Şimdi Ara

1960'lı Yıllardan Günümüze Türk Hafif Müziği ve Anadolu Rock(Oldies içine taşındıktan sonra silinebi (4. sayfa)

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
126
Cevap
1
Favori
40.331
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Alpay - Aşk Böyledir



    Alpay - Can Karagözlüm





  • Edip Akbayram (d. 29 Aralık 1950, Gaziantep),

    Hayatı
    29 Aralık 1950'de Gaziantep'de doğdu.Henüz dokuz aylıkken çocuk felcine yakalandı. Bu kötü hastalığın pençesinde çocukluğunu geçiren Edip Akbayram'ın müziğe tutkusuda çocukluk yıllarında başladı.

    "Haftalığımdan biriktirdiğim paralarla ünlü pop şarkıcılarının konserlerine gider, eve döndüğümde aynanın karşısında onların taklitlerini yapardım." diyor Akbayram o yıllar için. Çocukluk yıllarında bir orkestra kurarak amatör olarak evlerinin yakınındaki bir düğün salonunda çalıştı.

    Lisede kurdukları orkestrada Pir Sultan'ın, Karacaoğlan'ın deyişleri üzerine yaptıkları besteleri çalıp söylediler. İlk plağını da lise yıllarında yaptı: "Kendim ettim kendim buldum. İlk plağını çıkardığı grubun adı Siyah Örümcekler'di. Plakta zaten "Siyah Örümcekler-Gaziantep Orkestrası" ve "Edip Albayram ve Siyah Örümcekler" başlıkları altında iki farklı baskıyla çıktı. Gaziantep'ten sonra Adana ikinci adresi oldu Edip Akbayram'ın. Adana, Akbayram'ın kurduğu orkestrayla ilk sahneye çıktığı kenttir. Burada "Beyaz Saray" adlı bir gazinoda çalışmaya başdı.

    Akbayram yoksulluk içinde geçen bir çocukluktan sonra, liseyi bitirip kapağı İstanbul'a attığında yıl 1968'dir. Liseyi bitirdiği zaman hep öğrenmeyi istediği mesleğin, doktorluğun eğitimini almak için üniversite sınavlarına girdi ve diş hekimliğini kazandı. Ne var ki müzik ağır bastı ve bu meslekten vazgeçerek kendini müziğe verdi. "Zaten diş hekimi olsaydım, babamın bana muayene açacak parası yoktu ki!" diyordu sanatçı geçirdiği o yoksulluk yılları için.

    İstanbul'a geldikten sonra 1971'de Altın Mikrofon Yarışması'na katıldı.Aşık Veysel'in bir şiirinden esinlenerek gerçekleştirdiği ilk bestesi olan "Kükredi Çimenler" ile birinci oldu. 1974'te Dostlar Orkestrası'nı kurdu ve Anadolu pop müziğinin önde gelen isimlerinden biri oldu.Daha sonra Kara Kuzu, Deniz Üstü Köpürür ve Garip adlı 45'liklerimle ödüller aldı ve ünü yurt çapında duyulan bir sanatçı oldu. "Aldırma Gönül" ve "Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz" adlı parçalarıyla satış rekorları kıran ve altın plak kazanan sanatçının çeşitli kuruluşlar tarafından verilen 250 kadar ödülü mevcuttur

    Edip Akbayram, zirveye çıksa da müziği paraya tercih ettiği için çocukluk yıllarındaki yoksullukların benzerlerini bu dönemde de yaşadı. "Bu ülkede arabeskin altın çağını yaşadığı yıllarda asla müzikteki çizgimden ödün vermedim. Zaten 12 Eylül sonrası beni kimse çalıştırmadı. 1980'den 1984 yılına kadar, koskoca bir dört yıl. Zor yıllardı o yıllar. Kimse bana iş vermedi. Karımın bileziklerini ve alyanslarımızı sattık. 12 Eylül sonrası beni canavar gibi görmeye başladılar." diyor Edip Akbayram o yıllar için.

    80'ler Edip Akbayram ve benzeri müzik yapanlar için zor yıllardı. Arabesk okumasını istediler, büyük paralar teklif ettiler. Reddetti. Sesi soluğu duyulmaz oldu müzik piyasasında. 1981-88 arasında bestelerinin TRT'de çalınması yasaklandı. Ama 90'ların ortasından itibaren, özellikle "Türküler Yanmaz" albümüyle yeni bir çıkış yaptı ve kendi çizgisinde sapmadan yürümeye devam ettiğini gösterdi. Can Yücel'in, Oktay Rifat'ın, Ahmed Arif'in, Vedat Türkali'nin yapıtlarından bestelediği şarkılar vardı bu albümünde.

    Edip Akbayram başlangıçtan itibaren ne yapmak istediği şöyle açıklıyordu: "Kalıcı bir şeyler yapmak istiyordum. Fikret Kızılok ve Cem Karaca'nın Anadolu ezgilerini pop çizgisinde söylemelerini örnek olarak aldım. Renk ve çizgide tamamen bir Edip Akbayram olarak geliştirdim. Toplumcu müzik yapmak istedim. Müziğimde geniş halk kitlelerinin yaşamı, sorunları olmalıydı. Ancak sivri, ucuz kahramanlıklardan da uzak durmaya çalıştım. İnançlarımdan, düşüncelerimden, politikamdan taviz vermeden, müzik tekniğinden yararlanarak, sorunlu, yoksul, geniş halk kitlelerine ulaşmak, daha çağdaş bir şeyler yapmak istiyordum."

    Bugün geçimimi kaset ve konserlerimden gelen paralarla sağlayan sanatçının bir de iki ortaklı küçük bir inşaat şirketi bulunuyor. Çevre düzenlemeciliği, TIR taşımacılığı, küçük çapta bina yapımıyla uğraşıyor.Ayrıca, 1979 yılında Ayten hanım ile evlenen sanatçının bu evliliğinden Ozan ve Türkü adlarında bir oğlu, bir kızı var...

    Diskografi
    Dostlar Grubu ,uzun yıllar Edip Akbayrama gerek albumlerinde gerekse sahnede eşlik etmişler ve bu gün orta nesil in en başarılı müzisyenleri olmuşlardır.Bunlardan bazıları; Adnan Ergil (Gitarist ,Besteci ve Aranjör) Saygun Arpalı (Davul) Metin Özülkü (Gitarist ,Besteci ve Aranjör) Onur Koğacıoğlu(Gitarist ,Besteci ve Aranjör) Mertol Şalt (Keman ,Klavye) Levent Yurtseven (Bas gitarist,Gitarist ve Besteci)

    45'likleri
    01 Kendim Ettim Kendim Buldum - Çiçeklerin Dili, (Siyah Örümcekler), (1970)
    02 Kükredi Çimenler - Boşu Boşuna, (1972)
    03 Anam Ağlar Başucumda Oturur - Sev Beni Beni
    04 Deniz Üstü Köpürür - Dumanli Dumanli Oy Bizim Eller, (1973)
    05 Değmen benim Gamlı Yaslı Gönlüme - Yakar İnceden İnceden
    06 İnce İnce Bir Kar Yağar - Dağlar Dağladı Beni, (1974)
    07 Garip - Kaşların Karasına
    08 Kolum Nerden Aldın Sen Bu Zinciri - Gam Üstüne Gam Yapılır, (1975)
    09 Mehmet Emmi - Affetmem Seni, (1976)
    10 Zalim Zalim - Kahpe Felek
    11 Aldırma Gönül - Sen Açtın Yarayı, (1977)
    12 Analara Kıymayın Efendiler - Adiloş Bebe, (1978)
    13 Eşkiya Dünyaya Hükümdar Olmaz - Gidenlerin Türküsü, (1979)
    14 Bugün Bizde Bayram Var - Bu Yıl Benim Yeşil Bağım Kurudu, (1981)
    Edip Akbayram 1971 yılında Barış Manço'nun Moğollar'la doldurduğu İşte Hendek İşte Deve - Katip Arzuhalim plağını Nejat Taylan Orkestrası ile kaydetti. Plak Nejat Taylan Orkestrası adına piyasaya sürüldü.




  • ALPAY

    HAKKINDA YAZILANLAR

    Dergâhlı şarkıcı
    Cemal A. Kalyoncu Aksiyon Sayı: 418


    Baba soyu Naziki Dergahı’na dayanan ve soyadını da buradan alan sanatçı Alpay Nazikioğlu anne tarafı ise ünlü asker sülalesi Hersekli Mehmet Ali Paşa dolayısıyla Hüsrev Gerede ve Servet Paşa’ya kadar uzanmaktadır. Nazikioğlu; Şanar Yurdatapan ünlü Mason Üstadı Can Arpaç’la da kuzendir

    - Sizi Alpay olarak tanıdık. Soyadınızı kullanmamanızın özel bir sebebi var mı?

    “Evet. Uzun bir soyadı; sonra böyle bir işle bağdaşacak bir soyad değil. Düşünüyorum da okuldayken son derece şikayetçi idim soyadımdan. Hep yanlış kullanırlardı soyadımı ve bu hiç hoşuma gitmezdi. Büyüdükten sonra o soyadının son derece köklü bir soyadı olduğunu öğrendim. Durup dururken alınmış bir soyadı değil bunun bir kökeni anlamı var.”


    - Neymiş anlamı peki?

    “Babamın dedesine ya da dedesinin babasına neyse işte padişah Naziki Efendi dermiş. O çok nazik bir insanmış. Soyadı kanunu çıktıktan sonra bizim aile de bunu soyad olarak almış.”

    Besteci /şarkıcı Alpay’ın soyadının Nazikioğlu olduğunu çok kişi bilemedi uzun yıllar; bilmeyenlerin sayısı hâlâ da çok fazla. Çünkü Alpay bu soyadını kullanmayı yeğlemedi.

    Ailesi Naziki Dergahı’ndan

    Yorumcu/besteci Alpay’ın ‘nazik bir insan’ olarak anlattığı birkaç göbek önceki büyükbabası Naziki Dergahı’nın da kurucusudur aynı zamanda: “Padişah Topkapı Sarayı’nın yanında bir yer veriyor ona. Naziki Dergahı’nın yeri yurdu belli ama şimdi otel yapılmış oraya galiba. Ben hiç gitmedim fakat Nazikioğlu soyadının köklü anlamlı bir soyad olduğunu öğrendiğimde hoşuma da gitti. Hatta benim kızım ‘Ben evlendiğimde bu soyadı bende kesinlikle yaşamalı’ diye düşünüyor. Kızım sonunda Naziki Dergahı’na gidecek ama ne zaman gidecek bilmiyorum.”

    Günü yaşayan bir insan olduğunu söyleyerek şeceresine dair çok fazla bilgi edinmeyen Alpay Nazikioğlu’un Naziki Hazretleri’nin soyuna dayanan babası Turhan Cemal Bey Devlet Demir Yolları’nda bürokrat olarak çok uzun yıllar çalışmış ve buradan emekli olmuş birisidir. Onun da babası Cemal Bey ise çeşitli yerlerde kaymakamlık yapmış bir kişidir: “Kaymakamdı ama ne yapmış bilmiyorum.” Cemal Bey Behice Hanım’la evlenmiş ve beş çocuk sahibi olmuştur: “Zaten ailede bütün kardeşler Cemal ismini de almışlar. Namık Cemal Nazikioğlu çok önemli bir hukukçu idi; onun bir küçüğü Ferruh Hanım —evlendi Anada soyadını aldı; onun bir küçüğü Ezel Cemal Nazikioğlu amcam ise Demir Yolları’nda gar müdürlüğü yaptı. Haydarpaşa Gar’ında bilet alırken portresini gördüm orada. Onun küçüğü de babam Turhan Cemal Nazikioğlu. Kardeşlerin en sonuncusu Semiha Cemal Nazikioğlu. O da hukukçu idi Maliye Bakanlığı’nda Hazine avukatlığı yaptı.”

    Sülalede Alpay Bey’in dedesi Cemal Nazikioğlu kanadından gelenler Cemal Nazikioğlu olarak anılırken Cemal Bey’in kardeşi kolundan olanlar da uzun yıllar Baydar sonraki yıllarda da Baydar Nazikioğlu soyadını kullanırlar. Bu koldan gelenlerden Mehmet Esat Bey’in Fehime Hanım’la evliliğinden doğan Nasuhi Baydar Fransızca’dan yaptığı çevirileri ile tanınmıştır. Fahrünnisa (Yunt) ve Melek (Nurelgin)’in dışında kardeşlerden bir diğeri de Alpay Bey’in deyişiyle Fenerbahçe’nin gelmiş geçmiş en büyük futbolcularından olan Alaaddin Baydar Nazikioğlu’dur: “Ala diye bilinirdi. Meşhur Bekir Zeki Ala üçlüsü... Aile büyüklerim Fenerbahçe’de büyük futbolcular olmuşlar. Dolayısıyla benim de Fenerbahçeli olmam gerekir ama ben takım tutmuyorum.” Kafanızda netleşsin diye kaydediyorum işte bu Alaaddin Bey ile Alpay Nazikioğlu’nun babası Turhan Bey kardeş çocuklarıdır.

    Şanar Yurdatapan ve Can Arpaç’la kuzen

    Alpay Nazikioğlu’nun anne soyu da en az baba tarafı kadar köklü bir geçmişe sahiptir: “Şöyle köklü; annemin dedesinin dedesinin dedesi neyse Yugoslavya kralı.”

    - İsmi nedir?

    “Onu da bilmiyorum. Ben öyle şeylere meraklı bir insan değilim.”

    Alpay Nazikioğlu’nun annesi Daime Hanım; Şanar Oktay Onur ve Lale (Mansur) Yurdatapan’ın da babaları olan Korgeneral Daniyel Yurdatapan; ünlü Mason üstadı Can Arpaç’ın annesi Emine Danende Arpaç ve ayrı anneden doğan savcılık yapmış Danış Yurdatapan’la kardeştir. Mevhibe—Servet Paşa çiftinin kızı olan Daime Hanım’ın dedesi de Hersekli Mehmet Ali Paşa’dır. Mehmet Ali Paşa’nın bir diğer çocuğu ise Atatürk’ün de yakın çevresinde bulunmuş Hüsrev Gerede’dir: “Hüsrev Gerede annemin dayısıdır. Onun çocukları var Selçuk Gerede. Onlarda bu ailenin soyağacı mevcut. Selçuk ağabeyin çocukları Şiva ve Bennu Gerede var.”

    Mevhibe Hanım’ın hayatını birleştirdiği Servet Paşa ise; muhalefeti sebebiyle Sultan II. Abdülhamid tarafından Van’a sürülmüş Ferik Hüsnü Paşa’nın oğludur: “Van’a sürgün olup olmadığını bilmiyorum öyle bir şey konuşulmadı ailede. Ama onun mezarı Van’da. Ve orada çok tanınmış önemli bir adam.” Albaylıkla tuğgenerallik arasında bir rütbe olan Tuğbay Servet Paşa Çanakkale Savaşı’nda Atatürk’le beraber savaşmış ve o savaşta Atatürk’ün göğsündeki saate isabet ettiği için yara almadan kurtulduğu şarapnel hadisesini de anlatan kişidir. Aileden çıkmış yakın tarihimizde önemli rolü olanlardan biri de Milli Birlik Grubu üyesi Yarbay Sezai Okan’dır: “Sezai Okan’ın babası ile büyükbabam kardeş çocukları oluyorlar.”

    Aslında yedi göbektir İstanbullu olan Alpay Nazikioğlu böylesi bir ailenin tek çocuğu olarak 20. yüzyılın ortalarına doğru Ankara’da dünyaya gelir. Yaz aylarını ailesiyle birlikte İstanbul’da geçiren Alpay iki yaşlarına kadar yaşadığı hadiseleri hatırlayabilmektedir. O günlerden hatırına gelenlerden biri babasının ona anlattığı at hikayeleridir: “Babam öyle hikayelerle uyuturdu beni.” Ondaki hayvan sevgisi de buradan kaynaklanmaktadır: “Benim hayatım 35 yaşımdan orta okul sonuna kadar at üstünde geçti. Ankara’da Saraçoğlu Mahallesi’ndeki çayırlarda ata binerdik. İsmet Paşa da at bindiği için rastlaşırdık.” Hayatının daha sonraki döneminde çok uzun süre ayrı kaldığı için ata binmeyi unutan Nazikioğlu yaşıtlarına göre oldukça yaramaz sayılabilecek bir çocukluk geçirir: “Mesela yakma merakım vardı. Eve misafir gelir —evler sobalı o zaman— üç dakika sonra misafirin kürkü sobanın üzerinde. Akla hayale gelmedik haşarılıklar... Bir sandal gezisinde şemsiyeyi alıp denize atıyordum mesela. Ağaçların tepesindeydim her dakika. Kafam yarılır gözüm patlar... böyle bir durum.” Bütün bunlara rağmen baskı yapılmayan demokratik bir aile ortamında özgürce büyütülür o.

    - Yaramazlığın sebebi neydi sizce?

    “Hiperaktif birisi olmak. Tatminsizlik... Ama her yaşın gereği var. Çocuk çocukluğunu yaşamalı bence. Yaşayamazsa ileri yaşlarda yaşamaya çalışıyor. O zaman da yakışık almıyor. İnsan her şeyi yaşayabilmeli hele bir de erkek çocuksa...”

    Bu yaramazlıklar arasında ilkokula başlayan küçük Alpay ortaokulu da aynı yerde Ankara Koleji’nde bitirir: “Orada da korkunç yaramazdım tabii.” Ortaokuldan sonra babası Turhan Bey onun ancak devlet okulunda ‘adam olacağını’ düşünerek kaydını önce Atatürk Lisesi’ne yaptırır: “Biz kızlarla beraber okuduğumuz için çok şık giyinirdik. Orada baktım hırpani birtakım çocuklar; yamalı pantolonlar parçalanmış ayakkabılar... Bana böyle uzaydan gelmiş gibi bakıyorlar. Teneffüs oldu yanağından kan damlayan bir çocuk geldi ve beni bilek güreşine davet etti. ‘Peki’ dedim. Küt diye yendim onu. İyi top oynadığım için hemen sınıf takımına çağırdılar beni. Ertesi gün sınıf maçında 4—5 gol attım. ‘Kolejli kolejli’ diye yıkılıyor Atatürk Lisesi. Orada ismim ‘Kolejli’ idi o zaman.” Alpay Nazikioğlu’nun Atatürk Lisesi’ni kendine uydurması uzun zaman almaz: “Sınıf dünyanın en uslu sınıfı idi. Ben sınıfa uyum sağladığımdan itibaren portakal kabukları havada uçuşmaya başladı. Sınıf tarihe geçti. Ben daha sonra milli takım kamplarına katıldım.”

    Genç Milli Futbol Takımı’nda

    Yüzme Uzakdoğu sporları koşu gibi branşlarda başarılı olan Alpay Nazikioğlu futbolda da kısa sürede dikkat çeker ve Ankarademirspor’da futbol oynamaya başlar. Ardından Gençlerbirliği’nde devam ettirir profesyonel futbol yaşamını. Böylece lise öğrencisi iken Genç Milli Futbol Takımı’na seçilir: “Orada A Milli Takım oyuncularından bir kısmının yaşları Genç Milli Takım’da oynatılmaları için küçültüldü. Turnuva İzmir’de yapıldı ve ben gol kralı oldum. Ve beni 16 kişilik kadroya seçtiler.” Onunla beraber Fenerbahçeli Akgün Beşiktaşlı Coşkun Taş Ercan Ertuğ da vardır kadroda. Kaleyi ise Varol korumaktadır. Kadroya seçilir seçilmesine ancak bu sefer derslerde devamsızlık yapması problem olmaktadır: “Fevziye Abdullah Tansel adında meşhur Sıfırcı Fevziye lakaplı bir hocamız vardı. Çok iyi çok katı disiplinli bir hoca. Dersi sevmiyorsun yani. Çocuklar dersi kaynatmak için ‘Alpay gol atmış’ falan diye gazeteleri getiriyorlar bu çıldırıyor. ‘Alpay sınıfta kalacak’ diyor.” Hocanın kendisini sınıfta bırakacağına kesin gözüyle bakan Alpay Nazikoğlu oradan ayrılır ve Gazi Lisesi’ne geçer. Lise diplomasını sınıflarını kayıpsız geçtiği buradan alır. Ardından biraz da babasının isteğiyle Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne yazılır: “Ailelerin yanlış birtakım yönlendirmeleri seçimleri var. Ben hukukçu değilim. Hukukçuyum ama hukukla uğraşmadım. Müzikle uğraşıyorum. İlkokulda iken babam bir ağız armonikası getirmişti bana. Ben o ağız armonikası ile ne kadar melodi biliyorsam hepsini çalıyordum. Şimdi o ailenin/ailemin uyanıp beni konservatuara vermeleri lazımdı. Ben herhalde süper bir müzisyen olurdum. Şimdi bana ‘Sen Türkiye’nin en iyi yorumcususun. Artı bir de Türkiye’nin en iyi müzisyeni olsaydın kötü mü olurdu’ diyorlar. Uyanmamış bizimkiler.”

    Kendisine kalsa idi mimar olmayı tercih edecek olan Alpay Nazikioğlu’nun ailesinin ondaki bu müzik yeteneğini fark edememesine rağmen sanatsal yanları da gelişim gösterir bir taraftan: “İnsanın içinde dünyada yapabileceği birtakım şeyler var. Önemli olan insanların o içlerindeki yetenekleri harekete geçirmesi. 1980’lerin sonuna doğru bir tarihte biraz rahatsız olduğum için evde kalmak durumunda idim. Birkaç günden sonra sıkıldım ve kızımın evdeki profesyonel yağlı pastelleri ile resim yapmaya başladım. Beğenenler oldu. Benim de hoşuma gitti. Sonra yağlıboya yapmaya başladım. Koleksiyonerler çok para verdi ama ben satmadım. Resim bittiği zaman nasıl yaptığıma ben de şaşıyorum ama... Ben ressam değilim. Mesela bir tane resimli roman yaptım şimdi. Demek ki insan zamanı geldiğinde içindeki birtakım şeyleri harekete geçirebiliyor.”

    Alpay Nazikioğlu tam da burada eğitimin Türkiye’deki kalitesizliğinden ve insanları asıl olmak istedikleri değil de başka alana itmesinden yakınıyor: “Resim ve müzik toplumların yaşamında çok önemli. Hele müzik... Toplumları dinledikleri müziklere göre tasfiye ediyorlar. Kaliteli müzik dinleyen çağdaş kötü müzik dinleyenler ilkel diye. Doğru bir kıstas. Çünkü hayatın her anında ve her alanda var müzik. Sonra evrensel bir dil. Sen şimdi lisedeki öğretimle müzisyen yapamayacağına göre müzikten anlayan iyi ve kötüyü değerlendirebilen bir toplum gayreti içinde ol. Multi trilyoner bir arkadaşın evine gidiyoruz. Evinde aşşağılık bir resim... Ancak manav dükkanında görürsün o resmi. 500 milyon liralık bir çerçeve yaptırmış ve asmış. Resimden anlasa o resmi duvarına asmazdı mesela.”

    Milli Birlikçi Sezai Okan da aileden

    Hukuk fakültesinde derslere girmeyen sadece imtihan olduğu günlerde ders çalışan ‘tembel’ öğrenci Alpay Nazikioğlu hukuk eğitimini kazasız ve belasız bitirir ve ‘Eylülde Gel’mek zorunda kalmaz. Nazikioğlu hukuk fakültesinde iken Türkiye’de de tarihi bir olay vuku bulur: “27 Mayıs 1960 İhtilali bir demokrasi hareketi idi. Yapılmış tek askeri harekettir. Ondan sonra yapılan askeri hareketlerle eş değerde tutuluyor bugün. Hiç ilgisi yok. Ondan sonra yapılanlar bana göre faşizan hareketlerdir. 27 Mayıs’ın ne Kenan Evren’in ne de başkalarının yaptıkları ile ilgisi yok. 27 Mayıs’ı yapanlardan akrabam da olan bir tanesine (MB Üyesi Sezai Okan) dedim ki ‘Bak biz hukuk okuyoruz. İhtilal güçle yapılan bir şeydir. Başarıya ulaştığı anda da meşrudur. İhtilalin kanunu budur. Siz neyin muhakemesini yapıyor neyin meşruiyetini kanıtlamaya çalışıyorsunuz.’ Fakat daha sonra hukukçular onları yönlendirdi. O Köpek Bebek Davaları saçma şeylerdi.”

    Demokrat Parti’nin uygulamaları ile buna zemin hazırladığını düşünen Nazikioğlu o ihtilali gerçekten yaşayanların gerçekleri yazmadıklarını ve söylemediklerini de düşünmektedir bugün.

    Bir ülkenin yasalarla yönetilmesinin o ülkenin hukuk devleti olduğunu göstermediğini; Türkiye’ye hukuk devleti diyebilmek için yasaların hukukun ruhuna uygun olması gerektiğini bu olmadığı için de Türkiye’nin hukuk devleti sayılamayacağını söyleyen Alpay Nazikioğlu okula devam ederken yapmayı düşündüğü halde sırf bu sebeplerden dolayı hiç avukatlık yapmaz. 16 yaşında başlayıp bir zaman sonra babasının ona söylediği şu sözler nedeniyle futbolu da devam ettirmez: ‘Oğlum çok başarısız bir sporcusun. Yarın Fenerbahçe ile maçınız var sen eve 4’te geliyorsun. Sonunda sen bu işi yapamazsın. Başarı; eğer Allah bir adama dünya çapında bir yetenek vermişse o adam Türkiye çapında başarılı olabilmişse o demek değildir. Sen çok yetenekli bir adamsın ama önem vermiyorsun. Ya dans et eğlen ya da spor yap.’

    Alpay Nazikioğlu kararını verir. Lise yıllarında arkadaşları arasında söylediği özellikle yabancı şarkılarla bilinen Nazikioğlu kuzenini dinlemek üzere gittiği bir programda kuzeninin talebi ile orada bir şarkı söyler o da sahnenin arkasından. Böylece onun için sanat yaşamı başlamış olur. İlk kez 1964 yılında hukuk fakültesinin son sınıfında iken Ankara’daki Büyük Sinema’da sahneye çıkar: “O ana kadar hakkımda bir sürü spekülasyonlar yapılıyordu. ‘İşte bu adam çok çirkin cüce kambur. Onun için kendini göstermiyor’ diye. Oysa ki ben meşhur olmak istemiyordum. Benim söylediğim şarkılar Türkiye’de bir numara oluyordu. (Hakikaten de o dönemlerde yerli/yabancı şarkı listeleri ayrı olmadığından ilk üç sırada hep Alpay’ın yorumladığı şarkılar yer alır onun ardından da ünlü Beatles sıralanırdı.) Sokakta yürürken ‘İşte Alpay’ denmesi bana bir şey ifade etmiyordu. Kim ne derse desin aldırmıyordum yani.” Kendisini çok uzun süre gizleyemediği için sahneye çıkan Alpay mikrofon tutmasını dahi bilmemektedir:

    “Sahneye çıktığımda mikrofon tutmasını da bilmiyordum. Her şeyiyle o kadar muhteşem bir konserdi ki onlar benim acemiliğimi üzerimden aldı. O dönemde konser biletleri 25 lira iken bizim konserin biletleri 25 lira idi. Satışa sunulduğu günün ertesinde karaborsaya düşerdi biletler.” Alpay Nazikioğlu 1964’te başlayan sahnedeki hayatını neredeyse 40 yıldır başarıyla devam ettirir. Fecri Ebcioğlu’nun Eylülde Gel’i başta olmak üzere Ayrılık Rüzgarı Maria Senin İçin gibi dillerden düşmeyen beste ve yorumlar da müzik tarihindeki yerini alır: “Valla bir ayırım yapmak istemiyorum onlar arasında. Belki 50’den fazla şarkım Türkiye’de bir numara oldu ama ben kendimi şunu mu yapsam daha çok satar ya da daha çok beğenilir diye hiç şartlandırmadım. Kendi zevkimi kendi içtenliğimi yansıttım. Kendi sevdiğim şeylerin toplumla da paylaşılmış olması bana hem gurur hem de büyük mutluluk verdi veriyor da. Ama yaptığım bir şeye esir olup da onun gölgesinde hiç yaşamadım. Ben yeni şeylerin peşinde koşan bir insanım.”

    - Nelerden besleniyorsunuz daha çok?

    “Aşktan besleniyorum tabii ki ama illa aşktan beslenmek için oturup da birtakım fırtınalı aşklar yaşamak gerekmiyor.”

    - Evliliklerinizi konuşalım biraz da. Üç evlilik yapıyorsunuz...

    “Dört tane.”

    - İsimlerini alabilir miyim?

    “Hayır. İsim de söylemem. Boşver. Dördüncü evliliğim sürüyor o kadar.”

    - Üç çocuğunuz var biliyorum doğru mu?

    “Doğru. Onları da konuşmayalım.”

    Askerliğini de 1966 senesinde Mamak Muhabere Okulu’nda yapmaya başlayan Alpay Nazikioğlu ardından Milli Savunma Bakanlığı’nda görevlendirilir: “Ankara’da kalmak istiyordum. Tayinim Savunma Bakanlığı’na çıktı. Tabii ki torpille. O zaman herkes torpil yaptırıyordu.” Milli Savunma Bakanlığı Halkla İlişkiler Grup Başkanlığı İş ve İşçi Münasebetleri Şubesi Kısım Amiri olarak askerliğini bitiren gidecek vakit bulamamasına rağmen sinemayı özel meraklarının başında sayan Nazikioğlu spor ve şimdilerde resim yapmayı da bu listeye eklemektedir: “Sosyal konularda birtakım şeyler okuyorum ama çok fazla okuyan bir insan olduğum söylenemez. Müzik tabii bende hep aşk olarak yaşamıştır. Müziğe muhtaç olmadan yaşamak için çok uğraştım. Ancak o da beni müziğe bağlı kıldı.”

    Son sözü de yine Alpay Nazikioğlu’na bırakalım: “Sonu düşünmek kötü bir şey. Çünkü kimse ölmek istemiyor. Herkes hayata dört elle sarılmış ama herkes de dört nala ölmek için çabalıyor. Çünkü herkesin birtakım beklentileri var gelecekten. Onun için ne dönüm noktası düşündüm hayatımda ne de köşe dönmeyi. ‘Helal olsun’ deyip yaptığım trilyonlar tutarında yardımlar var. Ondan da pişman değilim. Çünkü hayat geliyor geçiyor gidiyor kardeşim. Haysiyetle yaşamak önemli olan.”




  • Özdemir Erdoğan - Gurbet



    Özdemir Erdoğan - Sevdim Seni Bir Kere




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-9A5184EA8 -- 23 Şubat 2010; 20:20:22 >




  • Özdemir Erdoğan - Baharda Kuşlar Gibi



    Özdemir Erdoğan - Doğanın Kanunu





  • Özdemir Erdoğan - Aç Kapıyı Gir İçeri

  • Barış Manço - Lady Of The Seventh Sky

    Barış Manço - Tell Me Old Man




  • Cem Karaca - Tamirci Çırağı
  • Özdemir Erdoğan, (d. 17 Haziran 1940, İstanbul).
    Türk müzisyen, söz yazarı ve bestecisi.
    Özdemir Erdoğan 17 Haziran 1940 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. Annesi batı klasik müziği piyanisti ve dayısı keman ve piyano çalan klasik müzik sanatçısıydı. İlk eğitim bu küçük yaşlardan itibaren bu kanallarla alınmıştır.

    1940 - 50 arası yıllarının kendine özgü koşulları Özdemir Erdoğan’ın resmi bir sanat eğitimi almasını engelleyen önemli faktörlerden biridir. Diğer bir hususta, baba tarafının yine o tarihlerin koşullanmalarıyla mutlak bir temel eğitimi öngörmesi. 15-16 yaşına kadar süren bu eğitim sürecinde Özdemir Erdoğan’ın sanatsal konulara daha yatkın belirlenmiş ve bu durum okullardaki öğretmenlerce de desteklenmiştir..

    Özdemir Erdoğan 1960 yılında ticaret lisesinden mezun olmuş ve askerliğini yedek subay öğretmen olarak Adıyaman, Besni Araplar köyünde başöğretmen olarak tamamlamıştır. Bu arada yedek subay eğitimi gördüğü Denizli’de şu an TRT hafif müzik ve caz orkestrası üyesi bas gitarist Eray Turgay ile tanışmış ve onun teşvik ve tavsiyeleri ile caz sever bir ortamla ve caz müziği ile tanışıp kaynaşmıştır. Arif Mardin, İsmet Sıral, Emin Fındıkoğlu, Süheyl Denizci, Nejat Cendeli, Erol Pekcan akla gelen ilk isimlerdendir. 1962 - 64 yılları arasında dünyanın tanınmış gitar hocalarından Andreas’tan klasik gitar dersleri almış daha sonra İsmet Sıral orkestrası ile kuzey ülkeleri ve daha çok İsveç’te profesyonel müzik kariyerini geliştirmiş ve dünya cazcılarıyla tanışma ve çalışma fırsatını bulmuştur.

    Eylül 1968 yılında İsmet Sıral orkestrasının dağılmasından sonra bu orkestranın ağırlıklı üyelerinden oluşan ilk profesyonel orkestrasını 14 Ekim 1968 yılında kurmuştur. Bu orkestrada yer alan üyeler arasında şu an İstanbul devlet opera orkestrasında görevli bas gitarist Günnur Perin, TRT hafif müzik ve caz orkestrası piyanistlerinden Ayhan Yünkuş, 5 yıl önce 10 yıl sonra gurubundan Atakan Ünüvar (tenor sakssfon, flüt), Fatih Erkoç (trombon ve flüt), Uğur Dikmen klavyeli çalgılar daha sonra aranjör ve bas gitarist Onno Tunç akla gelen ilk isimlerdendir. Özdemir Erdoğan 1968 yılının en iyi gitaristi ödülünü aldıktan sonra 1969 yılındaki çalışmalar sonucu ilk Altın plak ödülü gelmiştir. “Duyduk duymadık demeyin.” Daha sonra 1971 - 72 yıllarında çeşitli uluslar arası ödüller gelmiş 1972 Atina Olimpia ve İskenderiye festivallerine iştirak etmiş, 1973’te sanatçının hazırladığı caz LP si Amerika’nın sesi (Voice of America) caz saatinde dünyanın en büyük caz otoritelerinden Willis Conover tarafından dikkate değer bir çalışma değerlendirmesiyle çeşitli kereler yayınlanmıştır.

    1974’ten itibaren sanatçı Özdemir Erdoğan Türk Müziği, Türk Halk Müziği ve diğer etnik müziklerle ilgili çalışmalara başlamış, o günlerin tek yayın organı TRT ve bu kurumun en önemli müzik otoritelerinden Nida Tüfekçi’nin takdit ve teşviklerini görmüş, TRT yayın yönetmenliğindeki katı (İktisas) maddesine rağmen sanatçının Halk Müziği tarzındaki “Gurbet” adlı bestesi ve Aşık Veysel Şatıroğlu’ndan alınan “Uzun ince bir yoldayım” düzenlemesi (Bak. Yorumcu CD ve Kaset) TRT repertuarına giren türlerinin ilk örnekleridir.

    1975 yılı sanatçının bestecilik yıllarının başlangıcıdır. 1976 “Canım senle olmak istiyor” albümü Milliyet gazetesince yılın albümü seçilmiştir. 1977’den itibaren Türk Müziği çalışmaları daha ağırlık kazanmıştır. 1979’da TRT hafif müziği ödülü gelmiş 1984’de sanatçı kendine ait bir plak şirketi kurmuştur. 1984 yılında “Bahar şarkıları” ve “Aşkımız şarkılarda yaşasın” kasetleriyle büyük ilgi gören sanatçı müziğimizde yeni bir kulvar açmıştır. 1990 yılında TRT Altın Anten yarışmasında birincilik ödülü, 1991 yılında Amerika Birleşik Devletleri, Hollanda, Almanya, İsviçre ve Fransa’da çeşitli festivallerde Özdemir Erdoğan sentezi ile başarılı çalışmalar yapılmış konserler, konferanslar ve çeşitli panellerde kültür ve sanatımıza mütevazı hizmetler yapılmaya çalışılmıştır.

    1994 yılında; “Türk Müziği Yorumları” ve 1996’da “Türk Halk Müziği Yorumları” kaset ve CD lerini yapmıştır.

    Özdemir Erdoğan’a Aralık 1998’de T.C. Devlet Sanatçısı ünvanı verilmiştir.

    Albümleri

    Canım Senle Olmak İstiyor (1977)
    İşte Forum İşte Yorum (1978)
    Ölü Gözüyle İzlenimler (1978)
    Selam Sana Dünya (1979)
    Gençler İçin Türk Müziği (1980)
    The Colours of My Country in Jazz (1980)
    Bahar Şarkıları (1983)
    Fahriye Abla (1984)
    Aşkımız Şarkılarda Yaşasın (1985)
    İkinci Bahar (1987)
    Özgün Jazz Denemeleri 1970-1987 (1989)
    Düşünceli Şarkılar (1990)
    Yorumcu (1990)
    Nostaljik Şarkılar (1991)
    Türk Müziği Yorumları (1995)
    Türk Halk Müziği Yorumları (1996)
    Unutulmayan Şarkılar (1999)
    Türk Müziği Yorumları 2 (2001)
    Besteler - Güfteler (2001)
    Hayatım Şarkılarda (2001)
    Gitarıma Türkü Öğrettim O Söyledi Ben Dinledim (2004)
    Canlı Sahnelerden Kayıtlar (2004)
    [[Boyabat Pirinci ( Türküler ) (23 KASIM 2009)




  • Özdemir Erdoğan - İkinci Bahar




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-9A5184EA8 -- 25 Şubat 2010; 16:52:10 >
  • BARIŞ MANÇO- NİCK THE CHOPPER

    BARIŞ MANÇO- LİTLE DARLİNG




  • Barış Manço - Lonelyman

    Barış Manço - Lucky Road




  • İlhan İrem - Anlasana



    İlhan İrem - Yazık Oldu Yarınlara





  • Çok güzel bir konu çok güzel bir müzik...
    Ersen ve Dadaşlar`ı göremedim mi ne ? Özellikle ilk 45likleri "Bir Ayrılık,Bir Yoksulluk, Bir Ölüm" en iyi Anadolu Rock albümlerinden biridir. Fehiman abi de ne güzel çalar gitarı dimi
  • Seni mi kıracağız arkadaşım işte sana Ersen ve Dadaşlar......

    Ersen Ve Dadaslar - Bir Ayrilik Bir Yoksulluk Bir Ölüm




    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Guest-9A5184EA8 -- 2 Mart 2010; 11:26:56 >
  • Ersen ve Dadaşlar - Kozan Dağı



    Ersen ve Dadaşlar - Aman Tertip





  • Ersen ve Dadaşlar
    Ersen Dinleten tarafından kurulan 1970'lerde oldukça popüler olan bir müzik grubudur.

    Ersen Dinleten, Moğollar ile çalmakta olan Kardaşlar isimli müzik grubu ile çalışmaya başladı. Kardaşlar'la 2 single çıkarttıktan sonra, grubun isminin değişmesini
    kararlaştırdılar ve Ersen, "Ersen ve Kardaşları" olarak anılan isimlerini "Ersen ve Dadaşlar" olarak değiştirdi. Uzun süre, listelerde hep zirvede kalan grup, 1993'te
    müziğe ara verdi. Bu sürede dini formatta 2 albüm yapan Ersen Dinleten, bu sene Mehmet Mısır, Cevdet Canel, Zafer Şanlı ve Volkan Şanda'dan oluşan yeni Dadaşlar
    kadrosuyla, eski hitlerinin yeniden düzenlemelerinden oluşacak bir albümle kaldığı yerden devam edecektir.

    45'likler
    Gafil Gezme Şaşkın/Güzele Bak Güzele
    Bir Ayrılık Bir Yoksulluk Bir Ölüm/Yedin Beni
    Dostlar Beni Hatırlasın/Üç Kız Bir Ana
    Ekmek Parası/Zalım

    (Vikipedi den alıntıdır)




  • İlhan İrem (d. 1 Nisan 1955, Bursa)
    Ses sanatçısı, besteci, ressam, şair ve yazar.
    Hayatı
    İlhan İrem 1955 yılında Bursa'da dünyaya geldi. Müzik hayatına girmesi, 1969 yılında 14 yaşındayken üst dönemler tarafından okul orkestrasına solist olarak seçilmesi ile oldu. 1970 yılında Meltemler Orkestrası ile Milliyet Gazetesi'nin düzenlediği Liselerarası Müzik Yarışması'nda Marmara bölgesi birinciliği kazandı. Aynı kadro ile 1972'ye kadar Bursa Çelik Palas Oteli'nde ve Uludağ diskolarında dans müziği şarkıcılığını sürdürdü.

    1973 yılında kendi imkânları ile Diskotür firmasına yaptığı ilk 45'liği "Birleşsin Bütün Eller - Bazen Neşe Bazen Keder" ile beklediği başarıyı yakalayamadı. Plak firmasının bestelerini başka sanatçılara söyletme isteğini geri çevirdikten sonra yapmış olduğu ikinci 45'liği "Yazık Oldu Yarınlara - Haydi Sil Gözlerini" genç sanatçıyı bir anda en popüler sarkıcı konumuna getirdi. 1975 yılında yayınlanan üçüncü 45'liği "Anlasana" ile de başarısını devam ettirdi. 1976 yılında yayınladığı dördüncü 45'liğinde Tanrı'yı sorguladığı "Kuklacı Amca" 45'liği gelen baskılar sonucunda plak şirketi tarafından piyasadan toplatıldı. 1976 yılında ilk LP çalışması olan "İlhan İrem 1973-1976" yayınlandı. "Üzülme Dostum", "Havalar Nasıl", "Ayrılık Akşamı", "Sensiz de Yaşanıyor", "Bal Ağızlım" gibi her yaptığı 45'lik liste başı oldu 1973-1981 yılları arasında toplam 10 adet 45'liği yayınladı.

    1979 yılında yayınladığı senfonik yapıdaki "Sevgiliye" LPsi ile Esin Engin'in aranjörlüğünde ilk defa akademik bir çalışmayla müzik yaşamında yeni bir yola saptı. "Sevgiliye" albümünde ilk defa kendi yazdığı sözler dışında bir Nazım Hikmet şiiri olan "Hoşgeldin"i besteler ve seslendirir. "Bir Yıldız" adlı bestesi 1979 Eurovision Türkiye finaline kalır ama yarışamadan askere alınır. Bunun sebebi de şarkının Sevgliye albümünde yayaınlanmış olmasıydı. 1981 yılında askerliğinde yaptığı bestelerden oluşan "Bezgin" yayınlanır. 1983 yılında yedi yıllık bir çalışmanın ürünü olan ve sanatçının kendisi tarafından "Rock senfonisi" olarak adlandırılmış üçlemesi "Pencere... Köprü... Ve Ötesi..." sırayla yayınlanmaya başlanır.

    1984 yılında Türkiye'yi Bulgaristan'da düzenlenen Altın Orfe Yarışması'nda temsil eder. Dereceye giremez ama "Gazeteciler Özel Ödülü"nü kazanır. (Resmi için buraya tıklayın.) 1985 yılında üçlemenin ikinci ürünü olan "Köprü" ile birlikte "Pencere.. Köprü... Ve Ötesi..." (Hikaye) adında ilk defa bir plağın öyküsü çizgilerle anlatılmış olarak piyasaya çıkar. 1986 yılında sözlerini yazdığı "Halley" Melih Kibar tarafından bestelendi ve Türkiye'ye Eurovision Şarkı Yarışması'nda o yıla kadar alınan en iyi dereceyi getirdi. 1987 yılında üçlemenin sonuncusu "Ve Ötesi", "Uzaklarda Biri Var" (Denemeler) ile birlikte yayınlandı. 1988 yılında "Dünden Yarına" adlı albümü, 1989 yılında "Uçun Kuşlar" albümleri yayınlandı. 1990 yılında üçüncü kitap olan "Katastrof" (Şiirler) ve "Pencere.. Köprü... Ve Ötesi..." yayınlandı. 1992 yılında "İlhan-ı Aşk" albümünü yayınladı.

    1994 yılında yayınlanan "Koridor" ve "Romans" albümleri ile birlikte aynı yıl dördüncü kitap "Delirium" (Denemeler) piyasaya çıktı. 1995 yılında "Sevgililer Günü / The Best Of İlhan İrem 1", 1997 yılında "Aşk İksiri & Cadı Ağacı / The Best Of İlhan İrem 2", 1998 yılında "Hayat Öpücüğü / The Best Of İlhan İrem 3" albümü ve "Millenium / Sanalizasyon Fareleri, Yarasalar ve Diğerleri" (Denemeler) adlı beşinci kitap okuyucuya ulaştı.

    2000 yılında eski çalışmaları olan "Bezgin", "Pencere... Köprü... Ve Ötesi..." albümleri, bazı bölümleri yeniden mix edilmiş orijinal kayıtlarıyla "Bezginin Gizli Mektupları", "Uçuk Mavi Pencere", "Bulutlara Köprü", "Düşler ve Ötesi" isimleriyle tekrar piyasaya çıktı.

    Yeni şarkılardan oluşan "Seni Seviyorum" 2001 ve "Cennet İlahileri" 2006 yılında yayınlandı.

    Odtü Psikoloji mezunu Hansu İrem ile evlidir. Eşinin, birçok eserinde payı vardır.

    Plakları
    Birleşsin Bütün Eller \ Bazen Neşe Bazen Keder (1973)
    Yazık Oldu Yarınlara \ Haydi Sil Gözlerini (1974)
    Anlasana \ Ne Güzel Bak Yaşamak (1975)
    Bir Varmış Bir Yokmuş (Kuklacı Amca) \ Hasretim Sana (1975)
    Ver Elini \ Üzülme Dostum (1975)
    Havalar Nasıl \ Gözünü Seveyim (1976)
    Sensiz de Yaşanıyor (İşte Hayat) \ Son Selam (1977)
    Ayrılık Akşamı (Sazlıklardan Havalanan) \ Sen Bilirsin (1978)
    Bir Zamanlar \ Yeni Bir Şarkı (1979)
    Er Mektubu Görülmüştür \ Bal Ağızlım (1980)
    olanlar olmuş en uzun kırkbeşlik

    Albümleri
    İlhan İrem 1973-1976 (1976)
    Sevgiliye (1979)
    Bezgin (1981)
    Pencere (1983)
    Köprü (1985)
    Ve Ötesi (1987)
    Dünden Yarına (1988)
    Uçun Kuşlar Uçun (1989)
    Pencere… Köprü… Ve Ötesi… (1990)
    İlhan-ı Aşk (1992)
    Koridor (1994)
    Romans (1994)
    Sevgililer Günü \ The Best Of İlhan İrem 1. (1995)
    Aşk İksiri & Cadı Ağacı \ The Best Of İlhan İrem 2. (1997)
    Hayat Öpücüğü \ The Best Of İlhan İrem / 3. (1998)
    Bezginin Gizli Mektupları (2000)
    Uçuk Mavi Pencere (2000)
    Bulutlara Köprü (2000)
    Düşler ve Ötesi (2000)
    Seni Seviyorum (2001)
    Bir Meleğe Aşık Oldum / The Best Of İlhan İrem/ 4. (2003)
    Işık ve Sevgiyle 30 Yıl (2004)
    Cennet İlahileri (2006)
    Tozpembe/Progressive Çocuk Şarkıları(2008)
    Ödülleri
    Yılın Ümit Veren Erkek Şarkıcısı / Elvir Edip Kurtoviç(1989)

    Yılın Sanatçısı / Türkiye Spor Yazarları Derneği (1973)

    Yılın Sanatçısı / Türkiye Spor Yazarları Derneği (1974)

    Yılın Erkek Şarkıcısı / Hey Dergisi (1974)

    Yılın Erkek Şarkıcısı / Demokrat İzmir Gazetesi (1974)

    Yılın Erkek Şarkıcısı / Ses Dergisi (1974)

    Yılın Erkek Şarkıcısı / Kelebek Gazetesi (1974)

    Yılın Şarkısı “Yazık Oldu Yarınlara” / Kelebek Gazetesi (1974)

    Yılın Gençlik Ödülü / Haberler Ajansı (1974)

    Altın Plak “Yazık Oldu Yarınlara” (1974)

    Yılın Sanatçısı / Gazeteciler Cemiyeti (1975)

    Altın Plak “Anlasana” (1975)

    Yılın Şarkısı “Bir Varmış Bir Yokmuş” / Ege Haberler Ajansı (1976)

    Yılın Sanatçısı / Dünya Gazetesi (1977)

    Yılın Şarkısı “Sensiz de Yaşanıyor”/Demokrat İzmir Gazetesi (1977)

    Basın 77 Ödülü / Türkiye Gazeteciler Sendikası (1977)

    Altın Plak “Sensiz de Yaşanıyor / İşte Hayat” (1977)

    Yılın TV Yıldızı / Günaydın Gazetesi (1978)

    Yılın Sanatçısı / Anneler Derneği (1978)

    Altın Plak “Konuşamıyorum” (1978)

    Yılın Albümü “Bezgin” / Anadolu Haber Ajansı (1982)

    Altın Plak “Pencere” (1983)

    Yılın Albümü “Pencere” / Demokratik Basın Birliği (1983)

    Basın Ödülü / Uluslar arası Altın Orfe Şarkı Yarışması / Bulgaristan (1984)

    Eurovision Türkiye Birincisi “Halley” / Söz Yazarı (1986)

    Yılın Şarkısı “Yurtta Barış Dünyada Barış” / KKTC Barış Platformu (1988)

    Yılın Şarkısı "Yurtta Barış Dünyada Barış" / KKTC Türk Hava Kurumu ve Gazeteciler Birliği.(1988)

    Yılın Şarkısı "Yurtta Barış Dünyada Barış" / Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (1988)

    Yılın Erkek Sanatçısı / Hey Dergisi (1988)

    Yılın Sanatçısı / Bursa Hakimiyet Gazetesi (1988)

    Altın Plak “İlhan-ı Aşk” (1992)

    Altın Plak “Sevgililer Günü” (1995)

    35.Yıl Onur Ödülü / Bursa Sivil Toplum Derneği (2008)

    Kitapları
    Pencere... Köprü... Ve Ötesi... (Öykü / 1985)
    Uzaklarda Biri Var (Denemeler / 1987)
    Katastrof (Şiirler / 1990)
    Delirium (Denemeler / 1994)
    Millenium / Sanalizasyon Fareleri, Yarasalar ve Diğerleri (Denemeler / 1998)
    Siyah Kuğunun Şarkısı (Senfonik Şiir /2007)
    Son etkinlikleri
    2006 - 14 yıllık hasretin ardından 29 Eylül İstanbul konseri ile başlayan, İzmir ve Ankara ile devam edecek konser organizasyonu düzenlendi.

    2006- 7 Ekim tarihinde gerçekleşecek olan İzmir konseri sanatçının üst solunum yollarından rahatsızlanması sonucu 17 Ekim tarihine ertelendi.

    2006- Sanatçının konser turnesinin Ankara ayağı 14 Ekim 2006 tarihinde gerçekleşti. Konser esnasında sanatçının "Bunlar sadece bir şarkı, yaşadığımız sadece bir konser değildi" söylemi dikkate değerdi...

    2006- 17 Ekim tarihinde yoğun yağmur yağışı nedeniyle İzmir konseri 2. kez iptal edildi-İlhan İrem:"İleri bir tarihte tekrar İzmir'e geleceğim" dedi

    2007- Sanatçının 6. kitabı Siyah Kuğunun Şarkısı Nisan 2007 de Sevecenlerle buluştu...

    2007- Sanatçı 20 Mayıs 2007 Saat 20.30'da İzmir Fuar'da İsmet İnönü Sanat Merkezinde Sevecenleriyle buluştu

    2007- 25 Ağustos 2007, saat 21:15'te İstanbul Kuruçeşme Arena'da "Yürek Büyüsü" Konseri

    2008- 1 Haziran'da İlhan İrem izleyenleri tarafından İlhan İrem/Işık ve Sevgiyle 35 Yıl adında bir panel düzenlendi.

    2008- 16 Ağustos'ta Rumeli Hisarı'nda "Aşka Davet" Konseri verdi.

    (Vikipedi'den alıntıdır)




  • Barış Manço Kızılcıklar Oldumu

    barış manço kızılcıklar fransızca, ben fait pour toi...




  • Hümeyra ablamızın yorumu muhteşem,
    Aynı şarkıyı Moğollar'ın kurucularından Aziz Azmet'in yorumundan dinlemiştim.
    Oda çok güzel söylüyor. Youtube ve diğer video paylaşım sitelerini aradım ancak
    bu yorumu bulamadım.
  • 
Sayfa: önceki 23456
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.