Şimdi Ara

++ hayvanların kaabiliyetlerinin kaynağı nedir?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
40
Cevap
0
Favori
1.108
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
Öne Çıkar
0 oy
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • bir konu daha ...

    herbir hayvan kendi branşının uzmanı olarak görev yapmaktadır. bir inek mükemmel süt labaratuarına, arı mükemmel bal yapma yeteneğine, göçmen kuşlar mükemmel yol bulma, yırtıcı hayvanlar avlanma yeteneklerine vs. sahipler.

    normal şartlarda su ve havanın kırılma indisleri farklılığından su altındaki bir avı ıskalaması geeken avcı kuş ıskalamamakta aksine yüksek bir oranda tutturma kaabiliyetine sahiptir.

    hayvanların saymakla bitmez bu kaabiliyetleri nasıl açıklanabilir ...



    _____________________________
    Zamanını dolu işlere harcamazsan, boş işler zamanını harcar. (deep)
  • belki yırtıcı hayvanların avlanmalarına iç güdüsel ve hayatta kalmak için diyebiliriz fakat diğerlerinin açıklanması çok zor
    _____________________________
    Alet vtec değil savaş açıyor sanki... Bir honda kullanıcısı
  • aslında burada içgüdüyü de tartışabiliriz ...

    hayvanlardaki içgüdü deyip geçtiğimiz olgu nedir ?
    _____________________________
    Zamanını dolu işlere harcamazsan, boş işler zamanını harcar. (deep)
  • Bütün Beyinlerden Daha Eski Öğrenme “Beyinsiz Öğrenme”

    Belleğin temel taşı (RNA)

    1960 yıllarının ortasında Houston (Texas), Baylor üniversitesinde farmakolog olan Prof. GEORGES UNGAR ilginç bir seri deneme yapmıştır. Fanus içerisine kapatılan bir fare, belirli aralıklarla fanusun üzerindeki bir gongla rahatsız edilmekteydi. Fakat fare alışmaya yatkın bir hayvandır. Günler ve haftalarca devam eden bu gong sesine belirli bir süre sonra alışmaya başlamıştır. Bu şekilde alıştırılmış yüzlerce farenin beyni dondurularak saklanmış ve içerisinde alışmayı sağlayan maddenin birikip birikmediği araştırılmaya başlanmıştır. UNGAR’ın savına göre, canlılarda alışma ve öğrenme RNA birikimi şeklinde sağlanmaktaydı. Değişik amaç için kullanmak üzere yapabildiğince çok RNA izole etti. İkinci Dünya Savaşı sıralarında İsveç’li HOLGER HYDEN kalıtımın biyolojik yapısının belleğin ruhsal yapısıyla paralellik gösterdiğini kanıtlamıştı. Bir türün evrimsel gelişim süresi içinde öğrendikleri, kalıtımla daha sonraki döllere aktarılmaktaydı “Türün belleği”. HYDEN, DNA’nın, türün belleğinin, RNA’nın ise bireyin belleğinin oluşmasında rol oynadığını ta o zamanlar savunmaktaydı. Yaptığı çalışmalarda eğitilmiş hayvanların beynindeki RNA miktarının eğitilmeyenlere oranla çok daha fazla olması bu yaklaşımı doğrulamıştır.

    Daha sonra ruhbilimci james mcconnell, yassı solucanlarla (özellikle Planaria) denemeler yapmıştır. Bir ışık uyarımının arkasından, yassı solucanın vücuduna zayıf elektrik şoku verilmiştir. Belirli sürelerle (bir iki dakikada bir) tekrarlanan bu denemenin sonucunda (bir iki hafta sonra), yassı solucan ışığın yandığım görünce büzülmeye başlamış, yani ışıktan sonra elektrik sokunun geleceğini öğrenmiştir. Eği­tilen bu yassı solucanları öldürerek, etlerini eğitilmemiş solucanlara yediren mccon­nell, eğitilmemiş solucanların, eğitilmişler gibi davrandığım hayretle gördü. Bu etler­le beslenen eğitilmemiş solucanlar da ışıktan sonra elektrik sokunun geleceğin! dav­ranışlarıyla göstermekteydiler. Bu akıl almaz bir sonuçtu: Bellek nakledilmişti. HYDEN'nın savma dayanarak, eğitilmiş yassı solucanlardan çıkardığı RNA özütünü (ekstrakt’ını), eğitilmemişlere enjekte ettiğinde, sonuç yine aynıydı. Eğitilmemişler ya kısa bir süre sonra ya da anında eğitilmişler gibi davranıyorlardı. 1950 yıllarında yapı­lan bu denemenin sonucuna inananların sayışı oldukça azdı. Amerika'da yayınlanan bir mizah dergisinde "Profesörünüzü Yiyiniz" başlığı altındaki bir yazı konuyu san­sasyonel bir şekilde tekrar gündeme getirmiştir. Bunun üzerine birçok laboratuarda yapılan denemeler, McCONNELL'in savının doğru olduğunu kanıtlamıştır. [...aktardığım metine burada bir parantez eklemek isterim; lise biyoloji derslerinden hatırlamışsınızdır; söz edilen yassı solucan örneğin ikiye bölündüğünde, her parça kendini yeniler, iki solucan olur. Parçalar çok küçükse rejenere olamaz. Ayrıca rejenerasyon elektrik şoku ve öğrenmeden bağımsızdır; her Planaria vücudundan kopan parçasını yeniler. Bakkos...] Elektrik şoku ve ışıkla eğitilmiş bir Planaria birkaç parçaya ayrılırsa; bir zaman sonra her parça kendini rejenere ederek yeni bir hayvan yapar, ilginç olanı beyni taşıyan baş kısmı eski alışkanlıkları hatırlamasının yanı sıra, beyinle ilgisi olmayan kuyruk kısmından meydana gelen (yeni bir beyin oluşturan) hayvan bu engram’mı, yani öğretileni hatır­layabilmektedir. Demek ki bir madde bağlanmasıyla açıklanan bellek, sadece beyin hücrelerinde değil, aynı zamanda vücut hücrelerinde de oluşmuştur.

    Eğer bellek RNA şeklinde ya da RNA aracılığıyla bağlanıyorsa, ribonukleaz enzimi ile (yalnız RNA'yı temel taşlarına kadar parçalar, diğer bileşiklere etkisi yok­tur) bu engrammı bozmak mümkün olacaktır. Nitekim parçalanmış hayvanlar ribonukleazlı bir suda yetiştirilirse beyin kısmım taşıyan parçanın belleğini yitirmediği; diğer kısımdan gelişen hayvanların eski koşullanmayı hatırlayamadığı görülmüştür. Keza vücut içerisine enjekte edilen RN-az (ribonukleaz) da aynı etkiyi gösterir. Bu, belleğin RNA aracılığıyla saklandığın ı göstermekle beraber tam kanıtlayamaz. Çünkü RN-az sadece bellekle ilgili RNA'yı değil, tüm RNA'ları ve dolayısıyla protein sentezi için gerekli olanları da parçalar. Bu nedenle bellek silinmesini ya da zayıflamasını sadece RNA'ya bağlamak sakıncalı olabilir (bir protein bağı olmaması için de neden yoktur!). Bundan sonraki tartışmalar, nakledilen maddenin salt bir bellek nakli mi olduğu, yoksa var olan belleğin belirli bir doğrultuda kuvvetlendirilmesi ve düzeltil­mesi şeklinde mi olduğuydu? Bu tartışmalar sürerken, 1965yılında UNGAR'ın yaptığı denemeler gündeme geldi.

    Belleğin Nakli

    Ungar, eğitilen farelerden çıkardığı RNA özütünü eğitilmemiş farelere enjekte etti. Enjekte edilen fare gong sesine tepki göstermiyordu ya da çok kısa süren bir denemeden sonra alışıyordu, ungar, sonradan elde edilen bu alışkanlığın bellek olarak naklini yeterli bulmuyordu. Bu nedenle ikinci bir deneme daha yaptı. Doğuştan gelen bazı özelliklerim, eğitilmek suretiyle değiştirerek bellek şeklinde nakletmeyi amaçladı. Fareler doğuştan gelen bir özellikle ışıktan kaçarlar. Küçük bir kafesin içerisinde birbirine geçişti iki bölme yapılmış; bölmenin biri karartılmış, diğeri aydınlık tutulmuştur. Karanlık bölmedeki besin maddelerinin bulunduğu yere elektrik telleri döşenmiş ve zayıf akım verilmiştir. Bir zaman sonra fareler, doğal yapılarına aykırı olmakla beraber aydınlık bölmede kalmayı tercih etmeye başlamışlardır. UNGAR'a göre "karanlıktan korkma maddesi"nin RNA şeklinde beyinde bağlanmış olması gerekmektedir. Nitekim eğitilmiş farelerin beyinlerinden izole edilen RNA eğitilmemiş farelere enjekte edildiğinde, tüm fareler önceden eğitilmiş gibi, yani karanlık böl­mede elektrik akımının varlığından haberdarmış gibi davranmaya başlamışlardır. Bu deneme ile kuşkuya meydan vermeyecek şekilde, çok özel bir durum için oluşan bellek, kimyasal olarak bir canlıdan diğer canlıya nakledilmiştir.

    Aynı atadan çoğalmış fareler eğitildikten sonra eterle öldürülmüş; çok hızlı ameliyatla, özel bölgelerden 1 gr. kadar beyinleri alınmış ve özel yöntemlerle RNA özütleri (0.7-1.1 mgr) yapılmıştır. Vücut sıvısı içine hızlı alınsın diye bu özütler diğer farelerin karın boşluğuna enjekte edilmiştir. Enjekte edilen bu farelerin aynı koşullara çok daha hızlı uyum sağladıkları görülmüştür. Tam uyum görülmez; çünkü özütleme yaparken ve karın boşluğundan emilirken birçok madde yitirilmiştir. Hatta, belirli bir molekül şeklinde bağlanmış bellek engrammları bu işlemler sırasında yapısal olarak bozulmalara uğramıştır. Bu öğrenme birçok yönden aynı zamanda gerçekleştirilirse; örneğin, besinini bulurken ses, ışık, koku ve renk faktörleri ayrı ayrı öğretilirse, sonuç çok daha kuvvetli olur. Çünkü her öğretim simgesi için birikmiş mikro bellek, esas belleği oluşturur ve çok şiddetli simgelerle öğrenilmiş bir bellekte ise RNA birikimi çok daha fazla olur.

    Bu belleğin hangi maddelerden oluştuğu konusundaki tartışmalar bugüne dek gelmektedir. ungar, yıllarca süren karmaşık denemeler sonucunda, aydınlığa uyum yapmak için eğitilmiş farelerden elde ettiği yeterince RNA'nın yanısıra, kimyasal olarak saflaştırılmış ve kendi deyimiyle "S k o t o p h o b i n" Karanlıktan Korkutan Madde denen yeni bir madde daha elde etti. Bu yeni madde çekirdek asidi değil, bir proteindi. Özünde, bu şaşılacak bir sonuç değildi; çünkü proteinin sentezi de RNA ile yapılmaktaydı. Demek ki yaşanılarak öğrenilen her olay RNA yardımı ile be­yinde özel bir protein bağı veya zinciri şeklinde resmediliyor ve bir iz "E n g r a m m" halinde saklanıyordu. Daha sonra anımsanan olaylar, bu bağlanan moleküllerin tek­rar okunması şeklindeydi. ungar, bellek maddesi skotofobini laboratuarda yeniden yapmayı başarmıştır (doğal olarak amino asitlerin sırası, taşıdığı bilgiye göre, belirli bir dizilime sahiptir). Bu yapay madde farelere enjekte edildiğinde yine karanlıktan korkma ve aydınlığı sevme ortaya çıkmaktadır. Eğer yapılan bu denemeler olayın açıklanmasında ilk basamaklar ise, önümüzdeki yüzyıllarda yapay belleklerin sentezlenmesi kaçınılmaz olacaktır. Belleğin RNA şeklinde bağlandığına dair kanıtlar olmasına karşın, ayrıntılı bir açıklama için daha dikkatli olmak gerekir. Fakat RNA'nın bel­lek için gerekli olduğunu kabul ettiğimizde, belleğin evrimsel gelişiminde önemli bul­gular ortaya çıkacaktır.


    Kaynak: DEMİRSOY, Ali, Prof. Dr.; KALITIM ve EVRİM



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi rashamon -- 10 Temmuz 2006; 16:04:36 >
    _____________________________
    Tanrı karşıma dikilse,bir elimde gerçekler var,diğer elimde gerçeklere götüren yol var dese,gerçekler sende kalsın,bana gerçeklere götüren yolu ver derdim.




  • quote:

    ++ hayvanların kaabiliyetlerinin kaynağı nedir?


    L'evoluzione
    _____________________________
  • quote:

    Orjinalden alıntı: kaotika

    quote:

    ++ hayvanların kaabiliyetlerinin kaynağı nedir?


    L'evoluzione





    quote:

    Kaynak: DEMİRSOY, Ali, Prof. Dr.; KALITIM ve EVRİM

    @rashamon;
    Deep in istediği cevap ne bu adamda ne de kitabında... (Deep, alınma sakın haa...)
    _____________________________




  • @deep sakın alınma tamam mı. Biz birbirimizi biliyoruz zira aşağı yukarı ne cevaplar vereceğimiz belli
    _____________________________
  • quote:

    ++ hayvanların kaabiliyetlerinin kaynağı nedir?


    Allah'tır.
    _____________________________
  • Deep impact, benim hatırım için Lacrima'ya kızma tamam mı
    _____________________________
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Lacrima

    quote:

    ++ hayvanların kaabiliyetlerinin kaynağı nedir?


    Allah'tır.


    Bak işte!
    _____________________________
  • sayın arkadaşlar, şimdi bu topikte biz ve deep impact olmak üzere neler söyleyeceğimiz belli. Yanlız taktir edersiniz ki tartışmaya mecalimiz kalmadı. Son günlerde ortamın da gerginliğini düşünürsek işi bu şekilde şakaya vurmaya ihtiyacımız varmış demekki. Başta deep impact olmak üzere afffınızı diliyorum,
    _____________________________
  • O kadar çok bilinmeyen var ki...Şu anda Dünyanın çekirdeği dehşet bir sıcaklığa sahip. Dünyanın ilk oluşum süreci dikkate alındığı zaman o zamanlarda Dünya sadece bir ateş topu idi ve sonrasında Dünya giderek soğudu. (Teoride?) İlk aşamada o dehşet sıcaklığın içerisinde yaşamın ilk ortaya nasıl çıktığı biliniyor mu? Dünya soğuduktan sonra mı yaşam oluştu yeryüzünde?

    Kısacası benim de merak ettiğim oldukça fazla konu var. @Deep'in sorduğu soru da derin bir soru. Yalnız bu tür sorulara verilecek cevaplar arkadaşların da belirttiği üzere çeşitlilik gösterir. Bilimsel olarak hayatın kaynağının ne olduğu şu an için bilinmiyor. Yaşamın ne için başladığı, canlıların yaşama nasıl uyum sağladıkları, canlıların türlerine nasıl ayrıştıkları teorik olarak izah edilmeye çalışılsa da bilim dünyası bu konularda kesin ve net veriler sunmuyor maalesef. Doğrudan gözleme dayanılamadığı için cevap verilmesi de mümkün değil değil zaten. Cevabı neredeyse yok olan pek çok soru sorulabilir. Örneğin:

    *** Şu an Dünyanın çekirdeğindeki ateşin kaynağı nereden geliyor?

    *** Canlılar, Dünya ateş topu iken mi oluştu yoksa Dünya soğuduktan sonra mı?

    *** Şu an Güneş üzerinde hayat var mı? (O sıcaklıkta bir bakteri, virüs vs. falan yaşıyor mudur?)

    *** Dünya nereden kopup geldi?

    *** Dünyanın kopup geldiği yer neye benziyordu? (Güneşe mi?, Kaya parçasına mı? Gaz bulutuna mı? vs. vs..)

    *** Dünyanın kopup geldiği yerde en önceleri hayat var mıydı?

    *** Canlıların nasıl bir şekle bürünecekleri (Kanatlı, iki ayaklı, dört ayaklı vs.) Dünya oıluşmadan önce belli miydi?

    *** Evrim denilen sürecin ilk tetikleyicisi ne idi?

    *** Hayat Dünyaya sonradan mı geldi yoksa Dünya büyük patlamayla beraber hayatı kendi üzerinde mi getirdi?

    *** Gezegenler neden yuvarlaktır?

    *** Galaksiler neden spiral veya helezonik şekillerdedirler?

    *** Uzayın bir sonu var mı?

    Tüm bu sorular için gereksiz denilebilir kesin ve net bir şekilde cevaplanamayacakları için. Ancak şöyle bir soru daha var ki en can alıcısı bu sanırım:

    ***İnsan neden kendi var oluşunun farkındadır ve insan neden her şeyi sürekli merak edip sorgulamaktadır?

    *** İnsandaki merak mekanizmasının kaynağı nedir?
    _____________________________




  • Evet bence de bu soruya verilecek cevaplar ve karşılıklar baştan belli. Bugün açılan başka benzer bir topiğe de bunu bilerek cevap yazdım.
    Hiçbir arının ve ineğin bize süt ve bal verme amacı yoktu baştan. Arılar ve inekler sadece yavrularını besleyebilmek için süt ve bal yapıyor. Ama biz ne yaptık. Onları değişime uğratarak kendi nesilleri için yaptıkları işleri bizim menfaatimize yonttuk. Onları süt ve bal üretme makinesi haline sokan biziz. Şimdi de soruyoruz inekler bize neden süt veriyor diye.
    Göçmen kuşları yol bulması, karabatakların balık yakalaması mevzusuna gelince. Gayet basit onlar bu işi yapamasaydı şu anda yeryüzünde olmazlardı. Yerlerine bunu yapabilen başka canlılar olurdu. Yani 'ya bu deveyi güdecen ya bu diyardan gidecen' hesabı.
    _____________________________
    Hayatta öyle yüce idealler vardır ki bu yolda mağlub olmak bile zafer sayılır.




  • aslında bu konuyu açmadan önce bazı arkadaşlarımızın konuyu sabote etme kaabiliyetinin kaynağı nereden geliyor diye daha güzel bir konu açabilirdim .

    amacım bak cevap bulamadınız hehehhhee. o zaman Allah cc ı kabul edin gibi bir yöntem değil. etrafımızda olagelen ancak dikkatimizden kaçan binlerce konudan biri olarak düşündüğüm bu konuyu makul bir seviyede sizlerle konuşabilmekti. ancak konunun evrime kaymamasını istirham etmemin sebebi de modumuzun buraya gelerek heyyyyt ben demedim mi evrim konuşulacaksa diğer topiğe naralarını () duymak istemeyişimdendir.

    konuya tekrar dönecek olursak hayvanların bu kaabiliyetlerinin kaynağını ister Allah cc deyin isterseniz milyonlarca yıllık evrim ! süreci deyin konu enteresanlığını hiçbir zaman kaybetmeyecektir. belki de bir ağaca bir çiçeğe bir böceğe bakıp hayatın sıradanlığı yanında çevremizi de sıradan bir gözle değerlendirdiğimizde ne uçan kuştan, ne bal yapan arıdan, ne süt veren inekten, ne çiçek açan bitkiden, ne de meyve veren ağaçtan hayatımıza anlam katacak düşünceler elde edebiliriz.

    halbuyseki biz insanlar picasso gibi kişilerin tablolarına değişik anlamlar yükleyerek eserlerine kıymet atfederken onun eserlerinden daha mükemmel olan tabiata bu kadar yabancı kalmamalıyız. ister evrim deyin ister Allah yarattı deyin ancak tabiata olan hayranlığınız hiçbir zaman bitmesin.

    sıradanlıkları aşın ve farkındalıkları yaşayın. bir çiçek ile bir karınca ile bir ağaç ile bir inek ile bir kedi ile konuşmayı deneyin.

    unutmayın onların size düşündüğünüzden daha çok söyleyecekleri vardır. onları "es" geçmeyin. bir "selam" verin ...

    ne dersiniz hoş olmaz mı
    ?
    _____________________________
    Zamanını dolu işlere harcamazsan, boş işler zamanını harcar. (deep)




  • Peki o zaman ben birşey sormak istiyorum:

    Hayvan mı? Heyvan mı? Yoksa Heyvuğeğn mı?
    _____________________________
  • @Deep Impact,bütün samimiyetimle,konuyu sabote etmeyi hiç düşünemdim.Baştan iç güdü diye konuya girecektim ama sende iç güdü nasıl oluşuyor diye sorucaktın böyle devam edicekti.Eğer pm atsaydın yazıyı kaldırırdım.
    _____________________________
    Tanrı karşıma dikilse,bir elimde gerçekler var,diğer elimde gerçeklere götüren yol var dese,gerçekler sende kalsın,bana gerçeklere götüren yolu ver derdim.
  • yok est. ancak konuya devam edelim. hayvanların kaabiliyetleri cidden enteresan. ancak konu evrim - yaratılış kısır döngüsüne girmeden konuşulsun istiyorum.

    bu arada içgüdü ne demek onu da konuşalım.

    hayvanlar neden sadece kendi dallarında müthiş bilgi sahibi iken bazı konularda aptalca davranabilmektedir ?

    binlerce kilometre yol alan balıklar neden ağa takılıp kalmaktadır mesela.
    _____________________________
    Zamanını dolu işlere harcamazsan, boş işler zamanını harcar. (deep)
  • @Deep yaratıcının sırrına nasıl vakıf olunur?
    _____________________________

    film/altyazı | Mal kaybeden, bir şey kaybetmiştir, Onurunu kaybeden birçok şey kaybetmiştir. Fakat cesaretini kaybeden her şeyini kaybetmiştir. Johann Wolfgang von Goethe
  • quote:

    Orjinalden alıntı: denoo

    @Deep yaratıcının sırrına nasıl vakıf olunur?


    vakıf olunabilir mi ?

    bence olunamaz. bize O nun bildirdikleri haricinde birşey bilemeyiz. mesela Ruh konusunda Kur an da pek az bilgi verildiği ifade edilmiştir.

    sadece biz gözlemlerimiz ile Allah ın nasıl yarattığını keşfetmeye çalışırız.
    _____________________________
    Zamanını dolu işlere harcamazsan, boş işler zamanını harcar. (deep)
  • Hayatın yaşanılası gerçek bir yer olmasının kanıtıdır bu. Bizim imtihanlarımızın daha inandırıcı olmasına katkı sağlayan araçlar olarak görüyorum ben hayvanları. Muazzam bir sistem, Allah'ın varlığının ve yaratıcılığının kusursuzluğunun kanıtıdır.

    Şöyle düşünün, yuvarlak olmayan bir dünya, yemek içmek yok, nefes almak yok, sadece insanlar var, düz ve çok büyük bir alan. Burada yine milyonlarca insan var, bu şekilde bir yaşamı düşünün. Ne kadar gerçekci ve ne kadar sağlam bir imtihan ortamı olabilirdi?

    Hayvanlar ve çevre imtihan sahası olan Dünyamızın son derece gerçekçi olması için vardır.

    Örneğin bir balık türü vardı uzun, siyah bir tür. Tatlı sularda yaşıyor ve suyun üzerine 50-60 cm zıplayarak suyun üstünde bulunan bir çalıdaki avını avlıyabiliyor. Bunu yapabilmesi için suyun kırılmasını hesaplaması gerekir, yoksa avına tam isabet sağlayamaz. Suyun kırılmasını muazzam bir şekilde hesaplıyor ve avını avlıyor. Bu gerçekten çarpıcı bir örnek.

    Dediğim gibi bu örnekler sayesinde rabbimizin yaratma gücünü, hayatın gerçekçiliğini, bizlerin ve hayvanların bir tesadüf üzerine Dünyaya gelmediğini anlayabiliyoruz.
    _____________________________




  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.