Şimdi Ara

Bir Rüyanın İçinde Olabilir misin?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
15
Cevap
0
Favori
408
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Bir rüya görürsünüz. Sonra uyanıp bunun bir rüya olduğunu fark edersiniz. Her zaman uyanınca ne yapıyorsanız onları yaparsınız ama sonra yeniden uyanırsınız ve bir bakmışsınız ki aslında o da bir rüyaymış. Bu deneyimi büyük çoğunluğunuz en az bir kere yaşamıştır. Sinir bozucudur. Çünkü insanın aklına şüphe sokar: “Şu anda da başka bir rüya katmanının içinde bulunmadığımı nereden bilebilirim?” şüphesi. Belki de çoğunuz basit bir şekilde bu şüpheyi başınızdan atıp gitmişsinizdir ama Rene Descartes, bunun üzerinde fazlasıyla durdu. Nasıl mı? Kartezyen (yöntemli) şüphecilik denen şu felsefi düşünceyi hep birlikte inceleyelim.

    Doğruya Ulaşmak

    Rene Descartes bir filozof olmasının yanı sıra bir matematikçi ve bilim insanıydı bu yüzden doğruya, mutlak hakikate ulaşması çok önemliydi. Bu yüzden amacını sadece doğru bilgiyi bulmak olarak belirledi. Yanlış bilgilerden kurtulmalıydı çünkü yanlış bilgilerden elde edeceği sonuçlar da yanlış olacaktır ve bu tüm düşünce biçimimizi etkileyebilir. Elde ettiğimiz bilgiler, birbirleriyle fazlasıyla etkileşim içerisinde oldukları için bu yanlışlar zamanla tüm bilincimizin yanlış bilgilerle dolu olmasına yol açacaktır.

    Bunu bir sepetteki elmalara benzetebiliriz. İçlerinde bir tane çürük elma olsa bile bu elma, diğer tüm elmaların çürümesine neden olabilir. Çözüm olarak ne yapacağız peki? Sepetteki tüm elmaları döküp, her birini teker teker kontrol ettikten sonra içlerinden sadece çürük olmayanları seçip sepete atmalıyız. Bu şekilde tüm elmaların sağlam kalması sağlanabilir.


    Descartes ‘a göre beynimizdeki tüm bilgilerin doğruluğundan en az bir kere şüphe etmeliyiz.

    Benzetmeden anlayacağınız gibi öncelikle beynimizdeki tüm bilgilerden şüphe etmeliyiz. Her birinin en az bir kere doğruluğunu sınamalıyız. Ama bu doğruluğunu sınadığımız bilgiler içerisinde doğruluğu veya yanlışlığı üzerinde kesin yargıya varamayacaklarımız vardır bu yüzden bunları yanlış saymalıyız. Çünkü bir elma, çürük olma ihtimali bulunduruyorsa tüm sepeti çürütme riski vardır. Bu yüzden Descartes, sepeti riske atmaktansa kesin sonuçlara ulaşmayı yeğler. Düşünce yapısını sadece doğruluğundan kesin olarak emin olduğu bilgiler üzerine kurmaya çalışır. Doğruyla yanlışı seçmeye karar verebilmesi sayesinde özgür olabileceğine inanır. Bunun için de epistemolojide ( bilgi felsefesi) en çok tercih edilen bilgi alma yöntemleri olan duyular ve aklı bu süzgeçten geçirir.


    Yazının devamı için:

    https://www.pilibitik.com/felsefe/bir-ruyanin-icinde-olabilir-misin-kartezyen-suphecilik-rene-descartes//








  • Mantıksal olarak mümkün ama olasılığı çok düşük. Dış dünyadan şüphe duyan filozoflar bir elin parmağını geçmez.

  • Eski yunanda septikler adı verilen, başta Pyrrhon olmak üzere birçok filozof dış dünyadan şüphe etmiştir. Hatta onların bu mevzuyu Descartes'tan çok daha ileri götürdüğü söylenebilir. Descartes'ın şüpheciliği onlarınkine göre daha metodik ve seçicidir.

  • quote:

    Orijinalden alıntı: menty

    Eski yunanda septikler adı verilen, başta Pyrrhon olmak üzere birçok filozof dış dünyadan şüphe etmiştir. Hatta onların bu mevzuyu Descartes'tan çok daha ileri götürdüğü söylenebilir. Descartes'ın şüpheciliği onlarınkine göre daha metodik ve seçicidir.

    Antik Yunan felsefesini çok ciddiye almayın.

  • Olamayız hayat bir gerçektir

  • Bir rüyada olsak da bir önemi yok çünkü bir gerçeklik türü olarak rüyanın da kendi kuralları (veya kuralsızlığı) var. Rüya denilen bir gerçekliğin senin dışında olmayıp da senden kaynaklanıyor olması ve seni zaten erişemeyeceğin dışsal bir gerçeklikten ayrı tutması dert edilecek veya üstünde durulacak bir şey değil. Eğer böylesi bir ontolojik tertibe inanıyorsan ki bunu tanrıya bağladığını varsayarsak zaten vakti geldiğinde alıkonulduğun dışsal gerçekliği tanrı sana gösterecektir; yani göstermesi gerekir. Göstermezse dini hakikat, "esas gerçeklik", aydınlanma, sınav vs gibi şeylerin içi boşalmış olur. Eğer genel bir rüyada olmanın sebebi tanrı değilse de, başka bir şeyse de fazla yapabileceğin bir şey yok. Bu çok minimal, asla değiştiremeyeceğin ihtimali kabullenmen gerekir nasıl ki rüyanda kendini kaptırdığın bir akışı kabul ediyorsan. Bu arada naçizane bir tavsiye vermem yerinde olur, salt ontolojik sorgulamaları aşamayan insan-merkezli düşüncelerden ve yaklaşımlardan kaçının. Evreni ya da genel varlığı rüya gibi insan merkezli kavramlarla açıklamak büyük bir yanlışlık, çıkmaz sokak hatta ciddi bir sığlık-çiğlik.
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Nat Alianovna kullanıcısına yanıt

    Rüyada olup olmamam pragmatist açıdan pek de önemli değil, doğru söylüyorsun. Zaten yazının devamını okursan Descartes'ın bu tür varsayımların günlük hayata taşınmaması gerektiğini belirttiğimi görebilirsin.

    Diğer söylediğine gelecek olursak böyle bir ontolojik tertibe zaten inanmıyorum. Sadece Descartes'ın bu görüşü hakkında bilgi vermek istedim. Tanrıyı kanıtlama şekli zaten birçok kişi tarafından eleştirilmiş. Her şeyi böyle tanrıya bağlamasının Ortaçağ'da kilisenin dogmatik tavrından korktuğu için olabileceği de söylenir.

    Descartes'ın kartezyen şüpheciliğinin önermeleri biraz uçuk olabilir. Bunların doğruluğundan da hiçbir zaman emin olamayız. Ama kartezyen şüphecilik, bir yöntem olarak hem felsefede hem de bilimde çok işe yarayan argümanlar sunmuştur.

  • Aslında pragmatist bakış açısından söz etmiyorum. Gerçekliğin adının rüya olması veya senden kaynaklanması bir şey değiştirmiyor. Hatta bunun bir adı bile var: idealizm. Çıkmaz sokaktan kastım metafiziksel-ontolojik sorgulamada pek bir katkısının olmaması olduğu kadar denetlenebilir veya günümüzde ciddiye alınır fikirler olmaması. Descartes'in Batı düşüncesinde yeri büyük ama ciddi handikapları var. Varlığı sorguluyor ama tanrının varlığını hiç sorgulamıyor. İnsan merkezli düşünen birisi. Kafasını rüyalarla bozması da o yüzden. Gerçeklik zaten hiçbir şüpheyle tecelli etmez, gerçekliğe mutlaken erişemezsin; erişsen de bilemezsin ama gerçekliğe yaklaştığını umut edebilirsin veya gerçeklikle uyumlu olduğunu bekleyebilirsin.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Olamazsın

  • Bir simülasyon içinde yaşıyor olabiliriz.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Matrix filmi ile popüler sinema felsefe ile ilgilenmeye başladı desek yalan olmaz. Düşte miyiz? Gerçek hayatta mı? Tabi bu sorunun ciddiyet ve popülarite kazanması bilgisayarların ve sanal hayatın yaşamlarımızda yerini almasından sonra oldu.


    Rüya mı gerçek mi?

    "Chuang tzu, rüyasında kelebek olduğunu gördü. Uyandığında ise o anda ‘insan olduğu‘ rüyasını görmekte olan bir kelebek mi, yoksa az önce rüyasında kelebek olduğunu gören bir insan mı olduğunu bilemedi."


    Milattan önce 3. ile 5. yüzyıl arasında yaşamış Taoist bir filozof olan Chuang tzu’nun, insan zihninin uyanıkken tecrübe ettiği gerçeklik ile rüya gerçekliği arasında arafta kalmış haline atıfta bulunan sözlerini duymuş olabilirsiniz. Rüya hali beynin dış dünyanın uyaranlarına kapılarını kapattığı ve yalnızca iç dünyasından kaynaklanan uyaranlara açık olduğu özel bir durumdur. Rüyalar sayesinde beynin kendi senaryolarını yazabileceğini, kendi gerçekliğini üretebileceğini keşfettik. Bu da bize beynin dış dünyayı simüle etme görevinin yanı sıra, simülasyonu renklendirecek hikâyeler anlatma yeteneğine de sahip olduğunu gösteriyor. Dünyayı izah etme baskısı altındaki insanın, nesnel gerçekliğe ulaşmak için elinde yeterli veri olmadığında hikâye anlatıcılığına soyunduğunu düşünebiliriz. Tarih boyunca insanların ürettiği mitolojik ve dinsel anlatılara, efsanelere, masallara baktığımızda beynin sınırsız bir hayal gücüne sahip olduğunu ve belirsizlik karşısında kurmaca bile olsa her zaman bir yanıt vermeyi tercih ettiğini görebiliyoruz





  • Gerçeklik görecelidir. Filozofların dahi gerçekliğin kıyısından geçtiğini düşünmüyorum. Biz insanlık ise gerçeklikle hiç tanışmadık. Gerçeklik muhayyilemizin dışında bir yerlerde mevcut olan bir şey ve biz onu anlamaktan çok uzağız hâlâ.

  • quote:

    Orijinalden alıntı: Nat Alianovna

    Aslında pragmatist bakış açısından söz etmiyorum. Gerçekliğin adının rüya olması veya senden kaynaklanması bir şey değiştirmiyor. Hatta bunun bir adı bile var: idealizm. Çıkmaz sokaktan kastım metafiziksel-ontolojik sorgulamada pek bir katkısının olmaması olduğu kadar denetlenebilir veya günümüzde ciddiye alınır fikirler olmaması. Descartes'in Batı düşüncesinde yeri büyük ama ciddi handikapları var. Varlığı sorguluyor ama tanrının varlığını hiç sorgulamıyor. İnsan merkezli düşünen birisi. Kafasını rüyalarla bozması da o yüzden. Gerçeklik zaten hiçbir şüpheyle tecelli etmez, gerçekliğe mutlaken erişemezsin; erişsen de bilemezsin ama gerçekliğe yaklaştığını umut edebilirsin veya gerçeklikle uyumlu olduğunu bekleyebilirsin.

    Evet, dediğim gibi tanrıyı kanıtlama fikrini ben de hiç beğenmedim. Yazımın tamamını tanrıdan şüphe etmeyip diğer tüm düşüncelerinden şüphe etmesini eleştirdim.

    İkinci olarak gerçekliğe kesin olarak erişebilir miyiz, tartışılır ama Descartes da zaten gerçekliğin bir rüyadan ibaret olduğunu söylemiyor. Sadece bu tür ihtimallerin de olabileceğini dile getiriyor.





  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.