Şimdi Ara

Bilim/Kültür Haberleri.... (12. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
808
Cevap
0
Favori
104.041
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 1011121314
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Stephen Hawking "Evrenin Orijini" konferansında

    Kudüs (AA) - Evren biliminin en büyük teorisyenleri arasında gösterilen ''tekerlekli sandalye''ye mahkum İngiliz fizikçi Stephen Hawking, Kudüs'te, İbrani Üniversitesi'nde ''Evrenin Orijini'' konulu bir konferans verdi.

    Stephen Hawking'in konuşmasını izlemek isteyenler, erken saatlerden itibaren üniversiteye akın etti. Güvenlikten de geçirilen izleyiciler, üniversitenin içinde yüzlerce metrelik uzun kuyruklar oluşturdu.

    Hawking'in konferans verdiği yaklaşık 1000 kişilik salon tümüyle dolarken, konferans salonuna sığmayanlar, üniversitenin başka bir salonunda hazırlanan ekrandan Hawking'in konuşmasını canlı olarak izleme fırsatını buldular.

    Tekerlekli sandalyesi üzerine monte edilen bilgisayarıyla, bir refakatçi eşliğinde konferans vereceği salona getirilen Hawking'i, konferans salonundaki tüm izleyciler, ayakta alkışlayarak karşıladı.

    Sesini de yitirdiği için 1985 yılından bu yana kendisi için özel hazırlanmış tekerlekli sandalyesinde, yazıları sese dönüştüren bilgisayarıyla iletişim kuran Hawking, arkasına kurulan dev ekrandan da konuşmasını slaytlarla destekledi.

    İlk sözleri ''Beni işitebiliyor musunuz'' olan Hawking'e, salonu dolduran tüm izleyiciler, hep birlikte ''Evet'' diyerek yanıt verdi.

    ''Afrika'nın orta yerindeki Boşongolular'a göre, başlangıçta yalnızca karanlık, su ve büyük tanrı Bumba vardı. Bir gün Bumba, mide rahatsızlığından çektiği ağrı nedeniyle güneşi kustu, hala acı çeken Bumba, ayı, yıldızları, sonra hayvanları, leoparı, timsahı, kaplumbağayı ve en sonunda insanı kustu.''

    Konuşmasının ilk satırlarında bu sözlere yer veren Hawking, bu yaratılış mitinin, diğer birçok benzeri gibi, herkesin ortak sorusu olan ''Niye buradayız, nereden geldik'' gibi sorulara yanıt bulmaya çalıştığını hatırlattı.

    Aristo'dan Einstein'a birçok örnek vererek, evrenle ilgili düşünce ve çalışmaları aktaran Hawking, bugün gelinen noktada, bazı çok büyük başarılar elde edilmesine karşın her şeyin çözümlenmediğini söyledi.

    Henüz gözlemlere ilişkin iyi bir kuramsal anlayışa sahip olunamadığını, bu nedenle evrenin geleceği konusunda emin olunamayacağını ifade eden ünlü fizikçi, kozmolojinin oldukça heyecan verici ve devingen bir konu olduğunu belirtirken, ''niçin buradayız ve nereden geldik'' gibi ''eski'' sorulara yanıt verme çağına yaklaşıldığını anlattı.
  • Memeliler bilinenden çok daha önce uçabiliyordu

    Çin'de ortaya çıkarılan küçük bir sincaba benzeyen yaratığın fosili, memelilerin bilinenden çok daha önce uçtuğunu gösterdi.

    Bu keşifle memelilerin, bilim adamlarının uçma kabiliyetini belgelediğinden 75 milyon yıl önce uçmaya başladığı ortaya çıktı.

    Nature dergisinin yarınki sayısında yayımlanacak araştırma yazısında, günümüzde uçabilen sincaplar gibi bu yaratığın bir ağaçtan atlarken havada süzülebilmek için kolları arasındaki tüylü bir zarı kullandığı belirtildi.

    Yazıda, bu yaratığın bugün yaşayan hiçbir canlıyla bağlantısı olmadığı kaydedildi.

    Söz konusu canlının 130 milyon yıl ile 164 milyon yıl arasında bir yaşta olabileceğinin tahmin edildiği bildirildi.

    Uçabilen ya da havada süzülebilen en eski memelinin 51 milyon yaşındaki bir yarasa olduğu sanılıyordu.

    Türkiye'nin İlk Bilim Portalı
  • Renault, elektrikli motor üzerinde çalışıyor

    İSTANBUL (İHA) - Renault, araç seyir halindeyken CO2 yayımlarının ortadan kaldırılmasını sağlayacak, elektrik enerjisine dayalı bir motor çözümü üzerinde çalışıyor. Bu teknolojiyle ilgili geliştirme çalışmaları, İttifak çerçevesinde Nissan ile birlikte yürütülüyor. Çalışma sonucunda varılacak çözümün 2010 yılına kadar araçlara fiilen uygulanması planlanıyor


    Yapılan açıklamaya göre, şirket, Renault 2009 Kontratı çerçevesinde, sera etkili gaz yayımlarının azaltılmasına yönelik iddialı bir çevre planı belirledi. Plan, 3 temel hedef doğrultusunda hazırlandı: CO2 emisyonları bakımından dünyanın en iyi üç otomobil üreticisi arasında yer almak; biyo-yakıtlarla (biyo-etanol ve biyo-dizel) çalışan bir araç gamına sahip olmak ve aralarında elektrik enerjisi de olmak üzere, müşterilerin ekonomik olarak erişebileceği nitelikte bir dizi yeni teknolojiyi geliştirmek. Renault, bu bağlamda, araç seyir halindeyken CO2 yayımlarının ortadan kaldırılmasını sağlayacak, elektrik enerjisine dayalı bir motor çözümü üzerinde çalışıyor. Bu teknolojiyle ilgili geliştirme çalışmaları, İttifak çerçevesinde Nissan ile birlikte yürütülüyor. Çalışma sonucunda varılacak çözümün 2010 yılına kadar araçlara fiilen uygulanması planlanıyor.


    Renault, Renault 2009 Kontratı stratejik planı çerçevesinde, sera etkili gaz yayımlarının azaltılmasına katkıda bulunmak için araçlarının CO2 emisyonlarını büyük ölçüde düşürmeyi hedefliyor. Bu bağlamda, "120/140" planıyla, 2008 için net bir hedef belirlenmiş durumda : Kilometrede 140 g'ın altında CO2 yayımı yapan 1 milyon araç satılması ve bunların üçte birinin de 120 g'ın altında CO2 yayımı yapması. Renault, bu amaçla, müşterilerin ekonomik olarak erişebilecekleri nitelikte ve geniş çaplı olarak yaygınlaştırılabilecek bir dizi alternatif teknoloji üzerinde çalışıyor. Bu teknolojiler arasında, elektrik enerjisine dayanan bir motor çözümü de yer alıyor.
    Renault, Nissan'la birlikte yürüttüğü araştırmalar çerçevesinde, araç seyir halindeyken bütün CO2 yayımlarının ortadan kaldırılmasını sağlayacak, özellikle şehir içi kullanıma uyarlanmış bir çözüm üzerinde çalışıyor. Halen araştırma sürecinin ileri bir aşamasında bulunan Renault ve Nissan, aracın bileşenlerinin bütünü üzerinde çalışıyorlar. Nissan ile işbirliği halinde, Lityum-İyon akü teknolojisi ve bu akülerin araçlara uyarlanması, elektrik motoru ve sistemin bütününün yönetilmesini sağlayan yazılım ve frenleme aşamalarında enerji geri kazanımı yöntemi hakkında araştırma ve geliştirme çalıştırmaları yapılıyor. İttifak'ın pazarlarının birbirlerini tamamlama avantajı sayesinde, böyle bir projenin ekonomik rantabilitesi için gerekli büyük satış miktarlarının potansiyel olarak mevcut olduğu düşünülüyor. Renault böyle bir çözümle, esas olarak, 2010 ufkunda, Fransa ve Avrupa'da filo pazarları üzerinde yoğunlaşacak.


    Tüketicilerin bütçesine uygun ve geniş çaplı yaygınlaştırılabilecek alternatif teknolojiler
    Elektrik enerjisine dayanan teknolojiler, Renault'nun CO2 yayımlarını ve küresel ısınmayı sınırlandırmak için üzerinde durduğu çözümlerden sadece bir tanesini oluşturuyor. Geliştirilen çözümler mozaiği içinde, "downsizing" (daha küçük bir silindir hacmiyle eşdeğer bir sürüş keyfi sağlamak) örneğinde olduğu gibi, klasik motorların optimize edilmesi, sera etkili gaz yayımlarının sınırlandırılması için halen en iyi maliyet/etkinlik oranı sunan çözümlerden biri olarak görülüyor.
    Diğer yandan, Renault, 2009'dan itibaren, benzin ve dizel motorlu modellerin fiyatlarına yakın bir fiyata, biyo-yakıtla çalışan eksiksiz bir araç gamını piyasaya sürmeyi amaçladı. 2009 yılında, Avrupa'da satışa sunulan benzin motorlu araçların yüzde 50'si biyo- etanolla çalışabilir durumda olacak ve bütün dizel motorlar yüzde 30 oranında biyo-dizelle çalışabilecekler. Biyo-yakıtlar seri üretim araçlara rahatlıkla uygulanabildiklerinden, Renault bu tür yakıtları orta vadede CO2 yayımlarının kontrol altına alınması için en etkili ve en ekonomik çözümlerden biri olarak görüyor. "Kuyudan tekerleğe" zincirinde biyo-yakıtların genel bilançosu klasik yakıtlara göre daha olumlu: CO2 atıkları, benzinli motorlara kıyasla, kullanılan bitkisel kaynağa bağlı olarak, yüzde 70'e yakın oranda azaltılabiliyor. Üstelik, biyo-yakıtlar, bitkiler veya biyo-kütle gibi farklı kaynaklardan elde edildiklerinden ve yenilenen bir enerji olduklarından, enerji konusunda fosil yakıtlara bağımlılığın azaltılmasına da olanak sağlıyorlar. Daha uzun vadede uygulamaya koymak üzere, Renault, aynı zamanda, Nissan ile ittifakı çerçevesinde, hibrid araçlar ve yakıt pili teknolojileri üzerinde de çalışıyor.

    Türkiye'nin İlk Bilim Portalı

  • Soylar tükenince denizler altüst oldu !

    Dünyanın bilinen en büyük soy tükenmesinin yaklaşık 250 milyon yıl önce yaşandığı belirtiliyor. Deniz canlılarının yüzde 95'i ile kara canlılarının yüzde 70'inin ortadan kalktığı bu dönemde, denizlerin eko-sistemi de altüst oldu.

    Amerikan bilim dergisi Science'ın dün yayımlanan sayısında yer alan ve ABD'nin Chicago Field Müzesi ile Avustralya'nın James Cook Üniversitesi'nden bilim adamlarının yaptığı araştırmaya göre, bu dönemde omurgasızlar sınıfına dahil basit deniz yaratıklarının büyük bölümünün yerini, yumuşakçalar, kabuklular gibi karmaşık deniz canlıları aldı.

    Permien döneminin son zamanlarında yaklaşık 253 milyon yıl önce basit ve karmaşık deniz canlılarının eşit sayıda olduklarını belirten bilim adamları, geniş çaplı soy tükenmesinin ardından karmaşık yapılı deniz canlılarının, basit olanlara karşı üçte bir oranında üstün duruma geçtiklerini ve bu üstünlüğün günümüze dek devam ettiğini kaydetti.

    Araştırmayı yöneten Field Müzesi omurgasız fosiller bölümü yöneticisi Peter Wagner, "Permien çağı sonundaki bu geniş çaplı soy tükenmesi olmasaydı, denizlerdeki eko-sistem, bundan 250 milyon yıl öncesiyle aynı olurdu" dedi.

    Araştırmanın, modern eko-sisteme doğru 'acımasız ve amansız bir eğilim' olmadığını ortaya koyduğunu belirten Wagner, bu araştırmanın ayrıca denizlerdeki bio-çeşitliliğin azalması yönünde de bir uyarı olduğunu söyledi.

    Wagner, "Denizler konusunda uzman çevre bilimcilerin araştırmaları, insanoğlunun, denizlerin eko-sistemini hayvan çeşitliliğinin patlama yapmasından önceki haline, 550 milyon yıl önceki seviyesine çevirmekte olduğunu gösteriyor. Dinozorları ortadan kaldıran göktaşı bile bunu başaramamıştı" diye konuştu.

    Science dergisinde kısa süre önce yayımlanan bir bilimsel makalede, kirlilik ve avlanmanın güncel hızda sürmesi halinde deniz kaynaklarının 2050'den önce azalmaya başlayacağının altı çizilmişti.
  • insan oğlunun nerden geldiğine dair çok söylentiler oldu kimi bir maymundan kimise adem ve havvadan geldini öne sürdü ama çoğu insan karşı çıktı adem ve havvadan geldiyse kardeş kardeşe böyle bir beraberlik söz konusu olamaz dedi,ya gerçekden üremek için kardeş kardeşe mi oldu böyle kafa karıştırıcı tartışmalar günümüzde çok raslantı haline geldi maymundan evrim geçirerek geldiysek ozmanda havva ve ademi yalanlamış oluruz kimisi insan oğlunun nerden gelini bimiyorsada allah tarafından yaratıldık tabi ama nasıl oldu çamurdan yaratıldık diye cevaplayarak geçerler...!tıpkı bu dünyada cevaplaması zor olan birr çok konugu buda insanları zıt görüşlü olarak ayırır kime daha hangisi mantıklı gelirse onu seçer...dünyada ilk sudaki moleküller bulundu havada ve suda ki moleküller okadar az diki bunlar zamanla çoğalmaya başladı hava ve sudaki moleküller çoğalalarak birleşti ve hüçreler haline gelerek gen olurşturdular böylece ilk canlı ortaya çıktı zamanlada evrimleşeren hayvanlar çoğaldı ama insanların nerden geldine daha bilim adamları net cevap verememekte kimi evrim kimi maymmundan geldine inanırla aslında 17 bin yıl öncesi kemiklerin nerden geldini bulan ve dünyanın 6.5 yıldır olduğunu bulan bilim adamları galaksimizin dışındaki bilinmiyen dünyalar hakında hiç bir şeye sahip değil...! başka gezegenlerde hayat varmı diye dünyaızdan gönderilen radyasyonlara cevap gelmesini beklemekden başka bir çare yok dünyamız uzun zamandır yolladığı radyasyonlar öbür gezegenlerde hayat varsa onlardanda gelecek radyosyonu beklemekdeler...bilin okadar geliştiki insan oğlunun ilk dünyaya gelişinden bu güne 1000 lerce kat daha gelişti ama bu sınırlı değil insan oğlu daha ne kadar gelişcek bilinmez bu sorulara cevap varmı başka dünyada canlı varmı yollanan radyasyonlara karşılık gelcekmi bunlar daha ilerde göreceğiz.

    yazan : host-rapper_reflex_barış
    imza:kayıp bir ruh
  • Ten kokusu parmak izi gibi kişisel ...


    Avusturyalı bilim adamları insanın beden kokusunun parmak izi kadar tekil olduğunu ortaya çıkardı. Avusturya'nın başkenti Viyana'daki Konrad Lorenz Enstitüsü uzmanlarından Dustin Penn, insan bedeninin salgıladığı kokular üzerinde yaptığı araştırmalarda bu sonuçları elde ettiklerini açıkladı.

    Penn, Avusturya'nın 200 nüfuslu ücra bir köyünde yapılan ve kimyacılar, istatistikçiler ile biyologların katıldığı koku araştırmasında, köy sakinlerinin koltuk altlarındaki ter kokuları incelendi. Analizlerde binlerce farklı maddenin ortaya çıktığını kaydeden Konrad Lorenz Enstitüsü'nden Alexandra Katzer, "Bulduğumuz maddeler arasında tek bir veya iki kez rastladığımız birleşimler vardı" dedi. Araştırmada ayrıca, kadınlar ile erkeklerin ter ve beden kokularının da birbirlerinden tamamen farklı olduğu da tespit edildi.
  • Yaşıyor ama nabız sıfır

    Kalp pompası takılan Quebecli, nabzı atmadan yaşayan ilk Kanadalı oldu. Zira, bu yeni nesil mekanik kalp, kanı sürekli şekilde aorta pompalıyor.
     Bilim/Kültür Haberleri....


    MONTREAL - Doktorların açıklamasına göre, dünyanın önde gelen kalp cihazları üreticisi Thoratec şirketinin geliştirdiği Heartmate 2 adlı mekanik kalp, 23 kasımda klinik deneyler kapsamında 65 yaşındaki Gerard Langevin adlı kalp hastasına takıldı.

    Ameliyatın yapıldığı hastanenin sözcüsü, AFP muhabirine, “Bu aletin özelliklerinden biri de kanı aralıksız şekilde pompalaması. Bu yüzden hastadan nabız alınamıyor” dedi. Aynı pompanın takıldığı diğer hastalarda ise hafif nabız alınıyordu.

    10 yıl kadar çalışması beklenen kalp pompası, pilin çalıştırdığı minik türbiniyle kanı dolaştırıyor.

    Nabzı atmayan Langevin, “bu yeni yapay kalple enerji dolduğunu, hareket ederken bile rahatça nefes alabildiğini” anlattı. Langevin, “Bu bana Noel hediyesi oldu” diyerek sevincini dile getirdi.


  • Bakanlar 'çocuk pornosu'nu görüşecek

    Yıldırım, konunun pazartesi Bakanlar Kurulu'nda ele alınacağını söyledi.
     Bilim/Kültür Haberleri....


    Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, çocuklara uygulanan şiddet ve istismar konusunda oluşturulan komisyonun yaptığı çalışmanın pazartesi günü Bakanlar Kurulu'na sunulacağını açıkladı. Yıldırım çalışmanın, internet kafeler, internet üzerinden indirilen bilgiler ve istem dışı gelen zararlı yayınları içerdiğini belirtti.

    TOBB Deniz Ticaret Odaları Konsey Toplantısının açılışında konuşan Binali Yıldırım, birkaç münferit olayla sanki Türkiye pornografi veya toplum ahlakını bozacak yayınlarda dünya şampiyonuymuş gibi bir izlenim verilmeye çalışıldığını söyledi.

    Bu rakamların oranlanırsa 10 binde 1 bile olmadığını anlatan Yıldırım, bu bakımdan ülkenin değerlerine böyle bir yakıştırmanın haksızlık olduğunu vurguladı.

    Buna rağmen, bilgisayar ve teknolojinin insanın yaşamını kolaylaştırmayı amaçladığını kaydeden Yıldırım, bu güzel imkanın istismar amaçlı, çocuklara karşı tehdit olarak kullanılmasının önlenmesi ve aile hayatını tehdit eder boyuta gelmeden tedbirlerin alınması gerektiğini söyledi.

    "Başbakan Erdoğan talimat verdi"

    Bu konuda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın gerekenin yapılması talimatı üzerine harekete geçtiklerini anlatan Bakan Yıldırım, öncelikle pazartesi günü yapılacak Bakanlar Kurulu toplantısına bu konuda bir rapor sunacaklarını açıkladı.

    Haber alma ve haberleşme özgürlüğü ile pornografinin birbirinden ayrılması gerektiğini de vurgulayan Yıldırım, burada toptancı bir yaklaşım gösteremeyeceklerini, bu ince çizgiyi koruyacaklarını söyledi.

    Uygulanacak cezalar belirlenecek

    Ailelerden de destek isteyen Ulaştırma Bakanı, ''Bu güzel teknolojiyi iyi yerde kullanmayı hep beraber başaracağız'' diye konuştu.

    Bu çalışmanın internet kafeler için bir önlem içerip içermediği sorusuna karşılık da Bakan Yıldırım, ''Bu çalışma hepsini içeriyor, internet kafeler doğrudan internet üzerinde başka ortamında indirilen bilgiler, istemimiz dışında menümüze gelen zararlı yayınlar. Bunların hepsini içeren bir çalışmadır. Paket halinde yapılıyor'' diye konuştu.

    Çalışmada, alınacak hukuki ve teknik tedbirlerin yanı sıra cezaların da bulunduğunu anlatan Yıldırım, ''Bunu pazartesi Bakanlar Kurulu'na sunacağız ve kısa sürede yasalaşmak suretiyle uygulamaya geçeceğiz'' dedi.

    İçişleri Bakanı Abdulkadir Aksu da, çocuk pornosu ve internet cafelerle ilgili yasal bir düzenleme yapılacağını söyledi.

    Aksu, 17 aylık bebeğe tecavüz iddialarına dikkat çekerek, "Hepimiz irkildik. tüylerimiz diken diken oldu. Bir sapkınlık, iğrenç bir olay" dedi.

    İstanbul'da 'porno yayın' operasyonu

    İstanbul'da pornografik yayın yapan internet sitelerine yönelik düzenlenen operasyonda 7 kişi gözaltına alındı.

    Güvenlik Şube Müdürlüğü Bilgi İşlem Büro Amirliği ekipleri, mahkemelerden alınan arama kararları uyarınca aralarında villa ve lüks konutların da bulunduğu 30 ayrı adrese operasyon düzenledi.

    Bir doktorun da aralarında bulunduğu 7 kişiyi gözaltına alan polis, bu kişilerin merkez yayını yaptıkları 15 bilgisayara da el koydu.

    Gözaltına alınan kişilerin, internet üzerinde oluşturdukları pornografik siteler aracılığı ile porno ve çocuk istismarına yönelik görüntüleri satarak veya yayınlayarak haksız kazanç sağladıkları belirtildi.




     Bilim/Kültür Haberleri....

  • Telefonun Tarihçesi


    Telefonun Dünü, Bugünü ve Yarını.

    "Watson buraya gelebilir misin? Yardımına ihtiyacım var."
    Bu kelimeler ilk telefon görüşmesinde yer alıyordu. Görüşme ise 10 Mart 1876’da dedektif Sherlock Holmes tarafından değil telefonun mucidi Alexander Graham Bell ile yapılıyordu. Bell’den bu yana telefon dünyasında birçok değişiklik meydana geldi. Telefonlar kısa bir süre için de olsa, radyo olarak bile kullanılsalar da günümüzde hemen hemen her evde mutlaka bir telefon bulunuyor. Bununla kalmıyor, her evde bir, hatta kişi başına da bir adet cep telefonu düşüyor ve büyük bir çoğunluk telefon görüşmelerini bu tür dijital şebekeler aracılığıyla gerçekleştiriyor. Avrupa’da büyük gelişmelerin merkezi olsa da Almanya’nın mobil iletişim ülkesi olduğunu düşünürseniz yanılgıya düşmüş olursunuz. Çünkü cep telefonu iletişiminin devi Finliler. Finlandiya’da nüfusun yüzde 60’dan fazlası cep telefonu kullanmaktadır. Almanya, Portekiz ve Yunanistan’ın gerisinde 14. sırada yer alır. Türkiye’de ise cep telefonu günlük hayatın bir parçası olmuş ve şebekelerin kullanıcı sayısı günden güne artıyor.

    Düşünürler de yavaş yavaş ama kesin olarak artık sürekli erişilebilir olmanın sadece sakıncaları bulunmadığını savunuyorlar. Cep telefonu operatörleri günden güne iki basamaklı büyüme hızları kaydediyor ve cep telefonu günlük yaşamda neredeyse normal telefonlardan daha kullanışlı bir araç konumuna geliyor. Yine de 124 yıldan beri insanların kullanımında olan telefonlara alışmak için halen zamana ihtiyaç var.

    Telefonların ve ağların tarihsel gelişimi

    Telefondaki en önemli gelişimi 19. yüzyılın başlarında gerçekleşmiştir. Elektrik ve manyetik üzerine elde edilen son anlayış, bilgilerin elektrik akımına çevrilmesini mümkün kılmıştır. Dönüştürülen elektrik sinyalleri iletilerek ulaştığı son noktada da insan konuşmasına çevrilmektedir. Bu bilgi telgrafın keşfinde önemli rol oynamıştır. 1837 yılında Samuel Finley Morse hayretler içinde kalan bir kalabalığın önünde ilkyazım telgrafını tanıttı. Her ne kadar insan konuşmasını elektronik sinyallere çevirmek henüz o tarihlerde sorunlara neden olsa da, haberleri mors alfabesine çevirme imkânı böylece ortaya çıktı. Ekim 1861’de, Alman fizikçi Johann Philipp Reis, Frankfurt Main’de bağlı olduğu fizik derneğinde telefonunu tanıttı. Reis tarafından geliştirilen bu aygıt insan sesini direkt olarak ileten ilk buluş oldu. Daha çok müziğin iletiminde kullanılmaya uygun olduğundan belki de, hiçbir zaman beklenen ilgiyi görmedi.

    Alexander Graham Bell’den ilk “Alo”

    İlk olarak on yıl kadar sonra yani 1872 yılında Alexander Graham Bell gerçek telefon buluşunu yaptı. 10 Mart 1876’da asistanı Thomas Watson’a ve kendisine bir deney sırasında şu sözler ulaştı: “Watson buraya gelebilir misin? Yardımına ihtiyacım var.” Telefon icadının sık sık propagandası yapıldı ve tepki aldı. Bell’in ortaya koyduğu elektromanyetik telefon 1876’da Philadelpghia’daki Centennial Exposition’da eleştirmenleri de inandırdı. Bell telefon icadının patentini aldı ve 1877 yılında Bell Telephone Company’i kurdu. Böylece, telefon kabloları dünyayı çevirmeye başladı.

    Telefon çok kolay ve hızlı bir şekilde adapte edilerek kitle iletişimi için kullanılır hale getirildi. Sadece bir yıl kadar sonra, 1878’de, Amerika Nev Haven’da ilk telefon santrali kuruldu. Almanya ise bu gelişmeyi takip ederek 1881’de Berlin ve Mühlhausen’da (Elsass) santrallerini oluşturdu. Telefon Bell tarafından 1877’de geliştirildiği halde, kullanıma geçebilmesi bu tarihleri buldu. On yıl sonra kullanıcı sayısı Amerika’da 150 bin idi. İngiltere’de bu sayı 26 bine ulaştı ve Almanya’da ise telefonlar artık 22 bin kişiyi birbirine bağlıyordu. Başlangıçta aslında bu yeni buluşun halen kuvvetli bir imaj problemi bulunuyordu. Bu yüzden Berlin’de hazırlanan ilk telefon defterinin sivri bir ismi vardı: “48 Çılgının Kitabı”.
    Önceleri sinyallerin iletimi toprağın üzerinden geçen kablolarla serbest olarak yapılıyordu. Daha sonraları bu kablolar yeraltına taşınmaya başlandı. Her ne kadar telefonun buluşu sırasında ilk sıradaki amaç sadece sesin iletilmesi olarak düşünülmüş olsa da sonraki yıllarda başka amaçlar için de ihtiyaç duyuldu.

    Böylelikle telefon alıcıları radyo aygıtlarının gelişimi sırasında kullanıldı. Telefonun bu kullanım amacı uzun yıllar Londra, Paris ve Budapeşte’de ilgi gördü. Telefon-radyolar; haberleri, müzik ve borsanın durumunu telefon ağı üzerine taşıdı. Şans eseri eski telefonların hoparlörleri yeterli sesi sağlayabilecek kadar büyük yapılmışlardı.

    Telefonlar nasıl çalışır?
    Mikrofonun önemi...


    Bu süre içerisinde bazı teknikler geliştirildi. Telefonlar daima küçüldükleri gibi birçok ek özellikle donatıldılar. Yine de Bell’in telefonunun temel prensipleri modern aygıtlarınkine benzemektedir. Bugünde telefonlar bir mikrofona ihtiyaç duyarlar. Bell’in aygıtında bu fonksiyonu esnek bir metal diyafram ve at nalı mıknatıs üstleniyordu. Bu mıknatıs üzerine doğru akım kaynağına bağlı tel bobin sarılı bulunuyordu. Ses dalgaları metal diyaframı salınım vererek hareket ettiriyor ve bu titreşim mıknatıs ile taşınarak doğru akım bulunan bobinde depolanıyordu. Bu akımın ses dalgasına geri dönüşümü de yine aynı prensiple gerçekleştirilebiliyordu. O zamanlar mikrofonun kalitesi tabii ki iyi değildi. 1878’de kömürlü mikrofonların bulunuşuyla ses iletişim kalitesi biraz daha iyileştirilmiş oldu. Günümüzde ise telefonlara transistorlu mikrofonlar yerleştirilmektedir. Elektronik sinyallerin sese dönüşümünü ise küçük hoparlörler üstlenmektedir.

    Numarayı çevirmek ve santrale bağlanmak

    Alexander Graham Bell’in 1872’de telefonu icadından bu yana sinyaller halen sabit kablo bağlantıları ile iletilmektedir. Bu da vericinin alıcı ile direkt olarak kablo aracılığıyla bağlandığı anlamına gelir. Birçok kullanıcının bulunduğu bu sistemin doğru bağlantılar kura bilmek için bir telefon santrali ile yönetilmesi gerekir. İlk telefon santralinde bu devreler el ile bağlanmaktaydı. Arkadaşça bir sese sahip santral memurları her gün artan kullanıcı sayısına artık yetişemez duruma gelmişlerdi.

    Telefonun icadından bu yana karşılaşılan bu büyük sorunu çözmek ve otomatik bir telefon santrali kurmak için araştırmacılar çalışmalara başladılar. Çözüm bir daha Amerika’dan geldi. Almond Brown Strowger 1889’da çevirmeli telefon aygıtını geliştirdi ve böylelikle otomatik bağlantıların ilk adımı atılmış oldu. Uzunca bir süre telefon şirketleri bu yöntemi kullandılar. Telefon santrali için yeterli tepki telefon cihazı tarafından sağlanıyordu ve santral merkezinde gerekli işlemi görülerek bağlantı kuruluyordu. Orta vadede bu sistem çabuk eskidi. Günümüzde yeni dijital sistemler tonlu arama (Tone Dialing) yöntemi ile çok daha hızlı bağlantı kura bilmektedirler. Bununla birlikte bu yeni buluşun kullanımı sadece dijital telefon santrallerinde mümkün. Türkiye’de ise her iki sistem de desteklenmektedir. Dünyanın en büyük telefon şirketleri ABD’deki AT&T şirketi ve Japonya’daki NTT şirketidir. Bunları 30 milyon bağlantı ile Almanya’nın Deutsche Telekom’u takip etmekte.

    Telefon ağlarının yapısı ve arama seçenekleri

    Almanya’da telefon ağları yıldız sistemine göre kurulmuştur. İlk tabakada sekiz adet merkezi telefon santrali bulunmaktadır(ZVS). Yıldız formundaki bu sekiz ZVS’nin her birine de yine sekiz adet ana telefon santrali (HVS) bağlanarak kollara ayrılır.

    HVS’lere tekrar maksimum sekiz adet son santrale (EVS) sahip sekiz adet düğüm telefon santrali (KVS) bağlanmıştır. Son santrallerin (EVS) sayısı sekiz ile sınırlıdır, çünkü on adet tanımlama rakamından (0-9) sadece sekiz kullanılabilmektedir. “0” milletler arası görüşmelerin seçimi ise “1” de örneğin danışma ya da bilgi servisleri için kullanılmaktadır. Almanya’da da önceleri telefon konuşmalarının iletimi santraller aracılığıyla toprağın yüzeyinden iletilirken daha sonraları yerin altından geçen kablolar kullanılmaya başlandı. Günümüzde telefon şirketleri bunun yanında uydu ve yönlendirici yer istasyonu bağlantıları da kullanmaktadırlar.

    Bazı şehir içi telefon görüşmeleri direkt olarak santrallerin bağlantısı ile kurulurlar. Örneğin İstanbul’da ki Ömer ahizeyi kaldırdığında bölgesindeki telefon santraliyle arasında bağlantı kurulur. Aradığı numara elektronik sinyaller formuna dönüştürülerek işlenir ve otomatik olarak bağlantı kurulur. Eğer aranan kişi aynı santral bölgesinde yer alıyorsa bağlantı iki kişi arasında direkt olarak sağlanır.

    İstanbul’da oturan Ömer başka bir bölgede, örneğin Bursa’daki birini aradığında telefon görüşmesi uydu bağlantısıyla sağlanır. Fakat aradaki fark kullanıcı tarafından asla anlaşılamaz. Aynı şekilde Amerika’yı da aradığında bir fak göze çarpmayacaktır. 184 ülkeyi kendi seçiminizle otomatik olarak araya bilirsiniz. Ülkeler arası görüşmelerin yüzde99.6’sı ve şehir içi görüşmelerin de yüzde 100’ü tam otomatik olarak santraller tarafından gerçekleştirilmektedir.

  • Cep Telefonu Tarihçesi


    1973 yılında ilk cep telefonunun mucidi olan Martin Cooper

    İlk ceo telefonunu 30 yıl önce üreten Martin Cooper bugün 74 yaşında. Motorola’da mühendis olarak çalışırken ürettiği cep telefonunun son on yılda hızla yayılmasını ve 850 gram ağırlığındaki bir tuğla görünümünden 80-90 gram ağırlığındaki teknoloji ürünlerine dönüşmesini ilgiyle izliyor. Ancak, Cooper’a göre bu teknolojiler daha başlangıç.
    Cooper’in hayalinde kulağın arkasına sığabilecek kadar bir cep telefonu üretilmesi yatıyor. Sesli emirle ya da kullanıcının düşüncesiyle arama yapacak telefon, bir arama geldiğinde ise çalmak yerine, kullanıcısının kulağını gıdıklayacak.

    Tuğla Cep Telefonu

    Ürettiği kablosuz cep telefonuyla ilk görüşmeyi 3 nisan 1973 tarihinde yaparak tarihe geçen Cooper’in ilk Motorola cep telefonu 850 gram ağırlığında, 25 cm yüksekliğinde, 8 cm derinliğinde ve 4 cm genişliğindeydi. Şu anda üretilen ve avuç içinde kaybolacak kadar küçük cep telefonlarıyla karşılaştırıldığında daha çok bir tuğlayı andıran ilk cep telefonu üretildiği dönem için bir devrim niteliği taşıyordu.

    Cep telefonunda önce kullanılan araç telefonlarının yaklaşık 13 kg ağırlığında olduğu düşünülürse ilk cep telefonunun getirdiği değişimi anlamak daha kolay olabilir.
    Cooper, Motorola’da sistem bölümü müdürü olarak çalıştığı dönemde, cep telefonunun geliştirilmesinin ardında yatan fikri şöyle açıklıyor:
    Temel hayalimiz insanların arabalara konuşmak zorunda kalmamasıydı. İnsanlar bir masayı ya da bir duvarı aramak istemiyordu.

    Cep Telefonları ve Cep Telefonları Şebekeleri

    Mobil telefon ağlarında da her işlem otomatik olarak gerçekleştirilir. İlk mobil telefon denemeleri 1918 yılında Berlin'de yapılmaya başlanmasına rağmen diğer Avrupa ülkelerine göre Almanya teknik gelişmeler açısından daha gelişmiş konumdadır.

    Farklı ülkelerde mobil telefon, hücre ya da cep telefonu olarak da adlandırılan iletişim araçları ülkemizde de kısa bir geçmişe sahipler ve 80'li yılların ortalarında ilgi görmeye başladılar. 1986 yılında Almanya'da kurulan C-Netz'i 1992’de de D-Netz izledi. Almanya'da ilk telefon şebekesi ise telekom tarafından kuruldu. Sonraları Mannesmann ve E-Plus şirketlerine lisans verildi. Almanya'daki bugüne kadarki son girişim de 1998'de VIAG-INTERCOM ağı tarafından sağlandı. Türkiye'de şuan kullanılmakta olan üç telefon şebekesi de dâhil olmak üzere tüm cep telefonu şebekeleri ilk önce İngiltere’de karşılaştırılan hücresel ağlar prensibine göre çalışmaktadırlar. Dünya üzerinde bu amaçla değişik bant aralıkları kullanılmaktadır. Şu an Türkiye'de 900 ve 1800 Mhz. frekans aralığı desteklenmektedir.

    Ağ Dünyasında Hücrelerin Önemi

    Bu sebepten dolayı kullanılan alanlar birkaç hücreye ayrılmıştır. Hücreler farklı derecede büyüktürler ve karşılıklı konuşmaları karıştırmamak için farklı frekanslar desteklemeleri gerekmektedir. Hücrelerin kapsama alanları fiziksel özelliklere göre değişim gösterirler. Verici istasyon kurarken, seçilen alanların ortasına değil kenarına kurulmasına dikkat edilir. Böylelikle bir verici istasyon ile üç hücreye aynı zamanda hizmet verilmiş olur. Bu hücreler içerisinde problemsiz olarak konuşabilmek için her defasında alıcı/verici anten ve temiz bir alıcı anten yeterli olacaktır. Üç ayrı hücre için ise toplam altı anten gerekmektedir.


  • Doktora ‘çocuk pornosu’ baskını

    İnterpol’ün verdiği bilgiyle harekete geçen Konya polisi, doktor N.A’nın evinde yaptığı aramada, bilgisayarında çok sayıda çocuk pornosu materyali olduğu belirledi.
     Bilim/Kültür Haberleri....


    KONYA - Çocuk pornosuna karşı uluslararası çapta yürütülen operasyon kapsamında İnterpol yaklaşık 2 ay önce Konya’da çocuk pornosu içerikli internet sitelerine girerek, fotoğraf ve görüntü indirdiği belirlenen bir IP kullanıcısını Konya Emniyet Müdürlüğü’ne verdi.

    Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri kullanıcının IP numarasından kimliğini belirleyerek, merkez Meram İlçesi’nde Doktor N.A’nın evindeki bilgisayara el koyan polis, yaklaşık 2 ay inceleme yaptı. N.A, savcılıkça ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı.

    El konulan bilgisayardaki silinen dosyaların geri getirilmesi nedeniyle uzun süren işlemlerin sonunda yaklaşık 14 bin civarında çocuk pornosu içerikli fotoğraf ve 300’e yakın görüntünün internetten indirildiği tespit edildi.

    Cumhuriyet Savcısı, ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılan doktor N.A. ile aynı evde kaldığı erkek kardeşi M.A hakkında TCK’nın 226’ncı maddesinin 3’ncü fıkrası gereği “Müstehcen yayınları ülkeye sokmak, depolamak ve bulundurmak” suçlamasıyla dava açtı.




     Bilim/Kültür Haberleri....

  • Çocuk pornosunun yüzde 20'si bebek görüntüleri

    Çocuk pornografisine karşı internette başlatılan "Siz de Bir Mum Yakın" kampanyasının Türkiye sorumlusu Pınar Özdemir: "Online pornografi görsellerinin yüzde 19'u üç yaşında ve daha küçük çocukların fotoğraflarından oluşuyor"

     Bilim/Kültür Haberleri....


    İnternet, porno sektörünün hızla yayıldığı, denetlenmesi zor bir merkez konumunda. Çocuk pornografisi de internetin bu özgürlük ortamından nasiplenenlerden. Araştırmalara göre 1997'den itibaren internetteki çocuk pornografisi görüntülerinin sayısı yüzde 1500 artı. Çocuk porno sitelerinde günde 20 binden fazla çocuk görüntüleniyor.

    2004'te, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne bağlı Bilişim Suçları ve Araştırma Büro Amirliği tarafından hazırlanan rapora göre Türkiye'de yasadışı yayınlara ilişkin suçlarda büyük oranda artış var. Bunların içinde yüzde 40'lık payla çocuk pornografisi en çok işlenen suç.

    Asayiş Şube Müdürlüğü Bilişim Suçları Bürosu Amiri Başkomiser Dinçer Ay, kendisiyle yapılan bir röportajda "Çocuk pornosu izleyenlerin çoğu üniversite mezunu. Bekar, 25 yaşın üzerinde ve genellikle ailesiyle yaşayan kişiler. Maddi sıkıntıları yok, tanıyanlar bu insanları iyi huylu olarak adlandırıyor" diyor. Ve ekliyor: "Çocuk pornosu ABD ve AB'deki kadar olmasa bile Türkiye'de tehlikeli bir şekilde artıyor."

    Son olarak gündemde Enka Okulları'nda görev yapan Claude Fortin'in çocuk pornografisi nedeniyle tutuklanması vardı. Bu olay çocuk pornografisine karşı internette başlatılan "Siz de Bir Mum Yakın" kampanyasına dikkat çekti. Çocuk pornografisine tepki gösterenlerwww.lightamillioncandles.com web adresindeki yanmamış mumlardan birini yakarak kampanyaya destek veriyor.

    Kampanyanın Türkiye ayağını yürüten Tequila\ Genel Müdürü Pınar Özdemir "Enka'daki öğretmen haberi ortaya çıkınca siteye ilgi artı, mum yakan sayısı çoğaldı. Türkler siteyi en çok tıklayanlar arasında yedinci sıraya yükseldi" diyor.

    Kampanya nasıl doğdu?
    Çocuk pornografisine karşı oluşturulan Finansal Koalisyon'un hedefi 2008'e kadar ticari çocuk pornografisi sorununu kökünden temizlemek. Standart Chartered Bank bu koalisyonun üyelerinden biri. Şirket, pilot bölge olarak seçilen Singapur'da global kampanyanın başlatılması için işe koyuldu. Ve reklam şirketi TBWA\ ve Tequila\ ile çalışmaya başladı. Bu ekip "Siz de Bir Mum Yakın" kampanyasını, sanal dilekçe yöntemiyle 1 milyon imza toplamak amacıyla hazırladı. Amaç halkı bilinçlendirmek, desteklerini almak.

    Kaç sanal imzaya ihtiyacınız var?
    11 Eylül'de başlayan kampanyaya toplamda 137 ülke katıldı. Hedefimiz 31 Aralık'a kadar 1 milyon kişiye ulaşmak. Bu rakam politikacıları, internet servis sağlayıcılarını, finansal kuruluşları safımıza çekerek çocuk pornografisine karşı savaşmamızı sağlayacak. Şu anki rakam 700 bine yaklaştı.

    "Çocuk pornografisi görüntüleri yüzde 1500 artı"
    Türkiye ne zaman internet üzerinden mum yakmaya başladı?
    24 Eylül'den beri. Türkiye'den 20 binden fazla imza toplandı. Böylece en çok mum yakan ülkeler arasında yedinci sıraya yükseldik.




     Bilim/Kültür Haberleri....




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ömer -- 19 Aralık 2006; 11:45:39 >
  • Polis, 100 çocuk pornocusunun peşinde

    Interpol bildirdi, polis tespit edilen 100 çocuk pornocusunun peşinde..!
     Bilim/Kültür Haberleri....


    Türkiye, çocuk pornografisi salgınını konuşuyor. Son 15 günde İstanbul, Konya, Antalya, Marmaris’te internetten çocuk pornografisi indiren, yayan yedi kişi yakalandı. Kiminin bilgisayarında 14 bin fotoğraf bulundu, kiminin 36 web sitesi işlettiği saptandı.

    2000 yılında, CD’lerle büyük şehirlerimizin pazarlarına, meydanlarındaki seyyar satıcıların tezgahlarına saçılan çocuk pornografisi, şimdi internette patlama yaşıyor. Interpol’ün birbiri ardına gönderdiği dosyalarla Türkiye’deki çocuk pornocularının peşine düşen Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Dairesi Başkanlığı’na bağlı iki birim, İnsan Ticareti ve Cinsel Suçlarla Mücadele Büro Amirliği, Bilişim Suçları Kısım Amirliği bir yandan operasyon düzenliyor, diğer yandan internette takip yapıyor. Geliri yüksek, takibi zor olduğu için Türkiye’de internetten hızla yayılan çocuk pornografisine karşı polisin, yargının etkin ve hızlı çalışmasını sağlayacak Bilişim Suçları Kanunu Tasarısı hálá Adalet Bakanlığı’nda bekliyor. 1 Temmuz 2004’te yürürlüğe giren Avrupa Konseyi Siber Suç Sözleşmesi’ni henüz imzalamadık. Bu nedenle internete servis sağlayan 120 firmaya yaptırım uygulanamıyor. Failler hakkında sadece TCK’nın 226. Maddesi’ne göre işlem yapılabiliyor. Buna karşın mücadele sürüyor. Önümüzdeki günlerde çocuk pornografisi vakalarını daha çok konuşacağız. Çünkü polisin operasyon listesinde, Interpol’ün bilgisayar protokol numaralarını (IP) ilettiği 100 çocuk pornocusu daha var (Haberi hazırladğımız sırada polis, üç operasyon düzenledi ve faillerle birlikte delillere ulaştı). Çocuk pornografisinin Türkiye’deki tırmanışını, mücadele sürecini, yasal düzenlemeleri araştırdık.

    BEŞ YILDA 100 ÇOCUK PORNOCUSU YAKALANDI, SON İKİ YILDA 11 İLDEN 50 İLE YAYILDI

    İnternetle 1993 yılında tanışan Türkiye, 1998’de Emniyet Genel Müdürlüğü’nde Bilişim Suçları Komisyonu’nu kurdu. İnternet üzerinden çalışan bir çocuk pornocusu ise ilk kez, Interpol’den gelen bilgi doğrultusunda, 2000 yılında Konya’da yakalandı. Yasalar yetersizdi, 456 milyon lira kefaletle serbest bırakıldı. Türkiye’nin günlerce konuştuğu, çocuk pornografisi gerçeğinin saklanamayacak şekilde ortaya döküldüğü skandal ertesi yıl patladı. Interpol’ün 18 ülkede yürüttüğü operasyon sonucu, Bursa’daki rehber öğretmen Özgen İmamoğlu yakalandı. Yaşları 8-12 arasında değişen çok sayıda özürlü erkek çocuğa tecavüz ettiği, fotoğraf ve videolarını çekip internet üzerinden yayınladığı, 120 çocuk pornografisi sitesiyle bağlantısı olduğu ortaya çıkarıldı. 90 yıl hapis istemiyle yargılanan İmamoğlu, çocukların şikayeti olmadığı gerekçesiyle Bursa’da açılan davalardan beraat etti. Gaziantep’te açılan davada, kanıtlar arasından kaybolduğu iddia edilen İmamoğlu yapımı porno film internet üzerinden bulundu. Haber sitelerinde yayımlandı. Sanık 16 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış, çoktan Ortaasya’daki okulların yolunu tutmuştu. Son beş yılda internetteki Türk çocuk pornocuları katlanarak arttı.

    Bugüne kadar 100 kişi yakalandı. Polise göre son bir yılda yakalananlardaki artış rekor düzeyde. Bir başka vahim durum kişisel çocuk pornosu arşivlerindeki fotoğraf sayısı patlamasında: 3 Aralık’ta İstanbul’da yakalanan Hakan Y.’nin (26), çocuk pornosu yayınlayan 36 internet sitesi işlettiği, ayda 40 YTL kazandığı ortaya çıktı. 8 Aralık’ta da Konya’da Meram Tıp Fakültesi öğretim üyesi Dr. Nazif A.’nın evindeki bilgisayarda 14 bin pornografik çocuk fotografı ve 350 film bulundu. 2004’te polis 11 şehirde çocuk pornografisi operasyonu düzenlemişti. Operasyonlar ertesi yıl 20 şehre, 2006’da ise 50 şehre yayıldı.

    ŞİFRELİ MERKEZDE 24 SAAT TAKİP

    Emniyet Genel Müdürlüğü, çocuk pornografine karşı mücadelede Güneydoğu Avrupa Sınır Aşan Suçlarla Mücadele Merkezi (merkezi Bükreş), BM Suçla Mücadele Ofisi (Viyana), İnsan Ticareti ve Cinsel Suçlarla Mücadele Büro Amirliği (Londra), Kayıp Çocukları Bulma Merkezi (ABD), Interpol’le (Lyon) işbirliği yapıyor. Interpol üyesi 158 ülke altı yıldır internette çocuk pornosuna karşın eşgüdümlü operasyonlar, mücadele yöntemi geliştirmek için sempozyumlar yapıyor. Ankara’daki Asayiş Şube Müdürlüğü İnsan Ticareti ve Cinsel Suçlarla Mücadele Büro Amirliği ile Bilişim Suçları Kısım Amirliği’nde 20 uzman polis, günde 17 saat görev başında. Şifreli kapılardan girilen iletişim odasındaki dev monitörlerden, internetteki gelişmeleri izliyorlar. Çocuklara yönelik cinsel saldırı görüntülerini saatlerce izlemek zorunda kalmanın psikolojik travmasını yaşıyorlar: "İnsanlık ayıbı. Utanıyor, tiksiniyoruz. Birkaç çocuğun batağa düşmesini engellemek, tek tesellimiz."

    Şu anda, Interpol’ün gönderdiği, Türkiye’de internet üzerinden porno ticareti yapan ya da çocuk pornosu sitelerine girenlere ait IP numaralarının yer aldığı 100 dosya üzerinde çalışıyorlar.

    ATATÜRK’ÜN İSMİNİ BİLE KULLANIYORLAR

    Peki polis, çocuk pornocularının yakalanmamak için geliştirdiği yöntemleri zamanında fark edebiliyor mu? "Onlar alternatif bulduğunda biz de alternatif yol buluyoruz. Genellikle sitelerde isim değişikliği yapıyorlar. Mesela sıcak patates, Boğaziçi Köprüsü, Atatürk gibi masum isimler kullanıyorlar."

    INTERPOL’DEKİ 500 BİN GÖRÜNTÜDE TÜRK ÇOCUKLARINA RASTLAMADIK

    Interpol’ün arşivinde, ele geçirilen çocuk pornosuna ait 500 bin fotoğraf ve film görüntüsü bulunuyor. Görüntüler özel bilgisayar programlarıyla incelenip, çocukların ulusları, suç mekanları tespit ediliyor. Bu arşivde bir ay çalışan Türk uzmanlar, Türk çocuklara ait görüntüye rastlamamış.

    "Altı haftalık bebekle oral ilişki gibi bakmaya dayanamadığımız görüntüler bile vardı. Tesellimiz, Türkiye’de çekilmiş film ve fotoğraflara, Türk çocuklarının kullanıldığına ilişkin tek kareye bile rastlamamamızdı. Tabii bu durum, hiç olmadığı anlamına gelmiyor" diyorlar. Uzmanlara, göre Uzakdoğu’da üretilen filmler, Batı ülkelerinde üretilenlere oranla çok daha profesyonel. Türk sübyancıların tercihi, Almanya, ABD ve İngiltere’de kurulan sitelere girmek ya da bu iki ülke üzerinden site kurmak. Bu nedenle Türk polisi, en çok Alman ve İngiliz polisiyle ortak operasyon yapıyor. Emniyet, porno film sitelerinin merkezinin ABD olduğunu, bundan milyarlarca dolar kazanıldığını söylüyor.

    ÇOCUK PORNOGRAFİSİ MERAKLISI TÜRKLERİN PROFİLİ

    Büyük kentlerde yaşayan, iyi eğitimli erkekler. Yüzde 80’i bekar. Baskında polise direnmiyor, suçlarını itiraf ediyorlar. Hepsi "İnkar etmiyorum, pişmanım" diyor. Emniyet’e göre Türkiye’den bu tür sitelere girişteki yoğunluğun nedeni merak. Çoğu suç işlediğinin farkında değil. Sübyancılık eğilimi varsa, devamı geliyor. "İnternette her şey mübah" anlayışı o kadar yaygın ki, zanlıyı teslim eden polise bir savcının, "Ne var bunda? Benim de bu sitelere girdiğim oluyor. Bu, özel hayatın gizliliğine girer" dediği söyleniyor.

    - İnternette çocuk pornosu sitelerine girdiği için Interpol kayıtlarına giren İstanbul’daki adrese giden polis şu manzarayla karşılaştı: Dindar, iki çocuklu bir aile. Evin büyük oğlunun, porno sitelerine girdiği bilgisayarı, oturma odasının ortasında. Anne babasının, kardeşinin yanı başında bu suçu işliyor. Aile gerçeği öğrenince şoke oldu.

    - İstanbul’da, aynı adreste bulunan iki kişiyi yakalamak üzere baskın yapıldığında, aynı odayı paylaşan iki bekar erkeğin kendi bilgisaylarında aynı suçu birbirlerinden habersiz yaptıkları ortaya çıktı. İkisi de birbirine şaştı.

    - Bursa’da, 40 yaşındaki bir erkek, messenger’da kendisini 13 yaşındaki kız çocuğuna yaşıtı olarak tanıttı. Webcam’den kayıt yapıldığını bilmeyen kız çocuğunu soyunmaya ikna etti. Çocuk pornocuları bazen kız çocuklarını hemcinsi olduğuna inandırıyor.

    HACKER İSKORPİTX’DEN YARDIM ALIYORLAR

    Emniyet Genel Müdürlüğü 10 merkezde, asayiş şubelerinden bilişim uzmanı eğitiyor, dijital iz takibinin püf noktalarını öğretiyor. Polis, sanal alemde kayıtsız hiçbir şey olmadığı, failin mutlaka dijital iz bıraktığı gerçeğinden yola çıkıyor. Eğitimde "beyaz" Türk bilgisayar korsanlarından da (hacker) yararlanıyor. 17 Mayıs’ta Ermeni Yasa Tasarısı’nı protesto amacıyla ABD’de 10 dakikada 43 bin siteyi kıran, küfürlü mesajlar bırakan İskorpitx bunlardan biri. "Top 10" hacker sıralamasında 7. olan İskorpitx, çocuk pornografisini takipteki başarısıyla İngilizler’in dikkatini çekmiş. İyi bir ücret karşılığında transfer edildiği belirtiyor.

    Uzmanlar, poliste çocuk pornografisine karşı mücadele eden birimin, terörle mücadele ya da organize suçlar gibi branşlaşması gerektiğini savunuyor. Polislerin uzmanlık alanı dışında görevlendirilmesinin, internet suçlarıyla mücadeleyi olumsuz etkilemesinden yakınıyorlar. Bir başka sorun, Ankara’daki merkezden tespit edilen zanlıları illerde yakalayacak ekiplerin çok kısıtlı imkanlarla çalışması. "Teknik takipten sonra sokak polisliği yapıp, operasyon düzenlememiz gerekiyor. Zanlıları klavyenin tuşuna basıp getirmiyoruz ki" diyorlar.




     Bilim/Kültür Haberleri....




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Ömer -- 19 Aralık 2006; 11:55:11 >
  • GRAND DADDY OF ALL QUANTUM WEIRDNESS

    Quantum fizikçisi Fred Alan Wolf'un yarattığı Dr. Quantum isimli karakterin ağzından meşhur çift yarık deneyi anlatılıyor. Çizgifilim çok akıcı bir ingilizce ile herkesin anlayabileceği şekilde hazırlanmış. Burada tek katılmadığım nokta, elektronların davranışlarını değiştiren etmen, gözleniyor olmaları değil, ortamda fotonların varlığıdır.

     Bilim/Kültür Haberleri....


    http://www.youtube.com/watch?v=x_tNzeouHC4
  • quote:

    Orjinalden alıntı: kaotika
    Burada tek katılmadığım nokta, elektronların davranışlarını değiştiren etmen, gözleniyor olmaları değil, ortamda fotonların varlığıdır.


    evet gerçekten güzel bir video.

    aslında genel olarak gözlem teması daha açıklayıcı, quantum fiziğine konu olan ufak parçacıklar tanecik özelliklerini test eden deneylerde tanecik gibi dalga özelliğini test eden deneylerde ise dalga gibi davranırlar.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi vese -- 19 Aralık 2006; 23:19:38 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: vese

    quote:

    Orjinalden alıntı: kaotika
    Burada tek katılmadığım nokta, elektronların davranışlarını değiştiren etmen, gözleniyor olmaları değil, ortamda fotonların varlığıdır.


    evet gerçekten güzel bir video.

    aslında genel olarak gözlem teması daha açıklayıcı, quantum fiziğine konu olan ufak parçacıklar tanecik özelliklerini test eden deneylerde tanecik gibi dalga özelliğini test eden deneylerde ise dalga gibi davranırlar.


    zaten tartışma konusu olan bu. öznenin ,gözleyenin belirleyiciliğini kabul edenler ve etmeyenler. "rölativite" burda zaten propaganda edilmekte olan. bana göre de bu testten bu yorumu çıkarmak için çok kasmak gerekir.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: dasdasq

    zaten tartışma konusu olan bu. öznenin ,gözleyenin belirleyiciliğini kabul edenler ve etmeyenler. "rölativite" burda zaten propaganda edilmekte olan. bana göre de bu testten bu yorumu çıkarmak için çok kasmak gerekir.


    "bu yorum" bu deneyden çıkmıyor, birsürü deneyden çıkıyor ve bu deneyi de açıklıyor.

    ayrıca kim neyin propagandasını yapıyor anlamadım.

    muhtemelen kapitalistler bi şeyin propagandasını yapıyordur, gerisini de tahmin etmek gerekirse herhalde diyalektik materyalizmin kesinliğini çökertmek için bu "göreceli" kavramının propagandasını yapıyorlar.

    bildim mi?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi vese -- 20 Aralık 2006; 0:09:30 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: vese

    quote:

    Orjinalden alıntı: dasdasq

    zaten tartışma konusu olan bu. öznenin ,gözleyenin belirleyiciliğini kabul edenler ve etmeyenler. "rölativite" burda zaten propaganda edilmekte olan. bana göre de bu testten bu yorumu çıkarmak için çok kasmak gerekir.


    "bu yorum" bu deneyden çıkmıyor, birsürü deneyden çıkıyor ve bu deneyi de açıklıyor.

    ayrıca kim neyin propagandasını yapıyor anlamadım.

    muhtemelen kapitalistler bi şeyin propagandasını yapıyordur, gerisini de tahmin etmek gerekirse herhalde diyalektik materyalizmin kesinliğini çökertmek için bu "göreceli" kavramının propagandasını yapıyorlar.

    bildim mi?


    kapitalistler kısmı hariç bildin.

    istediğin kadar kaynak araştırabilir, danışabilirsin. bu teorinin tüm amacı diyalektik materyalizmi yıkmaktır. çok iddialı gibi gözüküyor ama değil. sebep-sonuç ilişkisini determinizmi pozitif düşünceyi yıkma amacı var.
    ama esas düşman diyalektik materyalizmdir.
  • Şimdi bir dakika, asıl determinizm diyalektik materyalizmin düşmanıdır. Diyalektik materyalizm, idealizme bir karşı çıkıştır. Determinizm, nedensellik ve formal (biçimsel) mantık hep idealizm ile ilgilidir.

    Kuantum kuramı, diyalektiğin yasaları ile tam bir uyum içerisindedir. Kesinsizlik yıkılırsa diyalektik yıkılır.

    Evrende tüm olayların anlaşılabilir bir nedeni vardır, fakat "kesinsizlik" anlaşılabilir olmamaya engel değildir.

    (Uncertainity terimi türkçeye önceleri "belirsizlik" olarak girmiştir, fakat bu kelime "anlaşılabilir olmama" yı çağrıştırdığı için artık "kesinsizlik" kelimesi tercih ediliyor.)

    Kuantum kuramı, idealizmi ve determinizmi yıktığı için bir idealist olan Einstein, "tanrı zar atmaz" diyerek bu kurama karşı çıkmıştır.

    Bu konuda sizlere göz atmanız için linkler verebilirim.
    http://www.marksist.com/kitaplik/onlineKitap/AI/bolum6.htm#b1
    http://www.marksist.com/kitaplik/onlineKitap/AI/bolum4.htm#b1
    http://www.marksist.com/kitaplik/onlineKitap/AI/bolum3.htm#b1



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi kaotika -- 20 Aralık 2006; 0:52:51 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: kaotika

    Kuantum kuramı, diyalektiğin yasaları ile tam bir uyum içerisindedir. Kesinsizlik yıkılırsa diyalektik yıkılır.



    ya bu "uncertainity principle" diyalektik materyalizmden bir hayli sonra icat oldu bildiğim kadarıyla

    bir de bu kitap (Aklın isyanı) kaotika için kutsal kitap gibi birşey sanırım [şaka!]

    halbuki pek tanınmış bir kitap da değil internet araştırmalarıma göre.
  • 
Sayfa: önceki 1011121314
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.