Şimdi Ara

Bilimsel Yaratılışçılık yalanı , Evrime saldıran tarikatçılara cevaptır..

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
74
Cevap
0
Favori
1.953
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
Öne Çıkar
0 oy
Sayfa: 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • " "Bilimsel yaratılışçılık" ne bilimdir ne de din; ikisi bakımından da onur kırıcı bir girişimdir"

    Foruma dikkatlice baktığınızda harun yahyanın tarikatlılarının veya sempatizanlarının devamlı süreyle topic açıp , evrimi bir yalanmışcasına gösterdikleri görülmektedir.

    oysa evrim gericiliğe karşı bilimin önemli bir gelişim aşamasını ifade eder. evrime saldıran harun yahyanın okul önlerinde bedava dağıttı kitapların aslında amerika ve avrupa sivil toplum örgütlerinin maddi desteğiyle yayınlandığı biliniyor. Ngo ların adnan oktara buı desteği vermelerinin nedeni ise açıktır. emperyalistler ulusal ülkelerde bilimsel düşünen değil , tarikatlara , bilim dışı unsurlara kul olmuş insanlar isterler. işte adnan oktar ve yayınları buna hizmet etmektedir.

    Bu yayınlar Tamamıiyle çarpıtılmış alıntılar ve yalan bilgilerle gençliğin beynini yıkamaktadır.

    sitemize alıntı yaparak genç beyinleri yalan bombardımanına tutan bu insanlara karşı bizde cevap hakkımızı kullanalım..

    "Bu topicteki yazılıların büyük bölümünü alıntılar oluşturmaktadır bilginize"


    Bu konu, evrim-yaratılışçılık tartışmalarında, batıda da yaratılışçı kesimin sürekli yaptığı bir sahtekarlık örneğidir.

    Evrimi savunduğu bilinen bilim adamlarının ağzından ya söylemedikleri, ya da söyleyip farklı bir şey kasdettikleri, vs. fikirler alınıp, yaratılışçı kaynaklarda sanki bu kişiler evrime karşıymış gibi bir hava yaratılır ve evrime artık evrimci bilim adamlarının bile inanmadığı iddia edilir.

    Bu konuyla ilgili pek çok bilim adamı, kendilerinden yanlış aktarımda bulunan ve sözlerini çarpıtan yaratılışçıları daha sonra açıkça kınadıkları beyanında bulunmuşlardır.

    Sahtekarlığa gerek duyulması, savunulan fikrin doğrulanamıyacağının kanıtıdır.

    Şimdi, bizim yerli yaratılışçılardan birkaç sahte ve çarpıtılmış alıntı örneği gösterelim.

    ***

    Yaratılışçıların Cemal Yıldırım'dan yaptıkları ve normalde evrimi savunan bu kişinin bile evrime inanmadığına dair delil gösterdikleri bir alıntı:

    Prof. Cemal Yıldırım (Yerli evrim savunucularından, felsefe profesörü):

    'Hiçbir bilim adamı (Darwinist ya da neo-Darwinist olsun) evrim kuramının ispat edildiği düşüncesini ileri süremez.40'

    Şimdi alıntıyı yaptıkları kaynaktan, bu ifadenin devamına bakalım:

    'Ne var ki,evrim kuramının sağlam olgusal verilere dayandığı gerçeği de yansız ve nesnel düşünen hiçkimsenin gözünden kaçmayacak kadar açıktır.'

    ***

    Yaratılışçıların Cemal Yıldırım'dan birbaşka alıntısı:

    'Doğrudur, evrim kuramı ispat edilememiştir.41'

    Şimdi de bu cümlenin devamını yazıyorum.

    'Ama bilimde hiç bir kuramın ispatı verilmez, verilemez. İspat, mantık ve matematik çalışmalara özgü bir doğrulama türüdür. '

    Ne sahtekarlık değil mi?

    Kuran'da da 'Namaz kılmayın' der,
    Başındaki 'Sarhoşken'i atarsaniz.
    ***


    Yine Cemal Yıldırım'dan yapılan bir alıntı daha:


    'Darwin'in evrim kuramı bugün geçerliliğini koruyorsa, bunun başlıca nedeni yerine geçecek daha doyurucu, alternatif bir kuramın yokluğundandır. Yetersiz de olsa Darwin'in kuramını, başka bir kuram ortaya çıkıncaya kadar korumak zorundayız.42'

    Bu bölüm içinse 108. sayfayı göstermişler, ancak o sayfa veya yakınlarında böyle bir bölüm yok.
    Bu alıntı, çarpıtılmasına rağmen, kitapta yer almış olsa bile, en azından kaynak belirtirken, okuyucuya saygı ve azami hassasiyet gösterilmeliydi.

    ***

    Şimdi de Darwin'den yaptıkları bir alıntı:

    'Okur yapıtımın (Türlerin Kökeni) bu bölümüne varmadan önce bir yığın güçlükle karşılaşmış olacaktır. Bunların bazıları bugüne dek üzerlerinde belirli ölçüde duraksamadan düşünemediğim kadar çetindir.6'

    Evet, alıntılanan bu söylem, şimdi devamını ben yazıyorum,

    'Ama bunların çoğu yalnızca görünüştedir ve gerçek olanlarsa teorim için yıkıcı değildir sanırım'

    Anlam birden değişti.

    ***

    Darwin'den başka bir alıntı:

    'Teoriye karşı haklı olarak yöneltilmiş itirazların ve teorinin karşılaştığı güçlüklerin ağırlığı altında yıllarca ve onların ağırlığından kuşkulanamayacak kadar çok ezildim.7'

    Böyle yazmışlar ve kaynak olarak verdikleri sayfa 528 e gidiyoruz, o da ne, resmen cümleler birbirine işlerine geldiği gibi eklenmiş.
    Tekrar kitaba bakıyoruz, evet Onur yayınlari, bahsedilen kitap bu.

    Bir daha okuyoruz,

    'Teoriye karşı haklı olarak yöneltilmiş itirazların ve teorinin karşılaştığı güçlüklerin başlıcaları bunlardır, bunların yanıtlarını ve açıklamalarını elimden geldiği kadar kısaca özetledim. Ve bu güçlüklerin ağırlığı altında yıllarca ve onların ağırlığından kuşkulanmayacak kadar çok ezildim.'

    İkisi arasında anlam yönünden oldukça fark var.

    Evet, her sey açık, herkes kontrol edebilir.

    ***

    Darwin'den birbaşka alıntı:

    'Bana kitabımı soruyorsun, sana söyleyebileceğim tek sey intihar etmeye hazır olduğum; kitabin çok makul bir şekilde kaleme alındığını düşünüyordum, fakat şimdi tekrar yazılması gerektiğini anladım.17'

    Evet ,yukarıdaki yazıyı okudunuz.
    Sizce bu hangi kitap?
    Türlerin kökeni olduğu izlenimi veriliyor değil mi?
    Kaynak da biraz muğlak bırakılmış.

    Mektup Asa Gray'e yazılmış, yıl 1874, yani Türlerin kökeninden 15 yıl sonra,
    Kitabın adı 'Böcek Yiyen Bitkiler'.

    Darwin bu mektupta bir kitabın yayına hazırlanmasının ne kadar zor olduğunu anlatıyor, yayıncılardan çektiklerini dile getiriyor, tekrar yazılacağını ve baskıya gitmesinin iki ayı bulacağını belirtiyor ve kitap yayınlama çalışmanın bir delilik olduğuna inanmaya başladığını söylüyor.

    Yani, konunun Evrim le hiç bir ilgisi yok.
    Yapılan resmen sahtekarlık !

    ***

    Apendiks, insan bedeninde evrim sürecinde körelmekte olan bir organ kabul edilir. Yaratılışçılar, bunun böyle olmadığını, insan bedeninde işe yaramayan organ bulunmadığını ve sözde tıbbın ilerlemesiyle yeni kaynaklarda artık apendiksin fonksiyonlarından bahsedildiğini gösterebilmek için şöyle bir alıntı yapıyorlar:

    Vücuttaki timus, karaciğer, dalak, appendiks, kemik iliği gibi başka organlar lenfatik sistemin parçalarıdır. Bunlar da vücudun enfeksiyonla mücadelesine yardım ederler. (The Merck Manual of Medical Information, Home edition, New Jersey: Merck & Co., Inc. The Merck Publishing Group, Rahway, 1997)'

    Verdikleri "The Merck Manual of Medical Information" isimli kaynakta apendiks ilgili kısmı açıp bakıyoruz ve aynen şu ifade karşımıza .çıkıyor:

    "The appendix MAY have some immune function, but it isn't an essential organ."

    Yani,

    "Apendiks'in BELKI bağışıklıkla ilgili bir miktar fonksiyonu olabilir, ama önemli bir organ değildir".

    Yani apendiks'in bağışıklık sistemiyle ilgili çok ufak bir işe yariyor olma İHTIMALİ var, ama bu bilgi kesin değil. Ayrıca, öyle olsa bile, hiç önemli olan veya bir işlevi olan bir organ değil.

    Farzedelim Apendiks, bağışıklık sistemi ile ilgili, bu onun körelmis olma vasfını değistirmez, çünkü başka türlerde apendiks hala faaliyettedir ve selüloz sindiriminden sorumludur.

    ***

    Aşağıda, yaratılışçıların bu tür ahlaksızlıklarının günışığına çıkarıldığı, Talkorigins'ten alınmış bir yazıdan bölümler aktarılmıştır.

    Dikkat edin, bu kaynağın verdiği yalan yanlış alıntı örneklerinden biri Harun Yahya'ya ait. Zaten Harun Yahya adıyla yazılan şeyler yabancı yaratılışçılardan (büyük ölçüde ICR- Institute for Creation Research'ten) alıntı olduğu için, bu duruma şaşırmamak gerek. Çünkü zaten ahlaksızlığın kaynağında, yabancı yaratılışçı yayınlar var.

    1) Robert Kofahl'in "Handy Dandy Evolution Refuter" ve Wallace Jonhson'un "Evolution?" eserlerinin ikisinde de şu alıntı yer alıyor:

    "Hominid fosillerinden çok azı uzun süre sahnede kalabilmiştir (eğer kalabileni olduysa); ortalama vatandaşın her bulunan yeni fosili hava tahminlerinden daha gerçekci görmemesi şu anda artık affedilebilir. (John Reader, Whatever happened to Zinjanthropus?, New Scientist, March 26 1981, p.805)"

    Alıntılardan anlaşılan, şu ana kadar bulunan çoğu hominid fosilinin zamanla geçersizliğinin anlaşıldığıdır. Halbuki alıntı yapılan yazıda yer alan bir önceki cümle şu idi:

    "Australopithecus afarensis insanğlunun en eski atası olarak kamuoyuna sunulan en son fosildir. Şimdiye kadar bulunanların çoğu bu statüyü uzun süre koruyamamıştı."

    Yani cümlenin tamamı okunduğunda, yazarın anlatmaya çalıştığı şeyin bambaşka birşey olduğu ortaya çıkıyor. Yazar, insanoğlunun en eski atası olduğu savıyla ortaya çıkarılan fosillerin çoğunun bu statüde uzun süre kalmayı başaramadığını söylüyor, yoksa şimdiye kalan bulunan insanimsi fosillerinin sonradan geçersizliğinin anlaşıldığını değil. Hatta, yazı tam tersi, H. Erectus'un hala bir insan atası kabul edildiğini açık olarak dile getiriyor.

    2) Paul Taylor, The Illustrated Origins Answer Book (Ed.4, 1992) kitabında şöyle şöylüyor:

    "Şu anki deliller göstermektedir ki Australopithecus soyu tükenmiş bir maymun'dan başka birşey değildi. [205]"

    "Lucy'nin anatomik yapısının analizi dik bile yürüyemeceğini göstermektedir" (205: William L. Jungers, "Lucy's limbs: skeletal allometry and locomotion in Australopithecus afarensis," Nature, Vol. 24 pp 676-678)

    Halbuki, Jungers, Lucy'nin dik yürüyemeceğini bırakın söylemeyi, ima bile etmemiştir. Tam tersi, makalesinde şöyle demektedir:

    "A. afarensis 'in diz ekleminin ve kalça kemiği yapısının ayrıntılı analizi, iki ayak üzerinde yürüme adaptasyonunun çok güçlü göstergesidir".

    3) Doug LaPointe "Top Evidences Against the Theory of Evolution, #6"da Homo Erectus'tan şu şekilde bahsediyor:

    "Aslında, Homo Erectus'un beyninin, Homo Sapiens'e ait beyin ortalamasına yaklaştığı söylenir. (F. Clark Howell, "Early Man", p.42)"

    Fakat Howel'in asıl söylediği şu:

    "Kendi genus'una ait ilk insan olan Homo Erectus, kaburga bakımından modern insan gibi, fakat el ve beyin olarak ilkeldir, beyinsel kapasitesi, Homo Sapiens'in ancak aşaği sınırlarına kadar çıkar"

    4) Yaratılışçı Jerry Bergman, Nebraska Adamı ile ilgili yazısında (The History of Hesperopithecus haroldcookii Hominoidea, Creation Science Research Quarterly, 30:27-34, 1993) aşağıdaki ifadeleri kullanıyor:

    "Nebraska adamı büyük bir öneme sahipti, çünkü ilk kanıttı. Osborn'a göre batı bölgesinde 75 yıldır kesintisiz olarak yapılan araştırmalar sonucunda rastlanan ilk yüksek primat idi. Bu anthropoid maymun-adam, Amerika'da da bazı ilkel primatların yaşadığına kanıttı ve bazıları bu kanıta, Amerika kıtasında insanların geçmişinin, Avrupa ve Afrika'dakinden daha eski olabilecegi konusunda spekulasyonlarda bulundular. Hepimiz bu tür bir buluş için sabırsızlanıyorduk. (Blinderman, 1985, p.48)."

    Fakat, Blinderman'in ilgili makalesinde (Blinderman 1985: The curious case of Nebraska man. Science 85, June:47-9) bu söylenenler kesinlikle yer almamaktadır. Blinderman'in dediği şudur:

    "Nebraska adamının önemi büyüktü. Batı bölgesinde, ileri bir primat türü için 75 yıldır kesintisiz yürütülen araştırma sonucunda ortaya çıkmış ilk kanıttı... Hepimiz bu tür bir buluş için sabırsızlanıyorduk..."

    Maymun-adam ve bu buluşun bağlayıcı bir "kanıt" olduğu yönündeki ifadeler Jerry Bergman veya onun kopyaladığı kaynak tarafından eklenmiştir. Aslında, Osborn, bulunan Nebraska adamı dişini hatalı bir şekilde primat dişi zannetmiş, fakat kesinlikle açık bir dille maymun-adam ve kesin kanıt iddialarında bulunmamıştır.

    5) Don Patton'dan alıntı:

    "[Adrienne] Zihlman pigme şempanzelerle "Lucy"yi kıyaslamış (Lucy adlı fosilin insanın ilk atalarından olduğu iddia edilmektedir) ve çarpıcı benzerlikler bulmuştur. Beden büyüklüğü, durus ve beyin büyüklüğü olarak neredeyse aynıydılar..." (Science News, Vol.123, Feb.5. 1983, p.89)

    Patton, burada bir kez daha, tam alındığında kendi iddiasini zayıflatacak anlam bütünlüğünden yoksun bir alıntı yapmıştır. Tam cümle şöyledir:

    "Beden büyüklüğü, duruş ve beyin büyüklüğü olarak neredeyse aynıydılar, diye not etmiştir [Adrienne], ve büyük farklar (kalca ve ayak) Lucy'nin iki ayak üzerinde yürüme adaptasyonunu temsil etmektedir."

    Not: Yazının orijinalinde, Patton'dan birkaç benzer çarpıtılmış alıntı örneği daha var ve de yazar bu konuda Patton ile baglantı kurup kendisini uyardığını belirtmiş. Patton ise, bunun üzerine alıntılarını, anlamın tamamını verecek şekilde değiştirmiş. Fakat yazar, Patton'un yaptığı bu değişikliği not olarak kendi web sayfasında duyurunca, Patton bundan rahatsız olmuş olacak ki, ahlaksızlığı ortaya çıkmasın diye, tekrar ifadeleri değiştirip, eski şekliyle yerleştirmiş ve uzun bir yazıyla eski ifadelerin uygun olduğunu belirtmiş.

    6) Bir Türk İslami Yaratılışçılık Organizasyonunun takma adı olduğu düşünülen Harun Yahya, "The Evolution Deceit" kitabında şöyle yazıyor:

    "Nihayet, 1994'te, Liverpool Üniversite'sinden bir grup, ayrıntılı bir araştırrma sonucu kesin bir sonuca ulaşmıştır. Nihayet, Australopithecines'lerin dört ayaklı olduğu sonucuna ulaştılar." (4)

    Verdikleri referans: Spoor, Wood and Zonneveld, Implications of early hominid labyrinthine morphology for evolution of human bipedal locomotion, Nature, 369:645-8 (1994). Yahya'nın ifadesi ise açık bir yalan. Spoor et al kendilerine ithaf edilen açıklamaları yapmadıkları gibi, aslında şöyle bir sonuca ulaşmışlardı:

    "Bu gözlemler, postcranial fosil kayıtlarının ulaştığı, H. Erectus'un zorunlu bir iki ayakli, A. africanus 'un ise ağaclara tırmanma ve bazı çevre koşullarında iki ayaklılık gösteren bir hareket yeteneğine sahip olduğunu gösteren çalışmaları desteklemektedir."

    Yazar, bu konuda şöyle bir not düşmüş: 22 Ocak 2002'de Harun Yahya'nın Webmaster'ınden aldığım e-mail'de bunun bilinçli bir yanlış aktarım değil bir yanlışlık olduğunu ifade ettiler. Ve bu tür yanlışların İngilizce'den Türkçe'ye, ve Türkçe'den ingilizceye çeviriler yapılırken meydana gelmiş olabileceğini belirttiler. Bu yanlışlığın sebebinin tercüme hataları olduğundan kesinlikle şüphe duyuyorum. Bence, yanlış aktarım, Harun Yahya'nın çevirisini yaptığı orjinal kaynakta bulunmaktadır.



    ***

    Yukarıda özetle çevirmeye çalıştığımız bu yazıda bile pek çok başka örnekler bulunmaktadır ki internette eğer yeterli araştırma yapılırsa bu konuda yığınla başka örnek de bulunabilir. Batı'da, yaratılışçıların bu ahlaksızlıklarından bıkan ve onlarla mücadele etmeye karar veren bazı bilim adamları ve aydınlar, bu konularda pek çok bulgu ortaya çıkarmışlardır.



    Kısacası yaratılışçılar, evrim ile ilgili pek çok gerçek dişi, ya da saptırılmış alıntılar yaparlar.

    Hiçkimsenin, çok sayıda kitaba referans göstererek yapılan bu alıntıların tümünü tek tek kitap kitap, sayfa sayfa inceleyip, doğru olup olmadıklarını bulacak kadar zamanı olmadığından, bu sahtekarlıklar uzun süre ortalıkta kalabilmektedir.

    Kendi ağızlarından saptırılmış alıntıların yapıldığına tanık olan pek çok evrimci bilim adamı, batıda, bu konuda yaratılışçıları kınayan açıklamalarda bulunmuşlardır.

    Bu derece açık bir sahtekarlığın, üstüne düşüldüğünde ortaya çıkarılması da kolaydır elbette ama işin en zor anlaşılacak tarafı, yaratılışçıların niye böyle dürüst olmayan yöntemlere başvurduklarıdır



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi düttürüleyla -- 15 Kasım 2005, 16:32:51 >



    _____________________________
    Katanashuzi




  • Tüba nın açıklamasıdır.


    TÜBA'dan "Evrim" Teorisi İle İlgili Duyuru

    --------------------------------------------------------------------------------

    "Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve
    kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır."
    - Mustafa Kemal Atatürk

    "Bilim, insanın içinde yaşadığı evreni ve doğayı gözlem, deney ve sınamalar yoluyla anlamak, açıklamak için geliştirdiği en başarılı çabadır. Yüzyıllar boyunca bilim adamları baskı ve engellemelere boyun eğmeyerek dogma, önyargı ve geleneklere karşı insan aklının üstünlüğünü ve doğruya ulaşabilme yeteneklerini savunmuşlardır. Günümüzde bilim, insan uygarlığının doğayı denetleyebilme, toplumları yüceltme ve mutluluğa kavuşturabilme amaçları doğrultusundaki en büyük ve güvenilir yol göstericisidir.

    Bilim, doğası gereği, özgür düşünce ve bunun ürettiği sınanabilir hipotezlerle çalışır. Bilimsel gerçekler ancak uzun yıllar boyunca birbirinden bağımsız yöntemlerle defalarca sınanıp serbestçe tartışıldıktan sonra uluslararası bilim camiasında onay görebilir. Bilimin bu acımasız sınavından başarıyla geçmiş, birçok olguyu birden açıklayabilen ve yeni hipotezlerin sınanmasına olanak verebilen görüşler ise bilimsel teori (kuram) adını taşımaya hak kazanırlar. Dışımızdaki bir evrenin varlığını ve bunun anlaşılabilir olduğunu öngören bir düşünce sistemi olan bilimi dogmatik inanç sistemlerinden ayıran başlıca özellik, her zaman özgürce tartışılabilmesi ve en başarılı sanılan kuramların bile daha gelişmişi ortaya çıktığı zaman değiştirilebilmesidir.

    Son yıllarda ülkemizde çağdaş bilime ve bilim eğitimine karşı örgütlü bir kampanyanın başlatıldığı görülmektedir. Özellikle evrenin ve canlıların ortaya çıkışı ve gelişimiyle ilgili bilimsel teorilere saldırı ile kendini gösteren bu çalışmalar, ülke içi ve dışındaki bazı din gruplarının işbirliği ile yürütülmektedir. Aslında bu grupların öne sürmeye çalıştıkları kavramlar değişik Hıristiyan kuruluşarının uzun yıllardan beri yaymaya çalıştıkları ancak bilimde ilerlemiş ülkelerde tümüyle reddedilmiş görüşlerden ibarettir. Evren ve canlıların çok kısa bir süre içinde olağanüstü güçlerin eseri olarak yaratıldığı inancını değişmez ve tartışılmaz gerçek olarak gören bu gruplar, özellikle tüm canlıların uzun zaman dilimleri içinde ortak atalardan türediğini ve sürekli bir değişim içinde olduğunu belirleyen evrim teorisine karşı savaş açmışlardır. Evrim teorisi bugün yaşamla ilgili birçok soruna açıklık getiren en temel kavramdır ve bilim dünyasında çok yaygın bir kabul görmekte, saygın bilim adamları ve kuruluşlarınca kuvvetle desteklenmektedir. Üstelik başlangıçta biyolojik bilimler alanında ortaya atılan evrim teorisi bugün bilgibilim (epistemoloji), toplumbilim, ekonomi gibi birçok dalda son derece ilginç uygulama alanları bulmuş, temelinde edinilmiş bilginin bir nesilden diğerine aktarılması sözkonusu olan tüm gelişme süreçlerinin incelenmesi ve açıklanmasında kullanılmaktadır. Dogmalara dayanarak evrim teorisinin geçerliliğini yitirdiği ve bilimsel yönden yanlışlığının gösterildiğini ileri süren propaganda tümüyle gerçek dışıdır.

    İnsanoğlunun yüzyıllar boyunca biriken bilim geleneğine yapılan bu saldırıların asıl amacı düşünmeyen, sorgulamayan, sınamayan; kendisine verilen dogmatik ve geçersiz bilgileri olduğu gibi kabullenen bireyler yetiştirmektir. Ülkemizde laik sisteme, özgür eğitime, bilim ve teknolojide gelişmeye karşı açık veya gizli savaşan çevrelerin, bağımsız düşünen uygar insanlar istemedikleri anlaşılmaktadır. Bu kesimler öncelikle eğitim programlarında bilim dışı inançların da bilimsel görüşlerle birlikte yer alması yönünde çaba göstermekte, uzun vadede ise evrim kuramının tümüyle ders kitaplarından çıkarılması amacını gütmektedir. Bu ilkel girişimler bilim geleneği yüksek ülkelerde yıllar önce reddedilmiş ve gündemden silinmiştir.

    Türkiye Bilimler Akademisi, insan ve toplumların içinde yaşadıkları evreni anlama, doğayı tanımlama ve kurallarını belirleme, sosyal, ekonomik ve kültürel yönlerden ilerleme amaçlarına yönelik doğru yol ve yaklaşımın bilim olduğuna inanmaktadır. Ülkemiz insanının bilimin teknolojiye yansıyan ürünlerini tüketmek kadar, bilimin yöntemlerini ve düşünce sistemini de öğrenmek ve ilerlemesine katkıda bulunmak hak ve sorumluluğu vardır. Bu nedenle eğitim sistemimizde yer alan bilim dışı ögelerin ayıklanması, çağdaş bilimsel düşünce yöntemlerinin ve ürünlerinin eğitim programlarımıza yerleştirilmesi ve yirmibirinci yüzyıla girerken "fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür" Cumhuriyet kuşaklarının yetiştirilmesi için gerekli önlemlerin alınması konularında kamuoyunu uyarmayı ve bilgilendirmeyi bir görev saymaktayız."

    17.09.1998

    Kaynak:http://www.tuba.gov.tr/duyurugoster.php?yil=98&duyuru=2


    Türkiye Bilimler Akademisi
    Atatürk Bulvarı No: 221
    06100 Kavaklıdere ANKARA
    tuba(@)tuba.gov.tr
    _____________________________
    Katanashuzi




  • Bu Alıntı Genel Olarak Tüm cevapları Sunmaktadır ... LÜTFEN GAYRET EDİN VE TAMAMINI OKUYUN!!!

    Prof.Dr.Cemal Yıldırım'ın Evrim kuramı ve Bağnazlık Kitabından alıntılar...

    Soru 15: Evrim kuramı nedir?

    Evrim düşüncesini değil ama geçerliliğini bugün de sürdüren evrim kuramını Charles Darwin (1809 - 1882)'e borçluyuz*. Fizik ve astronomide Galileo ile Newton'un yeri ne ise Darwin'in biyolojideki konumu odur. Kısaca demek gerekirse, Darwin'in evrim kuramı birbirini tamamlayan iki öğe içermektedir: (1) Canlı dünyada değişik biçim ve türlerin ortak bir kökten kaynaklanarak geliştiği; (2) Canlılar arasında "yaşam savaşımı" ve "en uyumlunun ayıklanmaktan kurtulması" diye dile getirilen evrimin gerçekleşme düzeneği. Ayrıntılı açıklamayı ileriki bölümlere bırakarak, şimdi genel bir belirlemeyle yetineceğiz.

    Darwin canlıların ortak bir kökten kaynaklandığı savını ilk ortaya atan kişi olmamakla birlikte, bu savı doğrulayan çok sayıda değişik gözlemsel kanıt ortaya koymuştur. Böylece söz konusu sav salt bir tahmin ya da hipotez olmaktan çıkmış, bilimsel bir önerme niteliği kazanmıştır. İkinci noktaya gelince, evrim sürecinin düzeneğini oluşturan "doğal seleksiyon" ilkesi Darwin'in asıl önemli katkısı olarak bilinir. Doğal seleksiyonun anlamı nedir, nasıl işlemektedir?

    Tüm gözlemler canlıların (bitkiler ve hayvanlar) doğanın besleyemeyeceği sayı ve hızda çoğaldığını göstermektedir. Öyle ki, her kuşakta bireylerin pek çoğu erginlik çağına ulaşmadan yok olmaktan kurtulamaz. Bir türdeki bireylerden hangilerinin yaşamı sürdüreceği, hangilerinin yok olup gideceği nasıl belirlenmektedir? Canlılar dünyasında bir eleme düzeneği işlemektedir. Bu elemede rastlantı ya da şansın rolü yok değildir. Ama asıl neden bireysel farklar (kalıtsal varyasyonlar) ve bu farkların çevresel koşullara uyum sağlamadaki rolüdür, denebilir. Canlılar aynı türden de olsalar birbirlerinden çeşitli yönlerden farklılıklar gösterir. Hatta aynı ana -babadan olan kardeşler arasında bile gözlenebilir farklar vardır. Belli bir çevrede aynı türden olan ama özelliklerinde az ya da çok farklar gösteren bireyler sınırlı olanaklar için yarışmak, yaşam savaşımı vermek zorundadırlar. Bu savaşımda çevre koşullarına uyum kurma (adaptasyon) bakımından özellikleri daha elverişli olanların üstünlük sağlaması, diğerlerinin yenik düşüp elenmesi kaçınılmazdır. Sözgelimi, görecel olarak daha hızlı koşan tavşan ve geyiklerin düşmandan kurtulma, daha çevik kedilerin avlarını yakalama, aslan ve kaplanlardan daha güçlü olanların çiftleşip döl verme, boynu daha uzun zürafaların beslenme olanakları daha fazladır kuşkusuz. Milyonlarca yıllık süreler düşünüldüğünde yaşam savaşımı veren birey veya toplulukların özelliklerindeki farkların nasıl yeni ya da daha gelişmiş türlere yol açtığı kolayca anlaşılır. Darwin canlıların kalıtsal olan özellikleri arasındaki farkları işleyen doğal seleksiyon düzeneğinin amipten insana uzanan evrim sürecini yeterince açıkladığı inancındaydı. Ne var ki, doğal seleksiyon kimi yönleriyle ne ilk ortaya atıldığında ne de bugün tartışma konusu olmaktan kurtulamamıştır. Teologlar bir yana, kimi biyologların da evrimi açıklamada bu düzeneği yeterince doyurucu bulmadıklarını biliyoruz.







    * Darwin 1842'de bir taslağını hazırladığı kuramı üzerindeki çalışmasını 1858'de A.R. Wallace'ın incelemek üzere gönderdiği kısa bir yazı eline geçinceye dek sürdürür. Kuramının bu genç doğa araştırmacısınca da oluşturulduğunu hayretle görür. Wallace'ın çalışması Darwin'in bir bildirisiyle birlikte aynı yıl Linnean Kurumunda okunur


    YARATILIŞÇI SAVLAR VE TAKTİKLER
    İnatla yürütülen çarpıtmanın gücü yadsınamaz; ama bilim tarihi bu gücün hiç bir alanda uzun sürmediğini göstermektedir.

    Charles Darwin

    Gerçekten kaçan kimseye kanıt göstermenin yararı yoktur.

    G. Ç. Simpson

    Soru 77: Yaşam anlık bir yaratmayla mı ortaya çıktı?

    Dinsel bağnazlığı yansıtan yaratılışçı akım "bilimsellik" görünümü altında bilime karşı bir harekettir. Başlıca savları incelendiğinde, hedefin belli bir olayı ya da olgular kümesini açıklamaktan çok, evrim düşüncesini yıpratmak, yıkmak olduğu görülür. Yaratılışçıların son yirmi yıldır kullandıkları taktik, evrim kuramına ilişkin eleştirileri yaratılışçı görüşü doğrulayan kanıtlar olarak göstermektir. Böyle bir manevraya başvurmaları aslında kendi savlarım bilimsel anlamda kanıtlayamadıkları demektir.

    Yaratılışçılığın özünde yer alan şu iki temel savı alalım, örneğin:

    (1) Yaşam uzun bir sürecin değil, anlık bir yaratma eyleminin ürünüdür;

    (2) Tüm hayvan ve bitki çeşitleri, kendi içlerinde kalan kimi kalıtsal varyasyonlar dışında, yaratılıştaki kimliklerini korumaktadır.

    Yaratılışçıların önde gelen adlarından Duane Gish, "Yaratılışın Bilimsel Kanıtları" adlı çalışmasında bu savların yeterince kanıtlandığını ileri sürmektedir. Gerçekten öyle midir? Gish'in ilk sav için verdiği kanıtları kendi kaleminden okuyalım:

    Fosiller, yaşamın birdenbire ve bildiğimiz biçimloriyle ortaya çıktığını, canlı türler arasında evrimsel geçişlere olanak vermeyen kesintiler olduğunu göstermektedir. Bu olgular canlı türlerin yaratıldığını kanıtlar.

    Termodinamiğin İkinci Yasası evrende düzenin düzensizliğe dönüşme eğiliminde olduğunu (entropinin arttığını) dile getirmektedir. Buna göre, basit moleküller ile karmaşık protein, DNA ve RNA moleküllerinin kendiliğinden ve doğal süreç içinde canlı hücreye dönüşmüş olması olanaksızdır. Öyleyse, canlı hücre yaratılmıştır. Kaldı ki, yaşamın kökenine ilişkin laboratuvar deneyleri canlının cansız maddelerden oluşturulabileceği tezine hiçbir kanıt sağlamamıştır. Kanıt gibi görünen kimi veriler ise yapay olarak empoze edilen laboratuvar koşullarına dayanmaktadır. Bu koşulların doğada gerçekleşme olasılığının son derece zayıf olması, elde edilen sonuçların önemsizliği göz önüne alındığında yaşamın "evrim" denilen sürecin ürünü olmadığı ortaya çıkar.

    "Kanıt" diye sunulan bu sözlerde gerçekleri çarpıtma dışında bir şey var mıdır? Bir kez fosillerin gösterdiği, karmaşık organizmalardan çok önce tek-hücreli canlıların var olduğudur. Sonra, hem organik hem inorganik dünyada düzensizlikten düzen oluşturan kristaller gibi pek çok kimyasal düzeneğin işlediği bilinmektedir. Son olarak, canlı nesneyi oluşturan makro moleküllerin doğal olarak bir araya gelme olasılığının hiç de zayıf olmadığı laboratuvar deneyleriyle gösterilmiştir.

    Kaldı ki, bu gerçekleri bir yana bıraksak bile, Gish'in yaptığı, yaratılışçı görüşü pozitif kanıtlar getirerek temellendirmek yerine, evrime yöneltilen birtakım yadsımalarla savunmaktır.*




    * Duane Gish'in, "Creation, Evolution and Public Education" adlı başka bir çalışması dilimize, "Yaratılış, Evrim ve Halk Eğitimi" diye çevrilmiştir. Çevirinin yetersiz ve çetrefilliğine karşın, bu çalışmada da gerçeklerin nasıl çarpıttırıldığı kolayca görülmektedir.




    Soru 78: Türler sabitmidir?

    Tüm hayvan ve bitki çeşitlerinin ilk yaratılıştaki formlarını koruduğu savına gelince, burada da Gish'in sunduğu "kanıtları" geçerli bulmak kolay değildir:

    Fosillere baktığımızda türler arasında geçişlere olanak vermeyen kesin boşluklar görmekteyiz. Evrimci görüşün gerektirdiği ara halkaları ne tek-hücrelilerle omurgasızlar, ne de omurgasızlarla omurgalılar arasında bulmaktayız. Hatta balıklarla amfibiyanlar, amfibiyanlarla sürüngenler, sürüngenlerle kuşlar ve memeliler arasında da ara halkalar yoktur. Evrimciler bildiğimiz türler arasında birtakım ara formlarının geçmişte var olduğu üzerinde ısrar etseler de bugüne değin bulunan milyonlarca fosil arasında onları haklı çıkaran gerçek bir kanıta rastlanmamıştır. Fosiller ile yaşayan organizmalar aynı sınıflama ölçütlerine uygun düşmektedir. Bu demektir ki, şimdi yaşayan organizmalar bildiğimiz form larına, fosillerin de sergilediği gibi, evrim sürecinden geçerek değil, yaratılışta kavuşmuştur.

    Bir canlı türü, kendi aralarında üreyen (ama normal koşullar altında başka gruplarla üreme ilişkisi olmayan), ortak özelliklere sahip bir grup diye tanımlayabiliriz. Buna göre, (basitten karmaşık formların gelişmesi için gerekli olan) "türler arası evrimsel geçiş" diye bir şey olsaydı, ortak özelliklerin yeni eklemelerle sürekli artması, gen havuzunun zamanla sınır tanımayan bir genişleme içine girmesi gerekirdi. Oysa böyle bir olay yoktur.

    Bu alıntıda hem yanlış bilgi hem dayanaksız savlar yer almaktadır. Fosillerden pek çoğu şimdi yaşayan organizmalardan kesin farklar göstermekte, ancak kendi taksonomik kategorileri içinde sınıflanabilmektedir. Gish'in dediğinin tersine, fosillerden pek çoğunda, bilinen türler arasındaki evrimsel geçiş halkalarını bulmaktayız. Şimdi sorabiliriz: "Yaratılışın Bilimsel Kanıtları" başlığını taşıyan yazıda yaratılış savını doğrulayan bir kanıt var mıdır? Yoktur, olamaz da; çünkü, yaratılışçı akım ideolojik nitelikte bir harekettir; araştırmaya, bilimsel veri ve kanıtlara işine geldiğinde ve de sözde kalan bir saygı duyar.

    Soru 79: Bilimde çarpıtma taktiğine yer var mıdır?

    Yaratılışçılık literatürünün hemen tümüyle gerçekleri çarpıtma, "bilim" adı altında dayanaksız, tutarsız söz etme sanatına dayandığı söylenebilir. Bilimsel kaynaklardan yapılan alıntılar genellikle eksik, bağlam dışı veya çarpık biçimde sunulmakta, ya da özerün anlamı dışında yorumlanmaktadır. Taktiklerinden biri, Orwell'in 1984'deki "savaş barıştır" sloganı gibi "yaratılışçılık bilimdir" diyerek saplantılarının gerçek yüzünü saygın bir terim arkasında gizlemektir. İşte bir örnek: "Yaratılışçı, tüm yargılarında 'neden-sonuç' ilişkisini içeren bilimsel yasaya bağlı kalır." Oysa yazılarında buna tek bir örnek bulamazsınız; sorumsuzluklarını "bilimsel yasa" gibi aslında anlayışlarına ters düşen saygın bir terimle örtmek taktiklerinden biri. Bir diğer taktikleri evrimi "hipotez" diye nitelemeleridir. Onlara göre evrim kuramı bilim dışı bir inanç ya da ideolojidir; ispatlanamaz, deneysel verilerle yoklanamaz. Böylece, belirli bir olgu değil, tartışmaya açık, kuşku götüren salt bir tahmin ve varsayım olduğunu vurgulayarak zihinleri bulandırmaya çalışmaktadırlar.

    Yaratılışçılarm sıkça başvurdukları bir oyun da kimi seçkin evrim kuramcılarını, bağlam dışı ve çarpıtılarak verilen alıntılarla yaratılışçılığı savunur göstermeleridir. Örneğin, liderleri Henry Morris, seçtiği alıntılarla günümüzün seçkin kalıtım bilginlerinden Richard Lewontin'in, "yaşam savaşımı" ve "doğal seleksiyon" gibi evrim kuramının temel ilkelerini reddettiğini ileri sürer. Oysa alıntıların kaynağı olarak gösterilen yazısında Lewontin söz konusu ilkelere ilişkin bir şey söylememekte, yalnızca uyum sağlayıcı olan ve uyum sağlayıcı olmayan özellikler arasındaki farkın belirlenmesinde karşılaşılan güçlüklere değinmekte, doğal seleksiyonla türlerin çevreyle uyumlarında kimi zaman bir gelişme sağlanmadığı halde özelliklerinde değişiklik olduğunu belirtmektedir.

    Yaratılışçıların evrim konusunda bilim adamları arasındaki tartışmaları, evrim düşüncesi yüzünden düşülen hataları kapatma, bir tür temize çıkma çabası olarak yorumlamaları da gözden kaçmayan bir başka tutumlarıdır. Oysa çoğunluk evrim kuramı ile kalıtım üzerinde ayrıntılara ve yeni gelişmelere ilişkin bu tartışmalardan ne evrim düşüncesiyle bir hataya düşüldüğü, ne de bilim adamlarının bu yüzden saygınlıklarını kurtarma çabasına girdikleri izlenimi bile çıkarılamaz.

    Soru 80: Mantık oyunu mu?

    Yaratılışçı literatürde çarpıtıcı yorumlarla bilinen olguları yadsıma öylesine iç içedir ki, bunları ayırmak her zaman kolay değildir. Örneğin, sık sık tekrarlanan, "evrim düşüncesinin döngül kanıtlamaya dayandığı" savını alalım. Buna göre, evrim için kanıt olarak gösterilen jeolojik katmanların kronolojik sıralaması, fosillerin basitten karmaşıklığa gittiği tezini içeren evrim düşüncesine bağımlıdır. Gerçekten öyle midir? Evrim düşüncesi içerdiği bir düzenlemeyle mi kanıtlanmaktadır? Öyle olmadığını bu konudaki gelişmelere bakarak gösterebiliriz.

    Paleontolog David Raup'ın belirttiği gibi, "Modern jeolojik zaman skalası 1840 sıralarında, yani Darvvin'in Türlerin Kökeni'nin yayımlanmasından yaklaşık yirmi yıl önce geliştirilmişti." Fosillere dayanan zaman skalası evrimcilerin değil, evrim düşüncesinden habersiz jeologların ortaya koyduğu bir çalışmadır. Üstelik, ayrıntılarda kalan kimi düzeltmeler dışında, sistem genelde ilk formunu bugün de korumaktadır. Öyleyse, evrim düşüncesinden tümüyle bağımsız bir gelişmeyi o düşüncenin bir sonucu gibi göstermek düpedüz gerçeği çarpıtmak değil de nedir?

    Yaratılışçıların ortaçağ mantık oyunlarına başvurmalarında bizi şaşırtan bir şey yoktur.

    Soru 81: Olgular yadsınabilir mi?

    Yaratılışçılara bakılırsa arzın tarihi birkaç bin yılı aşmaz. Oysa radyoaktif yöntemler arz kabuğunun oluşum sürecinin bile yüz milyonlarca yıl aldığını göstermektedir. Ama onlar önyargılarını haklı çıkarmak için gerektiğinde somut olguları bile göz ardı etmekten kaçınmazlar. Örneğin, onlara sorarsanız kayaların yaşını belirlemenin nesnel yöntemi yoktur:

    Pek çok kimse kayaların yaşının uranyum, thoryum, potasyum, ribidiyum gibi radyoaktif minerallerin incelenmesiyle belirlendiğine inanır. Oysa bu doğru değildir. Böyle olmadığının en açık kanıtı fosil taşıyan katmanların yaşlarının, radyoaktif yöntemlerin henüz bilinmediği bir dönemde saptanmış olmasıdır. Kaldı ki, radyometrik yaş belirlemede o kadar çok hata ve hatalı yorumlama olasılığı var ki, bunların çoğu, özellikle daha önceki belirlemelere uymaması halinde, kullanılmadan atılır. ... Uranyumla yaş belirleme bile deneysel olarak denetlenemez; çünkü, milyonlarca yıl alan uranyum bozulmasının sonucunu kimse gözlemleme olanağına sahip değildir.*

    Kısacası, burada söylenen şu: Modern yöntemlerle yapılan yaş belirlemesi daha önceki belirlemeleri doğruladığında yanlış, doğrulamadığında geçersizdir. Ancak bu ikilem yüzeyseldir, hiçbir mantık kuralına dayanmamaktadır.

    Yaratılışçıların, arzın bugün gördüğümüz oluşum ve özelliklerini Nuh Tufanı gibi bir "olaya" bağlamaları, modern jeolojinin sağladığı veriler ışığında yalnızca gülünçtür. Tufanda yere gömüldüğü söylenen canlılara ait fosillerin yer katmanlarında; ilkel formlardan gelişmiş karmaşık organizmalara doğru sıralanışı nasıl açıklanabilir? Böyle bir düzenlemeyi global bir yıkımın sonucu olarak göstermek kimi inandırabilir?

    Yaratılışçıların işlerine geldiğinde bilimden yararlandıklarını da görmekteyiz. Bilindiği gibi Termodinamiğin Birinci Yasası evrendeki enerjinin toplam olarak sabit kaldığını, İkinci Yasası ise kapalı bir sistemde enerjinin ısı formunda düzenli durumdan düzensizliğe doğru gitme eğiliminde olduğunu söyler. Yaratılışçılar fiziğin bu yasalarını, organize nesneler olan canlıların dağınık maddelerden, karmaşık organizmaların basit canlılardan oluşamayacağı tezlerine destek saymaktadırlar:

    Daha karmaşık bir organizmanın evrimi için enerjinin bir şekilde kazanılması, düzenin artması gerekir ki, İkinci Yasa, dış etkenler olmadıkça herhangi doğal bir süreçte buna olanak tanımamaktadır.**

    Oysa düzensizlikten düzene gidişin doğada pek çok örnekleri gösterilebilir. İnsan gibi karmaşık bir organizma, görecel olarak daha ilkel düzeyde olan döllenmiş bir yumurtadan oluşmaktadır. Buzdolabımızda düzensiz şu moleküllerinin düzenli buz kristallerine dönüşmesi bir başka örnektir. Nedeni açıktır: Ne organizma, ne de başka bir nesne kapalı bir sistem değildir. Canlılar güneşten enerji alan açık sistemlerdir. Üstelik, doğal seleksiyon düzeni bozucu ya da azaltıcı mutasyonları ayıklayarak, tersine düzeni artırıcı mutasyonları koruyarak, daha karmaşık düzenlemelere yol açmaktadır.

    Bilimi kullanan bu argümanın da basit bir irdelenmeye dayanma gücü yoktur.




    * H. Morris (ed.), Scientific Creationism, San Diego, Creation-Life Publishers, 1974, s. 133-137.

    ** Aynı kaynak, s. 40.




    Soru 82: Mutasyon yenilik getirmez mi?

    Yaratılışçılar yeni, karmaşık formların oluşumunda mutasyon ve doğal seleksiyonun rolünü yadsımaktadırlar. Onlara göre mutasyon, ister doğal süreçte ister laboratuvar koşullarında ortaya çıksın, hemen her zaman organizmanın uyum düzenini bozan, zararlı bir olaydır; yeni gelişmelere yol açmaz.

    Hemen söyleyelim ki, mutasyonlarm tümüyle zararlı olduğu savı en azından bir abartmadır. Mutasyonların, bakterilerin metabolik yeteneklerini değiştirmede, bir böceğe tarım ilaçlarına karşı dayanma gücü sağlamada, ya da, bir bitkinin büyüme biçimini belirlemede zararlı veya yararlı olması çevre koşullarına dayanır. Evrim kuramı mutasyonlarm daima yararlı olduğunu varsaymamaktadır. Etki gücü büyük olan mutasyonlarm çoğunluk zararlı olduğu bilinmektedir. Ne var ki, bu tür mutasyonların sayısı fazla değildir. Bir bakteri, sinek ya da fungi kültürünü yeni bir çevreye koyalım; öyle bir toplulukta mutasyonlarm büyük çoğunluğu olumsuz ya da zararlı türden de olsa, kimi bireylerin birkaç kuşak içinde ileri uyum sağladıklarını görürüz. Bunun nedeni, varyasyonlar gibi mutasyonları da kullanan doğal seleksiyon düzeneğidir. Yaratılışçılar doğal seleksiyonun bu olumlu rolünü açıkça yadsımaktadırlar:

    Doğal seleksiyon herhangi bir yenilik üretmez. O edilgen bir ayıklama düzeneğidir; yalnızca, çevreye uyan formların içinden geçtiği bir elek. Elekten geçmeyen formların yolu kesilmekte, yaşamları sona ermektedir. Bu var olan formlar üzerinde işleyen bir ayıklamadır; kendiliğinden yeni bir şey üretmez. Üreme hücresinde üstüörtük bulunan özellikleri yeni kombinezonlara sokma, evrimci anlamda yeni bir şey yaratma değildir, olamaz.*

    Ama gözden kaçmaması gereken bir nokta var: Doğal seleksiyon olumlu mutasyonîarı tek tek koruduğuna göre (yaratılışçılar bunu yadsımamaktadır.) birlikte avantaj sağlayan mutasyon kombinezonlarını da korur, elbet. Bunun bir örneğini Afrika'nın kırlangıç kuyruklu kelebeğinde bulmaktayız. Bu toplulukta, genlerden biri kanadın belli bir kesiminin beyaz veya kızılkahve rengi olduğunu, aynı kromozom üzerinde yakın duran diğer genler ise kanadın kalan kesiminde siyah ve beyaz benek örüntüsünü belirlemektedir. Birtakım gen kombinezonlarına dayanan belli renkteki kelebekler, renk ve benek benzerliğinden yararlanarak, tatsızlıkları nedeniyle düşmanlarına yem olmaktan kurtulan diğer bazı kelebek türlerinin avantajına sahiptir. Öyle bir renk benzerliği taşımayan, dolayısıyla kurtulma şansları zayıf kelebeklerin sayıları azdır, kuşkusuz. Diyelim ki, değişik kelebeklerde bir kızıl renk mutasyonu, bir de belli biçimde bir benek mutasyonu var. Şimdi, çiftleşme bu iki mutasyonla yeni, uyum sağlayıcı bir kombinezon kurabilir. Böyle bir özelliğin (yaşam savaşımında avantaj sağlıyorsa), çok geçmeden topluluk içinde yaygınlık kazanacağına kesin gözüyle bakılabilir.

    Görüldüğü gibi, başlangıçta mutasyonla ortaya çıkan varyasyon, üreme sürecinde girdiği yeni kombinezonlarda avantaj sağlaması halinde, doğal seleksiyonla korunur ve çok geçmeden toplulukta yaygınlaşan bir özellik oluşturur.

    Yaratılışçılar bu açıklamayı benimsemeseler bile düpedüz reddetme yoluna gitmeyebilirler. Onların asıl kabul etmedikleri şey, yeniliğin mutasyon ve doğal seleksiyonla sağlanabileceği gerçeğidir.

    Yaratılışçıların yaptığı, bir bakıma, mutasyon kavramının artık geçerliğini yitirmiş eski bir yorumuna dayanarak mutasyonun evrim için yapıcı bir işleve sahip olmadığı, tam tersine, evrimi engelleyici bir olay olduğu iddiasında bulunmaktır. Bu iddiayı belli ölçülerde paylaşan biyologların da olması kavrama açıklık getirme ihtiyacını ortaya koymuştur. Genetik-evrim ilişkileri üzerindeki çalışmalarıyla tanınmış bilim adamı Dobzhansky'ye ait aşağıdaki alıntıyı bu yönde bir açıklama sayabiliriz:

    Mutasyon kavramına yöneltilen eleştirilerden biri de meyve sineğinde ve diğer organizmalarda gözlenen mutasyonların bozulmalara, patalojik değişikliklere ve beklenmedik oluşumlara yol açtığı; bu yüzden, evrimin yapı taşları olmaktan uzak kaldığıdır. Bu eleştiri öylesine sık ve yoğun yürütülmüştür ki, salt bu nedenle bir tür "geçerlik" kazanmış gibidir. Oysa, gözden kaçmaması gereken nokta, mutasyonun olumsuz sonuçlarının yanı sıra nötr ve olumlu değişiklikleri de kapsayan geniş bir spektrum sergilemesidir**.

    Kaldı ki, moleküler biyolojideki yeni gelişmeler mutasyonların rolüne ilişkin kuşkuları tümüyle giderici yöndedir. Genlerin kimyasal yapısının ortaya çıkmasıyla biyologların mutasyonu DNA ve RNA kimyasının terimleriyle yeniden tanımlama yoluna gittiğini görüyoruz. Bilim adamları artık genetik maddede oluşan çeşitli değişiklikleri inceleyebilmektedirler. Biyokimyasal testler çok küçük

    mutasyonların varlığını göstermektedir. Ne var ki, organizmanın davranış ve dış görünümüne yansımamaktadır bu küçük mutasyonlar.

    Mutasyonların evrim bakımından tümüyle olumsuz olduğu savı yeni bulgular karşısında artık inandırıcı olmaktan çıkmıştır.




    * Aynı kaynak, s. 52.

    ** Theodosius Dobzhansky, Genetics and the Origin of Species.




    Soru 83: Yenilik yalnızca yaratmayla mı olasıdır?

    Yaratılışçılar "gerçek yeniliğin" ancak Tanrısal yaratmayla olası olduğu noktası üzerinde ısrarlıdırlar. O kadar ki, bu alandaki bilimsel araştırmaların da bu tezi destekler yönde sonuç verdiğini söyleyebilmektedirler:

    Genetik kod üzerinde bize son derece önemli bilgiler kazandıran modern moleküîer biyoloji, herhangi bir organizma türündeki normal varyasyonların o türe ait DNA'nın belirlediği sınırlar içinde ancak işlerlik gösterebileceğini ortaya koymuştur, öyle ki, ileri düzeyde karmaşık ve düzenli olan hiçbir gerçek yeniliğe olanak yoktur*.

    Oysa modern moleküîer biyoloji böyle bir şey ortaya koymuş değildir. Modern araştırmaların ortaya koyduğu sonuçları kısaca belirtmekte yarar vardır:

    Mutasyonların bir geni ya da kromozumu az ya da çok etkilediği; daha önce var olan genlerin duplikasyonuyla ve tümüyle yeni gen dizileri oluşturmak için nucleotide'lerin değiş tokuşuyla yeni genetik bilgilerin var edilebileceği; mutasyonların, organizmanın biyo-kimyasını büyük ölçüde değiştirebileceği ya da hiç değiştirmeyeceği. ... Öte yandan moleküîer genetik de son derece küçük genetik değişikliklerin bile enzimlere yeni biyo-kimyasal işlevler kazandırabileceğini; organizmanın her bölümünün büyüklük, biçim ve büyüme hızını değiştirebileceğini, değişik veya akraba türleri birbirinden ayıran farklar gibi değişiklikleri üretebileceğini göstermiştir. "Belli bir tür organizma için DNA'nın belirlediği varyasyon ranjı"na gelince, bu düpedüz yaratılışçıların bir yakıştırmasıdır; moleküler biyolojide destekleyici kanıtı gösterilemez.

    Yaratılışçıların evrim sürecinin ürünü saymaktan özellikle kaçındıkları, "ileri düzeyde düzen ve karmaşıklık" ise tanımı güç bir kavramdır. Örneğin, bir sürüngeni alalım. Diyelim ki, alt çene kemiklerinden biri giderek büyürken diğeri küçülüyor; Öyle ki, sonunda birbirinden tümüyle ayrı düşen iki yapı ortaya çıkıyor. Buna, karmaşıklıkta bir artış diyebilir miyiz? Gene diyelim ki, gözün konumunda başın yanından öne doğru küçük varyasyonlar oluşmaktadır. Bu türden biçim ve yönelim varyasyonları, organizmanın hemen her bölüm veya organında görülebilen değişimlerdir. Maymunlarda bu varyasyonların çok önemli uyum sağlayıcı özellikler olduğu saptanmıştır. Ancak sorulabilir: bu varyasyonların, daha ilkel organizmalarda görülen benzerlerinden daha karmaşık olduğu söylenebilir mi? Yaratılışçıların çok önemsedikleri "ileri düzeyde düzen ve karmaşıklık" göreceldir; hatta belki hayal ürünü bir şeydir. Örneğin bir atın ya da insanın "karmaşıklığı" dediğimiz şey aslında her biri bağımsız olarak evrim sürecinde oluşan birtakım özellikler koleksiyonudur.

    Genetik değişikliklerin yeni, daha karmaşık organizma çeşitleri ortaya koyamayacağı savı, organizmaların, kutsal kitaplarda belirtildiği gibi, daha yüksek ve daha düşük "cinsler" diye ayrıldığı inancına dayanmaktadır. Oysa organizmaların böyle kendi içine kapalı geçişe elvermeyen cinslere ayrıldığı doğru değildir. Zaten "cins" teriminin modern taksonomide yeri yoktur. Anlamı belirsiz olan bu terim, bir başka bakımdan da yaratılışçılarm işine gelmektedir. Örneğin kobralarla igvanalar öylesine farklıdır ki, bunları aynı cins saymak zordur. Öte yandan yılana benzer kertenkelelerin, kertenkeleye benzer yılanların varlığı göz önünde tutulduğunda, yılanlar ile kertenkeleleri iki ayrı cins saymak kolay mıdır? Yaratılışçıların, iki cins saydıkları organizma toplulukları arasında ara halkalar gösterildiğinde, iki cinsin aslında aynı cins olduğunu söyleyerek işin içinden sıyrılmaya kalktıklarını görüyoruz.




    * H. Morris (ed.), Scientific Creationism, s. 51.




    Soru 84: Doğal seleksiyon yeniliğe yol açmaz mı?

    Doğal seleksiyon olgusunu doğrudan yadsıyamayan yaratılışçıların, bu düzeneğin etki alanını sınırlama yoluna gittikleri görülmektedir. Onlara göre, doğal seleksiyon yeni özelliklere yol açan bir düzenek değil, yalnızca uyum kurmaya elverişsiz varyasyon veya mutasyonları ayıklayan bir süreçtir. Evrimcilerin sunduğu biçimiyle doğal seleksiyon totolojik nitelikte bir kavramdır.

    Doğal seleksiyona ilişkin gerekli açıklama daha önceki bölümlerde verildiği için şimdi birkaç noktaya değinmekle yetineceğiz:




    (1) Evrimle ortaya çıkan özelliklerin çoğu aslında yeni değil, daha önce var olan özelliklerin biçim, büyüklük ve düzenleme yönlerinden değişik görüntüleridir.

    (2) Doğal seleksiyon yaratıcı değil, düzenleyici ve bir anlamda koruyucu ya da tutucu bir düzenektir; mutasyon ve genetik kombinezonlarla ortaya çıkan varyasyon karmaşasından uyum sağlayıcı Özellikleri koruyup onlara etkinlik kazandırmaya yarar.

    (3) Doğal seleksiyon sürecinde yeni özelliklerin oluştuğu gözlemle bilinen bir olaydır. Bakterilerde yeni metabolik kapasitelerin gelişmesi bunun hemen akla gelen örneklerinden biridir.

    (4) Gerçi mutasyon ve varyasyonların şansa bağlı olduğu söylenebilirse de, varyasyon veya mutasyonların bir tür ya da toplulukta etkinlik kazanması bakımından göstereceği başarı ya da başarısızlık doğal seleksiyonla belirlenir.

    (5) Evrimde tüm değişme veya gelişmelerin nedeni doğal seleksiyon değildir. Doğal seleksiyonun yanı sıra kimi genetik değişikliğin de yeniliğe yol açtığı bilinmektedir. Bu, doğal seleksiyon kavramının, yaratılışçıların iddiasının tersine, her şeyi açıklayan totolojik bir kavram olmadığı demektir. Kaldı ki, evrimcilerin doğal seleksiyon düzeneğinden söz ederken, ayıklanmaktan kurtulanı "en yetkin", en yetkini de "ayıklanmaktan kurtulan" diye tanımlama gibi döngül bir düşünce içinde oldukları savı doğru değildir.

    Soru 85: Fosiller evrimi kanıtlamıyor mu?

    Evrim olgusunu yadsıma yolunda yaratılışçıların sık sık ileri sürdükleri bir sav fosillere ilişkindir. Yaratılışçılar, "türlerin evrimle oluştuğu doğruysa, türler arasındaki geçişlerin fosil kanıtları ortaya konmalıdır," demektedirler. Onlara göre müzelerde sergilenen zengin fosil koleksiyonları, türler gibi türler arası geçiş formlarını da göstermelidir. Yaratılışçılar sürüngenlerle memeliler arasında, örneğin, çok değil beş veya altı geçiş formunu bile evrim için yeterli kanıt sayacaklarını söylemektedirler. Oysa paleontologların da itiraf ettiği gibi fosiller bu kanıtları sağlamaktan uzaktır.

    İlk bakışta haklı görünen bu iddia üzerinde durmak zorundayız.Geçiş formlarına ait fosil bulguları gerçekten yetersizdir. Pek çok organizma gruplarının kökeni tahmin olarak kalmış, kanıtlanarak belirlenememiştir, henüz. Ne var ki, evrim sürecinde kimi varyasyon ve mutasyonların sağladığı hızlı geçişin yanı sıra birçok organizmanın fosilleşme olanağı bulamaması göz önüne alındığında, yetersiz de olsa, eldeki kanıtların değerini küçümseyenleyiz. Yaratılışçıların tüm geçişlere ait "yeterli kanıt" istemeleri paleontologların da dile getirdiği bir güçlüğü sömürme çabasından başka bir şey değildir. Örneğin, pek çok türü kapsayan farelere ait yeterince fosile rastlanmamış olması, bunların anlık bir yaratma eyleminin ürünü olduğunu mu gösterir? Elbette değil! Fareler, bilindiği gibi, küçük yapılı, yumuşak, çabuk bozulmaya elverişli organizma türlerindendir. Fosil olarak korunma şansları son derece zayıftır.

    Yaratılışçıların bu konuda dayandıkları, evrimin yavaş ve adım adım giden bir süreç olduğu varsayımı, evrim kuramında bir ara benimsenen, ama artık geçerli sayılmayan bir düşüncedir. Her organizma topluluğunun geniş ölçüde genetik varyasyon olanağı taşıdığını biliyoruz. Bu olanak evrimin pek seyrek olan olumlu mutasyonlara bağlı kalmasını gerektirmemektedir. Çevre koşulları değiştiğinde topluluğun genetik varyasyon olanakları doğal seleksiyonla etkinlik kazanmakta, çevreye daha uyumlu yeni bir türe yol açılmaktadır. Evrimin hızlı sürecinde genetik varyasyonların bu önemi laboratuvar deneyleriyle de kanıtlanmıştır. Örneğin, G. Ledyard Stebbins ile Francisci Hyala ortak araştırmalarında, oniki yıllık bir süre içinde meyve sineklerinin vücut büyüklüğünde yüzde on kadar bir artış sağlayabilmişlerdir. Aynı hızda bir artışla insan beyni, Homo erectus'taki oylumundan Homo sapiens'teki oylumuna yaklaşık 13 bin yılda ulaşabilirdi ki, bu süre jeoloji tarihinde bir an demektir. Evrimin bu hızlı temposu göz önüne alındığında, zaman içinde birkaç milyon yıllık ara ile oluşmuş katmanlarda bulunan fosiller arasındaki boşluklar bizi şaşırtmamalıdır. Kuşkusuz, evrim düşüncesini çürütmek için kanıt olarak kullandıkları bu boşlukları doğru yorumlamayı yaratılışçılardan bekleyemeyiz!

    Soru 86: Faşizm'den evrim kuramı mı sorumludur?

    Evrim düşüncesini gözden düşürmek için yaratılışçıların başvurduğu yollardan biri de duygusal tepkileri harekete geçirmektir. Çağımızda çarpıcı örnekleriyle karşılaştığımız çıkarcı, bencil ve ırkçı tutum ve politikaları evrim kuramının türevleri gibi göstermek çabası bunun iyi bilinen bir örneğidir. Darwin'den sonra bir ara "Sosyal Darwinizm" adı altında etkinlik kazanan öyle bir görüşün faturasını evrim kuramına çıkarmak gene olguları çarpıtmaktır. Sosyal Darwinizm, bilimsel değil, eyleme yönelik ideolojik Nitelikte bir öğreti olup 19. yüzyıl kapitalizminin "laissez-faire et laissez passer" (bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) düşüncesini yansıtan bir görüştür. O dönemde bile saygın biyologlardan hemen hiçbirinin desteğini kazanmamıştır. Ne önyargılarımız, ne de insanın insanı horlaması, acımasızca sömürüp ezmesi 1859'dan sonra başlayan olaylardır. Faşizm gibi totaliter sistemleri "evrim düşüncesinin ürünü" diye niteleyen yaratılışçı akımın lideri Henry Morris tarihsel gelişmeleri çarpıtmaktan çekinmemektedir:

    Almanya'da üstün ırk ve üstün insan kavramlarını ortaya atan ve yığınlara benimseten kişi, Darvvin'in çağdaşı ve evrimciliğin ateşli yandaşı olan filozof Friedrich Nietzsche'dir. Nietzsche felsefesine ulusal ideoloji kimliği veren Hitler evrimcilikten kaynaklanan ırkçı öğretinin bir bakıma kaçınılmaz sonucudur*.

    Morris ve onu izleyenlere göre, yalnız ırkçılık değil, daha pek çok kötülüğün kaynağı evrim düşüncesinde aranmalıdır. Onların gözden kaçırdığı Darvvin'den başlayarak hiçbir evrimci bilim adamının ırkçı olmadığı, tam tersine o tür ideolojik saplantıları bilim adamlarının her dönemde kınadıkları gerçeğidir. Bir kez Nietzsche'nin "ateşli evrimci" olduğu savı doğru değildir; öyle olsa bile, onun "üstün insan" öğretisinden evrimci düşünceyi sorumlu tutmak, dahası Faşizmin faturasını bilime çıkarmak dürüstçe bir tutum mudur? Aslında Faşizm'de yaratılışçıları tedirgin eden bir şeyin olduğu kuşku götürür. Onlarınki bir taktiktir; evrim düşüncesini, insanlığın aşağıladığı bir ideoloji ile özdeşleştirip, karalamak taktiği!




    * H. Morris, Creation: Acts, Facts, Impacts, s. 160.




    Soru 87: Evrim bir din midir?

    Yaratılışçılar evrimin inanca dayanan, değer yargıları içeren bir tür din olduğu iddiasını da getirmişlerdir. Onlara bakılırsa evrim düşüncesi bilimsel değildir. Bilim, gözleme, deneysel doğrulamaya dayanır; evrim iso ne gözlemlenebilen bir olay, ne de, doğruluğu deneysel olarak ispatlanan bir hipotezdir. Öyle midir, acaba?

    Bu iddia, deyim yerinde ise, "yavuz hırsızın ev sahibini bastırması" havasını taşıyor.

    Bir kez bir olgu olarak evrimsel değişme çeşitli yollardan gözlenebilmektedir. Öyle olmasa bile, fosil ve canlı organizmaların gözlemsel özelliklerinde çıkarsanabilir bir olaydır, evrim. Sonra evrim düşüncesi bir hipotezden ileri bir kuram kimliği kazanmıştır; gözlem ve deney ürünü sayısız verilerle yoklanmış, doğrulanmış bir kuram! Yaratılışçılar bu sonuç karşısında kalınca ağız değiştirmekte, kuramın ispat edilmediğini ileri sürmektedirler. Doğrudur, evrim kuramı ispat edilmemiştir. Ama bilimde hiçbir kuramın ispatı verilmez, verilemez! İspat, mantık ve matematik çalışmalarına özgü bir "doğrulama" türüdür; bir savı bilimde olduğu gibi olgulara giderek yoklamayı değil, doğruluğu varsayılan kimi ilkelerden mantıksal çıkarsamayla doğrulamayı gerektirir. Evrim kuramı, fizik, astronomi, kimya gibi bilim dallarındaki herhangi bir kuram gibi birtakım olgusal veri ve ilişkilere açıklama sağladığı, çok sayıda güvenilir kanıtlara dayandığı için ayakta durmaktadır; yoksa belli bir inanca dayandığı için değil! Bilimde her kuram gibi evrim kuramı için de yetkinlik söz konusu değildir; daha kapsamlı, açıklama ve öndeyi gücü daha yüksek bir kuram ortaya çıkıncaya dek (ki bu evrim için pek olası görünmüyor) bilimsel ge/ çerliğini sürdürecektir. Eleştiri ve tartışmaya açık olan kuramın, yeni bulgularla daha fazla çekişme olanağı kazanabileceği gibi, yanlışlanma olasılığı da vardır, elbet.

    Evrim düşüncesi dinsel nitelikte bir inanç olmadığı gibi, değer yargıları içeren, dine karşı bir ideoloji de değildir; amacı önyargılara uygun bir dünya kurmak değil, var olan dünyayı, olup bitenleri betimlemek ve açıklamaktır. Evrim kuramında şu ya da bu ideolojinin dayanak araması, dahası destek bulması, evrim düşüncesini geçersiz kılmaz, bilimsel olmaktan çıkarmaz.

    Soru 88: Yanlışlanma olasılığından yaratılışçılar ne anlıyor?

    Tüm kanıtlara karşı bilimsel bir kuramın yanlışlanma olasılığından söz ettik. Yaratılışçıların bu olasılığı değişik bir yorumla evrim kuramına karşı kullandıklarını görüyoruz. Aşağıdaki alıntı onların yorumunu yansıtmaktadır:

    Evrim kuramım bilim adamlarının büyük çoğunluğu neden benimsemiştir? Gösterilen kanıtlar o denli mi doyurucudur? Görünüşe bakılırsa, öyle. Öte yandan, bilim adamlarının büyük çoğunluğunun yanılma olasılığı yok mudur? Yanıt, "elbette VARDIR!" Tarihten bazı örneklere bakalım: Yüzyıllar boyunca bilim adamları tüm gezegenlerin arzın çevresinde dolaştığına inanıyordu. Bu, Ptolemy'nin yer-merkezli evren kuramıydı. Sonra Kopernik'in güneş-merkezlı sistemi ortaya çıktı. Bu sistemin doğru, Ptolemy sisteminin ise yanlış olduğunu kabul etmek kolay olmadı; bilim dünyasını, gezegenlerin güneş çevresinde döndüğüne inandırmak ancak Kopernik, Galileo ve onları izleyen bazı bilim adamlarının çetin uğraş ve kavgalarıyla olanak kazanmıştır*.

    İnanılacak gibi değil! Bugün evrim düşüncesine karşı çıkanlar bize Kopernik ile Galileo'nun bağnazlık karşısındaki çetin savaşımından söz ediyorlar. Yer-merkezli sistem ortaçağ teolojisinin kimliğini taşıyan bir öğreti idi; ona ters düşmek öyle kolay göze alınabilecek bir tehlike değildi. Kopernik'in oluşturduğu yeni sistemi yayımlaması otuz yıllık bir gecikmeyle, o da ölüm döşeğine düştüğünde, mümkün olur. Galileo güneş-merkezli sistemin doğruluğuna inandığım söylediğf için iki kez engizisyon önüne çıkarılır. Dünyanın güneş çevresindeki yörüngesinde döndüğüne değinen kitaplar kilisenin "yasak yayınlar listesine" alınmıştı. Avrupa'da Kopernik kuramının doğruluğuna inanan bilim adamları uzun süre kuramı öğretme cesaretini gösteremezler. Engizisyon yargıçları önünde dizleri üzerine çökmüş Galileo'nun tövbe ettirilişi nasıl unutulabilir:

    Ben, Galileo, yetmiş yaşında bir hapis ve dizleri üzerine çökmüş günahkâr kulunuz, yüksek huzurlarınızda elimi kutsal kitaba basarak, arzın döndüğünü söylemiş olmamı şiddet ve nefretle kınar, hatamın bağışlanmasını dilerim**.

    Galileo'yu tövbeye zorlayan teologlar bilimi gerçek anlamında içine sindiremeyen bağnaz bir geleneğin egemen temsilcileriydi.

    Bilim ile Teolojinin Savaşım Tarihi adlı kitabında Andrew Dickson'dan şunları öğreniyoruz: Kopernik'e karşı çıkanlar ona, "Sistemin doğru olsaydı, Venüs gezegeni güneş çevresinde dolaşırken ay gibi evreler gösterirdi," dediklerinde Kopernik, "Haklısınız, şu anda ne söyleyebileceğimi bilmiyorum. Ama Tanrı iyilikseverdir; bir gün itirazınıza cevap verilecektir, herhalde," der.

    1611'de Galileo'nun teleskopu Venüs'ün evreler sergilediğini gösterince Kopernik'i sıkıştıranlar beklemedikleri yanıtı alırlar.

    Yaratılışçılık iddia edildiği gibi bir bilim ise, bu bilimin başlıca savlarından birini olgusal olarak yoklamaya elverecek bir öndeyi (prediction) ortaya koysunlar, görelim!

    Ünlü antropolog Richard E. Leakey'in dediği gibi, "Bilimsel yaratılışçılık" ne bilimdir ne de din; ikisi bakımından da onur kırıcı bir girişimdir.




    * Duane Gish, Evolution: The Fossils Say No! s. 23.

    ** Söylentiye göre, Galileo tövbesinin sonunda, "Ama dönüyor, ama dönüyor" diye mırıldanmaktan da kendini alamamıştır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi düttürüleyla -- 15 Kasım 2005, 1:45:32 >
    _____________________________
    Katanashuzi




  • Görüldüğü gibi evrimi yalan ilan edenlerin kendi savlarının yalan olduğu ortadadır. darwin evrim teorisini kurmuş ve bu teori gelişmeye devam etmektedir.
    _____________________________
    Katanashuzi
  • Bence de evrim var olan bir olgu, bu konuda aynı fikirdeyiz. ama yukardaki yazıları muhtemelen kimse okumayacaktır.
    _____________________________
  • diğerlerini okuyanlar bunuda görsünler diye yazdım kardeşim , çünkü öyle bir görüntü vardı ki forumda sanki donanım haber tarikatçıların sohbet odası olmuştu. tabi onlarda yazsın bişey demiyorum ama bu işin birde bu yönü var okumak isteyenler okusunlar ,
    _____________________________
    Katanashuzi
  • Bence de okunmaz bu yazılar çok uzun alıntı yapmışsıın. Bence alıntı yapmak yerine kendimiz konuyu anlıyıp zamanı gelince kendi yorumlarımızı yazalım. Sen ve Haru Yahya dan alıntı yapan arkadaşlara tavsiyem budur...
    _____________________________
    Smile... Tomorrow will be worse.
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • benim kendi yorumum mu etkilidir yoksa işin profesörünün direk cevaplarımı. konuyu ben yorumlasam en az 2 sayfa alıcak ve içinde yine alıntı vererek bkz buda böyle diyor diyeceğim. bu bakımdan bilgiye ulaşmak isteyen okur..

    okumak o akdarda zor değil. 10 dakikanızı alır. bu 10 dk içinde okuduklarını safsatanın boyutunu size kavratacaktır.
    okumaktan kaçan işin tembelliğinde olanlara ise zati lafım yok. o yazıları onlar için alıntı yapmadım zaten..

    ha lafım sana değil yanlış anlama , aman buda okunurmu diyen ama konu hakkında bilgisi olmadan laf ebeliği yapanlara..

    "Lütfen Gayret edin okuyun"
    quote:

    Orjinalden alıntı: neverlate

    Bence de okunmaz bu yazılar çok uzun alıntı yapmışsıın. Bence alıntı yapmak yerine kendimiz konuyu anlıyıp zamanı gelince kendi yorumlarımızı yazalım. Sen ve Haru Yahya dan alıntı yapan arkadaşlara tavsiyem budur...
    _____________________________
    Katanashuzi




  • bence Evrim konusunu forumlarda öğrenmeye çalışmayın. yani amacınız öğrenmekse burası boşuna zaman kaybı. çünkü forumlar, bilmediğiniz konularda konuşup üste çıkmaya çalışabilmeniz için tasarlanmış komunitelerdir.. bir şey öğretmek için değil. evrimi samimi olarak öğrenmek isteyenin de forumlarda duracağını hiç sanmıyorum.

    http://evolution.berkeley.edu/
    http://nationalacademies.org/evolution/
    http://en.wikipedia.org/wiki/Evolution
    http://www.talkorigins.org/
    http://evol.allenpress.com/evolonline/?request=index-html
    http://pages.britishlibrary.net/charles.darwin/

    alın bunlar ciddi akademik niteliği olan kaynaklar..

    bir de bilimsel bir olgu, öyle tartışarak, yorum yazarak yada diyalogla öğrenilmez. oturup araştırmak gerekir. burada gs-fb maçı konuşulmuyor sonuçta. bunu kavramınızda size bonus kazandıracaktır şüphesiz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Lacrima -- 15 Kasım 2005, 1:53:23 >
    _____________________________




  • Çok haklısın ve linkler için sağol

    ancak ben bu topici neden açtığımı birkez daha yineliyorum. amacım forumun tek taraflı kalmaması. yani yaradılışçılar var ama karşısında cevap veren bir yurtsever yok. olmaz...

    ayrıca ingilizcesi olmayan arkadaşlar içinde link bulabilen varsa güzel olur.

    benim alıntı yaptığım kaynaklara kolay ulaşım için..

    http://www.evrim.arsivi.com/


    quote:

    Orjinalden alıntı: Lacrima

    bence Evrim konusunu forumlarda öğrenmeye çalışmayın. yani amacınız öğrenmekse burası boşuna zaman kaybı. çünkü forumlar, bilmediğiniz konularda konuşup üste çıkmaya çalışabilmeniz için tasarlanmış komunitelerdir.. bir şey öğretmek için değil. evrimi samimi olarak öğrenmek isteyenin de forumlarda duracağını hiç sanmıyorum.

    http://evolution.berkeley.edu/
    http://nationalacademies.org/evolution/
    http://en.wikipedia.org/wiki/Evolution
    http://www.talkorigins.org/
    http://evol.allenpress.com/evolonline/?request=index-html
    http://pages.britishlibrary.net/charles.darwin/

    alın bunlar ciddi akademik niteliği olan kaynaklar..

    bir de bilimsel bir olgu, öyle tartışarak, yorum yazarak yada diyalogla öğrenilmez. oturup araştırmak gerekir. burada gs-fb maçı konuşulmuyor sonuçta. bunu kavramınızda size bonus kazandıracaktır şüphesiz.
    _____________________________
    Katanashuzi




  • @düttürüleyla, söylediklerine katılıyorum. Aynı mantıkla sözleri çarpıtarak Ali Demirsoy'u sanki "canlıların tesadüfen oluşması sıfır ihtimal" demiş gibi göstermeye çalışmışlardı. Saol yazı için
    _____________________________
  • Bu adamları hiç anlmaıyorum , kendilerine fayda sağlamak için sahtelarlıksa sahtekarlık, sömürü ise sömürü herşeyi yapıyorlar. Sorsan, her an ahireti düşündükleri için çok iyi ahlak sahibi insanlardır kendileri, ancak uygulamada hiç öyle değller. Günah bildikleri yalanı dolanı sahtekarlığı yapmaktan da hiç çekinmezler. Maksat birlilerini daha kandırmak, birkaç saf insana için yalan yanlış cümleler ile sözde gerçekleri anlatmak. Lacrima'nın dediği gibi bu konular forumlarda öğrenilmez ama bu sahtekarlıkları sıradan insanları kandırmak için kullanan art niyetli insanlara karşı bizimde gerçeklerin reklamını yapmak görevimiz...

    düttürüleyla ya tam destek...




  • o kadar alıntı yapacağınız yere 2 gr kendi fikrinizi yazsanız daha uygun olurdu

    _____________________________
    Zamanını dolu işlere harcamazsan, boş işler zamanını harcar. (deep)
  • quote:

    Orjinalden alıntı: pacman

    Bu adamları hiç anlmaıyorum , kendilerine fayda sağlamak için sahtelarlıksa sahtekarlık, sömürü ise sömürü herşeyi yapıyorlar. Sorsan, her an ahireti düşündükleri için çok iyi ahlak sahibi insanlardır kendileri, ancak uygulamada hiç öyle değller. Günah bildikleri yalanı dolanı sahtekarlığı yapmaktan da hiç çekinmezler. Maksat birlilerini daha kandırmak, birkaç saf insana için yalan yanlış cümleler ile sözde gerçekleri anlatmak. Lacrima'nın dediği gibi bu konular forumlarda öğrenilmez ama bu sahtekarlıkları sıradan insanları kandırmak için kullanan art niyetli insanlara karşı bizimde gerçeklerin reklamını yapmak görevimiz...

    düttürüleyla ya tam destek...


    kendi cevabını kendin vermişsin

    quote:


    İnsan aklı çok karmaşık ve anlaşılmaz bir yapıda ancak neye göre. Daha az akıllı olan canlılara göre. Akıl ilkkez insanda görülen bir özellik değil. Madem akıllıyız neden yaşıyoruz bu anlamsız dünyada gibsinden birşey anladım cümlelerinden. Bak buna da evrimsel bir bakış açısıyla şöyle bir cevap uydurabilirim . Belki dünya üzerine binlerce defa hayatın anlamını çözecek kadar akıl sahibi insanlar da gelmiştir ve bu hayatın anlamsız olduğunu gerçekten kavrayıp yaşamak için uğraşmamışlar ve dolayısı ile gelecek bizim gibi daha hayatın anlamını ve anlamsızlığını kavrayamayan ve hayata değer veren insanlara kalmıştır.


    uydurun bakalım ve uydurduklarınız bilimsel cevap olsun ...

    ineği balina yapın, maymunla insanı ortak atadan getirin, sürüngeni memeli yapın, dinozoru uçurun ve de bunların hepsine bilimsel deyin ...

    hayal gücünüz çok iyi evrimleşmiş doğrusu

    hiçbir soruya mantıklı cevabınız veya deneysel ve de bilimsel cevabınız yok, sadece yorum yapıyorsunuz.

    gözlemlenmiş türden türe geçiş yok, gözlemlenmiş mutasyon ile yeni faydalı organ kazanma yok ama kendinizi bir kaptırmışsınız ki olaya hep evrim açısından bakıyorsunuz ...

    _____________________________
    Zamanını dolu işlere harcamazsan, boş işler zamanını harcar. (deep)




  • Deep konu sahtekarlık ve yalan. bunları savunmak sana yakışmıyor.

    yuh yani ,Laf çarpıtma huyunu okuduğun yalancı kaynaklardan almışsın galiba. Alıntımı yaptığın konu esprili bir muhabbetin ortası.
  • Zaten arkadaş baştan aşşağı copy/paste yapmamış. Alıntı yapıp açıklamasını yaparak ilerlemiş. Okumadan yorum yapınca böyle oluyor. Nedense yalanların baştan aşşağı copy/paste yapıldığı topiklerde hiç tepkinizi göremiyoruz.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi pacman -- 15 Kasım 2005, 9:07:58 >
  • quote:

    Orjinalden alıntı: pacman

    Deep konu sahtekarlık ve yalan. bunları savunmak sana yakışmıyor.

    yuh yani ,Laf çarpıtma huyunu okuduğun yalancı kaynaklardan almışsın galiba. Alıntımı yaptığın konu esprili bir muhabbetin ortası.


    sahtekarlık ve yalan konusunu savunmuyorum ve yalan mı gerçek mi olduğunu araştırma ihtiyacı bile hissetmedim

    sen de iyi biliyorsun ki evrimci bazı bilim ! adamlarının fosiller üzerinde nasıl değişiklikler yaptığını anlatmaya gerek yok ...

    ayrıca alıntı için pardon yani

    ne zaman ciddi ne zaman şakacı olduğunuzu pek kavrayamıyorum

    inekten balina, dinozordan kuş olduğunu iddia ederken ne kadar ciddi idiniz ?

    alıntı dediğin az ve öz olmalı
    _____________________________
    Zamanını dolu işlere harcamazsan, boş işler zamanını harcar. (deep)




  • quote:

    benim kendi yorumum mu etkilidir yoksa işin profesörünün direk cevaplarımı.


    kendi yorumların...
    _____________________________
    Smile... Tomorrow will be worse.
  • okumadım, çünkü çok dinledim evrim yalanlarını ...
    _____________________________
    Asus A8n Sli Deluxe / Amd64 3000+ 939s / Samsung 160Gb Sata / TT V1000a Xaser-III / TT 480W Pure Power / Inno Tornado 6600 / Lg 1750S / Asus DVD-RW / 512X2 500Mhz Adata Vitesse

    eski nick manyetico
    Benim yaradılışımda bir fevkalâdelik varsa, o da Türk olarak dünyaya gelmemdir.
    Mustafa Kemal

  • Hem bilimsel teori diyorsunuz hem de eleştirmeye kalkınca bunun adına saldırı diyorsunuz. Hepiniz de bal gibi biliyorsunuz ki evrim sizler için bir inanç şekli. İnancını herkes savunur ve laf edilsin istemez, o konuda hak veriyorum. Ama inancınızı bilimsel bir teori ve mutlak kesin doğru bir kanun gibi göstermenize karşıyım. Yoksa isteyen istediği şeye inanır. EVRİM dinsiz bir felsefeden başka bir şey değildir. Bunu kabul edin ve evrim konusunu kapatalım.
    _____________________________
  • 
Sayfa: 1234
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.