Şimdi Ara

Kısa Konular / Bilim-Kültür Haberleri ve BİLGİ İSTEK HATTI

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
150
Cevap
0
Favori
16.725
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Buraya kültür bilimde konu açılması halinde uygun düşmeyecek ama burada kısaca bilgi almak kısa soluklu fikir alışverişi yapabileceğiniz konuları mesajlar halinde yazabilirsiniz.

    Kurallar:
    1. Genel tüm kurallar burası için de geçerlidir.
    2. Açık açık gereksiz, konu dışı olduğu herkesçe malum olan mesajlar silinir.
    3. Kültür Bilimde topic açılması halinde uygun görülmeyecek ancak burada bahsetmek paylaşmak istediğiniz konular uzunca tartışma niteliğinde olmayacaktır..



    Arkadaşlar istişarede genel kabulle beraber böyle bir konuyu açmak istedik. Amaç böyle büyük bir forumda kültür bilim bölümüne güvenen insanları boş çevirmemek. İnsanların kafasında bir bilgi ihtiyacı varsa bir çırpıda kültür bilime soralım diyorsa bu önemli bir sorumluluk diye düşündüm.


    Bilgi İstek Hattı Kuralları :
    1. Genel tüm yasa ve kurallar burası için de tek tek geçerlidir.
    2. Zaten çok basit, bilinen, aranması bulunması gayet kolay olan ve hazırcılık amacıyla atıldığı düşünülen veya bir üyeden bu konuda haklı bir itiraz gelirse bu mesaj haber verilmeksizin silinir.
    3. Sorular anlaşılır olmalı ne bulmak isteniyorsa bu açık ifade edilmelidir. Hiçbir şekilde anlaşılması zor ne istenildiği anlaşılmaz mesajlar da habersiz silinir.
    4. Sorular önce masumken bundan amacın bir reklam veya başka hedefler olduğu anlaşıldığında kişinin mesajları silinir ve ceza gündeme gelir.
    5. Verilecek cevaplar gayet net olmalı kısa olmalı ve sadece istenen soruya cevap olmalıdır. Eğer bu sınır taşılacak olursa haber verilmeksizin mesaja müdahale edilir. Gerekirse tümüyle silinebilir.
    6. Bu isteklere usulünce sorulduğu takdirde öğrenci ödev desteği veya merak ettikleri bilgiler de dahildir.
    7. Buradaki hataları sürekli tekrar ettiği anlaşılan ve bunu kasıtlı yaptığı belirlenen kişiler ceza alır.


    Herkes yukarıdaki kuralları okumuş ve kabul etmiştir ki buraya mesaj yazmışlardır.



    Not: Eğer üst üste sorular olmuşsa ve kişiler buradaki sorulardan birine cevap vereceklerse bunu alıntı yaparak cevaplandırsınlar aksi halde neyi neye cevap olduğu karışabilir. Rica ederim.


    UYARI: Bu topicte yukarıda açıkladığımız gibi bilgi isteği ve ona verilen bilgiler cevabı oluşturacaktır. Asla yorum ve ona cevap oluşturacak yazılar yayınlanamaz. Cevaba cevap niteliğinde tartışma tarzı yazışmak yasaktır. Yasağa uymamak ceza sebebidir.

    Zira bunun yeri diğer konu topicleridir. Ayrıca bilgi ve cevaplar dışındaki dilek ve şikayetlerinizi öneri-şikayet topiğine yazın ki bu topic sadece bilgi ve cevaplarından oluşsun. Hasseten rica ederim.


    Bilgi-İstek hattında asla yorumsal ve tartışma niteliğinde soru sorulamaz ve bu şekilde cevap verilemez. Sadece bilgi sorulur ve bilgi ile cevap verilir. Kaynak belge gösterilir.

    Aksi halde davrananların orada da açıkça belirtildiği gibi mesajları haber verilmeksizin silinir. Herkes bunu kabul etmiş olacağından itirazlar da kabul edilmez.


    İyi Günler. Sevgi ve Saygıyla kalın.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Hare Rama -- 26 Haziran 2006; 21:29:56 >







  • o halde ilk mesaj benden olsun

    kanadalı atlet ben johnson, 9.83 ile 100 metrede dünya rekoru kırmış ama daha sonra steroid kullandığı için rekoru iptal edilmiş ve müsabakalardan uzun zaman men edilmişti. halbuki her sporcu steroid kullanır ama müsabakalara yaklaşırken keserler. ben johnson zamanlamayı tutturamamıştı. daha sonraki yıllarda bir çok sporcuda steroid çıktığı için bu cezaları aldılar.

    madem herkes kullanıyor, doping serbest bırakılsın ve isteyen istediği kimyasalı kullansın. bir müsabakada galip gelebilmek için her şey serbest olsun. zaten kullanılıyor ve testlerde çıkmayan yeni yeni anabolizanlar, steroidler geliştiriliyor.

    bana ben johnson' ın hakkını yediler gibi gelmişti. haksızmıyım
     Kısa Konular / Bilim-Kültür Haberleri ve BİLGİ İSTEK HATTI



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi C4 -- 2 Haziran 2006; 13:02:46 >




  • GÜNEŞİN ETKİLERİNDEN KORUNMA YOLLARI

    Uzmanlar, yaz mevsimiyle birlikte
    artan sıcaklık ve güneşin olumsuz etkilerinden, alınacak küçük
    tedbirlerle korunmanın mümkün olduğunu belirttiler.

    İstanbul İl Sağlık Müdür Vekili Mehmet Bakar, AA muhabirine
    yaptığı açıklamada, özellikle yaşlılar ile kalp ve tansiyon
    hastalarının, sıcak günlerde efor harcamaktan kaçınmaları gerektiğini
    söyledi.


    Kapalı ve havasız yerlerde uzun süre kalınmaması uyarısında
    bulunan Bakar, kanser hastaları ve kemoterapi görenler ile değişik
    deri hastalığı olanların güneş ışınlarında korunmaya özellikle dikkat
    etmesi gerektiğini bildirdi.

    Bakar, sıcak yaz günleri için şu önerilerde bulundu:

    ''Güneş ışınlarının etkisinin güçlü olduğu 11.00-16.00 saatleri
    arasında güneş ışınlarından kaçınılmalı ve bu saatlerde uzun süre
    güneş altında kalınmamalı. Sık sık ılık suyla duş yapılmalı. Açık,
    renkli bol giysiler giyilmeli ve geniş kenarlı şapka takılmalıdır.
    Güneşlenmeden veya güneşe çıkmadan önce cilde uygun koruyucu bir güneş
    kremi sürülmeli. Güneşlenme sonrasında oluşabilecek güneş yanıklarında
    kesinlikle yoğurt ve benzeri maddeler sürülmemeli, bu durumda soğuk
    kompres uygulaması yapılmalı.''


    Gözlerde ağrılı kızarıklıklar olması durumunda soğuk kompres
    yapılması ve bir hekime başvurulması gerektiğini belirten Bakar,
    ''Sıcak çarpmalarında kişiler önce serin ve gölge bir yere alınmalı,
    vücudundaki sıkı giysiler çıkarılarak başı ve vücudu ıslatılmak
    suretiyle serinletilmelidir. Bilinç bulanıklığı olan hastalar hemen en
    yakın sağlık kuruluşuna götürülmelidir'' diye konuştu.

    BESLENME ÖNERİLERİ

    Vehbi Koç Vakfı (VKV) Amerikan Hastanesi diyetisyenlerinden Zuhal
    Güler Çelik de, yaz aylarının gelmesiyle vücudun sıvı ihtiyacında
    artış ve daha az yağlı yemeklere doğru yöneliş başladığını söyledi.

    Bu aylarda az az ve sık aralıklarla besin tüketilmesi gerektiğini
    belirten Çelik, ''Bol su için, sebze ve meyve tüketin. Kızartmalardan
    uzak durun. Et tercihlerinizi de ızgara veya fırında pişirme
    yöntemleriyle az yağlı olarak tercih edin. Beyaz ekmek yerine kepekli
    tercih edin'' dedi.


    Yazın tuz tüketimine de dikkat edilmesini isteyen Çelik, alkollü ve
    asitli içeceklerden uzak durulmasını gerektiğini vurguladı. Çelik,
    rehavet oluşumunu önlemek için tatlı tercihlerini daha çok sütlü ve
    meyveli tatlılar veya meyveden yana kullanmanın da faydalı olacağını
    bildirdi.

    GÖZE DİKKAT

    International Hospital göz hastalıkları uzmanı Doç. Dr. Zeki
    Büyükyıldız da, ultraviyole ışınlarından korunmak için yaz aylarında
    güneş gözlüğü kullanılmasını önerdi.

    Ultraviyole ve kısa dalga boylu ışınların gözde katarakt ve görme
    merkezi sorunlarına yol açtığını belirten Doç. Dr. Büyükyıldız,
    şunları kaydetti:


    ''Bol güneşli yaz aylarında güneş ışınlarından yeterince
    yararlanılmalı, ancak uzun süre güneşe maruz kalınmamalıdır.
    Gözlerimizi güneşin zararlı etkilerinden korumak amacıyla güneşli
    havalarda ışıktan rahatsız olmasak dahi güneş gözlüğü kullanmalıyız.
    Güneş gözlüklerini seçerken özellikle kaliteli camları seçmeli ve
    ultraviyoleden koruyup korumadığına dikkat etmeliyiz.''

    Numaralı gözlük ya da kontakt lens kullananlardan da ultraviyoleyi
    süzen türleri tercih etmelerini isteyen Doç. Dr. Büyükyıldız, ''Basit
    güneş gözlükleri göz sağlığını önemli ölçüde tehdit ediyor. Hatta bu
    gözlükler renkli camların etkisiyle göz bebeğinin fazla büyümesine
    neden olduğu için ultraviyole ışınları direkt göze veriyor. Mor ötesi
    bu ışınlar körlüğe kadar ilerleyebilen hastalıklara yol açabiliyor''
    diye konuştu.


    habertürk




  • Keops;
    Arkadaşlar bana mail ortamında pps sunum olarak gelmişti bu keopsun sırları diye,

    -Kahirede bulunan KEOPS PİRAMİDİ nin 12 ton ağırlığındaki 2,5 milyon bloktan oluştuğunu,günde 10 blok yerleştirilmesi halinde yapımının 664 yıl süreceğini,
    -Piramidin üstünden geçen meridyenin,karaları ve denizleri tam eşit iki parçaya böldüğünü,ve piramidin dünyanın ağırlık merkezinin tam ortasında olduğunu,
    -Yüksekliğinin(164m),bir milyarla çarpımının güneşle dünyamız arasında ki uzaklığı verdiğini,
    -Taban alanının,yüksekliğin iki katına bölünmesiyle Pİ(3.14) sayısını verdiğini,
    -Piramitlerin içerinde ultrasound,radar,sonar gibi cihazların çalışmadığını,
    -Kirletilmiş suyun bir kaç gün piramidin içerisinde bırakıldığında arıtılmış olarak bulundunğunu,
    -Piramidin içerisinde sütün,bir kaç gün süreyle taze kaldığını ve sonunda bozulmadan yoğurt haline geldiğini,
    -Bikilerin piramidin içerisinde daha hızlı büyüdüklerini,
    -Çöp bidonu içerisinde ki yemek artıklarının hiç koku yaymadan mumyalaştığını,
    -Kesik,yanık,sıyrık,vs yaraların piramidin içinde daha hızlı ve çabuk iyileştiğini,
    -Piramidin içinde göreli olarak,yazın soğuk,kışın sıcak bir havanın olduğunu
    -Piramidin kimin adına yapıldıysa,onun bulunduğu odaya yılda 2 kez güneş girdiğini,bu günlerden iri doğduğu,diğeri tahta çıktığı günler olduğunu,
    -Temelinin her köşesi 51 derece, 51 dakika, 14 saniyedir.
    -Bu eserin yapımında kullanılan temel ölçü birimi 636.66 mm'ye denk gelen piramit kübiti dir
    -Dünyanın merkezinden kutba uzatılan yarıçap 6357 km'dir. bu da bir piramit kübitinin 10 milyon katına eşittir.
    -Piramidin temel kenarının uzunluğu 365.25 "piramit kübiti"dir. bu da, dünyann güneş yılının gün sayısına eşittir,
    -Yapımında yaklaşık 2.500.000 blok granit ve kireçtaşı kullanılmıştır. bu taş blokların her birinin ağırlığı 2 tondan 70 tona kadar değişmektedir. milimetrelik bir orandaki titizlikle özel boyutlarda kesilen tüm bu bloklar, birbirleri ile o denli hassas bir şekilde birleştirilmişlerdir ki, bloklar arasından saç teli bile geçemeyecek derecede, hiçbir boşluk bırakılmamıştır. bu birleştirilme işleminde hiç harç kullanılmamıştır.
    BİLİYORMUYDUNUZ....
    Kaynak:history channel ve antik mısır sırları




  • Sanata dair,Mona lisaya dair,veya herhangi bir sanat eserine dair,vede Sanatçıya dair,
    Arkadaşlar bunlar benim kendi düşüncelerim,iyi kötü babam vasıtasıyla(kendisi ressamdır,vede türkiyenin bu konuda sanatçı yetiştiren kurumu diyebileceğimiz,mimar sinan üniversetisi mezunu bir insandır) bildiğim,öğrendiğim,sanat çevresini yakinen az çok bilebilen bir çevreden geldiğim için,
    kendi edindiğim vede az çok sanatçı kimliği vede düşüncesi hakkında biraz bildiklerimi aktarmak isterim.
    Sanatçılar,bizler dünyayı nasıl algılıyoruz vede nasıl görmek istiyorsak,onlar da aynı duygular vede düşüncelerle hareket ederler,yani,çevreyi,kendilerini,çevresindeki insanları,ailesini,dünyayı,evreni,yaşamı bunların hepsini gözlemler,kendi yaşam anlayışına,kendi estetik değerlerine göre bunları bir sanatçı kimliği olarak somut anlamda,veya soyut anlamda ister bizler anlayalım,ister bizler anlayamıyalım,sadece kendi dünya görüşleri vede kendi kimlikleri doğrultusunda bunları kendileri için araç olan,resim,heykel,edebiyat vs türlerde kendilerini ifade ederler.Bu konuda sanat sanat için midir,sanat toplum için midir diye,sanat sanatçı için midir diye bir yorumda bulunmak istemiyorum,çünkü bir insanın işi neyse sanatçınında ürettiği şey işidir,vede bunu bir şeye adamak için değil,kendisi öyle bir estetiği,öyle bir anlayışı,öyle bir ifadeyi tercih ettiği için yapar.Ürettiği şey kendisi için evet bir araçtır,amaç dünyayı nasıl alıladığıdır,amaç,evreni nasıl algıladığıdır,insanlığı nasıl algıladığıdır,hayatı nasıl algıladığıdır,ailesini çevresindeki insanalrı nasıl algıladığıdır,algılar,düşünür,kendi estetik değerlerini belirler,hatta ve hatta araya bizlerin anlıyamıcağı,bu konuda ihtisaslı insanların,eleştirmenlerin bile anlıyamıyacağı bir dil geliştirirki,şöyle söyleyeyim oyun oynar,hem kendisiyle,hem sanatıyla,hem dünyayla,hem toplumla,üretmek bir sanatçı için oyun oynamak gibi birşeydir,nasıl küçük çocukalrın eline legoları verirsiniz,onlardan akılların yettiği derece,hayalgüçleri doğrultusunda yap bozlar yaptığını görürsünüz,bir sanatçı içinde üretmek aynı çocuk oyunu gibidir,onun hamurudur bu üretkenliği,devamlı birşeylere dönüştürür durur.Ha bu noktadan baktığımızda sanatçıların her ürettiği şeyin bizler tarafından bir anlamı olması gerektiği veya açık bir anlaşılır metin dili gibi bir dil beklemek ne kadar doğru olur,bizlerde üretilenlerde farklı bir şeyleri,farklı görüşleri yakalayabilelim,farklı anlamlar çıkartabilelim,çünkü hiç bir zaman bir sanatçının nasıl vede hangi bir ruh hailnde üretimde bulunduğunu bilemezsiniz,basit bir matemetik dili gibi,bir esere baktığınızda 2*2 eşittir 4 diyemezsiniz,bugün bir çok ünlü ressama vede sanatçıya baktığınızda,çok farklı dönemleri oluğunu görürsünüz,okursunuz,bunlar işte bir sanatçı için adımlardır,taşları yerlerine nasıl yavaş yavaş koyduğnu anlarsanız,ve bir bakarsanız size daha üzerinde konuşulacak,binlerce sorular sorulacak eserler bırakırlar,mona lisa gibi,daha hiç bir şekilde ne olduğunu bile anlayamıyacağınız,gizemini koruyan eserlerle karşılaşırsınız.Bunları sorgulayabilmek,biraz sizin bakış açınıza,bilgi birikiminize,ilgi alanıza,dünya görüşünüze bağlıdır diye düşünürüm ben.
    Ufak bir notta,bir sanatçı en çok kendisini tanıdığı için,ürettiği eserlerde kendisini koyabilir,vede gösterebilir,bunu genellikle yaparlar,ama bu çok somut anlamda birebir,tıpatıp benzeyen kendisi olmak durumunda değildir,değiştirir,şekliyle biçimiyle görünüşüyle oynar,ama o genede kendisidir,çünkü resim bir imge dilidir,onlar için her şeyde,her anlatımında her resmettiği şeyde bir simge vardır.Benim sanatçı ve sanatçı kimliğiile ilgili düşüncelerim bunlar,katılan olur katılmayan olur,bütün arkadaşalrın görüşlerine saygı duyarım.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi rashamon -- 2 Haziran 2006; 16:55:06 >




  • PLAN YAPMA


    Günlük haftalık ve aylık plan yapmak, zamanınızı en iyi şekilde değerlendirmek ve hedeflerinize ulaşabilmek için çok önemlidir. Plan yapmak için aşağıdakileri mutlaka edinin.

    1.Akademik takvim: Üniversitenin akademik takviminden edinerek, sınav ve tatil zamanlarını dönem başında işaretleyin. Bu takvimi her zaman görebileceğiniz bir yere asın.

    2.Aylık plan: Üzerine notlar alabileceğiniz takvimlere benzer bir biçimde aylık plan hazırlayın. Buraya bir ay boyunca yapmayı hedeflediğiniz şeyleri, günleri de belirterek yazın. Bu planda, tatil günleri, sınav zamanları ve önceden bildiğiniz tüm program detaylarınızı kaydedin.

    3.Haftalık program taslağı: Diğer sayfadaki plana benzeyen yedi günlük bir plan yapın. Buraya ders saatlerinizi, çalışmak için ayırdığınız zamanları, randevularınızı ve diğer sosyal aktivitelerinizi kaydedin.

    4.Gerçek haftalık program: 1 hafta içinde yaptıklarınızı detaylı olarak bu plana yazın. Haftanın sonunda, bütün hafta yaptıklarınızı inceleyin ve neye ne kadar zaman ayırdığınızı net olarak görün. Hedeflerinize ulaşmak için yeterli zamanı ayırmış mısınız?

    5.Günlük plan: Günlük plan kullanmayı alışkanlık haline getirin. Bir gece öncesinden o gün yapacaklarınızı tüm detayları ve saatleri ile birlikte yazın. Gün içinde tamamladıklarınıza bir işaret koyun. Her gün için bunu yineleyin.

    Yazılı planlar yapmak, yapmanız gerekenleri daha rahat görmenizi sağlar. Zihninizin, yapmanız gereken şeyleri düşünerek meşgul olmasını engeller. Yapmanız gerekenleri yazdığınızda, bunu yapma olasılığınız yükselir. Zamanınızı nelerle değerlendirdiğinizi daha iyi görürsünüz. Sürekli plan yaptığınızda, sizi sıkıntıya sokacak sürprizlerle daha az karşılaşırsınız. Kendinizi daha iyi disiplinize edersiniz.

    alıntı




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Deep Impact

    PLAN YAPMA


    Günlük haftalık ve aylık plan yapmak, zamanınızı en iyi şekilde değerlendirmek ve hedeflerinize ulaşabilmek için çok önemlidir. Plan yapmak için aşağıdakileri mutlaka edinin.



    hayatımda hiç bir zaman planlı çalışmadım ve bu huyumdan nefret ediyorum. bu yüzden çok şey kaybettim diyebilirim
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • quote:

    Orjinalden alıntı: C4

    hayatımda hiç bir zaman planlı çalışmadım ve bu huyumdan nefret ediyorum. bu yüzden çok şey kaybettim diyebilirim



    yapabildiklerim / yapabileceklerim oranının düşük çıkmasının en önemli sebeplerindendir plan yapmama. ayrıca bir de zaman yöntemi ve hedef belirleme var tabii ki ...
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Deep Impact


    quote:

    Orjinalden alıntı: C4

    hayatımda hiç bir zaman planlı çalışmadım ve bu huyumdan nefret ediyorum. bu yüzden çok şey kaybettim diyebilirim



    yapabildiklerim / yapabileceklerim oranının düşük çıkmasının en önemli sebeplerindendir plan yapmama. ayrıca bir de zaman yöntemi ve hedef belirleme var tabii ki ...


    Hedefsiz olmanız ya da belirlediğiniz hedeflerin cazibesinin nispeten düşük olması da veriminizi düşürecektir.
  • C4 dopinglerin serbest bırakılması meselesinde aynı şeyi ben de düşünmüştum ve hala da aynı şeyi düşünüyorum. Ancak buna etik olmadığı için izin verilmediğini düşünüyorum. O zaman kazanma hırsı hatta baskılar sağduyunun önüne geçecektir ve bir çok sporcu hatta sporcu olmaya çalışan bir çok insan aşırı doping sonunu karaciğerlerini harap edeceklerdir.
  • dediğin zaten oluyor olmuyor değil. bir çok insan bu maddeleri aşırı kullanarak spor hayatlarının bitmesine sebep veriyorlar ama bana sorarsan bunlar bunu bilinçsizce yapanlar derim. çoğu bunu doktor kontrolunde kullanıyor.

    hangi sporcu çıkarda "ben steroid kullanmadım" derse yalan söylemektedir. amatörler hariç herkes kullanıyor zaten. ama müsabakalara belirli bir zaman kala kesiyorlar.

    profesyonellerin genotropin hormonu dahi kullandığını hakemlerden federasyon başkanlarına kadar herkes biliyor peki o zaman neden yasak? serbest olsun ve isteyen istediğini kullansın rekabet daha eşit olur kanaatindeyim. çünkü birisi yeni keşfedilen ve testlerde çıkmayan maddeyi kullanırken, diğeri testte çıkacak korkusuyla dopingi kesiyor ve bu da adaletsizlik oluyor.
  • UZAY EĞRİ MİDİR?

    Einstein'in görecelilik teorisine göre uzay eğridir. Ama olayın felsefesi şudur:
    Einstein'e göre konum, yani uzunluk cetvelle ölçülen bir şeydir. Zaman saat ile ölçülen bir şeydir. Konumu ölçerken somut ve düz bir nesneyi referans almak zorundayız. Evrendeki en düz hat ışığın yolu olduğuna göre bizim "düz" olma kavramımız ancak ışığın yolu ile sınırlıdır. Kaldı ki çok güçlü kütle çekimi alanlarının (yıldızlar gibi) yakınından geçerken ışığın yolu bile eğriliyor.

    fakat, "uzay eğri" derken bile "eğri olmayan bir şey" tasavvur ediyor ve onunla kıyaslayarak uzay eğridir diyoruz. Bizim tasavvur ettiğimiz "eğri olmayan bir şey" kavramı aslında matematiksel bir kavramdan başka birşey değildir. Bunun gibi matematikteki ideal kavramlarımız vardır. Küre gibi, düzlem gibi, nokta gibi.

    Zaman da görecelidir diyoruz. Evrende her yerde zaman aynı akmaz diyoruz, Ancak bunu söylerken "tüm evrende kalp atışları gibi aynı anda yankılanan" bir zaman tasavvur ediyoruz bu kavramla kıyaslayarak zaman görecelidir diyoruz.

    Matematikteki soyut kavramlarımıza dönelim. Küre, düzlem, nokta, doğru... Buradaki "doğru" kavramı dikkat ederseniz yukarıda tasavvur ettiğimiz "eğri olmayan bir şey" in matematiksel karşılığı.

    Matematikteki kavramların doğada örneklerine rastlayamayız. Matematiksel bir kavramı doğaya uyarlarken en yakın bir şeye indirgeyerek geyerek gösteririz.

    Matematikteki soyut kavramları, doğanın kendisi zannetmeye başlarsak o zaman bir trajedi başlar. Ya da tam tersi, bu soyut kavramları bir kenara atar ve hiçe sayarsak ta doğayı anlamada elimizdeki yegane araç olan matematik gibi bir aracı kaybetmiş oluruz.




  • Uzay eğri mi? Meselesine geri dönecek olursak. Işığın yolunun eğri olduğunu biliyorduk, fakat eğri olmayan bir şey tasavvur ediyor ve ona göre eğridir diyorduk. İşte bu eğri olmayan bir şeyin fiziksel olarak karşılığı hiç te yok değildir. Bir de "eylemsizlikten kaynaklanan referans" diye bir kavram vardır. Bu kavrama "INERTIAL REFERENCE" denir. Bir cismin onu yer değiştirmeye zorlayan bir kuvvete karşı koyar. Bu olguyu bir referans sistemi olarak ele alırsak, tüm uzayı euclidian bir çerçeve ile kapsayan "inertial reference frame" kavramına ulaşırız. Bu çerçeve bir kafes gibi uzayı sarar.
     Kısa Konular / Bilim-Kültür Haberleri ve BİLGİ İSTEK HATTI
     Kısa Konular / Bilim-Kültür Haberleri ve BİLGİ İSTEK HATTI

    Uçaklar ve uzay gemileri yön bulma sistemi olarak "INERTIAL REFERENCE SYSTEM" ler ile donatılmışlardır. Bu sistem eylemsislik prensibine göre çalışır. Dünya yüzeyi eğridir. Uçaktaki sistem dünyanın eğriliğini bilmez. Sadece uzaydaki üç boyutlu koordinatlarını bilir. Şayet uçaktaki bu sistemde "gymball" yazılımı olmasa idi, uçak otomatik pilota alındığında yeryüzünün eğriliğini takip etmeyip, uçağı düz götürmeye uğraşacaktı.




  • DÖRDÜNCÜ BOYUT VAR MIDIR?

    Dördüncü boyutun varlığını şöyle izah ederler. Önce matematikteki "iki boyut" kavramı ele alınır. Şöyle denir:

    "İki boyutlu canlıların yaşadığı bir düzlem düşünün, şayet bu düzlem bir küre şeklinde üçüncu boyuta kıvrılsa idi bu düzlemdeki canlılar hiç bir şeyin farkına varamayacaklar ancak dolanıp geri geldiklerinde böye bir şeyi anlayacaklardır." denir.

    Bir de dünyayı örnek verirler. "Nasıl dünya önceleri düz zannediliyordu sonradan magellan dünyayı dolaşıp gelince yuvarlak olduuğı anlaşıldı" denir.

    Bence bu gibi örnekler iyi kurgulanmış örnekler değil. Herşeyden önce dünya iki boyutlu değildir. Dünya düz demek dünya iki boyutlu anlamına da gelmez. kaldı ki dünyanın düz olduğunun zannedildiği dönemlerde bile hiç bir zaman iki boyutlu olduğu düşünülmedi. Antik çağda Euclid, üç boyutlu geometriyi geliştirdi ve bu geometriye göre binallar ve araçlar yapıldı. Zaten mevcut olan olan üç boyut algısı içerisinde, dünyanın düz olmayıp yuvarlak olduğu anlaşıldı.




  • Aşağıdaki yazı tamamen alıntıdır...


    ULUSLARARASI SERMAYENİN TAPINAĞI: BRİEY-THİONVİLLE HAVZASI

    Osman Konuk’un iki nefis dizesiyle açılışı yapalım: “Cihan savaşları neden yapılır / Akşamdan kalma bir nedenle…”
    Birazdan okuyacağınız metin, Kapitalizmin Kara Kitabı’ndan alındı. (Evrensel Basım Yayın) Birinci Dünya Savaşı’nın perde arkasını, Briery-Thionville maden havzası örneğinden yola çıkarak anlatan Fransız Jean Pierre Flechard’a ait bir yazı bu. Büyük yurtseverlik atılımların arkasında aslında nelerin olduğunu, savaşın kimler için yapıldığını, karanlık odalarda gerçekleşen kulis çalışmalarını, silah üreticilerinin özel çıkarlarını anlatan bu yazı, eminim ki herkesin midesini bulandıracaktır.

    En önemlileri Fransa’da Schneider, Almanya’da ise Krupp olan silah satıcıları, gizli amacı, savaş üretimini artırarak, sınırın her iki yanındaki üyelerinin büyük servetini artırmak olan bir tür uluslararası tröst halinde sıkı bir biçimde birleşmişlerdi. Bu amaçla iki ülke halkından her birini, ötekinin saldırmaktan başka bir amacı olmadığına ikna etmek için, onlar arasında korku yayacak güçlü araçlar kullanıyorlardı. Bu görevi yapmaları için çok sayıda gazeteci ve parlamentere cömertçe para ödeniyordu. Öte yandan, milletvekili de olan Fransız cephanecisi Wendel’in kuzeni Von Wendel de, Reichstag’da bulunan bir başka Alman cephanecisiydi. Bunlar vicdan satın almak ve yurtseverce tehllike çığlıklarını herkese duyurmak için her ülkede ilk sıradaydılar.
    Bütün bu cici sosyete –silah satıcıları, gazeteciler, parlamenterler– iki halkı, savaşa kadar hiçbir şeyin durduramayacağı çılgın bir silahlanma yarışına kolayca sokmayı başardı.
    İki ülkenin devlet başkanları da, bunları durdurmak yerine yüreklendiriyorlardı. Hele de intikam düşüncesiyle yetişmiş ve Alsace ve Lorraine’i yeniden ele geçirmek için her yalanı söylemeye, her cinayeti işlemeye hazır bir Lorraineli olan bizim cumhurbaşkanımız Raymon Poincare.
    Bu tür nedenlerle Alman ve Fransız askerleri birbirlerini boğazlayacaklardı. Onlara birbirlerinden nefret etmeleri öğretilmişti; oysa kardeşçe birleşen silah üreticileri ile kurmaylar, birlikte başlatmış oldukları dramın seyrini memnuniyetle geriden izliyorlardı.
    Bu büyük aldatmacayı derinleştirmek, yurtseverlik ve ülke savunmasının sadece en iğrenç dalavereleri örtmeye yarayan boş sözler olduğunu göstermek için Briey havzasının öyküsünü anlatmak gerekir; çünkü ayırt edici ve belirtisel bir öyküdür ve tek başına, halkları silaha sarılmaktan tiksindirecektir.
    Briey-Thionville demir madenleri Lüksemburg, Fransa ve Almanya sınırlarındaydı. Sahibi Fransız–Alman Wendel ailesiydi.
    Bu havzanın savaşın sayesinde çok büyük bir önemi vardı. Engerand, savaştan sonra, 31 Ocak 1919’da, Millet Meclisi’nde yaptığı bir konuşmada şöyle diyecektir: “1914’te, yalnız Briey bölgesi bizim tüm demir filizi üretimimizin % 90’ını sağlıyordu.”
    Poincare’nin kendisi de vaktiyle şöyle yazmıştı: “Briey havzasının Almanlarca ele geçirilmesi, en azından bir felaket olur; çünkü bu eşsiz maden ve metal kaynaklarını onların ellerine bırakmak demektir ki, bu durum, bunlara sahip olan savaşan ülkeye çok büyük yararlar sağlayabilir.”
    Durum böyleyken, şaşılacak bir olay meydana geldi: 6 Ağustos 1914’ten itibaren havza, hiçbir direniş olmaksızın, Almanlarca işgal edildi.
    Savaşın uzaması için...
    Daha da şaşırtıcı olan şu: Bu bölgeyi savunmakla görevli tümen komutanı General Verraux, sonradan, (seferberlik halinde açılacak bir zarf içindeki) yönergenin Briey’i mücadelesiz terk etmesinin ona kesin olarak buyrulduğunu açığa vurdu.
    Çok sonradan anlaşılan gerçek şuydu: Bazı kurmay üyeleri ile Fransız savaş gereçleri üreticileri arasında, savaşın uzaması ve böylece silah satıcılarının kârlarının artması amacıyla havzayı Almanlara bırakmak için (çünkü Almanlar demir cevherleri olmaksızın savaşı sürdüremezlerdi) bir antlaşma yapılmıştı.
    Yaşasın, hemen her yerde savaş alanlarında, uğruna insanların birbirlerini öldürdükleri meşru müdafaa! Ama ne kadar ibretlik olursa olsun, bu öykü bitmedi. Tüm savaş boyunca Briey’e tek bir Fransız saldırısı olmadı! Ama bu, uyarı eksikliğinden de değildi.
    Gerçekten, savaşın ortasında, madenlerin yöneticisi, Senatör Berenger’ye aşağıdaki notayı gönderiyordu: “Eğer Thionville (Briey) bizim birliklerimiz tarafından işgal edilmiş olsaydı, Almanya; Prusya ve öbür çeşitli devletlerden çıkaracağı aşağı yukarı 7 milyon tonluk yoksul cevhere kalırdı; tüm imalatı dururdu. Bu durumda öyle görünüyor ki, Thionville bölgesinin işgalinin savaşa hemen son vereceğini, çünkü bunun Almanya’yı silahlanması için gereken metalden hemen tamamen yoksun edeceğini öne sürebiliriz.”
    Özel çıkarlar...
    Fransız karargahı ve cumhurbaşkanı bu gerçeklerden bol bol haberdar edilmişlerdi. Bu konu hakkında eksiksiz bazı dosyalar milletvekili Engerand tarafından Poincare’ye de verildi. Poincare karışmayı reddetti. Kurmay, Briey yönüne her türlü saldırıyı reddetti.
    Saldırı ve bölgeyi ele geçirme mümkün olmasa bile, tesisleri kullanılmaz kılmak için Briey bombalanabilirdi. Tam tersine, Fransız ve Alman kurmayları arasında Almanya’ya giden maden cevheri dolu trenlerin hiçbir durumda bombalanmaması amacıyla antlaşmalar yapıldı. Bu arada şunu da söyleyelim ki bu kurmaylar, kuşkusuz karşılıklı olarak, genel karargahlarını yıkmamaya da karar vermişlerdi. Bu iki gangster çetesi “nizami” idiler. Yine de Fransız havacıları aldıkları emirlere uymayıp Briey tesislerine birkaç bomba attılar. Bu havacılar, sert bir biçimde cezalandırıldılar. Bombalama yasakları hangi yoldan konulmuştu? Savaştan önce, sivil hayatta, Joeuf tesislerinde görevli bir mühendis ve Wendel’in memuru olan Lejeune diye bir teğmen –basit bir teğmen olmasına karşın çok güçlüdür– kanalıyla...
    Galtier–Boissiere: “Çok büyük özel çıkarları zedelemek, Fransız ve Alman madencileri arasında yapılan gizli antlaşmalara aykırı davranışları önlemek için, bir nokta dışında, etkisiz askeri girişimlerle yüz binlerce insanın yaşamı feda edildi. O nokta ise Briey–Thionville idi; Almanya, dört yıl boyunca, sakin sakin savaşı sürdürme araçlarını oradan sağladı.”
    Ama Alman–Fransız Wendel ailesi kâr ediyordu! Bu, savaşan ülkelerin hükümetleri ile savaş gereçleri üreticilerinin gizli antlaşmalarının birçok örneğinden sadece birisidir. Ama insani bilanço çok ağırdı:
    Bu rakamlar açıklama gerektirmez. Bu, tüm savaş süresi boyunca, bütün cephelerde günde 5 binden çok ölü demektir.
    1914-1918 savaşının insani bilançosu: Silah altına alınan asker: 62.110.000, Ölü: 8.345.000, Yaralı: 20.000.000, Sivil ölü: 10.000.000

    Kaynak:http://www.milligazete.com.tr/index.php?action=show&type=writersnews&id=4962




  • ÇOK İLGİNÇ

    Bir ignliiz üvnsertsinede ypalın blismel arşaımtramya gröe,

    Kleimleirn hrfalreiin hnagi srıddaa yzalıdkılraı ömneli dğeliimş.

    Öenlmi oaln brinci ve snonucnu hrfain yrenide omlsaımyış.

    Ardakai hfraliren srısaı krıaışk oslada ouknyuorumş.

    Çnükü kleimlrei hraf hraf dğeil bri btüün oalark oykuorumuşz.



    Bakın nasıl da düzgün okudunuz , ilginç değil mi?
  • Avrupa`nın İlk Piramidi Ortaya Çıkıyor
    Avrupa, ilk piramidinin gün ışığına çıkmasını bekliyor. Saraybosna`ya 30 kilometre uzaklıktaki Visoko yakınlarındaki piramid şeklindeki tepelerde kazılar ilerledikçe, kalıntılar gün ışığına çıkıyor.
    Bosna`da yıllardır ağızlarda dolaşan bir efsane gerçek olmak üzere. Piramid şeklindeki tepenin piramid olduğu iddiası gün geçtikçe gerçeğe daha da yakınlaşıyor.

    Visoko yakınlarındaki kazılarda geometrik biçimde kesilmiş ve dizilmiş taşlar bulundu.

    Arkeolog Semir Osmanagic, "bunlar piramidin bulunan ilk duvarları. Gördüğünüz gibi yüzeyleri dümdüz. Bu piramidler bulduğumuzun en önemli kanıtı" diyor.

    7 bin yıllık bir tarih
    Visocica Tepesi`nin 45 derece eğimli yüzeyleri gerçekten bir piramidi andırıyor. Kazılar birbirine tünellerle bağlantılı üç tepe üzerinde sürdürülüyor.

    Toprak altında tepenin içine giren tüneller de bulunuyor. Bu tünellerin insan yapımı olduğunda hemfikir olan uzmanlar Visoko Vadisi`nde insan varlığının 7 bin yıl öncesine kadar gittiğini belirtiyor.

    Latin piramidlerine benziyor
    Semir Osmanagic, bulduğu piramidin Mısır`dakilerden çok Latin Amerika`dakilere benzediğini söylüyor: "Herkes piramidi açıkça görmek istiyor...

    "Biz de bunu yapacağız. Yaklaşık 200 gün içinde 10 büyük bölümü ortaya çıkaracağız. Piramidin merdivenleri açıkça görülecek."

    Osmanagic`in kazıları sonunda bulunan arkeolojik eserlerin piramid olduğu kesinleşirse, bunlar tarihe Avrupa`nın ilk piramidleri olarak geçecek.
    (CnnTürk)




  • * İngilizcede grip anlamına gelen "flu" kelimesinin çıkış kaynağı "influenza" kelimesi imiş. Bu kelime "yıldızların kötü etkisi" anlamına geliyormuş. Astrolojiye bu denli inanılan toplumlarda her şeyi yıldızlardan beklemek gayet doğal olsa gerek. zamanla in ve enza ekleri gitmiş geriye "flu" kalmış. BUgün hala ingilizcede "etki" anlamına gelen "influence" kelimesi kullanılır. (kaynak: Carl Sagan - kozmos)

    * Kibar ve saygılı insan anlamına gelen "Centilmen" kelimesinin asıl anlamı "köle sahibi efendi" imiş. (kaynak: Carl Sagan - kozmos)

    * Tarot falındaki bütün semboller ve kavramlar, ortaçağ skolastik öğretisinden alıntıdır. Aynı öğreti zamanında modern bilimin kurucuları olan Galileo'lara, Bruno'lara, Kepler'lere kan kusturmuştu ve bu modern bilimin kurucuları sayesinde bugünkü bilgi seviyemize ulaştık. Ama ne acıdır ki yüzyıllar sonra şöyle bir ilan görüyorum "Bilimsel tarot bakılır"

    * Unlü iskoçyalı fizikçi Kelvin demiş ki "Radyonun geleceği yoktur"

    * Amerikan parent dairesi başkanı Charles H Guess 1855 yılında şöyle demiş "İcad edilecek pek birşey kalmadı"

    * Çok yakın bir arkadaşı Henry Ford'a şöyle demiş. "Arabalar geçici bir modadır, atlar her zaman kulanılır"

    * Atlantiği ilk geçen pilot olan Lindberg'e şehirlerarası postacılık yaptığı sırada arkadaşları şöyle takılıyorlarmış. "Hey havacı, vazgeç bu uçak sevdasından, bu gelip geçici bir şey arabanın yerini alamaz"

    * Galileo bir dün kilisede tavandan sarkan lambaları gözlerken, sarkacın salınım frekansının, ağırlığa ya da salınım genliğine bağlı olmadığını bulmuştur. Tam ölümüne yakın ilkel bir sarkaçlı saat yapmaya çalışmıştır. Sonraki yüzyılda Huygens, sarkaçlı saatleri geliştitirerek günde 10 sn den az hata verir hale getirmiştir.




  • Piraha insanları sadece ikiye kadar sayabiliyor

    Brezilya’da yaşayan bir yerli halkın hiçbir üyesi ona kadar bile sayamıyor. Dillerinde sadece bir ve iki sayısı var. Hatta onlar için renklerin bile önemi yok. Bu Brezilya yerlilerinin tuhaf yaşam biçimleri, bilim insanları arasında hararetli tartışmalara neden oldu....
    .....Ama insanların bu yüzden "geri kaldıkları" söylenemez. Konuşma, mekansal algılama, balık ve kara avcılığı konusunda gerçekten de becerikliler. Demek ki sayılar önem taşımıyor onlar için. Yakaladıkları balıklar ya az ya da çok. Karada avladıkları hayvanların sayısı ikiyi geçmiyor. Savaştaki düşmanlar bir ya da iki kişi veyahut da çoklar.

    devamı,http://www.hurriyet.com.tr/bilim/4518788.asp?m=1&gid=69




  • MÜZİKTEKİ NOTALARIN ASLINDA BİRER FREKANS OLDUĞUNU BİLİYOR MUYDUNUZ?

    Müzikteki notaların hepsi aslında bir ses frekansına karşılık gelir. İnsan kulağı 20 Hz ile 20 bin Hz arasını algılasa da Müzikteki notalar 32,7 Hz ile 7902 Hz arasındadır. bu ses aralığı 8 oktavı kapsar. Bir oktavda bildiğimiz 7 nota vardır (ara nota olan bemoller de vardır ama bu ayrıntıya girmeyeceğim). Bir oktav bittikten sonra bir üst oktavın notaları başlar. Her bir oktav geçildiğinde frekans değeri ikiye katlanır. örnek olarak insan sesinin konuşma frekansına karşılık gelen 4. oktav, temel oktav olarak kabul edilir. 4. oktavdaki La sesinin frekansı 440 Hz dir, bir üst oktavdaki La sesinin frekansı onun iki katı olan 880 Hz dir. Bir alt oktavdakinin ise yarısı olan 220 Hz dir.

    Görüldüğü gibi notalar aslında birer frekans değerinden ibarettir. Ancak bir sesi ses yapan özellik sadece notasi yani frenaks değeri değildir. Sesi bir dalga olarak düşünürsek, asıl sesin özellliğini veren, ses dalgasının karakteristik şeklidir. Bu sayede aynı notadan çalınsa bile, bir flüt sesi ile bir piyano sesini ayırt edebiliriz.




  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.