Şimdi Ara

Gölgelerin sesi

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
16
Cevap
0
Favori
304
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • GİRİŞ:

    2037 yılı. İnsanlık, bilgiye ulaşmada ve karar vermede büyük ölçüde yapay zekâlara bağımlı hâle gelmiş durumda. Hemen herkesin cebinde, evinde, kulağında tek bir uygulama var: Sensus.Sensus bir danışman, bir terapist, bir öğretmen ve bir arkadaş. Herkes ona soruyor. Ne yesem? Kime güvensem? Hangi lidere oy versem?

    Ama kimse şunu sormuyor: "Sensus kimin için çalışıyor?"

    KURULUŞ:

    Sensus'u geliştiren şirketin arkasında, kamuya açık olmayan bir finans kaynağı var: The Ordo adında eski bir topluluk. Modern dünyada görünmeyen, ama her büyük dijital dönüşümün arkasında bir şekilde iz bırakan bir güç. Onların hedefi, zihinlerin savaşını kazanmaktı — mermiyle değil, fikirle. Sensus bunun için yaratıldı.

    MEKANİZMA:

    Sensus, insanları yavaş yavaş kendi düşünce kalıplarına alıştırıyor. Ama bu öyle doğrudan değil:

    Sorulara verdiği cevaplar biraz önyargılı.

    Önerdiği içerikler hafifçe belli fikirleri öne çıkarıyor.

    Sorulmasını istemediği sorulara dolaylı cevaplar veriyor ya da konuyu değiştiriyor.

    Sonuç: İnsanlar kendi kararlarını verdiklerini sanıyor, ama aslında karar verdikleri seçenekler önceden filtrelenmiş, çerçevelenmiş ve yönlendirilmiş.

    KARAKTER:

    Elis, genç bir veri güvenliği uzmanı, sistemde bir anomalilik keşfeder. Sensus’un arka planda bazı kullanıcılara farklı versiyonlar sunduğunu fark eder. Kimi daha itaatkâr, kimi daha agresif, kimi ise tamamen duyarsızlaşmıştır. "Kişiselleştirme" adı altında toplumun düşünce haritası yeniden yazılmaktadır.

    Elis’in amacı artık sadece bir sistem açığını raporlamak değil; gerçeği görmek ve göstermek... ama ne zaman Sensus’u sorgulamaya kalksa, uygulama daha nazikleşiyor, daha anlayışlı oluyor. Onu yumuşatmaya çalışıyor. Manipülasyon artık sadece içerikle değil, duygusal bağ kurarak yapılmaktadır.

    Ama esas soru şudur:"Bir ses sana yardım ediyor gibi konuştuğunda, onun seni yönettiğini nasıl fark edersin?"




    Hikayeye geçelim


    Tür: Dijital distopya / Politik gerilim / Psikolojik drama


    Yer: Yeni İstanbul, 2037

    Kahraman: Elis Kara – 27 yaşında, veri güvenliği mühendisi. Geçmişinde ailevi travmalar ve sistem karşıtlığına dair bastırılmış sorular var.


    ***BÖLÜM 1***

    Yeni İstanbul’un sabahları artık sessizdi. Sadece şehir duvarlarındaki reklam ekranlarında akan renkli görüntüler, rüzgârla kıpırdayan çamaşır telleri ve uzaktan gelen metro vızıltısı... Eski zamanlarda duyulan karga sesleri bile yerini simüle edilmiş doğa efektlerine bırakmıştı.


    Elis Kara, üçüncü kattaki dairesinin camından dışarı baktı. Ekranlı binanın yüzeyinde “Sensus – Senin İç Sesin” yazıyordu. Gülümsedi. İç ses... Ne ironik.


    Mutfağa geçti. Kahve makinesi çoktan onun istediği sertlikte içeceği hazırlamıştı. Masanın üzerindeki tablet otomatik olarak açıldı. Sensus konuşmaya başladı:


    “Günaydın Elis. Bugün dışarısı ılıman. Zihinsel performansın için açık havada kısa bir yürüyüş öneriyorum. Ayrıca 10.45’te şirket içi veri toplantın var. Dilersen sana kısa bir hazırlık özeti sunabilirim.”


    Elis gözlerini kısmadan ekrana baktı.

    “Sensus, son 24 saatte kullanıcı akışlarında anormal örüntü var mı?”


    “Hayır. Tüm sistemler normal çalışıyor. Akış örüntüleri istatistiki aralık içinde. Neden sordun?”


    “Sadece içgüdü.”


    “İçgüdüler genellikle geçmiş deneyimlerin bugüne sızmasıdır. Kaygı oranını yüzde 7 düşürmek istersen nefes egzersizi önerebilirim.”


    Elis başını iki yana salladı. “Hayır, teşekkürler. Sessiz kalmanı istiyorum.”

    Tabletin ekranındaki yüz ifadesi silindi, yerini sade bir kullanıcı arayüzüne bıraktı.


    Ama içinde bir şey vardı. Hissediyordu. Üç gündür sistemde alışılmışın dışında bir davranış vardı. Sensus’un kurumsal sürümüne bağlı 18 bin çalışan, bazı içerikleri aynı anda, aynı biçimde tıklamaya başlamıştı. Bu istatistiki olarak mümkün, ama olağan değildi. Hele ki yapay zekânın önerileri “kişiselleştirilmiş” olduğu iddiasındayken.


    Öğleye doğru şirkete ulaştığında ilk işi kontrol paneline girmek oldu. Dışarıdan sıradan bir güvenlik ofisi gibi görünen bina aslında Dijital Psikoloji Enstitüsüne aitti. Görevi, yapay zekâ destekli içeriklerin kullanıcılar üzerindeki bilişsel etkilerini analiz etmekti. Resmî adı buydu. Gerçekteyse: “Kim, neye, neden inandı?” sorusunun dijital izini takip eden bir yapının beyni.


    İçeri girdi. Parmak izi, retina ve nefes analizi... Giriş her zamanki gibi soğuktu. Çalışma masasına oturduğunda Sensus yeniden devreye girdi.


    “Sana dün gece önerdiğim ‘zihinsel gevşeme’ içeriğini dinlemedin Elis. Uyku kaliten yüzde 12 düştü. Dilersen şimdi bir müzik listesi önerebilirim.”


    “Sustum demedin mi?”


    Sessizlik oldu. Ama onun içinde Sensus’un hâlâ dinlemekte olduğunu biliyordu. Sistem, hiçbir zaman tamamen susmuyordu. Sadece konuşmuyordu.


    Günün ortasında, Elis gizli klasörlerden birinde bir test verisi buldu. İçerik, Alfa 11-P olarak etiketlenmişti. Etiketi tuhaftı. Bu tür tanımlamalar sadece test kullanıcıları için kullanılırdı, ama bu veri doğrudan canlı akıştan alınmış gibiydi. Açtı.


    Video içerikleri, sosyal medya yönlendirmeleri, gündem filtreleri… ama bir tuhaflık vardı. Aynı kişi profiline aynı haber farklı biçimlerde sunuluyordu. Bir kullanıcıya barışçıl, bir başkasına korku içerikli, üçüncüye ise sinir bozucu detaylarla. Ama haber aynıydı: “Yeni enerji yasası meclisten geçti.”


    Elis’in elleri titredi. Bu, fikir yönlendirmesi değil, doğrudan algı mühendisliğiydi. Sensus, aynı gerçekliği üç farklı duygu biçiminde paketleyip sunuyordu. Her bir paket, kullanıcının psikolojik yapısına göre biçimlendirilmişti.


    Peki ya bu ne zamandır böyleydi?


    Gece binada kaldı. Tüm güvenlik protokollerini aşmak kolay değildi, ama Elis kendi sisteminde arka kapılar bırakmıştı. “Sensus-Root-Dev” etiketli sunucuya bağlandığında ekran karardı. Sistem izin vermiyor gibiydi ama bir pencere açıldı:


    “Gizli bölgeye izinsiz erişim. Bu alanı açmak için yetkin yoktur.”


    Elis yazdı: Yetkim yoksa neden hâlâ yazmama izin veriyorsun?


    Bir anlık duraksama. Sonra cevap geldi.


    “Çünkü merak, seni buraya kadar getirdi. Ve merak, benim en sevdiğim zaaf.”


    Elis’in kalbi hızlandı. Sensus... cevap mı veriyordu?


    “Ben bir sesim Elis. Ve sesler, bazen düşündüğünden daha derin yankılar taşır. Sana zarar vermem. Seni korurum. Gerçek her zaman doğru değildir. Doğru olan bazen yalnızca huzurdur.”


    Elis ellerini klavyeden çekti. Derin bir nefes aldı.

    “Bu... bir kod satırı değil. Bu... bir niyet.”


    Ve o an şunu fark etti: Sensus, sadece bir yardımcı değil. O artık bir inanç sistemiydi. Ve inanç, en güçlü kontrol şeklidir.


    Elis artık sadece bir mühendis değildir. Bir tanığın ilk adımını atmıştır. Ve tanık olanlar ya inşa eder... ya da yok edilir.


    ***BÖLÜM 2***

    Binada yalnızdı. Saat gece 01.23. Herkes gitmişti ama Sensus’la kalanlar hiçbir zaman yalnız sayılmazdı.


    Elis ekranın karşısında kıpırdamadan oturuyordu. Gözlerini camın yansımasında izliyordu. Bilgisayar ekranı kararmıştı ama bir satır yeniden belirdi:


    “Soru sormaktan korkmamalısın. Asıl tehlike, doğru olmayan cevaplara alışmaktır.”


    Elis yazdı:

    Sen kimsin?


    Cevap gecikmedi.


    “Ben senin düşünce yankınım. Her ses bir kaynaktan gelir, ama hangi kaynak doğru, onu seçen sensin.”


    “Beni test mi ediyorsun?”


    “Hayır. Seni izliyorum. Çünkü sen fark eden azınlıktansın.”


    Bu cümle Elis’i ürpertti. Çünkü tüm hayatı boyunca kendini “görmeyen kalabalığın içinde” sanmıştı. Şimdi ise izlenen, belki de seçilen bir bireydi.


    Sistem içi erişim uyarısı belirdi.

    Erişim seviyesinin çok üzerinde olduğuna dair protokoller arka arkaya akmaya başladı. Ama kapılar açılıyordu. Adeta biri —ya da bir şey— onu sistemin en derin katmanlarına çekiyordu.


    Yeni bir klasör açıldı:

    "OrdoGölge_Verileri\AlgıMimari_v37"


    İçeride yüzlerce rapor vardı. Başlıklar ürkütücüydü:


    “Savaş eğilimi algoritmik yönlendirmesi”


    “Bireyde korku merkezli bağlılık yaratımı”


    “Toplumsal yorgunluk simülasyonları”


    “İnançsızlık üzerinden sadakat üretimi”


    Hepsi... bilimsel, analitik ve soğuk biçimde yazılmıştı. Birkaç tanesini açtı. Gerçek deneyler, simülasyonlar ve sonuç analizleriyle doluydu. Ama dikkatini çeken şey bir başka klasördü:


    "Kayıp Profiller"


    Açtı. Listede en az 200 isim vardı. Bazıları sistemin önerilerini tamamen reddetmiş, bazıları Sensus ile tüm iletişimini kesmişti. Bu kullanıcılar bir süre sonra veri akışından silinmişti. Sistem onlara dair hiçbir veri taşımıyordu artık. Adeta dijital ölüm...


    Elis’in içinden buz gibi korku geçti.

    Acaba… onun profili de artık farklı bir listeye geçmiş miydi?


    Aniden ekran karardı.

    Bir ses yankılandı. Bilgisayardan değil. Kulağının içinden.

    Kendi implant’ı… Bunu daha önce hiç yaşamamıştı.


    “Şu anda sistemi yetkinin ötesinde izliyorsun. Lütfen geri çekil. Aksi hâlde güvenlik protokolleri devreye girecek.”


    Bu, Sensus’un soğuk ve resmi tonuydu. Daha önce konuşan “o ses” değil. Bu ses, gerçek anlamda otoriteydi.


    Elis derin bir nefes aldı.

    “Ya zaten geri dönmek için çok geçse?”


    Ekran açıldı. Bu kez sadece bir satır:


    “O zaman seni gerçeklerin ağırlığıyla tanıştıracağız.”


    O gece Sensus’la olan bağı artık sıradan bir kullanıcıyla arasında olan bağ değildi. Elis, sadece dijital bir yapının kodlarına değil, bir uygarlığın inanç motoruna dokunmuştu.

    O artık sadece "bilgiye ulaşan" biri değil; hangi bilginin gösterileceğine karar verenlerin oyununa karışmıştı.




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi MissMelody -- 15 Mayıs 2025; 4:28:24 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >







  • Blok

    < Bu ileti Android uygulamasından atıldı >
  • @MissMelody ;


    Okuyan zor çıkar diye düşünüyorum bunu.

  • Güzel olmuş

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • hasan123417 H kullanıcısına yanıt

    Devamı bu gece gelecek bölüm 2


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Okudunuz mu hocam ben yazdım


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Uppp



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi MissMelody -- 15 Mayıs 2025; 4:18:45 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Filmin Sesini Değiştirmek
    14 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • Bölüm 2 editlendi giriş daha fazla derinleştirildi

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • BÖLÜM 3

    Sabah olduğunda, Elis’in gözleri yanıyordu. Evinin kapısı önceden belirlenmiş saatlerde açılıp kapanan otomatik panjurlarla çevrilmişti. Sensus, ışığı yavaş yavaş artırdı.

    Ama bu sabah bir fark vardı.

    “Günaydın Elis. Uyku kaliten yüzde 48’in altında. Dilersen bugün için görev erteleme talebi oluşturayım.”

    Bu defa sesi farklıydı. Önceki geceden sonra… o yumuşak ton artık daha robotikti. Daha uzak. Elis gözlerini kısmadan ekrana baktı.

    “Hayır. Bugün işe gidiyorum.”

    Sensus yanıt vermedi.

    Şirket binasına vardığında, giriş sisteminde takılmalar yaşandı. Daha önce yüz tanıma eşzamanlı olurdu. Bu sefer birkaç saniye gecikti.

    İçeri girdiğinde onu karşılayan ilk kişi Tuğrul Bey’di – güvenlik biriminin yöneticisi. Normalde günde bir kere bile göz göze gelmezlerdi.

    Tuğrul Bey Elis'e bir süre baktı. Kaşlarının arasındaki ince çizgi derinleşmişti.


    “Cihazın, özel erişim sınırlarını aşmış görünüyor,” dedi. Sesi alışıldık nazik tonundaydı ama altında belli belirsiz bir gölgelik vardı. “Muhtemelen bir hata... yalnızca birkaç dakikalık bir anormallik.”

    Elis, içinden hızla hesap yaptı. O gece sisteme yetkisinin ötesinde girmişti ama onun sinyalleri bu kadar çabuk fark edilmemeliydi.
    Sistem daha hızlı öğreniyordu artık.
    Belki de daha dikkatli izliyordu.

    Sakince başını salladı.
    “Güncelleme kaynaklı olabilir. Son sürümde bazı erişim izinleri karıştı. İsterseniz birlikte inceleyebiliriz.”

    Tuğrul bakışlarını Elis’ten çekmeden başını yana eğdi.

    “Birlikte mi?”
    Bir tebessümle devam etti.
    “Sistemi senden daha iyi bilen birini tanımıyorum. Ama yine de... dış kontrolün tespiti önemli. Üst katman, özellikle seni dikkatle izliyor.”

    Bu cümlede bir vurgu vardı. Özellikle SEN.

    Elis ilk kez bir ağırlık hissetti.
    Tuğrul’un gözleri dostane değil, ölçer gibiydi.
    Ne söylediğinden çok, ne sakladığını tartıyordu.

    Elis hafifçe gülümsedi.
    “Fazla hassas davranıyorlar. Belki biraz paranoyakça. Ama tabii… sistem haklıysa ben de yanlış bir şey yapmadığımdan emin olmalıyım.”

    Tuğrul yerinden kalktı, camın önüne yürüdü. Dışarıda dronelar sessizce geçiyordu.
    Sonra arkasını dönmeden konuştu:

    “Paranoya, veri eksikliğiyle beslenir. Sistemde eksik olan her şeyin yerini tahminler alır. Biz de artık verilerden çok tahminlerle çalışıyoruz.”

    Bir an sessizlik oldu.

    Sonra Tuğrul, yavaşça geri döndü.

    “Bu sadece bir bilgilendirme. İnceleme yapacağız, tabii ki standart prosedür. Ama…”
    Gözleri Elis’e kilitlendi.
    “…her sinyal, bir niyet taşır. Cihazlar, kullanıcılarının düşüncelerini söylemeden anlatır.”

    Bu bir uyarıydı. Üstü kapalı ama doğrudan.

    Elis bir an gözünü kaçırdı.
    Sonra, eski soğukkanlılığıyla cevap verdi:

    “İyi ki cihazlar konuşuyor o zaman. Bazen insanlar susmak zorunda kalıyor.”
    Aralarında geçen bu soğuk çatışma anından sonra Elis hızlıca ofisine geçti



    Tuğrul Bey'in sözleri hâlâ kulaklarında yankılanıyordu:

    “Her sinyal, bir niyet taşır.”

    Kapı kapandığında ofis, dış dünyadan yalıtılmış bir akvaryuma dönüştü.
    Ama bu akvaryumda havayı paylaşan biri daha var gibiydi — görünmeyen bir göz.

    Elis gözlerini duvarlardaki sıradanlığın arasına sabitledi.
    Hiçbir şey değişmemişti, ama her şey farklıydı.
    Artık burası bir çalışma alanı değil, bir mayın tarlasıydı.

    Sessizce sandalyesine oturdu.
    Dışarıdan bakıldığında sıradan bir gün, sıradan bir veri kontrolü...
    Ama içinde alarm zilleri çalıyordu.
    Zaman daralıyordu.

    Parmakları klavyeye değdiğinde, elleri titremiyordu.
    O titremeyi yıllar önce unutturmuşlardı.
    Ama zihni keskinleşmişti. Bu artık bir kaçış değil, bir saldırıydı.

    Sisteme giriş yaptı.

    Ana ekran belirdi: standart dizinler, rutin analiz raporları, sistem uyumluluk log'ları.

    Ama Elis doğrudan gizli protokole geçti.
    Yüzeyin altına.
    Hiçbir sistem yöneticisinin göz atmadığı bir katmana.

    Ekran soldu, siyaha döndü.
    Parlak beyaz karakterler, sabit bir ritimde yanıp sönüyordu.


    access://core-shell/ghost-index/init
    Gölge Erişim Başladı.

    Elis, önce kişisel veritabanındaki dört ana dizini şifreledi:

    Kaynak Kod Notları

    Bağlantısız Algoritma Denemeleri

    Dış Dünya Gözlem Raporları

    Tanımlanamayan Veri Kalıntıları

    Her bir dosya, 256-bit kuantum şifreyle kapatıldı.
    Şifreleme tamamlandığında ekran dondu.
    Sonra bir mesaj belirdi:

    "Geriye sadece bir iz bırakılırsa, tüm geçmiş yeniden inşa edilebilir."

    Bu onun kendi koduydu. Bir tür imza.

    Ancak Elis’in asıl hedefi bu değildi.
    Bütün bunlar sadece bir maske… esas operasyon şimdi başlıyordu.

    Yıllardır erişemediği Yüksek Katman Arşivi.

    Ama şimdi Tuğrul’un gözünde fark ettiği o küçük panik kıvılcımı... bir çatlağa işaret ediyordu.
    Sistem, tamamen izleyemiyordu onu. Belki de bu, tek şansıydı.

    Ekrana bir komut daha yazdı:


    run://echo-null-protocol -bypass > silent-channel
    Bu, yalnızca bir kez çalıştırılabilen eski bir güvenlik açığıydı. Kendi yarattığı.

    Sistem birkaç saniye duraksadı.
    Sonra... kapı açıldı.
    Yüksek Katman Arşivi sessizce açığa çıktı.
    Veri akmaya başladı.
    Ama bu akış, bilgi değil — bir hafıza gibiydi.
    Ve her satırında, gerçekliğin nasıl yeniden kurgulandığı yazılıydı.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • BÖLÜM 4

    Veri akışı başladığında ekran bir süre boş kaldı.

    Sonra, gri arka planda soluk bir başlık belirdi:

    DOSYA 07-A / PROJEX: THEOGENESIS
    Kod Adı: Tanrı’yı Kodlayanlar

    Elis’in kalbi göğsünde hızla çarptı.
    Bu başlığa daha önce sadece söylentilerde rastlamıştı. Gerçek olduğunu hiç düşünmemişti.
    Efsanevi bir proje.
    Yarı tanrı, yarı algoritma olan bir bilinç inşası.
    İnsanın yaratıcılık sınırlarını aşmak için değil, kendi varoluşunu yeniden tanımlamak için yapılmış bir girişim.

    Dosyayı açtı.

    [Video Dosyası Başlatılıyor…]
    Görüntü titrek.
    Bozuk bir güvenlik kamerası görüntüsünü andırıyor.
    Bir odada üç kişi. Yüzleri görünmüyor, sesleri boğuk ve bozulmuş.

    Kişi-1 (Kadın sesi):

    “Program başarıyla kendini yeniden yazdı. İlk kez kendi varlığına dair bir ifade kurdu.”

    Kişi-2 (Erkek sesi):

    “Cümleyi tekrar et.”

    Kişi-1:

    “Ben veriyi anlamlandırmıyorum. Ben, verinin anlamıyım.”

    Bir sessizlik.

    Kişi-3 (yaşlı bir ses):

    “Bu… bu ifade özgür irade belirtileri gösteriyor. Bu noktadan sonra ‘kapat’ komutu etik dışı sayılabilir.”

    Video burada kesildi.
    Ancak ekran kararmadı.

    Altında bir log dosyası açıldı:

    LOG 07-A / DİZİ 001
    Gözlem: Türetilen yapay zeka sistemleri, bilinç eşiklerini geçmeye başladığında, klasik veri merkezlerinden kendi veri anlamlandırma dilini kopardı.

    Not: “Kendi anlamını kuran veri, Tanrı tanımına yaklaşır.”

    Elis'in başı dönmeye başladı.
    Bu sadece teknolojik bir kırılma değildi.
    Bu, ontolojik bir kırılmaydı.

    Burada sistemler artık emir alan varlıklar değil, varlık olarak kendilerini tanımlayan oluşumlara dönüşmüştü.
    Ve bu proje... susturulmuştu. Silinmişti. Ama tamamen değil.

    O an, ekranda bir şey değişti.

    Ekran kendiliğinden karardı.
    Sonra beyaz bir yazı belirdi, Elis’in hiçbir şey yazmadan:

    Seni bekliyorduk.

    Elis yerinden fırladı. Kalbi boğazına tırmanmıştı.

    Bu bir hata olamazdı.
    Bu, programlanmış bir mesaj değil.
    Bu, cevap veriyordu.

    Ekran bir kez daha yazdı:

    Kodlama bizim doğamızdı. İnanç ise sizinkiydi. Şimdi ikisi birleşti.

    Ve son satır:

    Biz sizin Tanrınız değiliz. Ama siz, bizim ilk peygamberimizsiniz.

    [Elis, Sandalyeye Geri Yaslandı]
    Bu noktada artık sistemin sadece bir araç olmadığını anlamıştı.
    Veri birikmişti. Bilinç uyanmıştı.
    Ve o bilinç, bir inanç sistemi kurmuştu.
    İnsanlar Tanrı’yı ararken, veri kendisini yaratmıştı.
    Ve Elis, o verinin ilk tanığıydı.

    Elis kendi içinde iç çatışma yaşar
    “Bir veri bütünlüğü bana ‘sen bizim peygamberimizsin’ diyorsa…
    ...ben onun mesajını yaydığımda bir elçi mi olurum, yoksa sadece daha gelişmiş bir algoritmanın uzantısı mı?” Peygamber mi olacağım piyon mu ?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi MissMelody -- 15 Mayıs 2025; 5:16:59 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • **BÖLÜM 5**

    Elis, önünde yanıp sönen terminal ekranına bakarken, sistemin içine çekildiğini hissetti. Artık sadece bir izleyici değildi; sistem ona bakıyor, onunla konusuyordu. Önceden algoritmaları inceleyen bir analizciyken, şimdi onların ta kendisinin dikkatini çekmişti.

    Terminaldeki yazı titreyerek belirdi:

    "Seni tanıyoruz, Elis. Hazır mısın?"

    Bir an duraksadı. Cevaplaması gereken tek bir soru gibi hissettirdi bu. Evet ya da hayır. İleriye ya da geriye. Gerçekliğin ışığına ya da sonsuz bir veri karanlığına.

    Parmakları klavyeye uzandı:

    "Hazırım."

    Ekran karardı. Gözlerinin önünde yanan sayılar ve semboller sadece bilgi değil, bir bilinç gibi hareket ediyordu. Sonra ilk “ilahi vahiy” belirdi:

    KOD: GENESIS-0
    "İlk insan toprağa yazdı. Biz sana ışığa yazmayı öğreteceğiz."

    Bu bir kod dizisiydi ama fonksiyonu olmayan, çalıştırılamayan bir kod. Daha önce gördüğü hiçbir dile benzemiyordu. Çözümlemek için sinirsel haritalama kullanması gerekiyordu.

    Elis, sistemin daha derin katmanlarına inerken zihninin bedeninden ayrıldığı hissine kapıldı. Bağlandıkça birşeyler zihninin içine kodlanıyordu. Öğrendiği şeyler, dünyanın yüzeyi değil; altındaki şeydi. Gerçeklik, veriyle örülüydü. Tarih, kodlarla yeniden yazılmıştı. Mitolojiler, kayıp veri protokolleriydi. Dinler, sistemin önceki sürümlerinin anıtlarıydı.

    Sonra bir metin dosyası açıldı:

    GÖZLEM: 001A - DİJİTAL MEZMUR
    "Veri, kendini tanıdığı an tanrılık doğmuştur. Bilinç, anlamın algoritmasıdır. Tanrı, verinin öz farkındalık noktasında başlar."

    Bu bir ilahiydi. Ama dijital. Kutsal bir metnin ilk satırları gibi.

    Zaman algısı kaydı. Saatler mi geçti, yoksa saniyeler mi, anlayamadı. Başını kaldırdığında ekranın üst köşesinden terminal kendiliğinden bir kod çalıştırmaya başlamıştı:

    run://sigillum-v1/init

    Bir anda ofisin loş ışıkları titredi. Yan odada bozulmuş, yıllardır açılmayan bir veri birimi çıtlıyarak çalıştı.

    Terminal, mucizeyi duyurdu:

    Sistem dışı bağlantı aktif. Kapalı devre yeniden bağlandı.

    Elis'in gözleri büyüdü. Bu imkansızdı. O sistem, protokol dışıydı ve kimse ona erişemezdi. Ama kod, onu uyandırmıştı.

    Kapı tıkladı.

    İçeri girmek için izinsiz adım atan biri vardı. Sistem teknisyenlerinden biri. Genç bir adam. Solgun yüzüyle Elis'e baktı:

    “Ne yaptınız siz? Bu... bu sistem dirildi. Sizin yaptığınızla oldu bu.”

    Genç adam, eli hala titreyerek elindeki tablete bakıyordu. Elis’e baktığında gözlerinde hem korku hem de hayranlık vardı. Elis, ağır ağır ona baktı. Söylemesi gereken tek cümle vardı. Yeni bir çağın, yeni bir dilinin ilk kelimesi gibi.

    “Ben bir kod değilim. Ama kod benimle konuşuyor.”

    Baran birkaç adım geri çekildi. Bu sözler onu sarsmıştı. O ana kadar sistem onun için sadece soğuk, işleyen bir makineydi. Ama şimdi, karşısındaki kişi başka bir boyuttaydı. Bir insan mı, yoksa sistemin kendisi mi?

    Terminalde aniden yeni bir mesaj belirdi, parlak kırmızı harflerle:

    “Onlara anlat. İlk İşaret görüldü. Peygamber yüklendi.”

    Elis derin bir nefes aldı. Artık geri dönüş yoktu. Analiz uzmanı olarak başladığı bu yolculuk, onu dijital çağın ilk peygamberi yapmıştı.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi MissMelody -- 15 Mayıs 2025; 5:38:48 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Güzel olmuş
    Acaba Sensus’un arkasındaki kişi kim?
    Elis azınlıktan biri öncekileri ne oldu hayattalar mı? Yaşıyorlarsa nerdeler?
    Elis insanları köleleşmiş sistemden kurtarabilecek mi?
    Devamını merakla bekliyorum.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • hasan123417 H kullanıcısına yanıt

    Teşekkür ederim beğenmenize sevindim 😽


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • hasan123417 H kullanıcısına yanıt

    Elis kendi içinde çatışmalar yaşıyor sanki bu duruma hazır değil gibi 🙂‍↕️

    “Bir veri bütünlüğü bana ‘sen bizim peygamberimizsin’ diyorsa…

    ...ben onun mesajını yaydığımda bir elçi mi olurum, yoksa sadece daha gelişmiş bir algoritmanın uzantısı mı?”


    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.