliller

    Gökyüzüne baktığımızda bir açıdan muhteşem bir kubbe gibi görünüyor; bu dünya sarayının, yıldızlarla yaldızlanmış bir kubbesi hükmünde. Bir başka açıdan, milyonlarca uzay gemisinin içinde büyük bir hızla seyahat ettiği bir “uzay denizi” gibi görünüyor. Bir başka açıdan bakılırsa, insan yapımı uçaklardan milyarlarca defa büyük ve çok daha hızlı uçakların bulunduğu muhteşem bir “uçak filosu” gibi görünüyor.

    Hiç düşündünüz mü gökyüzünde kaç yıldız olduğunu? Şimdiye kadar bu soruya cevap vermek için çok teşebbüs olmasına rağmen, hiç kimse kesin bir cevap verememiştir. 2003 yılında, Avustralya Ulusal Üniversitesi’ndeki bir grup araştırmacı, en son teknolojik aletleri kullanarak bir tahmin yapmışlar. Buldukları rakam şöyle : 70.000.000.000.000.000.000.000 (yetmiş seksilyon).(6)

    Aynı bilim adamlarına göre, gökyüzündeki yıldızların sayısı yeryüzündeki kum tanelerinin 10 katından daha fazla. Uzay ölçeğinde düşününce, bizim yeryüzündeki hâkimiyet kavgamız, çocukların bir kum tanesini paylaşamama kavgasına benziyor. Sonuçta, bütün dünyanın hakimi dahi olsak, elde edeceğimiz, uzay ölçeğinde, bir kumun onda biri kadar bile değildir. Peki, bu kadar yıldız ve sayısını bilemediğimiz kadar gezegen bize neyi ifade ediyor? Allah, bizim dikkatimizi onlara çevirerek, onların nasıl var olduğunu ve böyle muntazam bir sistem dahilinde nasıl hareket ettiğini düşünmemizi istiyor. Biz, sahip olduğumuz kabiliyetler, edindiğimiz bilgi ve tecrübeler ışığında, sayısız denecek kadar çok olan bu yıldızları bir perspektife koyabiliriz. İnsan yapımı olan bir şeyle bu gök cisimlerini mukayese ederek nasıl var olduklarını anlayabiliriz.

    İnsan, henüz bir yıldız yapamadı; ancak bütün ülkeler güçlerini birleştirerek Uluslararası Uzay İstasyonu adını verdikleri bir “minyatür gezegen” yapmaya çalışıyor. O halde, yıldızların ve gezegenlerin nasıl var olduklarını, insan yapımı minyatür gezegene bakarak bir derece anlayabiliriz. Minyatür demekle, insanoğlunun en muhteşem eserlerinden birini küçümsediğimi sanmayın. Doğrusu, bir ömür harcasam dahi nasıl yaptıklarını anlamaktan mahrum kalacağım bu şaheserden dolayı, insanlık adına onur duyuyorum. Dünya ve diğer gezegenlerle kıyaslandığında “minyatür” olduğunu söylemek istiyorum. Buradaki insanlar ikinci bir uzay istasyonu yapmaya kalkışsa, hiç kuşkusuz muvaffak olamayacaklar; çünkü bunun için gerekli olan yüzlerce, binlerce bilim adamı ve mühendisimiz yok. Gerekli aletleri üretecek fabrikalarımız yok. Demek ki, minyatür gezegeni yapmak için fizik, mühendislik, biyoloji, matematik gibi birçok bilim alanında ileri derecede bilgi sahibi olmak gerekir. Aynı zamanda, bu bilgiyi uygulamak için kas ve makine gücüne ihtiyaç var. Kısacası, minyatür gezegenimiz yüksek bir ilim ve büyük bir gücün eseridir. O halde, Uluslararası Uzay İstasyonu’ndan çok daha büyük ve çok daha muhteşem olan trilyonlarca yıldız ve gezegen, sonsuz ilim ve sonsuz kudret sahibinin eseridir.(7)

    Gökyüzüne dikkatle bakan biri, Arapça “Lailaheillallah” yazısından daha parlak birşekilde Allah’ı bildirdiğini görür. Çünkü, eğer dünya bir saraya benzetilirse, ay bizim gece lambamız; güneş, sobamız ve çok parlak elektrik lambamız; diğer yıldızlar ise gök kubbemizi süsleyen yaldızlı, süslü lambacıklarımız. O halde, bu yıldızları, güneşi, ayı ve dünyayı kim yapmıştır? Kur’an bu soruya şöyle cevap verir: “(Allah) gökleri ve yeri hak ile yarattı. O, koştukları ortaklardan münezzehtir” (Nahl Suresi, 3). “O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah’ın emriyle hareket ederler. Şüphesiz bunlarda aklını kullananlar için pek çok deliller vardır.” (Nahl Suresi, 12). “Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler” (Yasin Suresi, 40). “Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar (döner). İşte bu, aziz ve alim olan Allah’ın takdiridir” (Yasin Suresi, 38). Son iki ayet, güneşin dönüşüne işaret eder. Astronomi bilimi güneşin döndüğünü 20. yüzyılda keşfetmesine rağmen, okuma yazması olmayan Hz. Muhammed’in (a.s.m.) bunu on dört asır öncesinden haber vermesi, peygamberliğinin bir delilidir.

    Modern astronomiye göre, güneş saniyede 225 km, dakikada 13.500 km ve saatte 810.000 km hızla hareket ediyor. En hızlı yolcu uçaklarının saatte kaç km hız yaptığını düşünürsek, güneşin en hızlı uçaktan yüzlerce kat daha hızlı gittiğini anlayacağız. 2005 yılında bir Yunan yolcu uçağı seyahat halindeyken, soğuk hava tertibatı bozulduğu için iki pilotu da donarak ölmüş ve uçak birkaç dakika içinde dağa çakılmıştı. O halde, bizim uçaklarımızdan milyarlarca kat daha büyük ve binlerce defa daha hızlı trilyonlarca gök uçakları, pilotsuz oldukları halde, nasıl çarpışmadan ve düşmeden hareket edebiliyorlar? İnsan yapımı uçaklar veya uzay gemileriyle, yıldızları ve gezegenleri kıyasladığımızda anlayacağız ki, ancak sonsuz ilim, sonsuz kudret ve sonsuz hikmet sahibi Bir’i gökyüzündeki yıldızları halk etmiştir ve her an kontrolünde tutup tedbir ve idaresini görmektedir. Bu sırdandır ki, Kur’an: “Şüphesiz Allah gökleri ve yeri, nizamları bozulmasın diye tutuyor. And olsun ki onların nizamı eğer bir bozulursa kendisinden başka hiç kimse onları tutamaz” (Fatır Suresi, 41). Beşer eseri olan füzelere karşı savunma sistemi geliştirmemize rağmen gökyüzünden üzerimize yağacak “semavi füzeleri” seyretmekten öte bir şey yapamıyoruz.

    Bitkiler Aleminden Allah’ın Varlığına Deliller

    Sadece yıldızlar değil, etrafımızda gördüğümüz her şey, farklı dillerle, bize Rabbimizi anlatıyor. İçinde yaşadığımız mavi gezegende Allah’ı bize bildiren en muhteşem ayetler bitkiler, hayvanlar ve insanlardır. Hepsindeki ortak ilahi mühür olan “hayat”, her şeyiyle bize Allah’ı gösteriyor. Hayatı veren ve devam ettiren, Hayy ve Kayyum olan Allah’tır. Kur’an bu hakikati şöyle ifade eder: “(Allah) su sayesinde sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve diğer meyvelerin hepsinden bitirir. İşte bunlarda, düşünen bir toplum için büyük bir ibret vardır” (Nahl Suresi, 11). Bu ayet açıkça, bitkilerin Allah tarafından sudan yaratıldığını ve düşünenler için bunda büyük bir ibret olduğunu söylüyor. Bilim, günümüzde hayatın kaynağının su olduğunu kabul etmesine rağmen, hayatın ne olduğunu tam olarak anlamış değildir. Oysa gezegenimizin her karışını sıksanız hayat sahibi bitki veya hayvanlar çıkar.


    2004 yılı itibariyle bitkibilimciler yaklaşık 350 bin ayrı bitki türünün varlığını tespit etmiş bulunuyorlar. Bütün bu bitkiler, hem birbirinin aynısı hem de birbirinin gayrisidir. Hepsinin benzer atom, element, molekül ve hücrelerden yapılması aynı olduklarını gösterirken, hepsinin farklı bir şekli ve nispeten farklı bir DNA kodunun olması da ayrı olduklarını gösteriyor. Bitki deyip geçmemeli. Bir bitkinin yaptığını hiçbir insan yapamaz. Yaptığı işe göre isimlendirme yapmak gerekirse, her bir yeşil yaprağa “oksijen ve yemek fabrikası” demek daha uygun düşer. Her yeşil yaprağın milyonlarca yıldır yaptığını, insanoğlu ancak geçen asrın ortalarında bir nebze öğrenebilmiştir. Dr. Calvin, bir yaprağın birçok marifetinden birini açıkladığı için Nobel ödülü almıştır.(8)

    Hem ot deyip aşağıladığımız bitkiler bizim için kendilerini feda eden hizmetkârlardır. Sürekli çalışıp zaruri ihtiyacımız olan oksijeni ürettikleri gibi, vücudumuz için gerekli vitamin ve proteinleri üretip yiyecek olarak kendi hayatlarını bizim hayatımızın devamı için feda ediyorlar. İnsanoğlu, kırk binin üzerinde bitki ve hayvanı besin olarak kullanıyor. Ağaçlar, muhteşem fabrikalar gibi çalışıp bize rızık yetiştiriyor. Üzerinde düşünmediğimiz için, bitkilerin bize yaptıkları hizmeti tam takdir edemiyoruz. Sebepler perdesiyle, meyveyi ağaçtan ve sebzeyi bostandan bildiğimiz için, onların hakiki kıymetini bilemiyoruz. Oysa eğer bir meyveyi fabrikada yapmaya kalkışsak tanesini milyon dolara alamazdık! Rızkın bol olması, kıymetsizliğini değil, rahmetin çokluğunu gösterir. Nitekim bizim için en kıymetli gıda olan oksijen, bedavadır; ancak kıymetsiz değildir.(9)

    Her bir bitki, her bir meyve ve her bir sebze harikulade bir ihsan-ı ilahidir, muhteşem bir hediye-i rahmanidir. Örneğin bir firma “çekirdekli bisküvi” imal etse, siz de bisküvinin çekirdeğini toprağa ektiğinizde “bisküvi ağacı” çıksa hayret edersiniz. Eminim bütün gazetelerde manşet olur ve bütün televizyonlar böyle bir ağaçtan bahseder! Doğrusu, çekirdekli bisküviye hayret edip binlerce çekirdekli meyve ve sebzeyi sıradan görene hayret etmek lazım!

    Seküler bilim ve dinsiz felsefe, her açıdan mucize olan İlahi eserleri, tabiat ve sebepler perdesi arkasına saklayıp sıradanlaştırıyor. İnsanın, mevcut olanı farklı şekle sokarak yaptığı eserlerini de olağanüstü gösteriyor. Allah, gönderdiği en son kitabında otuz bir defa tekrarla bize soruyor: “Rabbinizin hangi bir nimetini inkâr edersiniz?” (Rahman Suresi). Eğer, aklımızı başımıza alıp her bir nimetin kıymetini idrak etsek hiçbirini inkâr edemeyiz. Oysa bu nimetleri tabiat ve tesadüfe havale edince hepsini inkâr ederiz. Hayvan ve insanların muhtaç olduğu vitamin ve proteinleri içeren, onların damak tadına, ağzına, dişine, midesine münasip yüz binlerce bitki türü, Allah’ın rahmetinin en aleni burhanlarıdır. Aklı başında bir insan, bir tek elmayla bile, Rabbini bulabilir. Nanoteknoloji(10) ile inşa edilen elmanın atom, molekül ve hücre boyutundaki harikulade yapısı, sahibinin sınırsız ilmini, kudretini ve hikmetini gösterdiği gibi, insanın gözü, dişi, damağı ve midesiyle olan irtibatı ve ittifakı, O’nun sonsuz rahmeti, şefkati ve inayetini gösteriyor.

    Aklını yerinde kullanan bir insan bir tek elmadan hareketle bile Rabbini bulabilir. Evet, sadece bir elmayı dahi tam olarak idrak edebilen, Rabbinin varlığını idrak edebilir. Yine, bir elma deyip geçmeyin. Bir elmayı yapmak için dünya büyüklüğünde bir fabrika kurup içerisine canlı hücrelerden oluşan bir ağaç dikmeniz gerekir. Bir hücreyi bile yapamayan, elbette milyarlarca hücreden dokunan bir ağacı yapamaz. Faraza bunu yapsa bile, güneşe hükmü geçip onu hassas bir ölçüyle dünya mutfağına fırın yapamayan elbette elma meyvesini pişiremez. Bir elmayı yapmak için daha bunun gibi binlerce koşul sıralayabiliriz.

    Bu ifade ettiklerimizi Bediüzzaman Hazretleri aşağıdaki veciz ifadelerle dile getirmiş:

    “Bir elmayı halk edecek (yaratacak), elbette dünyada bütün elmaları halk etmeye ve koca baharı icat etmeye muktedir (kudretli) olmak gerektir. Baharı icat etmeyen, bir elmayı icat edemez. Zira o elma, o tezgâhta dokunuyor. Bir elmayı icat eden, bir baharı icat edebilir. Bir elma bir ağacın, belki bir bahçenin, belki bir kâinatın misal-i musaggarıdır (küçük bir numunesidir). Hem sanat itibarıyla koca ağacın bütün tarih-i hayatını taşıyan elmanın çekirdeği itibarıyla öyle bir harika-i sanattır (sanat harikasıdır) ki, onu öylece icat eden, hiçbir şeyden aciz kalmaz.”(11)

    Bu sırdandır ki, Kur’an, sadece mideyi doldurmak için yemek yerine, yediklerimizin nasıl oluştuklarını düşünerek yememizi istiyor: “İnsan yediklerine bir baksın. Biz suyu bol bol indirdik. Toprağı yardıkça yardık. Ondan daneler, üzümler ve sebzeler, zeytinlikler ve hurmalıklar, bol ağaçlı bahçeler, çeşit çeşit meyveler ve otlar bitirdik; size ve hayvanlarınıza rızık olsun diye” (Abese Suresi, 24-32).

    Hayvanlar Aleminden Allah’ın Varlığına Deliller Başka bir deyişle, asırlarca devam eden gayretler sonucunda, ancak en zeki insanlar bir nebze yeşil otların ne yaptığını anlamışlar. Buna rağmen hiçbir bilim adamı bir otun yaptığını yapamaz. O halde, aptal ve tembel insanlara “ot gibisin” demekle aslında onlara iltifat, ota hakaret etmiş oluruz. Belki de, Nobel ödülü alacak kadar zeki ve çalışkan olanlara “ot gibisin” demek daha makul olur!
    Aklımızı ve ilmimizi kullanarak hayvanlara baktığımızda her birinin muhteşem “makineler” veya “yürüyen fabrikalar” olduğunu söyleyebiliriz. Sanayi devriminden bugüne insanoğlu teknolojik aletler üretmekte müthiş mesafe aldı. Bir asır önce hayal bile edemediğimiz televizyon, cep telefonu, bilgisayar gibi aletler, günümüzde hayatımızın bir parçası haline geldiler. Her gün yenisine şahit olduğumuz “teknoloji harikaları” çağında yaşıyoruz. Seküler bilim bile, insanın ihtiyaç ve arzularını gidermek için karmaşık aletler yapma kabiliyetini, onu hayvandan ayıran temel unsur olarak kabul ediyor. Uçaklar, arabalar, hızlı trenler, gökdelenler, bilgisayarlar bu kabiliyetin meyveleridir. Herkes kendi tecrübesinden bilir ki, insan yapımı en basit alet bile ilim ve gücün eseridir. Aletler karmaşık hale geldikçe, daha çok ilim ve kuvvet gerektirir. Örneğin, tahtadan oyuncak bir arabayı, çok az bir ilim ve kuvvet sahibi bir çocuk yapabilir. Ancak binlerce çocuk bir araya gelse bile en basit motorlu bir arabayı yapamaz. O halde kendi eserimiz olan “teknoloji harikalarıyla” hayvanları kıyaslayalım.

    Hayatımızın her karesinde görebildiğimiz, hayvanat bahçelerinde televizyon belgesellerinden sürekli telhir halinde bulunan hayvanların yaratılışını ve marifetlerini düşünerek Rabbini bulmak bizler için daha kolay olabilir. Kur’an-ı Kerim hayvanlarda ibret verici işaretler olduğunu bize şu ayetiyle bildiriyor: “Şüphesiz göklerde ve yerde inananlar için birçok ayetler vardır. Sizin yaratılışınızda ve (Allah’ın) yeryüzünde yaydığı canlılarda, kesin olarak inanan bir toplum için ibret verici işaretler vardır” (Casiye Suresi, 3-4).

    Doğrusu, hayvanlara dikkatle bakıp aklını kullananlar için, Allah’ı bize anlatan ibretli işaretleri görmek hiç de zor değildir. Kur’an, inanmayanları, kör olarak tabir ederek onların, iman yoluyla gözleri hakikate açılmadığı sürece, bu ayetleri ve işaretleri göremeyeceklerini ifade ediyor. Aklımızı kullanarak, bir iki misal ile hayvanlardaki ibretli ayetleri okumaya çalışalım.

    Hayvanları araştıran bilim adamları bugüne kadar yaklaşık 2 milyon ayrı hayvan türünü tespit edip isimlendirmişlerdir. Tahminlere göre, bu rakam mevcut hayvanların ancak yüzde 20’sine denk geliyor. Yaklaşık 10 milyon ayrı hayvan türü olduğu tahmin ediliyor.(12)

    Hayvanları inceleyen bilim adamlarının bizlere anlattığına göre, en küçük bir hayvan dahi, işleyişi itibariyle, bizim en büyük teknoloji ürünümüzden binlerce derece daha harikadır. Başka bir deyişle, “beşeri teknolojik aletler” ile “ilahi teknolojik aletler” diyebileceğimiz hayvanları kıyasladığımızda aralarında çok büyük farklar görürüz. Yaptığı “yüksek teknolojilerle” gururlanan insanoğluna Allah göndermiş olduğu kitabında meydan okuyor: “Ey insanlar! (Size) bir misal verildi; şimdi onu dinleyin: Allah’ı bırakıp da yalvardıklarınız (taptıklarınız) bir araya gelseler bile bir sineği dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan geri de alamazlar. İsteyen de aciz, kendinden istenen de!” (Hac Suresi, 73). Bir sinek yapmak şöyle dursun, o sineğin en küçük bir hücresini yapmak bile mümkün olmamıştır bugüne kadar. O halde Kur’an’ın ayetiyle soralım: “Yoksa onlar bir yaratıcı olmaksızın mı yaratıldılar? Veya kendi kendilerini mi yaratıyorlar?” (Tur suresi, 35).

    Hayvanların harika vücut sistemleri Allah’ın varlığına, milyonlarca türleri sayısınca, belki tüm hayvanlar sayısınca işaret ettiği gibi, hayvanlardaki faydalar ve neticeler de Allah’ın hikmet ve rahmetine şahitlik yapar. Kur’an bu hakikati şöyle ifade eder: “Ehli hayvanlarda da sizin için birer ibret vardır. Onların karınlarında, kan ile fışkı arasından çıkan ve içenlerin boğazından kolayca geçen halis bir sütle sizi besleriz” (Nahl Suresi, 66). Demek ki, öyle hayvan deyip geçmemeliyiz! Kızdığımız insanlara da “hayvan!” deyip hayvanları aşağılık mahlûk gibi görmemeliyiz! Hayvanları yaptıkları işlere göre isimlendirirsek inek, koyun ve keçiye “süt ve et fabrikası”, tavuğa “yumurta ve et fabrikası”, ipek böceğine “ipek fabrikası”, arıya da “bal fabrikası” dememiz daha münasip olur! Doğrusu, bu hayvanların diğer faydalarını düşündüğümüzde, bu tarzda bir isimlendirme bile noksan kalır.

    Yukarıdaki ayette Allah, inek de dahil olmak üzere, evcil hayvanlarda ibretler olduğunu söylüyor. Doğrusu bu hikmetleri anlamak için veterinerlik diye ayrı bir bilim dalı gelişmiş. Binlerce bilim adamı şimdiye kadar bu hikmeti anlamaya çalışmalarına rağmen henüz bitirmiş değiller. Örneğin, ineğin nasıl süt yaptığını anlamaya çalışan Dr. Virtanen, süt yapamadı, ancak inekten nasıl daha çok süt alacağımızı keşfetti. Bundan dolayı kendisine Nobel ödülü verdik.(13)

    Kanaatimce, ineklerin yaptığını bir derece de olsa anlayan her insan, onlara büyük saygı duymak zorundadır. Doğrusunu isterseniz, ineğe tapan Hinduların (her ne kadar yaptıkları küfür de olsa) neden taptıklarını az-çok anlayabiliyorum. Bence, ineği sıradan bir varlık olarak görmek, ineğe tapmak kadar şaşılacak bir şeydir.

    Bediüzzaman Hazretlerinin ifade ettiği şu veciz ifadeler buraya kadar anlattıklarımızın özeti gibi: Şimdi size soruyorum, ineğin yaptığını bir derece anlayan, ancak yapamayan birine Nobel ödülü verilirse, her bir ineğe acaba nasıl bir ödül vermek lazım?
    “Başta inek ve deve ve keçi ve koyun olarak süt fabrikaları olan validelerin memelerinde, kan ve fışkı içinde bulaştırmadan ve bulandırmadan ve onlara bütün bütün muhalif olarak hâlis, temiz, safi, mugaddî (gıdalı), hoş, beyaz bir sütü koymak; ve yavrularına karşı o sütten daha ziyade hoş, şirîn, tatlı, kıymetli ve fedakârane bir şefkati kalplerine bırakmak; elbette o derece bir rahmet, bir hikmet, bir ilim, bir kudret ve bir ihtiyar ve dikkat ister ki; fırtınalı tesadüflerin ve karıştırıcı unsurların (elementlerin) ve kör kuvvetlerin hiçbir cihetle işleri olamaz.”(14)

    “İnsan”ın Allah’ın Varlığına Delilleri
    Allah’ı bildiren bir başka delil, belki de en önemlisi, bizim iç dünyamızda gerçekleşiyor. Her insan kendi yaratılışını ve kendisine her gün verilen nimetleri düşünerek Rabbini bulabilir. İnsanın kâinat içinde her bir şeyde gördüğü delillere “afakî”, yani “dışsal” deliller; kendi şahsında gördüğü ve hissettiği delillere ise, “enfüsi”, yani “içsel” deliller denir. İçsel deliller, anlaşılması daha kolaydır, çünkü şahsi tecrübeye dayanır. Maalesef, birçok insan, kendi varlığı üzerinde düşünmediğinden bu delilleri görmekte zorluk çeker. Oysa Kur’an, birçok ayette insanın yaratılışındaki ibrete dikkatimizi çekiyor: “Sizin yaratılışınızda ve (Allah’ın) yeryüzünde yaydığı canlılarda, kesin olarak inanan bir toplum için ibret verici işaretler vardır” (Casiye Suresi, 4). Modern teknolojinin esamesinin olmadığı bir dönemde, insanın yaratılışı “ilahi ültrasonla” gözlemlenmiş gibi Kur’an’da tarif ediliyor: “Sonra nutfeyi alaka (aşılanmış yumurta) yaptık. Peşinden, alakayı bir parçacık et haline soktuk; bu bir parçacık eti kemiklere (iskelete) çevirdik; bu kemikleri etle kapladık. Sonra onu başka bir yaratışla insan haline getirdik. Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir” (Müminun Suresi, 14). İnsanın ana rahmindeki bir damla sudan insan haline getirilişini ilk defa müşahede eden bilim adamı gördüklerini “mucize” olarak tabir etmiş. İlginçtir, bu konuda seküler anlayışla hazırlanan belgeseller bile, “hayat mucizesi” demek zorunda kalmışlar.(15)

    İnsanların büyük bir çoğunluğu, kendi hayat yolculuğunda yaşadığı bu mucizeyi unutarak, sanki gökten zembille inmiş gibi, gafil ve nankör bir şekilde yaşıyor. Kur’an’daki şu ayet aklı başındaki insanları bu gafletten uyandırıp kendi yaratılış mucizesini görmeye teşvik ediyor: “Görmedi mi o insan; Biz onu bir damla sudan yarattık da sonra o, Bize apaçık bir düşman kesiliverdi?” (Yasin suresi, 77). İnsanın bir damla sudan yaratılışı ancak sonsuz ilim, kudret ve hikmet sahibi Bir’inin eseri olabilir. Aksini iddia eden varsa bir damla sudan bir insan yaparak veya insanın tek bir hücresini yaparak iddiasını ispat edebilir. Kur’an, on dört asırdır inanmayanlara bu konuda meydan okuyor.(16) Şimdiye değin, bu meydan okuyuşa bir cevap verilemediği gibi, çok ileri teknolojiye rağmen, buna cevap verilebileceğini söyleyen de yok. Bu, hem Kur’an’ın ilahi kitap olduğunu hem de Allah’ın bütün canlıların Yaratıcısı olduğunu ispat ediyor.

    İnsanın yaratılışı mucize olduğu gibi, doğduktan hemen sonra, ona validesinin memelerinden “anne sütünün” ikramı da ayrı bir “rahmet mucizesi”dir. Birçoğumuz bunu sıradan görüyoruz. Şöyle bir düşünün, annelerin memelerinden süt değil de “portakal suyu” gelseydi ne yapardık! Herhalde, hayret eder ve herkesle paylaşırdık. Eminim, televizyon kanallarında birinci haber haline gelirdi! Oysa annelerin memelerinden “portakal suyu” yerine “süt” gelmesi, binlerce kat daha harika ve hayret edilmesi gereken bir şeydir. Bilim adamları henüz “anne sütünün” yerini tam olarak tutacak hiçbir şey bulamadıkları için annelere çocuklarını emzirmelerini tavsiye ediyorlar. Anne sütü örneğinde olduğu gibi, birçok şey, belki de her şey, aslında harikulade ve mucize olmasına rağmen sürekli gördüğümüz için onları sıradan bir şey gibi algılıyoruz. “Akıl gözünü” dikkatle açanlar, “sıradanlık perdesini” aralayarak her şeyin arkasındaki mucize fiilleri ve onların Faili’ni görebilir.

    İçsel delillere bir örnek daha vermek istiyorum. Her insan kendi bedeni üzerinde düşündüğünde Rabbini bildiren ayetleri görebilir. Vücudumuzun her azası, muhteşem yapısı ve işleyişi, düzeni ve sayısız hikmetleri ve faydalarıyla bize sonsuz ilim, hikmet, rahmet ve kudret sahibi Bir’inden haber veriyor. Sizinle yakın zamanda yaşadığım bir hadiseyi paylaşarak ne demek istediğimi açıklayayım. Benim ağzımda “insan yapımı” dişler ve “diğer dişler” var. İnsan yapımı dişlerimi, sokakta karşılaştığım bir insana yaptırmadım. Diş hekimliği fakültesinden mezun olup kendi alanında yıllarca tecrübe edinen bir “diş hekimine” yaptırdım. Niye sıradan bir insana gitmedim de bir diş hekimine gittim? Cevabı gayet basit: Çünkü diş için en uygun malzemeyi bularak onu diğer dişlerimle uyumlu bir kalıba sokup sonra da damağıma yerleştirmek, öyle basit bir iş değil. Herkesin elinden gelmez. Diş konusunda derin bilgisi ve diş yapıp yerleştirecek aletleri olmayan biri bu işi yapamaz.

    Şimdi “insan yapımı” dişler ile “diğer” dişleri kıyaslayalım. Hangisi daha iyi? Hangisi daha sağlam? Hangisi daha mükemmel? Elbette “diğer” dişler. Bunun en bariz örneği, eğer sağlam dişleriniz varsa, hiçbir dişçi, gelin bu dişleri çıkaralım, ağzınıza teknoloji harikası dişler yerleştirelim demez. Şimdi, aklımızı başımıza alıp düşünelim: “İnsan yapımı” dişler yüksek bir ilim ve kudretle oluyorsa, onlardan her açıdan daha mükemmel olan “diğer” dişler kendi kendine veya tesadüfen olabilir mi? İlim ve şuurdan mahrum, cahil ve aptal doğal kuvvetlerin eseri olabilir mi? O halde, insan yapımı olmayan her bir dişimiz bize Allah’ı bildiriyor. İnsan vücudunun en basit parçalarından biri olan dişler bu şekilde bize Rabbimizi bildiriyorsa, göz, burun, beyin gibi yüzlerce organımızın Allah’ı nasıl bildirdiklerini de sizin zekâvetinize havale ediyorum.

    Yazımızın başından buraya kadar anlattıklarımızı özetleyecek olursak: Rabbimiz kainatı muhteşem bir kitap haline getirip, ondan yazdığı sayısız cansız ve canlı varlıkların kelimeleriyle (ayetleriyle) kendini bize tanıtıyor. Bu kitabı kebir-i kainatın manalarını Kur’an-ı Kerimle tercüme etmiş ve Hz.Muhammed (asm) gibi bir mualim-i ekberle bu kitabı nasıl okuyacağımızı ders vermiştir. Bizler, tesadüf ve tabiatın kapkara gözlüğünü çıkarıp, Kur’anın sunduğu şeffaf gözlükle kainat kitabını okuduğumuzda herbir şeyde Rabbimizi görebilir, icraatlerini müşahede edebilir, hikmetlerini tefekkür edebiliriz. O’nu hem hadsiz mükemmel eserleriyle tanıyabilir ve hem de sonsuz nimetleriyle sevebiliriz.



    Lütfen birazda burdan okuyalım




  • Bu dereceler tamamen rastlantısal.Ayarlanma gibi bir şey yok.

    Big bang öncesi ile ilgili Hawking şunu der.Evren boşlukta bir bezelye tanesi büyüklüğündeydi.

    Tavuk neden mi ağaçta oluşmuyor?İkisinin türleri farklı olduğu için olabilir mi?(Evrimsel sistematik)

    Günümüzde yapay organlar bile üretilebiliyor biliyorsunuz değil mi?
  •  INSANLIGIN COGALISI (Yaratılışı) İlk İnsan Hz Adem ve Havva
    Acaba Enerji yada madde dediğimiz (Haşa enerjiyi inkar etmiyorum) neden sadece CEVİZE beyin için gerekli olan GÜMÜŞ İYONUNU vermiş?Niçin başka hiçbir meyve yada sebzede yok?

    Enerji bizi sevmiyormu yoksa?
    C Vitamini birkaç meyvede varken neden GÜMÜŞ İYONU için bu geçerli değil?

    Ayrıca Hem Sadece cevizde bulunuyor hemde beyin için gerekli GÜMÜŞ İYONUNU bulundurduğu için BEYİNE BENZİYOR?

    Enerji bize sürprizmi yapmış yoksa dalgamı geçiyor?
  • 
Sayfa: önceki 678910
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.