Şimdi Ara

10 KASIM ANA KONU [M.Kemal ATATÜRK'ün Ölümü ve Cenaze Töreni]

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
322
Cevap
24
Favori
14.903
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • KONU İÇERİSİNDE TARTIŞMA VB. DURUMLARIN OLMAMASINI , İNSANLIK NAMINA RİCA EDERİM.

    LÜTFEN KONUYA MESAJ YAZALIM VE GENÇ ARKADAŞLARIN OKUMASI İÇİN ÜSTTE KALMASINI SAĞLAMAYA ÇALIŞALIM



    -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------



    Yaşı kaç olursa olsun , kendi düşüncesi olsun başkasından duyduğu öğrendiği olsun , ailesinin aklına yerleştirdiği olsun ; dili , dini , ırkı ne olursa olsun , bu topraklar üzerinde nefes almaya devam eden herkesin M.Kemal ATATÜRK'ün ülkeye kazandırdıkları hakkında yorumu vardır. Aslında sadece kazandırdıkları değil belkide kaybettirdikleri hakkında yorumları da vardır ama bu günün ortak noktasında, sevilsin sevilmesin , Tüm Dünya Ülkelerinin ve Liderlerinin Ulu bir önder olarak gördüğü , önünde saygıyla eğildiği bir vatanseverin ölüm yıl dönümü.

    Ruhu Şad olsun ,

    Unutmayalım , unutturmayalım.




     10 KASIM ANA KONU [M.Kemal ATATÜRK'ün Ölümü ve Cenaze Töreni]




    Atatürk'ün ilk hastalık belirtisi 1937 yılında ortaya çıktı. 1938 yılı başlarında Yalova'da bulunduğu sırada, ciddî olarak hastalandı. Buradaki tedavi olumlu sonuç verdi. Fakat tamamen iyileşmeden Ankara'ya yaptığı yorucu yolculuk, hastalığının artmasına sebep oldu.

    Bu tarihlerde Hatay sorununun gündemde olması da onu yormaktaydı. Hasta olmasına rağmen, Mersin ve Adana'ya geziye çıktı. Kızgın güneş altında askerî birliklerimizi teftiş edip tatbikat yaptıran Atatürk, çok yorgun düştü. Ülkü edindiğimillî dava uğruna kendi sağlığını hiçe saydı. Güney seyahati hastalığının artmasına sebep oldu. 26 Mayıs'ta Ankara'ya döndükten sonra tedavi ve istirahat için İstanbul'a gitti. Doktorlar tarafından, siroz hastalığı teşhisi kondu. Deniz havası iyi geldiği için, Savarona Yatı'nda bir süre dinlendi. Bu durumda bile ülke sorunlarıyla ilgilenmeye devam etti. İstanbul'a gelen Romanya kralı ile görüştü. Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti. 4 Temmuz 1938'de Hatay Antlaşması'nın yürürlüğe girmesi Atatürk'ü çok sevindirip moralini düzeltti.

    Temmuz sonlarına kadar Savarona'da kalan Atatürk'ün hastalığı ağırlaşınca Dolmabahçe Sarayı'na nakledildi. Fakat hastalığı durmadan ilerliyordu. O'nun hastalığını duyan Türk halkı, sağlığıyla ilgili haberleri heyecanla takip ediyor, bütün kalbiyle iyileşmesini diliyordu. Hastalığının ciddiyetini kavrayarak 5 Eylül 1938'de vasiyetini yazıp servetinin büyük bir kısmını Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarına bağışladı.

    Ekim ayı ortalarında durumu düzelir gibi oldu. Fakat, çok arzuladığı hâlde, Ankara'ya gelip cumhuriyetin on beşinci yıl dönümü törenlerine katılamadı. 29 Ekim 1938'de kahraman Türk Ordusu'na yolladığı mesaj, Başbakan Celâl Bayar tarafından okundu. "Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferlerle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu!" sözü ile Türk Ordusu'nun önemini belirtmiştir. Yine aynı mesajda "Türk vatanının ve Türk'lük camiasının şan ve şerefini, dahilî ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni, her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır" diyerek Türk Ordusu'na olan güvenini belirtmiştir.

    Atatürk 1 Kasım 1938'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılış töreninde de bulunamadı. Hazırladığı açılış nutkunu Başbakan Celâl Bayar okudu. Atatürk bu nutkunda ülkenin imarı, sağlık hizmetleri ve ekonomi konularındaki faaliyetleri açıkladı. Bundan başka eğitim ve kültür konularına da temas edip gençliğin millî şuurlu ve modern kültürlü olarak yetişmesi için İstanbul üniversitesi'nin geliştirilmesi, Ankara üniversitesi'nin tamamlanması ve Van Gölü civarında bir üniversitenin kurulması için çalışmaların yapıldığını belirtti. Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarının çalışmalarından duyduğu memnuniyeti açıkladı. Ayrıca Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahasında da idealine ulaştırılması için Beden Terbiyesi Kanunu'nun uygulamaya konulmasından duyduğu memnuniyeti belirtti. Atatürk, ölümüne kadar memleket meselelerinden bir an olsun uzak kalmamıştı.

    Atatürk'ün hastalığı tekrar şiddetlendi. 8 Kasımda sağlığıyla ilgili raporlar yayımlanmaya başlandı. Bütün memleketi tekrar derin bir üzüntü kapladı. Her Türk'ün kalbi onun kurtulması dileğiyle çarpıyordu. Ancak, kurtarılması için gösterilen çabalar sonuç vermedi ve korkulan oldu. Dolmabahçe Sarayı'nda 10 Kasım 1938 sabahı saat dokuzu beş geçe, insan için değişmez kanun, hükmünü uyguladı. Mustafa Kemal Atatürk aramızdan ayrıldı.
    Bu kara haberle, yalnız Türk milleti değil, bütün dünya yasa büründü. Büyük, küçük bütün devletler onun cenaze töreninde bulunmak üzere temsilciler göndererek, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusuna karşı duydukları derin saygıyı belirten mesajlar gönderdiler.

    16 Kasım günü Atatürk'ün tabutu, Dolmabahçe Sarayı'nın büyük tören salonunda katafalka konuldu. Üç gün üç gece, gözü yaşlı bir insan seli ulu önderine karşı duyduğu saygı, minnet ve bağlılığını ifade etti.
    Cenaze namazı 19 Kasım günü Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırıldı. On iki generalin omzunda sarayın dış kapısına çıkarılan tabut, top arabasına konularak, İstanbul halkının gözyaşları arasında Gülhane Parkı'na götürüldü. Buradan bir torpido ile Yavuz zırhlısına nakledildi. Büyük Ada açıklarına kadar, donanmamız ve törene katılmak için gelmiş olan yabancı gemilerin eşlik ettiği Yavuz zırhlısı cenazeyiİzmit'e getirdi. Burada Yavuz zırhlısından alınan cenaze, özel bir trene kondu. Atalarına son saygı görevlerini yapmak üzere toplanan halkın kalbinde derin bir üzüntü bırakarak Ankara'ya getirilmek üzere hareket edildi. Atatürk'ün vefatı üzerine cumhurbaşkanı seçilen İsmet İnönü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, bakanlar, Genelkurmay Başkam, milletvekilleri ile ordu ve devlet ileri gelenleri tarafından karşılanan cenaze, Türkiye Büyük Mîllet Meclisi önünde hazırlanan katafalka kondu. Ankara halkı da onun cenazesi önünden saygıyla geçerek son görevini yaptı. 21 Kasım 1938 Pazartesi günü, sivil ve askerî yöneticiler ile yabancı devlet temsilcilerinin hazır bulunduğu ve on binlerce insanın katıldığı büyük bir tören yapıldı. Daha sonra Atatürk'ün tabutu katafalkta alınarak. Etnografya Müzesinde hazırlanan geçici kabre kondu.

    Türk milleti daha sonra, bu büyük insana lâyık, Ankara Rasattepe'de bir Anıtkabir yaptırdı. 10 Kasım 1953'te Etnografya Müzesinden alınan Atatürk'ün naaşı Anıtkabir'e getirildi. Burada yurdun her ilinden getirilmiş olan vatan topraklan ile hazırlanan ebedî istirahatgâhına yerleştirildi.


     10 KASIM ANA KONU [M.Kemal ATATÜRK'ün Ölümü ve Cenaze Töreni]


     10 KASIM ANA KONU [M.Kemal ATATÜRK'ün Ölümü ve Cenaze Töreni]


     10 KASIM ANA KONU [M.Kemal ATATÜRK'ün Ölümü ve Cenaze Töreni]


     10 KASIM ANA KONU [M.Kemal ATATÜRK'ün Ölümü ve Cenaze Töreni]


     10 KASIM ANA KONU [M.Kemal ATATÜRK'ün Ölümü ve Cenaze Töreni]


     10 KASIM ANA KONU [M.Kemal ATATÜRK'ün Ölümü ve Cenaze Töreni]


     10 KASIM ANA KONU [M.Kemal ATATÜRK'ün Ölümü ve Cenaze Töreni]


     10 KASIM ANA KONU [M.Kemal ATATÜRK'ün Ölümü ve Cenaze Töreni]






    -----------------------------------------------



    Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün naaşının Ankara'ya getirilişi sırasında ilk defa renkli (dia) olarak 20Kasım 1938 'de çekilen ve daha önce yayımlanmamış bu fotoğrafların orijinalleri T.C. BAŞBAKANLIKBASIN-YAYIN VE ENFORMASYON GENELMÜDÜRLÜĞÜ foto-film arşivinde muhafaza edilmektedir.


     10 KASIM ANA KONU [M.Kemal ATATÜRK'ün Ölümü ve Cenaze Töreni]



     10 KASIM ANA KONU [M.Kemal ATATÜRK'ün Ölümü ve Cenaze Töreni]



     10 KASIM ANA KONU [M.Kemal ATATÜRK'ün Ölümü ve Cenaze Töreni]



     10 KASIM ANA KONU [M.Kemal ATATÜRK'ün Ölümü ve Cenaze Töreni]



     10 KASIM ANA KONU [M.Kemal ATATÜRK'ün Ölümü ve Cenaze Töreni]




    -----------------------------------------------------------------------------------



    KABİR ODASI




    Mustafa Kemal Paşa'nın ölümünün 75. yıl dönümünde Atatürk'ün defini sırasında kabir odasında bulunan hayattaki son sivil olan Yekta Güngör Özden törenin detaylarını anlattı.


    NAKLİNDE DEFİNDE GÖREV ALDI


    Türkiye Milli Talebe Federasyonu Yayın Komisyonu Başkanı olması nedeniyle Atatürk'ün naaşının nakli ve defin sırasında görev alan eski Anayasa Mahkemesi Başkanlarından Yekta Güngör Özden, tören sırasında yaşadıklarını anlattı.


    "NÖBET TUTACAK ÖĞRENCİLERİ BELİRLEDİM"


    O dönem Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrenci olduğunu belirten Özden, kendisine verilen görev kapsamında ilk olarak Etnografya Müzesi'nde saygı nöbetinde bulunacak öğrencileri belirlediğini söyledi. Kendisinin de bulunduğu öğrencilerin 4 Kasım 1953'te saygı nöbeti tuttuğunu ifade eden Özden, nakil töreninde de görev aldıklarını bildirdi.


    "YÜRÜYÜŞTEKİ SESSİZLİK ÇOK DUYGULUYDU"


    Naaşın Anıtkabir'e nakli sırasında çok sayıda vatandaşın güzergahta beklediğini anlatan Özden, "Şimdi bile insan duygulanıyor, yürüyüşteki sessizliğe. Güzergah boyunca bütün pencerelerde, halk yollara dolmuş, ağaçlarda gençler var ancak top arabasının, askerin ayak sesi ve güzergahı dolduranların hıçkırıklarından başka bir şey duymuyorsunuz. Büyük bir saygı, huşu vardı" diye konuştu.


    "UZUN UZUN AĞLADIM"


    Kortejin bir saati aşkın sürede Anıtkabir'e gelebildiğini dile getiren Özden, görevi kapsamında diğer öğrencilerle kortejin düzenini sağlamaya çalıştıklarını söyledi.

    "10 kişiydik"

    Anıtkabir'de Aslanlı Yol'un başında naaşın askerlerin omuzlarına alındığını aktaran Özden, buradan mozole binasının önündeki katafalkta konulduğunu belirtti. Cumhurbaşkanı Celal Bayar'ın konuşma yaptığını anlatan Özden, daha sonra tabutun yeniden askerlerin omzuna alındığını söyledi. Naaşın mozoleden mezar odasına indirildiğini ifade eden Özden, odada bazı askerlerin dışında Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Meclis Başkanı Refik Koraltan, Başbakan Adnan Menderes, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Nuri Yamut, Atatürk'ün kız kardeşi Makbule Atadan ve kendisinin de bulunduğu 10 kişi olduğunu söyledi.


    "MAKBULE HANIM KIÇKIRARAK AĞLIYORDU"


    "Bunların hiçbiri hayatta olmadığına göre bu on kişiden hayatta kalan tek ben oluyorum" diyen Özden, şunları kaydetti:

    "Defin işlemi sırasında toprak atılırken Makbule Hanım hıçkırarak ağlıyordu. Ben de kenarda onları izliyordum. O kadar insanın içinde bulunmanın verdiği bir sevinç ama aynı zamanda Atatürk'ü ebediyen sizden uzaklaştıran bir işlemi görüyorsunuz, onun üzüntüsü var. İkisinin arasında çalkantılı bir durumdayım. Defin işleminin tamamlanmasının ardından tutanaklar imzalanınca Makbule Hanım iyice ağlamaya başladı. Yanına gittim, koluna girerek odadan çıkmasına yardımcı oldum."


    "ANLADIM Kİ BİR DAHA GELMEYECEK "

    Törenin ardından kaldığı yurda gittiğini belirten Özden, "Uzun uzun ağladığımı hatırlıyorum sonra uyumuşum. Anladım ki Atatürk bir daha gelmeyecek. Sanki 15 sene önce ölmemiş de o gün ölmüş gibi hissettim" dedi.

    Özden, o gün bir çelenkten aldığı parçayı hatıra olarak sakladığını da kaydetti.






    --------------------------------------------------------------------------------------


    Resmi Ölüm Raporu

     10 KASIM ANA KONU [M.Kemal ATATÜRK'ün Ölümü ve Cenaze Töreni]



    “Reisicumhur Atatürk’ün umumî hâllerindeki vehamet dün gece saat 24’te neşir edilen tebliğden sonra her an artarak bugün, 10 İkinci teşrin 1938 perşembe sabahı saat dokuzu beş geçe büyük şefimiz derin koma içinde terki hayat etmişlerdir. 10 İkinci teşrin 1938.”



    ----------------------------------- VİDEOLAR ---------------------------------------















    MUTLAKA İZLENMESİ GEREKEN SARI ZEYBEK BELGESELİ







    ----------------------------------------------------------------------------------------------------


    M.Kemal Atatürk'ün Sözleri :


    · Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve istiklâle timsal olmuş bir milletiz.
    · Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz.
    · Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım.
    · Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.
    · Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız.
    · Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.
    · Gerçi bize milliyetçi derler. Ama, biz öyle milliyetçileriz ki, işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde hodbince ve mağrurca bir milliyetçilik değildir.
    · Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar.
    · Milli mücadelelere şahsî hırs değil, milli ideal, milli onur sebep olmuştur.
    · Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.
    · Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki, bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.
    · Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır.
    · Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz.
    · Türk Milletinin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.
    · Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar.
    · Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.
    · Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.
    · Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.
    · Biz dünya medeniyeti ailesi içinde bulunuyoruz. Medeniyetin bütün icaplarını tatbik edeceğiz.
    · Bizim devlet idaresinde takip ettiğimiz prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.
    · Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk Milletinin bu yoldaki hızını, her vasıtayla arttırmaya çalışmak, bizim hepimizin en kutlu vazifemizdir.
    · İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?
    · Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.
    · Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gerekli vasıfları taşıyan evlat yetiştirmek, evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak pek çok yüksek vasıflar taşımalarına bağlıdır. Onun için kadınlarımız, hattâ erkeklerimizden çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar; eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa.
    · Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim.
    · Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.
    · Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.
    · Benim naçiz vücudum nasıl olsa bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır.
    · Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.
    · Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.
    · Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir.
    · Mualimler! Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmenleri ve eğiticileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır.
    · Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet, henüz millet namını almak istidadını keşfetmemiştir.
    · Dünyanın her tarafından öğretmenler insan topluluğunun en fedakâr ve muhterem unsurlarıdır.
    · Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk iktisadiyatı, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir.
    · Türkiye'nin asıl sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, saadet ve servete müstahak ve layık olan köylüdür. Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin iktisadi siyaseti bu aslî gayeye erişmek maksadını güder.
    · Ekonomik kalkınma, Türkiye'nin hür, müstakil, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir.



    ---------------------------------------------------------------------------------------------



    Candarmalar genç efeyi sardılar,
    Kırk ölümden beğendiğin sordular;
    Kızanları bir bir yere serdiler.
    Sarı Zeybek kara sürmez şanına,
    Erlik için kıyar kendi canına.

    Nasıl olsa uçar da can, kalır ten;
    Bir ah tuttu şu dağları derinden.
    Sarı Zeybek vuruldu üç yerinden.
    “Yazık olsun Telli Doru şanına,
    Eğil de bak mor cepkenin kanına”.

    Sarı Zeybek gün batarken vuruldu.
    Nabızları yavaş yavaş duruldu,
    Gözlerine kara perde gerildi
    Yiğit başı düşüp kaldı yanına,
    Bakmaz oldu mor cepkenin kanına.

    Sarı Zeybek öldü sanma, diridir;
    O, dağların yine eşsiz eridir,
    Bütün kızlar artık onun yaridir.
    Vurulmuştur hepsi onun ününe.
    Can atarlar şimdi gerdek gününe.

    Sarı Zeybek şimdi artık masaldır,
    Sanma yıllar şerefini azaltır.
    Yiğitlerin dillerinde meseldir.
    Er kişiler kıyar da öz canına
    Bir damlacık leke sürmez şanına...

    1940

    Hüseyin Nihal Atsız[
    /b]



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Muten Baba -- 10 Kasım 2013; 9:52:57 >







  • Keşke aynı dönemde yaşamış olsaydık dediğim ender insanlardan. Mekanı cennet olsun.
  • Rabbim ruhunu şad etsin. Ruhuna dualarımız eksik olmasın.
  • Duygulandirdi. Ama bazilari gibi tanrilastirmaya gerek yok mesela yarin mumuru olsun ogrencisi ogretmeni olsun ZORLA okula gitmeyi mecburi kilmak gibi


    Not iyi bir liderdir lafim yok kendi adima severim ama zorla güzellik olmaz

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 1881-193∞
  • O duruşundaki asaleti yeter...
  • quote:

    Orijinalden alıntı: NewtonunKafasınaDüşenElma


    O duruşundaki asaleti yeter...

    kardeş ben seni çok seviyom valla adam gibi adamsın.bu yorumlada adamlığını bir kez daha kanıtladın bence
  • Videolar eklenmiştir arkadaşlar.

    İzlemeyenlere ' Sarı Zeybek ' belgeselini kesinlikle öneriyorum.
  • Önlerden yer alalım

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  •  10 KASIM ANA KONU [M.Kemal ATATÜRK'ün Ölümü ve Cenaze Töreni]
  • Konu içerisinde tartışma vb. olmamasını rica ederim arkadaşlar. Konu bilgilendirme ve anma konusudur.
  • Atama canım feda

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • ağlamak zamanı değil şimdi yanında olsa ağlamanı mı isterdi ölen birşey yok fikirler ölmez kendini dürüst adamlara yönettir sonra ağlama
  • Resimlere bakıp şu duruma gelmemek elde mi
  • Bir ölüm ancak bu kadar ölümsüz olabilirdi... 1881-193∞

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Ruhu şad, mekanı cennet olsun. Onun gibi bir lider gelmez bir daha.
  • Abi tartışma çıkmasın demişsin ama alttan alttan birilerine ayar veriyorsun, neyse.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  •  10 KASIM ANA KONU [M.Kemal ATATÜRK'ün Ölümü ve Cenaze Töreni]



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Hound Dog -- 10 Kasım 2013; 1:21:01 >
  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.