Şimdi Ara

ÇIĞIR AÇAN BİLİMADAMLARI!!! (4. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
86
Cevap
0
Favori
108.329
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • quote:

    Orjinalden alıntı: dire depeche

    tesla'nın hakkı yendi...

    Kesinlikle.Şu an kime sorsanız ampulü Edison'un bulduğunu söyler ama Tesla yı sorsanız o da kim der insanların büyük çoğunluğu.
    Eğer yeteri kadar maddi kaynaı olsaydı belki de şu an elektriği kabloyla değil hava yoluyla kullanıyor olurduk.
  • quote:

    Eğer yeteri kadar maddi kaynaı olsaydı belki de şu an elektriği kabloyla değil hava yoluyla kullanıyor olurduk.

    tesla nın deneyde koblosuz bi şekilde bilmem ne kadar uzaktaki ampulu yaktığı söyleniyor acaba ne kadar doğru?
  • edisonu görünce aklıma ampulu nasıl uzun süre yaktığı geldi. bildiğiniz gibi ampul icat edildiğinde fazla yanamadan sönüyordu...

    bir gün edison iş çıkışı evine gidince bir de bakmış karısı yemek yapmaya çalışıyor ama yapamıyor çocukları yaramazlık yapıp ortalığı dağıtıyormuş. aniden karısına ve çocuklarına ne boş insanlarsınız demiş. o andan sonra ampulün içindeki havayı boşaltmayı bulmuş ve daha uzun süre yakmayı başarabilmiş.


    yalnız izlediğim bir belgeselde tüm dünyada yana ışınların evrene de gitmesiyle galaksinin düzenini etkilediğini izlemiştim. ayrıca new york ta gece büyük binaların manzara güzel oluyor diye ışıklarını kapatmak yasakmış...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi hakoşsayar -- 15 Eylül 2006; 18:45:28 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: mr.logic

    quote:

    Eğer yeteri kadar maddi kaynaı olsaydı belki de şu an elektriği kabloyla değil hava yoluyla kullanıyor olurduk.

    tesla nın deneyde koblosuz bi şekilde bilmem ne kadar uzaktaki ampulu yaktığı söyleniyor acaba ne kadar doğru?

    Kendisine sormak için birkaç on yıl geç kaldın.
  • THEODOR KOCHER

     ÇIĞIR AÇAN BİLİMADAMLARI!!!



    Şu an bildiğimiz anlamda ilk guatr ameliyatını gerçekleştiren İsviçreli cerrahtır. İlk ameliyatını 1872 yılında yaptı. 1901 yılında 2000. ameliyatını gerçekleştirdi. Ameliyattan ölüm oranını %50' den %4' e indirdi. Böylece guatr ameliyatını rutinde uygulanabilir bir prosedür haline getirdi. 1909 yılında tıbba olan bu katkısından dolayı Nobel ödülü kazanan ilk cerrah oldu. Uyguladığı ameliyat yöntemi halen kullanılmakta ve kendi adıyla anılmaktadır.




  • Aslında her bilim bir şekilde tıbba hizmet etmekte!

    HULUSİ BEHÇET: Türk Bilim Adamı: Behçet hastalığını tarifleyen hekim.

    Dünya literatürüne ç harfini sokan kişi

    Prof. Dr. Hulusi Behçet

    Hulusi Behçet, 20 Şubat 1889 tarihinde İstanbul'da doğmuştur. Tıp öğrenimini 1910 senesinde tamamlamış ve 1914 Temmuzuna kadar Gülhane Dermatoloji Kliniğinde Eşref Ruşen, Talat Çamlı ve bakteriyolog Reşat Rıza hocaların yanında asistan olarak çalışmıştır. 1914 Temmuzunda Kırklareli Askeri Hastanesi başhekim muavinliğine tayin edilmiş ve daha sonra 1918'e kadar Edirne Askeri Hastanesinde dermatoloji uzmanı olarak çalışmıştır. 1918 Ağustosunda evvela Budapeşte'de, sonra Berlin'de Charité Hastanesinde çalışmış ve 1919 Ekiminde yurda dönmüştür.1

    Hulusi Behçet, bir müddet serbest çalıştıktan sonra 1923'te Hasköy Zührevi Hastalıklar Hastanesi Başhekimliğine tayin edilmiş, 6 ay kadar burada çalıştıktan sonra Guraba Hastanesi dermatoloji uzmanlığına nakledilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan ve soyadı kanunu kabul edildikten sonra, Cumhuriyetin kurucusu M. Kemal Atatürk'ün arkadaşlarından olan babası Ahmet Behçet'in, parlak ve çok zeki anlamına gelen ve adı olan Behçet'i soyadı olarak almıştır. 1933 senesinde Üniversite Reformunda Deri Hastalıkları ve Frengi Kliniğine profesör seçilmiştir. Hulusi Behçet, Türk akademisinde profesör unvanını alan ilk kişidir.1,2

    Hulusi Behçet dermatolojide bir çok konuyu ayrıntılı bir şekilde incelemiştir. 1920 yılından itibaren çeşitli dernek toplantılarında ve bazı yazılarında deri layşmanyazında (şark çıbanı) çivi belirtisi bulunduğundan bahsetmeye başlamıştır. O dönemin önde gelen deri hastalıkları uzmanlarından biri olan Dr. Abimelek,3 Hulusi Behçet'in çivi belirtisi tanımını şöyle nakletmektedir: "Önce bir nodül ortaya çıkar. Bu nodül ülserleşirse üzerinde bir krut gelişir. Bu krut altına sıkı bir şekilde yapışık olup, kaldırılması güçtür. Kaldırıldığı zaman zemininde aynen diskoid lupus eritematozusta olduğu gibi kruta dik olarak çıkan veya kopan, her biri yaklaşık olarak 2 mm çapında çivi şeklindeki uzantılar görülür. Çivi belirtisi klinik tablonun patognomonik bulgularıdır ve histolojik tabloya da yansır. " Bu dönemde deri layşmanyazında Kyrle ve Reenstierna histolojik çalışmalar yapmışlarsa da, Hulusi Behçet'in ısrarla üzerinde durduğu çivi belirtisinden bahsetmemişlerdir.3,4

    Bunun dışında, yine o yıllarda, ülkemizdeki arpa uyuzları konusunda çok sayıda yazı yazmıştır. Hatta yurdumuza ait parazitlerin tür ve cinslerini de saptamıştır.1 Karadeniz kıyılarında arpa çuvallarını taşıyan hamalların arpa uyuzuna yakalanmamak veya tedavi amacıyla sık sık denize girdikleri şeklindeki gözlemini sonraki yıllarda yazdığı ders kitabında belirtmiştir.

    1930'da davetli olarak Kopenhag'da yapılan dermatoloji kongresine katılan Hulusi Behçet, yine 1930'lu yıllarda incir dermatitleri üzerinde durmaya başlamıştır. Senelerce ham incir dermatiti üzerine çalışmak ve yazı yazmak suretiyle bu dermatozun Balkanlarda ve nihayet Fransa ve Amerika'da tanınmasını sağlamıştır. İstanbul'da ilkbahar ve yaz aylarında incir ve incir yaprakları ile ilgilenen şahıslarda, sonbaharda ise incir ürünleriyle ilgilenen kişilerde meydana gelen, biri diğerinden farklı iki klinik tabloyu senelerce gözlemiştir. Bir çok klinik tabloyla karışabileceği için incir dermatitlerini, ülkemizde tanınması için önce 1933 yılında Pratik Doktor adlı dergide yayınlamıştır. Daha sonra çeşitli olguları dermatoloji derneği toplantılarında sunmuş,5 en sonunda da Fransız Dermatoloji Derneği Bülteninde yayınlamıştır.6

    Sağdaki resimde Hulusi Behçet 1934 yılında bir Kongre için gittiği Nice'te görülmektedir. Bu tarihte Behçet sendromu henüz tanımlanmamıştır ama Hulusi Behçet'in kendinden emin, büyük işler başarmış hali açıkça görülmektedir.7 Bu tarihten iki yıl sonra, Behçet hocayı zamanın en önemli dermatoloji dergilerinden biri olan "Dermatologische Wochenschrift"in yazı kurulunda görüyoruz. Aynı yıl Medizinische Welt'in yazı kuruluna da seçilmiştir. Bu önemli görevlere bilgisi ve güvenilirliği sayesinde geldiği herhalde tartışılamaz.

    Hulusi Behçet, 21, 7 ve 3 yıl takip ettiği üç hastada ağız ve genital bölgede aftöz belirtiler, gözde de çeşitli bulgular bulunduğunu gözler ve bunun yeni bir hastalık olduğuna inanır. 1937'de bu görüşlerini "Dermatologische Wochenschrift" de yazar ve aynı yıl Paris'te Dermatoloji toplantısında sunar. Bu toplantıda hastalığın etyolojisinde, dental bir infeksiyonun da neden olabileceğini bildirir. 1938'de bu konuyla ilgili daha detaylı bir yazıyı yine aynı dergide yayınlar. Aynı yıl Dr. Niyazi Gözcü ve Prof. Frank benzer semptomları içeren iki olgu daha yayınlarlar. Arkasından Avrupa'dan yeni bildiriler de gelir. Böylece Avrupalı doktorlar yeni bir hastalığın varlığına karar verirler. Oftalmologlar Behçet hastalığını kabul etmeye başlarlar, ancak dermatologlar bu yeni hastalığı ısrarla inkar ederler. Bu tablonun pemfigus, ulkus vulva akutum, dermatomiyozit, Neumann'ın aftozisi, eritema eksudativum multiforme ve benzerlerinin semptomları olduğunda üstelerler. Bu olaylar sürerken Dünyanın diğer yörelerinden bazı yeni olgular daha bildirilir. Bu yayınların sonucunda bütün dünya yeni bir hastalıkla yüzleştiğini en sonunda kabul etmek zorunda kalır. 1947'de Zürih Tıp Fakültesinden Prof. Mischner'in Uluslararası Cenevre Tıp Kongresinde yaptığı bir öneriyle, Dr. Behçet'in bu buluşu "Morbus Behçet" olarak adlandırılır. Böylece daha başlangıçta Behçet Sendromu, Trisymptom Behçet, Morbus Behçet adlandırmalar ortaya çıkar.

    Bu hastalığın tıp literatürüne geçmesine katkısı olanlar arasında Niyazi Gözcü, Iggescheimer, Murad Rahmi, İrfan Başar, Naci Bengisu, Marchionini, Braun, Obendorfer, Weekers, Reginster, Franchescetti, Jensen Tage, Sulzberger ve Wise gibi isimleri unutmamak gerekir.

    Onun araştırma, yazma ve tartışmaya olan merakı entelektüel bir karakter olmasını sağlamıştır. Uzmanlığın ilk yıllarından başlayarak bir çok ulusal ve uluslararası kongrelere orijinal makaleleriyle katılmış, ülkemizde ve yurtdışında bir çok makalesi de yayınlanmıştır. Ünlü Alman Patoloğu Prof. Schwartz, onu ülkesi haricinde her yerde bilinen birisi olarak tasvir ederken, onu asla Türkiye'de bulamazsınız çünkü araştırmalarını yurtdışında sunar demiştir.2

    Deri Hastalıkları ve Frengi Kliniği Arşivi adındaki dergiyi ölüm tarihine kadar yayınlamıştır. Bu dergi 1934'ten 1947'ye kadar Türkiye'deki Dermatoloji organı görevini sürdürmüştür.1

    En büyük Türk dermatoloğunun anlatmaya çalıştığım yaşam öyküsünden de anlaşıldığı üzere, Hulusi Behçet, Behçet hastalığının tanımlanmasından önce de Hulusi Behçet'ti. Kendisini saygıyla anıyoruz.

    Prof. Dr. Yalçın TÜZÜN
    İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
    Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

    Kaynaklar

    Yemni O. Ord. Prof. Dr. Hulusi Behçet. Deri Hast Frengi Arş 1964; 1: 58-59.
    Saylan T. Life story of the Dr. Hulusi Behçet. Yonsei Med J 1997; 38: 327-332.
    Abimelek. Cilt leischmaniose'ları hakkında münakaşa münasebetile. Deri Hast Frengi Kl Arş 1934; 1: 283-284.
    Nuri K. 42 adet Wright çıbanını hamil bir vak'a münasebetile Wright çıbanlarında muafiyet ve bazı mülahazalar. Deri Hast Frengi Kl Arş 1934; 1: 297-299.
    Behçet H. İncir dermatitleri hakkında. Deri Hast Frengi Kl Arş 1934; 1: 300-302.
    Behçet H. Dermatite de Figue et Figuier. Bull Soc Fran Derm Syph 1933; 40; 787-792.
    Yazıcı H. Hulusi Behçet Yağmacı Değildi. Cumhuriyet Bilim Teknik 2 Ocak 1993.

    ALINTI:http://www.hulusibehcet.net



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi gorele2000 -- 15 Eylül 2006; 20:11:39 >




  • GAZİ YAŞARGİL
     ÇIĞIR AÇAN BİLİMADAMLARI!!!



    1925 yılında Diyarbakır Lice'de doğdu. Türkiyedeki Tıp eğitiminin ardından İsviçre'de Beyin Cerrahi uzmanlığını aldı. Beyin Cerrahide mikrocerrahi yöntemler üzerinde çalıştı. Beyin Cerrahisinde mikrocerrahi yaklaşımlar gereksiz görülür ve pratik bulunmazdı. Yenilikçi, yaratıcı, öğretmen ve bir otör olarak hayatını nöroşirurjiye atayan bir insan olan M. Gazi Yasargil ve yarattığı teknikleri bugün nöroşirurjinin minimum standartları olmuştur. Yüzen mikroskobu (the floating microscope ), Leyla ekartörü (self-retaining adjustable retractor) ve ergonomik anevrizma klipleri, bu sahada bir devrim yaratmıştır. 1999’da Beyin Cerrahlarını Kongre Dergisi (The Official Journal of the Congress of Neurological Surgeons) “Neurosurgery” Dr. Yasargil’i “Nöroşirüji´de Asrın İnsanı” (Man of the Century in Neurosurgery) şeçmiştir.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: mr.logic

    quote:

    Eğer yeteri kadar maddi kaynaı olsaydı belki de şu an elektriği kabloyla değil hava yoluyla kullanıyor olurduk.

    tesla nın deneyde koblosuz bi şekilde bilmem ne kadar uzaktaki ampulu yaktığı söyleniyor acaba ne kadar doğru?



    quote:

    1900�lerin başlarında en ilginç buluşlarından birini gerçekleştirmiştir Tesla, Karasal Durağan Dalga (terrestrial stationary waves) olarak adlandırılan bu buluşu sayesinde yeryüzünü iletken olarak kullanmış ve yerin bir diyapazon gibi farklı frekanslarda verilen elektrik akımlarına farklı tepkiler verebildiğini göstermiştir. Aynı zamanda 200 elektrik ampulünü aynı esasları kullanarak 40 kilometre uzaklıktan teller olmadan yakmıştır.


    Kaynak:http://www.antrak.org.tr/gazete/062004/yazi02.html




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Huhukomsu

    Çok yönlü zekası ile matematik, fizik,biyoloji, astronomi, resim, müzik gibi alanlarda yaptığı çalışmalarıyla Leonardo da Vinci
     ÇIĞIR AÇAN BİLİMADAMLARI!!!


    http://www.mos.org/leonardo/
    http://tr.wikipedia.org/wiki/Leonardo_da_Vinci




  • quote:

    Orjinalden alıntı: *beto*

    Einstein 3 yaşına kadar konuşamamış ve bu yüzden zekasından şüphe edilmişti.Onun yüzüncü doğum yılında yapılan kutlamaların birinde konuşan bir psikiyatrist: "Einstein'in yüz yıl önce yaşaması büyük bir talih eseridir." diyordu. "Zira bizim elimize düşseydi hemen onu özel bir eğitime tabi tutar ve onu sıradan bir insan haline getirirdik..."


    ngc'de izlemiştim einstein'nın otistik olduğundan bahsediyolardı. Yoksa bukadar yüksek konsantrasyon seviyesine çıkmasına imkan yok diolardı.

    Ayrıca ölümünden sonraki otopsisi sırasında beyninin çekilen resimleri şimdiki teknoloji ile 3 boyutlu hale getiriliyor we bir doktora gösteriliyordu. Doktor beynin özellikle bir bölümündeki(nersei olduğunu (tam hatırlamıyorum) kıvrımların aşırı fazla olduğunu söylyordu.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: zero01

    />

    Charles Darwin
    1809 yılında İngilterenin Shrewsbury kasabasında doğdu.
    Tek hayali ilahiyat fakultesini bitirip, kilisede iyi bir rahip olmak olan Darwin,
    kraliyet ailesinden kazandığı burs sayesinde 1831- 1836 yılları arasında Beagle gemisi ile araştırmaya katılmak için Galapagos adasına açıldı. Geminin rıhtımında karın tokluğuna yaptığı 5 yıllık araştırma sonucu, gerek bilimsel gerekse sosyal açılardan soğuk duş etkisi yaratacak, devrim niteliğinde bir gerçeği keşfetti. Canlıların evrimsel gelişimi.




    Darwin, Charles Robert

    Bugünkü savunulduğu şekliyle evrim teorisini ortaya atan kişi, amatör bir İngiliz doğabilimci olan Charles Robert Darwin'dir.
    Darwin hiçbir zaman gerçek bir biyoloji eğitimi almamıştı. Doğa ve canlılar konusunda sadece amatör bir ilgiye sahipti. Bu ilgisinin bir sonucu olarak, 1832 yılında İngiltere'den yola çıkan ve beş yıl boyunca dünyanın farklı bölgelerini gezen H.M.S. Beagle adlı resmi keşif gemisinde gönüllü olarak yer aldı. Darwin, bu gezi sırasında gördüğü farklı canlı türlerinden, özellikle de Galapagos Adalarında gördüğü farklı ispinoz türlerinden çok etkilenmişti. Bu kuşların gagalarındaki farkların, çevreye uyum sağlamalarından kaynaklandığını düşündü. Bu düşünceden hareketle canlılardaki bütün çeşitliliğin kökeninde "çevreye uyum" kavramının olduğunu varsaydı. Darwin bu varsayımı ile bilimsel gerçekleri göz ardı ederek, canlı türlerini Allah'ın yarattığı gerçeğine karşı çıkmış ve canlıların ortak bir atadan gelerek, doğa şartları sonucunda birbirlerinden farklılaştıklarını öne sürmüştü.
    Darwin'in bu VARSAYIMI hiçbir bilimsel bulgu ya da deneye dayanmıyordu. Ancak Darwin, dönemin ünlü materyalist biyologlarından aldığı destek ve teşviklerle, bu varsayımlarını zamanla iddialı bir teori haline getirdi. Bu teoriye göre canlılar tek bir ilkel atadan geliyorlardı ama çok uzun bir süreç içinde küçük küçük değişimlere uğramışlar ve böylece farklılaşmışlardı. Ortama en iyi şekilde uyum sağlayanlar özelliklerini gelecek nesillere aktarıyor, böylece bu yararlı değişimler zamanla birikerek bireyi, atalarından tamamen farklı bir canlıya dönüştürüyordu. (Bu "yararlı değişimler"in kökeninin ne olduğu ise meçhuldü.) Darwin'e göre insan da, bu hayali mekanizmanın en gelişmiş ürünüydü.




  • iyi çalışmalar,hepinize tebrikler
  • stephan dawking dünyada kozmolojiyi anlatacak tekkişi demiş arkadaş ama kendi kendine çelişkide kaldı bu kişi.
    dünyanın şu anda en iyi fizikçisi olarak görülüyor.
    Ama kara deliğin var olduğunu savunan daha sonra ise bundan geri dönen bir kişidir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi kasifmert -- 3 Kasım 2006; 16:18:24 >
  • arkadaşlar verdiğiniz değerli bilgilerden dolayı hepinize ayrı ayrı teşekkürler.Fizik dalında buluş yapan değerli bilim aadamlarının yaptığı buluşların öyküleri lazım.malum cocuğun dönem ödevi.hepinize şimdiden ayrı ayrı teşekkürler
  • Tesla'nın kıymeti bilinseydi bugün günlük yaşamımız ve bilim oldukça farklı yerlerde olabilirdi,bence çok radikal ve yenilikçi düşüncelere sahip bir bilim adamıydı...
  • sağlam topic..
  • Çok yararlı olabilecek bir topic. Umarım güncel olur..

    Feza Gürsey


    1940'ta Galatasaray Lisesini bitiren Gürsey 1940-44 arasında Istanbul Universitesi Fen Fakültesi’nde fizik öğrenimi gördü. Daha sonra Ingiltere'ye gitti ve 1950'de Londra Üniversite'sine bağlı imparatorluk bilim ve teknoloji yüksek okulu'nda doktora çalışmasını tamamlayarak Türkiye'ye döndü.

    1951'de İÜFF'ye genel fizik asistanı olarak giren Gürsey, 1957'de ABD'ye giderek Brookhaven Ulusal Laboratuvarı'nda ve 1958-60 arasında Princeton Universite si'nde araştırmalar yaptı.1960-61 yıllarında konuk yardımcı profesör olarak Columbia Universite' sinde dersler verdi. Ve daha sonra Türkiye'ye dönerek 1961'de Orta Doğu Teknik Universitesi'nin(O.D.T.Ü) Teorik Fizik Bölümü' nde Profesör oldu. 1963'te yeniden ABD'ye giden Gürsey 1963-67 arasında Yüksek Araştırma Enstütüsü'nde ve Yale Universite'sinde konuk profesör olarak dersler verdi. 1974'te O.D.T.Ü'den ayrılarak Yale Universitesi'ne geçti. Ve 1977'de Josiah Willard Gibbs adına kurulan kürsünün profesörlüğüne atandı.

    Feza Gürsey kuramsal fizik alnındaki çalışmalarını atom çekirdeğini oluşturan parçacıklar arasındaki temel etkileşmelerin ve bu parçacıkların iç yapısının incelenmesi üzerinde yoğunlaştırdı. Temel parçacıkların spinlerini inceledi. 1960'ta SU(2) X SU(2) bakışım grubunun lineer olmayan gösterimlerini geliştirdi. 1964'te Italyan fizikçi Radicati ile birlikte çalıştı. 1974-76 arasında M.Günaydın ile birlikte yaptığı çalışmalarda o güne değin fizikte bulunmayacağı sanılan ayrıcalıklı grupların belirleyebileceği bakışımları araştıran Gürsey, kromodinamik ve elektromagnetik etkileşme yapan renkli kuvarklar ile zayıf(süresi 10 saniyeden uzun) ve elektromagnetik etkileşme yapan elektron, müon ve notrinolar gibi leptonları biraraya toplayan bileşik bir E6 grubunun içerdiği oktonyon cebrinin renk dinamiğiyle ilgisi olduğunu gösterdi. 1976'da da bu grubun bir bileşik grup olabileceğini önerdi. Gürsey'in bu çalışmaları 1968'de TUBİTAK Bilim Ödülü, 1977'de Oppenheimer Ödülü, 1979'da Einstein Madalya'sı, 1981'de New York Akademisi'nin Morrison Ödülü, aynı yıl İstanbul Universitesi'nin madalyası ve onur doktorluğu unvanını ve 1987'de Grup kuramı vakfının Wigner madalyasıyla ödüllendirilmiştir. 1992 yılına kadar kaldığı Yale'de işgal ettiği kürsüyü ise Gibbs, Onsager ve Lamb gibi Nobel Ödüllü kişilerle paylaşıyordu. Ancak Gürsey, yine de sık aralıklarla Türkiye'ye dönüyor ve buradaki bilimsel aktivitelerinden vazgeçmemekte direniyordu.

    "Türkiye'ye gelişlerinde çeşitli üniversitelerde seminerler veriyordu. Nisan'da vefat etti; ondan önceki Aralık'ta Türkiye'deydi. ODTÜ'de, Bilkent'te, Edirne'de seminerler verdi. Yani o kötü hastalığına rağmen, ölmeden dört ay önce buralarda gezdi. Öleceğini biliyordu. Bunun için de kafasındaki bütün problemleri tamamlamak ihtiyacı içerisindeydi. Bir ara konuşurken 'bu yıl on tane yayın yapabildim,' dedi. Bu Feza'nın tavrı değildi. Ortalama yılda dört-beş yayın yapardı; problemlerini, biten yayınlarını senelere dağıtırdı." diye anlatıyor Prof Gürses.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Kant -- 14 Şubat 2007; 14:48:13 >




  • Arkadaş yanlış oluyo albert einstein atom bombasını bulup dünyanın anasını falan ağlatmadı o atmdaki nükleer enerjiyi kullanılabilir enerjilere çevirmenin oylunu buldu bunu bomba yaparak dünyanın anasını ağlatan amerika birleşik devletleri dir. !!!!!!!!!!!!!!


    !!!!
  • Herhangi bir konuda herhangi bir açılım sağlayan , bir başkasının önünü açar diye düşünüyorum.Bu açılım eğer olmazsa diğerinin katkısını sıfırlar!!!! Einstein veya birbaşkası bilimsel alanda sağladığı gelişme diğer bir araştırmacıya yön vermiştir...Bilimsel gelişmelerin, kötü kullanımı kötümserlerin kullanım alanıdır.Bunun kullanma şekliniz kişisel tercihinize bağlıdır.Bu buluşu icad edeni bağlamaz diye düşünüyorum.Buluşu kötü kullananı bağlar...İnsanlığa katkısı olan tüm bilimİNSANLARINA(bilimadamı kavramına karşıyım eril olduğu için ,bir erkek olarak) sonsuz saygılarımı sunarım her ne milletten veya her ne dinden olursa...


    Saygılarımla,
  • Lord of the Shadows ve Steingberger_2'ye katılıyorum. Nükleer enerji, yararlı olarak kullanılabileceği gibi, zararlı olarak da kullanılarbilir. Albert Einstein, bu enerjiyi bulduğunda atom bombası belki de aklının ucundan bile geçmedi.. Bence herhangi birşeyin(bu bir buluş da olabilir, hatta duygular bile)ne için kullanıldığı ne olduğundan daha önemlidir..
  • 
Sayfa: önceki 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.