Şimdi Ara

Anlamlı, İnsanın 'İçine İşleyen' Hikayeler.. Mutlaka Okuyun!! (10. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
6 Misafir (2 Mobil) - 4 Masaüstü2 Mobil
5 sn
533
Cevap
164
Favori
323.537
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
8 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 89101112
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • teşekkürler ünsal paylaşmaya değer hikaye bulamıyor insan bir süre sonra :)



    Neden bozulan otobüsün yolcuları bizim otobüsümüze aktarıldığında onlara mültecilermiş gibi bakarız?

    -Neden her gördüğümüz haritada hemen Türkiye`yi bulmaya çalışırız? Millet olarak dünyada kaybolma kompleksimiz mi vardır?
    -Neden birbirimize sarılınca sağa sola sallanırız?

    -Neden öğrenciler ilkokul 5. sınıfa kadar öğretmene 'öğretmenim' diye seslenirken 6. sınıfta bir anda 'hocam' diye seslenmeye başlar?

    -Neden sınavlarda '3 yanlış bir doğruyu götürür' şeklinde bir uygulama ile cezalandırılır da; '3 doğruyu bil, bir doğru da bizden' gibi bir kampanya başlatılıp zekaya ve riske girme cesaretine ödül verilmez?

    -Neden insanlar kapalı bir alandan yağmur yağan alana çıktığında kafalarını eğerler? Yağmura duyulan saygıdan mıdır, yoksa ondan tırstığımız için midir?

    -Neden dükkanı kapatıp giden esnaf, kapıya '10 dakika sonra dönücem' yazar? Esnafın ne zaman gittiğini nasıl anlarız?

    -Televizyona çıkan insanlar neden kendilerini Türkiye`deki herkesin izlediğini zanneder? Örneğin; 70 milyon bizi izliyor( 5 milyon eksik anketimize göre )

    -Düğünlerde neden 'Dom dom kurşunu' ile göbek atılmaktadır? 'Bir avcı vurdu beni, bin avcı yedi beni' gibi sözlerle kendinden geçen başka bir millet var mıdır?

    -Cumartesi ve pazartesinin neden kendi isimleri yoktur? (Cuma-ertesi, pazar-ertesi)

    -Dolmuşlardaki fiyat tarifesinde en kısa mesafe neden 'indi-bindi' olarak tabir edilmektedir? Önce inilip, sonra mı binilir? Bir terslik yok mudur?

    -Bulmacalarda neden boru sesinin karşılığı hep 'ti' dir? Bulmacaları hazırlayan arkadaşlar hiç 'ti' diye ses çıkaran boru görmüşler midir?

    -Neden ilanlarda 'doktordan temiz araba' şeklinde yazılır? Hipokrat yemininde 'arabamı temiz kullanacağım' diye bir madde mi vardır?
    Sanırım bunlardan daha onlarcasını yaratabiliriz. Kafamızda bazen ne kadar çok neden? diye sorduğumuz şey var öyle değil mi? Aklınıza gelen başka neden? ler varsa paylaşırsanız sevinirim. Ben çok eğleniyorum bunları okurken ve düşünürken:)

    Benim de aklıma gelen birkaç tane neden:

    -Neden böyle insanın üzerine üzerine gelir bazen hayat?

    -Neden çoğu zaman insanlar sadece bakarlar ve durup dinlemeden geçerler..

    -Neden kıymet verdiklerimiz en değerlimizdir, küçük şeylere kıymet vermeyi bilmeyiz..

    -Neden birilerini bakışlarımız altında ezeriz..

    -Neden sözcüklerimizi hep yarım bırakırız,sanki yarın onları tamamlamaya fırsatımız olacağından eminmişiz gibi

    -Neden zaten denge denen şey yaşamda varolmaya çalışırken biz dengeler üzerime konuşmayı kendimize iş biliriz?

    -Neden soru cümlelerinin sonunu soru işareti koymamız gerekir her daim, belki de benim hayatımda ünlemin daha önemli bir yeri vardır...

    -Neden yemeğimizi hep masada yemek zorunda hissederiz kendimizi, sırtımızı duvara dayayarak yemenin keyfine varmaktansa...

    -Neden gözlerimiz bir yere odaklanıp kalmak istercesine sürükler durur bizi oysa biz her yeri aynı anda görme isteği içinde yanarken...

    -Neden hayatın da bir fon müziği yok ki biz ondan gelip geçerken çalabilen...

    -Neden nedenler vardır yaşamlarda...

    -Neden herşey için bir neden bulmaya çalışırız anlamsızca...




  • şunu günlük 1 hikaye olarak yapın veya 3 herkes sıkılmadan okusun,emeğinize sağlık ama çok yığılma oluyor ilerde hikaye kalmicak
  • quote:

    Orijinalden alıntı: HÜSAMCIK

    şunu günlük 1 hikaye olarak yapın veya 3 herkes sıkılmadan okusun,emeğinize sağlık ama çok yığılma oluyor ilerde hikaye kalmicak



    Siz günde 1 ile 3 arası hikaye okursanız aynı hesaba gelir. Biz ekleyelim de isteyen ister günde 1 tane okusun ister hepsini 1 günde. Alternatif okuyucuda (yani sizin elinizde)...

    @Frank Lapidus
    Evet, haklısın. Paylaşmaya değer hikaye bulmak zor. Ben günde 40-50 arası hikaye okuyorum, ama ancak 2-4 arasında paylaşmaya değer çıkıyor. Kaliteyi düşürmemek için her okuduğumu paylaşmak istemiyorum. (Sen de zaten PM'den aynı düşüncede olduğunu yazmıştın.)
  • mantıklı. bilindik bir hikaye ama ..

    Bir gece havaalanında uçağının kalkmasını bekleyen genç bir bayan, dükkândan bir kitap ve bir paket kurabiye aldı ve bir yere oturdu. Kendisini kitabına kaptırmış olmasına rağmen, yanında oturan bir adamın olabildiğince cüretkâr bir şekilde aralarında duran paketten birer birer kurabiyelerini aldığını fark etti. İçinden adama çok kızdı, ama yine de bir şey dememeye karar verdi.
    Her kurabiyeye uzandığında, adam da elini uzatıyordu. Sonunda pakette tek bir kurabiye kalınca, "Bakalım şimdi ne yapacak?" dedi kendi kendine.
    Adam yüzünde asabi bir gülümseme ile son kurabiyeye uzandı ve kurabiyeyi ikiye böldü. Kurabiyenin yarısını ağzına atarken, diğer yarısını kadına verdi. Kadın kurabiyeyi adamın elinden kapar gibi aldı ve, "Bu ne terbiyesiz adam, üstelik bir teşekkür bile etmiyor!" diye düşündü.
    Hayatında bu kadar sinirlendiğini anımsamıyordu. Uçağın kalkacağı anons edilince, derin bir nefes aldı ve rahatladı. Eşyalarını toplayıp, çıkış kapısına yürüdü. Kurabiye hırsızına dönüp bakmadı bile. Uçağa bindi ve rahat koltuğuna oturdu. Daha sonra kitabını almak üzere çantasına uzandı. Birden gözleri şaşkınlıkla açıldı. Şok olmuştu. Çünkü gözlerinin önünde bir paket kurabiye duruyordu. Kadın adamın kurabiye paketini kendi paketi zannetmiş ve asıl kurabiye hırsızının kendisi olduğunu anlamıştı.




  • Arkadaşlar bilirsiniz bir zamanlar ekmek teknesi diye bir dizi vardı ve orda her bölümde kahvede hikayeler,
    Anlatan bir abimiz olurdu..youtubeye heredot cevdet yazıp
    bu anlamlı bir yandanda komik hikayeleri izleyip dinleyebilirsiniz.
    Şahsen çok beğeniyorum..Merak edenler için paylaşmak istedim ayrıca konu güzel gidiyor sayenizde takipdeyim..
  • quote:

    Orijinalden alıntı: HÜSAMCIK

    mantıklı. bilindik bir hikaye ama ..

    Bir gece havaalanında uçağının kalkmasını bekleyen genç bir bayan, dükkândan bir kitap ve bir paket kurabiye aldı ve bir yere oturdu. Kendisini kitabına kaptırmış ...


    Daha önce paylaşıldı
  • Hikaye degil ama genede okunmasi gereken bilgiler. Buyrun.

    Beni iyi dinle oğlum


    * İnsanlara doğru değer ver, haketmeyenleri sil.
    * Kimseye yalvarma.
    * Asla dönüp de arkana bakma.
    * Sır tutmasını bil.
    * Dostlarının yeri ayrı, sevgilinin yeri ayrı. Sevgilin için dostlarını, dostların için sevgini satma.
    * Hakettiğin sevgiyi alamadın mı? Kendini üzme, sorun sen değilsin.
    * Kimsenin lafıyla dolduruşa gelme, ama aklının bir köşesinde de tut.
    * Bir ilişkiyi kafanda bitirdikten sonra iki çift tatlı söz, iki damla gözyaşı için asla yumuşama.
    * Seni sevenlerle kullananları iyi ayırt et.
    * Seni dinleyip anlamaya niyeti olmayanlarla tartışma.
    * Emrivaki oluşturulan dostlukları kabul etme.
    * Eğer verdiğin o kişide kalmıyorsa ikinci bir sır şansı verme.
    * Dostun olacak insanları bazı kriterlere göre belirle.
    * Kendini öven insanlardan kaç.
    * Karşındakinin doğruyu söylediğini varsayma.
    * Kendine saygını yitirmene neden olacak hiçbir şey yapma.
    * Sorunun olduğunda insanlar zaman ayırıp seni dinliyorlarsa onların öğütlerini gözardı etme.
    * Göz göre göre su birikintilerine taş atma, mutlaka üzerine sıçrar.
    * Gözyaşlarının değerini bil. Onları haketmeyenler için harcama.
    * Sana bahşedilen zekayı kullanmayarak Allah'a hakaret etme!
    * Senin zekana inanan insanları hayal kırıklığına uğratma.
    * Kendini sev.
    * Alkol alınca kontrolünü yitirenlerle asla tartışma.
    * Dışarıdaki güneşe bakıp gülümse ve önünde koskocaman bir gelecek olduğunu unutma.
    * Dostluğunla yetinmeyenler için hiçbir fedakârlık yapma.
    * İnsanları kaybediyorsun diye ağlayıp sızlama, ama kazandığın insanların değerini bil.
    * Kimseye taşıyabileceğinden fazla değer verip bununla övünmesine fırsat verme.
    * Güvenmediğin kimseye aleyhine kullanılabilecek hiçbir koz verme.
    * İstediğini almak için asla duygu sömürüsü yapma.
    * Sana duyulan sevgiyi ve güveni istismar etme

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • quote:

    Orijinalden alıntı: ayanozer

    Hikaye degil ama genede okunmasi gereken bilgiler. Buyrun.

    Beni iyi dinle oğlum


    Hepsi de doğru öğütler.
  • DUA ETMEK

    Deniz kenarına oturmuş, gözlerinide ilerdeki bir noktaya dikmişti. Belki de bir saattir öylece duruyordu. Onun bu hâli, alışveriş için balıkçı sandallarının kıyıya dönmesini bekleyen bir ihtiyarın dikkatini çekti. Yaşlı adam, seke seke onun yanına gidip:

    - Merhaba delikanlı!. dedi. Bu gün deniz çok harika değil mi?

    Küçük çocuk, başını çevirmeden;

    - Ama rüzgârlı, dedi. Topum denize düşünce sürükleyip götürdü.

    Adam, çocuğun yanına oturup:

    - Eğer biraz genç olsaydım, yüzüp onu alırdım!. dedi. Ama şimdi adım bile atamıyorum.

    Küçük çocuk, ona cevap vermedi. Ve kıyıdan uzaklaşan topunu daha iyi görebilmek için, hemen yanındaki tümseğe çıktı.

    Yaşlı adam, sakin bir ses tonuyla:

    - Ümidini hiçbir zaman kaybetme!. dedi. Bence dua etsen çok iyi olur.

    Çocuk, büyük bir sevinçle:

    - Dua etsem topum geri gelir mi? diye sordu. Denize düştüğü yeri bilir mi?

    - Allah isterse eğer, ona öğretir!. dedi ihtiyar. Topun geri gelmese de, duaların sevabı sana yeter.

    Küçük çocuk, yaşlı adamın sözlerini biraz düşündükten sonra, her okuduğunda dedesinden bahşiş kopardığı duaları ard arda sıraladı. Daha sonra da, topun dönmesi için Allah'tan yardım istedi. Ama üzüntüsü azalmamıştı. O topa bir sürü para harcamış, bayram parasını bile ona katmıştı. Şimdi artık tek şansı, bazen olduğu gibi, rüzgârın âniden yön değiştirmesiydi. Ama deniz çok büyüktü, topu ise küçücük. Akşam üstü hava biraz daha sertleşti. Ve güneş batmak üzereyken sandallar döndü. Çocuk, eve gitmek istemiyordu. Bu yüzden de ihtiyarla birlikte oyalandı.
    Yaşlı adam, hep aynı balıkçıdan alışveriş yapardı. Sonunda onu bulup:

    - Avınız inşallah iyi geçmiştir!. dedi Eğer varsa, birkaç kilo alabilirim.

    Sandaldaki adam, bir kova içindeki balıkları gösterip:

    - Zaten ancak o kadarcık tutmuştum, dedi. Denizde "av" diye bir şey kalmadı.

    - Dua etmeyi denediniz mi? diye atıldı çocuk. Ümidinizi sakın kaybetmeyin!.

    Balıkçı için her şey tesadüftü. Bunun için de "rasgele" derlerdi. Ama şimdi bir şey hatırlamıştı. Yıllar yılı unuttuğu bir şeyi. Çocuğun yanaklarını okşarken:

    - Dua ha!. diye mırıldandı. O zaman tutar mıyım?

    - Tutamasanız bile, duaların sevabı size yeter, dedi çocuk. Bunu yeni öğrendim.

    Balıkçı, böyle bir sözü ilk defa duyuyordu. Başını ağır ağır sallayarak:

    - Ben de yeni öğrendim!. diye gülümsedi. Üstelik de küçük bir öğretmenden.

    Çocuk, bu sözlerden çok hoşlanmıştı. Artık topun gitmesine üzülmüyordu. Yanındaki yaşlı adam ona bir göz kırparken, balıkçı tekrar sandala yöneldi ve ağların üzerindeki eski örtüyü açtı. Bir top vardı orada. Henüz ıslak olduğundan, ışıl ışıl parıldayan bir futbol topu. Balıkçı, onu çocuğa uzatıp:
    - Öğretmenlerin hakkı hiç ödenmez!. dedi. Bunu biraz önce denizde buldum!. Küçük çocuk, rüyada olmalıydı. Hiç beklenmedik şeylerin yaşandığı bir rüya. Aceleyle sağa sola bakındı. Ama her şey gerçekti. Balıkçı da, sandal da, ihtiyar da... Topu ise, işte ellerindeydi. Ona sıkıca sarılıp:

    - Bir daha benden izinsiz gezmek yok!. dedi. Ya dua etmeseydim ne olurdun o zaman?

    SİZLERDE DUA ETMEYİ DENEDİNİZMİ SIKINTILI ANLARINIZDA?... BELKİ DUALARINIZ HEMEN GERÇEKLEŞMEYEBİLİR AMA O DUALARIN SEVABI YETER SİZLERE... YENİ ÖĞRENDİM BENDE.... DUA EN KIYMETLİ BİR HAZİNE BİZİM İÇİN.. BİTER DİYE KORKMAYIN İSTEDİĞİNİZ KADAR KULLANIN... ÖYLE BİR HAZİNE Kİ SINIRSIZ VE KARŞILIKSIZ VERİLMİŞ HEMDE...




  • @ayanozer
    Teşekkürler.




    Bosna Cephesi'nde gönüllü olarak savaştıktan sonra evine dönmekte olan İranlı bir mücahid telefonla ailesini arar:

    - Anne, baba, eve dönüyorum; ama sizden bir ricam olacak. Yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum.

    - Memnuniyetle, onunla tanışmak isteriz.

    Oğulları;

    - Bilmeniz gereken bir şey var, diye devam eder, "Arkadaşım savaşta ağır yara aldı. Bir mayına bastı ve bir kolu ile bacağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok ve onun gelip bizimle kalmasının istiyorum"

    - Bunu duyduğumuza üzüldük oğlum, dedi ailesi "Belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz."

    - Hayır... Anne baba. Onun bizimle yaşamasını istiyorum.

    - Oğlum, dedi babası "Bizden ne istediğinin farkında mısın? Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük oluşturur. Bizim kendi hayatımız var ve bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve geri dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır."

    Oğulları o anda telefonu kapattı. Ailesi ondan bir süre haber alamadı. Birkaç gün sonra, İran polisinden bir telefon geldi.

    Oğullarının yüksek bir binadan atlayıp intihar ettiğini öğrendiler. Üzüntü dolu anne baba hemen oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler. Onu tanıdılar ve bilmedikleri bir şeyi öğrenince dehşete kapıldılar: Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardı...




  • ÇOCUK KALABİLMEK

    Paulo Coelho “Eğer bir gün yolunuzu kaybederseniz bir çocuğun gözlerinin içine bakın. Çünkü bir çocuğun bir yetişkine her zaman öğretebileceği üç şey vardır; Nedensiz yere mutlu olmak, her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak ve elde etmek istediği şeyi var gücüyle dayatmak.” diyor.

    Hiç nedensiz yere mutlu oldunuz mu? Daha doğrusu olabilmeyi başarabildiniz mi? Hayatta mutlu olacak o kadar çok şey var ki, yeter ki biz ona o gözle bakalım. Her şey gözümüzün önünde, yanı başımızda, fakat onları bir türlü göremiyoruz.

    Çocukken sahip olduğumuz yetenekleri büyüdükçe kaybediyoruz.

    Büyüdük, sorgulama gücümüzü kaybettik.

    Büyüdük, gözlem becerimizi kaybettik.

    Büyüdük, umutlarımızı kaybettik.

    Büyüdük, yaşamı olduğu gibi görme yeteneğimizi kaybettik.

    Büyüdük, heyecanımızı, coşkumuzu kaybettik.

    Büyüdük, karşılıksız, içten verme zenginliğimizi kaybettik.

    Büyüdük, yüreğimizi kaybettik.

    Büyüdük, düşlerimizi kaybettik.

    Büyüdük, işbirliğini kaybettik.

    Büyüdük, kendimizi kaybettik.

    Büyüdük, güvenimizi kaybettik.

    Büyüdük, uyum yeteneğimizi kaybettik.

    Büyüdük, gerçek dostluğu kaybettik.

    Büyüdük, duygularımızı kaybettik.


    Peki, büyümenin karşılığında ne kazandık?

    Sıradan bir yaşam...

    Bazen üzülüyorum büyüdüğüme. Çocukken her zaman büyümek isterdim. Hem de hemen büyümek. Çünkü çocukken bize “Sen anlamazsın, sen daha çocuksun” derlerdi. “Çocuk dediğin....... yapar” diye bize kuralları, kendi doğrularını dayatırlardı. Büyüklerin dünyasına girebilmek için büyümek isterdim.

    Büyüdüm. Şimdi pişmanım. Eminim pişman olan çok insan vardır. Şimdi çocukluğumuzdaki yeteneklerimizi büyüdükçe kaybetmesek daha mutlu, huzurlu, kendi ile barışık, başarılı bir hayat sürebileceğimize inanıyorum.

    Neden büyüdük ki?

    Fakat bunu çocukken düşünemezdik elbette. Büyüyünce bir halt olabileceğimize inanırdık hep birlikte. İşte bir halt olamadık. Bir halt olduğunu sananlar varsa, mutlular mı, huzurlular mı, kendileri ve çevreleri ile barışıklar mı ona baksınlar. Hayata çocuk gözü, çocuk yüreği, çocuk beyni ile bakmayı tekrar öğrenmeliyiz.

    Çocuklar sorarak öğrenirler. Meraklarının sonu yoktur.

    Çocuklar dokunarak, yaşayarak, deneyerek, yaparak öğrenirler. Çocukların yüreklerinde kötülük yoktur, çıkar yoktur.

    Çocuklar kötülükleri hemen unuturlar. Kin tutmazlar.

    Çocuklar farklı olmayı göze alırlar, farklı olmaktan çekinmezler.

    Çocuklar eleştiriyi kabul eder, sizi dinlerler.

    Çocukların her şeyi hatasız yapma takıntıları yoktur. Hatalardan doğruları öğrenirler.

    Çocuklar yeni şeyler keşfetme maceralarına çıkarlar.

    Çocuklar kötülük, yanlışlık, mutsuzluk, sınırlama, engellenme adına ne öğrenirlerse büyümüş çocuklardan öğrenirler.

    Çocukluklarını unutmuş büyüklerden öğrenirler.

    Çocukluğunu unutmuş olanlar, içindeki çocuğu öldürmüş olanlar çocuklara da çocukluğunu unuttururlar.

    Çocuklar yanı başımızda. Onlardan bir şeyler öğrenebiliriz. Hayata çocuk gözü ile bakmayı deneyebiliriz. Hiç olmazsa bir kez yapabiliriz bunu. E. E. Cummings’in dediği gibi, gözlerimizin gözlerini açma zamanı gelmedi mi?




  • quote:

    Orijinalden alıntı: unsal07

    @ayanozer
    Teşekkürler.




    Bosna Cephesi'nde gönüllü olarak savaştıktan sonra evine dönmekte olan İranlı bir mücahid telefonla ailesini arar:

    - Anne, baba, eve dönüyorum; ama sizden bir ricam olacak. Yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum.

    - Memnuniyetle, onunla tanışmak isteriz.

    Oğulları;

    - Bilmeniz gereken bir şey var, diye devam eder, "Arkadaşım savaşta ağır yara aldı. Bir mayına bastı ve bir kolu ile bacağını kaybetti. Gidecek hiçbir yeri yok ve onun gelip bizimle kalmasının istiyorum"

    - Bunu duyduğumuza üzüldük oğlum, dedi ailesi "Belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz."

    - Hayır... Anne baba. Onun bizimle yaşamasını istiyorum.

    - Oğlum, dedi babası "Bizden ne istediğinin farkında mısın? Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük oluşturur. Bizim kendi hayatımız var ve bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz. Bence bu arkadaşını unutup eve geri dönmelisin. O kendi başının çaresine bakacaktır."

    Oğulları o anda telefonu kapattı. Ailesi ondan bir süre haber alamadı. Birkaç gün sonra, İran polisinden bir telefon geldi.

    Oğullarının yüksek bir binadan atlayıp intihar ettiğini öğrendiler. Üzüntü dolu anne baba hemen oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler. Onu tanıdılar ve bilmedikleri bir şeyi öğrenince dehşete kapıldılar: Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardı...

    Verıldı reyız

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • Takipteyim güzel konu
  • quote:

    Orijinalden alıntı: |Mafia|

    Verıldı reyız

    Haklısın. Öyküler arttıkça kontrol zorlaşıyor...
  • Pcye gecınce bende atarım bı ıkı tane
  • güzel konu
  • Mesajım bulunsun..
  • quote:

    Orijinalden alıntı: unsal07

    TUZLU KAHVE (Richard Fawler)

    Kıza bir partide rastlamıştı. Harika birşeydi. O gün peşinde koşan o kadar çok delikanlı vardı ki... Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti. Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şaşırdı ama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti. Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki, kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı. "Ben artık gideyim" demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı.
    "Bana biraz tuz getirir misiniz" dedi. "Kahveme koymak için".
    Yan masalardan bile şaşkın yüzler delikanlıya baktı...
    Kahveye tuz!..
    Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla "Garip bir ağız tadınız var" dedi.
    Delikanlı anlattı:
    "Çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım. Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum. Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar. Onları ve evimi öyle özlüyorum ki".
    Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının. Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı.
    İçini bu kadar samimi döken, evini ailesini bu kadar özleyen bir adam evi, aileyi seven bir olmalıydı. Evini düşünen, evini arayan, evini sakınan biri. Ev duyusu olan biri.
    Kız da konuşmaya başladı. Onun da evi uzaklardaydı. Çocukluğu gibi. O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu. Tatlı ve sıcak.
    Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii.
    Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine, içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu. Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü.
    40 yıl sonra, adam dünyaya veda etti. "Ölümümden sonra aç" diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına. Şöyle diyordu satırlarında:
    "Sevgilim, bir tanem.
    Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim. Tuzlu kahvede. İlk buluştuğumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken "tuz" çıktı ağzımdan. Sen ve herkes bana bakarken, değiştirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçeği anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok. İşte gerçek. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum. Dünyaya bir daha gelsem, herşeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da".
    Yaşlı kadının gözyaşları mektubu sırılsıklam ıslattı.
    Lafı açıldığında bir gün biri, kadına "Tuzlu kahve nasıl birşey?" diye soracak oldu.
    Gözleri nemlendi kadının.
    "Çok tatlı!.." dedi.

    Gözlerimi doldurdun insafsız niye böyle şeyler paylaşıyorsun

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >




  • takip
  • güzel hikayeler var
  • 
Sayfa: önceki 89101112
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.