Şimdi Ara

ÜNİVERSİTEDE OLAYLI BİR GÜN (DEVAMI GELDİ) BÖLÜM 49 GELDİ GÜNCEL

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
5 Misafir - 5 Masaüstü
5 sn
389
Cevap
116
Favori
10.895
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • dersten çıkmışız. adam 2.5 saat bloklayınca dersi, kim de kafa kalır ki? çıktık dışarı hava aldık, güldük sınıfa geldik. arkadaşımı sinirli bi halde otururken buldum. ne oldu diye sorduğumda: lan siz gittiniz bulamadım sizi ben de oturuyordum kızın birine gözüm takılmış dalmış gitmişim. sonra kız yanındaki kızların yanında: ne bakıyorsun be benim sevgilim var duyarsa kötü olur dedi. ben de tamam bir şey yapmadım, yanlış gözle bakmadım özür dilerim dedim. kızlarda hep bir ağızdan salak şey, böyle tipler de var kızım ya s.s.s , erkek milleti sapık işte ne diye üniversiteye geldiyse gibi bir çok kelime etti
    ben de: ulan ne diye özür diliyorsun dedim. sen bir şey mi yaptın ki, tecavüz mü ettin, laf mı attın ki pişmanlık duyuyorsun dedim. gelirse gelsin lan amma da korkakmışsın dedim. biz konuşurken sınıfa hoca girdi bende konuyu kapattım.

    ara verdiğimizde arkadaşım tekrar yanıma geldi. biz de kapıda konuşuyorduk. neyse işte kızın kim olduğunu sordum. boşver bırak ya felan dediyse de ben zorladım ve kızı öğrendim. gittim kızın yanına arkadaşlarının içinde lan sen de sevgilin de gelse bir tane insan etmezsiniz, sizin insanlığınız lafta kalmış, bir insana nasıl davranılacağını ve kalbini kırmamayı öğretememişler size dedim. kız da: sana mı sorucaz lan nasıl davranıp davranamayacağımı o tipsiz arkadaşın gelsin de o söylesin bunları şimdi defol git dedi. benim sinirim daha da arttı kızın defteriyle kafasına vurdum. kız sinirden olsa gerek ağzına gelen tüm küfürleri söyleyip gitti ben de arkasından si... git dedim ve yere tükürdüm. neyse aradan 3 dk geçmeden bunun sevgilisi geldi. geldi ama arkasında da 4 tane zibidi var. ne lan sen ne ayaksın benim sevgilime vuruyorsun ben adamın anasını s...... dedi. buna bi kafa attım oğlan burnu kanlar içinde kaldı. arkasındaki zibidiler üstüme yürümeye başlayınca benim arkadaşlarım da onlara saldırdı. bense yerdeki oğlanı bekliyorum kalksın diye. biraz zaman geçti kalktı ve benim göğüs kafesime bir yumruk attı. o yumruğu yeyince bir an nefesim durdu, gözüm karardı kilitlendim. 1 2 dk nefes alamadım. nefes alışım düzeltikten sonra buna bir yumruk attım, bir de tekme attım oğlan yere düştü. o arada kızlar durun yapmayın diye bağırıyordu. bunun sevgilisi birden bağırmayı kesip çığlık atmaya başladı. ben de bağırma lan oros.... dedim. derken sınıfa koridordan geçen bi hoca girdi. ne oluyor ayrılın bakayım dedi.

    bölüm 2:

    sizin danışman hocanız kim diye sordu. kızlardan biri murat hoca dedi. tamam, gelin bakayım siz benimle danışman hocanız odasındaysa onunla bir görüşelim dedi. murat hocanın odasına geldik. içeriye girdiğimizde murat hoca bir takım kağıtlarla uğraşıyordu. bizi görünce şaşırdı. hayırdır, bir sorun mu var hocam, dedi. sizin öğrenciler kavga ediyordu sınıfı birbirine katmış dedi. murat hoca: tamam hocam, ben ilgilenirim deyip diğer hocayı uğurladı ve, hayırdır gençler sorun nedir dedi? kavga ettiğim çocuk: hocam sizin bu öğrenciniz(eliyle beni gösteriyor) sevgilime laf atmış, sevgilimde karşı koyunca ona defteriyle vurmuş. siz olsanız ne yapardınız? dedi. benim ağzım açık kaldı. ya sevgilisi ya bu zibidi yalan söylüyordu. hemen ileri atılıp, hocam olay öyle değil dedim ve olayı aynen olduğu gibi anlattım. ben anlatırken de bu zibidi dik dik yüzüme bakıyordu. hoca bunu fark etmiş olacak ki olayın büyümesini engellemek için hadi, birbirinizden özür dileyin ve konuyu kapatın yoksa size disiplin cezası verebilirim. yaptığınız doğru bir şey değil. burası üniversite, lisedeki gibi sanmayın. burada bazı şeyler serbest ama yasalar sıkıdır. başka bir hoca olsaydı ikinize de uzaklaştırma verir ve sicilinize işletirdi. hadi şimdi özür dileyin birbirinizden dedi. ben de çocuğa dönüp özür dilemesini bekledim. 2 dk öylece suratına baktım. hala sinirliydi. dişlerini sıka sıka ağzının altınında özür dilerim dedi. ben de gülerek özür dilerim dedim. çocuk iyice sinirlendi ama bir şey yapamıyordu. hoca: hadi şimdi gidin ve bir daha da sizi bu tür konularda burada görmeyeyim dedi. odadan ilk çıkan o oldu. sonra ben de ardından çıktım. çıkar çıkmaz bu ve sevgilisi bana dik dik bakıyordu, bense hala sırıtmaya devam ediyordum. arkadaşlarım birden yanıma gelince, bir şey olmadığını vs anlattım. çocuk bana arkadaşlarımın yanında seninle görüşeceğiz dedi ve gitti. ben de yere tükürüp si... git dedim.

    okuldan çıkınca kavga edeceğimi düşünüyordum ama bir şey olmamıştı. aradan 2 hafta geçmesine rağmen ne çocuk ne de sevgilisinden ses yoktu. ben de olayı kapattım.

    2 hafta sonunda yanıma bir kız oturdu. biliyor musun, senden kavga ettiğin o an çok korkmuştum dedi. şu an ise yanında oturuyorum bir garip oldum dedi. ben de: kavga etmeyi sevmem ama sinirimi bozdular dayanamadım dedim.o da olayı bir daha anlatsana dedi. ben de anlattım. eğer olay bu şekilde olduysa iyi yapmışsın dedi. ben olsam ben de aynısını yapardım dedi. ben de sağ ol dedim. ardından kızı süzmeye başladım. o kadar güzel değildi ama diksiyonu ve cümleleri vurgulayarak konuşması hoşuma gitmişti. bunu ona da söyledim. teşekkür etti. laf uzayıp gitti. kızla 1 haftadır yan yana oturuyorduk. benim solumda kız, sağımda ise hep erkek oturuyordu. biraz da arkada oturduğumuz için bizim grupta tek kız oydu ama o bundan pek rahatsız olmuyordu. çok samimi olmuştuk. artık benden hoşlandığını seziyordum. çıkma teklifi edecektim ama uygun zamanı bulamıyordum...

    ertesi gün oldu. hoca derse girdi. hoca aşırı feminist bir kadındı. o yüzden kızlara daha fazla tolerans gösterirdi. imzaları topladıktan sonra sınıfı saydı. sayarken yanımdaki kızı gördü ve sordu: sen neden erkeklerin içinde oturuyorsun dedi? kız bir şey diyemedi. sonra bana dönüp: sevgilin mi dedi. ben de evet dedim. herkes şaşırdı ve bana baktı hatta hoca bile şaşırmıştı. hoca: ya, ne zamandan beri sevgilisiniz dedi. ben de şimdi sevgili olduk dedim. hoca o nasıl oluyor dedi. ben de herkesin içinde ayağa kalkıp kıza dönüp: benimle çıkar mısın dedim. herkes bir kez daha şaşırdı. arkadaşlarım ooo deyip alkış tuttular. bense kızın cevabını bekliyordum. evet ya da hayır. sadece iki seçeneği vardı. evet derse ben kazanacaktım. hayır derse hoca kazanacaktı ve ben herkesin içinde rezil olacaktım.

    bölüm 3:

    kızın cevabını bekliyordum. kız şaşırıp kalmıştı. 2-3 dk boyunca gözlerime bakıp durdu. bense evet cevabını bekliyordum. sonunda evet olabilir dedi. ben sevinçten havaya uçacaktım. herkes alkış tutmaya başladı. hoca derse dönmek için: yeter be tamam artık kesin şamatayı dedi. herkes bir anda sustu ve hocayı dinliyordu. hoca: özgüvenin çok yüksek ise gel de anlat bakayım verdiğim konuyu dedi. sevincim kursağımda kalmıştı, yüzüm kızarmıştı ve her yerimi ter basmıştı. ayağa kalktım ezberden verdiği konu hakkında yorum yapacaktım. tam o sırada kapıya birisi 2-3 kere vurdu ve bir kız öğrenci hocadan özür dileyip, beni murat hoca gönderdi kavga eden çocuğu murat hoca acil olarak çağırıyor dedi. hoca 2.kez yenilmek istemiyordu ve sinirli bir halde bana dönüp gidersen yok yazarım dedi. iki arada kalmıştım. imza kağıdı yeni yeni öğrencilerin elinde dolaşıyordu. yoklama alınmamıştı. mecbur gitmek zorundaydım. hocaya dönüp: gitmem gerek, sizin inisiyatifinize kalmış nasıl bilirseniz öyle yapın dedim ve çıktım. kıza ne olduğunu sorduğumda, bilmiyorum seni çağırdı ama yüzü biraz asıktı dedi. hayırdır dedim ve odasının önüne geldim. kapıyı vurup içeri girdiğimde, kavga ettiğim çocuk ve yanında şık giyimli, halinden zengin olduğu belli olan bir adam oturuyordu. hocaya dönüp: hocam beni çağırmışsınız dedim. hoca: otur şöyle dedi. oturdum ve hocayı dinlemeye başladım. hoca: bak bu bey kavga ettiğin çocuğun babası. kendisi özel bir fabrikada müdür. yök de akrabalarının olduğunu, böyle bir olayın yaşandığını bildiğimiz halde ceza almadığın için bizi sorumlu tutuyor. eğer ceza almazsan durumu yüksek mevkilere bildireceğini anlattı. zengin adam bana dönüp: bak delikanlı, insanlar hata yapabilir ama hatalarından bir şeyler anlamak zorundadır. sen yaptığın iyi bir şeymiş gibi oğlumun karşısına geçmiş pis pis gülmüşsün. hayır, aile terbiyesi almış olsan böyle bir şey yapmazsın, kavga etmeden özür diler konuyu barışçıl bir yolla çözerdin ama sen küfürler saçıp hiçbir şey olmamış gibi özür dilemişsin. kendini benim yerime koy senin oğlunla kavga etseler sen karşı tarafın ceza almasını istemez misin?
    ne diyeceğimi bilemedim. nutkum tutulmuştu. şey, ben sadece... kelimeler dilime gelmiyordu. ter basmıştı, yüzüm kızarıyordu. adamın dedikleri beynimde tekrar edip duruyordu. zorlukla nefes alıp: ben bir şey yapmadım. burasının üniversite olduğunu biliyorum. ben aile terbiyesini sizin verdiğiniz gibi almadım. benim yüksek mevkilerde babam, akrabalarım yok. ayrıca burası bir devlet üniversitesi. devlet üniversitesinde herkesin zengin ve ahlaklı olmasını bekleyemezsiniz. özel üniversiteye yollamayı düşünseydiniz bunlar hiç ama hiç yaşanmayabilirdi dedim. adam: bana bak lan. ben de devlet üniversitesinde okudum. benimde kavga ettiğim vakitler oldu ama hiçbirinin karşısına geçip gülmedim. ayrıca sen kimsin ki bana, karşıma geçip özel okula yollasaydın diye nara atıyorsun. hocam gereği yapılsın size iki gün mühlet. iki gün sonra bu çocuğu bu okulda görmek istemiyorum. aksi halde sizin de başınız yanar deyip hışımla odadan çıktı. ardından da çocuk çıktı. hoca bana dönüp: oğlum tekrar özür dilemek çok mu zordu? neden daha inatlaşıyorsun. konu kapansın diye elimden geleni yapıyorum ama sen... neyse oğlum üzgünüm. işlemleri başlatmam gerek. bir toplantı yapıp cezanı ona göre belirleyeceğiz. bende hocaya dönüp: hocam, bakın bana 2 gün mühlet verin eğer çocuk cezadan vazgeçmezse cezamı verin. sadece 2 gün 2 gün sonunda da ben kendim giderim. hoca, tamam ama sakın yanlış bir şey yapma deyip beni uğurladı.

    bölüm 4:

    hocanın odasından çıktım. kafamda hala adamın dedikleri ve çocuğun bana karşı tavrı aklımdaydı. nasıl yapacağım diye düşüne düşüne sınıfa girdim. arkadaşlarım, ne oldu diye sorduklarında yok bir şey yoklama ile ilgili sıkıntı varmış da imzayı başkasının yerine atmışım onu konuştuk dedim. 5 dk sonra ders bitti. hemen kavga ettiğim çocuğu aramaya başladım. sevgilisinin yanında konuşurken buldum. gidip yanına, birader bir şey konuşacağım seninle dedim. bu sefer çocuk sırıtmaya başlamıştı. sinirlenmeye başlamıştım gel ulan iki dakika diyecektim ama kendimi tutup, kardeşim işim var gelir misin diye ısrar ettim. sevgilisi, gitme bu çocuğa güvenmiyorum, yine bir şey olsun istemiyorum dedi. ben de içimden seni gidi pis or... dedim. yüzüneyse bak ben de olay istemiyorum 2 dk istiyorum o kadar dedim. çocuk hala sırıtıyordu ve tamam dedi. yüzüme öyle bir bakıyordu ki sanki benim korktuğumu ve yalvarmak için geldiğimi sanmıştı. çocuğu köşeye çekip, bak birader seninle açık konuşacağım. baban delikanlılıktan ne bahsetti ama sen delikanlılığı bozup babanı okula getirmişsin dedim. o da: bana yalvarmaya mı geldin evlat hahaha diye gülmeye başladı. sesimin tonunu değiştirip bak kardeşim sana güzellikle diyorum eğer gidip hocaya şikayetini geri almazsan seninle bozuşuruz ve sene sonuna kadar benimle uğraşırsın dedim. o da sevgilisini eliyle gösterip, gidip ondan herkesin içinde derste özür dileyeceksin. o da bana gelip özür dilediğini söyleyecek ve konu kapanacak anladın mı? dedi. ben de sinirli bir şekilde, sen beni yanlış anladın galiba dedim. o da: işine geliyorsa yoksa defolup gidersin dedi ve sırtını dönüp sevgilisinin yanına gitti. ne yapacağımı şaşırmıştım. özür dilesem gururum yıkılacaktı, dilemesem okul hayatım. aklıma bir anda kız ile konuşmak geldi. kıza gidip özür dileyecektim ve o da sevgilisine gidip söyleyecekti. böylece çocuk benim herkesin içinde özür dilediğimi sanacaktı. ders sonunda kızı kantinde bir şey alırken buldum ve yanına gidip özür dilerim dedim. kız da bana dönüp pis bir şekilde sırıtarak: ha şöyle adam ol, senin de erkekliğin bu kadarmış dedi. elim ayağım titremeye başlamışı. her yerim ter içinde kalmıştı. kıza dönüp: evet bu kadarmış dedim. gücümü yumrukla gösterdim ama siz pislik olduğunuz için ailelerinizin gücünü seçtiniz diye bağırarak suratına söyledim. herkes bir anda dönüp bana baktı. kantin görevlisi:tamam sakin ol bağırmana gerek yok burası meyhane değil diye ayar verdi. ona da kıza da lanet okuyarak sınıfa geldim ve içimden yemi yemesi için dua ettim.

    bölüm 5:

    ders sonu kızı takip ettim. sevgilisinin yanına gidip bir şeyler anlattı. sevgilisi hiçbir şey demedi. ardından sınıfıma yöneldi. bende hemen yerime geçip oturdum. yanıma geldi ve olmadı dedi. sana sınıfta ve herkesin içinde özür dilemeni söyledim dedi. ben de: kızdan özür diledim, nerede ve nasıl olduğunun ne önemi var dedim. çocuk: anlaştığımızı sanıyordum ama yanılmışım iki günün var seçenek senin dedi ve sırtını dönüp gitti. giderken unutma son 2 günün bay budala dedi. içimden si.. git dedim. bu lafı duyan yakın arkadaşım yanıma geldi. hayırdır, ne oldu yine mi bir olay oldu dedi.ben de onu yakın bulduğum için olayı anlattım. arkadaşım, benim babam polis. eğer bir şey olursa bize yardım edebilir dedi. babasıyla arasının iyi olduğunu daha öncede söylemişti ben de ona inanıyordum ve tamam, sağ ol dostum dedim. ardından sevgilim geldi ve ne oldu dedi. ona olayı anlatamazdım. kıza teklif ettğimden beri hep atlatıyordum. bir şey olmadığını söyledim ve çay içmek için davet ettim. kantine gittiğimizde boş bir yere oturduk ardından ben çayları alıp kızın yanına oturdum. derslerden bahsederken karşımızdaki masaya kavga ettiğim çocuk ve sevgilisi oturdu. oturdular ama karşılıklı değil yan yana ikisininde yüzü bana dönüktü ve pis pis bana bakıp gülüyorlardı. bir ara bakıp hadi ama yapacağın bir şey yok dedi. ben ise aldırmıyordum. canımın sıkıldığını fark eden kız: ne oldu bir şey mi var? yoksa benimle çıktığın için mutsuz musun dedi. bense, hayır hiç olur mu sadece bazı sorunlarım var ve bunları halledemezsem kötü şeyler olabilir dedim. kız benim yalan söylediğimi sanıyordu. yine cümlelerine vurgular yaparak, ben senin özgüvenin ve yüreğin için sevdim aynı şeyi senden de bekliyorum. sorunun ne ise beraber aşabiliriz dedi. bende: hayır, bir şeyim yok sadece yurtla ilgili onun dışında bir şey yok dedim. kavga ettiğim çocuk: ne oldu, yap artık şu iş yoksa evine gidersin bay budala deyip gülmeye başlamıştı. sevgilisi onu susturmak için elinden geleni yapıyordu. bense çayı sinirden elime dökmüştüm. boş pet bardağını sıkıp kafasına atmak geliyordu içimden ama yapamıyordum. bardağı büküp masaya attım ve kalkalım mı burada özgüvenine güvenemeyip babasını çağıran bebeler var deyip güldüm. kız şaşırdı ve anlamsız bir ifadeyle bana baktı ve olur dedi. sınıfa geçtik. arkadaşım bana hala saha maçı var yapalım mı dedi. ben de olmaz dedim. arkadaşım çok ısrar etti ve dayanamadım, onu kırmamak için tamam dedim ama yine de gitmeyecektim. öylesine kimle yapıyoruz deyince benim kavga ettiğim çocuğun sınıfıyla yapacaklarını söyledi. o an aklıma bir plan geldi.

    bölüm 6:

    arkadaşıma o çocuk da geliyorsa yaparım dedim. arkadaşım, o da vardı galiba dedi. bende planımı ona anlattım. planım çocuğu baskı altına almaktı. arkadaşımın babasına durumu anlatmasını ve yardım etmesini istedim. arkadaşım, tamam konuşurum ama izin alması problem olabilir dedi. bende sıkıntı yapma dedim. amacım maçta kavga çıkarıp çocuğu sorumlu tutmaktı. arkadaşım da babasını arayıp bir olay olduğunu söyleyecekti ve babası da olay yerine gelecekti. bizde sen kimsin, ayıp yaptığın felan diye kavgayı büyütecektik. arkadaşımın babası çocuğu polis arabasına alıp özür işini konuşup, geceyi karakolda geçirmek istemiyorsan özür işinden vazgeç yoksa baban duyarsa kötü olur, senin için de kötü olur diyecekti. tek sorun arkadaşımın babasını ikna etmekti. arkadaşım, babamla konuşurum olur derse seni ararım dedi. içimden dua ederek olmasını ümit ettim. gece arkadaşım aradı ve sadece iki buçukta de boş zamanının olduğunu aksi takdirde ne olursa olsun halı sahaya gelemeyeceğini söyledi. ben de maçı 1 saat öne alırız, sıkıntı olmaz dedim. arkadaşım saat ikide halı saha dolu o yüzden üçe aldık dedi. ben: işletmeciye yirmi,otuz ne isterse veririz diğer takımın maçını üçe alır dedim. arkadaşım tamam dedi ve telefonu kapattı. ertesi gün, arkadaşıma diğer takıma maçın ikide olduğunu söyle dedim. karşı takım biraz mırın kırın etse de kabul etti. okul çıkışı halı sahaya gittik. işletmeciyle 40 tl ye anlaştık. her şey hazırdı. saat ikide maç başladı. maçta bilerek kaybediyorduk. karşı takım bizim neden sinirli olduğumuzu anlaması bu yüzdendi. saat tam iki yirmide arkadaşım kavga ettiğim çocuğun ayağına kaydı. çocuk ne yapıyorsun lan der demez biz arkadan ne oluyor birader bir şey yok, oyun oynuyorsunuz düzgün oynayın diye naralar atıyorduk. çocuk sizin oynadığınız top bu mu (arkadaşıma bakarak onun top olduğunu kastederek) ha dedi. başka bir arkadaşım kavganın fitilini ateşledi. arkadaşım hemen babasını aradı. babası devriye arabasıyla geldi ve indi. arkadaşımın babasına eliyle çocuğu göstererek, onu arabaya alıp konuşmasını istedi. arkadaşımın babası ve onun devriye arkadaşı kimlik istiyordu. herkes kimliklerini getirdi ve gösterdi. kavga ettiğim çocuğun kimliği yoktu. arkadaşım çocuğun kimliğini soyunma odasındaki dolaba saklamıştı. arkadaşımın babası, senin kimliğin yok yürü karakola dedi ve çocuğu zorla arabaya bindirip götürdüler.

    bölüm 7:

    devriye arabası 20 dk sonra geri geldi. çocuk arabadan morali bozuk bir şekilde geldi. direkt soyunma odasına gidip kimliğini arıyordu. arkadaşım kimliğini oturduğu sıranın altına atmıştı. kimliği sıranın altından alıp cüzdanına koydu. olanları anlamıştı. her halinden sinirli olduğu anlaşılıyordu. üstünü değişip bizim soyunma odamıza geldi. arkadaşıma dönüp baban delikanlı adammış dedi. arkadaşım şaşırdı, ironi mi yapıyordu yoksa ciddi miydi anlam veremiyordu. arkadaşım ne diyorsun demeye kalmadan çocuk arkasını dönüp gitti. arkadaşım hemen babasını arayıp, neler oldu? diye sordu ve hoparlöre verdi. babası: tamam, konuştum babasından korktuğunu ve bu işin son bulmasını gerektiğini ve gerekeni yapacağını söyledi. arkadaşım: tamam baba, sağ ol deyip telefonu kapattı. ben olayın kapandığını ve gidip özür dileyeceğini düşünüyordum. çocuk son anda bir şey yapmazsa beladan kurtulacaktım. yurda geldiğimde sevgilim 10 kere aramıştı. telefon sessizde olduğu için anlamamıştım. aradım, nasılsın dedim. o da: iyiyim ama telefonlarımı açmıyorsun benim bildiğim nazı erkekler değil kızlar yapar dedi. hafiften tebessüm ettim ve: üzgünüm, bugün çok fazla olay yaşadım, kusura bakma dedim. o da: önemli değil ama bir daha yapma, merak ediyorum dedi. gününün nasıl geçtiğini sordum ve bilumum bir çok konuda konuştuk ve kapattım. tekrardan telefenom çaldı. arayan arkadaşımdı. arkadaşım: çocuğun biraz korktuğunu olayı babasına açabileceğini ve işin daha kötü yerlere gidebileceğini anlattı. ben de endişelenme o iş tamam dedim. kısa bir konuşmadan sonra teşekkür edip kapadım.

    ertesi gün murat hoca beni çağırıp: tamam artık, olayı kapattım çocuk vazgeçti. bir daha sakın başını belaya sokma direkt atarım yoksa dedi. ben de teşekkür edip çıktım. sınıfa girdiğimde sevgilimin etrafında kızlar varken buldum. sevgilime durmadan bir şeyler anlatıyorlardı. her yerden bir ses geldiği için bir şey anlamıyordum. yanlarına gidip: bir sorun mu var dedim. ardından hepsi tek tek dağıldı. sevgilimin yanına oturup: ne oldu dedim. cevap vermiyordu.

    bölüm 8:

    ne oldu diye üsteledim. gider misin yanımdan, seninle bir süre görüşmek istemiyorum dedi. şaşırmıştım. ne oldu diye tekrar, tekrar, tekrar sordum. git artık diye bağırdı. olay çıkartmak istemiyorum. peki deyip başka sıraya geçtim. ne olduğuna anlam veremiyordum. kızın arkadaşlarına ne oldu diye sorum onlar da cevap vermiyordu. ders bitiminde kız yanıma gelip bir süre görüşmeyelim olur mu? dedi. neden diye sorduğumda, uzatma işte nedenini boşver anlaşamıyoruz senin bana göre olmadığını anladım dedi. kalbim bir garip olmuştu. içimdeki tüm sevgi ve insanlık o an uçup gitmişti. sevginin tanımını kafamda yapmaya çalışıyordum. gerçekten sevseydi neden ayrılırdı ki bir insan? anlam veremiyordum. arkadaşlarım böylesi daha iyi oldu boşver zaten güzel de değildi diye beni teselli ediyorlardı. nedenini sorup duruyordum. en sonunda dayanamayıp kızın yanına gelip tekrar sordum, neden? seni ben yanlış tanımışım, ayrıca yakışmıyoruz ne bileyim dedi... ben de: sus dedim. peki öyle olsun umarım doğrusu budur dedim. sınıftan çıkıp aşağıya indim. arkadaşlarla konuşuyorduk birisi bana: seninkine biri çıkma mı ne teklif etmiş. teklif eden çocuk senin kavga ettiğin çocuğun sınıfındanmış dedi. diğer kızlarda baskı yapınca senden soğudu galiba dedi . boşver panpa böylesi daha iyi oldu deyip sırtıma vurdu. sorun çözülmüştü. kıza başka birisi teklif etmişti. tesadüfe bakın ki bir olay bitmeden diğer bir olay başlıyordu. şüphelerim artıyordu. durduk yere neden kavga ettiğim sınıftan birisi benim sevdiğim kıza teklif ediyordu? peki neden kızlar baskı yapıp ayrılmamızı istiyordu? gizlice sevdiğim kızı takip edip teklif edeni öğrenecektim ya da diğer kızlardan bilgi alıp çocuğu bulacaktım. her iki yolu da denemeye karar verdim. tek korkum, oğlanı sorduğum kızın gidip sevgilime sana teklif edeni sordu demesiydi.

    bölüm 9:

    ilk yolu tercih ettim. önce kızı gizlice izleyip, teklif eden çocuğu bulacaktım ve gidip kıza soracaktım. ilk gün kızın yanına kimse gelmedi. ikinci gün bir kız gelip eline bir kağıt parçası tutuşturdu. eski sevgilimin sevindiğini anlamıştım. kağıtta en kötü ihtimal şiir ya da güzel bir sözcük yazıyordu. kağıdı katlayıp ceketinin cebine koydu. kağıtta ne yazdığını merak ediyordum. kağıda ulaşmak için, arkadaşıma gidip bir çay almasını ve çayı yanlışlıkla kızın üstüne dökmesini istedim. arkadaşım peçeteyle siliyormuş gibi yapıp kağıdı alacaktı. çayı alıp geldi. uygun zamanı bulunca da üstüne döktü. pardon, kusura bakma dur hemen temizleyeyim dedi. kız: bırak kalsın önemli değil dedi. ceketi çıkarmamıştı. arkadaşım, olur mu bak şurayı bi sildim mi tamam dedi. çay ceketin cebinin biraz üstüne dökülmüştü. şanslıydı. kağıdı sildiği peçetenin arkasına gizleyerek aldı ve hemen bana getirdi. kağıtta bir adres ve altında da
    necip fazıl ın beklenen adlı şiiri yazıyordu:
    Ne hasta bekler sabahı,
    Ne taze ölüyü mezar.
    Ne de şeytan, bir günahı,
    Seni beklediğim kadar.

    kız muhtemelen şiire sevinmişti. tabii buluşmak istemesinin de etkisi vardı. hemen adresi başka bir kağıda yazıp cebime koydum. arkadaşıma: git, kağıdı sırasının altına at. ders sonunda da kağıdının düştüğünü söyle dedim. hoca dersi anlattıktan sonra arkadaşım dediğimi yaptı. artık adreste iki kişi değil üç kişi olacaktı. adres salı günü saat dörtte kütüphanedeydi. biz erkenden oraya varıp onları gözleyecektik. sonunda da kim olduğunu öğrenip gidip çocukla konuşacaktım. tekrar bela istemiyordum. bu yüzden kavga etmek gibi bir amacım yoktu, sadece konuşacaktım. ertesi gün yani salı günü saat üç buçuğa geliyordu. biz son derse girmeyip erken çıkmıştık. direkt kütüphane gidip üst katlara oturduk. üst katlardan kütüphaneye giren çıkan herkes görünebiliyordu. saat üçü elli geçe kız gelmişti. bir yere oturup oğlanın gelmesini bekliyordu. beş dakika sonra kızın yanına birisi oturdu ve sohbet etmeye başladı. aradığımız çocuk buydu. çocuk orta boylu, esmer, gözlüklü biriydi. halinden efendi ve anlayışlı biri olduğunu seziyordum. 10 dk gülüşerek konuştular. konuşmaları bitince dışarı çıktılar. daha fazla takip etmek istemiyordum. ertesi gün gidip bu işi halledecektim.

    bölüm 10:

    ertesi gün okula gittim. psikolojim altüst olmuştu. hayatımda ilk defa mutlu olmuştum. sebepsiz yere ayrılmıştım. buna neden olan herkesden nefret ediyordum. hayıflana hayıflana derse girdim. ders sonu kız yeni sevgilisine gidiyordu. takip ettim bir iki dakika konuştuktan sonra ayrıldılar. oğlan tuvalate doğru kız da kantine doğru yöneldi. oğlanı takip ettim. tuvalette elini yıkarken birden aynada beni gördü. bir iki saniye bana baktı. arkasını dönüp bir sorun mu var dedi. sesinde hafif bir titreme vardı. direkt konuya girdim ve: kardeşim, seninle iki dakika konuşmak istiyorum dedim. burada mı dedi. fark etmez dedim. kısa sürecek nasılsa dedim. o kızı nerden buldun ve neden o kız dedim? sen kimsin dedi. ben de: ben onun akrabasıyım, babası bana emanet etti, sana anlatmadı mı dedim. o da: hayır, zaten yeni tanışmıştık dedi. sesinde hala titreme vardı, ve biraz da korkmuştu. nasıl tanıştınız diye sordum. o da: sınıftan bir arkadaşım tavsiye etti, eski sevgilisinin onu aldattığını, 1-2 aydır kimseyle çıkmadığını ve bana uygun birisi olduğunu anlattı. ben de bana uyduğu için neden olması dedim ve sınıftan bir kızla kağıt yolladım. ardından buluştuk dedi. sen nesi oluyorsun diye sordu. ben de: tavsiye eden çocuk kimdi diye sert bir ses tonuyla vurguladım. çocuk, bizim sınıftan biri adı xx dedi. bu kavga ettiğim çocuktu. kafamdaki bilmece çözülmüştü. kızı benden soğutup başkasıyla çıkmasını sağlayacaktı. kızı benden soğutmak için sevgilisini kullanıp diğer kızları örgütlemesini ve hep birlikte bana uygun olmadığını söyleyeceklerdi. ortaya da yeni bir çocuk atacaklardı. plan güzeldi. bana fiziksel değil ruhsal zarar vermek istiyorlardı. çocuk: sen neyi oluyordun birader diye üsteledi. cevap vermedim. hemen tuvaletten çıktım. sırama oturdum. iki elimi kafama koyup düşünmeye başladım. etrafımdaki nesnelere bakıyordum, çevreme, dırdır eden kızlara, maç hakkında konuşan erkeklere... kızın karakterini düşünmeye başlamıştım. yanıma oturmasını, teklif edişimi. yoksa bu kızda mı oyunun bir parçasıydı. kafam allak bullak olmuştu.

    bölüm 11:

    kıza gidip, sen de mi oyunun bir parçasıydın diye sormak geliyordu içimden. ama kalbim buna engel oluyordu. kıza karşı kötü davranmak istemiyordum. istesem de yapamazdım. bu olayı kapatmak istiyordum ama olmuyordu. beynimin içindeki pis düşünceler baskın geliyordu. bana yaptığının aynısını onlara da yapmak istiyordum. gidip kıza bütün her şeyi anlatacaktım. seni kandırdıklarını, benden ayrılman için kavga ettiğim çocuğun sevgilisinin seni kışkırtıp benden ayrılmanı sağladığını, senin aslında beni sevmediğini ve ayran gönüllü olduğunu anlatacaktım. derin bir nefes aldım. kıza yöneldim. kantindeydi. yanında yeni sevgilisi vardı. yanlarına bir sandalye çekip oturdum. olanları bir bir anlattım. inanmadı. sana güvenmemem gerektiğini kızlar da söylemişti, senin hayatın yalan, yaptığın pislikleri kendi yalanlarınla örtmeye çalışıyorsun, şimdi git buradan ve bizi rahat bırak lütfen dedi. moralim bozulmuştu. sınıfa geçtim. oturdum. kimseyle konuşmuyordum. beynim durmuştu. ne yapacağımı bilmiyordum. birden içeri bir kız girdi ve: arkadaşlar tiyatromuz için oyuncu aramaktayız. provalar için gelmek isteyenler olursa bekliyoruz dedi ve gitti. tiyatrodan pek haz etmezdim. kafa dağıtmak için ve sınıftan bir süre de olsa uzaklaşmak için iyi olabilirdi. ayrıca büyük rollerde istemezdim zaten vereceklerini de sanmıyordum. ders sonu provaların yapıldığı mekana gittim. elime bir metin verdiler ve bunu ezberle dediler. metin bir paragraftan oluşuyordu. on dakikada metni ezberledim. herkes teker teker çıkıp repliğini söylüyor ve uygun eleman aranıyordu. 11 kişi seçilecekti. bunlardan altısı erkek beşi kızdı. sıra bana geldi. metni içten ve doğal bir şekilde oynadım. mimiklerime dikkat etmeye çalışsam da ayak uyduramadım. seçmenler: fena değil biraz çalışırsak olabilir dedi. yarın bir daha gel bir metin daha verelim bir de orada bakalım dedi. peki deyip çıktım. ertesi gün verdikleri metin karşılıklı bir metindi. bir kız bir erkek olması gerekiyordu. ben partnerimi tanımıyordum.

    bölüm 12:

    ertesi gün dersten çıktıktan sonra provalara gittim. merakla partnerimin kim olduğunu bekliyordum. sahnede buluşacak, metinleri okuyup oyunumuzu oynayacaktık. sıra bana gelmişti. sahneye çıktım. iki dakika sonra partnerim geldi. bu oydu. eski sevgilim. şaka mı yoksa rüya mıydı yaşadıklarım? anlam veremedim ve: partnerim sen misin diye sordum. o da şaşırmış olacak ki bir yanlışlık oldu galiba dedi. arkadan bir ses: yanlışlık yok, devam edin, sırada daha çok kişi var dedi. yüzüm kızarmış, ellerim terlemişti. amacım, metni hemen okuyup, hiçbir şey yapmadan gitmekti. metni okudum ama yüzümde garip ifade vardı. bu ifadeyi istemsiz olarak yapıyordum. mimiklerim geriliyordu sanki raydan çıkmış bir trenin son kez çaldığı düdük sesi gibiydi. metni karşılıklı okuduktan sonra seçmenler: tamam, iyiydiniz yarın bir daha gelin son provayı da geçerseniz sizi alabiliriz dedi. ben berbat bir şekilde oynamıştım. elenmek için elimden geleni yapmıştım. eski sevgilim de benim gibi düşünüyor olmalıydı ki o da, cansız ve ruhsuz oynamıştı. sahnede ölü gibiydi. burada ne işim var gideyim diyen mimikler kullanmıştı. o da elenmediğimize şaşırmıştı. sahneden çıktığımda yine elime karşılıklı bir metin verilmişti. metni alıp hemen orayı terk edip yurda döndüm. yatağıma uzanıp düşünmeye başladım. yarın provalara gitmeyecektim. eski sevgilimden bana kalan sevgi değil, nefretti. ona karşı nefret taşımaya başlamıştım. aynı sınıfta olmadığımız yetmiyormuş gibi bir de son umudum olan tiyatroda karşıma çıkmıştı. şeytan içimden geleni yapmamı söylüyordu. içimdense, provalara tekrar gidip asıl oyuna kalıp onu herkesin içinde rezil etmekti. sadece onu değil kavga ettiğim çocuğu ve şımarık sevgilisini de rezil etmekti. muhtemelen karşıma başka birisi değil o çıkacaktı. bunun için ilk önce onunla konuşup, tiyatro için arkadaş olabileceğimizi, sana karşı hiçbir şey beslemediğimi, sadece tiyatro için arkadaş olmamız gerektiğini anlatacaktım. asıl oyuna kalırsak da onu rezil ve diğerlerini rezil edecektim. ertesi gün oldu. dersten çıkıp eski sevgilim ve yanında yeni sevgilisiyle provaların yapıldığı yere gittik. samimi görünmek için bir şeyler isteyip istemediklerini sordum. onlar da: hayır istemiyoruz dedi. sonra oğlan bana dönüp: siz akraba idiniz değil mi dedi. ben de: hayır dostum, o benim eski sevgilimdi dedim. oğlan şaşırıp: sen bana akraba olduğumuzu söyledin dedi. ben de ona: dostum senin yanındaki kız o değildi. başka bir kızdı o benim akrabam dedim. çocuk gözlüğünün altından bakıp inanmıştı. kızsa bana dik dik bakıyordu. kıza dönüp: yanlış anlaşılma oldu, sevgilinin konuştuğu bi kız vardı o benim akrabamdı dedim. kız inanmamıştı ama benim de umurumda değildi. 5 dk sonra sıra bize geldi. kıza dönüp: elinden geldiğince iyi oyna lütfen dedim ve, eğer sen elenirsen muhtemelen ben de elenirim o yüzden iyi oyna dedim. o da, peki elimden geleni yaparım dedi. sahneye çıktık.

    bölüm 13:

    sahnedeydim. ezberlediğim metni karşılıklı oynayacaktım. derin bir nefes aldım ve:

    funda, gitmem gerek. biliyorsun benim aşkım karanlık aya ve masmavi denize benzer. karanlık olmasa ben sensiz yapamam. benim gecelerimde üşürsün funda. denizim boğar seni. artık gün ışıdı. karanlık çekildi. gitmem gerek funda, ne olur beni affet.
    funda: gitme buğra. benim aşkım karanlık ayda da, masmavi denizde de ikimizi ısıtır. ellerin yokken kalbim boş denizlere baksa ne olur? senin gecelerin benim gözyaşım olur. kalbimi boynu bükük bırakıp gitme buğra. bu kalp bir tek senin için diz çöküp, ağlar gitme buğra, gitme... (buğra arkasını döner ve gider) funda:(dizlerinin üstüne oturup gökyüzüne bakar) : ey gökyüzü sana bahşedilen mavilikten bana kalan neden gölgendir? neden sadece güneş varken ısıtırsın? benim sevgimi neden sislere, yağmura boğup dağıtırsın.(ellerini yüzüne kapar ve ağlayarak): artık bitti. deniz öldü, güneş parçalandı, ay düştü. peki ya dünya? (cebinden zehir çıkarır ve bir damla alır). artık ben de yokum buğra. güneşimi öldürdün, denizimi boğdun. artık bana yer yok bu dünyada. (der ve ölür)
    seçmenler bizi yanlarına çağırdılar ve: iyi oynadınız ama üç grup olacaksınız. üç gruptan en iyi olanı seçeceğiz. gidin ve yardımcımla görüşün. o size gerekli tarihi, yeri ve metni verecektir dedi. gidip yardımcıyla konuştuktan sonra elimi uzatıp üçüyle de tokalaştım. yurda döndüm. metne baktım. benim rolüm belli değildi. bunu ya yarın ya da daha sonraki gün kendileri karar verecekti. metni bırakıp dışarı çıktım. arkadaşlarla sohbet edip havadan sudan konuştum. telefona mesaj geldi: seninle buluşmak isteyen biri ve altında da adres, tarih ve saat vardı.

    bölüm 14:

    kimdi bu? aklıma ilk kavga ettiğim çocuk gelmişti. risk almak istemiyordum ama bir yandan da merak ediyordum. numaram arkadaşlarımda ve eski sevgilimde vardı. mesaj atan gizli bir numaraydı. gitmeyecektim.
    ertesi gün yanıma bir kız gelip, dün yolladığım mesaj aldın mı dedi. ben de: ne mesajı dedim. kız: sana dün gizli numaradan mesaj attım dedi. ben de: neden böyle bir şey yaptın beni tanıyordun ve yanıma geldin şimdi buluşmak isteyebilirdin dedim. kız: bilmem, benim öz güvenim biraz düşüktür o yüzden galiba dedi ve elini uzatıp ben yeşim dedi. ben de mert deyip elimi uzattım. kıza neden numaranı gizledin diye sordum. bilmem dedim ya beni ararsın diye korktum, öz güvenim düşük biraz dedi ve tebessüm etti. kız da biraz çekingenlik vardı ve bu belli oluyordu. ben tekrardan: peki nasıl yanıma gelip benimle konuşabildin diye sordum. yeşim: arkadaşlarım biraz moral verdi ben de gücümü topladım geldi dedi. o sırada bizim sınıfa hoca girdi ve bende kıza tamam gelirim deyip derse girdim. içimden bir ses oraya gitmememi söylüyordu. ne olmuştu da öz güveni birden yükselip benimle konuşmaya gelmişti diye düşünüyordum. her şeye rağmen halinden çekingen olduğu belli oluyordu bu da öz güven sorununun olduğunu ispatlıyordu. gidip, derdinin ne olduğunu anlayacaktım.

    bölüm 15:

    dersten çıkıp kızın verdiği adrese doğru yola koyuldum. kızın hangi sınıfta olduğunu sormayı unutmuştum. sadece adının yeşim olduğunu biliyordum. otobüsten indim, bir kaç dakika yürüdükten sonra adrese geldim. adres, her yeri yeşillik ve çiçek olan bir parktı. saat beşi buluyordu. bir banka oturdum ve gelmesini bekliyordum. bir iki dakika sonra kızı gördüm. kız bana eliyle gel işareti yapıyordu. ona doğru yürümeye başladım. yeşim beni beklememiş parkın arka tarafına doğru yürümeye başlamıştı. nereye gidiyor bu kız diye hayıflanarak ona doğru yürümeye devam ettim. yeşim evin bir bahçesine girmişti. etrafta kimseler yoktu ve ben de girdim. içimden kötü bir ses kötü bir şeyler olacak diyordu. bir an durup geri dönseö mi diye düşündüm. yeşim beni 1-2 adım ötede bekliyordu. 1-2 adım sonra sola sapıp bir yere çıkacaktık. yeşim: hadi gelsene, kimsenin bizi rahatsız etmemesi için burayı seçtim. şurada bir yer yaptım orada oturup konuşuruz dedi. hala tereddüt ediyordum. kızı süzdüm. kızın elleri ve sesi titriyordu. gerçekten orada oturacak yer mi vardı? gerçekten bizim için mi uğraşmıştı? daha dün tanıdığım kız benim için böyle bir şeyi neden yapıyordu?

    bölüm 16:

    içimden geri dönmek geldi. neden ona güveniyordum? belki de gerçekten orada baş başa konuşacaktık. ne olacaksa olsun artık deyip yürüdüm. sola saptım ve birden sağ gözüme bir yumruk yeyip sendeledim. birileri bağırıp üstüme yürüyordu. ne oldu lan bu iş yarıda mı kalacak sanıyordun ha diye tanımadığım biri bağırıp duruyordu. ardından sırtıma bir tekme yedim ve öne düştüm. yerde yatıyordum. biri saçımdan tutup kafamı kaldırdı. burnum kanıyordu. burnumdaki kanlar ağzıma doğru akmaya başlamıştı. o esnada çocuğun gözlerini gördüm. bu kavga ettiğim çocuktu. gözümün içine bakıp sırıtıyordu. ben hiçbir şeyi unutmam aslanım. şu haline bak iki tane vurduk yere düştün hahaha. ben de: erkeksen tek çağırsaydın, kaç para verdin bu köpeklere dedim. o da: köpek mi? onlar köpek ama başları yukarıda sense bir fare gibi önümdesin. sen artık avucumun içindeki pis bir faresin. acıyorum lan sana. saf gibi tanımadığın bir kıza inandın. hahaha sen safsın be oğlum. bak bana güç bende. benim sayemde sevgilinden ayrıldın, benim sayemde dayak yiyorsun. normalde bunları kimseye yapmam ama sen istisnasın dedi. ayağa kalkamıyordum. arkadaşlarından biri sırtıma basıyordu. köpeklerine güvenmiyorsan insanca teke tek kavga edelim dedim. o da: iyi de adamlarla kavga edilir saf bebe. sen adam mısın ki bana şart koşuyorsun ha dedi. sağ belime sert bi tekme attı. nefesim durdu. nefes alamıyordum sadece nefes verebiliyordum. yavaş yavaş ölüyorum sandım. gözbebeklerimin büyüdüğünü anlıyordum. saçımı tekrar tutup: ne oldu lan sert bebe dayak mı yiyorsun yoksa dedi ve tekrar sağ tarafıma sert bir tekme attı. burnumdan gelen kan daha fazla akmaya başladı. yüzümün tamamını kan aldı. nefes alamıyordum. göz bebeklerim kan içinde kalmıştı. gözlerim karardı. sadece sesleri işitebiliyordum. son duyduğum: daha bu hiçbir şey yine geleceğim p... kurusuydu ve kızın çığlık atmasıydı.


    bölüm 17:


    gözümü açtığımda olay yerindeydim. kız: korktuğum için ambulans çağıramadım dedi. beş dakika bekledim. beş dakika sonra ambulans çağıracaktım dedi. ağzımdaki kanlar gitmemişti. yere tükürdüm ve boğazımı temizlemeye çalıştım. ağzımdan hala kanlar gelmeye devam ediyordu. kız: iyi misin, gidelim mi doktora? ne dersin?... kız konuşup duruyordu. onu dinlemiyordum. nefes almakta güçlük çekiyordum. sağ tarafıma felç inmiş gibiydi. zorlukla ayağa kalktım. kalkarken sağ belime kramp girdi ve acı acı bağırdım. kız ağlamaya başladı. özür dilerim ben ben bilmiyordum böyle olacağını. bana sadece konuşacaklarını söylediler. paraya ihtiyacım vardı. bilemedim ne olur beni affet. aman allahım burnun hala kanıyor. doktora gidelim ne olur... güçlükle kendimi toplayıp kapat çeçeni lan diye bağırdım. kız bir anda sustu. duvarlara tutuna tutuna taksi durağına ulaştım. kız arkamdan geliyordu. kıza döneceğim anda nefesim durdu. gözlerim tekrar karardı ve yolun kenarına yığıldım. kız tekrar bir çığlık atıp, yardım edin diye bağırmaya başladı. çevreden sesler geliyordu. ne oldu? neyi var?.............


    bölüm 18:

    gözümü açtığımda hastanedeydim. hemşire serumuma iğne vuruyordu. bana bakıp, iyi misin diye sordu. cevabımı beklemeden doktoru çağırdı. doktor, nefes alman nasıl güçlük çekiyor musun dedi. nefes almaya çalıştım. biraz güçlük çekiyordum. doktora dönüp: az biraz zorluk çekiyorum dedim. doktor: düzelir umarım dedi. ne zamandan beri buradayım dedim. doktor: 3 saattir buradasın dedi. seni baygın halde getirdiler. gerekli tedavini yaptık ve seni buraya aldık dedi. teşekkür ettim ve doktor da: bir şey olursa hemşireye seslenirsin dedi. ben de peki dedi. doktor gitti. ardından doktora birileri soru soruyordu. bu o kızdı. yeşim doktora durumumu soruyordu. sesindeki titreme hala aynıydı. içimden küfür ediyordum. hastaneye düşmüştüm. neden lanet olası yerden geri dönmedim diye hayıflanıyordum. kız yanıma geldi ve: nasılsın diye sordu. yüzüne bakmadan, defol git. ne kadar paraya ihtiyacın varsa bi kağıda yaz bırak git. belki ben başkaları dayak yemesin diye bir şeyler yapabilirim dedim. senin gibi paraya satılmışlar insana her şeyi yaptırır nasıl olsa değil mi dedim. ne kadar istiyorsan getireceğim ve senin o lanet ihtiyacını kapatacağım dedim. kız ağlamaya başladı. o ağladıkça ben daha da sinirleniyordum. neden hala karşımdasın? mutlu musun? sağ tarafıma felç inse ne olacaktı ha? para seni kurtaracaktı beni ise boğacak mıydı? git artık lütfen karşımda durdukça sinirleniyorum dedim. yeşim: bak, olayı bilmiyorsun ben sadece dedi ve hemen lafını kesip: sus dedim. hemşireyi çağırıp: kendimi iyi hissetmiyorum. yalnız kalmak istiyorum lütfen dedim. hemşire kızı uyardı ve kız ağlayarak gitti. ona üzülmüyordum. ölümüme neden olacaktı. ona güvenmekte hata etmiştim. bundan sonra hiçbir kıza güvenmeyecektim. gözlerimi kapattım ve uyumaya çalıştım. gözümü kapattığımda hep aynı şeyi hatırlıyordum. sırtıma basmalarını sağ tarafıma vurmalarını ve burnumun kan içinde kalmasını. uyuyamıyordum. gözüm telefonumu aradı ama bulamadım. hemşireyi çağırıp telefonumu istedim. hemşire: telefonunu başına bir şey gelmesin diye kaldırdık. şimdi getiriyorum dedi. 5 dakika sonra geldi. telefonumu ve cüzdanımı getirmişti. telefonumu aldığımda eski sevgilim 10 kez aramıştı. oyunun provasını kaçırmıştım. muhtemelen benim yerime başka birini alacaklardı. düşmanım 2-0 önüme geçmişti. doğruldum ama sağ tarafımdaki acı hala geçmemişti. biraz daha burada kalmaya karar verdim. yurt müdürünü arayıp arkadaşımda kalacağımı bugün gelmeyeceğimi söyledim. bu günü hastanede geçirecektim. dışarda birileri hemşireye bir şey soruyordu. sesi biraz dinledikten sonra bunun yeşim olduğunu anladım. neden gitmiyor bu lanet olası diye hayıflandım. hemşireye: onu 5 dakika göreyim diyordu. hemşire, hastamız sizinle görüşmek istemiyor. lütfen belki sonra gelirseniz görüşebilirsiniz dedi. ayrıca ziyaret saatimiz de doldu. lütfen zorluk çıkarmayın dedi. gözlerimi kapadım. gitmesi için dua ediyordum. ses kesilmişti. gittiğini anlamıştım. uyumaya çalışıyordum ama olmuyordu. gözlerimi tavana diktim ve öylece zamanın geçmesini bekledim.

    bölüm 19:

    sabah saat 7 de kalktım kahvaltımı yapıp odadan dışarı çıktım. karşımda yeşim vardı. oturaklara uzanmış yatıyordu. uyandırmadan sessizce gitmek geliyordu içimden. yapamadım. beni bir gece boyunca beklemişti. uyandırıp sorununun ne olduğunu öğrenmek istedim ama nefretim daha gitmemişti. merakım nefretimi yendi. yanına gidip hafifçe omzuna vurdum. bana bakıp: iyi misin, nasıl oldun dedi. kalk gidiyoruz dedim. nereye dedi. kahvaltı yapacağız dedim. hastaneden çıktık ve bir kafeye oturduk. kahvaltılık bir şeyler söyledim. kız yiyiordu ama ben yemiyordum. bana: sen neden yemiyorsun dedi? ben de. kahvaltımı yaptım hastanede dedim. kahvaltı yaptıktan sonra anlat dedim. kız ağlamaklı oldu ve: o çocuk yanıma geldi. benim paraya ihtiyacım olduğunu nereden öğrendiyse öğrenmiş.paraya ihtiyacın olduğunu biliyorum sana istediğin parayı vereceğim sen de benim için bir iyilik yapacaksın dedi. ben de: ne iyiliği diye sordum. çocuk: bir tane arkadaş var. ona şaka yapacağız ama sakın ha sakın bizi belli etmeyeceksin. sms ile numaranı gizleyip adres vereceksin. ertesi günde yanına gidip konuşacaksın. bizim dediğimiz yere getireceksin. biz de şaka yapıp ona sürpriz bir hediye vereceğiz dedi. ben de tamam dedim ve kabul ettim. peki neden paraya ihtiyacın vardı diye sordum. yeşim: yurdun parasını kaybettim. ailemde de isteyemezdim. iş arıyordum. iş aradığımı arkadaşlarıma da söyledim. part time bir iş buldum. işe başlamadan önce karşıma o çocuk çıktı ve teklifini sundu. bende kabul ettim. böyle olacağını inan bilmiyordum dedi. ben de: peki nasıl kaybettin parayı dedim? parayı bankamatikten çektim. cüzdanıma koydum. cüzdanımı da çantaya koydum. bir yere gitmiştik. hesabı ben ödeyeyim diye cüzdanımı masanın üstünde tutuyordum. benden önce arkadaşım davranıp parayı ödemesin diye garson geldiğinde ilk ben cüzdanımı açıp ödedim. heyecandan olsa cüzdanı yere düşürdüm. o arada heralde paralar da düştü ki eve geldiğimde cüzdanımda para yoktu dedi. bana dönüp tekrar, iyisin değil mi diye sordu. ben de: karşıma bir daha çıkma ve herkese de çok güvenme dedim. hesabı ödeyip yola koyuldum. arkamdan bağırıp beni durdurdu ve: sana bir şey daha söylemem gerek dedi.


    bölüm 20:

    ne oldu yine ne yalan söyleyeceksin dedim. yeşim: kavga ettiğin çocuk bana bir kağıt verdi. iyileşince sana vermemi söyledi dedi. kağıdı cebinden çıkartıp bana uzattı. kağıdı açtım. kağıtta, eski sevgilinle ben oynayacağım. asıl oyuna biz kaldık. senin de orada olmanı istiyorum. yediğin dayağın üstüne, oynadığım oyunu izlemeni isterim. nasıl olsa o oyuna geleceksin. orada da görüşeceğiz... yazıyordu. 3-0 olmuştu. benim rolümü ona vermişlerdi. bu çocuğunun bu kadar kindar olduğunu bilsem bulaşmazdım diye içimden geçirdim. nasıl olsa o oyuna gitmeyecektim. kağıtta geleceksin yazıyordu ama gitmeyecektim. zorla beni nasıl getirtebilirdi ki? kağıdı buruşturup çöpe attım. yeşime dönüp: benim için bir şey yapmak ister misin diye sordum. yeşim: tabii, zaten sana karşı borçlu hissediyorum kendimi. söyle dedi. ben de: o oyuna sen gideceksin dedim. oraya gidip bana olanları bir bir anlatacaksın dedim. kız şaşırdı ve, ne oyunu? dedi. olayı ona en başından anlattım. yeşim: bu çocuk neden seninle durmadan uğraşıyor seni dövdüğü yetmedi mi dedi. sinirden gözlerim yerinden fırlayacaktı. kıza dik dik baktım. ne dövmesi ya? sen beni gizlice oraya götürmedin mi? ben orada onların olduğunu bilsem oraya gidip dövülür müydüm? diye bağırdım. herkes bize bakmaya başlamıştı. sinirlerim gerilmişti. yeşime, sen sadece dediğimi yap ve bir daha da görüşmeyelim dedim. yeşim, peki tamam dedi. yola koyuldum. yurda geldim. müdür: ne oldu sana diye sordu? yüzümdeki şişlikleri ve topalladığımdan kavga ettiğimi anlamıştı. bir şey yok düştüm dedim. müdür, tamam tamam kavga etmişsin belli seni yormak istemem git dinlen dedi. odama çekildim. oğlanın kağıtta yazdığı metin aklımdan çıkmıyordu. nasıl olsa oraya geleceksin diye diretmesi canımı sıkmıştı. oraya gitmeyecektim bundan adım gibi emindim. ertesi gün okula gittim. asıl oyun yarındı. bugün provalar yapılacak yarında esas oyun oynanacaktı. eski sevgilim yanıma gelip: senin yerine başkasını aldılar dedi. onu hiç dinlemiyordum. evet evet hadi git şimdi dedim. kız bana dönüp, dayak mı yedin diye sordu. canımı sıkmaya başlamıştı ona, defolup gidecek misin yoksa o yüzünü provalara yetişemeden kalemimle çizmemi mi istersin? kız sessizce gülerek yanımdan gitti. içim paramparça olmuştu. bir kavga yüzünden tüm psikolojim altüst olmuştu. başkasının derdi için kendimi öne atmıştım. kendimi salak ve güçsüz hissediyordum. ben bunları düşünürken sınıf görevlisi tahtaya çıkıp, arkadaşlar yarın ayşe hocanın dersinde tiyatro salonunda olun tiyatro izleyeceğiz dedi. imza alınacak ve gelmeyen olursa hocaya mazeretini bildirmesi gerekecektir. hoca hepinizin orada olmasını istedi. gelmeyen olursa külahları değişeceğini ve özel olarak konuşacağını bildirdi. bu şu demek oluyordu, gelmeyen olursa kötü olur. kadın feministti. erkeklere zaten gıcıktı. bir şey olsa her şeyi abartır ve öğrenicinin üstüne yürürdü. gitmem gerekiyordu ama şansımı da deneyecektim. gidip hocayla konuşacaktım.

    bölüm 21:

    dersten çıktım. gözlerim hocayı arıyordu. koridorda yakaladım. gidip yanına, hocam bir iki dakika konuşabilir miyiz dedim. hoca vaktim yok çabuk ol dedi. sinirli olduğu kelimeleri vurgulayarak söylemesinden belliydi. gücümü toplayıp, hocam ben yarınki oyuna gelmesem onun yerine kütüphanede kitap okurum ya da başka şekilde vaktimi değerlendiririm dedim. hoca, hayatında kaç kere tiyatro izledin dedi. ben de, ilkokuldayken bir, iki kere dedim. hoca gülmeye başladı ve, bak, üniversiteli dediğin biraz kültürlü olur. hayatında kaç kere tiyatroya gideceksin ki? belki bu izleyeceğin oyundan başka hiçbir oyuna gitmeyeceksin. üniversitedesin genç adam. tiyatro kültürü de bir eğitimdir. sizler hayatınızda bir kere olsa da tiyatro izleme şansı yakalayın diye. geleceksin o kadar dedi ve ilerleyip gitti. nasıl geleyim lan diye içimden hayıflandım. aklımda hala gitmemek vardı ama bu kadının cins bir kadın olduğu ve sınıfta beni rezil etme olanağını göz önüne aldım. o oyuna gidecektim. arkalara oturup, oyunu izliyormuş gibi yapacaktım. birden arkadaşım sırtıma vurup, hayırsız hiç yanımıza gelmiyorsun bir şey mi var diye sordu. ben de, yok bir şey dedim. dışarı çıkalım biraz hava alırız dedim. dışarı çıktığımda eski sevgilimle kavga ettiğim çocuk konuşuyorlardı. yanlarında da eski sevgilimin yeni sevgilisi vardı. garibim gözlüğünün altından sadece onları izliyor hiç konuşmuyordu. ardından ikisi yürümeye başladı. bizim gözlüklü de onlara ayak uydurmaya çalışıyor ama hep arkada kalıyordu. bize doğru yöneldiklerinde kız sevgilisine, hadi bize içecek bir şeyler al gel demişti. yüzüme acı bir tebessüm gelmişti. resmen çocuğu ayakçı yapmış kavga ettiğim çocuğu da yeni sevgilisi ilan etmişti kız. oğlan ne kadar da saftı. içimden küfürler saçmak, bağırmak istiyordum. ayağa kalkıp kantine doğru yürümeye başladım. arkadaşlarım da bana eşlik ediyordu. çocuk üç tane teneke kola alıyordu. kolaları aldıktan sonra birisini yere düşürdü. kolayı yerden alıp, biraz konuşalım mı kardeşim dedim. çocuk, gitmem gerek sevgilim beni bekler dedi. sinirlendim ve, o kız seni kullanıyor hala anlamıyor musun dedim. çok mu seviyor seni, öyle mi sanıyorsun ha diye üsteledim. çocuk gözlüğünün altından bana bakıp, ben onu çok seviyorum yetmez mi dedi. safsın dedim. çocuğu kenara çekip oturttum. arkadaşlarla birlikte bizde oturduk. çocuğa olan biten her şeyi anlattım. onu kullandıklarını, benden ayrılmaları için seni kullanıp işleri bitince de savurduklarını, saf olduğun için seni kullandıkları anlattım. çocuk, kapat artık çeneni. o beni seviyor. sen bizi ayırmak için böyle diyorsun. sen de onu seviyorsun. benden ayrılmasını sağlayıp onunla çıkacaksın değil mi dedi. gülüyordum. çocuğu kaldırıp pencereye doğru yöneldik. aşağıda eski sevgilim ve kavga ettiğim çocuk geziyor, gülüşüyor hatta ve hatta öpüşüyordu. çocuk kızı bana karşı kullanmayı planlıyordu. bu yüzden kendisine aşık edip bana karşı yem olarak kullanacaktı. bu düşüncelere dalmışken yanımdaki çocuğa, bak işte senin sevgilin. öpüşüyor... seni kaç kere öptü diye sordum. çocuk kolaları elinden düşürdü. elleri titriyordu. birden yanımızdan ayrıldı. koşarak bir yerlere gitti. kolaları masaya koyup, arkadaşlarla pencereye yöneldik. yakın arkadaşım, seviyor musun hala dedi. ben de: hayır onlardan nefret ediyorum dedim. şu çocuk saf gibi onlara inanıyor dedim. onu kullanmaları canımı sıkıyor dedim. bunu o da biliyor ama kabullenemiyor dedim. birden aşağıda çocuğu gördüm. gözlüğü yoktu. gömleğinin kollarını sıvamış, sevgilisine doğru yöneliyordu. sevgilisini durdurdu ve tartışmaya başladılar. hemen aşağıya indik.

    bölüm 22:

    aşağıya indiğimizde 10 adım ötede gözlüklü çocuk sevgilisine sorular soruyordu. sen beni sevmiyor musun? seni ben çok seviyorum ama sen bana karşılık vermiyorsun. neden izin sevmiyorsun seni sevmeme neden karşılık vermiyorsun diye sorular yağdırıyordu. kavga ettiğim çocuk, eeee, git lan işine bücür deyip oğlanı yere itti. çocuk yere düştü ve ayağa kalkıp kavga etmeye hazırlandı. çocuğa bir tane vuracaktı ki çocuk önce davranıp gözlüklüye bir yumruk attı. gözlüğünü çıkarmasaydı gözleri kör olurdu ve iyi ki de çıkarmıştı. beni arkadaşlarım tutuyordu. bıraksalar kavga edecektim ama arkadaşlarım bu senin kavgan değil, bırak çocuk dayak yemeseydi hala saf gibi kızın peşinden koşardı dedi. haklılardı. çocuk yerde öylece duruyordu. kız ise hiçbir şey yapmıyordu. sadece olanları izliyordu. ardından kavga ettiğim çocuk kıza dönüp bağırarak, bu ikinci dövdüğüm çocuk dedi. arkasını dönüp bana bakarak değil mi lan süt çocuğu diye bağırdı. kız hiçbir şey olmamış gibi duruyordu. içimden kız ve çocuğa ana avrat sövmek geliyordu. sevgilisi yerde yatarken o sadece onu izliyordu. bunun adı mı sevgiydi? bunun adı mı paylaşmaktı? kızlardan nefret etmeye başlamıştım. her biri birer yalancıydı. düşüncelerimden sıyrılıp anam avradım olsun seninle görüşeceğiz lan diye bağırdım. ardından yerde yatan çocuğa yöneldim. gözü şişmişti. kaldırıp tuvalete götürdük. ardından hastaneye götürüp pansuman yaptırtık. onun yüzünden 2 dersi kaçırmıştım. bir çocuk için 2 dersim harap olmuştu. bir parka gidip oturduk. çocuk kırılmış gözlüğünü cebinden çıkarıp gözüne taktı. o an içim parçalandı ağlamaklı oldum. gözlüğünün bir camı düşmüş diğer camı çatlamıştı. bu halde onu kim görse ona acır ve üzülürdü. yumuşak bir sesle, bak sevgi budur işte. sen onun için kavga edersin o senin elinden bile tutmaz dedim. o da sinirlenmişti ve intikam için tutuşuyordu. bana dönüp, seninle de mi kavga etti dedi. ben de, onu ilk başta dövdüm ama köpekleri de beni dövdü dedim. çocuk: nden kavga ettin diye sordu. olayı en başından anlattım. birden telefonum çaldı.

    bölüm 23:

    tanımadığım bir numara arıyordu. telefonu açtım. karşı taraf, ben yeşim nasılsın dedi. iyiyim ne oldu dedim. yarın oyuna beraber gidelim sen neden beni tek yolluyorsun ki dedi. ben de: senin yeni bir oyununa daha dayanamam dedim. yarın mecbur ben de geleceğim dedim. yeşim: iyi o zaman orada buluşuruz dedi. ben de evet, evet deyip kapattım. bir şey olmamış gibi davranıyordu ya da hatasını telafi etmek istiyordu. hangisini yaptığını anlamadım. kızlara artık güvenmiyordum. orada olacaktım ama en arkalarda oturacaktım. imzamı atıp uyuyacaktım. gözlüklü çocuğa dönüp, o kızla bir daha konuşma dedim. artık sende benim tarafımdasın dedim. sana güveniyorum dedim. ayağa kalktım ve hadi dağılalım dedim. tokalaştıktan sonra yola koyuldum. yurda döndüm. masama geçip bana verilen metne baktım. metin kolaya benziyordu. bir iki defa okunsa ezberlenecek nitelikteydi. bir defa okudum ve yırtıp çöpe attım. oyunun sonunu biliyordum. kız ölüyordu. tragedya da başka ne olurdu ki? hep aynı şeyler hep aynı şeyler diye tekrar edip durdum... oda arkadaşım yanıma gelip konuşmaya başladı. sevgilimden ayrıldım panpa, moralim çok bozuk dedi. teselli etmeye çalışıyordum. daha iyisini bulursun boşver dedim. çocuk yarım saat boyunca aynı şeyleri söyleyip durdu. ben de aynı şeyleri söyleyip durdum. o anlatırken lafını kesip biraz hava alalım mı diye sordum. çocuk, sen git ben buradayım diye tavır koydu. onu hiç takmadım ve aşağıya indim. aklıma oyunda neler olabileceği geliyordu. benim yapmak istediğim şeyi bana yapmasından korkuyordum. ya beni rezil ederse diye düşünüyordum. düşündükçe daha derine iniyordum. o kız geliyordu aklıma. yeşim. neden hala bir şey olmamış gibi arıyordu. yoksa gerçekten o da mı kavga ettiğim çocuğun paralı bir köpeğiydi. aklım durmuştu. bu düşüncelerle günü yurtta geçirdim. ertesi gün o vakit gelmişti. salona girdik. imza kağıdı elden ele dolaşırken bana geldi. imzalayıp başkasına verdim. içimden şimdi git diyordu ama karşıda hoca bizim yoklama kağıdını bekliyordu. gidemezdim. ayağa kalktığım an dikkat çekerdim. en arkadaydım. gözlerimi kapayıp dua etmeye başladım.

    bölüm 24:

    o sırada yanıma birisi oturdu. gözlerim kapalıydı ama oturduğunu hissetmiştim. koluma dokunup, hey merhaba dedi. bu yeşimdi. gözlerimi açtım ve ağzı altından merhaba dedim. yeşim: seni arayıp duruyordum dedi. iyi, buldun işte dedim. yeşim: neden benim buraya gelmemi istedin dedi. ben de: uzun hikaye şimdi anlatamam dedim. birden ışıklar kapandı. oyun başlıyordu. yeşim bana dönüp: oyun başlıyor iyi seyirler dedi. ben de: sana da deyip gözlerimi kapatacaktım ki perde açıldı. içeriye orta cağ şövalyelerinden biri girmişti. repliğini söylüyordu. arkasından hizmetkarı girip onun emirlerini dinliyordu. beş dakika konuştuktan sonra sahneden çekildiler ve yerine kavga ettiğim çocuk ve sevgilisi gelmişti. biri uşağın kızı diğeri de şövalyenin oğluydu. birbirlerine aşık olmuşlardı. kavga ettiğim çocuk kıza şiirler okuyordu. o anda benim yanıma biri daha oturdu. bu gözlüklü çocuktu. neden geldiğini anlamamıştım. şaşırdım. oyuna tekrar döndüm. kız da oğlanın aşkına karşılık veriyordu. birinci perde bitmişti. beş dakika sonra ikinci perde başlamıştı. ikinci perdede şövalye oğlunun uşağın kızına aşık olduğunu öğreniyordu ve uşağı kovuyordu. uşak da kızını alıp yola çıkmaya çalışıyordu. üçüncü perdede, şövalyenin oğlu kızın gitmemesi için babasıyla konuşuyordu. babası da onu azarlıyordu. babasına karşı gelip evleneceğini söylüyordu. o sırada gözümü kapattım. uyumaya çalışıyordum. her gözümü kapatışım da olduğu gibi yine aynı şey oluyordu. burnumun kanlar içinde kalışını, sırtıma ayaklarıyla basıp beni durdurmalarını, sağ belime yediğim tekmeyi.... bunları düşünürken 20 dakika uyumuşum. uyandığımda oyunun son bölümüydü. kız ölmüş, şövalyenin oğlu da başında bekliyordu. perde kapandı. sahneye selam vermek için oyuncular tekrar geldi. hocalar kulise çekilmişti. bir kaç dakika sonra da gitmişlerdi. kavga ettiğim çocuk bir şeyler söylemek istediğini belirtti ve öğrencileri yerine tekrar oturttu. . heyecanlanmıştım. benim planımı bana satmasından korkuyordum.

    bölüm 25:

    bana bu rolü verdiğiniz için teşekkür ederim. oyunumuza geldiğiniz ve katıldığınız için de teşekkür ederim. o sırada ayağa kalkmıştım. ellerim titriyordu. bir an önce kapıya yönelip çıkmak istiyordum. kapıya doğru yürümeye başladım. o sırada, ben burada bulunan iki arkadaşımdan özür dilemek istiyorum dedi. onları suçsuz yere dövüp kalplerini kırdığım için özür dilerim dedi. izninizle onların isimleri bir kez daha söyleyip özür dilemek istiyorum dedi. kapının önündeydim ama kapı kilitliydi. arka kapıyı açmışlardı. lanet olsun deyip arka kapıya yöneldim. onlar buradalar. onların adları, mert ve kaan dedi. eliyle bizi gösterdi ve onlar için özür niteliğinde bir alkış istiyorum dedi. rezil olmuştum. kaan da kapıya doğru yönelmişti. alkış bittiğinde şeytan bana söv lan söv diyordu. kendimi tutup kapının önüne geldim ve sırtımı dönüp: yediğin dayağın hatırına susuyorum diye bağırdım. kaan ı da alıp salondan çıktım. ellerim hala titriyordu. kaan a dönüp bak aslanım, eğer bir şeyler yapmazsak bu adam yüz bulur ve tepemize daha da çıkar dedim. o senin sevgilini aldı biz de onun sevgilisini alacağız dedim. oğlanın telefonunu alıp sınıfa geçtim. herkes bana bakıyordu. ne dayağı, dayak mı yedin, sorunun varsa çözelim gardaş??? her yerden bir ses geliyordu. hepsine de: bir şey yok, biraz tartıştık sadece dedim. bunun sevgilisi çıkıp dayağı yedim desene dedi. ben de ona dönüp sende aldatıldığını söylesene dedim. o da: ne aldatması be kızı kullandık dedi. kız içeriye girdi. içeriye girdiğini görmeyen kavga ettiğim çocuğun sevgilisi, o da senin gibi saf dedi. kız olanları duymuştu. elini başına koyup ağlamaya başladı. demek demek beni kullandınız diyerek ağlamaya başladı. kavga ettiğim çocuk sınıfa girip ağlayan kıza yöneldi. sırtına vurup üzülme saf olmak senin suçun değil dedi ve sevgilisini koluna takıp çıktı. ağlayan kız bana döndü ve sana da lanet olsun deyip üstüme yürüdü. ne oluyor demeye kalmadan yüzüme tokadı bastı. sinirden saçlarını tutup çektim. ne yapıyorsun lan sen diye bağırmaya başladım. etraftakiler kızı benden kurtarıp kenara çekti. elimde kızın saçları kalmıştı. kız hala, senin yüzünden bunların hepsi başıma geldi. sen olmasaydın böyle bir şey olmayacaktı dedi. ben de: senin yediğin haltları nasıl benden biliyorsun lan dedim. sen değil miydin kaan ın dayak yemesini izleyen, sen değil miydin onunla öpüşüp sevişen ha diye bağırdım. kız ağlayarak çıktı gitti. sınıfın günah keçisi olmuştum. herkes bana bakıyordu. ne bakıyorsunuz lan yeter artık bıktım böyle şeylerle uğraşmaktan diye ortalığa bağırdım. lanet okuyup okuldan çıktım. hava aldım. derse girmemeye karar verdim. yurda döndüm. yatağıma uzanıp içten içe üzülüyordum. akşam yemeğini yemedim. dolabımda bir iki tane açma vardı onları yeyip yattım. ertesi gün okula geldim. sınıfa girdiğimde herkes bana tavır yapıyordu. en yakın arkadaşım bile benimle konuşmuyordu. ne olduğunu bir türlü anlamıyordum. en sonunda ısrarlarıma dayanamayıp yakın arkadaşım sacit: yaptığın iş mi senin dedi? ne yapmışım ki? dedim.

    bölüm 26:

    sacit: eski sevgilin aslı dedi. ortalığı birbirine kattı dedi. senin onu kullandığını ve seninle görüşeceğini söyleyip söyleyip durdu. aslı saftı dedim. gidip onunla konuşacaktım ama bana inanmazdı dedim. hem kaan dan ayrılıp okan a gitmedi mi dedim(okan kavga ettiğim çocuğun adıydı. dün salonda adını okuduklarında öğrenmiştim). sacit: ben sana inanıyorum ama kızı sen de üzdün kabul et dedi. sinirleniyordum. tamam deyip olayı kapattım. tuğçe yanıma gelip (tuğçe okan ın sevgilisiydi) senin yüzünden kız ne hale düştü dedi. senden nefret ediyoruz dedi. kız sınıfı bana karşı örgütlüyordu. bunu okan istemişti. benim rahatsız olmam için ellerinden geleni yapıyorlardı. tuğçe nin kolundan tutup tahtaya çıkardım ve: bakın bu kavga ettiğim çocuğun sevgilisi dedim. o beni size karşı örgütlüyor dedim. kız, bırak kolumu gerizekalı diye bağırıyordu. ben devam edip, ben arkadaşlarım için kavga ettim onlarsa beni dangoz bir kız yüzünden suçlu buluyorlar dedim. bu kız size yalan söylüyor dedim. okan sınıfa geldi ve, ne yapıyorsun lan yediğin dayaklar yetmedi mi dedi. ben de, sevgilin senden ayrılmak istiyormuş bak ellerime nasıl yapıştı dedim. okan, aslıyla mı karıştırdın onu dedi. aslı bize bakıyordu. aslı ya dönüp bak işte aşık olduğun adam dedim. okan, seni dövmekten bıktım deyip sevgilisini alıp gitti. sacit yanıma gelip, oğlum sen kafayı mı yedin? kızı neden üzüp duruyorsun dedi. ben de çok mu seviyorsun lan o kızı dedim. ben dayak yerken bana neden hiç destek olmadın dedim. sacit, o kız suçsuz ama dedi. ona laf anlatamazdım. laftan anlayacağını sanmıyordum son bir hışımla, dün bana laflar söylerken neden yanımda olmadın dedim. işine gelince adamsın işine gelmeyince kötüyüm öyle mi dedim. gözlerinin içine bakıp başka sıraya geçtim. herkesle papaz olmuştum. okan amacına ulaşıyordu. bense hiçbir şey yapmıyordum. artık bir şeyler yapma vakti gelmişti.

    bölüm 27:

    telefonum çalıyordu. tanımadığım bir numaraydı. açtığımda arayanın yeşim olduğunu anladım. yeşim, dediğini yaptım lütfen beni affet, bir daha kimseye güvenmeyeceğim diyordu. ben de: seninle görüşmemiz gerek, kantine gel dedim. peki deyip kapadı. kantine geldiğinde bir şey içip içmediğimi sordu. hayır deyip reddettim. sesindeki titreme gitmemişti. yardımına ihtiyacım var. eğer başarılı olursak seni affedebilirim dedim. ne yapabilirim dedi. ben de: güzel bir kız arkadaşın var mı dedim. yeşim: var ama neden sordun ki dedi. ben de: şaka yapacağım dedim. bana gösterir misin kızı dedim. yeşim: en arkada sağdan ikinci kızıl olan dedi. çaktırmadan baktım. kız gerçekten güzeldi. yeşim e dönüp: gidip onunla konuş. onu ikna et. birisiyle iddiaya girdiğimi kazanırsam iyi para alacağımı ve sana da vereceklerini söyledi de. kabul etmesi için elinden geleni yap. sonra okan ı göster. çocuğun kanına girmeye çalışsın yetir. bir araya geldiklerinde kız okan ı öpsün sen de fotoğraflarını çek. birden fazla fotoğraf çek ve bana getir. ben de seni affedeyim dedim. yeşim: kabul etmezse peki diye sordu. ben de: başka birini bulursun dedim. teşekkür edip işe hemen başlamasını istedim. ayağa kalktım ve sınıfa doğru yöneldim. sınıfa girip yerime oturdum. sacit: küs müsün bana dedi. ben de: hayır, sen açık sözlü oldun dedim. ona kırgındım. aslı bana tokat attığında hiçbir şey demeyen sacit ben iki kelime söyleyince parlamıştı. bu canımı sıkıyordu. sacit: iyi öyle olsun bakalım deyip sırtıma vurdu. kafamı sıraya koyup kızın kabul etmesi için dua etmeye başladım.

    bölüm 28:

    dersten çıktım. yeşim i arayıp durumu sordum. yeşim: yarın konuşacağını ve işi halletmeye çalışacağını söyledi. kızın adı ne diye sordum. yeşim: kızın adı aysel dedi. ben de: yeşim, ne isterse tamam de sakın kızı fazla zorlama bir iki kere üstele bırak gel dedim. düşünürse belki bizim için bir şeyler yapar dedim. yeşim peki elimden geldiğince yaparım bir şeyler dedi. ben de: tamam sağ ol deyip kapadım. son dersten çıktık. sacit: dostum playstation a gidelim dedi. kıramadım ve peki gidelim dedim. oyun salonuna geldiğimiz de, ödetmesine mi diye sordum. sacit: nasıl istersen dedi. ben de öylesine oynayalım dedim. yerimize geçtik. o m.city i ben de barça yı aldım. ilk yarıyı o ikinci yarıyı ben yendim. maç yaparken, aysel i düşünüyordum. kabul ederse okan a ve sevgilisine büyük bir oyun oynayacaktım. oyunu artık o değil ben yönetecektim. bu düşüncelere dalmışken maç 5-3 olmuştu. yeniliyordum. iki saat maç yaptıktan sonra kafeye geçtik. birer çay içip yola koyulduk. yurda girdim. üstümü değiştirip biraz ders çalıştım. o sırada telefonum çaldı. arayan aslı ydı. telefonu açtım ve: alo, hayırdır dedim. aslı: ben sana haksızlık yaptım. sana tokat attığım için çok pişmanım. o an çok sinirliydim kendimi tutamadım özür dilerim dedi. ben de: ne oldu ki dedim? benden neden özür diliyorsun dedim. kaan ı kullanıp bir kenara attığın için ondan da özür diledin mi dedim. aslı: o mu? bırak o salağı. arkadaşlar olmasa onunla çıkmazdım dedi. bu cevabı alır almaz suratına kapattım telefonu. bu kızda vicdan kalmamıştı. tüm kızları artık aynı bir kefeye koymaya başlamıştım. hepsi yalancı ve çıkarcıydı. işlerine geldiklerine köle gelmediklerine aslan kesiliyorlardı. telefonum tekrar çaldı. arayan yine aslıydı açıp, ne istiyorsun gerizekalı diye bağırdım. kaan senin için dayak yedi, çocuk senin ayakçın bile olmuştu. sen benden değil ondan özür dileyeceksin dedim. aslı: neden bu kadar sinirlisin? o saf çocuk mu sana bir şeyler dedi. telefonu suratına kapattım ardından da komple kapattım. sinirimi bozmuştu. bu tipte kızları üniversiteye alan sisteme lanet okudum. soru çözmeyle DEVLET SÖZDE ADAM yetiştiriyordu. adamlığı soruların doğruluğunda arıyorlardı karakterlerde değil. sisteme lanet okutup akşam yemeğini yemeye gittim. yemeği yedikten sonra arkadaşlarla lafladım. saat on bir oluyordu. gidip yattım ve her şeyin yolunda gitmesi için dua ettim. kız kabul etmeyecekti ve ben de başka birilerini arayacaktım. bir umut bekliyordum.

    bölüm 29:

    ertesi gün sınıfa girdim. sırama geçip oturdum. hoca geldi ve dersi anlattı. ders sonu yeşim i arayıp sorunu çözdün mü diye sordum. kalbim heyecandan yerinden çıkacaktı. yeşim: konuştum. ilk başta şaka mı yapıyorsun, dalga mı geçiyorsun dedi. ben de, ne istersen olacak dedim. iki,üç dakika konuştum. 100 lira istedi. ben de peki dedim. ne dersin dedi. ben: 100 lira mı. alt tarafı bir iki şey deyip gidecek bu na mı 100 lira istiyor dedim. neyse, tamam de ve gel. yalnız 20 lirayı şimdi geri kalanını da sonra vereceğimizi söyle dedim. peki deyip kapattı. 10 dakika sonra geri arayıp, tamam dedi. yalnız ilk taksiti şimdi istedi ben de cebimden verdim dedi. yanıma gel dedim ve kapattım. 5 dakika sonra yeşim geldi. ona güvenmiyordum. parayı vermemiş olabilirdi. kıza oğlanı göstermesini ve onunla sırnaşmasını istedim. unutma, oğlanı zorla öpecek sen de fotoğraflarını çekeceksin dedim. peki dedi. gitmemişti. gözlerimin içine bakıyordu. ne oldu dedim. parayı istiyordu ama söyleyemiyordu. şey dedi. ona 20 tl verdim ve sana inanıyorum ve parayı aysel e verdiğine de inanıyorum dedim. 20 lirayı çıkarıp verdim. ders başlamıştı. derse girip bitmesini bekledim. hoca blok yapmıştı ve canımız çıkmıştı. derste herkes uyuyordu. bir tek ben ve öndeki bir kaç kız dersi dinliyordu. ben de ayakta uyuyordum. dersi dinlemiyor aysel i düşünüyordum. 100 lirayı vermeyecektim. yirmi lira ona yeterdi. daha da üstelerse 30 lira daha verirdim. bu düşünceler içinde hoca, ders bitti deyip çıkıp gitti. hemen yeşim i aradım. yeşim, aysel ile okan ın konuştuklarını ve bir süre ayrıldıklarını söyledi. okan ya yemi yuttu ya da direkt reddetti dedi. ben de, bir daha denesin ve söyle bu sefer öpsün sen de hem video ya hem de fotoğrafını çek dedim. peki dedi kapattı. ona güveniyordum bu işi yaparsa onu gerçekten affedecektim. aradan sonra derse girdim. dersin sonunu iple çekiyordum. birden telefona sms geldi. smsde, işi hallettim yazıyordu. dersin sonunu iple çekiyordum. sonunda ders bitmişti. hemen yeşim in yanına koştum.

    bölüm 30:

    yeşim ne oldu dedim. işi hallettim dedi. telefonu çıkarıp çektiği videoyu ve fotoğrafları gösterdi. videoda her şey net gözüküyordu. kız oğlanla bir iki dakika konuşup hemen yanağına bir öpücük atıp ayrılmıştı. hemen bluetoothu açıp yollamasını istedim. videoları ve fotoğrafları aldıktan sonra yeşim in telefonundan sildim. yeşim e, gizli çektin değil mi seni görmediler umarım dedim. yeşim: gizli çektim. koridordaydılar ben de sınıfın kapısının arkasından gizlice çektim dedi. kıza söyle hemen oyunu bozmasın dedim. yeşim, tamam deyip yanımdan ayrıldı. artık oyunu ben oynayacaktım. tuğçe ye gidip fotoğrafı ve videoyu gösterecektim. tuğçe büyük ihtimal inanmayıp, okan a gidecekti. okan da inkar edecek ama videoyu görünce bir şey diyemeyecekti. sonra aysel e gidip konuşacaklardı. aysel i tembihlemiştik. ne olursa olsun oyunu bozmayacaktı. eğer okan, tuğçe den ayrılırsa bir iki gün çıkıyormuş gibi yapacak sonra da ayrılacaktı. ben de parasını verecektim. her şey yolunda giderse hem tuğçe den hem de okan dan intikam alıp rahatlayacaktım. eğer okan, tuğçe den vazgeçmezse de başka bir plan yapacaktım. ertesi gün en son derse gireceğimiz zaman bir mola verdik. o mola da tuğçe sınıfta arkadaşlarıyla oturuyordu. yanına gittim ve sana acı bir haberim var dedim. tuğçe: ne diyorsun ya diye beni tersledi. sıraya eğiliğ telefondan açtığım fotoğrafı gösterdim. kız şaşırdı bu, bu okan değil mi? dedi. ben de ta kendisi seni nasıl aldattığını çektim dedim. o da: montaj bu dedi. hemen videoyu açıp gösterdim. tuğçe bu sefer inanmış olacak ki nefes alıp vermesi değişmişti. yanındaki kızlarda şaşırmıştı. tuğçe bir anda ayağa kalkıp okan ın sınıfına doğru koşmaya başladı. elinde de benim telefonum vardı. kızlar tuğçe yi takip edip okan ın yanına geldi. ben de gizlice kapı ardından izliyordum. tuğçe: bu da ne diye videoyu açıp gösterdi. okan şaşırdı bu kızı tanımıyorum gelip benden hoşlandığını söyledi ve bir iki dakika konuştuk sonra da beni öptü gitti dedi. tuğçe ağlamaya başlamıştı. okan, bunu kim çekti dedi. tuğçe, yalan söylüyorsun. biliyorum beni aldatıyorsun dedi. okan, o kızı bulup sana getireceğim dedi ve gitti. tuğçe ağlayarak sınıftan çıktı. ben de sıranın üstündeki telefonumu alıp çıktım. aysel e sınıfını ve bölümünü söylememesini istemiştik. aysel in ders saati bitmişti ve okuldan çıkmıştı. boşa arıyordu. bense içimden seviniyordum. artık oyun benim lehime dönmüştü. sınıfa girdim. aslı bana bakıyordu. anlam veremedim. bir kaç gün önce aramıştı ama onu azarlamıştım. sırama geçip oturdum. aslı yanıma gelip, küs müsün hala bana dedi. ben de, başımdan gider misin lütfen çok mutluyum şu an ve bu mutluluğu bozmana izin vermem dedim. o anda sınıfa tuğçe girdi. sırasına geçip oturdu. hala ağlıyordu. aslı bana dönüp, ne oldu acaba dedi. ben de, aldatmış sevgilisi dedim ve videoyu ona da izlettim. o da şaşırdı. ona, tüm kızlara gidip bu olayı anlatmanı istiyorum dedim. belki o zaman barışabiliriz dedim. kız anlamsız bir şekilde yüzüme bakıyordu. hadi git diye üsteledim. yanımdan kalktı ve tuğçe nin yanına gitti. bir kaç dakika sonra okan geldi ve kim çekti lan o videoyu dedi. sesimi çıkartmadım. kavga etmek istemiyordum. murat hocaya borçlu kalmak istemiyordum. okan yanıma gelip sen mi çektin lan süt çocuğu? yediğin dayaklar yetmedi mi dedi. ben de, git başımdan yediğin pislikleri benden mi çıkaracaksın dedim. sen git sevgilini aldat sonra da gel videoyu çekeni ara iyi mi dedim. murat hocanın odasındaki gibi yüzüne bakıp sırıttım. bu gülüşü o da anlamıştı ve mimikleri değilmişti. elinde delil yoktu benim çektiğime dair. git başımdan dedim ve sıraya kafamı dayayıp sessiz sessiz güldüm. okan tuğçe nin yanına gidip, kızı bulamadım dedi. tuğçe, git başımdan allah ın belası dedi ve çantasını okan a fırlattı. artık oyunu ben izliyordum. onu herkesin önünde ben rezil ediyordum. hoca derse girdi ve okan gitti. bu daha başlangıçtı.

    bölüm 31:

    artık oyunu ben yönetiyordum. ders bitmiş mutlu bir şekilde yurdun yolunu tutmuştum. birden tuğçe beni durdurdu. o kız kimdi diye bana sordu. ben de ne bileyim ben dedim. sınıfa girecektim. baktım ki seninki bir kızla konuşuyor hemen fotoğraf çektim. öpüşmeye başlayınca da videoya aldım dedim. o çocuğa güvenmekte hata yaptın, o çocuk en başından beri seni aldatıyordu dedim. sen nereden biliyorsun dedi. saf olma dedim. diyelim ki o kızı tanımıyordu neden beş dakika boyunca konuşmuş. seni sevseydi direkt kızın yüzüne karşı benim sevgilim var der ve 30 saniye içinde orayı terk ederdi dedim. sen olsan öyle yapmaz mıydın dedim. tuğçe susmuştu. benim haklı olduğumu düşünüyor olmalıydı. gözlerine bakıp, seni kullanıp atmasına izin mi vereceksin dedim. git ve ona yaptıklarını ödet dedim. ben olsam sınıfta herkesin içinde ona tokadı basar terk ederdim dedim. yemi yutmasını umuyordum. kafasına çivileri sağlam çakıp çıkmaması için elimden gelenin en iyisini yapıyordum. tuğçe nin gözleri dolmuştu. elimle göz yaşını silip, ağlama boşver hem böylesi daha iyiydi o pisliğin ve bencilin teki dedim. tuğçe gözlerimin içine baktı. benim yalan söylediğimi sanıyordu ama gözlerimi ona sevgi ile doğrultmuştum. kız inanmış olsa gerek sağ ol deyip uzaklaştı. hayatımda bu kadar iyi rol oynamamıştım. hiç olmadığım kadar sevinçle yurda döndüm. ertesi gün sınıfta bir kargaşa vardı. herkes ödev yapmaya çalışıyordu. hoca 5 dakika önce gelmiş ve roman özeti istemiş sonra tekrar gitmişti. ben de tolstoy un insan ne ile yaşar kitabının özetini yazdım. kitap kısa ve basitti. insanın allah sevgisinden başka bir şey ile yaşayamayacağını değişik bir olay örgüsüyle anlatmıştı. 5 dakikada yazdım. en erken ben yazmıştım. herkes yazmaya devam ediyordu. tuğçe ise hiçbir şey yazmıyordu. pencereden dışarıyı seyrediyordu. birden sınıfa okan geldi ve tuğçe nin yanına yöneldi. tuğçe den özür diliyordu. özür dilemesi suçunu kabul etmesi anlamına geliyordu. tuğçe nin elleri titremeye başlamış nefes alıp verişi değişmişti. birden arkasını dönüp okan a tokat attı. herkes yazmayı bırakıp ikiliye bakmaya başladı. yüzümde istemsiz tebessüm vardı. okan, tuğçe senden hiç beklemezdim. bana inandığını sanmıştım. o kızı bulup her şeyi açıklayacağım ve sen de pişman olacaksın dedi. tuğçe hiç oralı bile olmadan pencereden dışarıyı seyretmeye devam etti. okan da arkasını dönüp gitti. sevinçten aklımı oynatacaktım. hemen yeşim i aradım.

    bölüm 32:

    yeşim, aysel e söyle okan ın karşısına bu aralar çıkmasın dedim. yeşim, tamam söylerim dedi. ben de kısa kestim ve, her şey için sağ ol deyip kapadım. okan aysel i bulursa sıkıştırabilirdi. kız da baskıya gelmeyip her şeyi söyleyebilirdi. okan sakinleşene kadar ortalıkta gözükmemesi en iyisiydi. bu düşüncelere dalmışken gözüm tuğçe ye takıldı. gerçekten seviyor olmalıydı ki elleri ve ayakları hafifte olsa titriyordu. içimden, yanına gidip boşver unutursun deyip teselli etmek geçiyordu ama vereceği tepkiyi bilemediğim için bir şey yapamıyordum. beş dakika sonra hoca içeri girdi ve tuğçe de yerine oturdu. ders sonu tuğçe, eşyalarını toplayıp hemen dersten çıktı ve dış kapıya doğru yöneldi. ben de onu takip ettim. biraz pişmanlık duyuyordum. bu tipteki kızların biri gider biri gelir mantığıyla hareket ettiğini ve çok üzülmeyeceğini düşünmüştüm. ama öyle olmadı. peşinden otobüs durağına kadar geldim. yanına yaklaşıp, şey, ben çok üzgünüm bu kadar üzüleceğini bilsem onları sana izletmezdim. senin hata yapmaman için ben onları sana gösterdim. aldatılmak kötü bir duygudur diye de son darbeyi yaptım. kız gözleri dolu bir şekilde, sen doğru olanı yaptın dedi. onun böyle biri olacağını tahmin edebiliyordum ama umursamıyordum. artık bitti. o kendi yolunu seçti dedi. ben de, üzülme boşver dedim. sen ona üzülürsün ama o seni iki günde unutur merak etme dedim. ben buraya pişmanlık duyduğumu belirtmek için geldim dedim. seni asla ve asla üzme amacımda olmadığımı sadece gerçekleri görmek istediğimi bilmeni istedim dedim. o da, sağ ol ama şu an konuşacak halim yok dedi. ben de, peki deyip yanından ayrıldım. telefonum çaldı. arayan yeşimdi. yeşim, kıza söyledim tamam dedi ama parayı şimdi istiyor. eğer parayı vermezsek gidip oğlana ve kıza her şeyi anlatacağını söyledi. ne yapmamı istersin dedi. sinirlenmiştim. ne kadar para düşkünü bir kız diye içimden geçirdim. yeşim e, bak ona daha işin tamamen bitmediğini, okan ın onu bulursa kötü olacağını, bir süre ortalıkta gözükmeyip işleri yoluna koyduktan sonra parasını alacağını söyle dedim. yeşim, kabul etmeyecek gibi duruyor dedi. ben de, o zaman kabul etmesini sağla dedim. çocuğun psikopat olduğunu, seni bulursa döveceğini falan söyle. gözünü korkut. buradayız kaçmıyoruz ya dedim. yeşim, peki söylerim deyip kapattı. dersi kaçıracaktım. mola bitmişti. koşayım dedim ama sağ belime sancılar giriyordu. sancılar ufak tefekti ama yine de canımı acıtıyordu. zor da olsa derse yetiştim. sacit: birader, sen hala aslı dan hoşlanıyor musun dedi. hayırdır dedim. sacit, ben aslıdan hoşlanıyorum birader dedi. şaşırmıştım. ağzım açık kaldı. cevap veremedim. sacit e, hoşlanıyorum lan dedim. amacım sacit in o kızdan uzak durmasıydı. çünkü o kız çıkarcının biriydi. benim gözümde bir nebze değeri yoktu. sacit, geçen gün nefret ettiğini söylüyordun ama dedi. ben de, ondan uzak dur sacit. bak sana son kez diyorum. ondan uzak dur. sacit, tamam ben sevince değerlendi zaten değil mi diye tavır yapmaya başladı. sacit e açıklayamazdım. o kız pisliğin biri görmedin mi kaan a neler yaptığını desem de ve diğer olayları bir bir anlatsam da işe yaramayacaktı. herkes aynı mı birader diyecekti. en iyi yol buydu. sacit, bir süre konuşmayalım birader dedi. ben de peki deyip başka sıraya geçtim. hoca bizim fısıldaşmalarımızı duyuyordu. bize dönüp, tamam yeter artık dedi. sustum ve dersi dinlemeye başladım. birden kapı sert bir şekilde açıldı. o kadar sertti ki çıkardığı sesten kızlar çığlık atmıştı. içeriye okan girdi.

    bölüm 33:

    hoca şaşırmıştı. ne yapıyorsun lan dingil burası ahır mı diye azarlamıştı. okan fotoğrafları ve videoyu benim çektiğimi öğrenmişti. peki nereden öğrenmişti. ben, aslı,yeşim ve tuğçe biliyordu. tuğçe onunla ilişkiyi kesmişti. yeşim gizlendiği ve okan ın kendisini görmediğini söylemişti. geriye bir tek aslı kalıyordu. ona yüz vermeyip telefonu yüzüne kapattığımda sinirlenmiş olmalıydı. bunun acısını bu şekilde çıkarabilirdi. korkmuyordum kavga istiyorsa kavga ederdim. hoca, okan ı kolundan tutup çık lan dışarıya terbiyesiz herif, işlem yaptırtma bana deyip kapı dışarı etti. hocayı hiç böylesine sinirli görmemiştim. hoca, böyle tipleri almayacaksın okula. ne edep bilir ne de kültür. neyse biz dersimize dönelim dedi. dersi anlatmaya başladı ama ben dersi dinleyemiyordum. kafam karmakarışık olmuştu. aslı neden gidip hemen yetiştirmişti? aslıdan bir kez daha nefret etmiştim. okan kapıda beni bekliyordu bundan adım gibi emindim. ders sonu hoca çıktı ve içeriye hışımla okan girdi. koşarak üstüme geliyordu. heyecanlanmıştım. elimde kitaplarım vardı. tam bana vuracağı anda midesine kitabı fırlattım. ardından kolundan yakalayıp yere yatırdım ve: kavga istemiyorum dedim. okan: lan or..... çocuğu sen neden benim ayrılmama neden oldun ha dedi. sinirden kolunu daha da büküp sırtına sert ama acıtmayacak biçimde vurdum. kavga istemiyorum lan, laftan anlamıyor musun deyip kolunu bıraktım. bırakır bırakmaz mideme yumruk attı. iki büklüm oldum. ardından sırtıma da bir yumruk geldi. yere düşüyordum ki sıraya tutundum. sağ belime tekme attı. yine nefes alamamaya başladım. canım çok yanıyordu. o an o acıyla ayağa kalkıp defter,kitap ne varsa yüzüne fırlattım. sacit dayanamayıp oğlana kafa ettı. oğlanın yüzü kanlar içinde kaldı ve def olup gitti. nefes alamıyordum. birden burnumdan kan gelmeye başladı. gözlerim tekrar kararıyordu. sacit kolumdan tutup sıraya oturttu. biraz su verip neyin var dedi. burnumdan kanlar gelmeye devam ediyordu. bir iki dakika sonra nefes alış verişim düzeldi. kanlar hala durmamıştı. kağıt peçeteyle tampon yapıyordum. topallayarak tuvalete gittim. elimi yüzümü yıkadım. içimden okana ana avrat sövüyordum. canıma tak etmişti. dövsem döverdim ama aptallar gibi dayak yemiştim. kendimi forrest gump gibi hissediyordum. anlamsızca sadece anlamsızca olan biteni anlamaya çalışıyordum ama anlayamıyordum. sacit e teşekkür edip benim yerime imza atmasını istedim. okuldan ayrılıp yurda döndüm.

    bölüm 34:

    ertesi gün okula gittim. okan denen varlığı arıyordum. sinirliydim. hiçbir yerde bulamadım. bulsam kavga edip bana yaptıklarının hesabını soracaktım. ne olacaksa olsun deyip ipleri koparmıştım. iyi durumda değildim. psikolojik olarak travma geçirdiğimi sanıyordum. kafamda devamlı şiddet kelimesi geçiyordu. ona şiddeti gösterecektim. hiçbir yerde bulamadım ve derse girdim. artık başka planlarım vardı. okan ın arabası vardı. babası zengindi bu yüzden otobüse binecek hali yoktu. tahir in babası polisti. eğer onda trafik polisinin araç gereçleri varsa aklıma süper bir plan gelmişti. tuğçe nin telefonundan okan a mesaj atıp akşam sekizde kafenin önünde olmasını isteyecektim. o da arabayla oraya gelirken yüz metre ötede polis çevirecekti. bu polis yurttaki oda arkadaşım barış olacaktı. barış ın üstünde fosforlu yeşil yelek ve elindeki aletle arabayı durduracak ve arabaya getirecekti. araba barışın arabası olacaktı. arabayla arkadaşlarım bizim yurdun ilerisindeki evlerin arasında kalan boş arsaya getirecekti. biz de çocuğu dövüp tekrar arabasına bırakacaktık. intikamımı alıp bir daha da bulaşmayacaktım. hemen tahir i arayıp araç- gereçleri sordum. tahir, bakarım deyip kapattı. barış ı arayıp akşam müsait olup olmadığını sordum. barış, müsaitim dedi. ben de tamam akşam konuşuruz dedim. barış ı ikna ederdim. tahir de de araç gereçler olursa geriye tuğçe nin telefonu kalıyordu. bunu aslı yapacaktı. aslı nın yanına gidip yağ çekecektim ve bir şeyler ısmarlamak istediğimi söyleyip özür dileyecektim. olaya girip tekrar sevgili olabileceğimi yalnız bunun için bir şey istediğimi söyleyecektim. kabul etmesi için her şeyi yapacaktım . kabul etmezse işi kendim çözecektim. ya da en baştan kendim çözüp aslıyı işe karıştırmayacaktım. beni o ispiyonlamıştı ona güvenemezdim. son dersten de çıkıp yurda döndüm. karnımı doyurup ödevlere baktım. saat 11 olduğunda dua edip yattım. ertesi gün, son dersten çıktıktan sonra tuğçe nin yanına gidip özür diledim. bir şeyler ısmarlamak istediğimi söyledim. kantine gidip iki çay aldım. o masada otururken üstüne bilerek çayı döktüm. çok özür dilerim ben istemden oldu dedim ve cebimden bir peçete çıkarıp üstünü silmeye çalıştım. kız, tamam önemli değil ben bir tuvalete gideyim dedi. peki bekliyorum dedim. tuvalete gitti. ben de hmen çantasından telefonunu alıp hızlıca adresi ve tarihi yazdım. sonra da numarayı engelledim. okan kızı arasa da telefon hep meşgule atacaktı. telefonu çantaya koydum ve bir çay daha alıp tuğçe yi bekledim. gelince de özür dileyip 10 dakika konuştum. konuştuktan sonra otobüse bindirip yolladım. ardından telefonum çaldı. arayan tahirdi. tahir: şanslısın dedi. her şey tamam dedi ve ne olacak bunlar dedi. ben de sağ ol dostum sen getir boşver dedim. yurda dönüp barışla konuştum. barış biraz mırın kırın etti ama sonradan zor da olsa ikna ettim. artık her şey okan ın yemi yutmasıydı. akşam olmuştu.

    bölüm 35:

    arsada bekliyorduk. tahir teçhizatı getirip barış a verdi. barış da teçhizatı hazırladı ve arabasına bindi. şans dileyip yolladık. barış, üstünde yelek elinde de sellektör fener vardı. bir buçuk saat sonra barış arabayla arsaya geldi. heyecanlanmıştım. arabadan indi ve arka kapıyı açıp okan ı indirdi. hemen yüzlerimizi maskeyle kapattık. bende ghost maskesi vardı. arkadaşımdan ödünç almıştım. diğer arkadaşlarımda da vandetta maskeleri ve değişik bir çok maske vardı. barışın yanına gittim ve kolundan tutup biraz uzaklaştırdım. nasıl aldın diye sordum. barış, arabayı biraz ileriye koydum. sellektör fenerimle bunu durdurup ehliyet ruhsat istedim. arabama gidip araştırıyormuş gibi yaptım. iki dakika sonra dönüp, bir hata olmalı ehliyetiniz geçersiz bizimle merkeze geleceksiniz dedim. oğlan şaşırdı. bir kaç dakika bekledi. düşünüyordu. sonra aşağıya inip arabama bindik. ardından buraya getirdim. gelirken nereye gidiyoruz sen kimsin ne oluyor diye sayıp durdu cevap vermedim. zaten yol beş dakika sürdü dedi. ben de, tamam sağ ol barış. yarın teçhizatları tahir e verirsin deyip yolladım. ardından sacit in yanına gidip kulağına fısıldayıp, başla dedim. okan, ne oluyor lan, kimsiniz demeye devam ediyordu. sacit, okan a bir yumruk atıp susturdu. sen zengin bebe. sen çok kötülük yaptın. saf bir çocuğun duygularıyla oynadın ve onu dövdün. onun bedduasını aldın. artık bedel ödeme zamanın geldi deyip suratına yumruk attı. oğlan yere düştü. ben de ileriye atılıp sağ beline bir tekme attım. bu sefer o nefessiz kalmıştı. saçlarından tutup kafasını kaldırdım. ben onun gözlerime o da benim maskeme bakıyordu. bu sefer ben gülüyordum. okan, erkeksen çıkar lan maskeni dedi. saçlarını bırakıp tekme atmaya yöneldim. ayağımı kaldırıp vuracaktım ki yapamadım. o acıyı hissetmiştim. nefes alamadığımı hissettim. boğazım sanki düğümleniyordu. psikolojik olarak etkilenmiştim. ayağa kaldırıp karnına bir tane vurdum. tekrar yere düştü. sacit, okan ı ayağa kaldırıp bir tane daha kafa attı. maskesi hafif parçalanmış ve kan olmuştu. bu kadar dayak yeterliydi. sacit e elimle okey işareti verdim. sacit, bir daha kaan ya da başka birisine buluşma. eğer bulaşırsan sonun kötü olur dedi. okan yerde cansız yatıyordu. yorulmuştu ve ayağa kalkacak gücü yoktu. sacit e fısıldayarak arabasına kadar götürelim dedim. yol 5-10 dakika bir şeydi. arabasına kadar taşıyıp geri döndük. arkadaşlarıma teşekkür edip hepsini uğurladım. yurda döndüm. içimde inanılmaz bir sevinç vardı. kaan ı arayıp, her şeyin yoluna girdiğini ve artık kimsenin baskı yapamayacağını anlattım. bir kaç dakika konuştuk. gidip odama gidip yattım.

    bölüm 36:

    ertesi gün okula gittim. ilk dersten çıkar çıkmaz gözüm okan ı aradı. bulamadım. o esnada telefonum çaldı. arayan yeşim di. yeşim, kız parasını istiyor. eğer vermezsek gidip her şeyi anlatacağını söyledi. ben de tamam deyip yolladım. bugün parayı vermemiz gerek dedi. ben de, tamam eline 20-30 lira sıkıştır ve gönder dedim. ısrar ederse okan a yanlış bilgiler gideceğini ve seni dövebileceğini söyle. gözünü korkut. eğer parayı alıp da gider bir şeyler anlatırsa bunun onun için kötü olacağını üstüne bastırarak anlat dedim. parayı sen ver sonra ben sana veririm dedim. yeşim, cebimde 30 lira yok dedi. yanıma gelmesini söyledim. beş dakika sonra yanıma geldi. cebimden 20 lira çıkarıp verdim. al bununla ikna etmeye çalış dedim. eğer fazlasını isterse 30 lira ver ve yolla dedim. sonra gel ben sana 10 lira veririm dedim. tamam deyip gitti. aysel sorun çıkaracak gibiydi. kızın tipinden paragöz olduğu belli oluyordu. sınıfa girip sacit le dünkü olayı sessizce konuşuyorduk. aradan 10 dakika geçti ve yeşim tekrar aradı. yeşim, parayı kabul etmiyor. eğer 100 lira vermezsek her şeyi anlatacağını ve kimseden korkmadığını söylüyor. ne yapayım dedi. ben de, bekle yanınıza geliyorum deyip kapadım. sacit i de alıp yeşimin yanına geldik. yeşim bizi kızın yanına götürdü. kızın yanında arkadaşları vardı. yeşim e, git şunu buraya getir dedim. yeşim aysel i alıp yanımıza geldi. yanımda taş gibi duran sacit birden kızın ağzına düşecekmiş gibi oldu. sacit öne atılıp, merhaba dedi. sesindeki tonlamayı yanındayken hiç duymamıştım. resmen kıza yazacaktı. aysel e, bana bak dedim. sen öğrencinin parasının olmadığını bilmiyor musun dedim. aysel, o gün vardı ama dedi. ben de, o gün geride kaldı. parayı harcadım bitti dedim. al şu 20 lirayı gerisini de sonra hallederiz dedim. aysel, dalga mı geçiyorsun deyip elime vurdu. elimdeki para yere düştü. sinirlenmiştim. kızın saçını tutmaya kalkıştım ki sacit kolumdan tuttu. sacit, tamam ben veririm parasını dedi. sacit e dönüp, ne diyorsun oğlum dedim. parayı harcamadık mı diye üsteledim. sacit, boşver ben hallederim dedi ve aysel e dönüp, bir şeyler içelim o sırada da paranızı vereyim dedi. arkadaşımın kusuruna bakmayın biraz sinirlidir kendisi diye de ekledi. şaşırdım. kendinde misin diye sordum. sacit, sen git hadi ben hallederim dedi. peki deyip sınıfıma döndüm. aklım sacit teydi. kıza aşık olmuştu. bu riskliydi. kızı bizim yanımızda görürse okan şüphelenebilirdi. tuğçe de kızı görüp kavga edebilirdi. sacit le konuşmam gerekecekti. sınıfa kaan geldi. hayırdır deyip yanıma oturttum. kaan, sağ ol deyip sırtıma vurdu. aslı bana bakıyordu. bir şeylerden şüpheleniyordu. kaan a, önemli değil dedim. halini hatırını sordum. aslı bizim yanımıza doğru yöneldi ne konuştuğumuzu merak ediyordu. aslı ya bakıp, senden konuşmuyoruz rahat ol dedim. aslı kızardı ve, zaten konuşamazsınız deyip gider gibi yaptı. kaan la dertleşip sınıfına uğurladım. içim rahattı. maçı ben kazanıyordum. biraz sonra sacit geldi. eli yüzü kıpkırmızı olmuştu.

    bölüm 37:

    ne oldu diye sordum. sacit, aşık oldum dedi. nasıl dedim. kızı kantine götürdüm sonra parayı çıkardım masaya attım. adını sordum. kız paraya baktı bir süre. bu ne dedi. ben de, adın ne diye tekrarladım. adım aysel dedi. ben de sacit dedim ve elimi uzattım. kızla tokalaştım ama kız hala paraya bakıyordu. ben de, bak bu parayı seninle beraber harcayabiliriz dedim. buradan çıkar bir kafeye gider tanışır, oradan da yemek yer ve sinemaya gideriz dedim. kız bu kadarla mı dedi. bir elli lira daha çıkardım ve masaya attım. yeter mi dedim. kız şaşırdı. gözlerinin içine bakıp ellerini tuttum. bir şans verirsen mutlu olurum dedim. kız, şey bilmiyorum deyip lafı geveliyordu. gözlerine bakıp, ben sensiz yarım kalırım artık dedim ve elini öptüm. kız şaşırmıştı. peki deyip gitti. ben de arkasından bakakaldım dedi. sacit e, yaptığın iş riskli dedim. eğer kızı yanında okan görürse kötü olur dedim. sacit sesini kalınlaştırarak bir şey olmaz dedi. risk alma dedim. eğer kızla çıkarsan buralarda gezme dedim. sacit, sana mı soracağım dedi. ben de, tamam lan ne halin varsa gör dedim. sacit, kızma kızma gel deyip bana sarıldı. tamam sırnaşma deyip geri itip güldüm. onu bu kadar mutlu görmemiştim. sacit birden gülmeyi kesip bana kaşlarıyla arkaya bak dedi. arkamı döndüğümde topallayarak gelen okan ı gördüm. bize bakıyordu. bu sefer sırıtmayacaktım. gözlerine dik dik baktım. sınıfa girecekken birden durdu. arkasını dönüp bize tekrar baktı. bir şeyler diyecek gibi oldu ama demedi. sacit e, kızın parasını verdin mi dedim. sacit, onu hallettim kafana takma dedi. nasıl dedim. parayı çıkışta harcayacağız dedi. sinirden güldüm. aşk buydu işte. para falan dinlemez her şeyini alırdı. kız kabul etti mi dedim? sacit, çıkışta işte görüşeceğiz dedi. iyi deyip sınıfa girdik. son ders olmuştu. ders sonu sacit füze gibi fırlayıp gitmişti. içimden ona şans dileyip yurdun yolunu tuttum.

    bölüm 38:

    -sabah erken kalktım. uyku tutmamıştı. aklım sacit'teydi. üstümü değiştirip, kahvaltı ettim. kitaplarımı da alıp otobüs durağına yöneldim. güneş vardı ama rüzgar ısınmama izin vermiyordu. beş dakika sonra otobüse bindim. otobüs ağzına kadar doluydu. kendime göre bir yer seçip oraya yöneldim. aklımda sacit'in aldığı risk vardı. gidip uyaracaktım. laftan almazsa kızla konuşacaktım. o arada arkadan biri,
    - tanımadın mı, benim lan? dedi.
    - çıkaramadım dedim. lan diye hitap ettiğinden, sinirlenmiştim. gözlerinin içine bakıp: kimsin dedim.
    - yazıklar olsun lan sana. benim ben lisedeki sıra arkadaşın. yakup.
    - yakup mu? düşündüm bu sıra arkadaşım olamazdı. saçlarını uzatmış, sakallarını kesmemişti. ayrıca gözlüğünü de çıkartmıştı. daha dikkatli bakınca tanıyabildim. lan, sensin demek. çıkaramadım. ne işin var burda? dedim.
    - burada okuyorum. sen de mi burada okuyorsun? dedi.
    - evet dedim. nereyi kazandın diye de ekledim.
    - yakup, mekatronik mühendisliği dedi.
    - şaşırdım. nasıl kazandın lan orayı dedim.
    - çalıştım.
    - otobüs durmuş, üniversiteye gelmiştik. otobüsten inip okula yöneldik. mühendislik fakültesi benim fakülteme göre daha yakındı. mühendislik fakültesinin önünde durduk.
    - nerede kalıyorsun? dedim.
    - kyk da dedi. sonra da, telefonunu ver diye ekledi.
    - telefonum vardı zaten sende dedim.
    - hattı kaybettim dedi.
    - ben de numaramı verdim. beni çaldırdı ben de onu kaydettim.
    - yakup, ben dört buçukta çıkıyorum burada olursan görüşürüz dedi.
    - tamam deyip ayrıldım. kendi fakülteme yöneldim. sınıfıma girdim. yakup'un nasıl değiştiğini düşünürken karşıma sacit çıktı.
    - sacit, neler oldu neler sana anlatayım dedi. beni bir köşeye çekti ve oturduk. kızla çıkışta buluştum. ne yapalım diye sordum. kız da, parayı bana ver sonra düşünürüz dedi. ben de, hayır, sana güveniyorum ama yalnız kalmak istemiyorum deyip reddettim. aysel, para bende dursun. söz gitmeyeceğim dedi. parayı uzattım. alırken elini tutup, sakın beni üzme dedim. aysel, peki peki deyip lafı geçiştirdi. sıkılıyor gibi görünüyordu. yüzüme bakmıyor, sağa sola bakıyor, bazen de telefonla uğraşıyordu. canımı sıkmaya başlamıştı. gitmenin yolunu arıyordu. tam bir şey söyleyecektim ki masaya tanımadığım bir oğlan oturdu. hayırdır birader dedim. oğlan, ben aysel in eski sevgilisiyim. aysel anlatmadı mı sana yoksa dedi. aysel sırıtıyordu. masaya vurup, dalga mı geçiyorsunuz lan dedim. aysel gülmeyi bırakıp, oğlana döndü ve, bulaşma boşver dedi. elim ayağım titremeye başladı. ayağa kalktım oğlanın kulağına eğilip, eğer buradan defolup gitmezsen hayalarına öyle bir tekme atarım ki her gün yediğin tekmeyi ve o acıyı düşünürsün dedim. oğlan gözlerime baktı. korkmuşa benzemiyordu ama bela da almak istemiyordu. aysel oğlanın elini tutup, biliyor musun seni de özlemişim. hani sana çok aşıkken bana bir şiir okumuştun adı neydi onun? oğlan, aysel git başımdan, attila ilhan'ın dedi. ben de onları izliyordum. kızdan parayı alıp gidecektim. birden oğlan kızın gözlerine bakıp şiiri okumaya başladı.

    Sevindiğim anda sen üzülürsün.
    Sonbahar uğultusu duymamışsın ki
    içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
    uzak yalnızlık limanlarına.
    Aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
    Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
    Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
    Sakın başka bir şey getirme aklına.
    Aysel git başımdan ben sana göre değilim,
    ölümüm birden olacak seziyorum,
    hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
    Aysel git başımdan seni seviyorum...

    şiiri bitirdikten sonra kızın yanına gidip parayı ver lan dedim. kız, ne parası be salak mısın dedi. kızın ağzına bir tane vurdum. kız oturduğu sandalyeden yere düştü. oğlan ayağa kalkıp ne oluyor lan dedi. kızdan parayı alıp, ne haliniz varsa görün dedim. arkamı dönüp yürümeye başladım. oğlan arkamdan hızlıca koşup sırtıma atladı ve beni yere düşürdü. tam vuracaktı ki birden doğruldum ve bunu ittim. birader elimde kalırsın defol git diye bağırdım. oğlan adam mısın lan, gücün kızlara mı yetiyor diye bağırıyordu. tekrar arkamı döndüm ve gitmeye başladım. çocuk arkamdan bakakaldı.
    - ben de, çocuk nasıl biriydi dedim?
    - sacit, uuzn saçlı, senin boylarında, sakallıydı dedi.
    - çantası var mıydı diye sordum.
    - sacit, vardı mavi renkteydi dedi.
    - bu yakup olabilir diye içimden geçirdim.
    - sacit, ne oldu tanıyor musun yoksa dedi.
    - hayır tanımıyorum dedim. hoca derse girdi ve imza kağıdını(yoklama) öndeki kıza uzattı. içimden yakup'un psikopat bir çocuk olduğunu ve neden sacit'i dövmediğini düşünüyordum. çocuk birden parlardı. ne yapacağı belli olmazdı. bir keresinde kaleminin kapağını düşürmüştüm. yakup birden parlayıp ne yapıyorsun lan deyip yakamı toplamıştı. gözlerinin içine baktığında hiç de şaka yapmadığını aksi bir şey söylersem bana vuracağını anlamıştım. kapağı yerden alıp, al lan ne kıymetliymiş deyip sıraya koymuştum. çocuğun anne ve babası devamlı kavga ediyordu. 20 yıldır çocuk bu kavgalı ailenin elinde büyümüştü. bir de buna okuldaki hocalar eklenince çocuğun kayış kopuyordu. çocuğun ailesinin kavga ettiğini annesi hocaya anlatırken duymuştum. annesi hocaya, evde hep babasıyla kavga ediyoruz. sırf onun için bu kadar katlandım. dersleri bizim yüzümüzden başarısızsa... derken hoca bizi görüp oradan uzaklaştırmıştı.
    - sacit, o çocuk bir daha karşıma çıkmasın dedi.
    - dersteyiz blok yapmaz da ara verirse o zaman konuşuruz deyip konuyu kapattım. hoca blok yapmıştı.ara verdiğimizde kapının önüne çıktık. karşımızda okan bizi bekliyordu.

    bölüm 39:

    okan'ın yanında yakup ve aysel de vardı. yakup beni görünce boynuma sarıldı ve, demek buradasın dedi. ben de, evet buradayım dedim. yüzümün asıldığını anlamıştı. yakup, canın mı sıkkın senin diye sordu. hayır dedim. okan, yakup bu zibidi senin arkadaşın mı dedi. yakup, zibidi mi? diye sordu. okan, evet o bir işe yaramaz, dayak yemeyi seven bir zibidi dedi. aysel, sacit o parayı sana yedirmeyeceğim dedi. okan, demek parayla bana oyun oynadınız ha dedi. ellerini çıtlattı. ardından boynunu çıtlatıp, kollarını sıvadı. kavga başlayacaktı. yakup, aysel kapat çeneni dedi. okan, evet aysel sen para için her şeyi yapan bir fahişesin dedi. yakup da sinirlenmişti. o da kollarını sıvamaya başladı. ben olacakları beklerken birden yakup, sacit'e bir yumruk attı. şaşırdım. okan'a vurması gerekirken sacit'e vurmuştu. vurduktan sonra, ulan seni yavaş yavaş döveceğim dedi. yakup iyi kavga ederdi. kavga başladı mı onu kimse durduramazdı. siniri geçene kadar kavga ederdi. ayırmaya çalışanlara bile vurur kendisini bırakmalarını isterdi. oyun başlıyordu. okan benim üstüme yürümeye başlamıştı. aysel, allah belanızı versin verin şu paramı da gideyim sorun çıkartmak istememiştim dedi. yakup, aysel git başımdan dedi. aysel şiiri hem iyi hem kötü olarak gerçekten anlamıştı. aysel bir anda arkasını dönüp gitti. okan, bu kadar ahmak olacağını sanmazdım. neden o kıza parasını vermedin? fakir p.... dedi. aklım hala yakup'taydı. onun için endişeleniyordum. okan'a, bak bana beş dakika ver. beş dakika sonra istediğin kadar kavga ederiz dedim. okan, korktun mu lan? kaçacak mısın yoksa dedi. sinirleniyordum. yanındayım bir yere gittiğim yok ben sen değilim dedim. ellerini yakamdan çekip ittim. beş dakika diye üsteledim. okan geri çekildi. hemen yakup'un yanına gittim. ayırmaya çalışıyordum. yakup, sacit'in kafasına doğru yumruk atıyordu. sacit'in ağzı yüzü kan olmuştu. yerde öylece yatarken kendimi çok çaresiz hissetmiştim. bir anda kavgayı gören herkes etrafımızı sardı. yakup'a bir tane vurdum. yeter dedim. yakup vurduğum yeri elleriyle tutup gözlerime bakıyordu. sinirlenmiştim. yakup benim nasıl biri olduğumu biliyordu ve ona asla ve asla vurmayacağımı da biliyordu. donup kalmıştı. hemen bir mendil çıkartıp sacit'e tampon yapıyordum. ayağa kaldırıp tuvalete götüreyim derken sırtıma bir tekme yedim. bir anda sacit ve ben yere düştük. sırt üstü düştüğüm için kimin vurduğunu görememiştim.

    bölüm 40:

    -sırtım acıyordu. sacit donuk gözlerini gözlerime dikmişti. eli yüzü hep kan olmuştu. hayatımda ilk defa ne yapacağımı bilmiyordum. kalkıp kavga mı etmeliydim yoksa sacit'e yardım mı? sacit'in gözleri beni kavga etmeye zorluyordu ama kalbim ona yarım etmemi. bir anlık kararla ayağa kakltım. sacit'in koluna girip tuvalete götürmeye çalışacaktım. sırtım hala onlara dönüktü. kimin vurduğunu görememiştim. sacit'in koluna girdim ve ayağa kaldırdım. yavaş yavaş onu götürmeye başladım. tuvalete üç adım kala sırtıma bir daha tekme yedim. sacit ile ben tekrar yere düştük. sinirlenmiştim. sacit'i duvara yaslayıp arkamı döndüm ve kim olduğunu bilmeden rastgele bir yumruk salladım. sırtıma vuran yakup'tu. vurduğum yumrukla sendelemiş biraz geriye doğru gitmişti. kim olursa olsun benim sinirimin önünde duramazdı. o sinirliyse ben de sinirliydim. o da beni iyi biliyordu. ben ondan biraz daha sakindim ama karakterlerimiz aynıydı. ne o ne de ben birbirimize bu zamana kadar bulaşmamıştık. sinirli bir halde, yakup ne derdin var lan! adamı komalık mı edeceksin. sırf kavga etmek için benim canımı mı yakacaksın. biliyorsun canımı sıkarsan arkadaş ne tanımam dedim.
    - sacit, mert. tamam artık. yet...
    - lafın gerisini getirememişti. daha da sinirlendim. bu sefer avazım çıktığı kadar bağırdım. yeterrrrr.......
    - okan, bağırma lan burası lise değil. burada öyle at koşturamazsın. gerçi siz hayvansınız doğru nasıl da unutmuşum dedi.
    - senin.... demeye kalmadan okan'ın yakasına yapıştım. aklım sacit'teydi. ona kaç kez söylemiştim. o kızdan uzak dur diye. o kızı bulursam onu da dövecektim.
    - okan, ne oldu lan süt bebesi. bak senin arkadaşın biraz sonra daha da kötü olacak dedi.
    - arkamı dönüp baktığımda yakup, sacit'in yanına diz çökmüş gözlerinin içine bakıyordu. birden elini kaldırdı ve sacit'in suratına bir yumruk attı.
    -sacit, buradan.... sen.... bit.... ana.....
    - konuşamıyordu. burnu kanlar içindeydi. yakup diye bağırdım ve yakup'a kafa attım. yere düştü. artık onunda burnu kanıyordu ama sacit'in ki kadar değil. sacit'in yanına koştum. hemen tuvalete götürüp elini yüzünü yıkadım. mendilimde kanayan yere tanpon yapıyordum. sacit ayakta zor duruyordu. çeşmeyi kapatacağım an sacit'i bıraktım ve bıraktığım anda yere yığıldı. her yer kan içindeydi. panik olmuştum. sacit'i hemen sırtıma alıp götürmeye çalıştım. sacit'i üç adımdan sonra bırakmak zorunda kaldım. sacit'i duvara yasladım ve yardım edin diye bağırdım. kimse yardım etmiyordu. ahmak ahmak suratıma bakıyordu. lan yardımınız sizin olsun deyip sacit'i tekrar sırtıma aldım. beş adım kadar attım. az kalmıştı. kapıya ulaşırsam hemen taksi çağırıp hastaneye gidecektik. bir adım daha attım ki sırtıma bir tekme yedim. lann diye bağırdım. sacit yanıma düştü. gözleri kapanmıştı. yerden kalkacağım zaman sağ belime bir tekme yedim. yine aynı şeyi yaşıyordum. de javu gibiydi. nefes alamadım. burnum kanamaya başlamıştı. bir tekme daha yedim. bu sefer göz bebeklerim yerinden çıkacakmış gibi büyümeye başladı. gözlerim kararmaya başladı. sesleri duyabiliyordum. ne yapıyorsun sen vicdansız herif. birisi tokat yemişti. tokatın sesini duymuştum. hemen onlara yardım edin. ambulans çağırın birisi yardım etsin....

    bölüm 41:

    -gözümü hastanede açtım.kendimi halsiz hissediyordum. hemşireye, sacit, sacit nasıl dedim.
    -hemşire, sacit kim?
    - arkadaşım. en son onunla beraberdik.
    - hemşire, bilgim yok dedi
    - durumu ağır mı?. hemşirenin yüz ifadeleri değişmişti. suratında nasıl söyleyeyim der gibi bir ifade vardı. endişeye kapıldım. yerimden kalkam istedim ama hemşire, ne yapıyorsun deyip tekrar yatağıma itti. hemşire, arkadaşım nasıl lütfen söyle dedim.
    -hemşire, durumu hakkında bir şey diyemem. lütfen siz sadece dinlenin ve iyi olmaya çalışın dedi ve gitti.
    - yakup, sacit'in kafasını yumruklamıştı. kafasına ağır darbeler almıştı. hemşire de bir şey söylemiyordu. bir dakika sonra doktor içeri girdi.
    - doktor, iyi misin? kendini yormamaya çalış. arkadaşının için de üzülme her şey iyi olacak dedi.
    -durumu nasıl dedim.
    -doktor, kafasına ağır darbeler almış. aldığı darbeler sonucu travma geçirmiş. şu an bilinci kapalı dedi ve çıktı. ardından, kapıdan bir polis memuru girdi. doktora durumumu sorduktan sonra ifade almak istediğini söyledi.
    -polis, görgü tanıklarına göre ona yardım etmek istemişsin. yardım edeceğin zaman arkadaşını bırakıp kavga etmeye başlamışsın.
    - yakup adında bir arkadaşım vardı. önceden sacit'le biraz tartışmışlar. dersten çıktığımızda birden sacit'in üstüne atladı. ben de ayırmak için yakup'a bir tane vurdum. sacit'in koluna girip tuvalete götürmeye çalıştım. arkamdan birisi tekme attı ve ikimizde düştük.... olayı aynen anlattım.
    -polis, peki neden sacit yakup'la tartışmış diye sordu.
    - kız meselesi. sacit'le kız arkadaşı bir yerde oturuyormuş. ardından kızın eski sevgilisi yani yakup masaya oturmuş ve tartışma çıkmış.
    -polis bir kaç soru daha sordu ve gitti. kafam ağrıyordu. sacit ağır bir halde yaralıydı. içimden yakup'a öfke ve kin kusuyordum. onunla da okan'la da görüşeceğim dedim ve iç geçirdim. bir kaç saat sonra ayağa kalkmaya çalıştım. belim ağrıyordu ama acıya dayanabilirdim. duvarlara tutuna tutuna danışmaya gittim. sacit'in durumunu sordum. danışman, durumu hakkında bir bilgimiz yok. şu an kendisi yoğun bakımda......
    - gözlerim kararmaya başlamıştı. olan biten her şey gözlerimin önünden geçiyordu. sacit yoğun bakımdaydı. durumu ağırdı. yoğun bakım ünitesine gittim. sacit bir sürü makineye bağlı bir halde yatakta yatıyordu. gözlerim doldu. onu o halde görmek kalbimi acıtıyordu. ailesi durumu öğrenince beni sorumlu tutacaktı. her şey o kız yüzünden olmuştu. o kızı bulup parayla öldürmeyi düşündüm. ağzına paraları tıkayıp boğacaktım. birden sendeledim. güçsüzdüm hala gücüm yoktu. odama gidip biraz yattım. bir kaç saat sonra tekrar uyandım ve sacit'in olduğu yere gittim. sacit aynı haldeydi. ne bir ses ne bir nefes vardı. içimden bir ses sacit ölecek diyordu ama ben o sesi öldürmeye çalışıyordum. bütün gün sacit'in başında bekledim. hala bir tepki yoktu. en sonunda yorgun düşüp olduğum yere yığıldım.

    Bölüm 42:
    Odamdaydım. Yeni uyanmıştım. Çevremdeki nesnelere göz gezdiriyordum. Gözüm sağ tarafımda masanın üstünde duran küçük bir kağıt parçasına takılmıştı. Kağıda uzanayım derken sağ tarafım feci bir şekilde ağrımıştı. Biraz daha zorlanıp kağıdı aldım. Kağıdın üzerinde, geçmiş olsun dileklerimle yazıyordu. Bununla yetinmeyip altına açık bir adres yazmıştı. Gönderinin ismi yazmıyordu. Okan ya da Yakup olabilirdi. İstediklerini elde etmişlerdi. Peki benden ne istiyorlardı? Beni de mi komaya sokmak istiyorlardı? Artık bu oyundan sıkılmıştım. Hemşireye seslendim. Hemşire gelince ona bu notu kimin bıraktığını söyledim. Hemşire, odanıza kimse girmedi dedi. Temizlik görevlileri de mi dedim? Onlar vardiyalı çalışır. 3 günde bir odaları temizlerler. Ben daha dün yatmıştım. Bu odaya en son kim girdi diye sordum? En son doktor bey geldi, durumunuzu kontrol etti ve stabil olduğunu söyledi. Ondan sonrada kimse girmedi dedi ve kapıya yöneldi. Gözlerimi kapatıp düşünmeye çalıştım. Kelimeler aklıma gelmiyordu. Aklıma gelen tek kelime Sacit'ti. Sanki birileri kulağıma Sacit, Sacit diye fısıldıyordu. Doğrulmaya çalıştım ama her yerim sancıyordu. Biraz dinlenip o adrese gidecek ve bütün bunlara son verecektim.

    Bölüm 43:
    3 gün hastanede yattım. Hemşire her odaya girip durumumu kontrol edişinde Sacit'i soruyordum. Sacit nasıl? Komadan çıktı mı? Hemşire de her seferinde hayır diyordu. Aslında odama girerken yüzündeki o belirsiz ifadeden hayır cevabına gerek bile duymuyordum. Üçüncü günün sonunda biraz iyileştim. Yoğun bakım ünitesine gittim. Kapıda Sacit'in ailesi duruyordu. Annesi ünitenin kapısının camına ellerini yaslamış oğlunu izliyordu. Bir süre sonra ağlamaya başladı. Şaşkın şaşkın annesine bakıyordum. Yavrum, kuzum. Cümlenin gerisini duymuyordum. Annem geliyordu aklıma. O en değerli varlık. O kainatın her türlü zorluğuna rağmen sana kucağını açan annen. Annemi düşünmem kadının ağlamanın şiddetinini artırmasıyla bozuldu. Babası da oturakta oturuyordu. Yüzünde derin bir acı ve sinir vardı. Şişman kel bir adamdı. Annesi ise başı kapalı orta boylu bir hanımdı. Bir de erkek kardeşi vardı. Annesinin yanına gidip, üzülmeyin dedim. Onu bu hale getirenleri adalete teslim edeceğim dedim. Sen kimsin dedi. Ben onun sıra arkadaşıyım. Dövüldüğünde yanındaydım ama onu koruyamadım dedim. Ünitenin camından Sacit'i izlemeye başladım. Annesi, kim yaptı bunu ona dedi? Sustum. Birden bir el sol kolumu itti. Kimsin lan sen dedi. Babasıydı bu. Gözlerinden sinir akıyordu. O parlak kahverengi gözler her an adam öldürmeye hazır bir katilin soğukkanlı ruhunu taşıyordu. Olayı ayrıntıya girmeden anlattım. Babası ve annesi pür dikkat beni dinledi. Kardeşiyse hala oturuyordu. Başını öne eğmiş, ellerini yumruk yapmıştı. Benden bir iki yaş küçüktü. Ona bakıyordum. Baktığımı anlayınca bana baktı. Gözleri babasının gözleri gibiydi ama bu çocukta acıma yoktu. Gözlerimi ondan ayırıp annesine yöneldim. Annesinin elini tutup, söz veriyorum bunu ona yapanları cezasız bırakmayacağım dedim. Arkadan bir ses, kimsin lan sen? kendini ne sanıyorsun? Abim orda yatıyorsa senin korkaklığın yüzündendir dedi. Arkamı döndüğümde karşımda Sacit'in kardeşini buldum. Annesi sakin ol oğlumi abin iyileşsin tek isteğim bu diyordu. Babası da bana dik dik bakmaya başlamıştı. Kardeşi annesini elini itip, bu korkak köpeğin lafını dinliyorsunuz deyip üzerime atıldı. Yere düştüm. Her yerim sancıyordu. Acılar içinde kıvranıyordum. Boğazımı sıkıyordu. Gözlerim yerinden çıkacakmış gibi oluyordu. Annesi, oğlum yapma lütfen deyip ağlamaya başladı. Babasıysa sadece izliyordu Gözlerini dik dik bana dikmiş hiçbir şey yapmıyordu. Boğuluyordum nefes alamıyordum.

    Bölüm 44:
    Sacit'in babası gözlerime bakmaya devam ediyordu. Annesi ise Sacit'in kardeşini durdurmaya çalışıyor, yapma diye bağırıyordu. Nefesim kesilmişti. Çocuk öyle bir yapışmıştı ki boğazıma, öldürse bile boğazımı söküp elinde dolandırırdı. Annesinin bağırmasını duyan çevredekiler imdadıma yetişti. Güç bela elinden kurtuldum. Ayağa kalktım ve: Sana da söz veriyorum lan. Onu o hale getirenler önüne gelip özür dileyecek, dedim. Kardeşi: Lan hala konuşuyorsun. Neden o gün ona destek olmadın. Bu hale gelmesini mi bekledin, dedi ve üzerime doğru atılmaya çalıştı. Babası durdurdu ve gözlerimin içine bakıp, eğer gerçek bir arkadaşsan ki hiç öyle sanmıyorum, o çocuğu polislerden önce bulur ve bana getirirsin. Ben inanmak istiyorum. Senin yapabileceğine inanmak istiyorum. Bunun için de küçük oğlum aramanda yardımcı olacak. Eğer polisler onu önce yakalarsa o sana gereken dersi verecek. Diyelim ki küçük oğlumu atlattın. O zaman seni ilk bulduğum yerde boğazına sıkarım. Şaşırmıştım. Adamın gözleri kan çanağına dönmüştü. Her cümlenin sonunda ağzından tükürükler sıçrıyordu. Lafını bitirdiğinde, oğlunu bu hale ben getirmedim. O hale getirenleri de Sacit'in durumuna getirmeni istemem. Ben kin tutmam ama şunu iyi bilin, onu bu hale getirenleri bu hastaneye getireceğim. sizden özür dileyecekler ve yaptıklarının cezasını çekmek için adalete teslim olacaklar. Babası, (yüzünde beni küçümseyen bir bakışla) tamam sen bi getir de koçum, dedi. Bir şey demedim. Annesinin yaşlı gözlerine baktım. Arkamı dönüp danışmaya yöneldim. Telefonumu, cüzdanımı alıp dışarıya çıktım. Ardımdan Sacit'in kardeşi geldi. Benim ismim Aslan. Kısa keseceğim dedi ve bir kağıt uzattı. Bu benim numaram. Çocukları bulduğunda beni ara. Ben gelip sana yardımcı olacağım. Eğer aramazsan onları buraya getirdiğinde soruma cevap vermezlerse sen de onlardan biri olursun, dedi ve içeriye girdi. Nereden başlayacağımı bilmiyordum. Kime ve nereye gideceğimi bilmiyordum. Hastanenin bahçesine yöneldim. Bir banka oturup, düşünmeye başladım. DÜşünemiyordum. Aklıma sürekli dayak yediğim geliyordu. Nefessiz kalışım aklımdan hiç çıkmıyordu. Bu oyuna bir son vermem gerekiyordu.

    Bölüm 45:
    Cebimden masaya bırakılan adresi çıkardım. Kim bırakmış olabilir diye düşündüm. Yanıma birkaç arkadaş alıp adrese gitmeyi planlıyordum. Tek gidersem Okan ya da Yakup veya her ikisi beni oracıkta öldürürlerdi. Yakup eski arkadaşımdı. Kindarlığı yüzünden kavga etmediği kimse kalmamıştı. Herkes ondan uzak dururdu. Bense ona hep saygı duymuştum. Bu onun yapısıydı ve bunu engelleyemiyordu. Okan zengin bir p...ti. Sevgilimi elimden almıştı, bununla da yetinmeyip Yeşim denen kızla bana pusu kurmuştu. Yeşim'i tanımıyordum. İçimden güveniyordum ama mantığım artık kimseye güvenme diyordu. Ellerim cebimde yürüyordum. Kafamda deli sorular... Bir parka gidip banka oturdum. Aklıma bir şeyler geliyordu ama adreste kimin veya ne olacağını bilmiyordum. Birkaç arkadaş toplayıp adrese gidecektim. Yazarın dediği gibi rudie can't fail yani oynamazsan kaybetmezsin...

    Bölüm 46:
    Tahir'i aradım. İlk başta açmadı. Bir işi olduğunu düşündüm. Bu sefer Barış'ı aradım. Barış'a, bizim yurttan 2-3 kişi topla devlet hastanesinin yanındaki parka gel dedim. Ne oldu diye sordu. Ben de, kavga olabilir bir yere gideceğiz dedim. Tamam deyip kapattı. Tahir'i de aradım. Bu sefer açtı ve, iki üç kişi topla devlet hastanesinin ordaki parka gel dedim. Hayırdır dedi. Kavga olabilir dedim. Soru sormaya devam ediyordu. Tahir'e: Tamam, uzatma bekliyorum dedim ve telefonu kapattım. Yarım saat sonra Tahir 3 kişiyle geldi. Okuldan arkadaşlardı. Ali, Emre, ve Can. Üçü de delikanlı çocuklardı. 15-20 dakika sonra da Barış geldi. O da yurttan iki kişi getirmişti. Kadir ve Kemal. Bu iki çocuk birbirine benzerdi. Huyları tıpkısının aynısı derler ya o dereceydi. Gören tip olarak kardeşe benzetmez ama huy olarak garanti verebilirlerdi. Huyları basitti. Dalga geçmek. Öyle bir dalga geçerlerdi ki ikisi de karşılıklı gülüşür karşıdaki adamı deli ederdi. Hepsiyle tokalaştıktan sonra gideceğimiz adresi söyledim. Adres yürüyerek 15 dakika uzaklığındaydı. Yürümeye başladık.

    Bölüm 48:
    Adrese vardığımızda dar bir sokaktan geçtik. Karşımıza 4 bir yanı binalarla sarılmış boş bir arsa çıktı. Etrafta kimseler yoktu. Biraz çevrede dolaştım. Çevrede ne bir not ne de bir anlamlı bir ipucu vardı. Kördüğüm gibiydi. Aklım almıyordu. Binalara bakıyordum. Sol tarafımdaki binanın dördüncü katındaki cam açıktı ve bizi izliyordu. Kim olduğunu seçemiyordum. Bir yerden bir ıslık sesi geldi. İşlerin ters gittiğini seziyordum.Ali, buradan çıksak iyi olur. Açık bir alanda kavga ederiz burası pek güvenli değil dedi. Sacit'i düşünüyordum. Aklıma ansızın geliyordu. Kramp gibi beynime giriyordu. Çıkana kadar da acı çekiyordum. Ali'ye, ben buraya kaçmak için gelmedim dedim. Benimle olan burada kalır olmayan ise gider. Gidenleri dışlamam. Hepinize minnettarım dedim. Ali, lan ben öyle mi dedim. Hemen yanlış anlama. Gideni ben döverim. Anca beraber kanca beraber dedi. Tebessüm ettim. Bir ıslık daha çalındı. Islığın nerden geldiğini duyamıyordum. Boşlukta yayılıyordu. Bu sefer sağımdaki binanın beşinci katındaki pencere açılmıştı. Açanın kim olduğunu göremiyordum. Kim var lan orada diye bağırdım. Gelin diyorsunuz gelince de çıkmıyorsunuz adam mısınız lan dedim. Önümdeki binanın kapısı açıldı. Birden diğer binaların da kapıları açılmaya başlandı. Binaların birçok penceresi de eş zamanlı olarak açıldı. Etrafımız bir yığın insanla çevrildi. Kendimi The Wire dizisindeki zencilerin içine düşmüş gibi hissettim. Oradan çıkış yoktu. Biri bize pusu kurmuştu ve biz de o pusuya düşmüştük. Birden kalabalığı arasından bir adam geldi ve, sen Okan'ı tanıyor musun dedi. İşte oyun burada başlıyordu. Oğuz Atay'ın dediği gibi: Anlamıyorum, oyun nerede bitiyor hayat nerede başlıyor hiç anlamıyorum.

    bölüm 49:
    adam gözlerini gözlerime dikmiş cevabımı bekliyordu. Tanıyorum dedim. Tanımamam mı gerekiyordu diye çıkıştım. Adam: Bak aslanım, ben hayatımda hiç içimden gelerek adam dövmedim. Hep istemsiz, zorunda kaldığım için adam dövdüm. Böyle konuşursan ilkleri yaşatacaksın bana. Elini omuzuma attı. Elini iterek, iyi ben de ilkleri yaşarım seninle. İnsanlara ilkleri yaşatmaya bayılırım dedim. Ellerini yumruk yaparak sıktı. Gelin bakalım şöyle dedi. Ali, nereye gidiyoruz dedi. Adam, sizinle tanışmak isteyen birisi var dedi. Binaya girdik. İçerisi karanlıktı. Lambaların loşluğu içeriyi aydınlatmaya yetmiyordu. Merdivenlerden çıkıp 2. kata geldik. Bir kapıdan geçip eski terk edilmiş bir odaya girdik. Karşımda orta yaşlarda bir adam oturuyordu. Ne iş dedi yanımdaki adama bakarak. Adam, bunlar işte. Patronun çocuğunu sıkıştıranlar. Karşımda oturan adam ayağa kalktı. Esmer, orta boylu, 70 kilo civarında biriydi. Yanıma gelip gözlerimin içine bakarak, aferin, yüreğin var ama aklın yok. Zengin aile çocuklarına bulaşırsan olacakları düşünememişsin demektir. Onların adamı mısınız dedim. Evet dedi. Benimle konuşan orta boylu adam bunların lideriydi. Reis, biz sizi neden buraya çağırdık biliyor musunuz dedi. Dövüp komaya sokmak için mi dedim. Eğer öyleyse bir arkadaşım zaten komada ona eşlik etmekten gurur duyarım. Buraya da onun için geldim diye devam ettim. Reis, dövülmek mi istiyorsun dedi. Eğer dayak için geldiysen döverim. Biz seni başka bir şey için çağırdık ama sen illa bizi dövün, hazır gelmişken dayağımı yeyim gideyim diyorsan seve seve döver arkadaşlar dedi. Gülüyordu. Arkadaşlarıma baktım ben de gülmeye başladım. Reis, sen neye gülüyorsun lan dedi. Acizliğine dedim. Aciz olan sensin p..... kurusu dedi. Benim bir tarafım Allahsız ona göre lafına dikkat et lan dedi Adamın bir anda gözü dönmüştü. Bu gibi adamlardan her şey beklenirdi. Okan'ın babası bu adamları tutmuştu ama bizi dövmüyorlardı. Niye burdayız dedim.

    kişisel not: vizeler başladığı için pek yazamıyorum. elimden geldiğince boş vakitlerimde yazmaya çalışacağım. kusura bakmayın.
    dipnot: istek olursa devamını yazarım

    dipnot2: beyler sıkıcı geliyorsa söyleyin kısa keseyim. ne bileyim bir şeyler deyin.eksik gördüğünüz nere varsa söyleyin. devamını isterseniz yazabilirim...

    dipnot3: tükürmeyi bıraktım. tekrar ana konuya bağladım olayı. sizin isteklerinize göre şekillendiriyorum. istek oldukça devamını yazacağım. şurası olmamış derseniz de ekleme çıkarma yapabilirim

    dipnot 4: Uzun bir aradan sonra bölüm 42'yi ekledim. Bu sıralar kötü tecrübelerle dolu bir hayat yaşıyorum. O yüzden yazamıyorum. İstek varsa yazmaya devam edebilirim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi winneras -- 10 Şubat 2015; 23:43:02 >







  • istek var
  • Serin hikaye kardeş devamını bekliyoruz
  • devamı da gelecek beyler
  • laz misun?

    bknz: ünicersite
  • Daha cok lise ilk gunu gibi olmus kesin iibf dir. Muhendislikte oyle seyler olmaz hicbir erkek erkege sarkmaz.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Yeshua

    laz misun?

    bknz: ünicersite

    düzelttim dostum
  • Nerden zebani çıkacak diye bekledim ama çıkmadı devam et bro

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • İstek

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Hangi üniversite bu biz uğramayalım mazallah
  • quote:

    Orijinalden alıntı: semender86

    Hangi üniversite bu biz uğramayalım mazallah

    :) dostum üniversiteyle alakası yok insanlarla alakası var. bu tipte kızlar çok üniversitede.
  • Yok bu sene hayırlısı ile üniversiteli olacağımda inşallah ondan sordum orayı yazmiyim diye

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • devam devam

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Devammmmm

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • devam hocam oross da kopptum

  • @winneras

    HADİ LAN BEKLİYORUZ



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Karlito Yalaréz -- 14 Ekim 2013; 0:00:07 >
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Karlito Yalaréz


    @winneras

    HADİ LAN BEKLİYORUZ

    tamam dostum yazıyorum :)
  • Serinmiş devam birader.
  • Orda olsam olayı bilsem arkanda olurdum birlikte döverdik kezban ve arkadaşlarını.
  • İyi yapmissiniz

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.