Ab'ye girmek İstiyormusunuz? (4. sayfa)

Ab'ye girmek İstiyormusunuz? - Sayfa 4

hakomako2 · 2005-09-25T19:46:08.0000000+03:00

Ab'Ye gerçekten girmek istiyormuyuz ve Neden girmek istiyoruz.. "Ne ab Ne abd Tam bağımsız türkiye" AB'nin şartları ABD güdümlü Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye üyelik için önşart olarak ileri sürdüğü bütün dayatmaların arkasında ABD bulunmaktadır. ABD Temsilciler Meclisi Uluslararası İlişkiler Komitesi'nin 15 Eylül 2005 günü aldığı kararda, Avrupa Birliği'nin Türkiye'nin önüne koyduğu bütün şartlar desteklenmekte ve Türkiye'nin bunları kabule "zorlanması" gerektiği açıkça belirtilmektedir:SUÇU KABUL EDERSEK! ABD kararının 5. maddesi aynen şöyledir: ‘ABD Kongresi, (...) Türkiye Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliği üyeliği görüşmelerini aşağıdaki koşullarla destekler: A. öncül devleti olan Osmanlı İmparatorluğu'nun işlediği Ermeni Soykırımı suçunu kabul ederse:B. Ermenistan Cumhuriyeti ve Ermeni halkı ile yakınlaşma içine girerse; veC. Avrupa Birliği'nin üyelik görüşmeleri için saptadığı diğer ölçütleri yerine getirirse...' ABD kararı ayrıca, Avrupa Parlamentosu'nun bugüne kadar Türkiye hakkında aldığı bütün kararları, tek tek sayıyor ve Türkiye'nin bu şartları yerine getirmek zorunda olduğunu belirtiyor.ABD'NİN AMACI ABD kararında, bu şartların Türkiye'nin önüne niçin konulduğu da açıklanmaktadır:"Türkiye Cumhuriyeti, Avrupa ve Kafkaslar, Orta Asya ve Orta Doğu'nun kesişme noktasında bulunduğu için Avrupa ve ötesindeki gelişmelerin şekillendirilmesinde önder rol oynayabilecektir."Görüldüğü gibi Türkiye'den istenen, kriz bölgeleri diye tanımlanan bölgelerde ABD'nin müdahale gücü olmasıdır. Türkiye'den, Avrupa ve ötesindeki gelişmelerin şekillendirilmesinde, ABD çıkarlarına hizmet etmesi istenmektedir. EŞZAMANLI PLANLANMIŞZamanlamadaki planlama da, bu sürecin ABD güdümünde yürütüldüğünü ortaya koymaktadır.- 24-27 Mayıs 2005: ABD, vakıflar aracılığıyla Boğaziçi-Sabancı ve Bilgi üniversitelerindeki Sorosgillere Ermeni soykırımı propagandası yapmak üzere bir toplantı düzenlettiriyor.- 16 Haziran 2005: Alman Meclisi, Ermeni katliamını kabul eden kararı kabul ediyor.- 29 Haziran 2005: ABD Temsilciler Meclisi'ne 1999 yılında sunulan Ermeni Soykırımını Tanıma Kararı Tasarısı, daha da ağırlaştırılarak, yeniden gündeme getiriliyor.- 15 Eylül 2005: ABD Temsilciler Meclisi Uluslararası İlişkilerKomitesi, Ermeni Soykırımını Tanıma Kararı'nı kabul ediyor.- 23 Eylül 2005: Tayyip Erdoğan'ın isteği üzerine Sorosgillerin toplantısı, idari mahkemenin yürütmeyi durdurma kararına rağmen gerçekleştiriliyor.- 28 Eylül 2005: Avrupa Parlamentosu, Türkiye'nin Ermeni soykırımı suçunu itiraf etmesini üyelik için ön şart olarak kabul ediyor.HALKTAN GİZLENİYOR ABD'nin AB sürecindeki rolü ve Temsilciler Meclisi Uluslararası İlişkiler Komitesi'nin 15 Eylül 2005 günlü kararının içeriği, halkımızdan gizlenmektedir. Kararı Türkiye Dışişleri Bakanlığı internet sitesinde bile bulmak mümkün değil. Kararı basına iki kez dağıttığımız halde, Cumartesi gününe kadar henüz hiçbir yerde yayımlanmadı. ABD kararının niçin gizlendiği okununca anlaşılıyor. Türkiye halkı, ABD'nin verdiği idam fermanını bilmemelidir! Bu sayı Aydınlık dergimizde tam metin olarak bulacağınız bu karar okunmalı, okutulmalı, her olanaktan yararlanarak yurttaşlarımıza ulaştırılmalıdır. TÜRKİYE'Yİ KRİZ BÖLGELERİNE SÜRME TERTİBİ Avrupacı gözüken ancak aslında Amerikancı olan hakim güçler ve basın, artık AB'nin dayattığı koşulları gizlemekten vazgeçmişlerdir. Ancak bu şartların arkasında ABD'nin bulunduğu kamuoyunun dikkatinden kaçırılmaktadır. Çünkü AB sürecinin kesintiye uğradığı koşullarda, Türkiye'nin ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi içinde görevlendirilmesi planlanmıştır. Zaten herkesin bildiği gibi, Türkiye'yi AB kapısına bağlatan da ABD idi. BİR TEK İŞÇİ PARTİSİYaşadığımız süreci başından beri bir tek İşçi Partisi görmüş ve Türkiye'nin AB macerasına itilmesinin nelere yol açacağını bıkmadan usanmadan anlatmıştır. İşçi Partisi'nin yıllardır söyledikleri artık büyük çoğunluk tarafından görülmektedir.60 YILIN ÖZETİ: ATLANTİK'TE BOĞULUYORUZTürkiye arkada kalan ABD ile işbirliği döneminin bir bilançosunu çıkarmak zorundadır. Arkada kalan 60 yılda Kemalist Devrim yıkıma uğratılmıştır ve artık Atatürk resim ve heykellerinin kaldırılması talepleriyle karşılaştığımız bir noktaya gelinmiştir. Türkiye, devlet egemenliğini kaybetmiştir ve ekonomisi hacizle karşı karşıyadır. Kısacası Atlantik'te boğuluyoruz. ÇÖZÜM: MİLLİ DEVLETİMİZİ YENİDEN YAPILANDIRMAK AB macerasının seçeneği ABD piyonluğu değildir. Bu iki seçenek, aslında aynı seçeneğin iki yüzüdür.Türkiye için tek bir çözüm bulunmaktadır: Atlantik'te yıkıma uğrayan Milli Devletini yeniden yapılandırarak, zenginleşme ve özgürleşmenin olmazsa olmaz şartını yerine getirmek.Bu nedenle Avrupa kapısı bağımlılığına derhal son vermek, aday üyelikten çekilmek, Avrupa Gümrük Birliği antlaşmasını feshetmek, günün görevidir. AVRASYA'DA AYAĞA KALKARIZTürkiye, milli devletini bu dünya koşullarında Avrasya'da kurabilir ve geliştirebilir. Avrasya'da bağımsız Türkiye'ye yer var. Kaldı ki, çağdaş uygarlığın adresi, artık Batı değil, Asya'dır. Bizzat Batı'nın ideologları ve politikacıları Asya'dan yeni bir uygarlık yükseldiğini kabul etmekte ve 21. yüzyıla bakarak "Asya yüzyılı" saptamasında bulunmaktadırlar. Ata´nın resimleri de Avrupalılara battı 17.09.2005 - 12:06 Türkiye-AB Ortak Parlamento Komitesi Başkan Yardımcısı ve Avrupa Parlamentosu Milletvekili Andrew Duff, yazar Orhan Pamuk hakkında açılan dava ile terörist PKK´ya yönelik "artan" operasyonların Türkiye´nin 3 Ekim´de müzakerelere başlamasını engellemeye yönelik provokasyonlar olduğunu iddia etti. "3 Ekim´de müzakerelerin başlaması konusunda iyimser değilim" diyen Duff, Diyarbakır ve diğer bölgelere "otonomi" verilmesini önerdi. Atatürk için, "Bu eski liderin fotoğrafları kamu binalarından indirilmeli" dedi. Türkiye ile AB Komisyonu Türkiye Temsilciliği´nin düzenlediği seminer çerçevesinde Türk gazetecilerine değerlendirmelerde bulunan Duff, şu görüşleri savundu: "Türkiye, AB sürecinde kendisini ayağından vurma konusunda ısrar ediyor. Pamuk davası, kaotik bir adım. Bundan sonra benim gibiler dahi Türkiye´yi savunamaz hale gelecek. Türkiye, Avrupa´nın gerçek partneri olabilmek için klasik milliyetçi Kemalizm´le mücadele etmelidir. Devletin gücü azaltılmalıdır. Kemalizm reforme edilmeli ve bu eski liderin fotoğrafları kamu binalarının duvarlarından indirilmelidir. Atatürk büyük adamdı, ülkesini batılılaştırmak istiyordu. Ancak, 1920´lerden kalan birçok devletçi yapı hâlâ duruyor. Atatürk yaşasaydı AB ile üyeliği imzalayabilir miydi diye sormak lazım. Bence hayır. Orduda ve bürokraside Erdoğan´ın AB ile görüşmeleri başlatma çabalarını baltalamak isteyenler var. Pamuk davası ve Güneydoğu´da artan operasyonlar bence provokasyon. 3 Ekim konusunda iyimser değilim. Türkiye´nin merkeziyetçi yönetim yapısından adem-i merkeziyetçi yapıya geçmeye ihtiyacı var. Diyarbakır´da bölgesel otonomiye varacak şekilde merkeziyetçi yapının değişmesi iyi olur. Bunu sadece Güneydoğu için değil, diğer bölgeler için de öneriyorum. Bölgesel bir sistem, ekonomik ve finansal yatırımların artmasını da sağlar." Duff, İngiltere´nin IRA terörünü sona erdirmek için örgütle görüşmesini Türkiye´ye örnek gösterdi. Duff, "Arada bir pazarlık olmalı. Radikal Kürtlerin silahlı mücadeleyi bırakması karşılığında Türkiye de birtakım olumlu adımlar atmalıdır" dedi. cumhuriyet halk partisin´DEN KINAMA Avrupa Parlamentosu Üyesi Andrew Duff’ın Atatürk’ün resimlerinin indirilmesi, PKK ile masaya oturulması ve üniter yapıdan uzaklaşılması yönündeki açıklamalarını eleştiren CHP Genel Başkan Yardımcısı Öymen, "Atatürk’ün fotoğraflarının indirilmesini önermek Türk Milletine karşı byük bir saygısızlıktır" dedi. Konuyla ilgili olarak yazılı bir açıklama yapan CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, "AB üyeliği uğruna Türkiye’nin Atatürk’ten ve O’nun gösterdiği hedeflerden vazgeçmesini istemek hiçbir şekilde kabul edilemez. Türkiye AB’ye Atatürk’ün ilke ve devrimlerini feda ederek değil, onlara sahip çıkarak girecektir" dedi. CHP’nin Türkiye’nin AB üyeliğini engellemeye çalıştığı yönündeki açıklamasını da eleştiren Öymen, 1963 tarihli ortaklık anlaşmasını imzalayan İsmet İnönü’nün CHP Genel Başkanı olduğunu anımsattı. Öymen, "Tam tersine, CHP, temel görüşleri, demokrasi, insan hakları ve laiklik gibi Avrupa’nın ortak değerleriyle en çok örtüşen partidir" dedi. CHP’nin uzun yıllardır Kürt asıllı vatandaşların bireysel hak ve özgürlükleri konusunda en çağdaş yaklaşımı sergileyen parti olduğunu da kaydeden Öymen’in, otonomi ve PKK ile masaya oturmakla ilgili görüşleri de şöyle: "Duff’ın Türkiye’nin bazı bölgelerine özerklik verilmesi yolundaki düşünceliri de Türkiye’nin gerçeklerine ters düşmektedir. Türkiye Cumhuriyeti kuruluşundan beri üniter devlet anlayışını benimsemiştir. Başta Fransa olmak üzere, bir çok AB ülekisinin de devlet yapısı üniter esasa dayanmaktadır. Bu bakımdan Türkiye’nin üniter yapısı hiçbir şekilde demokrasiyle bağdaşmayan bir unsur olarak gösterilemez. Terörle mücadelenin terör örgütleriyle pazarlık yapılarak başarıya ulaştırılabileceği görüşünü CHP de kabul etmemekte, bu yoldaki önerilerin teröristleri yüreklendirmekten başka bir işe yaramayacağını düşünmektedir." İşçi partisi: AB GERÇEK AMACINI ORTAYA KOYUYOR İP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Bedri Gültekin de yaptığı yazılı açıklamada, AB’nin Türkiye ile ilgili olarak görevlendirdiği parlamenterlerin sömürge valisi gibi konuştuklarını belirterek, "Atatürk’ün resimlerini indirin diyen Avrupa Birliği, gerçek amacını açıklıyor" dedi. "Atatürk’ü bir yana bırakın" diyen Avrupalılar’ın, geçen yüzyıl yaşadıkları büyük yenilginin rövanşını alma peşinde olduklarını ifade eden Gültekin, "Türkiye, Avrupa’nın bu programını uygularsa, bizi bekleyen gelecek, mezhep ve etnik çatışmalar içinde parçalanmaktır" dedi. Bütün ilgilileri "bu küstahlığa karşı derhal seslerini yükseltmeye çağıran" Gültekin, "AB kapısına bağlı kalmaya devam ettiğimiz her gün Türkiye açısından devletin dağılması ve milletin çözülmesi anlamına gelmektedir. Türkiye AB’ne üyelik başvurusunu derhal geri çekmelidir. Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye’nin bütün sorunlarının çözümü; Mustafa Kemal Atatürk’ün tam bağımsızlık ilkesini yeniden bütün boyutlarıyla hayata geçirmeye bağlıdır. Türkiye’nin Atatürk resimlerini indermeye değil, tam tersine Atatürk’e daha fazla sarılmaya ihtiyacı vardır" diye konuştu. Müzisyenler de AB karşıtı mücadelede Bu ülkenin onurlu aydınları, yurtsever müzisyenleri olarak bizler de, Avrupa Birliği'ne üyeliğin insanlarımıza mutluluk, zenginlik ve özgürlük getireceği yalanlarına "dur" demek için çoğaltacağız sesimizi! Çünkü; AB nasıl ekonomiden siyasete, hukuktan eğitime hatta güvenliğe kadar her alanı çok açık bir biçimde emperyalist ve piyasacı bir içerikle tehdit ediyorsa, kültür sanat da bu müdahaleye maruz kalacak olan en önemli başlıklardan biridir. Sermaye egemenliğini güçlendirecek, ona ek saldırı ve savunma araçları sağlayacak olan bir emperyalist proje olarak AB, çok kültürlülük ve adına "kültürsüzlük", sanat adına ise holdinglerin gölgesinde "değersizleştirilen değerler" sunmaktadır. Yurtsever müzisyenler olarak; marjinal bir dünyanın, çürütücü etkisine teslim olmayı ve her türlü onursuzluğa göz yummayı reddediyor ve bunun karşısına; yaratıcı, ilerici, ürünler çıkararak, sanatın her alanına yansıyan kokuşmuş piyasacı mantıkla hesaplaşmayı koyuyoruz. Yurtsever Müzisyenler İnisiyatifi Edip AKBAYRAM Emin İGÜS İsmail Hakkı DEMİRCİOĞLU İsmail İLKNUR Nevzat KARAKIŞ Vedat SAKMAN Aydınlar, öğrenciler, çeşitli meslek gruplarından yurtseverler AB'ye hayır dedi Yurtseverler sözünü söyledi (TKP), bir süredir "Son söz emekçilerin: AB'ye geçit yok!" sloganıyla yürüttüğü AB karşıtı çalışmalarıçerçevesinde 11 Aralık Cumartesi günü İstanbul Bostancı Gösteri Merkezi'nde bir toplantı düzenledi. Yunanistan Komünist Partisi (KKE) Genel Sekreteri Aleka Paparigha'nın da katıldığı etkinlikte, çeşitli alanlarda oluşturulan AB karşıtı yurtsever inisiyatiflerin temsilcileri konuşmalar yaptılar. "AB'ye geçit yok" etkinliğinde, partinin de desteğiyle çeşitli meslek grupları içinde oluşturulmaya başlanan AB'ye karşı yurtsever girişimler de yola çıkışlarını duyurdular. Aşağıda AB'ye karşı yurtsever girişimler çerçevesinde kurulan insiyatiflerin yaptıkları deklarasyonları yayınlıyoruz. -------------------------------------------------------------------------------- Biz hukukçuyuz, biz yurtseveriz ve diyoruz ki AB'YE KARŞI MÜCADELEDEN KAÇAMAYIZ Ülkemizin Avrupa Birliği'ne üyelik süreci büyük bir yalan kampanyası ile birlikte sürdürülmektedir. Halkımız yanlış yönlendirilmekte, AB üyesi bir Türkiye'de daha mutlu, daha özgür, daha insanca yaşayacağına inandırılmaya çalışılmaktadır. Buna karşı mümkün olan en örgütlü biçimlerde mücadele edilmelidir. Avrupa Birliği'ne karşı mücadelenin daha örgütlü bir şekle bürünmesi için atılan adımlara hukukçular da katılmışlardır. AB karşıtı mücadelenin hukuk cephesinden örgütlenmesi için bir araya gelen yurtsever, ilerici hukukçular tutarlı bir anti-emperyalist çizginin hayata geçmesi için yola koyulmuşlardır. AB üyeliği ülkemizin sömürgeleştirilmesi, yağmalanması anlamına gelmektedir AB'ye üyelik sürecinde, devletin elinde bulunan, ülkemiz açısından çok önemli kurumlar değerlerinin çok altında fiyatlarla satışa çıkarılmakta, topraklarımız sistemli bir şekilde uluslararası sermayeye sunulmaktadır. Ülkemizin tarımı çökertilmekte, sanayisi yıkıma uğratılmakta, sosyal güvenliği dağıtılmaktadır. Birçok sektör özelleştirme adı altında sermayeye peşkeş çekilmekte, eğitim ve sağlık hizmetleri yalnızca parası olanların yararlanabilecekleri bir sisteme dönüştürülmektedir. İnsan hakları ve demokratikleşme AB fonlarıyla hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Bu süreçte emekçilerin en temel haklarından bile bahsedilmemektedir. AB hakkındaki gerçeklerin ortaya çıkarılması gerekmektedir Yoksulluk, işsizlik, açlık AB ülkelerinde milyonlarca kişiyi kuşatmış durumdadır. AB ülkelerinde sendikal haklar askıya alınmakta, reel ücretler sürekli gerilemektedir. AB Irak'ın işgalcileri arasında yer almaktadır. AB ülkelerinde ırkçılık hızla yayılmaktadır. 2007 yılında yürürlüğe sokulması hedeflenen AB Anayasası temsili demokrasiyi bile ortadan kaldırmaktadır. Avrupa Parlamentosu'nun yetkileri sembolik olmanın ötesine geçmemektedir. Parlamento tek başına yasa çıkarma yetkisine bile sahip değildir. AB Anayasası yalnızca serbest piyasa ekonomisine izin vermektedir. AB Anayasası iç pazarların düzenlenmesinden dış ticarete, tarımdan balıkçılık ve çevre konularına varıncaya kadar, üye ülkelerin her türlü haklarından vazgeçmelerini istemektedir. AB Anayasasına göre NATO Avrupa savunmasının temel taşıdır. Tüm bu süreç hukuk eli ile hayata geçirilmeye çalışılmaktadır Ülkemizin AB'ye üye olması için yapılan tüm düzenlemeler hukuksal bir zemine oturtulmak istenmekte, Anayasa'dan, yasalara, çeşitli alanlardaki yönetmeliklere kadar birçok değişiklik yapılmaktadır. AB'ye entegrasyon projesi hukuki düzenlemelerle hayata geçirilmektedir. Hukuk sistemimiz tamamen kontrol altına alınmak istenmekte, bağımlı bir hale getirilmeye çalışılmaktadır. AB üyeliği halinde Avrupa Birliği Anayasası ve birlik kurumlarının kabul ettiği yasalar, üye devletlerin yasalarının üstünde olacaktır. Bunun anlamı, yasama faaliyetinin işlevsiz hale gelmesi, Türkiye'nin egemenlik hakkının tamamen ve doğrudan emperyalist bir kuruma devredilmesidir. Türkiye kalkınması için gerekli kaynaklara sahip olan bir ülkedir Emperyalizme bağımlı politikalar bir kenara bırakılıp, bağımsızlık temelinde, emekten yana politikalar geliştirilmelidir. Ülkemizin kurtuluşunun yolu AB'ye, ABD'ye ve sermaye egemenliğine karşı bağımsızlıkçı ve eşitlikçi bir mücadeleden geçmektedir. Avrupa Birliği bağımsız, eşit, özgür bir ülkeye olan özlemimizin karşısındadır. Bu ülkenin yurtsever, ilerici hukukçuları, AB'nin ülkemize, halkımıza ve hukuk sistemine getireceği yıkıma karşı birlikte düşünecek, birlikte üretecek ve birlikte karşı duracaklardır. Aynı kaygı ve görüşleri paylaşan hukukçuları birlikte mücadeleye çağırıyoruz. AB'ye geçit yok. Avrupa Birliği'ne Karşı Yurtsever Hukukçular Av. Aslı Banu Aksoy Av. Belgün Baba Av. Ümit Bülent Bayuk Av. Hüseyin Burçak Av. Özgür Murat Büyük Av. Ulaş Çam Av. Derya Deniz Av. Bilgütay Hakkı Durna Av. Yıldırım Günday Av. İsmail Kaya Av. Özgür Şaplak Av. Bahar Uzun Av. Riyad Yıldız İrtibat: Av. Bilgütay H. Durna (0212) 254 10 47 - 254 10 66 (0532) 355 24 26 bilgutaydurna@yahoo.com -------------------------------------------------------------------------------- Yurtsever ve Emekten Yana Hekimler, Emekçiler, Aydınlar, Öğrenciler Toplumda yaygınlaşan belli belirsiz iyimserlik hali AB ile bütünleşme sürecinin ayrıntıları ortaya çıktıkça dağılmaya başladı. AB'nin tarım politikası, ülke suları üzerindeki iddiası, azınlıklar sorunun emperyalist bir müdahale aracına dönüştürülmesi, AB ordusu ile iddiası artan bir militarizm, göçmen politikasının ırkçılığı ve emek politikalarının acımasız bir emekçi düşmanlığı taşıması giderek sermaye tarafından nasıl bir felakete doğru sürüklendiğimizi gözler önüne serdi. Anlaşılan AB ile çoktan fiili olarak başlatılmış bütünleşme süreci daha uzun yıllar alacak ve geleceğini emperyalizm ile tam boy işbirliğinde gören sermaye sınıfı, ABD ve AB emperyalizmlerinin projeleri arasında sıkışacak. Sağlık alanında da AB emperyalizmi; Dünya Bankası ve İMF'nin söylediklerinin harfi harfine uygulanmasını istiyor. Bugün Avrupa ülkelerindeki milyonlarca emekçiye dayatılmaya çalışılan acımasız sömürünün yaratacağı eşitsiz yaşam koşullarının sağlığı tehdit ettiği/edeceği ortadadır. Derin sömürü ve yoksulluk koşullarına mahküm edilenler bu kez de sağlık hakkından mahrum bırakılmaya çalışılıyor. Sağlık kuruluşlarının yerel yönetimlere devredilmesi, şirketleştirilmeleri, Genel Sağlık Sigortası adı altında ek vergi toplanmasına karşın sağlık hizmetinde yararlanma olasılığının cepteki paraya bağlanması; biz hekimlerin kabul etmesi mümkün olmayan insanlık dışı uygulamalardır. Hekimler ve tüm sağlık emekçileri AB'nin şirketleştirilmiş hastanelerinde işgüvencesiz, emeklilik hakkından yoksun, kölece çalıştırılmak isteniyor. Biz aşağıda imzası olan hekimler bir araya gelerek AB Karşıtı Hekim İnisiyatifi'ni oluşturma kararı aldık. Bu inisiyatifle birlikte hem daha çok yurtsever, emekten yana hekime ulaşmayı ve AB ile ilgili gerçekleri paylaşmak istiyoruz, hem de halkımızı aydınlatmayı sorumluluk biliyoruz. Bu memleket bizim ve bu memleketin eşit ve parasız sağlık hizmeti sunacak kaynakları olduğunu biliyoruz. Bir araya gelerek ülkemizin emperyalistler tarafından yönetilen acı ve mutsuzluktan başka bir şey getirmeyecek bir maceraya sürüklenmesini engelleyelim. AB Karşıtı Hekim İnisiyatifi Dr. Aysel Yurtsever Dr. Bülent Cengiz Dr.Bülent Kılıç Dr. Cem Terzi Dr. Erhan Nalçacı Dr. İlker Belek Dr. Onur Hamzaoğlu Dr. Nurullah Edepali Dr. Zuhal Okuyan -------------------------------------------------------------------------------- Sömürgeleşmeye karşı bağımsızlıktan yana bilim insanlarına çağrımızdır Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliğini, ülkenin değil fakat kendi geleceğinin vazgeçilmez koşulu olarak gören sermaye düzeni bir bütün olarak AB'ye üyelik sürecine kilitlenmiş durumdadır. Hükümetten medyaya, çeşitli sivil toplum örgütlerinden kimi üniversite yönetimlerine tüm sermaye düzeni, Türkiye'nin geleceğinin AB'ye emanet edileceği bu süreçte hiçbir farklı sese tahammül edememekte, bu tür seslerin ortaya çıkmasını engellemek için de başta dezenformasyon olmak üzere pek çok yola başvurmaktadır. Son yirmi yılda Türkiye'deki üniversite sistemine ve bu sistemin toplumdaki saygınlığına indirilen onca darbeye rağmen, ülkemizde üniversiteler hâlâ toplumsal tercihler açısından göz ardı edilemeyecek kurumlar olmaya devam etmektedir. Bu nedenle üniversiteler, söz konusu dezenformasyonun işletilmesi ve AB'ci bir ideolojik havanın yaratılması için sermaye düzeni tarafından önemsenmektedir. Oysa Türkiye'deki emekçi halkın ve onun bir parçası olarak Türkiye'deki bilim insanlarının ve bir bütün olarak üniversitenin, ülkemizi pek çok açıdan yıkıma götürecek böylesi bir süreçte sessiz kalacağını düşünen Avrupa Birlikçiler yanılmaktadırlar. Tarımı yıkıma uğratılan, sanayisi daha fazla Avrupa'ya bağımlı hale gelen, sömürü mekanizmalarının daha da kuvvetlendiği, toplumsal eşitsizliklerin arttığı, dış politika alanında bağımsız karar verme yeteneğini tümden yitiren, farklı emperyalist ülkeler arasındaki çıkar çatışmalarının yoğunlaştığı bir coğrafya haline gelecek bir Türkiye'yi, tüm toplum gibi üniversiteler de kabul etmeyeceklerdir. AB'ye katılım sonucunda doğması muhtemel olumsuz etkilerin pek çok yerde dile getirilmesine rağmen AB'nin özünde emperyalist bir proje olduğu gözden kaçabilmektedir. Üniversitelerin bu sürece karşı çıkışının temelinde, elbette, üzerinde yükseldikleri toplumsal yapının, sermayenin ve emperyalizmin tercihleri doğrultusunda tamamen yeniden şekillendirilmek istenmesi yatmaktadır. Fakat üniversitelerde AB karşıtlığının yükselmesinin bir diğer nedeni daha bulunmaktadır. Avrupa Birliği'ne uyum süreci çerçevesinde bir süredir Türkiye'deki üniversite sistemi yeniden yapılandırılmaya başlanmış durumdadır. Bu yeniden yapılandırma, AB ile imzalanan çerçeve programlarından, akreditasyon çalışmaları çerçevesinde müfredatların ve eğitim sisteminin değişmesine, AB fonlarıyla yürütülen projeler ile birlikte bilimsel üretimin ipotek altına alınmasına kadar geniş bir yelpazede gerçekleştirilmektedir. TÜBA örneğinde de görüldüğü gibi sosyal bilimler alanında verilen bursların AB ile ilişkilendirilmesi ve bu bursların tamamen AB denetimine verilmesi bu durumun en somut örneklerinden biridir. Bu yeniden yapılandırmayla, AB üniversitelerin yönetimlerini belirlemekte, hatta istemediğini rektörlükten aldırıp, kendi çizgisini belli etmektedir. Avrupa Birliği, İlerleme Raporu'nda da belirtildiği gibi, üniversitelerimizin sermayeye açılmasını yeterli bulmamakta daha fazla özelleştirme istemekte; sürecin sonunda bilimsel üretim açısından emperyalist ülkelere çok daha bağımlı bir Türkiye hedeflemektedir. Avrupa Birliği'ne girilip girilmemesinden öte, bu sürecin kendisinin, Türkiye'yi daha da bağımlı hale getireceğini söylüyor, bu onursuz sürecin ülkemizi kolayca müdahale edilebilecek bir ülke haline getirmesine karşı çıkıyoruz. Toplumdan ve bilimden yana bir üniversite isteyen bilim insanları olarak bizler, ülkemizin ve üniversitelerimizin sermayenin ve emperyalist kuruluşların çıkarları doğrultusunda yeniden yapılandırılmasını kabul etmiyor ve ülkemizin emperyalist-kapitalist bir birlik olan AB'ye girmesini istemiyoruz. Toplum üzerinde kurulmak istenen Avrupa Birlikçi ideolojik kuşatmanın yarılmasında, üniversitelerimize ve bizlere çok daha fazla sorumluluk düştüğünü biliyor ve sermaye düzeninin AB'ye üyelik sürecinde üniversitelerimize biçtiği karanlık misyonu yerine getirmeyeceğimizi ilan ediyoruz. Biz, bu sürecin tersine çevrilebilir olduğuna ve alternatifsiz olmadığımıza inanıyoruz. Bu amaçla, ülkesine karşı sorumluluk duyan tüm bilim insanlarını "AB'ye Karşı Akademisyenler" olarak bir araya gelmeye ve birlikte düşünmeye, birlikte üretmeye, üniversitelerimizden AB'ye karşı bir ses yükseltmeye çağırıyoruz. Avrupa Birliği'ne Karşı Akademisyenler Prof. Dr. İzzettin Önder (İstanbul Üniversitesi) Prof. Dr. İzge Günal (Dokuz Eylül Üniversitesi) Doç. Dr. Özgür Müftüoğlu (Marmara Üniversitesi) Ar. Gör. Çiçek Çavdar (İstanbul Teknik Üniversitesi) Ar. Gör. Engin Özkan (Orta Doğu Teknik Üniversitesi) Ar. Gör. Aytek Soner Alpan (Orta Doğu Teknik Üniversitesi) Öğr. Üyesi Reşat Başar (Kocaeli Üniversitesi) Öğr. Üyesi Rıfat Oymak (Kocaeli Üniversitesi) Öğr. Gör. Beyazıt Kahraman (Yıldız Teknik Üniversitesi) Ar. Gör. Nazım Güveloğlu (Orta Doğu Teknik Üniversitesi) Ar. Gör. Emine Tahsin (İstanbul Üniversitesi) Öğr. Gör. Zeynep Güler (İstanbul Üniversitesi) Ar. Gör. Dündar Murat Demiröz (İstanbul Üniversitesi) Ar. Gör. Tonguç Çağın (İstanbul Teknik Üniversitesi) Ar. Gör. Çağlar Demirbağ (Marmara Üniversitesi) Doç Dr. Yeşim Edis Şahin (Dokuz Eylül Üniversitesi) Öğr. Gör. Burçak Özoğlu (Ankara Üniversitesi) Doç. Dr. Levent Tezcan (Hacettepe Üniversitesi) Doç. Dr. Süleyman Önal (Orta Doğu Teknik Üniversitesi) Doç. Dr. Zafer Ercan (Orta Doğu Teknik Üniversitesi) Ar. Gör. Emre Gürcanlı (İstanbul Teknik Üniversitesi) Ar. Gör. Koray Çiftçi (Boğaziçi Üniversitesi) Ar. Gör. Tolga Dalkıran Binbay (Ege Üniversitesi) Ar. Gör. Uğur Gül (Orta Doğu Teknik Üniversitesi) Ar. Gör. Deniz Alca (Abant İzzet Baysal Üniversitesi) Ar. Gör. Türkan Hançer (Abant İzzet Baysal Üniversitesi) Ar. Gör. Halil Can Emre (Abant İzzet Baysal Üniversitesi) Ar. Gör. Cengiz Ekiz (Ankara Üniversitesi) -------------------------------------------------------------------------------- BASIN EMEKÇİLERİNE ve KAMUOYUNA Türkiye'de medya bir süredir yine büyük bir operasyonun parçası olarak misyon üstlendi. Benzeri örnekler ülkemiz tarihinde daha önce de yaşandı. Belli bir dönem "hür dünyada yerimizi alabilmek için" NATO'ya girmek ve Kore'ye asker göndermek gerektiğine, bir başka dönem ABD'nin stratejik ortaklığını kaybetmemek için Irak saldırısına yardım etmek gerektiğine; belli bir dönem komünistlerin ülkeyi bölmek istediğine, bir başka dönem 12 Eylül öncesine dönmememiz gerektiğine, bir dönem devrimci tutsakların kendilerini yaktığına, başka bir dönem köylerin bombalanmadığına, bir dönem Kürtlerin olmadığına ve bir dönem de hepsinin eli kanlı katiller olduğuna inanılması gerekiyordu. Bugün de şuna inandırmaya çalışıyorlar: AB'ye girmemiz, hepimizin, her türlü derdine çare olacak. Olmayacak... AB'ye üye olma planı, tüm boyutlarıyla yalnızca sermaye sınıfının çıkarlarıyla örtüşüyor. Bütün Türkiye ise, benzeri dönemlerde olduğu gibi yine sermaye sınıfının istediği yönde sürükleniyor. Medya bu süreçte üstlendiği rol gereği son derece kişiliksiz ve ikiyüzlü bir konumdadır. Ülkenin geleceği açısından son derece kritik olan bu aşamada, basın emekçileri iki yüzlülüğe ortaklık etmemeli, bir avuç sermayedarın çıkarları doğrultusunda yürütülen propaganda savaşında alet olmayı reddetmelidir. Medya çalışanları beynini ve yüreğini toplumun çıkarları doğrultusunda harekete geçirebileceğini hatırlamalıdır. AB üyeliği planının kime ne getireceği ve kimden ne götüreceği konusunda ise, "emeğin Avrupası", "demokratikleşme", "barış", "özgürlük" gibi klişeleşmiş kavramların ötesinde tartışabilmelidir. Ancak bu yolla ABD'nin Irak saldırısına karşı çıkarken AB'nin bu savaştaki ve dünyadaki gerçek misyonunu unutup, onu sanki demokratik birlikmiş gibi lanse etmek AB'nin tüm topluma yarar getireceğini sanmak gibi yanlışlara düşmemek mümkün olabilecektir. Medya çalışanları kalemini/klavyesini ve aklını korumak zorundadır. AB sürecinde yeni bir kişiliksizlik ve ikiyüzlülük dönemi daha yaşanmaması için buna şiddetle ihtiyacımız var. Avrupa Birliği Karşıtı Yurtsever Gazeteciler Ertuğrul Mavioğlu (Radikal gazetesi) Evrim Ergin (Milliyet gazetesi) Kaan Özbek (Birgün gazetesi) Gamze Erbil (Cumhuriyet gazetesi). Bu inisiyatife katılmak isteyen gazeteci dostlarımız yukarıdaki isimlerle iletişim kurabilirler. -------------------------------------------------------------------------------- Ertuğrul Mavioğlu'nun Konuşması Avrupa Birliği yandaşlarının yazılı ve görsel medya aracılığıyla uzun süredir yürüttükleri tek taraflı ideolojik bombardıman, toplumun pek çok noktada gerçeklerden uzaklaşmasında etkili oldu. Sözüm ona "özgürlük ve demokrasi" türküsünü ağızlarından düşürmeyenler, AB'ye karşı çıkanlara tarihin gördüğü en derin sansürlerden birini uygulamaktan kaçınmadılar. Amaçları "çatlak sesleri" susturup "bu ülkede herkes AB'den yana" demagojisini yaymaktı. Kolları sıvayıp yoğun bir propaganda savaşı başlatmaları bu yüzdendi. Bu sansürcü, sahte cennet savunucularına göre AB karşıtları, demokrasi ve özgürlük istemiyorlardı. O nedenle de "gerici, kızıl elmacı, milliyetçi, demode" gibi yaftaları hak ediyorlardı. AB karşıtı duruş ve söylemler, çoğu kez de "görmeme sansürü"nün ağlarına takıldı. Hasılı, "hayır ve şerrin AB'den geleceğine inanmak ve inandırmak" tekelci medyanın son yıllardaki amentüsü oldu. Herkesin nabzına göre şerbet verdiler. Emekten mi yanasınız? O halde size "emeğin Avrupası" çok uygun. Kürt sorununa çözüm mü istiyorsunuz? O halde "uyum" için bol bol yasa çıkaralım; düzenlemeler kağıt üzerinde kalmış, mevcut hakların bile gerisine gidilmiş kimin umurunda, yeterki AB'ye uyum olsun! Demokrasi, özgürlük, barış, aç karnınızın doymasını mı talep ediyorsunuz? Arzunuz hastalıktan ölmemek, temiz bir çevre, iyi bir eğitim, kültürlü bir toplum mu? Tekellerin medyası ağzını kocaman kocaman açarak "bremen mızıkacıları" gibi koro halinde bağırıyor: Sabredin, AB'ye girersek bunların hepsi gerçekleşecek! Öyle ki, bir avuç tekelci burjuvanın dışındakilere gerçekte herhangi bir vaadi bile bulunmayan Avrupa Birliği'nin, herkesi kanatları altında ısıtacak anaç bir tavuk olduğuna inanmamız için yırtınıp duruyorlar. Oysa yakın tarihe ilişkin bildiklerimiz, bu tek sesli korodan yükselen işbirlikçi namelere, üzerinde yaşadığımız toprakların hiç de yabancı olmadığını gösteriyor. 1919 yılında "en iyi çözüm mandayı kabul etmektir" diyerek, asılmak için "İngiliz sicimi"ni öneren "mütareke basını"nın temsilcilerini anımsamakta kesinlikle zorlanmıyoruz. Ya da, 2. Paylaşım Savaşı sonrasında Sovyetler Birliği'nden gelecek "komünist tehdide" karşı ABD ve NATO'nun şefkatli kollarına sığınmamızı önerenleri, hızla palazlanan komprodor sınıfların sözcülüğünü yapan ve midesi rüşvetle şiştikçe kalemine enerji gelen Türk basınının güzide mensuplarını hafızalardan silmek mümkün mü? 2. Paylaşım Savaşı sonrası yıllar, "NATO trenini kaçırmamalıyız, hür dünyanın parçası olmalıyız" teranesiyle geçmedi mi? Ve yine, "hür dünyanın parçası olmak" adına Kore halkının kanını akıtan, parmak kadar çocukların üzerine napalm bombaları yağdıran ABD'nin emrine; her ölenin sağ olanla ikame edildiği koskoca bir standart tugayı tahsis edenleri bu ülkenin unutmasının kolay olduğunu sananlar fena halde yanılıyorlar. Bugün nasıl toplumun özgürlük ve demokrasi talepleri AB emperyalizminin potasında eritilmeye çalışılıyorsa, o günlerde de anti-moskof şartlanmanın etkisi altındaki ülkeye, süt tozu eşliğinde ABD emperyalizminin zokası yutturuluvermişti. Unutulmasın ki, o zoka hala midemizdedir. İşte, şimdiki hazırlıkları bu ülkeye yeni bir zokayı; Avrupa Birliği zokasını yutturmak içindir. AB'nin dünyaya ve ülkemize güzellikler bahşedeceğinin utanmazca propagandasını yapanlar, ürettikleri yalanlarla bu ülkenin geleceğinin daha fazla karartılmasında üstlendikleri rolü artık anlamalıdır. Ve basın emekçileri, medyanın ülkeyi altın bir tepsi içinde AB emperyalizmine sunmak için ürettiği yalanlara kayıtsız kalmamalı ve asla suç ortaklığı yapmamalıdır. Türkiye'nin AB üyeliğine destek için üretilen iğrenç propaganda kampanyasında rol üstlenen herkes, durup bir kez daha düşünmelidir. Düşünün; AB'ye üye 12 ülke, bugün Irak'taki işgal güçleri arasında yer almaktadır. ABD ile kol kola girerek Irak'ta katliama ortaklık eden AB, nasıl barıştan yana olabilir? Bu nedenledir ki, Felluce'deki katliamlara karşı olan, AB'ye de karşı çıkmak zorundadır. Aksi, iki yüzlülüktür. Düşünün; yüksek güvenlikli cezaevi standartlarını Türkiye'ye ihraç edip, F tipi cezaevlerinin açılması için onlarca mahkumun katledilmesine sessizce onay veren AB, nasıl hümanist ya da özgürlükçü olabilir? Bu nedenledir ki, özgür bir gelecek düşleyenlerin AB'ye de karşı durmak dışında başka bir seçeneği yoktur. Düşünün; Avrupa Birliği'nin en yetkili ağızları daha dün "artık Türkiye'de sistematik işkence olmadığını" deklare etmedi mi? Bu ülkenin bodrum katlarında asla durmak bilmeyen çığlıkları "sistemin kendini koruma refleksinin kaçınılmaz sonucu" diye makul karşılayan AB, nasıl demokrasinin beşiği sayılabilir? Bu nedenledir ki, demokrasi isteyenlerin, günbegün daha da sertleştirilen anti-terör yasalarıyla kendi halklarını bile köşeye sıkıştıranlardan feyz alması düşünülemez. Düşünün; patronlar klübü TÜSİAD tarafından hararetle savunulan AB, aynı zamanda emekçi sınıfların çıkarlarına da uygun olabilir mi? Böylesi bir saçmalığa inanmak için ya aklını tamamen yitirmiş ya da iflah olmaz bir yalancı olmak gerekir. Bu nedenledir ki, bu ülkede AB'ye karşı çıkmak TÜSİAD'çıların, soyguncuların, hortumcuların, işbirlikçilerin, mandacıların her tarafından çürüyüp dökülen iğrenç düzenine karşı çıkmak demektir. Örnekleri çoğaltmak mümkün, ama gereksiz. Sözü şu pek bilinen sözle noktalamak yerinde olacak: "Emperyalizmin şeker kaplı kurşunları, en az şeker kaplı olmayanlar kadar öldürücüdür." -------------------------------------------------------------------------------- Emekli Tankçı Yüzbaşı Murat Papuç'un konuşması Sevgili Dostlar, Yoldaşlar, Ben Türk Silahlı Kuvvetleri'nde on altı sene görev yapmış ve yeni emekli olmuş bir subayım. Yirmi sene Türk Silahlı Kuvvetleri'nin üniformasını üzerimde onurla taşıdım... Sizlere bir stratejist ve analist olarak değil gerektiğinde yurtseverlik adına ölümü göze almış ve bu yurdun evlatlarına her şart ve konumda emir komuta etmiş bir kardeşiniz olarak sesleniyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili bir çok anlayışın dile getirildiği günümüzde yurtsever bir subayın sizlere hitabının anlamlı olabileceğini düşünüyorum.... Önemli bir dönemeçteyiz.Ve bunun gerginliğini hepimiz, her kurum yaşıyor. Doğal olarak Türk Silahlı Kuvvetleri de…. Tarih bizi bu dönemdeki duruşumuzla yazacak... ve tercihlerimizle anılacağız... İki tercih var karşımızda; ya bugün geçmişe göre çok daha farklı yöntemler kullanan manda idaresini kabulleneceğiz ya da eşitlik ve özgürlük temellerinde kurulmuş bir toplumda ve bağımsız bir ülkede yaşayacağız... Bize manda idaresini dayatanlar şimdilik silahları ve askerleri ile gelmiyorlar... Onlar sömürücülerin en büyük silahı olan sermayenin gücü ile geliyorlar. Geliyorlar ve işgal ediyorlar... Karşılığında istedikleri, zaman zaman fütürsuzca talep ettikleri çocuğunuzun, kardeşinizin arkadaşınızın kanıdır! Evet kanı !.... Bizi yoksullaştırmaları, sömürmeleri, onursuzlaştırmaları karşılığında istedikleri şudur: Sevdiklerinizin, onların üniformalarını taşımaları ve kendi yayılmacı ve saldırgan siyasetleri için gerekiyorsa ölmeleri.... Örnek istiyorsanız, işte Afganistan! Türkiye bir kez daha evlatlarını ABD çıkarları doğrultusunda bir başka ülkenin topraklarına göndermeye hazırlanıyor.Ülkemizi emperyalist ülkelerin peşine takanlara sorduğumuzda, "Afganistan'a asker yolluyoruz, çünkü ulusal çıkarlarımız, ulusal güvenliğimiz bunu gerektiriyor." diye yanıt veriyorlar. Yalan söylüyorlar. Ben bir subayım ve Türkiye'nin ABD ile Almanya ile, İngiltere ile birlikte giriştiği uluslar arası operasyonların ülke çıkarlarına nasıl zarar verdiğini, güvenliğimizi nasıl tehdit ettiğini iyi biliyorum. Değerli Dostlar, Yoldaşlar; Önümüzde çok kritik bir dönem var. Türkiye ABD ve Avrupalı emperyalistler tarafından hem kuşatılıyor hem de gerçekten "Çağdaş" bir sömürge haline getiriliyor. Bu elbette bugün başlamadı. Bu ülkemizin egemenlerinin, para babalarının tercihidir.Onlar bağımsız, şerefli bir Türkiye istemiyorlar. Çünkü satışa çıkarttıkları Türkiye, onların cebini dolduruyor.... İşte şimdi bu kafayla "Anadolu Devrimi'nin muzaffer halk ordusunu" profesyonelleştirmeye çalışıyorlar. İstedikleri bir ordu değil bir güvenlik şirketidir. İhraç edeceğimiz tek malın askerimiz olduğunu utanmadan söyleyenler var.... Yurttaşlarımızı dünyanın en ucuz askeri olarak kullanmak istiyorlar... Tıpkı Kore' de olduğu gibi.... Değerleri ve yurtseverlikleri uğruna sorgusuzca ölümü göze alabilmiş oğullarınızı ithal etmek ve kendi sermayelerinin güvenliği için satın almak istiyorlar.... Soruyorum size... Siz evlatlarınızı bunun için mi kınalar yakarak askere gönderiyorsunuz.... Yavuklunuza bunun için mi ucu yakılmış mektuplar yazıyorsunuz? Kardeşler, Dostlar; Bu duruma nasıl geldik? Bu soruyu sormamız gerekiyor. Ben bir subay olarak, emekli subay olarak bu soruyu soruyorum ve bulduğum yanıtlar beni derinden yaralıyor.... Silahlı Kuvvetler on yıllardır sistematik biçimde sermayenin çıkarları doğrultusunda hareket etmiş, ülke güvenliği bahanesiyle girilen NATO şemsiyesi altında batılı emperyalist ülkelerin yayılmacı emellerine hizmet etmiştir..... Yıllardır üniformamı nasıl onurla taşıdıysam, bu durumun utancını da aynı biçimde üzerimde hissediyorum.... Ve sizlere sormak istiyorum: Dünya Barışı kisvesi adı altında başka halkların sömürülmesi için daha kaç yere kanımızı ihraç edeceğiz? Emperyalistler daha fazla silah satsın, yeni pazarlar elde etsin diye daha ne kadar uluslar arasında düşmanlık tohumları ekilmesine izin vereceğiz? Daha ne kadar Türk'ü Kürt'le kanlı hale getirmek için yürütülen emperyalist oyunlara seyirci kalacağız? Söylendiği gibi, şimdi Silahlı Kuvvetler'i "halkçı" karakterinden uzaklaştırma sürecinde yeni bir evreye geçildi. Profesyonelleşme adına ordunun şirketleşmesi gerçekleşirse korkarım daha çok vatan evladını kaybederiz. Şu anda gidişattan rahatsız olan her yurtsever subayın görevi bu şirketleşme operasyonunu engellemektir. Bu tarihsel bir sorumluluktur… Türk Silahlı Kuvvetleri'nin şu andaki emir-komuta kademesi bilmelidir ki,… eğer halk ordusu karakteri tamamen ortadan kaldırılır ve ordu profesyonelleşirse, toplumda halk nezdindeki meşruiyeti de tamamen ortadan kalkar. Şirketleşen bir ordunun kurumsal varlığını ister Atatürkçülükle, ister vatanın bölünmezliği ile, ister başka bir şeyle açıklamaya çalışın, bunun en küçük bir değeri olmaz. Karşı çıkılması gereken bu süreç, açıktır ki bir NATO dayatmasıdır. Anadolu devrimini gerçekleştiren silahlı kuvvetlerin zamanında işgalci güçler olan emperyalist ülkelerin çıkarları doğrultusunda politika üretmesi ve kendini şirketleştirmesi ne kadar hazindir. Çok tartışıldı. Silahlı kuvvetlerin Avrupa Birliği'ne karşı olup olmadığı konusunda çok şey söylendi. Ben emekli bir subay olarak söylüyorum, ne yazık ki TSK'nın komuta kademesi Türkiye'nin AB kapılarında düştüğü durumdan birinci derecede sorumludur. Bu tarihsel bir sorumluluktur. Bu ülkeyi daha bağımlı, daha onursuz, daha yoksul hale getirecek, egemenliğin Brüksel'e devredileceği bir süreçten söz ediyoruz. TSK'nın komuta kademesi bu sürecin motor güçlerinden olmuştur. Şunu herkes bilmelidir. Generaller ve subaylar lojmanlarda, gazinolarda, askeri kamplarda, askeri şirketlerde kuralları ve ahlakı farklı bir dünyada ayrıcalıklı olarak yaşamaktalar. Bu ayrıcalıklı yaşam "halk ordusu" olmakla gerekçelendirilmektedir. Ancak bu ayrıcalıklı yaşam onların gözünü körleştirmesin, duyarsızlaştırmasın. Halkçı niteliğini her geçen gün kaybeden bir kurum, sonunda bir şirket haline geldiğinde, öykünülen bir camia olmaktan çıkacak ve yadırganan, hatta hesap sorulan bir kast haline dönüşecektir. Emir komuta edenlerin ayrıcalıklı yaşantısının olmasının nedeni Türk Halk'ını, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni bir Halk Ordusu olarak kabul etmesidir. Böyle olduğu için evlatlarını yurtları için feda eden anne babalar suskun ve sabırlı gözükmektedir. Ancak Avrupa Birliği ve ABD'nin siyasi ve ekonomik çıkarları için evlatlarımızın kanını ihraç edecek bir profesyonel güvenlik şirketine kimsenin suskun kalmayacağı ve sabır göstermeyeceği bilinmelidir. -------------------------------------------------------------------------------- Av. Ümit Bülent Bayuk'un Konuşması Merhaba dostlar, Avrupa Birliği'ne Karşı Yurtsever Hukukçular adına hepinizi selamlıyorum. Yurtsever Hukukçular, AB'ye karşı yürütülen mücadelenin tutarlı anti-emperyalist bir çizgide, örgütlü bir şekilde hayata geçmesi için oluşturulan inisiyatife, hukukçuların cephesinden katkı koymak için yola koyulmuştur. AB'ye karşı mücadeleden kaçamayacaklarının bilinciyle bir araya gelen hukukçular, aynı kaygı ve görüşleri paylaşan yurtsever, ilerici hukukçularla güçlenerek yollarına devam edeceklerdir. *** Avrupa Birliği sürecinin, AB üyeliğinin, ülkemizdeki insan hakları ihlallerini ortadan kaldıracağı, özgürlükleri genişleteceği söylenmektedir. Yalnızca hayata dönüş operasyonuna, F tipi cezaevlerine, gayri insani tecrit koşullarına ve orada yaşananlara dair yaklaşımı bile, AB'nin insan hakları ve özgürlükler konusunda ne kadar ikiyüzlü olduğunu göstermektedir. 117 insanın ölümü AB için hiçbir anlam ifade etmemektedir. AB ülkemizdeki insan hakları mücadelesini fonları ile teslim almaya çalışmakta, Sivil Toplum Kuruluşlarını kullanarak, AB demokrasisinin ülkemiz için kurtuluş olduğu inancını yaymak istemektedir. *** AB hakkındaki gerçeklerin ortaya çıkması gerekmektedir. Yoksulluk, işsizlik, açlık AB ülkelerinde milyonlarca kişiyi kuşatmış durumdadır. AB ülkelerinde sendikal haklar askıya alınmakta, reel ücretler sürekli gerilemektedir. AB Irak'ın işgalcileri arasında yer almaktadır. AB ülkelerinde ırkçılık hızla yayılmaktadır. Bunları çoğaltarak saymaya devam edebiliriz. Kısacası ortada AB'nin özgürlük ve refah dünyası olduğuna dair koca bir yalan bulunmaktadır. Dünyaya insan hakları dersi vermeye kalkan Avrupa Birliği sokakta bıraktığı yurttaşlarının hesabını vermelidir. Aynı AB'nin bazı ülkelerinde komünist parti yasağı sürerken ırkçı partiler hızla güçlenmektedir. Avrupa Birliği'ni oluşturan devletlerin bünyesinde yer alan, emekçi, ilerici hareketlere ve örgütlere karşı kullanılan Gladio, kontrgerilla tipi örgütlenmeleri de unutmamak gerekiyor. Bu örgütlerin tasfiye edildiğine bizi inandıramazlar. Süper NATO hala Belçika'da faaliyetlerine devam etmektedir. *** Ülkemizin AB sürecinin en önemli başlıklarından biri de AB Anayasası'dır. Peki nedir bu AB Anayasası? 2007 yılında yürürlüğe sokulması hedeflenen AB Anayasası gerek oluşum süreci, gerek oluşturduğu kurumların yapısı, gerekse hükümleri itibariyle AB'nin dilinden düşürmediği demokrasi, hukukun üstünlüğü, insanca yaşam gibi sloganlarının ne kadar boş olduğunu bir kez daha bize göstermektedir. *** Anayasa'nın oluşumu sırasında görev yapan delegelerin seçilmiş değil atanmış olması oldukça ironiktir. 300 milyonu aşkın AB yurttaşının hak ve sorumluluklarının belirleneceği böylesine önemli bir çalışmada görev yapacakların seçilmişler yerine atanmışlardan oluşması Avrupa Birliği'nde var olduğu söylenen demokrasinin ne olduğunu bize açıkça göstermektedir. Anayasa'nın yürürlüğe girmesi için gerekli olan onay mekanizması, AB üyesi 25 ülkeden yalnızca 9'un da referandum ile, diğerlerinde parlamento onayı ile gerçekleşecektir. Neden böyle yaptıklarını anlamak ise oldukça kolay. Yapılan araştırmalar AB üyesi ülkelerin emekçilerinin büyük çoğunluğunun AB'ye güvenmediğini, ona destek vermediğini göstermektedir. *** AB Anayasası getirdiği düzenlemeler ile temsili demokrasiyi bile ortadan kaldırmaktadır. AB Anayasası üye devlet ve hükümet başkanları tarafından seçilen ve eskisine oranla çok daha geniş yetkilere sahip bir Avrupa Komisyonluğu başkanlığı öngörmektedir. Seçimlerle belirlenen tek birlik kurumu olan Avrupa Parlamentosu'nun yetkileri sembolik olmanın ötesine geçmemektedir. Parlamento tek başına yasa çıkarma yetkisine bile sahip değildir. Avrupa yasaları ve çerçeve yasaları parlamentonun yanı sıra bakanlar konseyi tarafından da kabul edilmezse benimsenmeyecektir. *** AB Anayasası yalnızca serbest piyasa ekonomisine izin vermektedir. İç pazarların düzenlenmesinden dış ticarete, tarımdan balıkçılık ve çevre konularına varıncaya kadar, üye ülkelerin her türlü haklarından vazgeçmelerini istemektedir. AB artık sosyal devlet ilkesine bile tahammül edememektedir. Hizmetlerin tamamen liberalize edilmesini öngörmektedir. *** AB Anayasasına göre NATO Avrupa savunmasının temel taşıdır. Irak'ın işgaline ve yağmasına fiilen katılmış bulunan AB kendi ordusunu oluşturmayı tasarlamaktadır. Bunun NATO'yu tamamlayıcı yeni bir savaş örgütü olacağı açıktır. Ayrıca Anayasa Avrupa ordusunun terörist faaliyetlere karşı kullanılacağını da öngörmektedir. Emperyalizmin terörist faaliyetlerden ne anladığını ise dünya halkları çok iyi bilmektedir. Avrupa Birliği Anayasası, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin hükümlerine katılabileceğini belirtmektedir. Ancak bir şartla; "sözleşmeye katılım, Birliğin bu Anayasa ile belirlenmiş yetkilerini etkilemez." AB açıkça insan hakları ihlallerinde ve terör bahanesi ile yapacağı uluslararası müdahalelerde İnsan Hakları Sözleşmesinin kendisine ayak bağı olmasını istememektedir. *** Ülkemizin AB üyeliği halinde Avrupa Birliği Anayasası ve birlik kurumlarının kabul ettiği yasalar, anayasamızın ve yasalarımızın üstünde olacaktır. Bunun anlamı, yasama faaliyetinin işlevsiz hale gelmesi, Türkiye'nin egemenlik hakkının tamamen ve doğrudan emperyalist bir kuruma devredilmesidir. AB Anayasası'na ilişkin Nihai Senet 29 Ekim'de İtalya'nın başkenti Roma'da imzalandı. Sayın başbakanımız ise Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katılmak yerine, içeriğini bilip bilmediği tartışılan sözkonusu belgeye imza koymak için Roma'daydı. *** Bir kısmına ancak değinebildiğimiz AB sürecine dair ülkemizde yapılmak istenenler hukuk eli ile hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Ülkemizin AB'ye üye olması için yapılan tüm düzenlemeler hukuksal bir zemine oturtulmak istenmekte, Anayasa'dan, yasalara, çeşitli alanlardaki yönetmeliklere kadar birçok değişiklik yapılmaktadır. Hukuk sistemimiz tamamen kontrol altına alınmak istenmekte, bağımlı bir hale getirilmeye çalışılmaktadır. Buna izin vermemiz mümkün değildir. AB'ye entegrasyon projesi hukuki düzenlemelerle hayata geçirilmektedir. Bu nedenle yurtsever, ilerici hukukçuların üzerine ciddi sorumluluklar düştüğünü bir kez daha vurgulamak istiyoruz. Bizler bu görevin bilincindeyiz. *** Ülkemiz kalkınması için gerekli kaynaklara sahip olan bir ülkedir. Emperyalizme bağımlı politikalar bir kenara bırakılıp, bağımsızlık temelinde, emekten yana politikalar geliştirilmelidir. Ülkemizin kurtuluş yolunun AB'ye, ABD'ye ve sermaye egemenliğine karşı bağımsızlıkçı ve eşitlikçi bir mücadeleden geçtiği açıktır. Avrupa Birliği bağımsız, eşit ve özgür bir ülkeye olan özlemimizin karşısındadır. Ancak bu özlemimizin hayata geçmesine engel olamayacaktır. Bu ülkenin yurtsever, ilerici hukukçuları, AB'nin ülkemize, halkımıza ve hukuk sistemine getireceği yıkıma karşı birlikte düşünecek, birlikte üretecek ve birlikte karşı duracaklardır. Yurtsever hukukçular AB'ye geçit vermeyeceklerdir. Teşekkürler…

Sıcak Fırsatlarda Tıklananlar

Editörün Seçtiği Fırsatlar

MARISOL Marka MRS Milano C07 FÜME KEMİK Cerceve PEMBE Cam Güneş Unisex Gözlügü : Amazon.com.tr: Moda https://www.amazon.com.tr/dp/B0CGMFNFJ5 13 sa. önce paylaşıldı

Kuashidai Mini Kamera Dedektörü Mikro Kamera Bulucu Otel Anti Açık Çekim Casus Kamera Kızılötesi Dedektörü : Amazon.com.tr: Elektronik https://www.amazon.com.tr/dp/B09BYYNZF3 17 sa. önce paylaşıldı

Acer Nitro KG242YM3 23.8" 0.5 MS 180Hz HDR10 FHD IPS Gaming Monitor Fiyatları ve Özellikleri https://www.n11.com/urun/acer-nitro-kg242ym3-238-05-ms-180hz-hdr10-fhd-ips-gaming-monitor-49302087?magaza=tekramarket geçen hafta paylaşıldı

Daha Fazla

Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az

2 Misafir - 2 Masaüstü

5 sn

66
Cevap

0
Favori

6.383
Tıklama

Daha Fazla
İstatistik

Konu İstatistikleri Yükleniyor

Konuya Özel

0 oy

Öne Çıkar

Cevapla

Sayfa:

önceki 1 2 3 4

Ab'ye girmek İstiyormusunuz?

Hayır istemiyorum
Evet istiyorum
Olsada olur olmasada fark ermez
Kararsızım

(En Son Oy Tarihi: 19.8.2011)

Giriş

Mesaj

apocalypse

Binbaşı

1287 Mesaj

Tüm Başarılarını Gör

ibyalcin

Binbaşı

1060 Mesaj

Tüm Başarılarını Gör

hakomako2

Çavuş

64 Mesaj

Tüm Başarılarını Gör

Àhmet

Binbaşı

1489 Mesaj

Tüm Başarılarını Gör

Sayfa:

önceki 1 2 3 4

Ip işlemleri

Bu mesaj IP'si ile atılan mesajları ara Bu kullanıcının son IP'si ile atılan mesajları ara Bu mesaj IP'si ile kullanıcı ara Bu kullanıcının son IP'si ile kullanıcı ara

KAPAT X

%40
Kazan

%2,8
Kazan

%5
Kazan

%6,8
Kazan

%1,6
Kazan

%3,2
Kazan

%5,5
Kazan

%1,2
Kazan

%5
Kazan

%3,2
Kazan

%6,4
Kazan

%2
Kazan

Alışveriş Yaptıkça Para Kazan Harekete Geç »