Şimdi Ara

<< Atatürkçüler Birliği - Atatürkçü Düşünce Topluluğu>> (202. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
4.279
Cevap
95
Favori
262.896
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
98 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 200201202203204
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Ekle
  • Aaa ben nasıl yokum bu listede

    Ekleyin lütfen...
  • Müthiş konu. İmzaları da çok beğendim birisini kullanacağım
  • Up
  • "Ordu, Türk ordusu!.. İşte bütün milletin göğsünü güven, gurur duygularıyla kabartan şanlı ad!"
  •  << Atatürkçüler Birliği - Atatürkçü Düşünce Topluluğu>>
     << Atatürkçüler Birliği - Atatürkçü Düşünce Topluluğu>>
     << Atatürkçüler Birliği - Atatürkçü Düşünce Topluluğu>>
     << Atatürkçüler Birliği - Atatürkçü Düşünce Topluluğu>>
  • fav



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi DiazLou -- 26 Ağustos 2018; 6:3:28 >
  • Dahi, ileri görüşlü bir neslin kurtarıcısı şanlı paşam. Mekanın en üst seviye ışıklar içinde uyursun umarım.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 26 Ağustos 1922

    Her gün olduğu gibi, matbaada çalışıyoruz. Henüz Çatalca üstüne yürüyen Yunan fırkalarından endişe içindeyiz. Bir rivayete göre, eğer biz son teklifleri reddedersek, Yunanlılar İstanbul'u alacaklar. Bütün ümit Fransız işgal ordusunun ve siyasetinin mukavemetine bağlıdır. Henüz Saray, Babıali ve hepsinin fevkinde Kroker Oteli'nin saltanatı var. Rum ve Ermeni sansürlerinden geçirebilmek için yazılarımızı bin itina ile yazıyoruz.

    Ankara yolcularından bermutad hazırlık ve harp haberleri alıyoruz. Bu haberlere kendilerinin de inandığı yok. Fakat hemen herkesin kafasına şu "fikr-i sabit" yerleşiyor: Bu sonbaharda eğer Ankara iyi kötü bir harekette bulunmazsa, kışın Anadolu'yu tutmak mümkün değildir. Ordunun siperler içinde bir kış daha geçirmeye tahammül edeceğinden şüphe ediyoruz. Usanç umumidir. Zafer kelimesi ancak politika edebiyatının ağzında, salahiyet sahibi zannettiklerimizin hemen hepsi bizim bir taarruz teşebbüsümüzün cinnet olduğu kanaatindedir. Sonra öğrendik ki, Ankara'da dahili vaziyet daha başka türlü değildi. Zafere iman etmiş olanlar orada da ekalli kalil (azınlık) idiler. Bir gözümüz Çatalca'da, bir gözümüz Londra'da, siyasetin ani bir kararını bekliyoruz.

    "- Ne yapacağız?" Hepimizin dilince bu acı sual var; saat on bire geliyor. Arkadaşlarımızdan biri odadan içeri girdi, yüzünde sır taşıyanlara mahsus bir acayiplik göze çarpıyor.
    "- Size Hilal-i Ahmer'den (Kızılay) bir havadis getiriyorum, fakat son derece ihtiyat ile yazalım, doğru çıkmayabilir." dedi. Havadis şuydu:
    "Bugün öğleyin şehrimizin salahiyettar menabiinde Kocaeli mıntıkasında Türk ordusu tarafından harekat-ı mühimme-i askeriye icrasına başlandığı söylenilmekte idi. Vakit çok geç olduğundan dolayı bu harekatın bir taarruz mukaddemesi mahiyetinde olup olmadığını tahkik edemedik. Havadisimizin mevsukiyetine (sağlamlığına) itimat etmekle beraber, karilerimizin tebliğ-i resmilerimize intizar etmelerini tavsiye ederiz. Haber doğru ise, Allah ordumuzla beraberdir, neticeye itminan ile muntazır olabiliriz."

    Ve tam altında Ajans Röyter'in bir tebliği: "Murahhaslar Venedik'te ya Saray-i kralide yahut Lido adasında içtima edeceklerdir."

    - Falih Rıfkı ATAY
  • 27 Ağustos 1922

    Roma'dan bir küçük telgraf var. "Menderes Vadisi'nde Türk ileri hareketi teeyyüd ediyor."

    Atina'dan gelen başka bir telgrafta deniyor ki: "Türkler vakıa cephenin bazı noktalarında kuvvetsiz müsademelere teşebbüs etmişlerdir. Bu faaliyet ehemmiyetsiz müsademeler mahiyetindedir."

    Hilali Ahmer'den (Kızılay), Fransız mehafilinden, her taraftan tahkik ediyoruz. Muhbirler havadissiz dönüyor. Akşama kadar öldürücü bir merak içindeyiz. Havada asabiyet var.

    - Falih Rıfkı ATAY
  • ekleyin
  • 28 Ağustos 1922

    Anadolu, telgraf ve posta muhaberatını (haberleşme) tatil etmiştir. Motörler ve kayıtlar Anadolu ile İstanbul arasında münakalattan (ulaştırma) menolunmuştur. Ve ilk doğru haber: "Ordumuz Afyonkarahisar cephesinde Yunan hatlarına taarruz etti." Yunan tebliği ise mütemadiyen (sürekli) muvaffakiyetsizliğimizden (başarısızlık), geri çekildiğimizden, bazı kariyeleri (köy) birer müddet işgal ettiğimizden bahsediyor.

    Istırap içinde eziliyoruz: "- Muvaffak olamazsak, her şey bitti, değil mi?" Bu suale herkes: "- Evet!" cevabını veriyor. Ya Mustafa Kemal Paşa, o nerede? Herhalde taarruzu bir maksada veriliyor. Bazıları diyorlar ki: "- Meclisteki muhaliflerden o kadar bıktı ki, herçebadabat (her ne olursa olsun) bir harekete geçti." Bu herçebadabat sözünü reise bir türlü yakıştıramıyoruz. Muhakkak bir bildiği, bir düşündüğü var. Fakat nedir? O esnada bir lahza (an) onun beynindeki esrara vakıf olmak için, canımızı vereceğiz. İstanbul'u taarruzun muvaffakiyetinden sonraki meserretten (sevinç) ziyade, bir ric'atten (geri kaçma, vazgeçme) sonraki facialar işgal ediyor. Sokakta ecnebi askerlerini bizi yemeye hazırlanan canavarlar gibi görüyoruz.

    - Falih Rıfkı Atay
  • 29 Ağustos 1922

    Anadolu hala susuyor. "Akşam"da rivayet kabilinden bir havadis: "Bir habere göre askerlerimiz Afyonkarahisar'a girdiler." Fakat altında meseleyi tasrih (açıklama, belirtme) ediyoruz: "Bu sabah telgrafhane hiçbir malumat almamıştır, Yunanlılar da öğleye kadar hiçbir tebliğ vermediler."

    - Falih Rıfkı ATAY
  • 30 Ağustos 1922

    Anadolu tebliğleri karanlık içinden ilk ışıkları getirdi. Dört sütun büyük serlevha (başlık) ile şu havadis veriliyor: "Ordumuzun sol cenabı (yanı) düşmanın bir seneden beri tahkim (kuvvet) ve tel görgülerle takviye ettiği üç sıra siperden mürekkep (birleşik) müstahzar (hazır) mevazii (yer) tamamen zapt ederek süngü hücumlarla Afyonkarahisar'a girmiştir. Üsera (esir) ve ganaim (ganimet) pek çoktur."

    Rivayet istediğiniz kadar: Eskişehir'i zapt etmişiz, Bilecik boğazı ateşimiz altında imiş. Bir akşam gazetesi bizi fersah fersah geçiyor, hatta Uşak'ın alındığını bile yazmak gayretkeşliğine (yan tutma, kayırma) düşüyor. Aramızda şöyle konuşuyoruz: "- Anlaşılıyor ki Uşak - Bursa hattını alacağız. Şimdiden meseleyi bu kadar büyütmeye ne lüzum var? Ahali muvaffakiyetimizin derecesini ölçmek imkanlarını kaybedecek..." Bu gazetenin havadisleri muhayyel (hayal), buna şüphe yok ve biz meslek biraz da siyaset endişesiyle onun bu yaygarasından sıkılıyoruz. Meğer o gün Yunan ordusu artık yokmuş; hakikat, akşam uydurucusunun hayalini bile geride bırakmış. Meğer o gün İzmir'e doğru yürüyormuşuz.

    31 Ağustos 1922 - 9 Eylül 1922

    Sönük bir gün, son havadis şu: "Taarruzumuz olanca şiddetiyle berdevamdır, yalnız henüz resmi haberler gelmemiştir." Gönlümüz kararıyor. Acaba bir bozguna mı uğradık?

    Ertesi sabah zafer haberleri tevali etti. Gazeteleri sormayınız, hepsi serlevha halinde çıkıyor: "Yunanlılar Dumlupınar Meydan Muharebesi'ni kaybettiler, kahraman ordumuz mağlup Yunan kıtaatını (birlikler) Uşak'tan evvel yakalamış ve kısmı küllisini imha derecesinde bir hezimete uğratmıştır. Eskişehir istirdat (geri alma) edilmiştir. Mukaddes Bursa'nın istirdadı haberine anbean intizar ediyoruz.

    Fakat henüz izah edemediğimiz bir nokta var. Bizim tebliğlerimiz pek ihtiyatlı geliyor. Erkan-ı Harbiye'nin sükutunu bir türlü anlayamıyoruz. Bu son mübhemiyet (belirsizlik) günlerinde, galiba eylülün biriydi, akşamüstü Ada'ya gidiyordum. Vapurda büyük bir Rum kalabalığı vardı. Eski yeisleri (üzüntü) gitmiş, bir şeyler konuşuyorlar, gülüşüyorlar, bize garip bir tarzda bakıyorlardı. Merakla soruşturdum, acaba ani bir musibete mi uğramıştık? Arkadaşlarımdan biri, çeneleri kilitlenmiş, yanıma sokuldu, kulağıma eğilerek, "Güya bozulmuşuz. Uşak'ta Mustafa Kemal Paşa'yı esir almışlar."

    O dakika nasıl ölmediğime hayret ediyorum. Geceyi nöbet içinde kendini kaybeden bir ağır hasta gibi, hezeyan içinde geçirdim. Sabahleyin matbaaya can attık, kimimiz Hilal-i Ahmer'e, Kimimiz Beyoğlu'na koştuk. Şehirde büyük yağmurlardan önceki boğucu hava vardı, teneffüs edemiyorduk. Hilal-i Ahmer Ankara'ya sordu. Akşama kadar heyecan ve ateş içinde dolaştık, durduk.

    Nihayet Hilal-i Ahmer'e bir şifre geldiğini haber verdiler. Bu şifre adeta Türk tarihinin anahtarı idi; gittik, şu haberi okudular: "Yeni Yunan Başkumandanı General Trikopis, Erkan-ı Harbiye Reisi, Levazım Reisi, 13. Fırka Kumandanı 2 Eylül akşamı Uşak civarında esir edilerek Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'nin karargahlarına gönderilmiştir. Başkumandan Mustafa Kemal Paşa Hazretleri esirlerine nezaketle muamele ederek yeni Başkumandanı mukadderatın bu cilvesinden dolayı teselli eylemiştir."

    Güya havadisi gizli tutacaktık, Ankara'nın tenbihi böyle idi. Mümkün olsa gazeteyi bir tarafa bırakıp münadi (tellal) gibi sokaklarda bağırırdık. Susmak ve saklamak mümkün mü idi?

    Nihayet Akşam gazetesinin matbaa pencerelerinden, sokakta çıldırmış gibi, saçlarını yolan, göğüslerini döven, yerlere yatarak çırpınan halka tevzi (dağıtma) ettiğimiz nüshası ve bütün sayfayı dolduran klişe: "Elhamdülillah İzmir'e kavuştuk."

    Başkumandan, ilk gün beyannamesini şu cümle ile bitirmişti: "Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri!.."

    Ve son günü hadiselere şu cümle ile nihayet veriyordu: "Akdeniz hedefine varıldı."

    - Falih Rıfkı ATAY

    Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ü, gazilerimizi, şehitlerimizi, tüm askerlerimizi, tüm kahramanlarımızı saygıyla anıyoruz. Bayramımız kutlu olsun arkadaşlar.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-E767019CA -- 30 Ağustos 2018; 1:4:40 >
  • "Her safhasıyla düşünülmüş, hazırlanmış, idare edilmiş ve zaferle neticelendirilmiş olan bu harekat, Türk ordusunun, Türk subay ve komuta heyetinin yüksek kudret ve kahramanlığını tarihe geçiren muazzam bir eserdir.

    Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve istiklal fikrinin ölümsüz abidesidir. Bu eseri yaratan bir milletin evladı, bir ordunun Başkomutanı olduğumdan dolayı ebediyete kadar mesut ve bahtiyarım."

    - Başkomutan Atatürk
  • Ekleyebilirsiniz.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Ben ömrümde onun kadar tartışmaya katlanan devlet ve hükümet adamına rastlamadım. Pek genç yaşımda devamlı olarak yanında idim. Hiçbir fikrimi saklamak ihtiyacını duyduğumu hatırlamıyorum. Dalkavukluğu meslek edinmeyenlerin hepsi de öyle idi. Atatürk'le tartışmak için yiğitliğe lüzum yoktu.

    - Falih Rıfkı ATAY
  • Atatürk yurt kurtarıcılığının bütün şan ve şerefini ortaya sürerek, birbiri ardınca devrimlerini gerçekleştirmiştir. Meclis çoğunluğunun bu devrimlere inanmamış olduğunu biz yakından biliriz.

    - Falih Rıfkı ATAY
  • Atatürk devrim prensiplerini ilgilendiren meseleler dışında, Millet Meclisi çalışmalarına karışmamıştır. Tartışmalar serbesttir. Hele salı günkü parti toplantılarında yapılmadık tenkit kalmazdı. Atatürk devrinde birçok bakanlar, onun yakınları da içinde olmak üzere, grup toplantılarında yıpranarak düşmüşlerdir.

    - Falih Rıfkı ATAY
  • Konya sokaklarına halife fetvaları asıldıktan sonra, Adana Cephesi'ne dövüşmeye gidenler için kiralanan arabalar ahırlardan çıkarılmamıştır. Kocaları Birinci Dünya Savaşı'nda ölen kadınlar, bir ellerinde çocukları, bir ellerinde balta:

    - Bunlar mı halifemize karşı gelenler? diye Bolu ve Düzce ayaklanmasını bastırmaya gidenler üzerine atılmışlardı.

    Atatürk'ün karakteri, o çok güç ve çetin, parasız, askersiz, dört yandan ayaklanmalı, başıboş çeteler devrinin liderliği ile akıl kamaştırır. Ona karşı olanlar da onun emri altında idi. Kendisi ile dargın ölen Rauf Orbay, dost toplantılarında:

    - Onsuz hiçbirimiz bu işin altından kalkamazdık, derdi.

    - Falih Rıfkı ATAY



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-E767019CA -- 4 Eylül 2018; 1:0:22 >
  • 
Sayfa: önceki 200201202203204
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.