Şimdi Ara

Anlamlı, İnsanın 'İçine İşleyen' Hikayeler.. Mutlaka Okuyun!! (25. sayfa)

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
533
Cevap
164
Favori
323.538
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
8 oy
Öne Çıkar
Sayfa: önceki 2324252627
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • ANNE

    Ne çok şey sensin…
    Yemeğin tuzu…
    Çatal bıçak sesi…
    Saksıdaki çiçeğin suyu…
    Perdeler…
    Ağır işçi…
    Gece bekçisi…
    Baba ocağının kokusu…
    Her nefessiz kaldığımda içime çekesim gelir……
    * * * * *
    “Geç kalma”
    “Dikkat et…”
    “Kalın giyin…”
    “Allah esirgesin…”
    Dizin kanadığında sen canın yandı sanırsın… Oysa acısını git anneye sor, asıl acıyan onun dizidir…
    Bu yaşta bile duymak için duasını…
    Dizimi taştan taşa vurasım gelir…
    * * * * *
    Bu toprakların adı “Anadolu”dur…
    Ama adını vatana verip, tüm acıları annelere yüklediler… Hangi yanda, hangi ideolojide, hangi yönde, hangi tarafta, kim olursa olsun…
    Hiç fark etmez…
    Sadece şu son günlere bakın yeter…
    Her yiğit vurulduğunda ölen bir annedir…
    * * * * *
    Çapulcular; bugün hepimizin adına gidin…
    Annelerinin kapısının önüne çiçek bırakın, Ethem’in, Abdullah’ın, Mehmet’in, Mustafa’nın, İrfan’ın, Ali İsmail’in, Selim’in…
    Ama çalmayın kapılarını…
    Çünkü her kapı çalındığında annesi, koltuğunda ekmekle döndüğünü sanır Berkin’in…
    * * * * *
    Bugün Anneler Günü…
    Kutlu olsun…
    Vakit varken sarılın boyunlarına…
    Kokularını içinize çeke çeke öpün…
    Bir kedi yavrusunun annesine sokuluşu gibi…
    * * * * *
    Anneler ne çok şeydir…
    Mutfaktan gelen tıkırtılar…
    Dolaptaki sarma…
    Katlanmış çoraplar…
    Ütülü mendil…
    * * * * *
    Ama en çok bir eldir anne…
    Çevirip avucunu öpesim gelir…

    (Bekir Coşkun - 11.05.2014)


    Tüm annelerin (ve geleceğin annelerinin) Anneler Günü kutlu olsun...

    Ek: Yılmaz Özdil'in bugünkü "Evlatlar Günü" yazısını koymuyorum buraya, siyasi diye şikayet gelir belirli bir kesimden. Dileyen google'dan aratıp bulabilir.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi unsal07 -- 11 Mayıs 2014; 14:08:23 >




  • bu hikayeler birinin yada birilerinin mi yoksa anonim mi nerden buldunuz acaba içlerinden bazılarının filmlerini yapmak isterim de ama ögrenmem gerekiyor kimindir?
  • quote:

    Orijinalden alıntı: adlen

    bu hikayeler birinin yada birilerinin mi yoksa anonim mi nerden buldunuz acaba içlerinden bazılarının filmlerini yapmak isterim de ama ögrenmem gerekiyor kimindir?

    alıntı hocam hepsi karışık yerlerden, böyle birşey yapmadan önce detaylı araştırmanız daha iyi olur.
  • Küçük prensesi överekten sonrasını okumadım.Fakirin karısı tipik Türk kezbanıymış.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Uzaklarda küçük bir kasabada genç bir adam kendi işini kurdu. Bu,iki caddenin köşesinde bir perakendeciydi.
    Adam dürüst ve dost canlısıydı,insanlar onu seviyorlardı. Ondan alışveriş yapıyorlar ve arkadaşlarına öneriyorlardı. Adam birkaç yıl içinde bir dükkandan, Amerika'nın bir ucundan diğerine uzanan bir zincir oluşturdu.Yaşlandığında hastalanıp hastaneye kaldırırldı. Doktorlar az zamanı kalmış olabileceğinden endişe ediyorlardı...

    Üç yetişkin çocuğunu yanına çağırdı ve onlara bir görev verdi:
    "İçinizden biri yıllar boyu uğraşarak kurduğum şirketimin başına geçecek. Hanginizin bunu hakettiğine karar vermek için,her birinize birer dolar vereceğim. Şimdi gidip bu birer dolarla ne alabiliyorsanız alacaksınız, ama akşam geri döndüğünüzde paranızla aldığınız şey hastane odamı bir uçtan bir uca doldurmalı."
    Çocuklar bu başarılı şirketi yönetme fırsatı karşısında heyecana kapıldılar. Üçüde kente gidip parasını harcadı. Akşam geri döndüklerinde babaları sordu: "Birinci çocuğum, bir dolarla ne yaptın?"
    Çocuk yanıt verdi:
    "Arkadaşlarımın çiftliğine gittim, bir dolarımı verdim ve iki balya saman aldım. "Sonra odadan dışarı çıktı, saman balyalarını getirdi, açtı ve havaya savurmaya başladı. Oda bir anda samanlarla dolmuştu. Ama biraz sonra samanların tamamı yere indi ancak babanın söylediği gibi odayı bir uçtan öbür uca dolduramadı.
    Adam sordu:
    "Peki ikinci çocuğum.sen paranla ne yaptın?"
    Yorgancıya gittim. İki tane yastık aldım. "Bunu söyleyen çocuk, yastıkları içeri getirdi, açtı ve tüyleri tüm odaya dağıttı. Zaman içinde tüm tüyler yere düştü, böylece oda yine dolmamıştı.
    "Sen üçüncü çocuğum, sen paranla ne yaptın?" diye sordu adam.
    "Dolarımı cebime koyup senin yıllar önceki dükkanın gibi bir yere gittim. Dükkanın sahibine parayı verdim iki şey aldım ve 90 sentim arttı. Çocuk elini cebine atıp bir kibrit kutusu, bir mum ve 90 sent çıkardı. Işığı kapatıp mumu yakınca oda mumun yaydığı ışıkla dolmuştu. Oda samanla ya da tüyle değil bir uçtan öbür uca ışıkla dolmuştu.
    Baba memnundu,
    "Çok iyi oğlum" dedi. "Bu şirketin başına sen geçeceksin, çünkü yaşam hakkında çok önemli bir şeyi, ışığını yaymayı biliyorsun. Bu çok güzel."




  • Küçük çocuk, deniz kenarında gördüğü yassı bir taşın güzelliğine hayran olmuştu. Mutlaka bir mücevherdi bulduğu. Şekli de bir insan kalbi gibiydi. Üstelik de parıl parıl parlamaktaydı.
    Çocuk, taşı avuçlayıp evine koştu. Ve onu büyük bir heyecanla babasına uzattı. Adam, yavrusunun soğuktan morarmış avucundaki taşın, birbirine sürtüldüğünde kıvılcım çıkartan bir çakmak taşı olduğunu hemen anladı. Fakat bunu ona söyleyemedi.
    Küçük çocuk, rüyalarını süsleyen bisiklete kavuşmak için elindeki taşı satmak istiyor ve o paranın bir bölümüyle, bir de top alacağına inanıyordu. Fakat babası buna yanaşmıyordu.
    Çocuk, işin kendisine düştüğünü anladığında, tatil de simit sattığı çarşıya gitti. Kuyumcu vitrinleri, göz kamaştıran ışıkların aydınlattığı altın kolyelerle doluydu. Bir de, elindeki taşın çok daha küçük olanlarıyla süslenen pahalı yüzüklerle.
    Çocuk, en gösterişli mağazayı gözüne kestirdikten sonra, bir süre vitrin önünde bekledi. İçeride, dükkan sahibi olduğu anlaşılan bir adam vardı. Müşteri olarak da, kürk mantolu bir hanım.
    Küçük çocuk, biraz sonra içeri girdi. Ve cebinden çıkardığı taşı dükkan sahibine uzatarak:
    - Bu pırlantayı deniz kenarında buldum efendim!. dedi. Eğer isterseniz size satarım.
    Adam, taşa uzaktan bir göz atıp:
    - O sadece basit bir çakmak taşı, dedi. Bütün sahil o taşlarla doludur.
    - Hayır!. diye atıldı küçük çocuk. İsterseniz ıslatın. Ne kadar parladığını göreceksiniz.
    Dükkan sahibi, zengin müşterisini kaçırmaktan korkuyor ve çocuğu kolundan tutup atmayı planlıyordu.
    Kadın, onun niyetini sezmişti. Çocuğun taşına yakından bakıp:
    - Tam istediğim şey!. diye gülümsedi. Onu bana satar mısın?
    Küçük çocuk, taşının gerçek değerini anlayan biriyle karşılaşmış olmaktan son derece mutluydu. Kadının cebine doldurduğu paralar ise, aklını başından almıştı. Defalarca teşekkür ettikten sonra, koşarak uzaklaştı.
    Kadın, elindeki taşı kuyumcuya vererek ona bir zincir takmasını istedi. Beli ki mücevher gibi taşıyacaktı.
    Dükkan sahibi, yapmış olduğu ikazı anlamadığı için, kadının aldandığını düşünüyordu. Bu yüzden de:
    - Söylemiştim ama tekrar edeyim!. dedi. Satın aldığınız şey basit bir taştır.
    Kadın, önce pırlanta kolyesine, daha sonra da yüzüğüne bakarak:
    - Zannetmiyorum!.. dedi. O taş bence bunlardan çok değerli. Çünkü küçük bir çocuğun ümidini taşıyor.




  • Satranç ve Tavla

    Pers imparatorunun başveziri Buzur Mehir tarafından 1400 yıl önce tasarlanan tavla oyunu; dünyanın en popüler oyunlarından biridir.
    Zaman kavramından alınan ilhamla tasarlanan oyunun zamana böylesine direnmesi son derece etkileyici.
    4 köşesi 4 mevsimi, tavlanın içindeki karşılıklı 6'şar hane 12 ayı, pulların toplamı ayın 30 gününü ,siyah -beyaz pullar gece ve gündüzü, karşılıklı 12'şer hane günün 24 saatini simgeler..

    Eski zamanlarda Hint İmparatoru,satranç oyununu Pers imparatoruna,yanında bir mektup ile hediye olarak göndermiştir. Mektubunda oyunla ilgili hiç bir açıklama yapmazken şöyle bir mesaj yazmıştır.
    Pers imparatoruna;
    Kim daha çok düsünüyor,
    Kim daha iyi biliyor,
    Kim daha ileriyi görüyorsa
    O kazanır.
    İşte hayat budur...

    Pers İmparatoru dönemin en alim veziri olan Buzur Mehir ile bu mesaji paylaşarak, ondan oyunu çözmesi ve kendisinin de karşılık olarak Hint Imparatoruna hediye edilmek üzere başka bir oyun icat etmesini ister.

    Vezir haftalarca çalıstıktan sonra gönderilen satrancın her taş hareketini ve oyunu çözer daha sonra da on günde tavlayı icad eder ve imparatora sunar.

    Hint Imparatoruna tavla oyunuyla birlikte gönderilmek üzere şöyle bir mesaj hazırlanır.

    Hint imparatoruna;
    Evet,
    Kim daha çok düşünüyor,
    Kim daha iyi biliyor,
    Kim daha ileriyi görüyorsa
    O kazanır.

    AMA BİRAZ DA ŞANSTIR.
    İşte hayat budur...




  • Yine maalesef video... (İngilizce)

    Sir Nicholas George Winton, (d. 19 Mayıs 1909) İkinci Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde, daha sonradan "Czech Kindertransport" olarak bilinecek olan operasyonu organize etmiş ve Alman işgali altındaki Çekoslovakya'dan çoğu yahudi olan 669 çocuğun kurtarılmasını sağlamış olan İngiliz hayırseverdir. Winton çocuklara kalacak yer bulmuş ve güvenli bir şekilde İngiltere'ye ulaşmalarını sağlamıştır. Birleşik Krallık basını ondan bahsederken "British Schindler" lakabını kullanmaktadır. Mütevazı bir kişilik olan Winton, yıllar sonra bir TV programında o kurtardığı çocuklarla bir araya getiriliyor...





  • İlk 4 hikayeyi okudum gerçekten iyiler.
    Konu dışında böyle konularda gördük

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • 2 tanesini okudum ama suan kendi kitabimi okumaya karar verdim..

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • Abov bu kadar okusam uniyi bitirmiştim.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: kdrcnrbyrm

    İlk 4 hikayeyi okudum gerçekten iyiler.
    Konu dışında böyle konularda gördük

    İnatla arada bir şeyler paylaşıyorum, son zamanlarda hikaye kıtlığı çektiğimden videolara girdim (zaten çoğunluk maalesef okumayı sevmiyor). 1-2 kişi okusa (veya seyretse) bile, bana yeter...

    (Başlık sahibi de son zamanlarda buraları boşladı. Askere gidip geldikten sonra duygusallık kalmadı galiba.)

    @Frank Lapidus

    Tezkeren hayırlı olsun, arada bir açtığın konuda görelim. Buraları boş kaldı...

    Şaka bir yana, başlığı açtığın zamanlardaki mesajlaşmamızda yazdığım gibi, 1 kişi bile okusa (ve bir ders çıkarsa) benim için yeter.
    Böyle bir başlık açtığın için de tekrar teşekkürler...




  • quote:

    Orijinalden alıntı: Hersh

    Abov bu kadar okusam uniyi bitirmiştim.

    Hazır askerlikten konu açılmışken ve sizin mesajınızı da görünce aklıma bir anekdot geldi:

    Askerde gazinoda herkes televizyonda video klip izlerken ben kitap okuyordum. Erlerden biri yanıma geldi:

    "Komutanım, o kadar yıl üniversitede kitap okudunuz zaten, halen bıkmadınız mı?" dedi.

    Bilmem, anlatabildim mi?

    (Cevap vermenize gerek yok, başlık dağılmasın. Anladıysanız, ne hoş. Anlamadıysanız, zaten 10 mesaj daha yazsam, yine anlatamam...)
  • quote:

    Orijinalden alıntı: unsal07

    quote:

    Orijinalden alıntı: Hersh

    Abov bu kadar okusam uniyi bitirmiştim.

    Hazır askerlikten konu açılmışken ve sizin mesajınızı da görünce aklıma bir anekdot geldi:

    Askerde gazinoda herkes televizyonda video klip izlerken ben kitap okuyordum. Erlerden biri yanıma geldi:

    "Komutanım, o kadar yıl üniversitede kitap okudunuz zaten, halen bıkmadınız mı?" dedi.

    Bilmem, anlatabildim mi?

    (Cevap vermenize gerek yok, başlık dağılmasın. Anladıysanız, ne hoş. Anlamadıysanız, zaten 10 mesaj daha yazsam, yine anlatamam...)

    Saf odunmuşun ya. Şakadanda anlamıyorsun. İroni yapıyoruz. Okuyan okusun.




  • Peki...
  • Anlamlı bir Ramazan hikayesi...

    https://www.facebook.com/photo.php?v=745729308802638
  • Arkadaşlar sağlık ile ilgili bir yazı paylaşmak istiyorum bende, internette denk geldim, doktorunuza danışmadan denemeyin yine de.. İşlenmiş zeytinler için değil de, işlenmemiş doğal zeytinler için geçerlidir..


    ZEYTİNİ ÇEKİRDEĞİ İLE YUTUN...
    OKURSAN SADECE SEN, PAYLAŞIRSAN HERKES ÖĞRENMİŞ OLUR

    Arkadaşlar kendi hayatımda ve yakınlarımın hayatında yaklaşık 5 yıldan beri denenmiş olan ve hiç bir yan etkisi olmayan mucizevi bir tedavi yöntemini paylaşmak istiyorum.

    Yıl 2003 te ben hemeroid ameliyatı için gün almış ameliyat gününü beklerken o günlerin çabuk geçmesi ve bir an önce çektiğim acılardan kurtulmak için günün 24 saatini dua ederek geçiriyordum.

    Midemde gasrtrit, bağırsak tembelliğine bağlı kabızlık ve buna bağlı olarakta hemeroid vardı ve bunlar çok ilerlemiş bir durumda idi...

    Her ne yersem yiyeyim boğazıma kadar bir yanma ve çok şiddetli sancılar çekiyordum...

    Bir gün arkadaşlarımdan birisi ile kahvaltıda buluştuk ve o iştahla çeşitli yiyecekleri yerken ben çay içerek her zaman olduğu gibi kahvaltıyı geçiştirmeye çalışıyordum...

    Bu durumu görünce neden yemediğimi sordu bende ona detayları ile çektiğim sıkıntıları anlatınca bana zeytin çekirdeklerini çıkarmayıp yutmamı söyledi, önce şaka yaptığını sandım ama onun çekirdeklerin hiç birini çıkarmayıp yuttuğunu görünce inandım.

    Bende kahvaltıya başlayıp çekirdekleri yutmaya başladım.

    Çok ilginçtir yıllardır sabah kahvaltılarını çay içerek geçiştirdiğim halde boğazıma kadar yanmalar hissetmeme rağmen o gün midemde yanma olmadı kahvaltıdan yaklaşık yarım saat kadar sonra midemden saf zeytinyağı kokusu geldiğini hissettim..

    Arkadaşıma midede çekirdeğin erimeyeceğini zaten rahatsız olduğumu söylediğimde bana mide özsuyunun zeytin çekirdeğini çok kısa bir sürede parçalayarak saf zeytinyağına ve şifalı yağlara ulaşıldığını geriye kalan posanın ise bağırsakları onarararak rahatlattığını dolayısı ile kabızlığın ve hemeroidinde tedavi olduğunu yanı sıra damar sertliğinden hazımsızlığa kadar bir çok derde şifa olduğunu söyledi..

    İlk önce bütün bunların hayal olduğunu düşünmeme rağmen bu konuda şifa bulmak için katlandığım eziyetleri hatırlayınca bunun çok dah a kolay olduğunu düşünerek çekirdekleri yutmaya devama ettim ...

    ilk 15 günde midemdeki yanmalar ve gastritin yumuşadığını ve yok olduğunu,hemeroidimin verdiği ızdırapların sın bulduğunu gördüm. Her geçen gün onlarca zeytin çekirdeğini yutarak sağlığıma biraz daha kavuştum. Bu arada ameliyatımı iptal ettim ve halen bu mucizevi ve hiç bir yan etkisi olmayan ilacı yutmaya devam ediyorum. 3 aylık bir sürenin sonunda cildimdeki matlığın yerini bir parlaklık ve bütün ıozdıraplarımın yerini bir mutluluk aldı.

    Yaklaşık 6 seneden beri etrafımda bu dertlerden muzdarip olan onlarca kişiye tavsiye ettim ve hiçö firesiz hepside şifa buldu, inanın benim 5 ve 11 yaşlarında iki oğlum var onlar bile yutarlar yedikleri zeytinlerin çekirdeğini.

    Arkadaşlar sonsuz şifa kaynağı bir ilaç hiç bir yan etkisi yok ben yıllardır taştan sert şeyleri bile eritiyorum ve hiç bir sıkıntım kalmadı inanın migren ağrılarında bile çok mükemmel sonuçlar veriyor.
    Yapmanız gereken şey yediğiniz tüm zeytinlerin çekirdeklerini yutmak sayı sınırı yoktur.
    Yalnız zeytin meyvesini çiğneyip çekirdeğini yutun zira meyveyi olduğu gibi yutarsanız mide zeytinin dışındaki ince zarı eritemiyor ve olduğu gibi dışarı atmaya çalışıyor.
    Ve size hiç bir zararı olmaz.

    Aşağıda okuyacağınız makale Bulgar ve ABD li bilim adamlarının yaptıkları çalışmalar temel alınarak hazırlanmıştır. Bu araştırmaların hepsinde zeytin çekirdeğinin boğaz boşluğundan mideye inene kadar eridiği gerek denekler üzerinde yapılan çalışmalar gerekse cihazlarla tespit edilmiştir.

    Otorite olarak kabul edilen uzmanlar en gelişmiş şartlarda dahi bir ilaç yapsa bu ilacı insanlar üzerinde test etmeden, senelerce hatta birkaç nesil gözlemlemeden neticesi net olarak şudur diyebilmek imkânsızdır.

    Zeytin çekirdeğinin yutulması günümüz insanları arasında yeni duyulan bir şey olmasına rağmen eskilerin birçoğunun yaptığı bir uygulamadır. Yani olumlu etki ve tesirleri senelerdir hatta asırlardır bilinmektedir.
    1985′li yıllarda başlayan araştırmalar bugüne kadar devam ettirilmektedir. Yaklaşık 25 sene süren neticede karşılaşılan hadiseler hayret vericidir. Bu neticelere bin kişi değil belki yüz binlerce insan tarafından karşılaşılmıştır demek daha doğrudur:

    Midesinde yanma olan herkes zeytin çekirdeğini yuttuktan sonra rahatladığını ifade etmiştir.

    Zeytin çekirdeğini yutan kimseler sindirim yolu rahatsızlıklarının bittiğini(kabızlık gibi) ifade etmişlerdir.

    Zeytin çekirdeği yutan kişilerde basur problemiyle karşılaşılmamış, hatta basuru olup ta yutanlar iyileştiklerini ifade etmişlerdir.

    Zeytin çekirdeğini senelerdir yuttuğunu bildiğimiz insanlarda kanser hadisesine nadiren rastlanılmıştır.

    Son günlerde gelen yoğun telefon trafiğinden dahi birkaç gündür zeytin çekirdeklerini yutmaya başlayıp ta yukarıdaki benzeri rahatlamaları hissettiklerini söyleyen onlarca insan vardır.

    Tavsiyemiz bizzat kendinizin denemesidir. Günde yediğiniz 5–6 tane zeytin çekirdeğini yutun ve kararı kendiniz verin. Ne biz nede bir başkası değil bizatihi kendi vücudunuz buna karar versin. Faydasını görürseniz lütfen çevrenizdekilerle de, evinizdeki küçük çocuklarda dâhil olmak üzere, bu uygulamayı yapın.

    Bizim elde ettiğimiz verilere göre aklımızın almayacağı kadar şifalı bir doğal uygulamadır. Yapmanın zarar değil fayda verdiğine inanıyor ve çevremize şiddetle tavsiye ediyoruz.

    Zeytinyağı asırlardır en iyi, en mükemmel yağ olarak bilinen gıda maddesidir. Hatta reklâmlar da bile mucize olarak lanse edilir.

    Yemeklik zeytinyağı normal şartlar altında muhafaza edilirse bozulmadan yenilebilecek evsafta asırlarca kalabilen yegâne yağdır. Nitekim arkeolojik kazılarda 3 bin, 5 bin yıl önce olduğu tahmin edilen mezarların yanında bozulmamış evsafta zeytinyağı da bulunabilmektedir. Zeytinyağında +10 derecelerde donmayı temin eden de bu maddelerdir.Yani evinize satın alacağınız zeytinyağının buzdolabında donabilen olmasına dikkat ediniz.

    Zeytinyağından sabun yaparsanız yağlı ciltlerde yağ dengesini, kuru ciltlerde ise yağlandırma özelliği temin eden bir hususiyet olduğunu tespit edersiniz. Yağ içerisinde antioksidan (bozulmadan kalabilme), sabun içerisinde re-oily (geri yağlandırıcı) olarak tabir ettiğimiz özellikleri sağlayan bu madde veya maddelerin ne olduğu bugün dahi bilinememektedir. Bu maddelerin ne olduğunun bilinmesi belki de çok uzun yıllar sağlıklı bir şekilde yaşamanın da ipuçları olabilecektir.

    Zeytinyağını diğerlerinden farklı kılan bu madde veya maddeler en yoğun halleri ile zeytin çekirdeğinin içerisindedir. Herhangi bir zeytin çekirdeğinin her iki ucunu hafifçe törpülerseniz çekirdeğin içinin oyuk olduğunu ve içerisinde pıhtılaşmış veya çok koyu kıvamlı bir yağ olduğunu görürsünüz. Bahse konu olan maddelerin burada ki konsantrasyonu %80′lere varan miktarlardadır. Zeytin çekirdeği muhteviyatında ki bu faydayı elde etmek için ise zeytin çekirdeklerini atmayıp yutmak gerekir.

    En gelişmiş cihazlarla yapılan araştırmalar zeytin çekirdeğinin boğaz boşluğundan geçip mideye ulaştığı anda eridiğini tespit etmiştir. Hazmı en kolay olan yiyecek maddesi zeytin çekirdeğidir. Bu uygulamanın insan vücuduna faidelerinin ise:

    1-Ülser gastrit gibi mide problemlerini bitirdiği;
    2-Bağırsak ve sindirim yollarını düzenlediği;
    3-Basur ve prostatı engellediği;
    4-İç organlarda oluşabilecek kanserojen hücre riskini binde birlere indirgediği.

    Lütfen yediğimiz tüm zeytin çekirdeklerini atmayıp yutalım.




  • Bir gün bir Türk, bir Kürt, bir Ermeni erik bahçesine girmeye karar vermişler. Bahçenin sahibi Türk. 3 ü başlamışlar bir güzel erik toplamaya bir süre sonra bahçenin sahibi 3 arkadaşı, 3 dostu,3 kardeşi yakalamış.
    Ermeniyi almış yanına.
    -"Hadi bunlar Müslüman. Sen benim dinimden değilsin, dilimden değilsin. Ne ararsın bahçemde?"
    diyip bir güzel dövdükten sonra atmış bahçeden. Bu defa Kürt'ü almış yanıma:
    - " Hadi O 'Türk'.O benim hem dilimden,hem dinimden. Ama sen benim dinimden değilsin. Sen ne hakla benim bahçeme girersin?"
    deyip bir güzel dövdükten sonra bunuda atmış bahçeden.
    Sıra gelmiş Türk'e.
    Merak etmeyin bundan sonrası Türkü,İngilizi,Fransızı aynı uçağa koyup fıkra yapmak gibi olmayacak. Komikten ziyade trajikomik olacak.
    Sıra gelmiş Türke. Bahçe sahibi Türkü almış yanına. Omzundan tutarak samimi bir şekilde:
    - "E Hadi biri Ermeni, biri Kürt. Onlar yapar. Ama sen hem benim dinimdensin,hem benim dilimdensin. Sen bunu bana nasıl yaparsın " deyip samimiyetine dayakla devam etmiş. Ve bahçeden atmış Türkü.
    3 arkadaş,3 dost,3 kardeş sokağın sonunda birbirini yakalamışlar. Kürt sormuş Türk'e:
    -"O adam bir kişi. Biz 3 kişiydik. Bizi nasıl dövdü? "
    Çünkü yedikleri bu dayak belki Cüneyt Arkın filmlerinde olurdu. Fakat ortada Ne "Kara Murat" vardı ne Bizans. Ve yedikleri dayak matematik kuralına aykırıydı. 1 e 3.
    Kürdün sorusu üzerine Türk cevap vermiş:
    - Ermeniyi dövdürmeyecektik!
    İşte tüm mesele bu. Tüm trajikomiklik burada. Kara Murat Bizans'ın hakkından gelirdi her filmde ama görünen o ki biz birbirimizin hakkından gelmeye çalışıyoruz.
    Ne Türk olalım,ne Laz;
    Ne Kürt olalım, ne Çerkez;
    Ne Alevi olalım, ne Sunni;
    Önce " İnsan" olalım.
    Zalime karşı bir olabilmekte mesele. Yoksa Mesele Irk,dil,din meselesi değil. .
    1915 te Ermeniyi dövdürmeseydik, 1938 ' de Dersimliyi dövdürmeseydik, bir Eylül vakti İstanbul'da Rum'u dövdürmeseydik, Alevileri Madımak'ta dövdürmeseydik..
    -Se-Sa..




  • Üstteki hikayeyi okuyunca aklıma Bekir Coşkun'un 22 Haziran 2014 tarihli yazısı geldi...

    (Bazı yerlerini -siyasi içerikten dolayı- kırpıyorum. Merak edenler netten bulur yazının tamamını...)


    Bir Türk, Bir Kürt…

    İddiaya girdiler ikisi:
    “Takım kazanamazsa s….. keserim…”
    Biri Türk, öbürü Kürt’tü…
    *
    Dolmuş şoförü trafik polisini görünce, içerideki belki otuz kişiye “Herkes yatsın” dedi…
    Yattılar…
    Polis kapıyı açınca domalmış yolculara baktı, “kalkın” dedi…
    Kalktılar…
    Kimisi Türk, kimisi Kürt’tü…
    *
    Güdül’de kuyudan su çekmek için ithal edilmiş pompa motorlara dört teker, bir direksiyon taktılar, binip düğüne gittiler…
    Birkaç ayda su pompalarının yüzlercesi trafiğe çıktı…
    Yapanlar İsmail Usta ile İbrahim…
    Biri Türk, öbürü Kürt’tü…
    *
    Gazetede vardı; “İyice doldu mu?” diye depoya çakmakla bakan iki kişi havaya uçtu…
    Birisi Türk, öbürü Kürt’tü…
    *
    Bir dans topluluğu (Anadolu Ateşi) Avrupa’yı büyüledi… Batı başkentlerinde gişe rekorları kırarken, izlemeye giden gurbetçiler salonlardan gözlerini silerek çıktılar…
    Ve bir filmimiz (Kış Uykusu) Cannes Altın Palmiye Ödülü’nü alarak sinemada dünya devlerini geride bıraktı…
    Yönetmenlerden birisi Kürt, öbürü Türk’tü…
    *
    Misafire karşı samimiyet olsun diye “Göster amcana pipini” derler..
    Gösterir…
    Edirne’de ya da Van’da, fark etmez…
    Ya Türk’tür, ya Kürt’tür…
    *
    Cumhuriyeti kuranlara “iki ayyaş” dedi ya ......…
    Birisi Türk, öbürü Kürt’tü…
    *
    Demek istediğim:
    Oyuna gelme Türkiye…
    Bir bütünsün, oyuna gelme…
    İhanetin soyu sopu olmaz…
    Birisi Türk, öbürü Kürt…
    *
    O gece siperde hiç uyumadılar…
    Düşmanın yaktığı ateş uzaktan görülüyordu…
    Günlerdir yemek yememişlerdi, taş kesilmiş yarım ekmeklerini suya koyup yumuşamasını beklediler, ikiye bölüp yediler…
    Sabah ortalık aydınlanırken, büyük taarruzla ateşe döndü Afyon tarafı…
    Akşama doğru ikisinin göğüslerinden vurulmuş bedenini buldular yan yana… Çantalarında ıslanmış ama yumuşamamış kuru ekmekleri vardı…
    Git bak, mezarları oradadır…
    Birisi Türk, öbürü Kürt’tü…




  • 
Sayfa: önceki 2324252627
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.