Şimdi Ara

Dinleri suçlayan günümüz ateistleri (4. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
101
Cevap
0
Favori
2.966
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
1 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • lawbreaker kullanıcısına yanıt
    1 kandırmak nedir?
    2 ahlaki değerlerin 5n1k sı nedir?
  • "Ben diyorum ki bu tür yaklaşımlar, ahlakiliğinden dolayı her ne kadar bizlere tatlı gözükseler de, dayandıkları insani temellerden ötürü bir nevrozdan fazlası değillerdir. "

    Her şeyin mantığını sonuna kadar zorlarsanız, sorgulayacağım diye ona çok farklı şeyleri veya tam tersini söylettirebilirsiniz. Ama bu sorgulama olmaktan çıkar, sorgulamadan sınırlamaya, sınırlamadan yargılamaya döner. Ve Don quixote effect'inde olduğunuz için bizzat eleştirdiğiniz şeyi siz yaparsınız ve farkında olmazsınız.

    Kastettiğiniz şey biraz tekrara düşeceğim ama "her insani eylem" için geçerlidir. Gerçekten aklımızın veya kendimizin bize ne oyunlar çevirdiğini çözmek çok zorlaşır. Neyi, niiçin yaptığımızı bildiğimizi zannederiz ama öyle bir oyun kurarız ki, oyun kurmadığımızı, samimi olduğumuzu iddia ederiz, bu hem başkalarına hem kendine karşı sürekli gider. Kendimizin kim olduğunu bile bulamayız, sorduğumuz ben kimim? sorusu bile aslında başkaları ve ben kendimi nasıl görüyorum maksadıyla sorulmuş bir sorudur.

    Dediğim gibi kastettiğiniz şey her insani edimi içine alır. Sizin mantığınızla hareket edersek varacağımız yer nihilizm bile olmaz. Ama basit bir mantık yürütmeyle problemin nedenini anlayabiliriz. Bizler Tanrı değiliz. Yaptığımız gerçek niyetini bilemeyiz, bilemiyoruz. Kendimizden bile sakladığımız gerçek niyetimizi tam olarak "O" bilir.

    Mesela neden tam ölürken ki kelime-i şahadet'e bakılır? Çünkü tam ölürken kendimizle birlikte dünyevi çıkarlarımız, hesaplarımız da ölür. Ve anlamsızlaşır. İmanından şüphede olma halini, günahkarlık hissiyatını siz eğer mantığını sonuna kadar zorlayarak veya insanın gerçek niyeti belli değil gibi sorunsallaştırmalarla "nevroz" olarak tanımlarsanız içini boşaltırsınız. Ve bu tamamen sübjektif bir içini boşaltma olur, nitekim aynı mantıkla her şey anlamsızlaştırılabilir.

    Bir şeyin ne olduğunu veya değerini içinde yerleştirildiği kavram ve değer haritasında inceleriz. Ben günahkarlık hissiyatını din açısından, tövbeye yönelten bir duygu açısından ele aldım. Çağdaş psikiyatri gibi bir şeyle bunu tanımlayamayız, çünkü bu tür şeylerde ne tövbe, ne ibadet, ne de bir Tanrı var, bu yüzden bu yönde bir anlam vermek imkansız olur.

    Bir önemli nokta sizin psikanalizme merakınız olduğunu ve okuma yaptığınızı mesajlarınızdan seziyorum. Ama şunu bilin psikanalizin objektif gerçeklikle uzaktan yakından alakası yoktur, Hatta Popperian bir yargılamaya gidersek yanlışlanamadığı ve ölçülemediği için metafiziktir, inançtır.

    Tabii ki psikanaliz önemlidir. Ama kendi sisteminde. Yoksa her insani davranışın psikanalizine gidersek ve bizim kültürel değerlerimize yabancılaşırsak Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün Doktor Ramiz'inden öte bir şey olmayız.

    Ayrıca mesela Lacan'ın ve diğerlerinin amacı hakikate ilişkin net olduğu pompalanan ana paradigmayı parçalamaktır, hakikatin o olmadığını ispat için farklı bir hakilat düzlemi yaratmaktır... Lacan'a geldik devam edelim postyapısalcılığı da içine alırsak Bakın burası çok önemli bunların tümü bir felsefe sistemi de değildir. Amaç yıkımdır. Tabii yıkımın üzerine Foucault, Baudrillard'da olduğu gibi kendi felsefeleri ve değer yargıları yerleştirilebilir, ama yerleştirilmezse bu hakikatin inkarı olan postmodernizmde son bulur.

    Lümpen pozitivistleri ve modernistleri eleştirmek için taktığımız eleştirel gözlükler veya çok yönlü sorgulama sandığımız psikanaliz veya Yapısöküm bizi çok büyük bir manevi krizin içine atabilir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi tom.waits -- 18 Temmuz 2017; 11:46:45 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • ONY86 kullanıcısına yanıt
    Ben kandırmak lafını veya onu ima edecek bir kelime kullanmadım sanırım yanlış alıntı yaptın, ahlaki kuralların temeli dinler olmamalı bunu söylüyorum ben. Toplumlar kendileri belirler bunları ve zaman içinde değişime uğrayabilir. Eğer din olmazsa ahlak olmazdı veya ahlaki kuralların temelinde dini kurallar vardır tezinden yola çıkarsak ateist-deist-agnostik vs yoğunluğu olan toplumlarda kimin eli kimin cebinde belli değil cinayetler soygunlar tecavüzler almış başını gitmiş durumda olması gerekirdi ama öyle bir durum yok.

    Ayrıca toplumsal kabuller zaman içersinde değişebilir, şöyle bir örnek vereyim mesela , bundan belki 100 yıl önce yazılmış bir türküde geçen ''henüz girmiş 13-14 yaşına ,edalı işveli köylü güzeli '' bugün bir popçunun şarkısında geçiyor olsa herkes sen ne demek istiyorsun bu nasıl saçmalıktır diye (en hafif tabirle) ayağa kalkardı takdir edersin ki.

    Son olarak konuyla direk bağlantılı olmamakla birlikte şahsi gözlemim ,insanlar dini kurallara uymaktan çok yasalara uymayı yasaların suç saydığı şeyleri yapmamayı tercih ediyorlar. Yani cinayet kanunen suç sayılmasa tüm inanç sistemlerinde yasak sayılmasına rağmen cinayet oranları bariz oranda artardı diye düşünüyorum. Alkolde yasak zina da dinen ama yasalarda suç teşkil etmeyen bir durum olduğu için alkol kullanım oranıyla cinayet oranları kıyaslanmaz bile




  • lawbreaker kullanıcısına yanıt
    kandırma fiilini sana isnad ederek söylemedim.haçlı seferlerinde insanların papazlar tarafından güdümlenerek savaştırılması durumunu kastettim.diğer yandan verdiğin cevaptan tam manası ile aradığımı bulamadım.her toplumun farklı bi ahlaki yapısı var.bunlar niye varlar,neden farklılar?ve neye göre belirleniyorlar?biraz sosyolojiye giriyor galiba.son paragrafına katılıyorum.örneğin dinden dönen öldürülür diye bas bas bağıranlar bu "hükmü" uygula dediğinde "sen insanları suça teşvik ediyorsun" diyolar.


    Eğer din olmazsa ahlak olmazdı veya ahlaki kuralların temelinde dini kurallar vardır tezinden yola çıkarsak ateist-deist-agnostik vs yoğunluğu olan toplumlarda kimin eli kimin cebinde belli değil cinayetler soygunlar tecavüzler almış başını gitmiş durumda olması gerekirdi ama öyle bir durum yok.

    kuranda iyiliği emredin kötülüğü men edin gibi ifadeler var.iyilik ve kötülük hangi davranışlardır anlatılması gerekli değil miydi?bu tür duygular insanın doğasında var.kimisi uysal kimi vahşi insanların.insana verilmiş düşünme yorumlama yeteneği ile iyiliği emredin kötülüğü men edin emirleri uygulanabilir.yoksa bir tarif almaya kalksak kuran kitabı sonu olmayan bi seri olurdu.




  • quote:

    Orijinalden alıntı: tom.waits

    "Ben diyorum ki bu tür yaklaşımlar, ahlakiliğinden dolayı her ne kadar bizlere tatlı gözükseler de, dayandıkları insani temellerden ötürü bir nevrozdan fazlası değillerdir. "

    Her şeyin mantığını sonuna kadar zorlarsanız, sorgulayacağım diye ona çok farklı şeyleri veya tam tersini söylettirebilirsiniz. Ama bu sorgulama olmaktan çıkar, sorgulamadan sınırlamaya, sınırlamadan yargılamaya döner. Ve Don quixote effect'inde olduğunuz için bizzat eleştirdiğiniz şeyi siz yaparsınız ve farkında olmazsınız.

    Kastettiğiniz şey biraz tekrara düşeceğim ama "her insani eylem" için geçerlidir. Gerçekten aklımızın veya kendimizin bize ne oyunlar çevirdiğini çözmek çok zorlaşır. Neyi, niiçin yaptığımızı bildiğimizi zannederiz ama öyle bir oyun kurarız ki, oyun kurmadığımızı, samimi olduğumuzu iddia ederiz, bu hem başkalarına hem kendine karşı sürekli gider. Kendimizin kim olduğunu bile bulamayız, sorduğumuz ben kimim? sorusu bile aslında başkaları ve ben kendimi nasıl görüyorum maksadıyla sorulmuş bir sorudur.

    Dediğim gibi kastettiğiniz şey her insani edimi içine alır. Sizin mantığınızla hareket edersek varacağımız yer nihilizm bile olmaz. Ama basit bir mantık yürütmeyle problemin nedenini anlayabiliriz. Bizler Tanrı değiliz. Yaptığımız gerçek niyetini bilemeyiz, bilemiyoruz. Kendimizden bile sakladığımız gerçek niyetimizi tam olarak "O" bilir.

    Mesela neden tam ölürken ki kelime-i şahadet'e bakılır? Çünkü tam ölürken kendimizle birlikte dünyevi çıkarlarımız, hesaplarımız da ölür. Ve anlamsızlaşır. İmanından şüphede olma halini, günahkarlık hissiyatını siz eğer mantığını sonuna kadar zorlayarak veya insanın gerçek niyeti belli değil gibi sorunsallaştırmalarla "nevroz" olarak tanımlarsanız içini boşaltırsınız. Ve bu tamamen sübjektif bir içini boşaltma olur, nitekim aynı mantıkla her şey anlamsızlaştırılabilir.

    Bir şeyin ne olduğunu veya değerini içinde yerleştirildiği kavram ve değer haritasında inceleriz. Ben günahkarlık hissiyatını din açısından, tövbeye yönelten bir duygu açısından ele aldım. Çağdaş psikiyatri gibi bir şeyle bunu tanımlayamayız, çünkü bu tür şeylerde ne tövbe, ne ibadet, ne de bir Tanrı var, bu yüzden bu yönde bir anlam vermek imkansız olur.

    Bir önemli nokta sizin psikanalizme merakınız olduğunu ve okuma yaptığınızı mesajlarınızdan seziyorum. Ama şunu bilin psikanalizin objektif gerçeklikle uzaktan yakından alakası yoktur, Hatta Popperian bir yargılamaya gidersek yanlışlanamadığı ve ölçülemediği için metafiziktir, inançtır.

    Tabii ki psikanaliz önemlidir. Ama kendi sisteminde. Yoksa her insani davranışın psikanalizine gidersek ve bizim kültürel değerlerimize yabancılaşırsak Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nün Doktor Ramiz'inden öte bir şey olmayız.

    Ayrıca mesela Lacan'ın ve diğerlerinin amacı hakikate ilişkin net olduğu pompalanan ana paradigmayı parçalamaktır, hakikatin o olmadığını ispat için farklı bir hakilat düzlemi yaratmaktır... Lacan'a geldik devam edelim postyapısalcılığı da içine alırsak Bakın burası çok önemli bunların tümü bir felsefe sistemi de değildir. Amaç yıkımdır. Tabii yıkımın üzerine Foucault, Baudrillard'da olduğu gibi kendi felsefeleri ve değer yargıları yerleştirilebilir, ama yerleştirilmezse bu hakikatin inkarı olan postmodernizmde son bulur.

    Lümpen pozitivistleri ve modernistleri eleştirmek için taktığımız eleştirel gözlükler veya çok yönlü sorgulama sandığımız psikanaliz veya Yapısöküm bizi çok büyük bir manevi krizin içine atabilir.

    Homo sapiensler rasyonal değil zaten yani sorgulamanın aslında aksi yöne meylettirmesi konusunda çaresizlik içindeyiz ve sonsuz döngüyü kabul ettiğimizi varsaymak gerekir yaşadığımız süre boyunca.İsyan etme halinin kendisi dahi özünde iki uçlu kılıcın kısmı olarak kendine batırılmasıdır.Kelime-i şahadet reaksiyonel tavırla açıklanmayacak kadar derin gerçekliktir yani bilinmezlikten doğan yaratıcı fikrini belli etmek maddi çıkarlarının muhafazasından oluşan ölme korkusuna indirgenemez.Çünkü insan hakikatın parçalarını gizli olarak kendisinde tutar.Anlamsızlaşan raddede yargıda bulunulmaz kısacası kelime-i şahadet söylenmez.İçindeki şüpheyi yanlışlamak adına asılsız metotlar kullanmanıza gerek yok kabul edin gitsin.Sözle iman meselesi salt olarak kavramların içini boşaltılmasına sebep teşkil edebilir mesela barış kelimesi tam tersi biçiminde savaşla doğrulanabilir hatta birbirlerine bağlanabilir tanrıları zikredip antropomorfizmin sürdürülebilmesi örneğin yani bilinmemezlik kabul edilmelidir.Kültürel değerler çoğunluğun alışkanlıklarını ifade eden formlardan ibarettir metin bizlere çoğunluğa uymayın emrini vermektedir yani eğer sen kültürüne yabancılaşmıyorsan imanını sorgula.İnançsız biri açısından modernizmin geçilmesi yapısöküme bağlıdır alternatifiniz varsa söyleyin manevi kriz derken çileciliğin övülmesi manasında kabul edebiliriz zannedersem iyi de bu övündüğünüz tasavvufla özdeşiyor



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Zodion -- 18 Temmuz 2017; 16:31:57 >




  • ONY86 kullanıcısına yanıt
    sadece kuranla veya diğer kutsal kitaplarla sınırlamadan bana, şunu kesin bunu yakın diyen bir kitap göster desem milyonlarcasının içinden 1000 tane bulamazsın muhtemelen. Ama bu demek değildir ki ahlaki değerleri o yazarlar ve onların görüşleri belirliyor olsun. Kısacası demek istediğim toplumların kabul görmüş değerleri ve ahlaki kuralları var onları uygulayabildiğin kadar iyi insan sıfatına sahip oluorsun, 4bin küsur tane din mezhep ve inanç sistemin söylediği şey de genel anlamda iyi bireyler olun demek, bu yani.
    Çok karşılık gelmese de bir örnek vereyim kuantum fiziği ile ilgili bir kitap yazdın diyelim yeni teoriler ürettin fprmüle ettin vs, bunu yaparken izafiyet teorisini kullandın bu izafiyet teorisinin sana ait olduğunu göstermez ki.
  • Zodion Z kullanıcısına yanıt
    Evet kelime-i şahadet çok daha derin bir gerçeklikten gelir. Ama kastettiğim şey dünya menfaatinden kurtuluş anındaki samimiyettir. Bana göre işte bu yüzden tam ölüm anındaki kabullerimiz çok daha önemlidir ve gerçek hissimizi verir.



    Elbette içinde yaşadığın topluma yeri geldiğinde yabancılaşmıyorsan imanını sorgulaman gerekir. Ama dediğim daha çok Doktor Ramiz üzerineydi. Kitabı okursanız neyi kastettiğimi anlarsınız.



    Modernizmin geçilmesi de gerçekten çok karışık mevzular ve interdisipline alanlar olduğu için mevzu çok karışıyor. Kısaca şunu açayım Derrida'nın esas amacı metni yok etmek değildir. Çünkü metin yok olursa ortada bir şey kalmaz.



    Derrida'nın defalarca dediği gibi metnin dışında hiçbir şey yoktur. Bu açıdan yapısökümle amaçlanan aşmak değildir. Bir şeyi değiştirmek istiyorsan içinden değiştirirsin. Ve birçok postyapısalcı(mesela Foucault) kendini Kant üzerinden aynı düşünsel geleneğe bağlar. Yani yapılan şey modernizme başkaldırı değil veya farklı bir noktada konumlandırma değil.



    Postmodernizm'e gelirsek postmodernizm bu geleneğin karşısında konumlandığını iddia eder ve modernizmi belli bir düzleme indirger. Modernizm hiçbir zaman pozitivizm, rasyonalizmin kendisi olmadı. Ama postmodernist eleştiri bunu bilerek görmezden gelir. Ve modernizmi bu eleştirilerle aştığını iddia eder. Ama bu aşmayla vardığı yer kendi paradigmasını aynı modernizmi indirgediği yerdeki modernistlerin yaptığı gibi tahakküm olarak dayatmaya gelir. Bu paradigmada bildiğimiz her şeyin inkarının, anlamsızlığın paradigmasıdır. Daha çok uzun konu bu, ama üzerinde okumam gereken birçok eser var ve oldukça kafa karıştırıcı. Mesela daha birkaç ay önceki postmodernizm söylemlerimle bile alakası yok dediklerimin. Çünkü her okumada mesele daha çetrefilleşiyor.



    Manevi Kriz ise bu postmodernizm'in/ neoliberal düzenin yarattığı anlamın yok olmasıdır.



    Ben çileciliği falan yüceltmiyorum. Günahkarlık duygusu her müslümanda olmalı diyorum. Ama çilecilik çok farklı bir şey. Bunu geçelim. Tasavvufla da alakam yok. Lümpen pozitivist ve Modernist İslamcıların dangalakça eleştirilerine sinirlenip tepkide bulunmaktan ibaret benim tasavvufla ilişkim.



    Postyapısalcılık- Tasavvuf benzerliğine dönersek; Yazıdaki anlamın varlığı aslında yazının olmadığını, yazının dışında bir şeyin kalmadığını söylemek zorundadır. Bu Differance'a açılan yoldur.



    İbn Arabi'nin Hakk dediği şey ise esasında Differance'la aynı mantıkla kullanılır. Hakk'ın dışında hiçbir şey yoktur. Buradan Differance ve Hakk 'isimsizlik, radikal gayrılaşma, somutsuluk, düşûnülemezilk' ve onların paradoksal meydan getirmeleriyle aynı işlevi yerine getirir.



    Daha birçok kavram neredeyse birbiriyle aynı. Özellikle Derrida'nın yazdıkları neredeyse İbn Arabi'yle aynı. Mesela Derrida'daki yazıdan bahsettim aynı şekilde İbn-i Arabi'de de yazı çok farklı bir şekilde konumlandırmaya tabii tutulur. Boş bir metin aslında herşeyi anlatan aynanın kendisidir vs.



    Ama tasavvufla yapısökümü birbirinin tam karşılığı olarak kullanmak doğru değil. Burası önemli.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: - Black Widow -

    avcılarınavcısı:
    ""ateist olup da 1980 darbesinden türk-islam sentezinin mucidi cemil meriçlerden ve bu gibi ideolojileri milletin başına çorap ören ciadan bahsetmemek oksimoronluktur.""

    Bunun oksimoronlukla alakası yok. Bir dinsiz binbir çeşit fartörden bahsetmiyorsa bu oksimoronluktan ziyade önemsememezlik, dinsizleri suçlamak için zorlarsak da en fazla idraksizlik veya cehalet olur. Problemi din denen bilgi sisteminin kendisinde gören birisinin perspektifinden göz problemli tek bir entelektüelin first consider olmaması normal.

    avcılarınavcısı:
    ""sövmek; 2. hukuk Bir kimsenin namus, onur ve kişiliğine yapılan her türlü saldırı
    bir müslümana "allah yoktur muhammed yalancıdır" demek hayatını baştan aşağı bu ideolojiyle doldurmuş birisine küfür etmektir. ki gerçekten de böyle şeyler söylerken müslümanlar genelde küfür eder, ki bu durum onları haklı çıkarır. o zaman usülüne göre ateistlik yapılmalı ama türkiyedeki ateistlerden bahsettiğimiz için ergen ateist kişileri ele alıyoruz. ""

    Ateistlere hakaretler savuran ve ilaveten tehdit eden bir dine inananlar da dinlerinden bahsettikleri zaman ateistlere küfür ediyor sayılmalı bu mantığa göre. Sadece inananları gözetmen bence buradaki gerçek oksimoronluk. En hoşgörülü ateist dahi inançsız olduğunu ve dinlerin gerçekliği ifade etmediğini belirtirken temel konsept olarak "Allah yok*, Muhammed yalancı*" kalıbını yansıtıyor ayrıca. Bu durumda ateistlerin varlığı bile Müslümanlara hakaret oluyor ki böyle bir mantıkla toplum asla yürümez. Herkesin her şeyi küfür, hakaret olarak algıladığı bir yerde doğru düzgün sosyal ilişki olmaz.

    oksimoronluk demek iki zıttın bir arada olmasıdır. dinin suçlanmasının nedeni toplumu cehalete, çıkmaza sürüklemesidir, peki toplum üzerine bu din ideolojisini yerleştirmenin din kadar suçlanması gerekmez mi? evet, hatta hiddetle suçlanması gerekir. oksimoronluk yapıldığında bunun sonuçları ne olur? öncelikle kavram karmaşası yaşandığında toplumsal olaylar, bir takım olgular, hayat sorgulanırken sebepler ve sonuçlar birbirine girer kişi çevresini yanlış idrak etmeye ve yorumlaya başlar. nasıl?

    örnek: "...(ülkenin yaşanılan kötü şartları dine bağlama cümleleri)...din medeniyetin önünde en büyük engeldir, o halde dinden kurtulursak medeniyet gelir"
    örnek: "...(dinle ilgili klişe yargılar)... öyleyse din olmadan dünya süper bir yer olur"

    herkesin herşeyi doğru idrak etmesi gerekmez ama böyle görgüsüzlerin karşı argüman sahiplerinin cahilliklerinden yararlanarak doğru idrak ettiğini savunması problem çıkarır zaten esas meselem bu. yoksa şöyle bir cümleye sahip ateistlerin olduğu forumda böyle konular açmaya gerek olmaz: "...sizlerin düşüncelerine saygı duyarım ama benim düşüncem budur" ne kadar hoş değil mi? ben de ateistim ben de -dir,-dırlı cümleler kuruyorum ama bunların hepsi okuduğum kitaplara dayanıyor, kaldı ki beni de daha çok bilgi sahibi insanlar eleştirebilir ama buradaki atesitler gibi çıkıp da kendi görüşlerimi yokk yere savunmaya kalkmam.

    o cümle kalıbını söylerken tartışmayı bilmeyen ergen ateistleri temel aldım. yoksa doğru bir üslubu olan ateiste kim ne diyebilir ama herşeyde olduğu gibi ateistliğin de bir usülü olmalı değil mi? ülkede müslüman bir insan, herkesin olduğu gibi zeki olsun olmasın çevresinden ve ailesinden aldığı eğitim ve kültüre göre yetişiyorken ve bu şartlar altında dininin doğru olup olmadığını sorgulamasını geçtim, mevcut ülke ideolojisi ve öğretiler doğrultusunda bütün dini değerleri beyninin derinliklerine işliyorken bu insanın sırf mantıklı olmadığı için itilip kakılması alay edilmesi ne kadar doğrudur veya ergen ateistlerin bir şekilde içinde bulunduğu çevre ve aile ortamı bir şans eseri olarak ateizme yöneltmesi doğultusunda ateizmle erken tanışması onlara müslümanları seçemedikleri ve doğrudan doğruya değeri olan inançları hakkında bullying etmesi doğru bir davranış mı? bu şekildeki bir müslümanla "allah yokki .d .d kanıtla hadi .d" böyle bir üslupla tartışılmasının yanlış hatta hakaret olduğunu söylüyorum.




  • tom.waits T kullanıcısına yanıt
    burada dini farklı perspektiften değerlendirirken durumdan nemalanmak için dini yobazlıktan kaynaklanan bir algı cambazlığı yapmaya çalışma. blok
  • quote:

    Orijinalden alıntı: tom.waits

    Evet kelime-i şahadet çok daha derin bir gerçeklikten gelir. Ama kastettiğim şey dünya menfaatinden kurtuluş anındaki samimiyettir. Bana göre işte bu yüzden tam ölüm anındaki kabullerimiz çok daha önemlidir ve gerçek hissimizi verir.



    Elbette içinde yaşadığın topluma yeri geldiğinde yabancılaşmıyorsan imanını sorgulaman gerekir. Ama dediğim daha çok Doktor Ramiz üzerineydi. Kitabı okursanız neyi kastettiğimi anlarsınız.



    Modernizmin geçilmesi de gerçekten çok karışık mevzular ve interdisipline alanlar olduğu için mevzu çok karışıyor. Kısaca şunu açayım Derrida'nın esas amacı metni yok etmek değildir. Çünkü metin yok olursa ortada bir şey kalmaz.



    Derrida'nın defalarca dediği gibi metnin dışında hiçbir şey yoktur. Bu açıdan yapısökümle amaçlanan aşmak değildir. Bir şeyi değiştirmek istiyorsan içinden değiştirirsin. Ve birçok postyapısalcı(mesela Foucault) kendini Kant üzerinden aynı düşünsel geleneğe bağlar. Yani yapılan şey modernizme başkaldırı değil veya farklı bir noktada konumlandırma değil.



    Postmodernizm'e gelirsek postmodernizm bu geleneğin karşısında konumlandığını iddia eder ve modernizmi belli bir düzleme indirger. Modernizm hiçbir zaman pozitivizm, rasyonalizmin kendisi olmadı. Ama postmodernist eleştiri bunu bilerek görmezden gelir. Ve modernizmi bu eleştirilerle aştığını iddia eder. Ama bu aşmayla vardığı yer kendi paradigmasını aynı modernizmi indirgediği yerdeki modernistlerin yaptığı gibi tahakküm olarak dayatmaya gelir. Bu paradigmada bildiğimiz her şeyin inkarının, anlamsızlığın paradigmasıdır. Daha çok uzun konu bu, ama üzerinde okumam gereken birçok eser var ve oldukça kafa karıştırıcı. Mesela daha birkaç ay önceki postmodernizm söylemlerimle bile alakası yok dediklerimin. Çünkü her okumada mesele daha çetrefilleşiyor.



    Manevi Kriz ise bu postmodernizm'in/ neoliberal düzenin yarattığı anlamın yok olmasıdır.



    Ben çileciliği falan yüceltmiyorum. Günahkarlık duygusu her müslümanda olmalı diyorum. Ama çilecilik çok farklı bir şey. Bunu geçelim. Tasavvufla da alakam yok. Lümpen pozitivist ve Modernist İslamcıların dangalakça eleştirilerine sinirlenip tepkide bulunmaktan ibaret benim tasavvufla ilişkim.



    Postyapısalcılık- Tasavvuf benzerliğine dönersek; Yazıdaki anlamın varlığı aslında yazının olmadığını, yazının dışında bir şeyin kalmadığını söylemek zorundadır. Bu Differance'a açılan yoldur.



    İbn Arabi'nin Hakk dediği şey ise esasında Differance'la aynı mantıkla kullanılır. Hakk'ın dışında hiçbir şey yoktur. Buradan Differance ve Hakk 'isimsizlik, radikal gayrılaşma, somutsuluk, düşûnülemezilk' ve onların paradoksal meydan getirmeleriyle aynı işlevi yerine getirir.



    Daha birçok kavram neredeyse birbiriyle aynı. Özellikle Derrida'nın yazdıkları neredeyse İbn Arabi'yle aynı. Mesela Derrida'daki yazıdan bahsettim aynı şekilde İbn-i Arabi'de de yazı çok farklı bir şekilde konumlandırmaya tabii tutulur. Boş bir metin aslında herşeyi anlatan aynanın kendisidir vs.



    Ama tasavvufla yapısökümü birbirinin tam karşılığı olarak kullanmak doğru değil. Burası önemli.

    Yapısökümcüleri monist olmamakla tenkit ediyorsun doğru mu anladım ? Tasavvuf konusuna gelirsek ehli sünnet anlayışından olduğun için buradan konuya saptım indirgemeciliğim gereği yapısökümü akademik manada yormadım iki durumda da boş levhaya varıldığından tanımlama yaptım



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Zodion -- 18 Temmuz 2017; 18:47:16 >




  • lawbreaker kullanıcısına yanıt
    Önce bi laf atalım simdi başlayalım. Kuranda birisi size saldirmadikca saldirma emri yoktur. Kafa kesin hic yoktur. Bu geleneksel yaklasimin fantezisi. Toplumlarin ahlak kurallari birbirlerine çok uzak o yüzden ahlak ile toplum bir butun . ortak noktalari olabilir ama eşit değil. Şeytani inanclarda bile iyi insan olun geçiyor. Bunu herkes diyebilir ancak iyiligin kotulugun ne oldugunu aciklamaz. Ornegin senin gasp edilmen gaspçı için eglencedir.. kisinin içinde onceden bahsettigim uysallık gibi pozitif duygular varsa kirani okudukca iyiliğe yonelecektir. Ve referans olarak allah i kullanacaktir.aksi yonde bjrisinin eglencesi senin cokusun sayilabilir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi ONY86 -- 18 Temmuz 2017; 19:50:1 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • ONY86 kullanıcısına yanıt
    ben kuranda var demedim ki (aslında var ama ,istersen ayet numarası yazarım)
    hep faraziyeler üzerinden gidiyorsun ama hiç bir toplumda eğlenin önünüze geleni gasp edin geçmez, geçse bile toplum olarak kabul görmez benim söylediğim şey bu. ateist-deist-panteist-agnostik oranının yüksek olduğu toplumlarda cinayet-tecavüz-hırsızlık vs oranlarının yüksek olduğuna dair bir istatistik getir özür dileyip bir daha bu konuya yazmayacağım
  • tom.waits T kullanıcısına yanıt
    quote:

    bizzat eleştirdiğiniz şeyi siz yaparsınız ve farkında olmazsınız


    Çok güzel bir noktaya değindin, eleştirdiğim şeyi yaptığımın farkındayım, müsadenle yaklaşımımı anlaşılır kılacak iki alıntı iletmek isterim:

    Cioran: "Her şeyi yıktıktan sonra kendini de yıkmayan bir kitap, bizi beyhude yere azdırmış olurdu."

    Wittgenstein: "Beni anlayan, sonunda bunların saçma olduklarını görür -onlara tırmanarak- onların üstüne çıktığında (Sanki üstüne tırmandıktan sonra, merdiveni devirip yıkması gerekir). Bu tümceleri aşması gerekir, o zaman dünyayı doğru görür."

    Dünyevi çıkarlar öldüğünde, ahirete dair çıkarlar gündeme geliyor. O kadar benzerler ki, insan hayatı başlığı altında birleştirilmeleri mümkün.. Bu endişeyi insana hissettiren bir şarkı vardı:http://www.metrolyrics.com/egypt-lyrics-mercyful-fate.html Evet her şeyin içi boşaltılabilir fikrindeyim, sonrasında dilediğimiz şeylerin içini, istediğimiz şekilde doldurabileceğimiz de bir gerçektir ama.. Sence bundaki yanlışlık nedir?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-73A8A7D1E -- 19 Temmuz 2017; 3:36:35 >




  • lawbreaker kullanıcısına yanıt
    ben kuranda var demedim ki (aslında var ama ,istersen ayet numarası yazarım)

    bunu yazman yeterli benim için.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ONY86

    Önce bi laf atalım simdi başlayalım. Kuranda birisi size saldirmadikca saldirma emri yoktur. Kafa kesin hic yoktur. Bu geleneksel yaklasimin fantezisi. Toplumlarin ahlak kurallari birbirlerine çok uzak o yüzden ahlak ile toplum bir butun . ortak noktalari olabilir ama eşit değil. Şeytani inanclarda bile iyi insan olun geçiyor. Bunu herkes diyebilir ancak iyiligin kotulugun ne oldugunu aciklamaz. Ornegin senin gasp edilmen gaspçı için eglencedir.. kisinin içinde onceden bahsettigim uysallık gibi pozitif duygular varsa kirani okudukca iyiliğe yonelecektir. Ve referans olarak allah i kullanacaktir.aksi yonde bjrisinin eglencesi senin cokusun sayilabilir.

    tevbe 29 :Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm’ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.

    islamı din edinmeyen kimselerle savaşın diyor. görüyorsun.bu da yeterli mi senin için?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-1135B01C2 -- 19 Temmuz 2017; 8:23:7 >




  • tom.waits T kullanıcısına yanıt
    Kitap okumanın önemi ve kavramlara gösterilmesi gereken özen galiba bana getirilen kibar bir öneri ki bunun için teşekkürler ama, dediklerin ile konu içeriği arasında bir bağlantı kuramadım. Hangi kavramlara dikkat etmeli, hangi konulardaki ne gibi eksiklerimi gidermeliyim sence? Eğer din alanından söz ediyorsan belirtmek isterim ki bu, binlerce saat araştırdığım, yaşadığım ve tefekkür ettiğim bir alan olmuştu (bu elbette beni haklı yapan bir detay değil ama, bilgim daha az olsaydı bile, bu beni haksız yapmazdı; zira ancak ifadeler üzerinden tartışılırsa herhangi bir sonuç alınabilir, ifadeleri hiçe sayarak karşıdakinin üslubunu yermek, yarasa yarasa belagat kaslarımızı dinç tutmaya yarayabilir). Ayrıca uzatmak istemeyerek yanıtlamazsan hiç sorun olmaz bu.

    Birisi "ben felsefe yapıyorum" dediğinde, söylediği herşey yalnızca felsefe alanına tıkılıp kilitlenmeli mi? bunu tam anlayamadım. Başka hiçbir akıl yürütmeye, asla ve asla konu olamamalı mı dedikleri? Sırf psikanaliz ve felsefe okumaları yaptım diye şimdi, din konusunda düşünmekten sonsuza dek men mi edilimem gerek? Benim kavramlara dayanıpta geometrik bir üslupta kendimi doğrulama kaygım yok; fikrimi ifade etmek üzere bazı kavramlar, daha doğrusu kelimeler kullanmalıyım ki bir şeyler yazmış olabileyim değil mi?

    Bir de belirtmem gerekiyor ki verdiğin tüm yanıtlar kısa bir geçiştirmeyi mütakiben, mesaj içindeki ifadelerimden bağımsız, kafanda bana özgülenmiş bulanık bir bakış açısına getirilen kibar yergilerden oluşuyor.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-73A8A7D1E -- 19 Temmuz 2017; 18:13:2 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • hukuk savaşı diye tabirler söyleniyor bazen haberlerde.acaba koca koca avukatlar silahlarla birbirlerini mi vuruyor mahkemede?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ONY86

    hukuk savaşı diye tabirler söyleniyor bazen haberlerde.acaba koca koca avukatlar silahlarla birbirlerini mi vuruyor mahkemede?

    savaş kelimesi açık bir kelime. hukukta savaş diye bir kavram yoktur. üstelik sırf islama inanmıyor diye insanların senin dinini kabul edip sana cizye adı altında haraç ödemesini beklemek. Bu mu hukuk. Kâtilû kelimesi ne demek öğren önce. katele kökünden gelir. öldürmek anlamında. yani aslında savaşın da demiyor öldürün diyor. şimdi tevbe suresi ilk 5 ayete bakalım

    1.Allah ve Resûlünden,kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere bir ültimatomdur.

    (nasıl bir ultimatom acaba)

    2.Yeryüzünde dört ay daha dolaşın. Şunu bilin ki, siz Allah'ı âciz bırakacak değilsiniz; Allah ise, inkârcıları perişan edecektir.

    (süre tanımış 4 ay ne için acaba)

    3.Hacc-ı ekber gününde1, Allah ve Resûlünden bütün insanlara bir bildiridir: Allah ve Resûlü, Allah'a ortak koşanlardan uzaktır. Eğer tövbe ederseniz, bu sizin için hayırlıdır. Ama yüz çevirirseniz, şunu iyi bilin ki, siz Allah'ı âciz bırakabilecek değilsiniz. İnkârcılara, elem dolu bir azabı müjdele!

    (hımm bu ayette anlaşıldı tevbe edip müslüman olursan azaptan kurtulursun diyor hangi azap acaba)

    4.Ancak Allah'a ortak koşanlardan, kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz, sonra da antlaşmalarında size karşı hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiç kimseye yardım etmemiş olanlar, bu hükmün dışındadır. Onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayın. Şüphesiz Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları sever.

    5.Haram aylar çıkınca bu Allah'a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

    (hımm süre dolunca gelecek olşan azap ortaya çıktı bulunduğun yerde öldürülmek ne kadar merhyamet edici değil mi?)
    .
    .
    .
    .
    29.Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah'ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslam'ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.

    (tevbe edip cizye verinceye kadar savaşın yani sadece dini kabul etmesi yetmez haraç ta vermesi gerekiyor)

    sanırım yeterince açık



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-1135B01C2 -- 19 Temmuz 2017; 10:13:16 >




  • Enfal 39
    Nisa 76
    Tevbe 5


    daha saymamı istersen devam edebilirim
  • Benim istediğim gibi yaşamak zorundasın diyen dinlere karşı ne yapılabilir ki. İnsanlar Kendilerine göre A yada B Tanrısı nın malı olarak görüyorlar ve binlerce yıl önce yazılmış kitaplarda yazılanı uygulamaya çalışıyorlar.



    İnsanlar Hristiyan dinine neden karşı değil artık. Çünkü Hristiyanlık kendini Reforme etti. İnsanları diri diri yakmayı bıraktı. Aynısını diğer dinlerde yaparsa neden karşı olalım ki. ABD nin ırakta yaptığından dolayı Dini kaynaklardan etkilenip kendince Cihad ederek Herhangi bir ülkede üzerine bomba bağlayıp çoluk çocuk demeden öldüren insanların inandığı bir dine kuşku ile bakmak normaldir.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.