Şimdi Ara

KONU DIŞI ZOMBİ GÜNLÜKLERİ (8. BÖLÜM Beklenmeyen Misafir)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
82
Cevap
17
Favori
1.731
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  •  KONU DIŞI ZOMBİ GÜNLÜKLERİ (8. BÖLÜM Beklenmeyen Misafir)


    İLK SABAH
    Saat 08:30 yer seferihisar
    Alarmın sesi loş odanın içinde yankılanıyordu. Gözlerini açıp mukavva tavana boş boş dikti. Alışık değildi bu saatte uyanmaya ama bugün onun için önemliydi bir sondu aslında. Yataktan kurtulup ayağa kalktı eklem yerleri dahil olmak üzere ağrılar hala geçmemişti. Oda bir hayli dağınıktı ayağını çarpan eşyalara aldırmadan lavaboya doğru yavaş adımlarla ilerledi. Ayna karşısında kendine birkez daha acıyarak baktı 23 yaşında uzun boylu yapılı bir gençti. Yakışıklı ama bakımsızdı suratında hiç bir kusur bulunmuyordu morluklar dışında... Suratındaki morluklar hala geçmemişti bile. İşten atıldığı akşamdı bir bilgisayar firmasında çalışıyordu. Haksız yere işten çıkarılmıştı hemde çok kötü bir iftiraya uğramıştı. Patronun kızı Öztürk'e aşıktı ve sürekli olarak karşılık alamadığı gibi reddediliyordu. O gün öğle molası vakti Öztürk dışarı çıkmak yerine işyerinde haberleri takip etmeyi tercih etti. Televizyonlarda sürekli bir virüsden bahsediliyordu. Yarım saat geçmiştiki patronun kızı Seden, Öztürk'ün yanına geldi ve onunla birlikte olmak istediği söylemeye başladı. Bir hayli gerilen Öztürk sedeni büyük bir hışımla yere iteledi.
    Kızın yüzündeki öfkeyi okumak zor değildi.; "Bunun Hesabını vereceksin diyerek odadan koşarak uzaklaştı.
    Paydos saatine doğru patronu Öztürk'ün yanına geldi.
    Sinirli bir ifadeyle Öztürk'e bakarak "Derhal terket burayı.. defol" diyerek ona doğru bir domuz gibi bağırmıştı. Evet sesi adeta bir kurşunla vurulmuş domuz gibi çıkıyordu.
    Öztürk nedeni anladı ve soru sormadan eşyalarını toplayarak oradan uzaklaştı ve kordonda yürümeye başladı. Öztürk yeni ayrıldığı kız arkadaşını hala unutamamıştı. Adı Ceren'di. Kumral buğday tenli ona baktığınız anda etkisinde kalabileceğiniz bir kızdı. Telefonuna o sırada bir mesaj geldi. Gönderen Ceren'di;"Artık senden iğreniyorum benden uzak dur!" O anda dünyası başına yıkılmış gözleri dolmaya başlamıştı haksızlıktı bu. Bir anda kafasında büyük bir acı hissetti. Birisi sert bir cisimle kafasına vurmuştu. Ardında karaciğerine sert bir yumruk yedi ve yere düştü. Kaç kişi olduklarını hatırlamıyordu bayağı bir hırpalanmıştı. O geceyi hastanede geçirmiş kolunda bir çatlak olmuştu. O günden beri ne dışarı çıkıyor ne televizyon izliyor ne de bilgisayar başına geçiyordu. Tam bir ay kapıdan dışarıya adımını atmamıştı. Artık hayatına son vermek istiyordu. Babasından kalan ziganayı kafasına doğrulttu. Aynada kendini izlemeye başladı öylece bakıyordu. Tetiğe basmadan saliseler önce dışarıda bir ses duydu ve ters bir refleksle elini arkaya doğru çevirdi. Kafasının sağ tarafı inanılmaz acıyordu. Ve bir anda yere düştü... Karanlık yavaş yavaş evine çöküyordu...

    İLK KARŞILAŞMA
    Gözlerini açtığında bulanık görüyordu etrafı. Üşümeye başlamıştı ölmemişti yaşıyordu. Başında müthiş bir ağrı vardı. Lavabodan destek alıp, ayağa kalktı. Saati 16:00'ı gösteriyordu. Saatlerdir öylece baygın halde yatmıştı. Aynada kafasının sağ tarafına doğru baktı. Kurşunun sıyırıp geçtiği izden belli oluyordu. Kurtulması bir mucizeydi ama yarası bir hayli kötü görünüyordu. Oturma odasındaki ecza dolabından tentürdiyot ve sargı bezi çıkardı. Tekrar aynanın karşısına geçip pansumanı yavaş yavaş sardı. Gittiği ilk yardım kursu sayesinde bir kaç şey öğrenmişti. Ama garip olan birşey vardı, o an garip bir hırıltı duymuştu. Buna hiç bir anlam veremiyordu. Ama bir mucize olmuştu ve onu hayata geri döndürmüştü. Hayatında mucizelere yer yoktu aslında. Ve bu büyük mucize onu hırslandırmıştı. Bugün hayatında önemli bir dönüm noktası olabilirdi. Hiç vakit kaybetmeden Ceren'in yanına gitmeliydi. Çünkü onu seviyordu ve her ne pahasına olursa olsun onunla eski günlerine geri dönmeliydi. Çoğu insanı kıskandıran hayatları olmuştu. Birlikte yurtdışında pek çok ülkeye gitmişler di. Hiç ayrılmayan bir ikiliydi. Öztürk onu hep küçük masum süprizlerle mutlu etmeyi seviyordu. Bu onun hoşuna gidiyordu. Bu düşüncelerden kafasındaki ağrıyla ayrıldı. Hemen üzerini değiştrip kapıya doğru yöneldi. Anahtarı çevirdiği anda tekrar aynı hırıltıyı duydu. Kapıyı geri kilitleyi koşarak oturma odasının peceresine vardı. Gözlerine inanamıyordu... Kapıda bir yaratık duruyordu. Korkudan ne yapacağını şaşırmış ve afallamıştı. Ona daha dikkatli bakmaya başlayınca zombiden bir farkı olmadığını hatta onun bir zombi olduğunu anladı. Bu yaratıklar filmlerde vardı. Nasıl olur da gerçek olmuştu. Akıl alır gibi değildi. Filmleri aklına getirmeye çalıştı ama heyacandan aklına hiç birşey gelmemiştiç Tek bildiği şey kafalarına vurması gerektiğiydi. Ziganayı banyodan alıp geri pencereye döndü. Kendini toparlayıp yavaş yavaş pencerenin kolunu çevirip pencereyi açarak silahı yaratığa doğru doğrulttu. Ve ona baktığı anda tetiği çekti. Silahtan çıkan kurşun çürümüş kafatasını paramparça etmişti. Hemen dışarı çıkarak arabasına doğru koştı. Yaklaşık on kadar aylak zıt yönden ona doğru geliyordu. Muhtemelen silah sesini duymuşlardı. Arabaya vardığında cebini yokladı. O anda anahtarların üzerinde olmadığını farketti. Geriye dönemezdi aylaklar çoktan evin oraya varmışlardı. Yapması gereken tek birşey vardı. KOŞMAK!

    ÇARESİZLİK
    Yanındaki iki oğluda başlarını öne eğmiş bir biçimde oturuyorlardı. biri 25 diğeri ise 13 yaşındaydı. Çocuklardan küçük olan kendini tutamayarak;
    "Baba başına kötü birşey gelmiş midir?"
    Sorusuna cevap gelmemişti aksine Sedat bey dahada sinirlerek koridorun sonundaki merdivenlerden yukarıya çıkmaya başlamıştı.. Büyük olan;
    "Bu sorduğun soru mantıklı mı!" diye çıkıştı
    "Ben onun için endişeleniyorum" Bunun üzerine büyük olan çaresizce;
    "Peki ya anneme ne diyeceğiz..." diye sordu..
    "Hiç bir fikrim yok..." dedikten sonra kendini tutamayarak ağlamaya çalıştı. Abisi onu teselli ediyordu.
    Nerde olduğunu tam olarak bilmiyordu. Aldığı uyuşturucunun etkisiyle yolunu tamamen kaybetmişti. Hava artık kararmıştı yürüyecek hali kalmamıştı. Son bir hamleyle banklardan birine kendini attı. Artık yavaş yavaş havanın soğuduğunu tüm vücudunda hissetmeye başlamıştı. Birden bire bir el onu arkasından kavradı. Burnunu bir peçeteyle sıkıştırıyorlardı. O anda eter olduğunu anladı yavaş yavaş kendinden geçmeye başladı...
    Gözlerini yavaş yavaş aralamıştı depo gibi bir yerdi. Üzerindeki kıyafetler parçalanmış vücudunda morluklar vardı. Kasıklarında müthiş bir ağrı vardı kıpırdayamayacak kadar halsizdi. Etrafına daha dikkatli bakmaya başladı kaçması imkansızdı. Elleri arkasındaki demirlere kelepcelenmişti. Nerede olduğu hakkında en ufak bir fikri yoktu.
    Yaklaşık yarım saat sonra kapı açıldı 1,80 boylarında uzun boylu bir adam kapıdan içeriye girdi. Suratı keskin hatlardan oluşuyordu. Elmacık kemikleri çıkıntı halinde suratına orantısızdı. Bağlı olan kıza bakıp;
    "Demek uyandın böylesi daha iyi olacak!" diyerek ona doğru yaklaştı.
    Kız çırpınmaya başladı ama yaralı bir ceylan gibiydi. Adam ise ona yavaş adımlarla bir sırtlan gibi sinsi adımlarla ve suratında alaycı bir gülümseyle ona yaklaşıyordu... Bir anda kızın bacaklarını kavradı artık kız kıpırdayamıyordu. Tek yapabildiği çığlık atabilmekti. Günler böyle geçiyordu. Ahlaksız bir adam tarafından hergün defalarca tecavüze uğruyordu.
    Birgün adam ona hiç birşey demeden ellerinden birini serbest bıraktı. Yanına konserve dolu bir kutu ve su bırakıp hiç birşey demeden orayı terketti. Suratında bir tedirginlik farketmişti. Bunu neden yapmıştı acaba geri dönecekmiydi. Sadece ölmek istiyordu.

    CANSIZ BİR BEDEN

    Sigarayı bırakalı bir yıl olmasına rağmen etkileri hala geçmemişti. Nefes nefese kalmıştı. Ama hala koşuyordu dakikalarca yönünü bilmeden sadece koşuyordu. Arkasına baktığında aylaklardan hiç biri görünmüyordu. Yavaşlayıp kaldırım taşına oturdu başını ellerinin arasına almış bir şekilde gözünü yere dikti. Hiç birşey düşünmüyordu bildiği tek şey hayatta kalması gerektiğiydi. Karşıdaki trafodaki yazı dikkatini çekti; "Khios" Hiç bir anlam vermemişti ayağı kalkıp yürümeye başladı. Merkeze yaklaşmıştı gördüğü bütün dükkanların kapısı açık ve yağmalanmıştı. Bir hayli acıkmıştı gördüğü ilk marketten içeriye girdi. Burası bir çeşit ucuzluk marketiydi. Burasıda yağmalanmış, raflarda bir tane bile konserve kalmamıştı. Ama şansı yanındaydı. Gofret tarzı abur cuburlara dokunmamışlardı. Bunlarla idare edebilirdi. Eline bir poşet alıp doldurmaya başladı raflardan yük olmayacak bir şekilde alabildiğince çikolata doldurdu. Biraz daha ilerlediğinde burnuna rahatsız edici bir koku gelmeye başladı. İçecek dolabının yanında ne olduğu belli olmayan birşey yatıyordu. Onu incelediğinde boş bir insan cesedi olduğunun farkına vardı. Öyle bir saldırıya uğramıştıki bunun insana ait olabilmesi şaşılacak bir şeydi. Hemen dolapta kalan son 2-3 tane sprite kutusunu alıp dışarıya çıktı. Merkeze doğru yürümeye başadı. Tam o sırada cansız bir beden dikkatini çekmişti. . Otobüs durağının dibinde yüzü tanınmayacak haldeydi. Yaka kartındaki ismi okuyunca Elleri titremeye başladı suratı adeta buz tutmuştu...

    ISSIZLIK
    Mustafa Ergün.. Bimde çalışıyordu ve Bimden hep birşeyler aşırıp getiriyordu. Bu çocuk hayat doluydu ve her zaman yapacak bi şakası ve esprisi vardı.. Öztürkün gördüğü en hayat dolu bir çocuktu. Ağlamaya başladı.. O artık yoktu ve bedeni bile tanınmayacak haldeydi. Cesedenin başında aciz bir şekilde duruyordu. Onu gömmeliydi bu onu hakediyordu hiç değilse bedeni bu şekilde çürümemeliydi. Hemen yol üzerindeki nalburiye dükkanını hatırladı. Oraya doğru koşarak ilerledi. Oraya vardığında kazmayla küreği alarak dükkandan fırladı. Yolda gelirken zincili halde gördüğü scooter'i bu kez kazmayla zinciri kırarak aldı ve yoluna devam etti. O hala ordaydı hemen durağın arka tarafındaki toprak bölgeyi kazmaya başladı. Çukur derinleştikce yoruluyor ama pes etmiyordu. Sonunda istediği derinliğe ulaşmıştı. Arkadaşını düzgün bir şekilde mezara yerleştirdi. Sonra toprakla üzerini örttü. Mezarın başında çöktü kaldı öylece daldı gitti.. Bu ıssızlığın içindeki tek başınalık neyin göstergesiydi. Kimseyi göremicek miydi? Tanrının onu bir sınava mı sokmuştu... Gözyaşları Mustafa'nın mezarını suluyordu korkularıyla.. Güneş yavaş yavaş batıyordu ufka doğru baktı. Sonra aklına Ceren geldi acaba onu bulabilecekmiydi? Onu düşünmeye başlayınca gözlaşları daha şiddetli akmaya başladı. Tek başınaydı artık kurallar yoktu. İnsanlık yoktu bir zamanlar bu caddede yankılanan çocuk sesleri yoktu. Koskoca bir ıssızlık içinde kalmıştı.. Islak gözlerle çevreyi izlemeye devam etti.. Tam o anda ayak bileğinde birşey hissetti...


    Birkaç saniye olduğu yerde kala kaldı. Sonra bileğine bakınca kanı dondu. Mezardan uzanan bir el bileğini kavramıştı. Adeta kenetlenmişti ve henüz yeni olan çukurun üzerinde kumlar şiddetli bir şekilde hareket etmeye başladı. Tam karşısında kumların ardında o ceset yükselmeye başdı. Öztürk kalbinin kaburgalarını delecek kadar çarptığını hissediyordu. Son bir hamleyle bileğini kurtarıp ayağa kalktı. Kazmayı eliyle kavradı ve kafasına tek bir darbe indirdi. Kazmanın sivri ucu kafatasını delip geçmişti. Kazmayı kafasında bırakıp hızla koşmaya başladı. Geceyi geçirmek için uygun bir dükkan aramaya başladı. Çok geçmeden aradığını buldu. Ufak bir kasap dükkanıydı. Hemen içeri girdi. Dükkanın boş olduğundan emin olduktan sonra kapıyı kapatıp arkasına derin dondurucuyu dayadı. Artık sabahı beklemekten başka yapacak birşeyi yoktu...

    KAOS

    Birkaç saniye olduğu yerde kala kaldı. Sonra bileğine bakınca kanı dondu. Mezardan uzanan bir el bileğini kavramıştı. Adeta kenetlenmişti ve henüz yeni olan çukurun üzerinde kumlar şiddetli bir şekilde hareket etmeye başladı. Tam karşısında kumların ardında o ceset yükselmeye başdı. Öztürk kalbinin kaburgalarını delecek kadar çarptığını hissediyordu. Son bir hamleyle bileğini kurtarıp ayağa kalktı. Kazmayı eliyle kavradı ve kafasına tek bir darbe indirdi. Kazmanın sivri ucu kafatasını delip geçmişti. Kazmayı kafasında bırakıp hızla koşmaya başladı. Geceyi geçirmek için uygun bir dükkan aramaya başladı. Çok geçmeden aradığını buldu. Ufak bir kasap dükkanıydı. Hemen içeri girdi. Dükkanın boş olduğundan emin olduktan sonra kapıyı kapatıp arkasına derin dondurucuyu dayadı. Artık sabahı beklemekten başka yapacak birşeyi yoktu...

    Yiyeceği tükeneli 1 gün olmuştu. Hayal meyal hatırlıyordu ızdırap dolu bir ay geçmişti. Uyuşturucu atakları devamlı onu tetikliyor ve dayanılmaz rahatsızlık veriyordu. Tam ümidini kesecekken birisi gelip ona yardım etmiş ve daha güvenli bir yere götürmüştü. Ona şevkatli bir şekilde yaklaşıyordu. Yavaş yavaş kendine gelmeye başladı. Ellerinden destek alarak doğrulmak istedi. Adam bunu farkeder etmez yanına geldi.
    "Fazla zorlama kendini çok yıpranmışsın seni bulduğumda yarı baygın haldeydin evime getirdim."
    Adam altmış yaşlarında beyaz saçlıydı. Suratındaki kırışıklıklar olmasına rağmen pek fazla yaşlı göstermiyordu. Masmavi gözleri ona acıyarak bakıyordu.
    "Adın nedir peki diye sordu" yaşlı adam.
    "Ceren..." ardından derin bir nefes aldı.
    "Tamam Ceren dışarısı çok karışık burda güvendesin" dedi. Ardından ekleyerek," Ailen yaşıyor mu" diye sordu.
    "Bilmiyorum..." dedi iç çekerek
    "En azından bir umudun var. Benim ailem öldü senin gibi bir kızım vardı ama artık yok" Gzöleri dolmuştu.."Neyse ben yakacak birşeyler getireyim acıkırsan dolapta yiyecekler var" Sözünü bitirir bitirmez oradan uzaklaştı. Tekrar tek başına kalmıştı...

    Sessizliğin Çığlığı
    Sezer 40 yaşında orta boylu atletik yapılı bir adamdı. Eskiden fitness koçluğu yapardı. Suratında karşısındakine güven veren bir ifade vardı. Çabuk karar vermeyen ama doğru karar veren bir yapıya sahipti. Çok sabırlı biriydi belkide babasından ona kalan tek özellikti. Evinin kapısından kafasını eğerek çıktı. Ufka doğru baktı. Güneş batıyordu bir sigara yakıp yerini sabitledi ve aşşağıya doğru baktı. Bugün hiç aylak yaklaşmamıştı. Zaten bu yerde fazlasıyla güvende sayılabilirdi. Ağacın üzerine ev yapma fikri aslında çocukluk hayalinden geliyordu. Bu sayede hayatta kalmayı başarabilmişti. Kış artık geliyordu ve ısınma konusu bir hayli canını sıkmaya başlamıştı. Şehre inip bir soba edinebilirdi. Eğer dikkatli kullanabilirse sorun çıkarmazdı. Ağacın üzerine dayanıklı keser saplarından yaptığı basamaklardan dikkatli bir şekilde aşşağı indi. Geri döndüğünde sobayı bir halatla yukarı çekebilirdi. Kamyonetine binip yola çıktı. Yaklaşık bir saat kadar yol gitmiş hava artık kararmıştı. Bulduğu bir dükkana girdi. Fazla yer kaplamayacak bir soba aradı gözleri. Aradığı en dip köşede duruyordu. Yavaş yavaş ona yaklaştı. Sobanın yanına gelince çevresini kolaçan edip sobayı sırtladı. Bir kaç adım atmıştıki birşey onu kolundan tuttu ve yere düşürdü. Ani bir reflexle karanlıkta gördüğü sliüte ateş etti. Ve birden bağırdığını duydu. Feneri ona tuttuğunda zombi değildi ve çoktan can vermişti. Daha fazla orada vakit kaybetmek istemedi olan olmuştu. Muhtemelen sesi aylaklar duymuş olmalıydı hemen sobayı sırtlayıp ilerledi ve arabanın kasasına yükledi. Hemen yola koyuldu dikkatli bir şekilde yola koyuldu ama bir ışık onun dikkatini çekmişti...



    BEKLENMEYEN MİSAFİR

    Aldırmadan öylece gitti. Ama dayanamayıp o ışığın olduğu eve geri döndü. Etraf temiz gibiydi Bir iki aylak dışında hiç bir tehlike yokru. Onları görmezden gelip kapıya yöneldi ve üç kere çaldı. Tak.. Tak.. Tak...
    Ceren bir an için panik yaptı. Onu kurtaran adamın geri dönmüş olabileceği aklına geldi. Hızla kapıya doğru yöneldi. Ancak kapıyı açtığında çok farklı biriyle karşılaştı. Hemen kapıyı suratına kapattı. Tehlikeli olabilirdi dikkatli olmalıydı. Dışardaki ses seslenmeye başladı;
    "Hey kapıyı aç korkma"
    Ceren cevap vermedi sadece dinliyordu.
    "Onca yolu bunun için mi döndüm günlerdir insan görmedim" Kapıya vurmaya başladı."Aç hadi aylaklar yaklaşıyor"
    Sezer onu korkuttuğunu anlamıştı. Ve aylaklar toplanmaya başlamıştı.
    "Hey buraya geliyorlar kapıyı açmalısın!" diye bağırdı. Gittikçe yaklaşıyorlardı kamyonete ulaşamazdı. Var gücüyle tekme atmaya ve bağırmaya devam etti. Aylaklar arasında beş metre kalmıştı. Giderek çember dahada daralıyordu.. sol yanındakler daha çok yaklaşmıştı. Artık işinin bittiğini düşünmeye başladı. Tam gözlerini kapattığı anda kapı açıldı ve anlık nefretle içeriye girip kapıyı kapattı. Durup karşısındaki genç bayana baktı. Oldukça güzeldi hatta fazlasıyla güzel.
    "Teşekkür ederim bir kaç saniye daha açmasaydın onlara yem olacaktım..." dedi Sezer kendini toparlayıp.
    "Evin sahibini tanıyor olabileceğin aklıma gelmeseydi açmazdım" diye cevap vedi Ceren. Sezer bunu duyduğuna şaşırmıştı;"Ne yani kendi evin değil mi?" diye sordu.
    "Hayır değil yaşlı bir adamın evi burası neredeseyse gelir. Ama şu kapıdaki yaratıklar ne olacak?" diye sordu Ceren korku dolu bir şekilde.
    "Bilmiyorum ama burası artık tehlikede" diye cevapladı Sezer.
    Oturma odasına geçip beklemeye başladılar. Sezer'in gözüne bir anda duvardaki fotoğraf ilişti. Birden tüylerinin ürperdiğini hissetti, vurduğu adamın ta kendisiydi. Soğuk kanlılığını koruyup Cerene döndü;
    "Sanırım birşey söylemeliyim" dedi. Kelimeler ağzından tane tane çıkıyordu.
    "Dinliyorum" diye cevap verdi Ceren.
    "Bu evin sahibi öldü"
    Ceren oldukça şaşırmış bir biçimde "Nasıl olur hem sen onu nerden ta.." Sözünü bitiremeden Sezer araya girdi.
    "Tanımıyorum... Fotoğraftaki o değil mi?" diye sordu.
    Ceren yüzünü fotoğrafa çevirdi; " Evet o" diye cevap verdi.
    "Soba almak için şehre inmiştim. Arabayla yavaşca dükkanları incelerek ilerliyordum. Birden bir gürültü koptu, onu gördüğüm anda gözgöze geldik. Ama kurtaramadım onu yakalamışlardı. Şuan bile anlatmakta zorluk çekiyorum" Dedi Sezer yavaş ve sakin bir şekilde.
    "Aman allahım bu çok kötüiyi bir insandı..." Ceren çok etkilenmişti.
    "Yapacak birşey yok" dedi Sezer. Ardından ekleyerek "Artık burası güvenli değil benimle gelmelisin" dedi.
    "Başka bir çarem yok anırım ama nasıl çıkacağız" dedi ceren aciz bir şekilde.
    "Merak etme bir yolunu bulacağız" dedi Sezer ses tonuna güven veren bir ifade takmıştı.



    Arkadaşlar eski konumu bilirsiniz bayağı tutulmuştu... Ardından ara vermek zorunda kalmıştım 3-4 aylık bir aradan sonra konuya ilgi kaybolmuştu. Bende vazgeçmiştim, ama tekrardan dönüş yapmaya karar verdim. Olayları daha çok betimleyerek mantık çerçevesinde ele alıcam. İlk yazıda okuyanlar bilir kahramanımız uyanınca heryerde zombilerden oluyordu buda saçma olmuştu. Geçiş evresini anlatıp sizi sıkmayacam yine ama ilkine göre daha mantıklı bir başlangıç olacak. Beni bilenler biliyor balon olmayan bir seri olacak karşınızda. Desteklerinizi tekrar aynı heyecanla bekliyor olacağım



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi XPHOS -- 14 Aralık 2012; 23:39:18 >







  • Eski konunu hatırlıyorum. Buda onun kadar iyi olacaktır.
  • Nick-mesaj uyumu
  • Hadi bekliyoruz ama bence biraz farklı olaylar koy walking dead gibi insan lar falanda olsun birbirine düşman olsunlar

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • takip
  • Daha fazla bekletmeyeceğim başlangıcı bugün yapacağım

  • Severim boyle seyleri.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • Takip ederim.
  • İlk bölüm geldi
  • dursun şöyle
  • Eskisi bittimi?

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Ve abim geri döner, eskisinden daha iyi olacağına eminim.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: Explore The Universe

    Eskisi bittimi?

    Hayır eskisi yarım kaldıç
  • Eskisinden daha iyi olur umarim

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Şuraya kıvrılalım

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Vay cok iyi yazıyordun bence

    Bunu da takip ediyorum

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • REKLAM ALINIR
  • İnce ayrıntıya girme derim yazmak daha zor olur,okuyanda sıkılabilir.Ayrıntı olsun ama fazlası olmasın.
    zevkle okudum devamını da bekliyorum
  • Teşekkürler arkadaşlar devamı gelecek
  • Takip
  • 
Sayfa: 12345
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.