Evet Ağalar, Beyler, Neredeyse 3 yıldır evliyim ve eşim Endonezyalı. Bugün tüm hikâyeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Eşimle tanışmadan önce "Doongle Penpal" ve Line uygulamalarını kullanıyordum. Malum Line'da telefon numarasını vermeye gerek kalmadan tantana yapabiliyorsunuz ve Penpal ise bir global saha. Ciddi anlamda maksadım şu İngilizcemi ve Almancamı pratiğe dökmekti ve başardım da. Ekvator'dan ekleyen gey abilerimizi saymazsak... Muhabbetleri sarıyor ama. Erkek adamın erkek sevgilisi olur mantığındaydılar. O sırada tabii halen görüşmekte olduğum birçok arkadaş da edindim ve hatta Türkiye'ye de geldiler kaç kez ve gezdirdik vs. "Bizim ülkeye de mutlaka gelin" diyorlar. "Tamam" diyorduk ama içimizden "Bu kurlarla zor geliriz" demekten de kendimizi alamadık. Neyse... Bir gün gördüm kendisi. Dedim "Bu benim olacak". Baktım pek arkadaşı da yok, hemen dedim bunu araklayayım piyasadan. Konuştuk ettik uzun süre vs. Hoppalaaa. Geldi askerlik. Dedim "Ben askere gidiyorum" Dedi ki "O nedir?" Gel de anlat. Bir de çıkmasın mı Bitlis'e. Oradan da beni Bitlis, Muş gezdirirken Van'a göndermesinler mi... 6 ay yaptım. 1 ay Ankara Mamak, 1 ay KTM'lerde süründüm. 4 ay da Van/Muradiye'de bulundum ki, bu arada Muradiye insanını da gerçekten sevdiğimi de belirtmeden geçemeyeceğim. E askere gidince telefon vs yok. Bizimki sanmış ben bahane bulup ona yalan söylüyorum. Neyse durumu açıkladık, inandırıcı olmadı. Yine Endonezya'da tanıdığım birkaç arkadaşa dedim ya gidin açıklayın durumu diye. Sonradan durumu topladık. Tabii doğuda da o dönem çatışmalar biraz durulmasına rağmen yine de devam ediyor. Bizimki durumu öğrenince her dk telaş, bir şey mi oldu demeler vs yazıp çizmeler... En son komutana durumu açıkladım. Dedim böyle böyle. Sağolsun anlayış gösterdi ve gün içinde çaktırmadan telefonu kullanmama izin verdi. (Telefon da Sony Xperiaha boru değil, askere giderken aldım. Askere giderken android almak...) O dönem bayağı rahatladık. Ben zaten PC başında geçirdim askerliği, öyle de şanslı bir adamım. Akşamları komutanın laptopu alıp oyun oynamalar, Instagram'da gezmeler falan... Roket gelse dünya umrumda değil. Hatta bazen Jandarma arardı baskın olacak diye, çay koyup içerdik. NAĞBALIM BİRADER BOŞ MU OTURALIM!? Ama dur, şunu söylemeden geçemeyeceğim, usta birliğe giderkenki yol haritasını anlatmazsam ölürüm buraya:
Tabii ben Tatvan'dayken Singapoure Airlines'ın promosyon biletini gördüm. 1.800TL. "İMKANSIZ BİR TUTAR, İMKANSIZ" dedim ve cart diye aldım. Tabii işten çıkınca tazminatı da aldığımdan... Attım bileti hatuna, bir rahatlama geldi. Sonra askerlik bittiiiii. Derin bir nefes aldık ve İstanbul'a dönüş yaptım. Aileyle karşılaşmalardır odur budur vs derken 3 ay sonrasında eski işime (Gümrükçüydüm) devam ettim. Gümrükçülük de meslek değil ve kardeşim ne sabahın belli ne akşamın ne de hafta sonun. Ama 5 sene dayandık, işi öğrendik. Velhasıl, aileme bu durumu açıklamanın zamanı gelmişti. Bizimkiler mutfakta yayılmış oturuyor, babam L koltuğun L şeklini almış, köşede kedi gibi kıvrılıp uzanırken dedim "Bir şey konuşacam sizinle" Hemen ceylan görmüş çita gibi dikildiler. Çünkü ben bir şey konuşursam kesin sorun vardır. "Ne oldu?" diye şüpheyle sordu anam. Dedim "Ben biriyle birlikteyim." Babam kıs kıs sırıttı yandan "Aferin lan" dedi. "Ama" dedim "Normal bir yerden değil. Yani bu civardan düşünmeyin" Anam "Tatar mı?" dedi. "Yok ama kısmen diyebiliriz. Gözler benziyor" dedim. Hödöröt mödöröt derken "Endonezyalı" deyince ortama bir sessizlik çöktü. Babamın tepki net olarak şu oldu "Oğlum senin hiç normal işin yok mu lan şu hayatta?" Aldı beni bir gülme. Adam haklı çünkü. Okul hayatımdaki fiyaskolardan tut da birçok şeye kadar çektirmişliğim var. Sonrasında neyse ki, işi tatlıya bağladık. Resimleri falan gösterince de sevdiler. Bu sırada geldi çattı uçuş günü. Uçmadan 5 gün önce de Trump Tower'da askere gitmeden önce gördüğüm bir ceket vardı ama nasıl içim gitmişti. İşte uçmadan 5 gün önce aklıma geldi koşa koşa gittim ve adam sezon reyonunu değiştirip kutuluyor ve merkeze gönderiyordu. DEDİM DAYI DUR DUR DUR! Adam bir şaşırdı söyle kardeşim dedi. Dedim bak ben 6 ay önce şunu şunu gördüm, bana onu kutudan çıkar bul parası neyse verecem. Allah Allaaah deyip uhreviyata sığındı ve iyi tamam deyip gitti aradı. 5dk sonra geldi içeriden "Bu mu?" dedi. Yok dedim çizgisi öyle değildi, şöyleydi. Nasıl hatırlıyorsun lan 6 ay önceki şeyi deyip yine gitti içeri. 2dk sonra tekrar gelip "O zaman bu" dedi. "EVVVVET" dedim Kaç para reis bu dedim. 250 dedi. Yarı fiyata almanın çıldırasıya sevinci ile evime geri göndüm. Foto çekinip hatuna attım, dedim böyle geliyorum. Jilet gibiydim Uçak rahmetli Atatürk Havalimanı'ndan havalandı ve çevreyi kesmeye başladım. Hepsi seçilmiş, belli. Alayı Çinli ama çarık, çürük kasa sonunda kalan domatesler gibi değil. Etiler'de zengine dağıtılan, pırlanta gibi parlayan domates gibiler. Yarım saatte bir yemek getiriyorlar. Allahım dedim cennetteyim. Ne zaman istesen sınırsız içecek. Gülen yüzler. Yüz silmek için gelen sıcak havlular. Anam... Resmen mükemmel bir ortam. Yani beyler Asya'ya giderseniz Singapur Havayolunu kullanmadan ölmeyin. Allah'ım dedim neden böyle oluyor. Neden wc gitme hissi yok içimde, bir şeyler normal değil diye kendi kendime konuşuyordum. Cem Yılmaz'ın dediği gibi kendi içimde özütüyorum diye düşündüm. 11 saatlik Singapur yolcuğunda zor bela bir kere işeyebildim. Aktarma istasyonuna inince resmen şehir gibi bir havaalanı ile karşılaştım. Gerçekten adamlar sağlam yapmışlar. İçinde istasyonlara giden trenler, özel sahalar vs çok çılgınca bir yer. Yerler halıydı ve bu sebeple yürüme sesi vb ses kirliliklerini emen bir ortam vardı. 90dk vardı aktarma uçağıma.hızlı hızlı hareket ettim ama etrafı da kesiyorum nasıl bir yer diye. Yürü yürü bitmedi. Yarım saate kapıya geldim. Ama iyi de oldu, hazır kapılar da açılmıştı hemen uçağ daldım. Fakat ilginç olan şu ki, Singapur-Jakarta seferindeki uçakta sadece 3 kişi vardı. Acayip de rahat geldim. 45 dk sürdü sadece. Uçak henüz havaalanına varmadan etraf adacık kaynıyordu. 22.000 ada var memlekette, dile kolay. Sonrasında yolları gördüm. Resmen motor kaynıyor etraf ve trafik soldan akıyor. "Ah ulan İngilizler" diye söylendim içimden. Tekerler yere vurunca bir heyecan başlamadı değil. Sabah saatin 6'sı. Hatun bir öncesinde gelmişti Jakarta'ya ve otelde kalıyordu sabah erkenden gelebilmek adına. Tabii sizin onun karşı tarafta içeride beklediğini bilmeniz ve 1 seneden fazla sadece telefondan konuşmanızın özlemi de eklenince basan heyecanı anlayacağınızı düşünüyorum. Havaalanını kese kese yine yoluma devam edip bagajı yarım saat bekledim. O arada telefonu açtım dedim "ben geldim, bagaj bekliyorum, uzun sürecek gibi". Sonrasında beklediği yerin fotosu attı. Dedi "Buradayım". Ben resimden bölgeyi anlamaya çalışırken duvarlara baka baka gidiyordum. Resimdekiyle aynı objeleri yakalamaya çalışırken "Aha burası" diye özüme dönerek kendimle konuştum. O an vücuduma tabii kaynar sular döküldü. "Vakit geldi" dedim. Köşeyi dönünce hatunu gördüm. O da beni görünce sevinçten yerinde 3 kez zıpladı ellerini çırparak. Bayağı bildiğiniz Japon animesi gibi bir sevinme tarzıydı. Bir de bizimki güdük, 1.50 boyunda, daha tatlı oluyor. Ben şeklimden ödün vermeyip sadece gülümsedim. O koşa koşa bana geldi sarıldı direk. Karşılık verdim ve saçlarını kokladım. "Head&Shoulders kokusu bu" dedim yersiz şekilde. Dışarıda bir banka oturup ilk fotomuzu çekildik. Taksi çağırdı, gittik otelinden eşyalarını alıp memleketine doğru yola çıktık. Biz evlenmeden önce 1 TL=5.5 Endonez Rupisi idi. Fakat benim gitmeme yakın dikey bir düşüşle 3.3'e düştü ve para kıymet kaybetti ama orası hala çok ucuzdu. 1 günlük aracı şoförü ile birlikte toplamda 240 TL'ye kiralayabiliyordunuz. Her şey dahil fiyat. Öyle bir dayı varmış tanıdığı, onla döndük memleketine. Ben otelime gittim o evine gitti ama asıl sorun şu "Beyaz adam geldi" diyerekten bütün sülalesi gelmiş. Ertesi gün bunu anladım. Beni güzel bir restorana götürdüler ama restoranda herkes yerde oturuyor. Öyle sandalye mandalye yok. Kısa masalar ve fayans yer karoları, o kadar. Anası geldi. "Selamın Aleyküm" dedim. (Ne diyim lan başka, o an aklıma o geldi). Karşılık verdi Allah'tan Sonrasında benim 2 haftalık bu tatilim boyunca sürekli gezdik. Bandung senin, Anyer benim, Banten senin, Jakarta benim derken müthiş bir 2 hafta geçmiş oldu. Tabii, bu sırada Bandung'ta karaoke salonuna gittik. Orada böyle müzik odaları tarzında şeyler var, bangır bangır müzikle herkes kiraladığı odada karaoke yapıyor. Bizim de "Everyday I Love You" diye bir şarkımız var. İstanbul'dan getirdiğim tek taşı yanıma almıştım ama nasıl saklıyorum. Bir orama sokmadığım kaldı. Allah'tan anlamamış zaar. Şarkının "If i ask would you say yes?" kısmında yüzüğü çıkardım, bir açtım, tabii kutunun üstünden ufak spot da vuruyor, parıl parıl parlenyo. Bizimki bir gördü, kendini koltuğun sol ucundan sağa doğru ve akabinde sağdan da sola doğru atıp yere doğru akmaya başladı. "NİYE SÖYLEMEDİN DAHA ÖNCE LAN!" tarzında sitemde bulundu. " SÖYLESEM NE ZEVKİ KALACAK" diye bağırmak istesem de sadece tebessüm etmekle yetindim. "Marry me?" diye de ekledim şarkı bitince. Çünkü şarkı bitene kadar kendini sağdan sola vurdu, bir ara kafayı yediğini düşündüm. "YEEES" dedi ve klasik son, sarıldık. Sonra 1-2 neşeli müzik de söyledikten sonra hatunu evine bıraktım (Özgüven tavan. Türk'ün ayak bastığı yer yurt olur cümlesi bu herhalde. 10 gün olmuş, eve bırakmalar falan. Bir tane çekik gözlü gelip taksa mefta olacaz) Çoğiyi geçen 2 haftanın ardından "Beyaz Adam"ın ayrılma vakti geldiydi. Öncesinde de söz yüzüğü tarzında da yüzükleri taktim ettim. Dedim bak biz tırıvırı adam değiliz, yakında zamanda gelirim ve evleniriz. Sarıldık ve beni uğurladı. Allah'ım dedim yarım saatte bir yemek yiyeceğim yineeee! Bindim uçağa ama bu kez doluydu. İndim yine Singapur'da ama uçağa bu kez 2 saat var. O arada da Singapur hosteslerinden biri ile göz göze geldim tesadüf bir parfüm dükkanının yanında. Saniyeler içinde 8 çekirdek 5.0Ghz hızındaki beynim, bu kızın kim olduğunu o anlamadan çözdü. Bu benim ilk gelirkenki uçağımda olan hostesti. Hafızaya atmışız ehe... "Sizi tanıyorum. Bizimle uçmuş muydunuz?" dedi. "Ya sen iste ben Satürn'e uçarım!" demek istesem de ne amaçla gittiğimi hatırlayıp toparlanarak kendisiyle ufak bir sohbet ettik. Sonra bu hostesle yine aynı uçağa düştüm ve acayip derecede hizmet etti ki, yine yediğim yemeklerin ardından wc'ye gidememe duygusu beni benden aldı. Çok sevmiştim bu işi. Uçak da acayip rahat. Ayakkabıları çıkarıp geziyorsun. Sadece gezen Türkler zaten. Diğer koniçivalar hep oturuyor. Wc sırasında da bizimkiler söyleniyor ". Her yerde böyleyiz Türkiye'ye dönünce tabii yine işe devam. Ama bu sırada plan yapıyoruz. Çünkü biletler artışa geçmeye başlıyordu her geçen gün. Zor bela paraları denkleştirip uçak biletini aldık bizim kafile için. Anam, Babam, Dayım ve ben. Fakat uçakta yer yok ve farklı uçak bulmak zorundaydık. Bizimkilere Singapur havayollarından aldık. Köfteğorlar rahat etsin dedim. Ben de gidip Emirates aldım Dubai aktarmalı. Sorun şu ki, bizimkiler Endonezya'ya 9 saat önce varacaklar benden. Hatunu aradım dedim bak durum böyle böyle. Bizde İngiliççe bilen yok, alın bunları 2. santralden, götürün otele. Tamam dedi. Bu arada hatunun abisi de organizasyonu tertiplemek adına Katar'dan Endonezya'ya geldi. Ona da durumdan bahsettim, tamam dedi. Bizimkilere de aktarma istasyonunu bir bir anlattım. Bakın dedim şuradan şunu şunu yapacaksınız. Az biraz İngilizce biliyor olsalar da, Singapur'daki aksan çok farklı olduğu için anlatma hissiyatı duydum onlara. Çünkü güvenliğin hepsi Hintlilerden oluşuyor. Gerizekalı mıyız lan biz diye çıkıştılar ama gidince daha iyi anladılar durumu. Daha işe gireli 4 ay olmuş 2 kere izne çıkan ben, patronun yanına gidip "Ben evlenmeye gidiyorum Endonezya'ya dedim" "Daha işe gireli 3-4 ay oldu, Maşa'Allah bu ne kadar izin isteği ya?" dedi. "İzin istemedim. Gideceğimi ve evleneceğimi belirtmek adına yanınıza geldim." dedim. Güldü. "İyi, tamam. Git bakalım" dedi. (Başka ne diyeceğdi ya?) Ailemi önden saldım. "Dayı" dedim, "Hosteslere bir bakarsın". Çok sallamadı. Sonra da Allah'ım dedim İnşa'Allah kaybolmazlar diye de iç geçirdim. Akşamına da ben gittim havaalanına. Dubai'ye indim. Havaalanının tek güzelliği sessiz olmasıydı. Anons ve yüksek sesle konuşmak gibi şeyler yasak. Kafayı dinledim orada 5 saatlik yolculuğun ardından. Uçağın kalkmasına 3 saat vardı ve 10 saat daha uçacaktım. (.mına goyyum dötüm puding kıvamına gelmişti) Dar koridorlu tırışka uçağa tekrardan bindim ve Singapur Havayolların'dan sonra resmen uçan hapishaneye bindiğimi düşündüm. "Neyse be yavrum, idare et az kaldı" diye kendimi telkin ettim. Tekrardan Jakarta'ya iniş yaptım ve hatun ile tekrar sarıldık. Dedim "Ne yaptınız bizimkileri, direk götürdünüz di mi otele?" "Yok" dedi. "Önce bir şeyler içtik, sonra muhabbet sohbet ettik. "Nasıl mümkün bu?" dedim. Meğerse adamla google translate ile sohbet bile etmişler. Vay dedim arkadaş, aşmış bizimkiler. Hatta abisi duygulanıp ağlamış inceden auhauhaauha. Çıldırıyorum hatırladıkça. Otele gittim "Lan babaaa? Nasıldı lan yolculuk?" diye bağırdım (Biz arkadaş gibiyizdir böyle) "Oğlum çok iyiydi lan, acayip rahattı" dedi. "Bana takıl hayatını yaşa keltoş" deyip dayımın hostesleri beğenip beğenmediğini sordum. "Valla birini almamak için zor durdum" dedi. Ya şimdi kötülemek adına değil de. Orası düzensiz bir yer ve pis. Pislikten kastım daha çok dağınık yani pisliğin yanı sıra. Buradaki temizliğin kesinlikle t'si yok. Bu bir kesin. Sağolsunlar bize ev tutmuşlar ama evin içinde kurbağa vardı lan kurbağa. Banyoda vraaak ediyor duş aldığımızda. Evin için sivrisinek kaynıyor falan. Düğün gününe kadar iflahımız mikildi ama ses etmedik ayıptır diye. Babamın gece donla elektronik sinek yakan raket zımbırtısıyla koşturduğunu bilirim. Fare dışkısı bile vardı oğlum sen ne diyorsun siyah siyah ufacık. Ayrıca belirtmem gerekir ki, orada kaldırım yok. İnsanlar yürümüyor ve çok uyuşuklar. 20 metre ötedeki markete motorla gidiyorlar. Biz sokakta yürüyünce tabii herkes bize bakıyor. "Aaa beyaz adam" diye de söylenip bizi gösteriyorlar. "Bule" diyor onlar bizim gibi beyazlara. İlginç, bizi üstün gibi görüyorlar sanki Kızılderililerin ilk Avrupalıları görmesi gibi şaşırıp bakıyorlar. Hatta AVM'de ufak bir çocuk uzun süre babamı kesip, yavaş yavaş yaklaşıp "İnsan mı lan bu?" diye bakan gözlerle babamı işaret parmağıyla dürtmesi ve geri kaçması beni yerlere yığmıştı gülmekten. Buna mukabil farklı olduğunuz için kızlar gözlerini sizden ayırmıyor ve taciz edilmiş hissine kapılıyorsunuz. Günü gelince evlilik için ayarlanan salona geldik ve akrabaları doluştu. Onlarda bizim gibi altın verme merasimi yok. Herkes gelip tebrik ediyor, olan o. Sonra paket posta herkes yoluna. Ayıca resmi nikahları aynı zamanda dini nikah. Hoca geliyor, elini tutuyor ve bir şeyler söylüyor. Sana evlenmeden birkaç hafta önce bir cümle ezberletiyorlar. Tam ve tek nefeste söyleyemezsen evlilik iptal oluyor. 3 kez şans tanıyorlar. Ben tam söyleyecekken hocanın sesi yankı yapıp bir şey söyledi, tekledim. Hocaya sinirli bir şekilde baktım. Tamam dedi tekrar yapalım. Sonrasında çenesini kapadı ve nikah gerçekleşti. Resimler çekildi. Bu arada iki tarafın annesi aynı kıyafeti, babası ve erkek yakınları da aynı kıyafetleri giymek zorundaydı. Bizim dayıyla baba Meksikalı uyuşturucu kaçakçıları gibi güllü, dallı t-shirtler giymişlerdi. Ulan ne anlardı be. Anam zaten başladı "Ulan neler yaşattın bize eşşooleşşek" diye. Sonra dönüş zamanıydı ama bu kez önce biz dönüyorduk. Dönüşümüz Malezya'dan aktarmalıydı. Ama orada 8 saat bekleyecektik ve toplamda uçuş 24 saate denk gelmiş olacaktı. Malezya'ya indik. Hediyelik alışveriş vs yaptık, biblodur vs... 8 saat eziyet gibi bekledik. Kuala Lumpur-İstanbul uçuşunu THY almış. Bileti aldık, uçağa bindik. Uçak yine dardı Emirates gibi ama hizmet iyidir herhalde diye düşündük. Cık... Rezaletti. 1 kez çay istedim, servis zamanı veriyoruz dediler. 1 çay lan... Neyse dedik sabrettik ve memlekete geldik. İŞTE ASIL OLAY BUNDAN SONRA BAŞLIYOR. Eşimin ikamet işlemleri için başvuru yaptık. Randevu gününü beklemeye konulduk. 1 ay oldu randevu gelmedi, aradım, henüz yok dediler. 2 ay oldu, aradım, henüz yok dediler. 3 ay oldu, aradım, henüz yok dediler. Artık 4. ayda isyan ettim ve adam bana ne dedi biliyor musunuz? "Beyefendi 3 ay içinde almanız gerekirdi. 90 gün içinde randevu gelir. Sizin randevunuz geçmiş bile" dedi. Deliye döndüm. Aldı bizi bir stres. Gittik göç idaresine tekrar, dedik bakın durum bu bu.. Önce çıkmamış Randevu dediler. Dedim 90 günü geçti "Hııı" diye jeton yerine gelip araştırdılar ve gerçekten 2 ay geçmiş randevu. Müdür ile görüştük, yardımcı olmak istediyse de her şey Ankara'dan oluyordu. İstanbul'a dilekçe yazdık, durumu izah ettik. Reddedildi. Tekrar yazdık, yine reddedildi ve Ankara ile iletişime geçtik. Yine çözüm bulunmadı ve gerçekten mağdur olduk. Zaten yeni evlenen bir ailenin masraflarını bilirsiniz ya da tahmin edersiniz ve üstüne bunla karşılaştık. Dediler ki, sınırdan gir-çık yapması gerek. Cepte 5 kuruş para yok yana yakıla yol arıyoruz. Dedim en ucuz yer Batum. Bana vize yok, hatuna alırım dedim. Gürcü konsolosluğunu aradım. Alamaz dediler. Niye dedim. "Türkiye'den alamaz, Endonezya'dan izin alması gerek" gibi saçma bir şey dediler. Dedim "Ben şimdi Endonezya'da olsam ve Gürcistan'a gelmek istesem ve vize de olsa Türkiye'den mi alacam? Belki dünya turu yapıyorum, bu ne saçmalık" deyip telefonu kapattım. Endonezya konsolosluğuna gittim. Dediler "memleketine dönerse burada kaldığı kaçak gün süresi kadar geri dönemez ve dönmek zorunda kalacak" Yok ya, yemezler birağder diyerek ben bunu çözerim dedim. Gürcistan'a eşim için vize başvurusunda bulundum. Reddedildi. İnat değil mi, bir daha başvuracam dedim. Yine bayıldım parayı ama zafer! Bu kez kabul edildi. Aylarca çektiğimiz stresten sonra rotamızı çizmeye başladık. Önce uçakla Trabzon'a, oradan da Batum'a geçecektik otobüs ile. Çünkü yarıdan daha ucuz bir fiyata denk geliyordu direk uçmaktansa. Trabzon'a gidip bir gece geçirdik ve biraz gezdikten sonra Metro Turizm ile, üstüne basa basa söylüyorum, Metro Turizm ile (Sebebini anlayacaksınız) Batum'a doğru yola çıktık. Saat gece 1 oldu sınıra geldik 3 saatlik yolculuğun ardından. Şoföre dedim ki "Bak reis, eşimin vizesi var, Türk değil, ayrıca biz sınırda ceza ödeyecez, işlem 1 saat gibi sürebilir belki, bekleyin bizi" dedim. "Tamam kardeşim" dedi. Kontrol noktasına geldiğimizde Türk polisi kısmında cezayı ödemem gerektiğini söylediler. Paşa paşa 1k parayı bayıldık cepte 5 kuruş yokken, hep karttan gidiyor. Sonra Türk kısmını geçip Gürcü'ye gelince bizim hatun yoldaki iri kıyım Gürcü kadınlarını görünce bir ürktü. Hepsi belli ki, hayat kadınıydı, baştan aşağı belli. Bizim hatunu süzüp bu ne kadar küçük tarzında gülüp eğleniyorlar falan. Allah'tan anlamıyor dedim içimden. Gürcü polisine geldiğimizde memur bizimkine köşede beklemesini söyledi. Ben de geri durdum geçtim kenara. İçimizde de şüphe var ulan bir b*k yedik ama acaba yakaladılar mı diye. Bu bekleme yaklaşık 45dk sürdü. Memur arada geliyor sorular soruyor, neden geldiniz de vs vs. Bizimki 15.dk'dan sonra ağlayıp "Lütfen geri dönelim, artık ne olursa olursun. En azından ülkeme gidip sorunsuz döneyim geç de olsa" dedi. Dedim yooooğ, ben bu işi çözecem hatun. İnadıma sinirlenip köşede kös kös bekledi. Memur geldi. "Tamam geçebilirsiniz, buyurun" deyince hatuna yandan haince gülümseyen bir bakış attım ve omzumu yumrukladı. Nihahhaa... Hoş ne oldu... 3k daha içeri girdik... Ammaaaa... Bize huzur var mı? Tabii ki yok. Sınırı bir geçtik otobüs yok. LAN OTOBÜS YOK OTOBÜÜÜÜÜS. Otobüs nasıl olmaz oğlum!? "Nağbıcaz lan şimdi!?" diye söyleniyordum içimden. Gürcü polise gittim dedim bro Metro otobüsü nerede, gitti o dedi. "Gitti" diyen ağzını yukarıdan aşağı doğru yırtmak istedim adamın. Duruma çok sinirlendim. Bir yukarı bir aşağı gidip durdum "Nasıl olur" diyerek. O arada tabii sınır taksi ve hayat kadını dolu. Durumu anlayan taksiciler hemen üşüştü. "Açılın birader fazla yanaşmayın" diye sert çıkışınca çok uğraşmadılar. Eşimin o sırada yüzü bana dönüktü. Bayağı korkmuştu durumdan. Beni karşıma da mini etekli bir kadın geldi ve durdu. Baktı bana. "Gidelim mi yakışıklı?" dedi rahatça. "Ne diyorsun sen ya, eşim burada kör müsün?" diye köpürünce "Ne olajak be, üjlü yaparız" dedi. Allah'ım dedim nereye geldim ve neler yaşıyorum. Taksicileri süzmeye başladım ve aradan temiz yüzlü birine "Ya Allah" diyerek yürüyüşe geçtim. Dedim at beni merkeze. Tamam ağbi dedi. Ne kadar dedim. 50TL ağbi dedi. Dedim devam. Anası ağlatılmış son model bir Mercedes ile merkeze doğru yola çıktık. 15dk sona oradaydık. Otelin adını söyledim "Ora neredir ağbi?" diye bana sordu. " "Sen devam et ben bulurum" diye hafızama kazıdığım oteli ve sokağını çıkarmaya çalıştım ve 5k sonra buldum. Dedim "DUR DUR DUR BURA" "Vay be ağbi ne hafiza varmiş sende" deyip gönlümü aldı. Al dedim sana 100 kağıt. "Ağbi adamsin" deyip yoluna devam etti. Oteldeki kadına önceden demiştim gece geleceğiz diye, sağolsun beklemiş uyuklaya uyuklaya. Odasına girince toparlandı yatağından, odamıza çıktık. "Türkiye'ye geldiğimden beri hiçbir şey doğru gitmiyor, buralarda hiç güzel şeyler olmaz mı? Neden hep sorun!?" diye sitemkar şekilde çıkıştı bana hatun. "Bu coğrafya böyle..." diye geçiştirdim ve zıbarıp yattık. Ertesi gün yeni Batum merkezi gezdik ama resmen rüyâ gibi bir yer. Kesinlikle görmeden ölmeyin. Harikalar diyarında gibi geziyorsunuz. Parası bizim 2 katımızdı, şu an 2.5 katı ama alım gücü düşük olduğu için İstanbul ile aynı fiyat gibi düşünün. Tam efsane bir yer. Tüm stresimizi aldı orası. Ardından geçen bu 2 güzel günün ardından vatana geri döndük. Tekrardan ikamet başvurusu yaptık, bu kez hazreti randevu geldi 1 ay sonra ama bu kez her gün arıyorum onları. O derece içimizde bir şüphe var. Gittik paşa paşa para bayıldık yine izin için. Neyse ki, ilk ikameti atlattık. Geçenlerde ise ikamet sonlandı ve tekrar başvuruda bulunduk uzatmak için. Evraklar teslim edildi. Demesinler mi evrak eksik. Haydaaaa... Başladım yine strese girmeye. Çünkü dosyanın içinde o evrak, biliyorum. Neyse gidip yine aldım evrağı. Gittim Göç İdaresi'ne. Dedim bakın bu evrağı size verdim ben, açın bakın dosyada. Açtı baktı bulamadı. Sondan 3. ya da 4. sıraya bakın orada dedim. Baktı. "Aaa buradaymış" diye pişkince gülümsedi. Bilse ki, yaşadıklarımı ağzını bile açmazdı. Thor'un çekiciyle ağzına zbam diye yapıştırırdım. Yapamadım... "Ama" diye ekledi. yine başlıyoruz dedim. "Bu eksik olan sizin belgenizmiş, eşinizin değil" dedi. E dedim gelen mesajda eşimin evrağı eksik yazıyor. "Yanlış gelmiş" diyerek geçiştirdi. "Neyiniz doğru ki?" diye çıkışınca çirkefe bağlamaya başladı ve "Siz haklısınız" diye konuyu kapatıp yine dosya içinde olan evrağı gidip alıp getirdim ve yoluma devam ettim. Bu şekilde maceramız sonlanıyor efendim. Sizlerle paylaşmak istedim. Kendinize cici bakın. Singapur Airlines kullanıp hostesleri kesmeyi ve Batum'u gezmeyi asla unutmayın. Ayrıca devlet kurumlarıyla da asla işiniz olmasın. Bu arada yükselen ekonomimiz sayesinde 5.5 olan Rupi hatunla tanıştığımın ilk zamanları 3.3'e düştü. Geçen yıl 2.5'e düştü. Bu yıl 2'ye düştü. "Avrupa bizi kıskanıyor"... Yakında Bizim paramızı geçerlerse şaşırmayın. |
Endonezyalı ile Evlendim (Yaşadığım Macera)






-
-
Hocam hepsi okumadım valla ama tek söylemek istediğim Hatuna ‘bu coğrafya böyle’ gibi laflar etme. Sanki Endonezya Avrupa Birliğinde, gelmiş mis gibi ülkeye daha ne istiyormuş?
Hikayenin CSB olduğu açık ama benim çok hoşuma gitti
< Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi VitoTheFather -- 20 Ağustos 2020; 12:20:36 > -
Çok uzun özet yokmu -
Askerlik bittiden sonrasını okumadım çok uzun. -
Okumayın -
foto var mi -
Manas destanı bile daha kısa kardeşim bu ne ?
-
ss bile yokquote:
Orijinalden alıntı: KroneManas destanı bile daha kısa kardeşim bu ne ?
-
www.facebook.com/aybek.ahras buyurun profilimiz.
-
Çok güzel bir hikaye. Mutlu bir yaşam sürersiniz umarım. Endonezya'ya taşınma gibi bir düşünceniz olmadı mı -
quote:
Orijinalden alıntı: PrensMişkın
Çok güzel bir hikaye. Mutlu bir yaşam sürersiniz umarım. Endonezya'ya taşınma gibi bir düşünceniz olmadı mıTeşekkür ederim. Aslında oldu. Maaş olarak da size itibar gösterdiklerinden minium 5.000 TL karşılığında bir ücretle başlıyorsunuz. Bu başlangıç için. Yani buradaki durumdan çok daha iyi. Birkaç grafik tasarımı yeri ile görüştüm ya da ihracat yapan firmalar ile. Fakat ailenin tek çocuğu olunca ve onlar da sizi bağlı insanlar olduklarından ayrı kalmaya pek dayanamıyorlar. Bu sebeple kalma kararı aldım. Yoksa orada gerçekten yaşam çok ucuz ve doğal.
-
Hocam hepsini okudum anlatım tarzınız beni benden aldı -
konuyu fotoğraflarlar desteklersen harika olur. yüzleri sansürleyebilirsin
-
Eğer CSB değilse Allah bir ömür mutlu etsin, sonuna kadar okudum. Bu arada hocam eşinizin boyu 1.50 sizin boyunuz kaç merak ettim.
-
quote:
Orijinalden alıntı: Guest-9ED59218AEğer CSB değilse Allah bir ömür mutlu etsin, sonuna kadar okudum. Bu arada hocam eşinizin boyu 1.50 sizin boyunuz kaç merak ettim.
Olayı bizzat yaşayan kişi olduğum için her anı hatırlıyorum. Hepsi beynimde iz bırakan şeyler, unutması mümkün değil :) Daha eklemediğim çok detay var.
Ben 1.77 boyundayım. Bizimki omzuma geliyor
-
quote:
Orijinalden alıntı: AybekAhrasOlayı bizzat yaşayan kişi olduğum için her anı hatırlıyorum. Hepsi beynimde iz bırakan şeyler, unutması mümkün değil :) Daha eklemediğim çok detay var.
Ben 1.77 boyundayım. Bizimki omzuma geliyor
Alıntıları Göster1.77 boyundaysanız omzunuza geliyorsa nasıl 1.50 oluyor hocam?
-
quote:
Orijinalden alıntı: Guest-9ED59218A1.77 boyundaysanız omzunuza geliyorsa nasıl 1.50 oluyor hocam?
Alıntıları Göster
-
quote:
Orijinalden alıntı: AybekAhras
Alıntıları GösterBu siz misiniz hocam? 15 cm topuklu var sanırım.
-
quote:
Orijinalden alıntı: Guest-9ED59218ABu siz misiniz hocam? 15 cm topuklu var sanırım.
Alıntıları GösterHahaha
Şu da var, 1.77'yim diyen erkek 1.75'tir
Manas destanı bile daha kısa kardeşim bu ne ? |
Durumumuz yoktu okuyamadık
|
Hocam hepsini okudum anlatım tarzınız beni benden aldı
![]() |

G Guest-9ED59218A demiş ki;Mesajı Yerinde Gör
![]() |
farklı kültürden ve sadece 10 gün gördüğün biriyle evlenmek büyük zar ama ego manyağı türk kızına göre başarı şansı daha yüksek, mutluluklar... |
Çok gereksiz detay anlatmışsın. Konuyu boşa okumayın, ben özetliyim. İnternetten kızla tanışmış. Askerlik sonrası gitmiş, aileside gelmiş, orada evlenmişler. Türkiye'ye dönmüşler. Eşinin ikametini almışlar. Bu kadar bitti. Gerisi tırı vırı. |


Leon FR demiş ki;
Mesajı Yerinde Gör
Dostum Instagram sayfamız gizlide genelde. Resmi atıyorum buraya senin için ![]() |
Hocam hepsi okumadım valla ama tek söylemek istediğim Hatuna ‘bu coğrafya böyle’ gibi laflar etme. Sanki Endonezya Avrupa Birliğinde, gelmiş mis gibi ülkeye daha ne istiyormuş?
Hikayenin CSB olduğu açık ama benim çok hoşuma gitti ![]() |
Çok uzun özet yokmu
|
Benzer içerikler
- csb nedir
- ağacı kurutmak için dibine ne dökülür
- hesap kesim tarihi saat kaçta kesilir
- bilgisayar mühendisliği staj yapılacak yerler
- mafyaya nasıl katılabilirim
- elektrikli bebek arabası
- 6.8 inç telefonlar
- beyond vr nedir ne işe yarar
- kartondan direksiyon yapımı
- prompt ne demek
Bu mesaj IP'si ile atılan mesajları ara Bu kullanıcının son IP'si ile atılan mesajları ara Bu mesaj IP'si ile kullanıcı ara Bu kullanıcının son IP'si ile kullanıcı ara
KAPAT X