Şimdi Ara

Big Bang'den önce ne vardı? 10 teori..

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
6
Cevap
1
Favori
383
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Big Bang'den önce ne vardı? Evren ezeli mi yoksa döngüsel evrenlerin bir parçası mı? İşte 10 teori..


    1. BÜYÜK PATLAMA RASTGELE OLUŞTU
    Bu teoriye göre büyük patlamadan önce uzay ve zaman yoktu. Evren sanal uzaydaki sanal boşlukta, Heisenberg’in belirsizlik ilkesinden kaynaklanan rastgele kuantum salınımlarıyla oluştu. Büyük patlama sanal kuantum enerji alanlarının rastgele titreşimlerinin ürünü olan bir kazaydı.

    Oysa bu teorinin çok büyük bir sıkıntısı var: Kuantum fiziğinde parçacıkların rastgele davranışlarını olasılıklar halinde öngörmemizi sağlayan dalga fonksiyonu denklemleri (olasılık dalgaları) sadece bizim değil, bütün olası evrenlerin varlığını öngörüyor.

    Bu durumda sonsuz sayıda evren varken neden BİZİM evrenimiz oluştu sorusu yanıtsız kalıyor. Kısacası bu teori o kadar genel ki (en genel teori) evrenin nasıl oluştuğunu hiçbir şekilde açıklamıyor. Ayrıca bugünkü evrende ilk kuantum salınımlarından kalan kırışıklıkları neden göremediğimiz sorusu da yanıtsız kalıyor.

    Büyük sekme teorisine göre evrenimiz bizden önce çöküp kara delik olduktan sonra yeniden genişleyen eski bir evrenden oluştu.


    2. BÜYÜK PATLAMA BÜYÜK SEKMEDİR
    Bu teoriye göre bizden önce başka bir evren vardı. Bu evren, tıpkı bizim evrenimiz gibi milyarlarca yıl boyunca genişledikten sonra yerçekimi etkisiyle durdu ve tekrar büzülmeye başladı. Sonuçta kendi üzerine çökerek bir tekilliğe dönüştü ve bu tekillik yeniden genişleyerek bizim evrenimizi oluşturdu.

    Aslında büyük sekme teorisini savunanlar eski evrenin tekilliğe çökmediğini söylüyor. Yoksa tekillikle ilgili olarak yukarıda anlattığım sorunlarla karşılaşırdık. Bunun yerine, önceki evren tekillikten büyük, ama yine de çok küçük olan sonlu bir nokta halinde küçüldü.

    Öyle ki merkezinde kısmi tekillik olan dev bir süper kütleli kara deliğe dönüştü. Ardından bu kara delik buharlaştı ve yeni bir büyük patlama ile evrenimizi oluşturdu. Buna göre bizim evrenimiz sanal uzayda diyelim ki 105000 kez büzülüp genişleyen bir evrenler silsilesinin son halkası olabilir.


    ENTROPİ ZEHİRLENMESİ
    Ancak, bu teorinin de sıkıntıları var. 1) İlk evren nasıl oluştu? Büyük sekme en ilk evrenin nasıl oluştuğunu açıklamıyor. O zaman da hiçbir evrenin nasıl oluştuğunu açıklamış olmuyor. 2) Fizikçiler eski evren çökerken entropisinin nasıl sıfırlandığını da denklemlerle göstermek zorunda.

    Sonuçta entropi düzensizliğin, kaosun ölçüsüdür. Her evren bir önceki evrenin entropisini devralsaydı termodinamik olarak zehirlenirdi. Bütün evrenler ölü doğar ve yıldızlarla hayatı da doğuramazdı. Açıkçası ilk evrenin çökerken geri sekmesiyle yeni bir evren oluşmazdı.

    Büyük sekmeyle ilgili diğer iki sorun da oldukça çetrefil: Bir kere bizim evrenimizin karanlık enerji sayesinde ve yerçekimine rağmen sonsuza dek genişleyeceğini biliyoruz. Öyleyse neden önceki evrenler hep yerçekimiyle çöksün? Tek bir evren bile çökmese ezeli büyük sekme silsilesi kırılır.

    Dahası, kara delik halinde çöken bir evren neden tekilliğe dönüşmeden önce geri seksin? Evet, prensipte bunu Heisenberg’in belirsizlik ilkesiyle açıklayabiliriz; ama bunu söylemek ile tam da bizim evrenin önceki sekmeden nasıl doğduğunu açıklamak arasında dağlar kadar fark var.



    3. BÜYÜK PATLAMA VE EZELİ EVREN
    Belki de evren sanal zamanda ezelden beri var. Büyük patlama da sanal zamandaki sanal bir anda gerçekleşti ve gerçek zamanı yarattı. Evrenimiz bir şekilde yok olduktan sonra da sanal zamana geri dönecek. Nitekim Albert Einstein, büyük patlama öncesinde ne vardı sorusunu anlamsız buluyor: Bunu sormak, kuzey kutbunun kuzeyinde ne var diye sormak gibidir diyor.

    SINIR YOK ÖNERMESİ
    Stephen Hawking, fizik denklemlerini bozan sonsuzlukları denklemlerden silmek için kuantum fiziğiyle göreliliği birleştiren sınır yok önermesini getirdi. Buna göre evren, tıpkı bir kürenin yüzeyi gibi sonlu ama sınırsızdır (Dünya’nın çevresinde tur atarsanız başladığınız yere geri dönersiniz fakat yol hiç bitmez). Şimdi, sınır yok önermesine göre evrenin nasıl oluştuğunu Hawking’in sözleriyle görelim:

    “Büyük patlamadan önce hiçbir şey yoktu. Einstein’ın görelilik teorisine göre uzay ve zaman aslında bileşiktir ve tek bir uzay-zaman sürekliliği oluşturur. [Ancak, zamanla birlikte 4 boyutlu olan bu doku] düz değildir ve [tıpkı bir kupanın kendi üzerine bükülen sapı gibi] boru şekillidir. [Yine görelilikte belirtildiği üzere] madde ve enerji uzayı büker.”


    BÜYÜK PATLAMA VE SANAL ZAMAN
    Hawking, evrenin başlangıcını açıklamak için kuantum kütleçekime düz Öklid geometrisini uyguluyor. Bu modelde, büyük patlamadan hemen önce, sıradan gerçek zamanın yerini sanal zaman alıyor. Öyle ki tıpkı bir kara deliğin içinde olduğu gibi uzay ve zaman geometrik olarak yer değiştiriyor:

    Uzay, gerçek zaman gibi tek boyutlu olup yine zaman gibi akarken, zaman da üç boyutlu olup sanal zamana dönüşüyor ve donup kalıyor. Kısacası zaman dördüncü uzay boyutuna dönüşüyor ve böylece evren doğmadan hemen önce, zamansız (ezeli) dört boyutlu uzay ortaya çıkıyor. Bu geometrik hile, Hawking’in büyük patlama öncesi şartları matematiksel olarak tanımlamasını sağlıyor.

    Öyle ki büyük patlama, zamanda boyutsuz bir tekil nokta ve tekil bir an olmak yerine; tıpkı yeryüzü gibi eğri bir yüzey, ama dört boyutlu bir yüzey oluşturuyor. Hawking 1990’larda fizikçi Jim Hartle ile birlikte sınır yok önermesi olarak tanımladığı bu konjonktürü ortaya attı.

    Sınır yok önermesi evrenin nasıl oluştuğunu açıklayan bir teori değil. Bunun yerine, büyük patlamadaki tekillikten kurtulan bir çözüm ve böylece evrenin oluşumunu açıklayacak olan bütün bilimsel teorilerin önünü açan bir önermedir. Bu tür önermeler olası teorilerin matematiksel çerçevesini çizer ve bunlara konjonktür denir.


    PEKİ SINIR YOK ÖNERMESİ NE DEMEK?
    Dikkatli düşünecek olursanız bu önermede, büyük patlama donmuş zamanda (sanal zamanda) ezelden beri var olan ve olası bütün evrenlerin olası bütün fizik yasalarını içeren matematiksel bir nüveye dönüşüyor. Bu nüve de 4 boyutlu bir kürenin yüzeyi gibi analitik geometri ile tanımlanabiliyor.

    Sonuçta her evrenin kendi fizik yasaları, yani o evrenin nasıl oluştuğunu açıklayan dinamik modeli oluyor. Örneğin, bir evrende sicim teorisi ve başka bir evrende ise Lee Smolin’in kara delik kozmolojisi geçerli olabilir. Bu elbette her teorinin gerçek olduğu bir evren var anlamına gelmiyor.

    Ancak en azından, hangi teorinin gerçek olduğunu test edebileceğimiz bir model sunuyor. Statik bir büyük patlama modeli ile evrenimizi oluşturan dinamik teoriyi birleştirmeye imkan tanıyor.

    Kısacası Hawking’e göre, evrenin nasıl oluştuğunu anlamak için bu evrenin fizik yasalarını çözmek yetmez. Bu fizik yasalarına izin veren temel fizik yasalarını, yani bu evrende geçerli olmayan en evrensel yasaları da bulmalıyız.


    TÜM EVRENLERİN ANA MODELİ
    Nitekim evreni rastgele kuantum salınımlarıyla açıklamak sonsuz sayıda evren doğuruyor ve biz de evrenimizin bunların hangisi olduğunu ve neden böyle olduğunu çözemiyoruz. Öte yandan, büyük patlamanın sanal bir dört boyutlu küre olarak ifade edilmesi ve evrenimizin bu kürenin eğri yüzeyinin bir kısmı ile genişlemesi ise evrenin oluşumunu çözmemize prensipte izin veriyor.

    Dahası, bu büyük patlama modelinde sonsuz sayıda evrenden de kurtuluyoruz ki bunlar sıkıntılıdır: Düşünün ki sonsuz sayıda evren olsa yaşadığımız evren de sonsuz uzaklıktaki kopyalarında, içindeki tüm olaylarla birlikte ve sonsuza dek aynen tekrarlanacaktı! Bu bilimsel bir önerme değildir.


    BÜYÜK PATLAMA İÇİN SONSUZLUKLARI SİLMEK
    Oysa Hawking ve Hartle, ünlü Feynman diyagramlarına benzer bir matematik yaklaşımı benimsiyor. Buna göre bir elektronun fotonla etkileşmesinin sonsuz yolu vardır. Ancak, kuantum fiziğindeki olasılık dalgasına göre en olası yol, diğer bütün yolları ihmal edilecek kadar baskılar. Böylece Feynman diyagramları ile elektronların etkileşmesini tek bir şekilde gösterip hesaplayabiliriz.

    Sınır yok önermesinde de aynı şey geçerli: 4B uzaydan oluşan ezeli büyük patlama, ancak sonlu sayıda evrene izin vermektedir. Daha doğrusu kainatta sonsuz sayıda evren olabilir; ama biz kendi evrenimize bakarak kainatın doğduğu evrenler arasında ancak sonlu sayıdaki varyantı hesaplayabiliriz.

    Bu da sonsuzluk problemini baypas ederek en azından bizim evrenimizin, benzer evrenler arasında nasıl ve neden oluştuğunu göstermemizi sağlayabilir. Nitekim Hawking’in ölümünden sonra yayınlanan son makalesi, sınır yok önermesini yeni bir matematiksel konjonktür ile geliştirmişti.


    ÖYLEYSE SINIRSIZLIK NE DEMEK?
    Hawking’in kendi sözleriyle: “Evrenin yegane sınır önermesi aslında evrenin bir sınırının olmamasıdır. Evren sonlu ama sınırsızdır.”

    Buna göre evrenimiz bizim için elbette gerçek zamandaki belirli bir anda başlamıştır; ama olası tüm evrenleri içeren sanal kainatın sanal zamanında varoluş ezeli ve ebedidir. Hatta bize göre, ama sadece bize göre, evrenimiz büyük çökme ile kara delik olan bir evrenin ayna görüntüsüdür.

    O evrenin geleceği, bizim geçmişimiz olup ikisi de büyük patlama anında birbirine bağlanır. Bu modelde, evrenler ucundan birbirine bağlı olan ve geniş ağzı sonsuza açılan iki ayrı hunidir. Aslında bu evrenler üç boyutlu birer uzay küresidir.

    Ancak, evren küreleri o kadar büyüktür ki bunlardan biri olan gözlemlenebilir evrenimiz, biz üzerinde yürürken göze düz görünür (tıpkı yeryüzü gibi). Öte yandan iki evren hem uzay, hem de zamanda genişlemektedir. Kısacası sadece düz gözlemlenebilir evrenimize değil de iki evrenin tamamına bakarsak bunların şekli (evrenlerin genişlemesini hesaba katınca) 4B uzay-zamanda birer huniyi andırır.

    ZURNANIN SON DELİĞİ
    Ancak, bu iki simetrik evrenin büyük sekme teorisindeki gibi birbirinden doğduğunu düşünmeyelim: Her ikisinde de zaman geçmişten geleceğe akar. Bu da zamanın geriye akmasına bağlı olan en kritik büyük sekme teorisi sorununu, yani entropi zehirlenmesi sorununu aşmamızı sağlıyor. Hawking haklı mı, bilmiyoruz. Buna karşın büyük patlamaya yaklaşımı çok mantıklı görünüyor.


    4. BÜYÜK PATLAMA VE ZAR KOZMOLOJİSİ
    Evrenin 5 boyutlu bir uzay içinde, zaman dahil, dört boyutlu bir kağıt yaprağı olduğunu varsayan ve süpersicim teorisinden türetilen zar kozmolojisine göre, 5 boyutlu uzayda yan yana dizilmiş olan sonsuz sayıda evren dilimleri var (bizler zamanı akış olarak görüp sadece üç boyutu algılıyoruz).

    Bu evren dilimleri, kütleçekim kuvvetini oluşturan ve aslında kapalı sicimlerden oluşup evrenler arasında hareket eden gravitonların etkisiyle birbirine yaklaşıyor. Sonsuz büyüklükteki evren dilimleri bir noktada çarpıştığı zaman yeni bir büyük patlama oluşuyor.

    Gravitonlar, bir evrenden dışarıya doğru tıpkı sigara dumanı gibi yükseliyor ve komşu evren dilimine geçiyor. Sonra iki dilimi birbirine çeken yerçekimi alanları yaratıyor. Evren dilimleri çarpışıyor ve bizim evrenimiz de bu şekilde ortaya çıkmış bulunuyor.

    Evren dilimleri düz olduğu için bizim evrenimizi oluşturan uzay dokusu da düz oluyor. Sonuçta ezeli kainatta bu şekilde sonsuz evren oluşuyor. Bizim evrenimiz de bu çoklu evrenin küçük bir parçası oluyor.


    Zurnanın son deliği, yahut her şeyin zırt dediği yer.


    YİNE BİLİMSEL SORUNLAR VAR
    Bir kere zar kozmolojisi, bu evrende yaptığımız büyük patlama gözlemlerine uygun olması için elle koyulan parametrelerle geliştirilmiş bir kozmoloji modeli. Öyle ki bizim büyük patlamaya bakıp da “Bu patlama çarpışan evren zarlarından mı oluştu, yoksa kuantum salınımlarından mı oluştu?” sorusunu yanıtlamamız mümkün değil.

    Ancak, önümüzdeki 30 yılda uzak Güneş yörüngesine yerleştirilecek olan LISA kütleçekim dalgaları uzay gözlemevinin verilerine ve nötron yıldızlarının ışığında görülebilecek olası kütleçekim dalgası titreşimlerine bakarak zar kozmolojisini test edebiliriz.

    Yalnız daha büyük bir sorun var: Sicim teorisi test edilebilir bilimsel öngörülerde bulunmuyor. Gerçi büyük patlamadan kalan ve bizzat uzay-zamanın dalgalanması olan kütleçekim dalgalarına bakarak (bunların polarizasyonu ve frekansı gibi fiziksel özelliklerini ölçerek) hangi kozmoloji teorisinin doğru olduğunu görebiliriz. Oysa sicim teorisinin parametrelerini değiştirerek bu teoriyi bütün gözlemlere uydurmak mümkündür!

    Peki zar kozmolojisini kanıtlayan kütleçekim dalgalarını görürsek bu kanıtlar gerçekten sicim teorisini kanıtlar mı? Yoksa biz teoriyi baştan bütün kanıtlara uyacak şekilde tasarladığımız için kanıt sandığımız şeylerle aslında kendimizi mi kandırırız? Zar kozmolojisi işte bu yüzden sonsuza dek cevapsız kalabilir ve yine aynı sebepten bazı fizikçiler tarafından bilimsel teorili olarak kabul edilmiyor.


    5. ALTERNATİF ÇARPIŞAN EVREN TEORİSİ
    Aşağıda göreceğimiz gibi çoklu evren tasarımı zar kozmolojisinin tekelinde değil. Sicim teorisini kullanmadan da uzayda sonsuz sayıda evren olabileceğini söyleyen teoriler var. Bunlardan birine göre, evrenimiz küre şekilli iki evrenin çarpışmasıyla oluşmuş olabilir (Küre derken uzayın değil, dört boyutlu uzay-zamanın genel şeklini kast ediyorum, kafanız karışmasın).

    Bu sırada ya iki evren de yok oldu ve bizim evrenimiz oluştu veya evrenimiz oluşurken ebeveyn evrenler de varlığını sürdürdü. Tabii evrenimiz böyle bir çarpışmayla oluştuysa evrendeki ilk ışıktan oluşan ve bugün bütün uzayı saran kozmik mikrodalga artalan ışımasına (CMB) bakınca bu evrensel kazanın yara izini görmemiz lazım.

    Gerçekten de CMB haritasında büyük soğuk leke gibi halka şekilli izler görüyoruz; ama bu izleri rastgele kuantum salınımlarıyla da açıklayabiliyoruz. Çarpışan evren teorisinin gerçek olması içinse bu tür lekeleri sadece çarpışan evrenlerle açıklıyor olabilmemiz lazım. Henüz kanıt yok diyelim.


    6. BÜYÜK PATLAMA VE ÇOKLU EVREN
    Peki ya yaşadığımız evren başka bir evrenden doğduysa, tıpkı musluğun ağzından damlayan bir su damlası gibi ondan kopmuşsa? Bu teoride bütün evrenlerin, 5 boyutlu anti-de Sitter uzayında yüzen ve zaman boyutuyla birlikte 4B olan hiper küreler olduğunu kabul ediyoruz.

    Öyle ki bu küreler tıpkı su kabarcıkları gibi kaynayabilir ve içinde bulunduğumuz evren de bu tür bir ana evrenden kopan daha küçük bir kabarcık olabilir. Ancak, bu durumda evrenimizi diğer evrene bağlayan ve evrenimizin doğum anında “anneden” kopan bir göbek kordonu olması gerekiyor.

    Bu kordon kopmuş olsa da gökyüzünde, yani tüm evreni saran kozmik mikrodalga art alan ışımasında izi kalmış olmalı. Zaten son gözlemler de kozmik mikrodalga art alan ışımasının devrik, yani ışığın polarizasyonu açısından bir yana yatık olduğunu gösteriyor.


    Çoklu evren var mı? Yoksa bütün evrenler başka evrenlerden mi doğuyor? Kaotik şişme modeli.


    7. BÜYÜK PATLAMA VE KAOTİK ŞİŞME
    Bazı fizikçiler bunu bir adım ileri taşıyor ki bütün evrenlerin başka evren köpüklerinden doğduğunu ve sonsuz bir dizin ağacı gibi dallanıp budaklandığını söylüyor. Bu evrenlerin bazısı ölü doğuyor veya kısa ömürlü oluyor ya da kendi üzerine çökerek yok oluyor.

    Bütün evrenlerin uzun ömürlü olmaması veya sonsuza dek yaşamaması nedeniyle ezeli sanal zamanda, aynı anda sonsuz sayıda evren oluşmuyor. Çoklu evren sadece zamanda sonsuz oluyor.

    Kaotik şişme teorisi çoklu evreni sonsuzluklardan işte böyle kurtarıyor. Oysa CERN parçacık hızlandırıcısındaki son sonuçlar, özellikle de süpersimetrik parçacıkların bulunmaması, kaotik şişme modellerinin büyük kısmını yanlışlamış bulunuyor. Bu konuda jüri henüz kararını vermedi.


    8. BÜYÜK PATLAMA VE ŞİŞME TEORİSİ
    Bu teoriyi 1979 yılında Alan Guth ortaya attı ve kendi deyişiyle, zamanında böyle bir kurnazlık yaptığı için MIT’de kürsü sahibi olmayı başardı; yoksa işsiz kalacaktı. Yukarıda kısaca değindiğim gibi, Alan Guth büyük patlama teorisinin öncesini gösteren bir teori ortaya attı.

    Aslında Stephen Hawking gibi yaptı ve kuantum fiziği denklemlerini görelilik teorisine uyguladı. Böylece büyük patlama anındaki tekillik ile sonsuzluklardan kurtulmayı ve aynı zamanda evrenin ilk andan beri sürekli genişlemesini açıklamayı amaçladı.

    Ben de kozmik enflasyon (bizdeki ekonomik enflasyon değil 🙂 ), yani şişme teorisini daha önce detaylarıyla yazdım. Burada ise sadece temel noktalarına değineceğim: Alan Guth’a göre iki tür büyük patlama var. Sıcak büyük patlama ile soğuk büyük patlama ve soğuk patlama sıcaktan önce geliyor.


    BÜYÜK PATLAMANIN ÖNCESİ
    Buna göre, büyük patlamadan önceki tanımsız uzay-zamanda, kuantum salınımları nedeniyle 10^-28 cm çapındaki bir uzay-zaman yaması ortaya çıktı. Bu, evrenimizde saatlerin tıklamaya ve zamanın akmaya başladığı ilk gerçek zaman anında gerçekleşti ve buna Planck zamanı diyoruz: 5,39 × 10^-44 saniye.

    Bir süre, yani çok kısa bir süre için hiçbir şey olmadı. Sadece tanımsız uzay-zamanda bir yama kendini geri kalan tanımsızlıktan soyutladı. Bugün bilmediğimiz ve belki de asla bilemeyeceğimiz kendine özgü ön fizik yasalarıyla ayırdı.

    Sonra çok garip bir şey oldu: 10^-35 saniye ile 10^-32 saniye arasında bu yama, her 10^-28 saniyede iki kat genişledi. Kısacası ışıktan trilyonlarca kat hızlı şişti ve 100 kez iki kat genişledikten sonra, 10^-28 cm boyundan misket boyuna erişti (1 cm çapındaki bir küre).


    INFLATON ENERJİ ALANI
    Buna inflaton enerji alanı (şişme alanı) yol açtı. Bu enerji alanının nereden kaynaklandığını bilmiyoruz; ama evrenin ışıktan hızlı şiştiği kısa süreye soğuk büyük patlama diyoruz (Sonuçta uzayda ışıktan hızlı gidemezsiniz, ama uzayın kendisinin ışıktan hızlı şişmesine mani yoktur).

    Inflaton alanı tıpkı radyoaktif parçacıklar gibi dengesizdi ve kısa sürede bozundu. Enerji alanı çökünce evrenin genişlemesi birden ışık hızının altına düştü. Aniden fren yapan kamyona benzeyen bir süreç yaşandı ve çöken inflaton alanı uzaya boşalarak sıcak büyük patlamayı (bizim büyük patlama derken kast ettiğimiz asıl olayı) oluşturdu.

    Enerjinin korunumu yasası gereği enerjiyi yoktan var edemez veya yok edemezsiniz. Inflaton alanının enerjisi de sıcak büyük patlamayı yarattı. Buna sıcak diyoruz; çünkü patlama anında evren trilyonlarca derece sıcaklıktaydı ve bu patlama önce temel parçacıkları, sonra da hidrojen ile helyum atomu çekirdeklerini oluşturdu. Gözlemlenebilir evrenin fizik yasaları da bu süreçte oluştu.

    Kısacası gözlemlenebilir evren 10^-44. saniyedeki Planck anında değil, 10^-32. saniyede oluştu. Bu an sıcak büyük patlama anıdır.





    PEKİ ŞİŞME TEORİSİ NEYİ ÇÖZÜYOR?
    Doğrusu kozmolojiyle ilgili birçok sorunu çözüyor: Bir kere soğuk ve sıcak büyük patlamayı çok küçük birer küreden başlatıyor (sonsuz küçüklükteki problemli tekillikten değil). İkincisi madde ve enerjinin büyük ölçeklerde uzaya nasıl eşit yayıldığını açıklıyor.

    Buna göre, soğuk büyük patlamaya sanal kuantum salınımları yol açtı ve bunların entropisi ile kırışıklığı şişme evresinde ütülenip silindi. Şişmenin sonunda ise gerçek kuantum salınımları oluştu. Bu dengesizlikler de evrenin genişlemesiyle birlikte, son 13 milyar yılda bütün gökyüzüne yüz gerdirir gibi yayıldı. Küçük salınımlar, bugünün 100 bin galaksi içeren süper galaksi kümeleri oldular.

    Kuantum salınımları evrene 1 milyar ışık yılından büyük ölçeklerde eşit dağıldı; çünkü sıcak büyük patlama sırasında gözlemlenebilir evren sadece misket boyundaydı ve her yanı birbirine dokunuyordu.

    O zamandan beri evren ışıktan yavaş olarak sürekli genişliyor. Öyle ki evrenin ilk galaksileri bizden 45 milyar ışık yılı uzakta bulunuyor. Evrenin şişmesi ve genişlemesi, eskiden bu galaksilerin nüvelerinin yan yana olmasından hareketle, bugün nasıl olup da 13,8 milyar yıllık evrenin yaşından daha uzakta olduklarını gayet güzel açıklıyor.


    BÜYÜK PATLAMA VE SONSUZ EVREN
    Öte yandan, şişme teorisi büyük patlamanın sonsuza dek devam ettiğini gösteriyor. Öyle ki gözlemlenebilir evrenimiz sürekli genişlemekte olan 3B kainatın halka şekilli yüzeyini oluşturuyor. Kainat bizden en az 100 kat büyük olduğu için gözlemlenebilir evren bize Dünya gibi düz görünüyor.

    Dahası inflaton alanı bizim uzay yamamızda çökmüş olsa da kainatın uzak noktalarında bugün bile etkili olmaya devam ediyor. Bunun da matematiksel bir sebebi var: Inflaton alanı, yeni evrenler halinde çökme hızından çok daha hızlı şişiyor. Böylece sürekli yeni gözlemlenebilir evrenler yaratıyor.

    İşte bazı fizikçiler bu yüzden şişme teorisine karşı çıkıyor. Bu teorinin sanıldığı gibi bizi sonsuz evren derdinden kurtarmadığını düşünüyorlar. Dahası bizim kainatımız sonsuz sayıda gözlemlenebilir evren yaratmak üzere sonsuza dek şişerken; mega-evrende, bizden tümüyle kopuk olan sonsuz sayıda kainat olabilir ve bunlar da sonsuza dek şişiyor olabilir. Şişme teorisi kanıtlanmayı bekliyor.


    Evrenimiz başka bir evrendeki bir kara deliğin öbür ucu olan ak delikten büyük patlama ile doğmuş olabilir mi?


    9. KARA DELİK EVREN
    Başta Kanada’daki Çevre Teorik Fizik Enstitüsü’nden Lee Smolin olmak üzere diğer bazı fizikçiler, evrenimizin bir kara delikten doğduğunu düşünüyorlar. Sonuçta klasik fizikte büyük patlama tekillikten geliyor. Her ne kadar sonsuzluklardan kurtulmak için artık tekillik yerine neredeyse tekillik desek de büyük patlama ile kara deliklerin ortak bir yanı var: İkisi de kısmi tekillik içeriyor.

    Bu durumda evrenimiz bir kara deliğin öbür ucundan doğmuş olabilir: Sonuçta kara deliklerin içine düşenler dışarı çıkamazlar. Öte yandan, kara deliğin tersi ak delik olup bu cisimlerin de içine girmek imkansızdır; çünkü ak deliklere girmek için ışıktan hızlı gitmeniz gerekir.

    Her ne kadar ak delikler fizik yasalarına aykırı olsa da bunlar teorik olarak mümkündür. Ayrıca kara delik evren teorisini savunanlar ak deliklerin zaten bizim evrende olmadığını, başka bir evrende var olduğunu, bu yüzden de çelişkili bir durum olmadığını düşünüyorlar.


    KARA DELİKTEN EVREN DOĞAR MI?
    Bu teoride kara delikler başka evrenlere açılan tek yönlü tüneller oluyor. Her ne kadar pratikte imkansız olsa da teorik olarak bir kara deliğe girer ve merkezindeki tekillik ile onu saran ölümcül iç olay ufkunu aşarsanız başka bir evrende dışarı çıkabilirsiniz.

    Bu açıdan kara delik evren teorisi, kaotik şişme teorisine benziyor: Yalnız bu kez yeni evrenler ana evrenlerdeki kara deliklerden doğuyor. Ancak, bu teori de sorunlu. Bir kere ak delikler gözlemlenebilir evrenimizin fizik kurallarına aykırıdır.

    İkincisi büyük patlama hiçlikte oluştu, kara delikler ise gerçek evrende oluşuyor. Dolayısıyla kara delik tekilliğini büyük patlama tekilliğine benzetmek zorlama oluyor. Dahası kara delikler Hawking radyasyonu ile buharlaşıyor. Peki bunlar buharlaşınca sözde bağlı oldukları yeni evrene ne oluyor?


    HAWKİNG RADYASYONU
    Kara delik buharlaşması sorunundan kurtulmanın tek yolu, kara deliklerden doğan evrenlerin onlardan ve dolayısıyla bizim evrenimizden hemen koptuklarını söylemek. Peki o zaman kara deliklerin öbür ucu olan ak deliklere ne oluyor? Bunlar yeni büyük patlama ile yeni bir evren doğurur doğurmaz; yani anında kapanıyor mu?

    Son olarak, bütün evrenler kara deliklerden doğuyorsa mega-evren de kara delikten doğan evrenleri kayırıyor olabilir. Bu durumda bir tür kozmik evrim var ve sadece kara delik doğuran evrenler uzun ömürlü oluyorlar. Öyleyse neden evrenimizin her yerini kara delik kaplamıyor? Kozmik evrim bunu gerektirmiyor mu?

    Oysa dahası var: Bütün evren kara deliklerle kaplanırsa evrenimizde hayata yer kalmaz. Bu durumda kainatın, hayata elverişli yeni gözlemlenebilir evrenler oluşturmaları için en çok sayıda kara delik içeren evrenleri kayırıyor olduğu teorisi de çöker. Evet, kara delik evren teorisi fizikte pek kabul görmüyor; ama ondan da az rağbet gören son bir teori var:


    10. UYUMLU DÖNGÜSEL KOZMOLOJİ
    Penrose diyagramları ile matematik ve fiziğe büyük katkıları olan; ama son yıllarda kuantum bilinç gibi sözde bilimin sınırlarına dayanan uçuk teoriler geliştiren Sir Roger Penrose’un Uyumlu Döngüsel Evren teorisi, kozmolojinin en aykırı fikri olarak kabul ediliyor. Oysa aynı zamanda çok ilginç bir model:

    Ayrı bir yazıda anlatacağım üzere, teorinin ismindeki uyumlu kelimesi aslında holografik evren konseptinin temel matematiksel konjonktürüdür. Döngüsel derken de Penrose’un büyük sekme teorisinin sorunlarını gideren bir teori tasarladığını belirtelim.

    Buna göre, kainatta tıpkı büyük sekme teorisindeki gibi ezeli-ebedi bir evrenler silsilesi var ve her evren kendinden önce yok olan evrenden doğuyor. Ancak, yeni evrenler bu kez kara delik halinde çöken bir evrenin büyük patlama ile tekrar genişlemesiyle değil de sonsuza dek genişleyerek süper seyrelen ve böylece hiçliğe dönüşen eski evrenlerden doğuyor.

    Peki bu ne demek? Uyumlu Döngüsel Evren kendi yazısını hak edecek kadar karmaşık ve farklı bir teori. Ben de yazımızın İlyada destanı kadar uzun olmaması için kısa keseceğim; ama şöyle özetleyebiliriz: Son verilere göre evrenimiz sonsuza dek genişleyecek.


    BÜYÜK PATLAMA SONRASI ISIL ÖLÜM
    Öyle ki bir gün içindeki madde ve enerji yok sayılacak kadar seyrelecek, entropi maksimum seviyeye ulaşacak ve zamanın ileriye akmasının bile bir anlamı olmayacak. Evrendeki tüm fiziksel etkileşimler rastgele kuantum salınımlarına indirgendiğinde neden-sonuç ilişkisi ortadan kalkacak.

    Bu durumda bizzat uzay ve zaman ölecek. Sonsuz büyüklükteki mesafelerin bir manası olmayacak. Kısacası gerçek uzay ve gerçek evren sanal uzay-zamana dönüşerek hiçliğe geri dönecek. Bununla birlikte kuantum salınımları hiçlikten yeni bir evren doğuracak. Dahası bu evren, kozmik mikrodalga art alan ışımasında, kendinden önce gelen evrende buharlaşan kara deliklerin izini taşıyacak.



    KÜLLERİNDEN YENİDEN DOĞMAK
    Öyle ki bizim evrenimiz, hiçliğe indirgenen bir önceki evren 10100 yıl yaşındayken buharlaşan son kara deliğin tetiklediği büyük patlamayla oluşmuş olabilir. Dikkat edecek olursanız Penrose burada matematikte ölçekleme değişmezliği dediğimiz konjonktürden yararlanıyor ve yeni evrenin önceki evrenden nasıl doğabileceğini açıklıyor:

    Bu süreç önceki evreni sıfırlıyor, ona reset atıyor ve yeni evrenlerin önceki evrenlerin entropisini devralmasından kaynaklanacak entropi zehirlenmesi ile ölü doğma sorununu çözüyor. Ancak, kozmik mikrodalga art alan ışımasına (CMB) baktığımız zaman, önceki evrende buharlaşan trilyonlarca kara deliğin halka şekilli izlerini göremiyoruz.

    Dünyamız ve insan zihni evrene açılan bir penceredir. Tıpkı duygularımızı ve vicdanımızı kast etmek anlamında insan kalbi gibi.


    KANIT VAR MI?
    Penrose ve meslektaşları CMB’de eski kara delik izi olduğunu düşündükleri 20 halka bulduklarını söylüyorlar. Uyumlu Döngüsel Kozmoloji teorisi bilgisayar simülasyonlarında öngörülen buharlaşan kara delik izlerini tespit ettiklerini öne sürüyorlar. Oysa sadece 20 halka bunu kanıtlamaya yetmez. Bu halkalar bizim evrenimizin kendi orijinal kuantum salınımlarından kaynaklanıyor olabilir.

    Ancak, bu teorinin en can alıcı noktası evrenlerin buharlaşan kara deliklerden oluşmasıdır: Sonuçta evrenimizde trilyonlarca kara delik var. Peki evren donarak öldüğü zaman yeni evren tek kara delikten mi doğacak? Yoksa ölen evrenimizde buharlaşan her kara delikten ayrı bir evren mi oluşacak?

    Bu soru önemli; çünkü evrenler hem uzay, hem de zamanda sonsuzsa Penrose’un teorisi de bizi sonsuzluklardan kurtarmıyor demektir.

    Kaynak:https://khosann.com/buyuk-patlama-oncesinde-ne-vardi/



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Irishman -- 18 Haziran 2019; 11:31:37 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >







  • Birkaç yorum alırız hocam.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • teorilerin bir kısmını okuyabildim. tamamını okuyamadım çünkü sıkıldım. keşke daha kısa özetlemeler yapsaymışsın. teorilere eleştiri getrmeyeceğim. yalnız okurken aklıma bir konu geldi onu bir anı olarak paylaşmak istedim. iki kelime makro ve mikro. eski iş yeri patronlarından biri, iş yeri sorunlarına yönelik olarak çzöüm arayışlarında, toplantıda bu iki kelimeyi kullanırdı hep. önce makro yaklaşım sergileyeceksin. sonra mikro yaklaşım. yani şunu demek istiyordu. çok detaycı yaklaşırsan mikro yaklaşım, bu doğru olmaz demeye getiriyordu. önce makro hareket edeceksin sonra mikro. direkt bu aklıma geldi. mesela makro ekonomi mikro ekonomi veya makro iktisat mikro iktisat. artık hangi kelime ile haşır neşir oluyorsanız başına bu iki kelimeyi getirebilirsiniz. şimdi 1970 lerin fizikçisinin teorisi malum higgs boson' u. yıl 2013 varoluş teorisini ispat ettiler ve nobel ödülünü aldılar. cern de halen faaliyetler devam ediyor. şimdi konuya ait soruya 10 tane teori yazılması varoluş teorisine ters düşer mi, mevcut bu on teori, varoluş' u destekliyor mu ben de bunu sorayım. öyle başlangıçta teoriydi sonrasına nobel getiren bir buluş ve gerçek adı varoluş. hal böyleyken bigbang' den önce ne vardı sorusu mikro' ya girmiyor mu? neden hala makro da ısrar ediliyor? halbuki kabul ettin mi vereceğin ceveap tek cümle olacak. "hiç bir şey yoktu"..




  • evren, evrenler, evren öncesi vs gibi teoriler bize evren öncesi ile ilgili bilgi veremez. çok sayıda teori üretilebilir.

    bana göre üzerinde durulması gereken asıl soru "varlık" veya "yokluk" kavramıdır.

    biz hep "yok" kavramının yerine boşluğu koyuyoruz. bu belkide çok doğru bir şey. evet masada bir elma var ya da yok. var olduğunda elma var oluyor. yok olduğunda ise boşluk oluyor.

    boşluk ta bir şey ise burada mutlak yokluk gibi bir olgudan bahsedemiyoruz. yani madde yokolmaz dönüşür derken varlık için ise ya var ya da boşluk diyebiliriz.

    öte yandan bir şekilde varlık varsa burada mutlak yokluktan bahsetmek anlamsızlaşıyor. eğer öyle birşey olsaydı zaten hiçbir şey olmayacaktı. bir şeyin yok olması için zaten onun bir alan kaplayacak kadar var olabilme ihtimali olması gerekiyor. ve yok olması içinde kısaca boşluk gerekiyor. o halde varlığın zıttı yokluk değil boşluk olabilir.

    belki de varlıktan öncesi için yokluk diye bir şey gerçekten de asla mümkün değildi. ama boşluk pekala mümkün akla yatkın birşey.

    sonrasında burada devreye işte quantum dalgalanmaları vs girebilir. bu noktada da artık evrenin varoluşu zaten açıklanmış oluyor . ne şekilde veya kaç evrenin olduğu mühim değil artık.

    milyonlarca galaksiden birkaç tanesinde hayat olabilir, milyonlarca evren oluşmuş yok olmuş olabilir, sadece bir evren oluşmuş olabilir kısaca her şey mümkün bundan sonra.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Drazy -- 19 Haziran 2019; 1:45:16 >




  • Büyük Sekme yani Big Bounce bana göre en uygun teori.

    Bir kere LQG teorisini savunan kişilerden birisiyim. O teorinin varsayımı zaten. İkincisi Big Bang ve Big Crunch kombinasyonlarının devridaim olarak tekrarlanması. Üçüncüsü mutlak sonsuz tekillik kavramına zaten hiç mantıklı bakamamıştım. Gerçekten aşırı küçük ama sonlu bir nokta kavramı çok daha isabetli.

    Kendi içinde uzay-zaman dokusu, kuantum yerçekimi, evrenlerin başlangıcı ve sonu, aynı zamanda evrenlerin başlangıçtan önceki halini de açıklayan bir kavram..



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Irishman -- 19 Haziran 2019; 12:19:33 >
    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.