Şimdi Ara

Bilim/Kültür Haberleri.... (17. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
808
Cevap
0
Favori
104.041
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 1516171819
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Uykusuzluk hafızayı yavaşlatıyor

    Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Seung-Schik Yoo’nun araştırmasına göre uykusuz kalmak beynin öğrenme yetilerine ciddi şekilde zarar veriyor.

     Bilim/Kültür Haberleri....


    BOSTON - Araştırmaya göre, yeni bilgi öğrenmeden önce yeterince uykusunu almayan kişiler, bir önceki gece daha iyi dinlenmiş kişilere kıyasla yüzde 10 daha az hatırlıyor. Uzmanlar, çalışma saatlerinin yoğunlaşması sebebiye insanların artık uykuya daha az vakit ayırabildiği gerçeğini göz önünde bulundurduklarında, bu kanıtın ‘üzücü’ olduğunu söylüyor.

    Yoo ve ekibi yaptıkları deneyde 14 kişiye bir gece boyunca uyumamalarını, ve laboratuarda kalarak ya e-posta kontrol etmelerini, ya da kağıt oyunları oynamalarını söyledi. Katılımcılara deneyin başladığı andan 24 saat sonra uyumaya gönderilmeden önce 150 fotoğraf gösterildi, ve beyinleri tarandı.

    İki gece yeterli uyuduktan sonra kağıt imzalayacaklarını sanan katılımcılar laboratuara tekrar çağrıldı. Fakat araştırmacılar, katılımcılara ufak bir sınav verip gördükleri 150 resmi hatırlamalarını istedi.

    Uykusuz grup resimlerin sadece yüzde 74’ünü doğru hatırlarken, uykusunu alan kontrol grubu resimlerin yüzde 86’sını doğru hatırladı.

    ‘HİPPOCAMPUS’ ZARAR GÖRÜYOR
    Uykusuz kalacak gruba resimlerin ilk gösterildiği anda fMRI metoduyla yapılan beyin taraması, uykusuzluğun beynin ‘hippocampus’ denilen hafıza bölgesinde yavaşlamaya sebep olduğunu gösterdi. Yoo ‘araştırmanın kanıtladığı üzere hafızayı güçlendirmek için iyi dinlenmek şart’ dedi.

    Fareler üzerinde yapılan deneyler de uykusuzluğun beyinde strese sebep olan hormonların yükselmesine neden olduğunu gösterdi. Bu hormonların yükselmesi de dolaylı olarak hippocampus aktivitelerini azaltıyor. Harvard’lı araştırmacılar bu modelin insanlarda da benzer şekilde işlediğini düşünüyor. Daha önce uyku ve öğrenmeyle ilgili çalışmalar yapılmış olsa da, uykusuzluğun beyin aktiviteleriyle ilgili doğrudan ilişkisini değerlendiren araştırmayı ilk defa kendisinin gerçekleştirdiğini söyledi.

    Yoo. 'insanlar için kaç saatlik bir uykunun yeterli olduğunu henüz bilmenin imkanı yok' dedi.




  • Yapay retinayla körlere görme umudu

    ABD’li bilim adamları, göze yerleştirilen küçük bir suni retinanın, yaşa bağlı olarak ortaya çıkan sarı nokta hastalığı (macular degeneration) nedeniyle kör olan milyonlarca hastaya kısmi görme olanağı sağlayabileceğini bildirdi.

     Bilim/Kültür Haberleri....


    SAN FRANCİSCO - Amerikan Bilim İlerleme Derneği’nin ABD’nin San Francisco kentinde yapılan toplantısına katılan bilim adamları, “akıllı protez” ya da “yapay retina” olarak da adlandırılan protezin (implant), hastalık ya da yaralanmalar sonucu kaybedilmiş vücut fonksiyonlarını düzeltmek için beyin ile sinir sistemi arasında bağlantı kurmaya yaradığını söyledi.

    Bilim adamları yapay retinanın, beyinde ışığı algılama ve işleme görevi üstlenen ışığa duyarlı alıcı sinir hücrelerinin (fotoreseptör) yerini almak için tasarlandığını ifade etti.

    Araştırmaya katılan Güney Kaliforniya Üniversitesi’nden Profesör Mark Humayun, bu teknolojinin, sarı nokta hastalığı nedeniyle görme yetisini kaybedenlere yardımcı olacağını ümit ettiklerini kaydetti.

    Humayun ve arkadaşlarının 16 elektrotlu yapay retinanın ilk modelini 2002 yılından itibaren 6 hastada denedikleri, protezin beklenenden daha faydalı olduğu, yıllardır kör olan kişilerin bardak, tabak ve bıçak gibi nesneleri ayırt edebildikleri belirtildi.

    Humayun ve arkadaşlarının yaptığı yeni modelde ise elektrot sayısının 60’a çıkarıldığı, büyüklüğünün de ilkinin dörtte birine indirilerek, 3 milimetreye düşürüldüğü bildirildi.

    Proteze bilgileri ileten bir çift cama monte edilen küçük bir kameradan oluşan yeni model protez, göz bebeğinin dışına yerleştiriliyor ve göz bebeğinin arkasındaki retinaya bir kablo ile bağlanıyor. Hastalar bellerine bağlanan vericiyle de protezi yönlendiriyor.

    Humayun yeni modeli denedikleri 6 hastada ışık, karanlık ve bazı gri alanları ayırt etme konusunda ilkine göre daha iyi sonuçlar aldıklarını kaydetti.

    Humayun, görüntülerin beyne ulaşması için yeni rota yaratma çalışmalarıyla tasarlanan suni retinanın, klinik çalışmaların başarıyla tamamlanmasından sonra 2 yıl içinde ABD pazarına sunulabileceğini söyledi.

    Başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerdeki yaşlı insanlarda çok sık rastlanan sarı nokta hastalığına yakalananların sayısının 30 milyon kadar olduğu bildiriliyor.




  • biraz gecte olsa, guzel bi haber!.. :)

     Bilim/Kültür Haberleri....
  • Su, sağlık ve güzellik kaynağı

    Aç karnına içildiğinde organizmayı zararlı toksinlerden arındıran su, bebeği olan kadınlarda süt üretimini artırıyor.

     Bilim/Kültür Haberleri....


    KONYA - Selülitin oluşumunun önlenmesinde önemli rol oynayan su, zayıflamaya yardımcı oluyor, besin maddeleri ve oksijeni taşıyarak organ ve dokuları koruyor.

    Devlet Su İşleri Vakfının internet sitesi olan “www.dsivakfi.org.tr” adresinde, hayat kaynağı suyun faydaları anlatılıyor.

    Sağlığın korunması ve canlılığın sürdürülebilmesi için gerekli en önemli maddenin su olduğunun vurgulandığı sitede, vücudun yüzde 55-75’lik kısmını suyun oluşturduğu, suyun metabolizmanın düzenlenmesinde ve vücuttaki tüm reaksiyonlarda görevli olduğu belirtiliyor.

    Gün boyu içilecek 2 litre suyun, enerji oluşumunu artıracağı ve zayıflamaya yardımcı olacağı, besin maddeleri ve oksijeni taşıyarak organ ve dokuları koruyacağının bildirildiği sitede, şu bilgiler yer alıyor:
    “Aç karnına içilen su, organizmayı zararlı toksin maddelerden arındırıyor. Bağışıklık sisteminin görevini yapabilmesi için su gerekiyor. Bu özelliği ile zinde ve dinç kalmada yardımcı oluyor. Cildin nem ve elastikiyetinin düzenlenmesinde rol oynayan su, kadınların korkulu rüyası haline gelen selülit oluşumunun önlenmesinde ilk sırayı alıyor. Su, emziren kadınlarda, süt üretimini artırıyor.”

    Sıcak havalarda vücut sıcaklığını düzenleyici olarak çalışan suyun gün içinde 10-12 bardak tüketilmesi, su içmek için susamanın beklememesi gerektiği vurgulanıyor.

    Su miktarında azalma oldukça, vücutta depolanan yağ miktarının artmaya başlayacağının ifade edildiği sitede, şunlar kaydediliyor:
    “Vücut özellikle geceleri su almadığı için, sabahları uyanınca hemen bir bardak su içilmesi gerekiyor. Öğlen ve akşam yemeklerinden önce içilecek bir bardak su, iştahı bastırıp, mideyi dolduruyor ve sindirime iyi geliyor. Spor yapmadan önce içilen bir bardak su da yine metabolizmayı çalıştırırken, kas glikojeninin tükenmesinin önüne geçiyor. İdrarla zararlı maddelerin atılmasını sağlayan su, tükürük ve mide salgısında bulunarak, besinlerin sindirilmesinde görev alıyor. Hücre ve kas dokularını güçlendiriyor. Zararlı maddeleri dokulardan uzaklaştıran su, cildi gerginleştirip, parlaklık kazandırıyor.”




  • Matematik Merkezi!..

    Geçtiğimiz ay Boğaziçi Üniversitesi, Koç ve Sabancı Üniversiteleri işbirliği ile kurulan İstanbul Matematiksel Bilimler Merkezi’nde matematik araştırmaları yapılacak. Türkiye’den lisanüstü öğrencilerin ve matematikçilerin merkezde her ay farklı bir konuda biraraya gelerek çalışma programları yapmaları amaçlanıyor.

    Merkezi matematikçilerin evi olarak tanımlayan Prof. Dr. Betül Tanbay, tüm Türkiye’den lisanüstü öğrencilerin ve matematikçilerin merkezde her ay farklı bir konuda biraraya gelerek çalışma programları yapacaklarını söylüyor.

    Matematiğin artık ortaklaşa yapılan bir bilim olduğuna değinen Tanbay, "Türkiye’de matematik alanında takım oyunu çok az. Bu merkezde çalışmalar tamamen bir takım oyunu olacak" diyor.
    İstanbul Matematiksel Bilimler Merkezi, Boğaziçi, Koç ve Sabancı Üniversitelerinin işbirliği ile geçtiğimiz ay Boğaziçi Üniversitesi’nde kuruldu. Açılışı Koç, Sabancı ve Boğaziçi Üniversitesi rektörleri birlikte yaptı. Merkezde tüm Türkiye’den matematikçiler buluşup araştırma yapacaklar. Merkez tamamen lisanüstü öğrencilere ve matematikçilere yönelik.

    Merkezin web sitesinden (http://www.imbm.org.tr) isteyen herkes uluslararası düzeyde bir çalışma programı sunabilecek. Sabancı, Koç, Boğaziçi ve Işık Ünivesitesi öğretim üyelerinden oluşan 5’er kişilik bilimsel yönlendirme ve işletme yönlendirme komiteleri uygun gördüğü takdirde program kabul edilecek ve daha sonra matematikçiler merkezde biraraya gelip kimi zaman bir kimi zaman 3 hafta konu üzerinde çalışacaklar. Her projenin çekirdek araştırma kadrosu 10-15 kişiden oluşuyor. Seminerlere ise konunun uzmanı 30-35 kişi katılıyor. Merkezde ilerleyen günlerde toplumu ilgilendirecek genel matematik konuşmalarına da yer verilecek.

    Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Betül Tanbay bu merkezin kurulmasının ana nedenlerinden birinin, matematiğin artık ortaklaşa yapılan bir iş haline gelmesi olduğunu söylüyor: "Bugün pek çok matematik makalesine baktığınızda iki üç yazarın imzasını görüyorsunuz, insanlar biraraya gelip bir tahtanın önünde çözülmemiş bir problem üzerinde çalışıyorlar. Kağıt, kalem ve bilgi ile yeni bir problem üzerinde birlikte çalışıyorlar."

    Üniversitelerin üyelikleriyle merkeze katkı bulanacaklarını söyleyen Tanbay, gelişen işbirlikleri sayesinde daha fazla sayıda araştırma programının destekleneceğini belirtiyor. "İnsanları biraraya toplayıp bir şeyler yaptırmak pek de kolay değil. Kurumlar hemen rekabete giriyor. Haliyle üniversitelerin kendi aralarında da rekabet var. Ama matematiğin o kadar gelişmeye ihtiyacı var ki rekabetten çok dayanışma şart."

    Tanbay, Türkiye’nin matematiksel araştırmalarda geri kaldığını söylüyor: "Kişi bazında çok özel işler yapmış insanlar var ama ülke olarak matematikteki yerimiz olması gereken yerde değil. Fizikte Türkiye’nin ilerlemesinin nedeni Erdal İnönü, Feza Gürsey gibi kişilerin yeni insanlar yetişmesine çok büyük katkılar sağlamış olması. Hemen sonuç alınmaması nedeniyle devlet de yatırım yapmıyor."
  • Kumandayla güvercin yönlendirildi

    Çinli bilim adamları, güvercinlerin beynine elektrotlar yerleştirerek uçuşlarını uzaktan kumanda etmeyi başardılar.

    Yeni Çin Haber Ajansı Xinhua’nın haberine göre, Şandong Üniversitesindeki Robot Mühendisliği Teknoloji Araştırmalar Merkezi’nde görevli bilim adamları, kuşların sağa-sola, yukarı-aşağı yönlerde uçmalarını komuta etmek üzere mikro elektrotlar kullandı.

    Elektrotların, bilgisayar aracılığı ile gönderilen elektronik sinyallere göre güvercinin beyninin farklı bölgelerini uyardığı, böylece komutlar doğrultusunda uçmalarını sağladığı belirtiliyor.

    Xinhua’ya bilgi veren bilim adamı Su Xuecheng, ilk defa bu yöntemin bir güvercin üzerinde başarıyla uygulandığını belirtti. Su, 2005 yılında da fareler üzerinde benzer başarılı bir deney yapmıştı.
    http://www.ntvmsnbc.com/news/400858.asp
  •  Bilim/Kültür Haberleri....
    ODTÜ Robot Günleri Başlıyor!
    İlk kez 2002 yılında gerçekleştirilmiş, Türkiye'nin ilk robot organizasyonu olan ODTÜ Robot Günleri'nin dördüncüsü, 03-04 Mart 2007 tarihlerinde düzenlenecektir. Türkiye'nin çeşitli yerlerinden çok sayıda katılımcının yer alacağı etkinliğimiz tüm robotseverleri ODTÜ'ye davet ediyor...

    ODTÜ Robot Günleri'nde çeşitli kategorilerden Robot Yarışmaları düzenlendiği gibi özgün ve yaratıcı fikirler de kendine yer buluyor, katılımcılar bilgi paylaşımına teşvik ediliyor. Robot Günleri, düzenlenen çeşitli konferans ve atölye çalışmalarıyla Robot Teknolojisi ile akademik ya da profesyonel olarak ilgilenen bireyleri bir araya getirdiği gibi, amatörleri de bu teknolojiye biraz daha yakınlaştırıyor.

    İlgi duyan herkesin izleyici olarak da katılabileceği ODTÜ Robot Günleri insanların Robot Teknolojisi konusunda fikir edinmelerinin amaç edinildiği bir etkinliktir ve robotlara ilgi duyan herkes bu etkinliğe davetlidir...
    Yer: ODTÜ Kültür Kongre Merkezi

    ETKİNLİK PROGRAMINI ÖĞREMEK İÇİN : burayı tıklayınız
  • Mitroviça’da Türkçe resmileşti

    Kosova’nın kuzeyindeki sorunlu kent Mitroviça’nın Belediye Meclisi oturumunda alınan ‘Evet’ kararıyla Dillerin Kullanımı Yasası’na dayanılarak Türkçe geleneksel bir dil olarak hiçbir baraja tabi tutulmadan “resmi kullanımdaki dil” olarak onaylandı.

    MİTROVİÇA - Savaştan sonra Mitroviça ikiye bölünmüştü. Ibr nehrinin kuzey yakasında Sırplar, güney yakasında ise Arnavutlar, Türkler ve Boşnaklar yaşıyor. Mitroviça Belediyesi’nin meclis oturumunda milletvekileri “Evet” kararıyla Mitroviça’da Türkçe’nin resmi dil olarak kulanımını onayladı.

    Kosova Demokratik Türk Partisi Mitrovica Şube Başkanı Ergin Köroğlu, NTV’ye yaptığı açıklamada menuniyetini dile getirirken, Belediye Meclisi’nde Türkçe’nin resmi kulanımı konusundaki oylamanın beklenenden çok daha iyi geçttiğini de söyledi.

    Önceden Köroğlu, Belediye Meclisi, iktidar ve muhalefet partileri ve uluslararası temsilcilerle gerçekleştirdiği görüşmelerde Mitroviça Türkleri’nin dil konusundaki taleplerini iletmiş, Türkçe’nin Mitroviça’da Dillerin Kullanımı Yasası’na dayanarak, geleneksel bir dil olarak hiçbir baraja tabi tutulmadan “resmi kullanımdaki dil” olarak kabul edilmesi başvurusunda bulunmuştu.

    Geçen yıll ise Türk dilinin Prizren’de resmi dil olması ile ilgili UNMIK, Avrupa Konseyi, Kosova Kurumları ve “Altı artı” adlı parlameter grubu temsilcilerinden oluşan özel bir panel önerisi Kosova Meclisi’nde onaylanmıştı.

    Bu arada yarın Viyana’da Sırplar ile Kosovalı Arnavut liderleri bir araya gelecek ve BM Özel Eliçisi Marti Ahisaari’nin Kosova statüsüne ilişkin nihai önerisi görüşülecek. Geçen hafta yapılan konsültasyon görüşmelerinde Kosova heyeti toplulukların dil eşitliği ve eğitim konularındaki önerilerini Ahtisaari’ye iletmişti.

    Görüşmelerin ardından öneride bazı değişiklikler yapıldı. Öneri paketinde Arnavutça ve Sırpça’nın resmi dil olduğu belirtilirken, devamına, “Türk, Boşnak ve Rom dillerinin, yasaya uygun olarak belediye düzeyinde resmi dil veya resmi kullanımdaki dil statüsüne sahip olacağı” eklendi.

    Mitroviça şu anda iki şubeden oluşan bir belediye. BM Özel Eliçisi Marti Ahisaari’nin Kosova statüsüne ilişkin öneri paketine göre Mitroviça iki belediyeden oluşacak, Kuzey ve Güney Mitroviça belediyeleri arasında ise bir ortak yönetim kurulu oluşturulacaktır. Bu belediyeler arasındaki anlaşma çerçevesinde, yetkileri alanında fonksiyonel işbirliği de gerçekleşmiş olacaktır.




  • Dünyanın en eski bayramı: Nevruz

    Dünyanın en eski bayramı Nevruz, Türk dünyasında Göktürkler’in Ergenekon’dan çıkışı ve 12 hayvanlı Türk takviminde yeni yılın başlangıcı olarak 5 bin yıldan bugüne kutlanıyor.

    ANKARA - Kimi topluluklar, bu günü Tanrı’nın dünyayı yarattığı gün, kimileri Nuh Peygamber’in yere ilk ayak bastığı gün, kimileri ise ilk insanın yaratıldığı gün olarak kutlarken, gece ile gündüzün eşit olduğu bu gün, bir bahar müjdecisi kabul ediliyor.

    Farsça “yeni gün” anlamına gelen Nevruz, dünyadaki çeşitli Türk topluluklarında “Noruz”, “Navrız”, “Ergenekon”, “Bozkurt”, “Çağan”, “Mart Dokuzu”, “Sultan Nevruz”, “Mart Bozumu” gibi adlarla anılıyor. Yüzyıllardır bu bayramı titizlikle muhafaza eden Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Afganistan ve Tacikistan, resmi tatil ilan ettikleri Nevruz’u, bir “milli bayram” olarak her yıl kutluyor.

    COŞKUYLA KUTLANIYOR
    Bütün Türk dünyasının coşku içinde kutladığı, gönüllerin geleceğe yönelik neşe, sevinç ve ümitle dolduğu bu özel günde, kederli olmak en büyük ayıp ve suç sayılıyor.

    Kutlama törenlerinde bölgelere göre çok farklı oyunlar oynanırken, bu güne özel bazı yemekler pişiriliyor ve eğlenceler düzenleniyor. Topluca yenilen Nevruz yemeğinden sonra insanlar birbirlerinin yeni yılını kutluyor ve mezar ziyaretleri yapılıyor.

    Bu günde dargınlar barıştırılırken, parçalanmak üzere olan aileler mahallenin ileri gelenleri tarafından barıştırılıyor. Fakirlere, kimsesizlere ve yaşlılara maddi ve manevi yardım eli uzatılıyor. Gençler, yakılan Nevruz ateşinin üzerinden atlıyorlar.

    “ERGENEKON’DAN ÇIKIŞ”
    Türk dünyasındaki yaygın inanışa göre, Nevruz, Göktürkler’in Ergenekon’dan çıkışı ve istiklalini kazandığı gün olarak kabul ediliyor.

    Ebulgazi Bahadır Han’ın ölümsüz eseri “Secere-i Türk”te, Ergenekon menkıbesinde 400 yıl dört tarafı yüksek dağlarla çevrili bir vadide kalan Türk’ün, buradan baharın başladığı gün çıkarak, ata yurduna döndüğü ve hürriyetini, istiklalini kazandığı, dosta, düşmana Türk’ün varolduğunu tekrar duyurduğu bildiriliyor.


    Bu nedenle, 21 Mart, bütün Türk dünyasında istiklalin kazanıldığı kurtuluş günü olarak kutlanıyor. Özellikle Orta Asya Türkleri, Nevruz Bayramı’nda yapılan toplantılarda Ergenekon Destanı’nı okuyarak, yeni nesillere de bu günün önemini anlatıyor. Türk dünyasındaki diğer inanışa göre, 12 hayvanlı Türk takviminin başlangıcı olarak kabul edilen 21 Martta, doğanın yeniden canlanması, bolluk ve bereketin habercisi baharın gelişi kutlanıyor. Bu günlerde ortaya çıkan kardelen çiçeğine ise “Nevruz Çiçeği” deniliyor. Bu günde doğan çocuklara göbek adı olarak “Nevruz” konuluyor.

    YÖRELERDE NEVRUZ
    Türkiye ve Türk kültürünün yayıldığı coğrafyalarda Nevruz Bayramı, ilginç adetlerle kutlanıyor. Bu adetlerden bazıları şöyle:

    • Mersin-Silifke bölgesindeki Toros Türkmenleri’nde “Mart İpliği” adıyla bilinen Nevruz’da ağaçlara bez bağlanıyor ve Nevruz günü yaylalara çıkılıyor. Yayla evlerinde bulunanlar gelen misafirleri evlerinde ağırlıyor, gelen grup silah atarak gelişini bildirirken, yayladakilerin başkanı da buna bir el ateş ederek cevap veriyor. Daha sonra karşılıklı silahlar atılıyor ve birbirlerine “Nevruz’unuz kutlu, dölünüz hayırlı ve bereketli olsun” temennisinde bulunuluyor. O yıl 20 kuzu veya oğlağı olan sürü sahibi bir kurban kesiyor ve orada pişirilerek yeniliyor.
    • Tahtacı Türkmenleri’nde Nevruz, “Sultan Nevruz” adıyla anılıyor. Eski Mart ayının 9. günü kutlanarak yaylalara çıkılıyor. Bununla ilgili olarak, halk arasında “Mart dokuzundan sonra dağlar misafir alır” deniliyor.
    • Gaziantep ve çevresinde 22 Mart gününe “Sultan Navruz” adı veriliyor. Halk arasındaki inanca göre, Sultan Navruz güzel bir kızdır ve 21 Martı 22 Marta bağlayan gece batıdan doğuya doğru göç eder, bir başka inanca göre ise kuş kılığında uçan bir derviştir. Nevruz gecesi Sultan Navruz’un geçtiği saatte uyanık olanların bütün dileklerinin gerçekleşeceğine inanılıyor.
    • Malatya’nın bazı köylerinde halk Nevruz’u “Kış Bitti Bayramı” olarak kutluyor.
    • Ağrı ve çevresinde o gece gençler bir dilek tutarak kapıları dinleyip içerideki konuşmaları yorumlayarak niyetlerinin tutup tutmayacağını anlamaya çalışıyor. Bir başka uygulama, bekar bir delikanlı o akşam “tuzlu gılik” denilen tuzlu hamurdan yapılmış bir çöreğin yarısını yiyor ve su içmeden yatıyor ve rüyasında kendisine su veren kızla evleneceğine inanılıyor. Ertesi gün çöreğin diğer yarısını evin damına veya bacasına bırakıyor. Gelen bir karga çöreği kapıp hangi evin damında yerse o evin kızıyla evleneceğine, karga hiç bir evin damına konmayıp uzaklaşırsa uzaklardan biriyle evleneceğine inanılıyor.
    • Giresun’da “Mart Bozumu” adıyla kutlanan Nevruz’da çevredeki akarsulardan su getirilip hayvanların üzerine serpiliyor.
    • Edirne’de eski hasırlar yakılıp “mart içeri, pire dışarı” diyerek üzerinden atlanıyor.


    SOFRAYA “S” İLE BAŞLAYAN YİYECEKLER

    • Özbekistan’da Nevruz sabahı yeni elbiselerini giyen halk, hazırladıkları halim, sümelek, samsa, çorba, pilav gibi yiyecekleri alıp kırlara çıkıyor. Sofralara “s” ile başlayan yedi yiyecek konuluyor.
    • Türkmenistan’da hazırlıklarına bir hafta önceden başlanan Nevruz’da yeni yılı yeni elbiselerle karşılama adeti bulunuyor. Nevruz gününde ne kadar çok yiyecek hazırlanırsa yeni yılın da o kadar bereketli geçeceğine inanılıyor.
    • Kazakistan’da her evin sofrasında ak olan yiyecekler, yeşillikler ve kırmızı et yemekleri bulunduruluyor. Nevruz’a özgü yemek “Nevruz koje” hazırlanıyor.
    • Kırgızistan’da bahara giriş bayramı olarak kutlanan Nevruz’da açık renk elbiseler giyiliyor.
    • Azerbaycan’da niyet tutanlar akşamları “kulak pustu”ya çıkıyor. Niyet tutup kapıyı dinliyor, eğer bu evden kötü söz gelirse niyetlerinin kabul olmayacağına, iyi söz gelirse kabu olacağına inanılıyor.





  • Mesir macununun tarihçesi

    Bu yıl 467’ncisi düzenlenen Uluslararası Manisa Mesir Festivali, törenlerle başladı.


    İSTANBUL - Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in eşi, Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan Manisa’da hastalanır.

    Hastalığına çare bulunamayan sultanın yaptırdığı Sultan Camii Medresesi’nin başına getirilen Merkez Efendi, bitki ve baharat karışımından oluşan bir macun hazırlar. 41 çeşit baharatla karıştırılarak hazırlanan bu macunu yiyerek sağlığına kavuşan Hafsa Sultan, hastalara bu macunun verilmesini ister.

    Hafsa Sultan, halktan gelen isteğin artması üzerine kağıtlara sardırılan macunun, Sultan Camii’nin kubbe ve minarelerinden saçılmasını buyurur. Halk, her yıl 21 Martta Sultan Camii önünde toplanır ve böylece Manisa Mesir Şenlikleri doğmuş olur.

    41 ÇEŞİT BAHARAT
    Hoş ve lezzetli kokusu olan mesir macunu, halk arasında iştah açıcı, kan dolaşımını düzenleyici, yorgunluğu giderici, hormonları çalıştırıcı özellikleriyle talep gördü.

    Mesir macununun yapımında anason, meyan balı, çivit, çöp çimi, çörekotu, darı, galanga, hardal, havlıcan, Hindistan cevizi, Hindistan çiçeği, hıyarşembe, kakule, karabiber, karanfil, kimyon, kişniş, zaferan, meyan balı, kebabe, karahalil, limon tuzu, udülkahır, iksir şekeri, topalak kökü, mürrüsafi, portakal çiçeği, portakal kabuğu, ravent, raziyane, safran, sakız, kara halile, sarı halile, sinameki, tarçın, topalak, vanilya, zencefil, zerdeçöp ve günbalı kullanılıyor.




  • Belediye başkanı, bakanın önünde diz çöktü

    Adana’nın Yüreğir ilçe Belediye Başkanı Ömer Topçu, Kültür Bakanı Atilla Koç’tan isteğini, bakan Koç makam aracından inmediği için diz çökerek anlattı.

     Bilim/Kültür Haberleri....


    ADANA - Kültür Bakanı ve Turizm Bakanı Atilla Koç, Yüreğir’deki kültür merkezi inşaatını gezdi. Ardından Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak ve Yüreğir Belediye Başkanı Ömer Topçu’dan makam aracından inmeden çalışmalarla ilgili bilgi aldı.

    Bakan Koç’la konuşurken diz çöken AK Parti’li ilçe belediye başkanı Topçu, Koç’tan kültür merkezi için maddi destek istedi.

    Bu talebe önce olumsuz yanıt veren Koç, daha sonra kaynağın bir bölümünün bakanlık tarafından karışılanacağını söyledi.

    Sohbet sırasında, “Böyle de oturduk ama kusura bakmayın” diye açıklamada bulunan Koç, bir süre sonra araçtan çıkarak, ilçe başkanı ile konuşmasını sürdürdü.







    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ömer -- 25 Mart 2007; 16:30:34 >
  • ODTÜ’lü gençlerden Artırılmış Gerçeklik

    ODTÜ’lü dört gencin geliştirdiği “Artırılmış Gerçeklik-Palmax” projesi sayesinde artık sayısal dersler öğrencilerin kabusu olmaktan çıkacak. Proje, bilgisayar simülasyonu sayesinde soyut kavramları somutlaştırıyor.


    ANKARA - ODTÜ’lü Gürkan Caner Birer, Mustafa Ayan, Münir Ercan ve Gürkan Kuru’nun geliştirdiği Palmax projesi, fizik, kimya ve biyoloji derslerinde öğrencilerin anlamakta zorlandığı kavramları somut halde inceleme imkanını sunuyor.

    Gençler projeyi, “Projemiz sanal dünyayla gerçek dünyayı berleştirmeyi hedefleyen bir proje. Kameradan aldığımız görüntüye bilgisayarda oluşturmuş olduğumuz üç boyutlu objeleri ekliyoruz. Böylece sanal dünya ile gerçek dünyanın birleştirildiği artırılmış bir gerçeklik oluşturuluyor” sözleriyle anlatıyor.

    Projenin mimarlarından Gürkan Caner Birer, bu teknolojiyi eğitim alanının dışında eğlence ve savunma sektörlerinde kullanmayı hedeflediklerini belirtti.

    Birer, “Örneğin canlı yayında spikerin yanında sanal bir karakter yardımcı spiker ya da yan karakter olarak canlı yayında olabilir. Bir show programında şov sunucusu Shrek olabilir, yanında da eşekle birlikte değişik sohbetler yapabilirler. Bunu üç boyutlu olarak canlı yayında yaparlar ve telefonla bağlanan izleyci de bu ortama katılabilir” diyor.







    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ömer -- 25 Mart 2007; 16:30:20 >
  • İnsan ve hayvan hücresi taşıyan koyun yaratıldı

    Bilimadamları organ naklinde çığır açacak önemli bir gelişmeye imza attı. İnsan organları da taşıyan bir koyun yaratmayı başaran bilimadamları, bu çalışmanın organ nakli için bekleyen milyonlarca kişi için umut ışığı olabileceğini söylüyor.


    İSTANBUL - Bilimadamları insan ve hayvan hücrelerini bir arada taşıyan dünyanın ilk koyununu yaratmayı başardı. İnsan hücrelerinin bir koyun ceninine enjekte edilmesiyle yüzde 15 insan, yüzde 85 de hayvan hücreleri taşıyan bir koyun dünyaya geldi.
    Haberin devamı

    Amerikan Nevada üniversitesi profesörlerinden İsmail Zanjani’nin 7 yıl süren ve 10 milyon dolar harcadığı araştırması, donörün kemik iliklerden alınan kök hücrelerinin cenine enjekte edilmesi esasına dayanıyor.

    Dünyaya gelen koyunun karaciğer, kalp, akciğer ve beyninin bir bölümü insan hücreleri taşıyor. Profesör Zanjani’ye göre bu insanlara hayvanlardan organ nakline bir adım daha yaklaşılması anlamına geliyor.

    Ancak bu yöntemin etik açıdan bazı çevrelerin hedefi olması kaçınılmaz. Bazı bilimadamları da hayvanlarda zararsız olan bazı virüslerin insanlarda büyük tehlike yaratabileceğine dikkat çekiyor. Hayvan hakları savunucuları da hayvan ve insan özellikleri taşıyan melez bir ırkın oluşmasından endişe ediyor. Ancak araştırmayı yürüten bilimadamlarına göre bu mümkün değil.




  • cok guzel bilgiler tesekkurler..
  • Görmeyenlerin ışık olun, kitap seslendirin

    Milli Kütüphane, görme engelliler için kitapları seslendirecek, onların “gözü olacak” gönüllüler arıyor.


    ANKARA - Kimi zaman evinizde, kimi zaman otobüste, belki yatmadan önce, belki uzanarak, belki kahvenizi yudumlayarak kitap okuyorsunuz. Sizin okuduğunuz satırları göremeyen, yeni çıkan bir romanın sözcükleri arasında dolaşamayacak durumda olanları hiç düşündünüz mü? İşte onlar görme engelliler, belki de hiç düşünmeden görmezden geldiğimiz insanlar onlar.

    Milli Kütüphane Başkanlığı, görme ve okuma engellilere yönelik hizmet verebilmek için sesli kitap okumak isteyen gönüllüleri bekliyor. Bu iş için gönüllü olan kişiler, Bahçelievler’deki Milli Kütüphane Başkanlığına başvuruyorlar.

    Ses tonu ve diksiyonu düzgün, Türkçeyi iyi konuşan bu kişiler, kütüphane içinde oluşturulan stüdyoda kitap okuyorlar. Gönüllülerin okudukları kitaplar, kasetlere kaydediliyor, çoğaltılan kasetler ise okuma engelli kişilerin hizmetine sunuluyor.

    Milli Kütüphane Başkanı Tuncel Acar, gönüllü okuyucuların, görme engeliler için roman, şiir, hikaye ve çeşitli eğitim kitaplarını okuduklarını ve bunları kasede kaydettiklerini söyledi. Kitaplarının hepsinini gönüllüler tarafından okunduğunu belirten Acar, “Milli Kütüphane’nin ‘Konuşan Kitaplık’ bölümünde sesli kitap arşivimize katkıda bulunmak isteyen ses rengi kulağa hoş gelen diksiyonu ve okuması düzgün gönüllülere ihtiyacımız var” dedi. Acar, bu kriterlere uygun olan gönüllülerin, belirli bir test aşamasından geçirildikten sonra gönüllü okuyucu olarak kabul edildiğini söyledi.

    Gönüllülerin, bu iş için mutlaka kütüphaneye gelmesi gerekmediğini belirten Acar, “Sesli kitap okuma evden de yapılabilir. Okuyucular, kitapları evde bilgisayar ortamında okuyabilir ve bunu CD’ye kaydedip bize gönderebilirler” dedi.

    “SESLİ KİTAPLAR İNTERNETTEN DE DİNLENEBİLECEK”
    Kayıtların, 1991 yılında Ankara OR-AN Lioness Kulübü tarafından bağışlanan kayıt stüdyosunda yapıldığını ifade eden Acar, şunları kaydetti:
    “Şu an için sesli kaset kitap sayımız 1100 ve bu kitapların oluşturduğu kaset sayısı ise ‘master’ ve ‘copy’ olarak yaklaşık 10 bin adet civarında. Ayrıca sesli kitap CD sayımız ise 100 civarında. Bu yıl içerişinde de kaset ortamındaki sesli kitaplar, dijital ortama aktarılacak. Daha sonra ise sesli veriler, wap ortamında görme engellilerin hizmetine sunulacak. Kullanıcıların getirdiği flaş bellek ya da CD’lere sesli veriler kopyalanabilecek.”

    Acar, okutulan sesli kitapların güncel yayınlardan oluştuğunu ve kullanıcıların taleplerine göre belirlendiğini söyledi. Acar’ın verdiği bilgiye göre, Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler”, Nermin Bezmen’in “Sır”, Nazım Hikmet’in “835 Satır”, Murathan Mungan’ın “40 Oda”, Zülfü Livaneli’nin “Mutluluk”, Dostoyevski’nin “Hz. Muhammed”, Emre Kongar’ın “Kızlarıma Mektuplar”, Can Yücel’in “Sesini Kaybetmeyen Şiir”, değişik türde çocuk kitapları, KPSS eğitim bilimleri, KPDS dil kitapları ve üniversite hazırlık kitapları okutulan kitaplar arasında yer alıyor.

    NASIL YARARLANILIYOR?
    Görme engelliler, kaset ve CD’lere okunmuş olan kitapları, Konuşan Kitaplık’tan dinleyebiliyor ya da seçtiği bir sesli kitabı ödünç alıp eve götürebiliyor.

    En önemlisi ise Milli Kütüphane’ye hangi kitabı okumak istediğini belirterek müracaat eden okuma engellilere, kargo ya da posta aracılığıyla talep ettiği sesli kitap adresine ücretsiz olarak teslim edilebiliyor.

    KIZININ KİTABINI SESLENDİREN ANNA
    “Baba ve Piç” in yazarı Elif Şafak’ın annesi Şafak Atayman (58) da görme engelliler için sesli kitap oluşturulmasında gönüllü olarak çalışanlar arasında. Kısa bir süre edebiyat öğretmenliği yapan ardından Dışişleri Bakanlığı’nda ateşe olarak çalışan Atayman, emeklilik günlerini görme engelliler için kitap okuyarak değerlendiriyor.

    Gönüllü okuyuculuğa kısa süre önce başladığını belirten Atayman, “Yaklaşık olarak 5-6 aydır sesli kitap okuyorum. Gönüllü okuyuculardan Jale Anıl ile yapılan bir röportajı okudum ve çok duygulandım. O an benim de bir şeyler yapmam gerektiğini düşündüm ve müracaat ettim” dedi.

    Atayman, görme engellilerin, yaşamlarında bir çok problemle kendilerinin baş etmek zorunda kaldığını ifade ederek, şöyle konuştu:
    “Görme engelli arkadaşlarımız için ufak da olsa bir şeyler yapabilmek mutluluk veriyor. Çoğu zaman yarının ne getireceğini düşünmeden yaşıyoruz. Oysa bir gün, biz de görme engellilerden biri olabiliriz. O nedenle duyarlı olmalı ve elimizden geleni yapmalıyız.”

    Şu anda kızı Elif Şafak’ın “Baba ve Piç” adlı kitabını seslendirdiğini ifade eden Atayman, görme engelliler için kızının tüm kitaplarını kendisinin okuyacağını belirtti. Atayman, Elif Şafak’ın, kendisine destek verdiğini ve kimi zaman yazılarıyla bu konuya dikkat çekmeye çalıştığını söyledi.

    “SESİMİ TANIYORLAR”
    Gönüllü okuyuculardan Jale Anıl (59) ise sesli kitap okumaya 1998 yılında başladığını ve her gün saat 09.30-14.00 arasında stüdyoya girdiğini kaydetti. Bugüne kadar yaklaşık 1500 kasetten oluşan 104 kitap okuduğunu ifade eden Anıl, “Genellikle tez kitapları okuyorum. Çünkü, görme engelliler için, Braille ile sadece ilköğretim kitapları basılıyor. Üniversiteye hazırlık ve master kitaplarına ulaşılamıyor. Bu da eğitimine devam etmek isteyen engellilerimiz için büyük bir problem” dedi.

    Anıl, seslendirme çalışmaları sırasında yaşadığı iki olayı şöyle aktardı:
    “Bir gün stüdyoda tez okuyordum. Bir ara dışarıya çıktım. Çok sayıda görme engelli arkadaşımız vardı. Neden burada olduklarını sorduğumda, ‘Bugün dolduracağınız kaseti bekliyoruz’ dediler. Yani, özellikle bu tür kitaplara ihtiyacı olan çok kişi var. Bir başka gün, Kızılay’da yürürken görme engelli birini gördüm ve ona gideceği yere kadar yardım edebileceğimi söyledim. Bana ismimin Jale olup olmadığını sordu. Öyle şaşırdım ki sesimi tanıyorlar. Bana ‘Sizi sesinizden tanıyorum. Okuduğunuz kitapları dinliyorum. Şu an da Bir Çift Yürek’i okuyorum’ dedi. Bir insanı hayatta bundan daha mutlu edecek ne var ki...”

    “GAZETECİLİK YAPMAK İSTERDİM”
    Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümünü bitirmesine karşın kütüphaneci olarak çalışan, görme engelli Ramazan Bakırcı (36) da ilköğretimden sonra eğitimine devam edebilmek için başta kitap bulamamak gibi problemlerle karşılaştığını söyledi.

    Karma lisede eğitim alırken, alt sınıftaki öğrencilerin gönüllü olarak kendisine ders kitaplarını okuduğunu ve üniversiteye böyle hazırlandığını ifade eden Bakırcı, “Mezun olduktan sonra gazetecilik yapmak isterdim. Ancak böyle bir imkanım olmadı. Çok seçeneğimiz olmuyor” diye konuştu.




  • Susuzluk Türkiye’yi vuracak

    Türkiye’de önümüzdeki yıllardan itibaren su sıkıntısı yaşanacağına dikkat çeken uzmanlar, gittikçe tükenen su kaynaklarını korumanın yollarını arıyor.


    İSTANBUL - Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu tarafından düzenlenen ‘İklim Değişikliği ve Suya Etkileri’ başlıklı panelde bir araya gelen uzmanlar Türkiye’de gerekli önlemler alınmadığı için doğal yollarla gelen suyun büyük bölümünün denizlere karışarak yok olduğunu belirtti.
    Haberin devamı

    Panelde konuşan Su Vakfı Başkanı Zekai Şen bunu önlemek için daha fazla baraj inşa ediyerek suyun biriktirilebileceğini söyledi. Şen, bir diğer önlem olarak da suyun daha bol olduğu, Karadeniz, Marmara ve Toros bölgelerinden, su sıkıntısının yaşandığı Güneydoğu ve İç Anadolu bölgelerine su transferi yapılabileceğini belirtti.

    2100 yılına kadar gerçekleşebilecek senaryoların üzerinde çalıştıklarını belirten uzmanlar, yaklaşık 6 ay içerisinde Türkiye’nin tarım ve yağış haritasını çıkartacaklarını söyledi.




  • Evrimin gelişimi üzerinde şüphe

    Yeni bir uluslararası araştırmanın sonuçları, modern dünyada insanlar dahil tüm memelilerin dinozorların soylarının tükenmesinin hemen ardından ortaya çıktığı yönündeki evrim teorisi üzerinde şüphe doğurdu.


    LONDRA - Bugüne kadar, yeryüzünde en baskın tür olan memelilerin, bundan 65 milyon yıl önce dinozorların yok olmasının ardından ortaya çıkıp geliştiklerine inanılırdı. Bir anlamda, bir gök cisminin yeryüzüne çarpmasıyla dinozor türünün tükenmesi, memelilerin mağaralardan, çalılardan çıkarak yeryüzünde hâkimiyet kurmasına neden oldu görüşü kabul görmekteydi.
    Haberin devamı

    Ancak bu yeni çalışma, bugün dünyada yaşamakta olan memelilerin atalarının dinozorların yok olmasından hemen sonra değil milyonlarca yıl sonra ortaya çıktığını gösteriyor.

    Çalışmanın sonuçlarını gösteren raporun yazarları, bu sonuca dev bir soyağacı oluşturmalarının ardından vardıklarını söylüyor. Araştırmacılar, soyağaçlarının bugünkü memelilerin atalarının dinozorların yok olmasından çok sonra ortaya çıktıklarını gösterdiğini vurguluyor.

    Raporda, memelilerin dinozorların yok olmasından en az 10 milyon yıl sonra bir küresel ısınma dönemi sonucunda ortaya çıktıklarının sanıldığı belirtiliyor.

    Raporun yazarlarından Londra Zooloji Kurumu’ndan Kate Jones, “Herkes, yeryüzündeki dinozorların memelilerin hakimi olduğunu, insanlara kadar ulaşan memeliler soyunun dinozorların yok olmasıyla geliştiğine inanmaktaydı.” diyor ve aslında bugünkü memelilerin, fillerin, zürafaların ortaya çıkışının dinozorların yok olmasından 10-15 milyon yıl sonraya rastladığını vurguladı.

    Bilim adamları, bu sonuçlara, memelilerin dev bir soyağacını çıkararak ulaştılar. Aynı zamanda, bu verilerin sadece biyolojik tarihi anlamaya değil, memelilerin geleceğiyle ilgili öngörülere de rehber olması umuluyor.



  • Güneş sistemi dışında su bulundu

    Güneş sistemi dışındaki bir gezegenin atmosferinde su bulunduğu tespit edildi.

     Bilim/Kültür Haberleri....


    WASHINGTON - ABD’nin Arizona eyaletindeki Lowell gözlem evinden astrofizikçi Travis Barman, internet sitesindeki açıklamasında, Hubble uzay teleskobuyla yaptıkları incelemede, ilk kez güneş sistemi dışındaki bir gezegenin atmosferinde suya rastladıklarını belirtti.

    Travis Barman, Dünya’dan 150 ışık yılı uzaktaki HD209458b gezegeninin atmosferinde su buharı bulunduğunu kaydetti.

    Travis Barman, “Artık güneş sistemi dışındaki bir gezegenin atmosferinde su buharı olduğunu biliyoruz ve güneş sistemi dışındaki başka gezegenlerin atmosferlerinde de su buharı olduğunu düşünmek için iyi bir nedenimiz var” dedi.

    Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesinin (NASA) de destek verdiği bu araştırmanın sonuçları, internetteki astrofizik gazetesinde “http://lanl.arxiv.org/abs/0704.1114” adresinde yayımlandı.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Ömer

    Susuzluk Türkiye’yi vuracak

    Türkiye’de önümüzdeki yıllardan itibaren su sıkıntısı yaşanacağına dikkat çeken uzmanlar, gittikçe tükenen su kaynaklarını korumanın yollarını arıyor.


    İSTANBUL - Türkiye Çevre Koruma ve Yeşillendirme Kurumu tarafından düzenlenen ‘İklim Değişikliği ve Suya Etkileri’ başlıklı panelde bir araya gelen uzmanlar Türkiye’de gerekli önlemler alınmadığı için doğal yollarla gelen suyun büyük bölümünün denizlere karışarak yok olduğunu belirtti.
    Haberin devamı

    Panelde konuşan Su Vakfı Başkanı Zekai Şen bunu önlemek için daha fazla baraj inşa ediyerek suyun biriktirilebileceğini söyledi. Şen, bir diğer önlem olarak da suyun daha bol olduğu, Karadeniz, Marmara ve Toros bölgelerinden, su sıkıntısının yaşandığı Güneydoğu ve İç Anadolu bölgelerine su transferi yapılabileceğini belirtti.

    2100 yılına kadar gerçekleşebilecek senaryoların üzerinde çalıştıklarını belirten uzmanlar, yaklaşık 6 ay içerisinde Türkiye’nin tarım ve yağış haritasını çıkartacaklarını söyledi.






    maalesef küresel ısınma sonucunda mevsimlerin şaşırması iklim dengelerinin bozulması yağış azlığı kuraklık vs... küçük kardeşim bile eylül ü bize sonbahar ayı diye öğrettiler ama yaz gibi çok sıcak ya da neden bu aylarda hava bu kadar sıcak gidyor kar yağmadı gibi sorular soruyor insanlık her zmanki gibi bu dengeyide bozdu

    bizden önce afrika ülkeleri,uzak doğu ülkeri ve israil ciddi su sıkıntıları yaşıyacak
  • Yırtıcı dinozor bugünün tavuğu

    Bilim adamlarının 68 milyon yıllık bir T. rex kemiğinde yaptıkları protein analizinde, dinozorlar ile kuşlar arasındaki evrim bağı aydınlatıldı.

     Bilim/Kültür Haberleri....


    ANKARA - ABD’li araştırmacılar, T. rex fosillerinde bugüne kadar kalmayı başaran organik molekülleri, günümüzün yaşayan hayvanlarınkilerle karşılaştırarak, bunların tavuk proteininin benzeri olduğunu tespit etti.
    Haberin devamı

    Dinozor kemiğinde protein keşfini, organik bir materyalin bu kadar uzun süre yaşamayı başarmasından ötürü sürpriz olarak niteleyen ABD’li bilim ekibi, bulgularını Science dergisinde yayınladı.

    Tekniklerinin, diğer yaşayan ve soyu tükenmiş organizmalar arasındaki evrim ilişkisini aydınlatmakta da yardımcı olabileceğini belirten araştırmacılar, bulgularının kuşların evrimsel bağla doğrudan dinozorlara bağlandığı düşüncesiyle uyum içinde olduğunu ve bunu güçlendirdiğini kaydetti.

    Araştırmanın eşbaşkanlarından Kuzey Carolina Eyalet Üniversitesinden Mary Schweitzer, analiz sonucu proteinlerin dinozorun yumuşak dokusundan organik materyal olduğunun teyit edildiğini belirterek, “Şimdiye dek fosilleşme teorisine göre, organik dokuların bu kadar uzun süre yaşayamayacağı düşünülüyordu” dedi.

    Schweitzer, 68 milyon yaşındaki bu dinozorun kemik dokusundan elde edilen proteinlerin analizi sayesinde elde edilen bulguların, dinozorların evrimi ve diğer türlerle bağlantısı konusunda aydınlatıcı olacağını belirtti.

    Bilim çevrelerini şaşırtan ve bir kafa, iki uyluk ve tibia kemiklerinden oluşan bu dinozor kalıntısı, ABD’nin Montana eyaletinin doğusundaki Hell Creek bölgesinde yapılan kazılarda bulunmuştu.

    Fosil, eski bir akarsuyun taşıdığı alüvyon ve çamurla karışan ve fazla sıkı olmayan en az bin metreküp kumun altında bulunmuştu.

    Proteinlerin T. rex kemiğinin “kolajen” olarak adlandırılan elastiki bağlantı lifleri olduğu belirtildi.

    Bu protein özelliklerini yaşayan hayvanların veritabanıyla karşılaştıran bilim adamları, bunların tavuk kolajenlerinin benzeri olduğunu ve kurbağa ile semenderlerde de bulunduğunu ortaya çıkardı.




  • 
Sayfa: önceki 1516171819
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.