Şimdi Ara

İmdat! Sadece Bir Yılım var! (Bölüm 3)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
295
Cevap
136
Favori
6.593
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  •  İmdat! Sadece Bir Yılım var! (Bölüm 3)



    Bölümler


    • Bölüm 1: İmdat
    • Bölüm 2: Öğrenci Evi
    • Bölüm 3: Nil




    Bölüm 1: İmdat!

    Beni tanıyanlar tanır. Ama yine de kendimi tanıtmak istiyorum tanımayanlar vardır diye. Babam bildiğiniz milyoner ve kısa sürede milyarder olacak. Annem ise eski Türkiye güzeli. Ben ise lisenin en popüler çocuklarından biriyim. Boyum bir seksen beş. Profesyonel yüzücüyüm. Yakışılılık konusunda ise şunu söyleyeyim. Annemin birçok yönetmen arkadaşı gençlik dizisi için bana başrol teklif etti. Elbette kabul etmedim çünkü çalışmayı pek sevmem. Arabam Porsche 911 Carrera. Kısacası bir parmağınızı ısırarak baktığınız ve gece gündüz imrendiğiniz kişiyim. Daha doğrusu kişiydim.

    Hikayem okula gelen gözlüklü bir kızla başlıyor. Okulun en popüler öğrencilerinden biriyim diyorum çünkü en az benim kadar iyileri var. Biliyorum buna inanmak zor ama işte bizim okul böyle bir yer. En iyisi olduğumu kanıtlamak için de okulun en güzel kızı Nil ile çıkmam gerekiyor ancak Nil pek de kolay bir lokma değil. Üç rakibim daha var. Ve hepsi Nil'i kapma konusunda çok başarılı. Nil de bunun farkında. Bu yüzden Nil bir gün kendisine çarpıp ve özür dilemeyen o gözlüklü kızdan intikam almaya karar verdi ve bize geldi. Aynen şöyle dedi: "Pekala! İçinizden biriyle çıkacağım. Ama bir şartım var. Okula yeni gelen şu gözlüklü kızı aptal yerine koyan şartımı sağlamış olacak ve benimle çıkacak. Yapmanız gereken de basit. Onu sevgiliniz olması konusunda ikna edeceksiniz sonra da okul içinde rezil edeceksiniz.". Nil tam bir şeytandı. Ama ben de pek melek sayılmazdım. O yüzden bu oyuna evet dedim.

    Kızın ismi Zeynep'ti. Babası şansa zengin olmuş biriydi ama çok da zengin sayılmazdı. Zeynep bunun farkındaydı ve çok çalışıyordu. Büyük ihtimalle iyi bir üniversiteye gidip, işletme okuyup, babasının işini devralacaktı. Ama asla bizim seviyemizde olamayacaktı çünkü bize bu serveti sağlayan ne babam ne dedemdi. Dedemin babası bu servetin temellerini atalı seksen sene olmuştu. Ulaşılması zor bir aileydik. Her neyse Zeynep'i ikna etmek çok kolay olacaktı. Herkes plan yaparken ben spontane olarak şansımı denedim. Sınıfa girdiğimde ki ne yazık ki aynı sınıftaydık, Zeynep adını bilmediğim sıska ve dişlek bir çocukla gülüşüyor. Tam bir tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş meselesiydi. "Aman ne harika!" diyerek Zeynep'i kolundan tuttum ve ayağa kaldırdım. Bütün sınıf bize bakıyordu. Nil ve rakibim olan üç erkek de buna dahildi. Nil'in şeytani gülümsemesini görmüştüm. "Ne yapıyorsun Demir!" dedi. İsmimi biliyordu! Tam bir faciaydı. Parmaklarımı onun bakımsız dudaklarına götürerek sus işareti yaptım. Hoşuna gitmişti. "Geldiğinden beri seni izliyorum Zeynep. Artık dayanamayacağım. Benimle çıkar mısın?" dedim. Sınıftan bir "Oooo'lama" yükselmişti. En güzel gülümsememi yüzüme takarak ona bakıyordum. İnanmayacaksınız ama safım, "Evet!" dedi. Gülüyordu mutluluktan. Hemen Nil'e dönüp, "Kazandım Nil bebeğim! Benimsin artık! İstediğin gibi oyuna geldi" dedim ve sınıf koptu. Herkes gülüyordu. Zeynep ve o oğlan hariç. Rakiplerim de gülüyordu. Kazanmıştım. Ancak Zeynep beklenmedik bir hareket yaptı. İçi YGS kitaplarıyla dolu sırt çantasını hayvani bir kuvvetle alarak suratıma geçirdi. Kafamı tahtaya çarpıp, oracıkta bayıldım.

    Ayıldığımda Nil bana şefkatle bakıyordu. "İyi misin? Çok kötü düştün. Revire gidelim mi?" diyordu. "İyiyim Nil. Demek ki her kazancın bir bedeli varmış" dedim ve güldüm. Nil ise gülmüyordu. Anlam verememiş bir şekilde bana bakıyordu. "Anlamadım" dedi sonunda itiraf ederek. Bu arada Nil gerçekten garipti. Saçları dağınık, yüzü bakımsız ve üstü ucuzluktan kokuyordu. Ayağa kalktım. "Asıl sen iyi misin? Dağılmışsın birden" dedim. Nil üstüne bakarak gülümsedi. "Her zamanki halim Demir!" dedi. Şaşkın bir şekilde etrafa bakarken Zeynep'i ve o oğlanı gördüm. Ama bu kez farklıydılar. Zeynep'in gözlüğü yoktu. İnanılmaz derece güzel gözüküyordu. O oğlan ise sanki birden uzamıştı. Vücudu ise oldukça atletik duruyordu. Ve herkes onların etrafındaydı. "Neler oluyor? Bu ezikler nasıl böyle oldular birden?" dedim. Nil şimdi endişeli bir şekilde bana bakıyordu. "Ezik mi? Demir onlar okulun en popülerleri. Asıl ezik bizleriz" dedi surat bükerek. İşte ikinci şaka başlamıştı. En azından ben öyle düşünüyordum. "Saçmalama Nil! Şaka mı bu? Ben Demir ailesinin küçük prensiyim. Babam milyoner hatta milyarder! Ve sen bana şimdi ezik mi diyorsun?" dedim yüksek sesle. Tüm sınıf bana döndü. Nil şimdi rahatsız görünüyordu. Sınıf bir anda gülmeye başladı. "Ne içtin bu? Kendini zengin sanıyor?", "Aşırı fakirliğin yan etkileri" gibi cümlelerle benle dalga geçmeye başlamışlardı. "Demircim senin baban bu okulun inşaatı sırasında iş kazası sonucu öldü. Okulda yüklü bir tazminat ödedikten sonra seni de ücretsiz okutuyor. Hatırlamıyor musun?" dedi. Ay şimdi bayılacaktım!

    Herkes bana gülerken diğer rakiplerimi gördüm. Aman Allahım! Boyları kısalmıştı hepsinin. Bir yetmiş ya vardı ya da yoktu. Sinirden ayağa kalkıp, sınıfı terk ettim. Koridorda tanımadığım bir öğretmen beni çevirdi. "Neden bu kadar sinirlisin?" diye sordu. Kadındı ve upuzun saçları vardı. Sarışındı. "Hocam beni tanıyor musun?" dedim. Öğretmen gülerek, "Elbette. Sen şu meşhur Demir Demir'sin! Babası milyarder annesi güzellik kraliçesi Demir'sin" dedi. Rahatlamıştım. Demek ki sınıf bana şaka yapıyordu. Sarışın öğretmen gülerek, "Ama bu dünyada fakirin ve hafif göbeklinin birisin" dedi. Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Demir Zeynep'in kalbini o kadar kırdın ki dayanamadım seni paralel dünyaya gönderdim. Burada ne zenginsin ne de yakışıklı. Boyun bile bir yetmiş üç artık" dedi. Kekelemeye başladım. "Hayatım boyunca senin gibi zalimlerden nefret ettim. O saf kızla oynaman gerçekten şeytancaydı. Bu yüzden sana bu cezayı veriyorum. Elbette bundan geri dönüş şansın var. Kendi dünyana dönmek istiyorsan bu evrendeki okulun en popüler kızı Zeynep'i tavlaman gerekiyor. Bir sene içinde bunu başarırsan seni geri yollayacağım. Beceremezsen sonsuza dek burada yaşayacaksın" dedi. Şaka yapıyordu biri kesin bana. "İnanmıyorsan. Aynaya bak!" dedi.

    Koşarak tuvalete koştum. Tuvalette benden uzun erkekler vardı ki bu neredeyse mümkün değildi. Aynaya baktığımda istemsiz olarak çığlık attım. Karşımda çirkin, kısa boylu biri duruyordu. Ve işin kötüsü bendim. Eğer o sarışın haklıysa gerçekten de bir senem vardı buradan kurtulmak için. Ve yine istemsiz olarak "İmdat!" diye bağırdım. Herkes bana gülüyordu.

    Bölüm 2: Öğrenci Evi



    Demir başına gelenleri her ne kadar onun ağzından yazsam da aslında ben tüm bunlara şahit olan biriyim. Onu çok iyi tanıyorum ve yaşadıkları baştan sona kadar takip ettim. Sizi uyarmalıyım. Önünüzde uzun bir hayat hikayesi var. Ve tüm bunları okumak hayatınızı değiştirebilir. Bu bir naçizane uyarıdır.

    Demir uyandığında nefes nefeseydi. Odadaki tüm havayı içine çekiyordu sanki. Geceleri yarı çıplak yatmayı sevdiği için göğsünün nasıl şiştiğini görebilirdiniz. Odası kapkaranlıktı. Gökyüzünden ne ay ışığı ne yıldız parıltısı geliyordu. Zifiri karanlıktı. Buna rağmen Demir etrafına dikkatlice baktı. Hala ağzından derin derin nefes alıp, burnundan veriyordu. Kötü bir kabus görmüştü. Rüyasında sahip olduğu tüm vasıfları kaybetmiş ve neredeyse bir hiçe dönüşmüştü. Okulundan, onu pohpohlayan çevresinden ve eğlence düşkünü ailesinden ayrıldığı için değil de bir hiç olduğu için deliler gibi korkmuştu. Demir her ne kadar itiraf etmese de biliyordu ki ailesinin ona sağladıkları olmasa gerçekten de anlamsızlığın tanımıydı. Ailesi ona iki şey miras bırakmıştı. Biri bitmek tükenmeyen maddi imkanlar diğeri de ailesinin genetik fenotipi yani uzun boylu ve yakışıklı olmasını sağlayan genler. “Neyse ki hepsi kötü bir rüyaymış!” dedi Demir iki kolunu yatağına dayayıp, odasının görünmeyen tavanına bakarak. Gülüyordu. “Sadece bir rüya!” diyordu. Tam tekrardan uyumaya hazırlanıyordu ki kapının güm güm çaldığını duydu. O kadar şiddetli çalınmıştı ki Demir korkudan yerinden zıpladı.

    Kapı hala çalıyordu. Üstelik şimdi hem biri kapıya vuruyor hem de zile basıyordu. Demir refleks olarak ayağa kalktı ve koşarak kapıyı açtı. Karşısında ufak tefek bir yaşlı adam duruyordu. Kafasında Demir hiç görmediği bir şapka ve üstünde de garip bir deri yelek vardı. Saçları ve bıyıkları beyazlamıştı. Bu ona şirinlik katmasına gerekirken daha da suratsız biri haline dönüştürmüştü. “Açtın sonunda hergele! Nerede benim kira param? Üç ay oldu lan! Öde yoksa pılı pırtın topla ve defol buradan!” diye bağırdı tükürüklerini saçarak. Demir ne olduğunu anlamamıştı. Hala uykulu gözlerle ona bakıyordu. Ama para istediği açıktı bu yaşlı adamın. “Kredi kartı kabul eder misin? Cüzdanım nereden?” diye üstünü yoklamaya başladı Demir. O an suratına sert bir tokat yedi. Yaşlı adam Demir’e var gücüyle vurmuştu. Demir o an ayıldı. “Dalga mı geçiyorsun bir de benimle? Bana bak! Yetimsiz diye hep iyi davrandım sana ama nah buraya kadar geldi artık. Yarına dek müddet sana! Ya getirirsin paramı ya da eşyalarını ah bu kapının dibine koyarım!” dedi öfkeyle. Demir yüzünün ısındığını hissederken adam çoktan gitmişti. “Olamaz!” dedi Demir ve hemen göbeğini tuttu. Karın bölgesinde yağlar avucuna sığıp, taşınca yaşadıklarının rüya değil, gerçek olduğunu anladı. Koşarak tuvalete gitti. Aynaya baktı. Eski Demir değildi. Rüyasındaki yeni Demir’di. Yeni yüzü ondan ani bir öfke yarattı. Küfrederek duvardaki aynayı yumruklamaya başladı. Ayna paramparça olmuş ve sağ eli kanamaya başlamıştı. Sonra kendini yere attı ve ağlamaya başladı.

    Öfke nöbeti geçince banyodan çıktı. Işıkları açıp, etrafına baktı. Burası bir gecekonduydu. Girişte bir hol ve bu hola komşu bir oda, bir mutfak ve banyo vardı. Eşyalar çok eskiydi. Tüm ev en düşük ampul ile aydınlatılıyordu. Duvarların boyası dökülmüş ve birçok yer kırık döküktü. Demir tüm bunları gözlemlerken birden sağ eliyle sol koluna sol eliyle sağ koluna sarıldı. Ev buz gibiydi. Kış vaktiydi ve bu evi ısıtan hiçbir şey yoktu. Demir hemen yatak odasına gidip, dolap aradı ama dolap yoktu. Onun yerine bir bohça vardı. İçiyse oldukça eski eşyalarla doluydu. Demir surat büktü. “Bunları giyeceğime inanamıyorum” dedi ve giyebildiği kadar elbise giydi. Sonra da yatağına oturdu. Hafif hafif ısınmaya başlamıştı. Odası da evin diğer kalanı gibiydi. Tek fark olarak demirden bir yatağı ve eski püskü bir çalışma masası vardı. Odayı acıyla süzerken karnından gurultular gelmeye başlamıştı. Acıkmıştı. Karnını bastırıp, mutfağa gitti. Mutfak da bir set üstü ocak ve bir mini buzdolabı vardı. Buzdolabını açtığında hayal kırıklığına uğradı. Tam takırdı. Odasına gidip, öfkeli bir şekilde yatağına zıpladı. Okul vaktine kadar da uyumadı.

    Gün ağarınca okula gitmek için yeni evinden ayrıldı. Tüm mahalle bir yokuş üzerine kurulu gibiydi. Tüm evler tek katlı gecekonduydu ve tümünden rahatsız edici ve insanın nefes almasını zorlaştıran siyah dumanlar yükseliyordu. Garip bir şekilde ayakları kendi kendine hareket etmeye başladı. Demir nereye gittiğini bilmiyordu ama ayakları biliyor gibiydi. Önce ilk sokaktan sağa sonra sola sonran tekrar sola döndü ve karşısına çıkan uzun bir yolu yürüdü. Ayaklarını soğuktan hissetmiyordu. Demir ayakkabılarına baktı. Isı izole özelliği olmayan sıradan bir okul ayakkabısıydı. Biraz daha yürüdükten sonra nihayet otobüs durağına gelmişti. Orada beklemeye başladı. Çok geçmeden bir belediye otobüsü geldi. Demir bir ceylan nezaketinde zıplayarak otobüse bindi. Yine istemsiz olarak eli cebine gitti ve çıkardığı dikdörtgen kartı cihaza okuttu. “Kredi kartı galiba” diye düşündü Demir kartı incelerken. Otobüs tıklım tıklımdı. Herkesin suratı asıktı. Kimse gülmüyordu. Sanki birileri bu insanları zorla bindirmiş gibiydi. Korkuyla bu insanlara bakıp, en arkada saatlerce dikildi Demir. Okulun son durakta olduğunu öğrenince neredeyse ağlayacaktı. Ama yapabileceği bir şey yoktu.

    Okula geldiğinde okulun pek de değişmediğini gördü. Okul İstinye üzerine kurulmuş bir kampüstü. İlk girişinizde sağınızda ve solunuzda yüzlerce ağaç sizi karşılıyordu. Dümdüz bir on dakika ilerledikten sonra sizi kocaman bir bina karşılıyordu. Bu okulun yönetim binasıydı. Tüm yöneticiler ve idari işler buradaydı. Güney Binası diye adlandırılmıştı burası. Güneyin sağında Doğu binası vardı. Burada da tüm öğrenci kulüpleri bulmak mümkündü. Ortada ise öğrenci faaliyetlerinin rahatça yapılabileceği kocaman kapalı bir alan vardı. Faaliyet Salonu diyordu herkes buraya. Faaliyet Salonunun tavanı tamamen cam bir yapından inşa edilmişti. Kış üzerine kar yağınca inanılmaz bir manzara oluşuyordu. Güney Binasının solunda ise Batı Binası vardı. Burası da spor ve güzel sanatlar merkeziydi. Yüzme havuzu, tenis kortları, voleybol sahası ve diğer sporlar için ayrılmıştı. Yine bu binada tiyatro merkezi, dans salonları, heykel ve resim atölyeleri vardı. Güney Binasının arkasındaki Kuzey Binası da en büyük binaydı çünkü tüm derslikler, yemekhaneler ve katinler buradaydı. Demir genelde okula arabasıyla geldiği için otoparktan çıkardı Kuzey Binası. İlk defa yürüyerek gitti.

    Kuzey Binasının üçüncü katındaydı sınıfı. Oraya doğru giderken biri, “Selam Demir!” demişti. Arkasına döndüğünde Nil’i gördü. Yine bakımsızdı. Demir dudak büktü. Sonra kendi üstüne baktı. Kendinin ondan aşağı kalır bir yanı yoktu. “Selam Nil!” dedi sıkıcı bir ses tonuyla. Çıkmak için çıldırdığı kızı bu şekilde görünce tüm iştahı kaçmıştı. Artık Nil’e pek ilgi göstermiyordu. “Ödevleri yaptın mı?” diye sordu gülerek. Demir’in hayatı alt üst olmuşken ödevleri düşünecek pek vakti olmamıştı. “Hayır!” dedi ve hızlı adımlarla sınıfa doğru yürüdü. Nil de onun peşinden geldi. Sınıfa girdiğinde herkes oturmuş ve muhabbet ediyordu. Sadece iki boş yer vardı. O da pencere kenarının üçüncü sırasıydı. “Demek ki paspal Nil ile yan yana oturacağım!” dedi bıyık altından. Kimseye selam vermeden yerine oturdu. “Hey Demir! Evine gidince maddi durumu hatırladın mı?” dedi Zeynep’in yanındaki oğlan. Sınıf kıkırdamaya başlamıştı. Demir hiç cevap vermedi. Öğretmen sınıfa girmişti. Matematik öğretmeniydi. İsmi Hakan’dı. Tahtaya bir sürü soru yazmıştı ve sırayla sınıftan cevap bekliyordu. Demir’in pek ilgisini çekmemişti. Onun yerine pencereden hayatını düşünmeye başladı. Ne yapıp, edip eski hayatına dönmesi lazımdı. Bunun içinde Zeynep ile çıkması lazımdı. Göz ucuyla Zeynep’e baktı. Duruşu, davranışları onun eskisi gibi kadar kolay bir hedef olmadığını gösteriyordu. “Demir!” diye bağırdı Hakan Öğretmen. Demir irkilerek tahtaya baktı. Sınıf yine kıkırdıyordu. “İyi misin Demir? Dalgın gittin. Hadi tahtaya! Bakalım özel sorularımdan kaçını çözebileceksin?” dedi. Demir öfleyerek tahtaya çıktı. Hiçbir dersi iyi değildi. Basit bir üslü sayı sorusunu bile çözemezdi. Şimdiyse onu onlarca parabol sorusu bekliyordu. Eline isteksiz bir şekilde kalemi alınca, kalem kendi kendine hareket etmeye başladı ve tahtadaki tüm soruları çözmüştü. Demir’in ağzı açık kaldı. Tüm soruları çözmüştü. İşin garip yanı hepsini de anlamıştı. “İnanılmaz!” dedi öğretmen. Demir de tekrarladı. “Evet, inanılmaz!”

    Öğle yemeği vakti geldiğinde Demir koşa koşa gitti. Yeni evinde hiçbir şey olmadığı için karnı hala çok açtı. Okulun yemeği beleş olduğu için yiyebildiği kadar yedi. O kadar abartılı bir şekilde yiyordu ki kimileri ona bakıp, gülmeye başladı. “Evinde yemek pişmiyor galiba” demişti biri. Demir buna aldırmamıştı. Ne de olsa bu onun gerçeği değildi. Para görmüş ve kimsenin gidemediği restoranlara gitmiş biriydi. Birkaç akılsızın ve sonradan görmenin kendisini küçümsemesini önemseyecek değildi. Kimseye aldırmadan karnını güzelce doyurdu. Sonraki derslere gidip, evine doğru gitti. Evine vardığında ağzı açık kaldı. Ev sahibi gerçekten de tüm eşyalarını kapıya koymuştu. Tabii tüm eşyaları birkaç poşetten ibaretti. “Bir bu eksikti!” dedi Demir. Poşetleri alıp, etrafına baktı. Ev sahibinin nerede oturduğunu kestirmeye çalışıyordu. Bulamayınca, “Vicdansız dede! Birkaç gün idare etseydin ya!” diye bağırdı ve homurdanarak o mahalleyi terk etti. Parkın tekine oturduğunda üşümeye boyutunu çoktan aşmış ve donmaya başlamıştı.

    Etrafta kimse yoktu. Çaresizdi. Parasızdı. Ne yapacağını bilmiyordu. İlk defa bu kadar çaresiz kalmıştı. “Nasıl bir adamım ben? Hiç mi akrabam olmaz?” demişti kendi kendine. Kar taneleri üstüne üstüne düşerken o sessizce gelen geçenleri izliyordu. Biri hızlı adımlarla evine koşuyordu. Diğeri balık almış ve yüzünde tebessümle evine gidiyordu. Biri de elinde kutu kutu pizzayla salına salına gidiyordu. Demir’in gözleri pizza kutuları üzerinde kaldı. Normalde küçümsediği o pizzalar şimdi iştahını kabartıyordu. Pizzalarla ilerleyen çocuk birden durdu ve Demir’e bakmaya başladı. Aralarında baya bir mesafe vardı. “Hadi canım! Pizzaları dikizlediğimi anlamış olamaz herhalde” dedi kendi kendine. Çocuk biraz daha Demir’i süzdükten sonra yönünü değiştirip, ona doğru gelmeye başladı. Demir’in yüzü kızardı. “Kesin anladı aç olduğumu. Şimdi acıyıp, bana pizza verecek” dedi. Hayatında hiç bu kadar küçük düşmemişti. Çocuk geldiğinde, “Demir ne işin var burada bu soğukta?” dedi. Demir şaşırdı ve çocuğa baktı. Masmavi gözleri vardı. Teni ise karlarla yarışacak derecede beyazdı. Vücudunun diğer tüm tarafları kıyafet parçaları ile kaplanmıştı. “Tanışıyor muyuz?” dedi. Çocuk bir sustu. “Sen cidden dün kafanı fena çarptın galiba. Hafızanı mı kaybettin? Aynı sınıftayız biz. Anıl ben. Hatırladın mı şimdi?” dedi. Demir çocuğa dikkatle baktı. Emindi. Kendi dünyasında böyle bir çocuk yoktu. “Evet, hafızamı kaybettim galiba. Hatırlamıyorum. Kusura bakma” dedi. Anıl kahkaha attı. “Şaka yapıyorsun!” dedi. Demir hiçbir şey demedi. Surat asarak uzaklara bakmaya başladı. “Tamam tamam kızma. Ne işin var? Niye evde değilsin?” diye sordu ve ayaklarıyla torbaları yokladı. Demir bunu görünce birden savunmaya geçti. Elleriyle Anıl’ın ayakkabılarına vurarak, “Ne yapıyorsun? Eşyaların bunlar benim!” dedi. Anıl yine kahkaha attı. “Ne sinir bozucu bir çocuk!” dedi kendi kendine Demir. “Sanırım ev sahibi sonunda seni kovdu” dedi. Demir ses çıkarmadı. “Seni ilgilendirmez! Birini bekliyorum. Birazdan beni alacak.” diye yalan söyledi. Anıl bir an dik dik ona baktıktan sonra Demir’in kolundan tutup, ayağa kaldırdı. “Hadi bize gidiyoruz. Senin yüzünden pizzam soğudu!” dedi. Demir şaşırarak, “Size mi?” dedi. Anıl kafasını arkaya çevirerek, “Evet daha fazla yalan yok. Öleceksin burada!” dedi. Demir yine kızarmıştı. Hayatı boyunca kimseye iyilik yapmamıştı ve iyilik de görmemişti. Genelde herkes onun zayıf yönünü arardı. Hayatında ilk defa biri ona iyilik yapıyordu. Yüzü soğuğa rağmen kızardı.

    Anıl’ın evi denize sıfır beş katlı bir apartmanın en üst katındaydı. Ev üç yatak odasından, bir salon ve bir banyondan oluşuyordu. Mutfak yoktu çünkü salon ile bir bütündü. Ev sıcacıktı çünkü Alman mucizesi kombi ile ısınıyordu. Demir her ne kadar birinden böyle bir yardım aldığı için egosu ezilse de gizli bir yanı bundan oldukça memnundu. Anıl mutfağa gidip, pizzaları hazırladı ve buzdolabından soğuk kola çıkardı. Sofrayı hazırlamıştı. “Hadi gel Demir! Yiyelim şu pizzaları soğumadan” dedi. Demir nazikçe oturarak pizzaları kemirmeye başladı. Anıl da iştahlı bir şekilde yiyordu. “Anlat bakalım. Gerçekten hiçbir şey hatırlamıyor musun?” dedi Anıl ona ciddi ciddi bakarak. Demir kararsız kaldı. Gerçeği anlatınca kendisine inanır mı diye merak ediyordu ve şansını denedi. En baştan başına gelenleri anlatınca Anıl kendini tutamamış ve komşuların duyabileceği bir yükseklikte kahkaha krizine girmişti. Demir pişman olmuştu ama çok geçti. “İnanmıyorum. Nasıl uydurabildin tüm bunları? Hayal dünyan bu kadar geniş miydi senin?” diyordu gülmekten gelen gözyaşlarını silerek. Demir hiçbir şey demedi. “Ama şu ev sahibi meselesi ciddiymiş. Bu soğukta yaptığı cidden zalimce ama merak etme çünkü artık bu evde yaşacaksın!” dedi Anıl kendinden emin bir şekilde. Demir şaşkın şaşkın bakarken Anıl hemen ayağa kalktı ve evi gezdirmeye başladı. “Benim içinde iyi olacak. Annemler yurt dışına gitti. İki yılda dönmeyecekler. Yalnızlıktan sıkılıyordum. Artık burada kalırsın” dedi. Demir hiçbir şey diyemedi. Sadece gizlice minnet duydu ki ilk defa böyle bir şey yapıyordu.

    Ertesi gün Anıl ile Demir evde güzelce kahvaltı yaptıktan sonra otobüsle okula gittiler. Anıl bir sürü şey anlatıyordu ama Demir’in pek ilgisini çekmiyordu. Acı acı eski hayatını düşünüyordu. Sınıfa girdiğinde yine kendisiyle dalga geçecekleri düşünüyordu ama öyle olmamıştı. Herkes fısıltılı bir şekilde bir konudan bahsediyordu. Demir neyden bahsettiklerini anlaması pek uzun sürmedi çünkü tüm gözler Nil’in üzerindeydi. Demir ona bakınca yutkundu. Nil’in yüzünün sol tarafı tamamen morarmıştı. Anıl ise, “Aman Allahım!” diyebildi sadece. Nil ise yüzüne yere eğmiş öylece duruyordu. Öğretmen sınıfa girince Demir hemen Nil’in yanına oturdu. Nil hala yere bakıyordu. Öğretmen daha görmemişti. “Ne oldu?” diye fısıldadı Demir. Nil kafasını çevirdi. Gözlerinden tane tane yaş damlaları düşüyordu. “Biliyorsun Demir ne olduğunu” dedi. Demir afalladı. Ne olduğunu bilmediğine emindi. “Kusura bakma Nil. Dünden beri hafızam pek iyi değil” dedi. Nil biraz sustuktan sonra, “Yine üvey babam dövdü” dedi. Demir yutkundu.

    Teneffüste Nil hemen sınıfı terk etti. Anıl hemen Demir’in yanına gelip, ne olduğunu sordu. “Emin değilim ama üvey babası dövmüş” dedi. Anıl birden parladı. “Bu kaçıncı? Tahmin etmiştim zaten” diyerek öfkeyle konuşmaya başladı. Demir her ne kadar bilmese de Anıl biliyor gibiydi. Hiçbir şey demedi. Ne de olsa onun meselesi değildi. Nil ile ailesinin özel meselesiydi. Demir her ne kadar böyle düşünse de aslında bela istemiyordu hayatında. Sadece Zeynep’i tavlayıp, buradan gitmek istiyordum. Anıl, Demir’i kenara çekip fısıltı halinde konuşmaya başladı. “Demir gördün evimi. Oldukça büyük. Hatta ikimiz içinde büyük. Sence Nil bizde kalır mı? Böylesi onun için daha iyi olur” dedi. Demir ne diyeceğini bilemedi. “Bence karışmamalıyız. Ne de olsa onun hayatı” dedi. Anıl öfkelendi. “Nasıl diyebilirsin bunu? Kızın halini görmedin mi? İçin gitmedi? Anlattığın o hikayede sen Nil’e aşık değil miydin?” diye azarlamıştı. Demir kesinlikle ona aşık değildi. Nil onun için sadece bir basamaktı. “Peki peki! Ama nasıl bizde kalacak ki? Ailesi nasıl izin verecek?” dedi. Anıl o an baklayı ağzından çıkardı. “Onu yarın gece kaçıracağız. Sen ve ben!” dedi. Demir yutkundu. Fakir hayatı yetmezmiş gibi şimdi de kız kaçırma planının içine düşmüştü.

    Bölüm 3: Nil

    “Baba ben de Martini içebilir miyim?” diye sordu Demir babasına. Büyük bir partinin ortasındaydı. Demir babası Kemal Bey Güney Kore’nin en büyük e-ticaret şirketlerinden birini bünyesine katmıştı. Bunu kutlamak için Bebek’te harika bir parti organize etmişti. İçkiler havadan havaya uçarken Demir babasına bu soruyu sormuştu. Demir’in izin almaya ihtiyacı yoktu ama babasına şirin gözükmeyi severdi. Böylelikle diğer küçük kabahatlerini babası sadece yaramazlık olarak görürdü. “İç oğlum benim!” diyerek oğlunu omuzdan tuttuğu gibi şirketin üst yöneticilerine takdim etmeye başlamıştı şimdi de. “Beyler ve hanımlar! Bu delikanlıya dikkat edin! Şirketimi on kat büyütecek kişi kendisidir” dedi ve herkes yalan gülerek Demir’i övdü. Kemal Bey her ne kadar buna inansa da geri kalan herkes Demir’in şirketi bir günde batıracağını biliyordu. “Bir Martini lütfen!” diye bağırdı Demir. Garsonlardan biri hemen koşa koşa servis yapmaya başladı. “Buyrun Demir Bey ve merhaba!” dedi gülerek garson. Demir bu ifadeye şaşırarak garsonu süzdü. Okuldan tanıdığı bir çocuktu. İsmi Ersin’di. Basketbol’u çok iyi oynayan burslu bir öğrenciydi. Demir birkaç kez onunla takılmıştı. “Ersin burada ne işin var?” dedi Demir şaşırarak. “Ekstra para için ekstra iş” dedi gülerek. Demir tam bir şeyler söyleyecekti ki Kemal Bey araya girdi. “Demir? Arkadaşın mı?” dedi. “Evet, efendim. Ben Ersin. Aynı okuldayız. Sizin büyük hayranınızım” dedi gülerek. Kemal Bey ise pek sevinmemişti hatta biraz bozulmuştu. Sonra da etrafına dönerek, “Sanırım oğlumun okulunu değiştirmenin vakti geldi. Örnekte anlaşıldığı üzere herkes girebiliyor galiba oraya” dedi elindeki Martini ile Ersin’i göstererek. Kimse gülmemişti. Demir ne diyeceğini şaşırmıştı. Ersin ise yerin dibine girerek ve gözlerini yere eğerek hızla ayrılmıştı oradan.

    Demir Anıl evinde ikinci sabahında bu anıyı hatırlayarak uyanmıştı. İçi burkulmuştu. Ersin’i severdi. Ama anlamadığı şey neden şimdi bunu hatırlıyordu? Manasızdı. Kendi kendini sorgulamaya devam ederken Anıl hızla odaya daldı. “Uyan hadi! Bugün büyük gün!” dedi heyecanla. Demir, “İnsan kapıyı çalar. Gördüğün gibi çıplağım!” dedi. Anıl umursamamıştı. Demir hemen üstünü giyerek, “Ne günü? Neyden bahsediyorsun?” dedi. Anıl hayal kırıklığına uğrayarak, “Yine mi unuttun? Nil’i kaçıracağız!” dedi. Demir eliyle kafasına vurdu. “Hala orda mısın?” dedi ve mutfağa gitti. Anıl da peşinden geliyordu. “Ben kararımı verdim. Nil’i kaçıracağım istersen gel istersen de gelme” dedi. Demir buzdolabını açmış ve bir şeyler tıkınıyordu. Ağzı dolu bir şekilde, “Tamam ya hemen tribe bağlama!” dedi. Güzelce kahvaltı yaptıktan sonra masaya oturup plan yapmaya başladılar. “Anlat bakalım planını o zaman” dedi Demir. Anıl boğazını temizleyerek, “Akşama eve gidip nöbet tutacağız. Babası çıkar çıkmaz eve dalıp, Nil’i kaçıracağız” dedi. Demir ağlamak üzereydi. “Bu mu şimdi senin dahiyane planın?” dedi. Anıl, “Beğenmedin mi?” dedi. “Beğenmek mi? Dalga mı geçiyorsun?” diyerek cevap verdi. Anıl bozulmuştu. “O zaman planla bir şeyler! Benden bu kadar” dedi. Demir Anıl’ı takmadan düşünmeye başladı. Bir müddet sonra “Buldum!” dedi. Anıl merakla gözlerini açarak ona bakıyordu. Demir hızlıca planını anlattı. Anıl’ın gözleri parlıyordu. “Harika fikir!” dedi.

    Okula gittiklerinde hala planı konuşuyorlardı. Demir bir an kendi durumunu unutmuştu. “Ama Nil’e anlatmalıyız. Zoraki olmaması lazım” dedi Demir. Anıl kafa sallayarak hak verdi. Sınıfa girdiklerinde Nil çoktan yerine oturmuş ve kitap okuyordu. “Nil az gelir misin?” dedi Demir yüksek sesle. Tüm sınıf şaşırmış ve ona bakıyordu. Nil de şaşırmıştı. Ama şaşırma sebebi biraz farklıydı. Demir genelde sessiz ve dikkat çekmeyen tip iken son günlerde kendine özgüveni olan ve kimseyi aldırış etmeden yüksek sesle konuşan birine dönüşmüştü. “Geliyorum” diye ayağa kalkıp, ona doğru yürüdü Nil. Sınıftan dışarı çıktığında Anıl’ı da görünce daha da şaşırdı. Demir, Nil kolundan tutup, tenha bir yere çekti. “Ne yapıyorsunuz siz?” diye itiraz etti Nil. “Nil biz senin arkadaşlarınız. Ve bu durumun hiç hoşumuza gitmiyor” dedi Anıl. Demir de onay verircesine kafa salladı ve ama aslında pek de anlamamıştı. Nil ise kafasını eğmişti. “Biliyorum biraz garip fikir ama biz seni kaçıracağız ve bizde yaşacaksın” dedi kekeleyerek Anıl. Demir de kafa sallarken birden durup, “Oha! Anıl!” dedi. Nil de kafasını kaldırıp, garip garip bakmıştı. Anıl gülerek kafasını kaşımaya başladı. Hemen Demir araya girdi. “Nil’cim. Annen öldü. Kardeşin yok. Ve üvey baban seni dövüyor. Özetle bizimle kalıyorsun” dedi. Nil daha da şaşırdı. Ama hiçbir şeyde söylemedi. Sadece gülerek teşekkür etti ve “İyi ki sizin gibi arkadaşlarım var ama bunu yapmamalısınız” dedi. Sonra sınıfa doğru gitti. Anıl ile Demir birbirine bakarak öylece kalakaldı.

    “Eee ne yapacağız” dedi Demir. Anıl ise ciddi ciddi düşünüyordu. “Onu bir şekilde ikna etmemiz lazım” dedi. “Aslında gerek yok. Planı değiştiriyorum” dedi. Hızlıca Anıl’a yeni planı anlattı. Anıl bu kez korkmuştu. “Bu biraz kötüce değil mi?” dedi. Demir ise suratını ekşiterek, “Babası bunu hak etmiyor mu sence?” dedi. Anıl düşününce ona hak verdi. “Yapalım” dedi. Akşama evdeyken planı uygulamaya soktular. Önce Nil’i Demir aradı. “Nil acilen gelmen gerekiyor. Anıl’a araba çarptı!” dedi. Nil çığlık atmıştı. “Hemen geliyorum” diye ağlamaya başladı. Demir ise gülmemek için kendini zor tutuyordu. Aradan yirmi dakika geçince Anıl Nil’in evini aradı. Telefon uzunca çaldıktan sonra Nil’in üvey babası açtı telefonu. “Alo?” demişti. “Nil evde mi?” diye sordu Anıl. “Kimsin sen? Ne istiyorsun?” dedi. “Evde değil değil mi?” dedi gülerek Anıl. Adam sinirlenmişti. “Evet, evde değil. Nereden biliyorsun?” dedi. Anıl gülerek ve fitne dolu bir sesle, “Kızın ortalık malı oldu. Şimdi Kare Alışveriş Merkezinde okulun züppelerinden biriyle buluşacak. Artık öpüşürler mi yoksa koklaşırlar mı sen hayal et” dedi ve telefonu kapattı. “Fena küfür etti” dedi gülerek Anıl. Demir de sırıtıyordu. Hızla evden çıkıp, Kara Alışveriş Merkezine doğru koşmaya başladılar. Oraya vardıklarında üst kata çıkıp, etrafı gözlemlemeye başladı. “Sence gelmiştir midir?” dedi Demir. “İmkansız. Evi çok uzak buraya” dedi. On dakika daha bekledikten sonra Anıl, “Al işte geldi. Bak o!” diye bir adamı gösterdi. İnce ve uzun bir adam öfkeyle içeri girmişti. Saçı hafif dökülmeye başlamış ve kendini oldukça bol gelen ucuz bir kot pantolon giyiyordu.

    Demir hızla aşağı indi ve adamın peşine takıldı. Cebinden 50 lira çıkarıp, yere attı. Sonra da “Beyfendi paranızı düşürdünüz!” diye bağırdı. Nil’in babası hemen dönüp, paraya baktı. Gözleri açılmıştı. “Aaa evet, benim o diye” paraya yöneldi. Demir de parayı alıp, adama bilerek çarptı. “Pardon. İkimiz de aynı hareket edince...” dedi. Adam, “Önemli değil. Sağ ol!” dedi. Sonra yoluna devam etti. Öfkeyle kızını arıyordu. Sinema salonunun oraya çıkmıştı. Çok kalabalıktı ama Nil orada değildi. “İşte oradaki adam!” diye bir ses duydu. Merakla arkasını dönünce iki polisi gördü. Anıl, “İşte o adam çaldı cüzdanımı. Yanımdan geçerken çaldı galiba” dedi. Nil’in babası şaşırarak ne diyeceğini bilemezken, polisler çoktan onun üzerini aramaya başladı. Ceketinin sağ cebinde kahverengi deri bir cüzdan çıkmıştı. Adam daha şaşırdı çünkü cüzdan ona ait değil. Polis cüzdanın içine bakınca içinde yüklü para buldu. Bir de kimlik vardı. Anıl’a aitti. “Evet, o benim cüzdanım. Şikayetçiyim bu adamdan!” dedi Anıl. “Ben çalmadım. Oraya nasıl geldi bilmiyorum” diye bağırmaya başlamıştı. Polislerin her zaman duyduğu masal olduğu için aldırış etmeden yaka paça tutarak adamı götürdüler. Anıl sırıtarak manzarayı izliyordu. Demir de sonradan onun yanına gelerek gülmeye başladı. “Yalnız harika plandı. En az beş yıl yer” dedi Anıl.

    Sancak Mahallesindeki Atatürk heykeline gittiklerinde Nil hala oradaydı. Anıl ile Demir’i görünce sevinç çığlığı atıp, onlara sarıldı. “İyisiniz demek ki” dedi gülerek. “O zaman niye bana yalan söylediniz” dedi. Demir ile Anıl birbirine bakarak her şeyi anlattı. Nil küçük dilini yutmuştu. “Bunu yapmamalıydınız” dedi. Anıl sinirlenmişti. “Bunları nasıl diyebilirsin? Her gün dayak yiyorsun” dedi. Nil ağlamaya başlamıştı. Demir’in içi sızladı bugün ikinci kez. “Tamam. Tamam. Olan oldu.” dedi. İkisi de sakinleşince, “Nil bizde kalıyorsun” dedi. Nil peki dercesine kafa salladı. “Evine gidip, eşyalarını toplayalım” dedi. Eve gittiklerinde evde kimse yoktu. Ortalama bir Türk eviydi. Ancak yine de Anıl’ın evi kadar güzel değildi. Nil odasına gidip, eşyaları toplarken Anıl ile Demir evde gezinmeye başladı. Demir direk adamın yatak odasına gitti. Ve rastgele çekmeceleri karıştırmaya başladı. Bunu neden yaptığını bilmiyordu ama o an can sıkıntısını gideriyordu. Üçgen donlardan tut da amatörce saklanmış lezbiyen pornolarına kadar her şey vardı. Demir’in midesi kalkmıştı. Ancak son anda bir şey dikkatini çekti. Bir yığın fotoğraf gazete kağıdını sarılmıştı. Demir merakla fotoğraflara bakınca az kalsın kusacaktı. Fotoğraflarda Nil vardı ve çoğunda çıplaktı. Babası ise gözle görülür şekilde taciz ediyordu. Anıl ile Nil’in konuştuğunu duyunca Demir hemen fotoğrafları cebine attı. Koridora gelince Nil’in gülümsediğini gördü. Demir ise bu kez ona farklı gözle bakıyordu. İlk defa onun ne kadar yaralı ve yardıma ihtiyacı olduğunu görmüştü. Bu kızın derdi ne paraydı ne de çirkinlik. Kimsenin hayal edemeyeceği dertleri vardı. Ve tüm bunlara rağmen yaşıyordu. Demir ilk kez hayatı farklı şekilde gördü. Nil’in gülümsemesine onun gözlerine bakarak ve tüm samimiyetiyle gülerek cevap vardı. Gülüşünce acımadan çok merhamet vardı.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Uygurca -- 14 Şubat 2014; 13:56:34 >
  • Yerimizi alalım



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Swizheiderz -- 2 Ocak 2014; 0:16:56 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Okudum ilginç paralel evrenler falan var. Zebani yok.
  • beklemedeyiz

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • TAKİP



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Zodiac Killer -- 2 Ocak 2014; 0:31:51 >
    < Bu ileti m.bolumsonucanavari.com kullanılarak atıldı >
  • Bekleyelim bakalım

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • Takip ediyorum hocam bundan bi önceki hikayenide okudum iyi yazıyorsun
  • RESERVED.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Bu adamın yazıları okunur

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • Takipdeyim süpersin
  • Wuhuu guzel başladı yerimizi alalım

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • kurulalım
  • tutar buralar

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Önlerden

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • sonra ona dönüp dedimkii :
  • Takip...

    Naber» Wooow Supper


    @Baba Naber

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • Whatsapp hikayen güzeldi takip

    < Bu ileti mini sürüm kullanılarak atıldı >
  • csb
  • Buralar değerlenir rizorvird

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Kıvrılalım

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.