Şimdi Ara

En Güzel Umut Sarıkaya Yazıları !!

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
18
Cevap
6
Favori
18.543
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • '' 'basarsan alırsın'lı 'koşu yoluma at'lı klasik bir maçtı. terden saçlarım birbirine yapışmış, boynumdaki kir çizgileri, güneşin altında başım zonklaya zonklaya oynuyordum. takım olarak ise gerçekten rezil bir durumdaydık. o kadar kötü bi durumdaydık ki kalecimiz kendini bilmez bi şekilde sanki sol açık gibi topu alıp karşı takımın kalesine dogru artistik çalımlar eşliginde ilerledigi bi anda topu kaptırmıştı ve onların ceza alanına doluşmuş tam kadro olarak bittigimizi resmileştiren golü izlemiştik. karşı takımın oyuncusu bizim bomboş ceza alanımızı geçip boş kalemizin önünde topu ayağıyla sabitledi ve yere eğildi. sonra kafası ile topu yavaşça sürdü kalemize doğru. böyle bir gol, siz sevgili okurlarımın da bildigi gibi normal bir mahalle takımını dağıtmasına, golü yiyen takımın takımın kaptanının topu tutup havaya rastgele degaj çekip uzaylamasına sebebiyet vermesine, ardından dikilen topun sahibinin aşagıdaki bayırda topun peşinden küfür ederek koşmasına ve maçın bitmesini sağlamasına rağmen biz maçı bitirmedik.

    kaleye doğru gidip ''ver lan eldivenleri ben geçicem kaleye. sen bas! kıran kırana oynuycaz'' diyerek ittim denyo kalecimizi. tecrubeli bir file bekçisi gibi direge yaslanarak taktikler veriyordum takımıma . ama kimse beni dinlemiyordu. umursamadım bagırmaya devam ettim. yavaş gelen bir aşırtmayı çift yumrukla bertaraf etmek isterken yanlışlıkla içeri aldım. eski kalecimizle göz göze geldik. çabuk hareket edip topu alıp sanki daha deminki salak ben degilmişim gibi millete ileri gitmesi için bagırarak degaj çektim ama ileri dogru gitmesi gereken top, ayagımın dışına gelerek sağ yanıma düştü. zalim top, rakip takımın sanraforunun önce göğsünde yumuşamış sonra da ayagının içinde yerini bulmuştu. üzerime doğru şut çekmek için geliyordu. her şey boka sarmıştı, belli ki bir mermi kıvamında gelecekti şut. tırstım... top resmen tsubasanın yamuk topu gibi geliyordu üzerime zıplayarak kaçılmaya çalışırken götümün yanı ile baldırım arasına çarparak zıbarttı beni. sanki topu tutmuş gibi oldum. ama ceza sahamızdaki tehlike bitmemişti. biraz zıbardıgımdan reflesksel olrak hareket ettigim için, biraz da benden başka kimse olmadıgı için topu ayagıma alarak şık hareketlerle ilerledim. orta sahayı geçince ''oluyo lan'' diye düşünüp iyiden iyiye gaza geldim. diziyordum resmen lavukları. ama birden iki kişi girince dengemi kaybettim yan taraftaki tellere tutunup çalıma öyle devam ettim. mücadele uzayınca yere düştümyerde oturarak çalıma giriştim. yine siz sevgili okurlarımın bildigi üzre yere oturarak yapılan mücadele , mücadelelerin en rezilidir, futbol tarihinin yüz karasıdır.

    tam o sırada çocukluk arkadaşım, canyoldaşım, hemşerim, biricik dostum namık'ı gördüm. ben ağzım açık oturdugum yerden namık'a bakarken top ayagımdan alındı ve yine golü yedik. gol tanıdık, rezillik tanıdık ama namık farklıydı. adam çıkarıp hemen oyuna dahil olması ve takıma dahil olması ve takımıkurtarması gerekirdi normal şartlarda ama öyle yapmadı. elleri cebinde öylece bizi büyük bi ciddiyetle izledi. oyun en sonunda havaya dikilen degajla bitti, top bayıra gitti. top sahibi bayıra ben namık'ın yanına koştum. yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. ne güzel kir pas içinde, itişe kakışa oynuyorduk, neydi bu temizlik, neydi bu mesafe tam anlayamamıştım. garip bir şeyler oluyordu. bana cebindeki kutudan bi sakız verdi. karşılıklı konuşmadan çignedik bi müddet. ''biz bugün köye gidiyoruz. üç ay yokuz'' dedi. sevgili dostlarım şimdi tam anlatabilir miyim bilmiyorum ama o gün ilk defa bişeylerin değişmesinin beni ne kadar korkuttugunu anladım. sanki hep öyle devam edecek sanarken, insanların bir takım kararlar alması, birden ciddi bir mesafe takınması çok koydu bana. en yakın arkadaşım çok yabancı geliyordu lan! iyiydik lan. nereden çıktı bu köy'' demek istedim. sonra anne baba ve kardeşi geldi. bavulun bir ucundan tutup bayırdan aşşagıya doğru yürüdü gitti tertemiz yeni yıkanmış namık. arkasından bakakaldım. boğazıma bir şeyler düğümlendi. ağzımdaki sakızı biraz önüme tükürüp sakıza bir şut çektim sonra geriye doğru koşarak top sahibinin elindeki topa vurup düşürüp elime aldım, uzayladım. top bayıra doğru gitsin istedim ama namıkların terk edilmiş balkonuna düştü. bayıra son bi kez baktım, arkasına bakmadan gidiyordu. s.keyim böyle hayatı dedim.

    çok sonraları, dört yıl önce, yine böyle bi yaz, mühendisligi anlamsız bir şekilde, ortada hiçbir neden yokken bırakıp zağar gibi sokaklarda gezdigim sıralarda aynı duyguyu yeniden hissettim. kız arkadaşımla beşiktaştaki çay bahçesinde oturuyorduk. namık ciddiyeti vardı suratında. ben '' bi çay daha içer misin'' diyecekken söz girdi ve ''ben gelecegimi düşünmek zorundayım umut. kusura bakma'' dedi. iyiydik lan demek istedim diyemedim. gidişini izledim. ''artık kaşar oldum, bi daha hissetmem'' derken bu sefer asker ocagına sigarayı bırakmaya çalıştıgım sıralarda yakaladı beni duygu.telefondaki ses çok ciddiydi bu sefer. iyiydik lan diyebildim bu sefer. telefonu kapattım. ağladım, çok ağladım. ağlarken sakızım ağzımdan düştü. ben hiç çok ciddi kararlar alamadım, karar alanlara arkadan baktım.''

    umut sarıkaya



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi K.B.R.O -- 24 Aralık 2010; 5:21:38 >
  • ya öyle zincirleme cümleler kuruyolar ki adamı okumaktan soğutuyolar ya ne diyim ben...ilk paragrafı sinirden yedim resmen...
  • Öyle zincirleme cümleler mi kuruyolar

    Dogru söyle Umut Sarıkaya adını daha önce duymadın dimi ?
  • hocam kim olursa olsun ya... doğru ilk defa duydum zaten bi yiğit bulut u biliyorum gerisini bilmem. ama mevzuya dönersek adam "böyle bir gol, siz sevgili okurlarımın da bildigi gibi normal bir mahalle takımını dağıtmasına, golü yiyen takımın takımın kaptanının topu tutup havaya rastgele degaj çekip uzaylamasına sebebiyet vermesine, ardından dikilen topun sahibinin aşagıdaki bayırda topun peşinden küfür ederek koşmasına ve maçın bitmesini sağlamasına rağmen biz maçı bitirmedik." diye bir cümle kurmuşsa yazmasın o çizsin sadece...
  • Umut Sarıkaya..Adam alemin reisi ya

    ayrıca:

     En Güzel Umut Sarıkaya Yazıları !!


  • Diger yazıları böyle degil. Mesela RANDEVU yazısını bul,oku netten çok güzel ve asırı komik. Bilemem,İlgilenemem de çok güzel.

    Bunun sadece son paragrafı okusan yeter.
  • bak bu güzelmiş haklısın. demek ki üsttekini biraz özensiz yazmış randevuyu bulup okuyacam inşallah
  • abi sonunda adam gibi bişey söylicek sandım kıza.
  • RANDEVU

    Her erkeğin buluşmasının o istenilen sonucuna varmıştım. İşte dolmuşta onun eve doğru gidiyorduk. Aman allahım ne kadar da kolay olmuştu her şey. Normal insanlar gibi buluşmuş yemek yemiş, biraz içki içmiş ve evine gidiyorduk. Hiçbir falso yapmamıştım. Ne aşırı bir taşkınlık ve coşum hali, ne de aşırı bir çekingenlik. Esprilerim yerinde ve dozundaydı, ucuz bir insan gibi asılmamıştım, bar köşelerinde onu öpmeye çalışmamıştım. Görünen o ki gecenin sonunda muvaffakiyete varmam işten bile değildi. Ve işte gidiyorduk. ''Daha hızlı sür be arabacı daha hızlı sür'' diye içimden haykırdım şoföre. Yüzümde belli belirsiz bir sırıtış hasıl oldu. Camdan sırıtarak dışarıyı izlerken yansımadan bana baktığını farkettim. Kafamı çevirip gülümsedim. Yüzünde hafif bir tedirginlik vardı. Bu iyiye alamet değildi. Ulan sakın loş ışıkta çekici gelmiş olup da davet edilmiş, şimdi de yol boyunca bir iç hesaplaşmaya girip ''nerden davet ettim bu gudiği'' diye düşünüyor olmasındı. Yolda vazgeçilecek adam mıydım ben? Tek istediğim şu eve hemen varmaktı. ''Umut eve varmak üzereyiz'' dedi. ''Ne güzel'' diye geçirdim içimden. ''Çok yaklaştık, şu para üstünü istesen, hala vermedi şoför'' diye fısıldadı. İşte o an bu gecenin sonunda yalnız yatacağımı anladım.



    Şimdi para üstünü isteyecektim, şoför de ''verdim ya'' diyecekti, ''tamam abi verdim diyosan vermişsindir'' diyerek onun gözünde kendi hakkını bile savunamayıp bir kadına sahip olmayı bekleyen bir yavşak olacaktım. Ya da şoförle anlamsız bir tartışmaya ''nasıl verdin abi, vermedin ki mızımızz mızz'' gibi son derece tırt bir cümleyle başlayacak, gittikçe sönen bir ses tonuyla ilk cümlemi bile bitiremeyecektim. Belki bir anlık duygu patlaması ile şoföre küfredip fren sesini işitmemle dayağı yemem bir olacaktı. Olabilirdi bütün bunlar. Ve ben hissediyordum ki iki durumda da bu gece yalnız yatacaktım. Sadece cebimde 50 milyonla bindiğim için o çok beklenen, uğrunda parfümlerin sıkıldığı, kıyafetlere dikkat edildiği gece boka sarıyordu. Paramla rezil olmak sanırım buydu. Gözlerim dolmuştu resmen... Olabildiğince makul bir ses tonuyla ''pardon 50 milyondan iki Kadıköy vardı da...'' dedim. O son ''da'' ekini ne diye söyledim diye söyler söylemez hemen pişman oldum. ''Tamam, kardeşim vericez aklımda'' diye homurdandı şoför. ''Hayır, çok yaklaştık da o bakımdan yani'' dedim gergin gergin... Resmen dayağı çağırıyordum. Dikiz aynasından sinirli sinirli baktı. Bi müddet sonra Pelin ''yahu kardeşim durdur şunu durağı kaçırıyoruz. Durdur, ver parayı'' diye bağırdı şoföre. Araba durdu. İkimiz ayağa kalktık. Şoför söylenerek bozuk para araken Pelin indi, ben de şoförü bekledim. Arkadan gelen polis arabası şoföre ''dolmuş bekleme yapma'' diye uyarıda bulununca aceleyle arabayı çalıştırdı şoför. Kapanan kapının camından kaldırımdaki Pelin'e baktım. Panikle şoföre dönüp ''abi?'' diye sorarcasına bağırdım. Pelin kaldırımda bana bakıyor dolmuş beni almış götürüyordu. Şoför ''tamam bilader ileride indircem ben seni, ceza yiycez...'' dedi. Bastı gaza. Peline ''ileride ileride'' diye işaret yaptım. Görmedi sanırım, nokta gibi kalmıştı zira. Aksi gibi telefonun da şarjı bitmişti.



    İner inmez elimde bozuk paralarla aksi istikametine doğru koştum. Kesin beklememişti beni, çekip gitmişti. Ben olsam ben de giderdim. Artık seksten geçmiş, ''bu saatte bilmediğim bir semtte ne yaparım ne ederim''in telaşına düşmüştüm. Barınma ve güvenlik sorunuyla karşı karşıyaydım. Umutsuzca Pelin'in olduğu yöne doğru koştum. Ulan sakın o panikle yön duygumu yitirip şuursuzca Pelin'in aksi istikametinde koşuyor olmayayım diye düşünerek biraz da ters istikamete doğru koştum. Yanımdan arabalar vızır vızır geçiyordu. Ter içinde kalmıştım.



    Tam umudumu kaybettiğim anda Pelin bir taksiyle belirdi. Ne güzel de belirdi. Beni aldılar, eve doğru gitmeye başladık. Sanırım bu gece kesin olarak benim sadece barınma sorunumu çözmek konusunda yardımcı olacaktı bana. Elimde sıkı sıkı tuttuğum paralara baktı uzun uzun. Paraları cebime koydum. Terlediğim için biraz uzak oturmuştu. Şoförle kavga ettiğimi anlattım. Pes etmeyecektim bütün silahlarımı kullanacaktım. Taksiyi durdurup bir tekel bayiine girdim. Elimde siyah poşetteki biralarla geldiğimi görünce tiksindi sanırım benden. Düğüne giderken arabayı durdurup bira alan ayyaş akraba gibiydim. Ama içki onun tekrar bana ilgisini arttırabilecek yegâne araçtı. Ve fakat takside birayı açıp içmek, olmayan imajımı zedelemekten başka bir şey değildi. ''Eve kadar bekleseydin keşke'' dedi. ''İçki problemim var'' diyerek yaşadığımız coğrafyada hala alkolikliğin ve sorunlu olmanın prim yapabilme olasılığına şükranlarımı sundum. Hiç etkilenmedi, ''alkol problemim'' hakkında en ufak bir merak uyanmadı içinde, dışarıyı izledi.



    Eve girdik. Etkileyici bir evdi. Hemen kitaplarına göz gezdirdim. Baya bir kitabı vardı. ''ulan fazla atıp tutmayayım bilmediğim konularda, zira kültürlü birine benziyor, ezer geçer'' diye düşündüm. Üstünü değiştirmeye içeri gitti. Arkasından izlerken gidişini kendime bir bira açtım. İkimize bir müzik ziyafeti çekmek için cdlerini karıştırdım. Duygusal mı hareketli mi acaba diye içimden geçirdim ve geceye dair olandan, duygusaldan yana kullandım tercihimi. Hemen bağdaş kurup yere oturdum. Biramı yudumladım. Geldi. ''Aa umut sandalyeye otursana. Ne attın kendini yere'' dedi. ''Yok, iyi böyle'' diyerek kibarca refüze ettim. ''Aa olur mu ya otur şu sandalyeye'' dedi. ''Yok ya gerçekten rahatım ben'' dedim. ''Yer çeker. Oturma yere'' diye ısrar etmesiynen oturdum sandalyeye. ''Almaz mısın bi bira?'' diye elimi siyah poşete daldırdım. ''Yo hayır. Uyuycam zaten birazdan'' dedi. Gece hiç bitmesin istiyordum. O çekyatın açılma sesini duymaktansa ölürdüm daha iyi... ''Uyumayalım yea' diye çırpındım. Biramı kafama dikerken tenekenin kenarından aktı. Gülerek sildim, bu hareketim ona sevimli gelmiş olacak ki ''çok şapşalsın'' diyerek güldü. Gün ''sevimli şapşal''ın ekmeğini yeme günüydü. İyice sakarlığa vurmak için cdliği ayağımla itti. Cdliğin çok sallanıp devrilmemesi... İyi ki devrilmemesi... Odaya devrilme gerginliğinin yayılması...



    Bir müddet sonra ''neyse ben yatayım. Gel sana yatak yapalım'' dedi. Çek yat sesini duydum. Artık bir ölüden farkım yoktu. Bir ölünün kaybedecek neyi olabilir ki sevgili dostlarım? Dönüşü olmayan bir yola girmiştim. ''Herkes okulda Zerrin'e asılırdı ama sen hep farklıydın...'' dedim. ''Teşekkür ederim''' dedi. ''Yani insan sonuçta konuşabildiği bir kızı istiyor. Ve ben bugün çok eğlendim seninle'', cevap vermedi. Bu son cümleyi kurduğum anda elime yastığı ve nevresimi çoktan tutuşturmuştu. Adeta kefenimi elimde taşıyordum. ''İyi geceler'' dileyip çekip git. Verdiği alt eşofmanı ısrarla giymemek... Boxerla yatağa girmek... Geri dönmesini beklemek... Gelmemesi...



    Kalktım boxerla tuvalete çıktım. Çok gürültü yaparak elimi yüzümü yıkadım. Bana tahsis edilen yatağa doğru giderken ise gemileri yaktım... Yatak odasının kapısını zorladım... ''Kırtle kırtle'' diye zorladım. Kilitliydi. Bu kadar mı ürkütmüştüm onu. Sinir geldi, zorlamaya devam ettim. Arkamda belirdi. ''Napıyorsun umut ya kilitli kullanılmayan oda o'' dedi ''Haa... Ben benim oda sandıydım'' diyip yatağıma doğru gittim. Uyudum. Olmadı...




    Bazı yerleri var ki gülmekten yerlere yattım.
  • Her kelimesine katılıyorum. Bu adam nereden buluyo bunları. Harbiden de her kız bunları istiyo.

    YAKIN GELECEK.

    Önünde sonunda evleneceğim.evleneceğim kadın ne yapıyordur acaba şimdi?eminim mal gibi geziyordur kerizim.yüzde yüz çok yakışıklı,atletik vucutlu bir koca düşlüyordur.seçkin davetlilerin katıldığı bir düğünde,dünyaevine gireceği gün için nasılda sabırsızlanıyordur.en yakın ve çok çirkin arkadaşı,yapılmış saçları ile bir o yana bir bu yana koşşun,davetlilerle ilgilensin,gecenin sonundada beraber ağlasınlar diyenasılda hayaller kuruyordur.kırmızı cübbe içindeki şehrimizin belediye başkanı kel ve sarışın kadir topbaş'ın sorusuna ''evet''demeden önce espri mahiyetinde yapacağı duraksamayı,duraksama ile seçkin davetlilerin gülüşmelerini düşledikçe eminim zevkten ayaklarını birbirine sürtüyordur.

    Evlenir evlenmez,yurt dışında yada yada hiç olmadı güneyde iyi bir otelde geçirilecek bir balayı düşlüyordur.gündüz olimpik havuz ve aqua park,gece ise animasyonlar ve disko.diskoda bir keten gömlek,gömleğin altında yine keten bir pantolon,pantolon ve gömleğin içinde kıvrak figürler sergileyen bir prens,prensin karşısında ise kendisini görüyordur eminim.tropik içkilerini yudumlayarak''iyiki evlendik aşkım,iyiki evlendik bebişim''dercesine tüm gözlerin üzerlerinde olacağı o büyük günü düşlüyordur eminim.''sakın ha bu gittikce çoşan dansımın sebebi,gece bize ayrılan süitteki yatakta göreceğim o şahane küskü,dünya yakışıklısı kocamın küsküsü olmasın?''diye kendi kendine sorupta nasılda kızarıyordur yanakları.

    işte benim keriz karıcığım şu anda ve genel olarak bunları düşünüyordur eminim.her kız ister bunu.

    Gazete üstüne doğradığım portakal kabuklarını adetim olduğu üzere bir daha küp küp doğradım.izmariti kabukta söndürüp,gazeteyi buruşturup mutfağa gittim,çöp kutusuna attım.kimbilir ankastre mutfağı ne kadarda çok özlüyordur müstakbel karıcığım?belkide hayalindeki kocadan daha çok özlüyordur.''lanet olsun fayansa,pencerenin kenarına dizilmiş cif'e,pril'e'' diye usul usul kendisine bile duyurmadan haykırıyordur.tezgahın altındaki perdeyi sıyırınca karşısına çıkan mavi tüpü görmesi gerektiği kadar görmüştür zaten hayatı boyunca,bir daha görmemeliyim diyordur.salsa sosu hazırlayım derken mutfağı tam anlamıyla savaş alanına çeviren ''koca bebek'' kocasını mutfağından kovmak ardındanda buharda sebze pişirmek istiyordur eminim.salondaki masaya muşambe serip birde onu yemek sonrası ıslak skoçbryat'la sildiği yetmezmiydi artık?tahta üzerinde peynir çeşitleri ve sebzeler eşliğinde akşamları bir kadeh şarap içip eşiyle sohbet etmek istiyordur.çok şeymi istiyordur.

    Tuvaletten hamilelik testiyle çıkıp,bir şey söylemeden testi göstermek,kocasının ''zanım karızımm''diyerek ona sarılmasını,evliliklerini taçlandıran o kutlu günün gelmesini ve karşısındaki o tanrısal anlayışı görmeyi ne çok istiyordur kimbilir? kocasının ''bu sozuku baa bağışladığın için zok teşekkür ederim'' demesini hiç istemiyordur di mi benim sevgili karıcığım? evliliğin içine dili dil yapan şive,ağız ve lehçenin bir gün bile,çok sevindirici bir haberi verse bile girmesini hiç istemiyordur di mi benim müstakbel karıcığım? hamilelik süresince kocasının gereksiz telaş etmesini,doğum için hastaneye giderken yanında ağzını anucuk gibi büzerek ''huh huh hadi bebeğim telaş etmebenle beraber nefes ver huh,huh'' demesini,bilhassa o telaşla evde kamerayı unutup,hızla alıp gelmesini ve bütün doğum süresince kayıtta olmasını ne çok istiyordur.kendi ailesininde,benim aileminde esmer olduğunu bile bile kumral,hiç olmadı buğday tenli bir bebek doğurmak istiyordur.ona ''kafkasya'da bir çiçek ismi,batan güneşin sudaki aksi,yağmur yağmadan önceki havadaki zerre'' gibi manalara gelen,sahip olanı anında zengin gösteren bir isim koymayı ne de çok istiyordur.

    İstiyor ha istiyordur canım karıcığım.düşlüyor durmadan düşlüyordur. ''biz yaşamadık çocuklarımız yaşasın'' demek istemiyordur.hem biz hem çocuklarımıoz yaşasın istiyordur.akrabaların (kuzen kontenjanı hariç) mümkünse hiç,ailelerin ise mesafeli bir şekilde dair olduğu evliliği ne de çok istiyordur.ilk günkü gibi her daim kibar,temiz,anlayışlı bir kocayla,insanlığa nasıl aile olduğu göztermeyi çok istiyordur.pedagojik kitaplarla,klasik müzikle çocuğunu büyütmek,''siz bu gidişle çocuğu şorolo yapacaksınız,semtin gülü olacak bu çocuk bak,demedi demeyin'' diyen dayımın susmasını ne de çok istiyordur canım karıcığım.benim bütün hafta sonları garajda kendime ait alet çantasıyla deli s.kmiş gibi bişeyleri tamir etmeye çalışmamı da eminim çok istiyordur.

    Bütün bunları düşleye düşleye ve isteye isteye nasılda süslenip şimdiki hiç evlenmeyi düşünmediği sevgilisine gidiyordur canım karıcığım.vaktinin gittikçe daraldığını,artık vücudunun yavaş yavaş bozulmaya başladığınınasılda hissediyordur,yakın gelecekte hemen evlenmesi gerektiğini nasılda kendi kendine söylüyordur.

    Buğün yapacak bir işim yoktu.oturdum bütün bunları,benim gelecekte evleneceğim biricik karıcığımın şimdi ne yaptığını,neler düşünebileceğini düşünüp durdum.karnım acıktı,masaya gaste serip üstünde ekmek arası peynir yedim.ekmeği yerken gözüm gazetedeki bir habere takıldı.haber; ''bilim adamları,dünyanın kendi ekseni etrafındaki dönüşünün yavaşlamasıyla günlarin artık 24 saati aştığını ve bunun yakın gelecekte 25 saate çıkacağını açıkladılar'' şeklindeydi.ağzımdaki lokmayı güç bela yutarken ''hah'' dedim. ''iyice yiycez yani y.rrağı'' dedim.
  • ciddi diyorum bu Umut sarıkaya bu konuda usta resmen..sensei sanki...Hayattaki bütün inca küçük ayrıntıları yansıtabiliyor..Helal olsun
  • Evet en ince ayrıntıları bile çok rahat ve komik bir şekilde dile getirebiliyo ya helal olsun. Özellikle de şu Randevu yazısında.

    '''İner inmez elimde bozuk paralarla aksi istikametine doğru koştum. Kesin beklememişti beni, çekip gitmişti. Ben olsam ben de giderdim. Artık seksten geçmiş, ''bu saatte bilmediğim bir semtte ne yaparım ne ederim''in telaşına düşmüştüm. Barınma ve güvenlik sorunuyla karşı karşıyaydım. Umutsuzca Pelin'in olduğu yöne doğru koştum. Ulan sakın o panikle yön duygumu yitirip şuursuzca Pelin'in aksi istikametinde koşuyor olmayayım diye düşünerek biraz da ters istikamete doğru koştum. '''


  • güzeldi yazılar.
  • anlatımında kopukluklar olsada çeşitli betimleri hoşuma gitti.

    nedense çok kitap okumayan biri olarak bu tür yazıları seviyorum.

    öss dede en çok paragraf sorularını severdim birde felsefe.

    paragrafları okurken kendimi yazılanların içinde kaybederdim.

    adeta o kısacık paragrafların içinde yaşardım.

    aldığım hazı ise tarif etmem mümkün değil
  • quote:

    Orijinalden alıntı: ThunderVolt

    Umut Sarıkaya..Adam alemin reisi ya

    ayrıca:

     En Güzel Umut Sarıkaya Yazıları !!







    Yaaa yemin ederim hala gülüyorum yaa nası bi karikatür lan buu
  • quote:

    Orijinalden alıntı: EwOoS

    Yalnız ve Güzel'i buraya koymuyorum uzun diye kimse okumaz. Ama mutlaka bulun okuyun.

    Hangi insan bu kadar güzel özeleştri yapabilir ki;

    SIFATSIZ

    Silik biriyim ben.Sesim zaten pek çıkmaz.Hani bazen çok uzun sure sustuktan sonra biri bir şey sorunca cevap verirken, ses tonumuzu ayarlayamayız, sesimiz osuruk gibi çıkar ya işte ben o ses tonunda konuşurum.Anlattıklarım çok da matah şeyler değildir ama anlatmak isterim.Tam anlatmaya başlayıp 'iyi gidiyorsun oğlum, hadi şu son cümleyi de bağlarsan, aklını alacaksın onun' diye düşünürken, karşımdaki 'abi biraz yüksek sesle konuş, ne diyorsun anlamıyorum' der.Orospu çocuğu nasıl da büyük bir rahatlıkla söyler bunu.Başlarım en baştan 'abi diyorum ki...' diye anlatmaya.O kadar silik bir insanım ki kurduğum cümlelerde bile doğru düzgün özne yoktur.Özne ortaya çıkmaz, özne bile kaçıp saklanır, gizli öznedir.Dolaylı tümleçle, zarf tümleciyle kur cümleyi, anlat anlatabilirsen derdini.Dün bütün olanlara rağmen bengü 'ye onu çok sevdiğimi söylemeye gittim.Kim gitti?Ben gittim(g.öben).Yarrağımı gittim! Bugün bir minibüste bile şoför 'birader sen geç, buraya otur da yer açılsın' diyerek para kutusunun yanına, minibüstekilere karşı seni oturttuğu zaman zor duruma düşüyorsun, insanların yüzüne bakamıyorsun, Bengü 'nun suratına nasıl bakacaksın.


    Yalnız sesim değil, tipim de siliktir. normal adamım.Bana benzeyen binlerce insan var sokakta...Hiç dikkat çekici bir suratım yok. 'Sokaktan adam geçti bir tane' deriz ya, özelliksiz adam, başında herhangi bir sıfatı olmayan adam, işte ben oyum. dümdüz adam! Bu özelliksiz suratımın işe yaradığı da oldu tabi.Okul hayatımda ve askerlikte çok rahat ettim.Hiç hoca ve ya komutan bana kafayı takmadı.Nasıl taksınlar ki ismi bile ezberlenmeyen, hiç ismiyle hitap etmedikleri, en fazla 'evladım' ve ya 'oğlum' diye çağırdıkları, hayatlarında hiç iz bırakmadan gelip geçen biriyle kim, niye uğraşsın ki...


    Tamam, biraz abarttım. itiraf ediyorum, bir ara, üniversitedeyken gerçekten ortamın merkezi olmuştum.Merkezdeki kişi bendim. hem de iki güzel kızla bardaydık. kulaklarımla duydum, benden bahsediyorlardı, orijin bendim. 'Şu çocuk seni kesiyor' diye arkadaşına gösterdi biri, kestiğim kız ise 'hangisi' diye sordu. 'Şu gözlüklünün arkasındaki' dedi.Kestiğim gülümsedi. üniversitedeyken gözlük takardım, artık lens takıyorum, temiz tutarsan valla büyük kolaylık... Elveda eski kestiğim.


    Silik, utangaç ve iki kelimeyi yan yana getiremeyen biri olduğunda insan, dahi filan olmayı bekliyor ama bende o da yok. Çok susup, sabit gözlerle bir nesneye bakınca biri görse 'kim bilir içinde ne fırtınalar kopuyordur, ne savaşlar veriyordur, zihinde ne kaleler yıkıp, ne devletler kuruyordur' diye düşünür ama bende vallahi o da yok.Neye bakıyorsam onu düşünüyorum. mesela ekmeğe mi bakıyorum 'ekmek' yazıyor düşünce balonumda.Silik olmam dahi ve ya duygusal olmam anlamına gelmez.Bana benzeyen birinden hoşlanacağım anlamına ise hiç gelmez. aksine nefret ederim benim gibi silik insanlardan, fellik fellik kaçarım.Onlarla gezmek, tanışmak, içki içmek, dertleşmek istemem.Hatta kendi halime tipime bakmadan aşağılarım onları, 'mih mih mih' diye gülerken o, 'acaba ben de mi böyle gülüyorum' diye düşünerek, tiksinirim gülüşünden.Kendim gibi bir insan daha niye isteyeyim ki.


    Aşık olduğum zaman çok güzel kızlara aşık olurum. 'Niye aşık oldun?', 'çünkü çok güzel' işte bu kadar basit.


    Yakışıklı ne acayip di mi? ben de yürüyorum, o da yürüyor.Ağzı var yemek yiyor, eli filan da var, aynı benim gibi. Düşününce totalde aynıyız. ama o yakışıklı. Birşey yapmasına gerek yok, dursa yeter.Ağzını açtığı zaman herkes onu dinler, saçmalama kredisi sonsuzdur. Senin bir tip yakışan saçın vardır, onun hepsidir.Kazıt o saçını senin çıksın topatan kavunu gibi kafan ortaya, o ise yine yakışıklı.Bir de bu durumun farkında değil gibi orospu çocuğu, ben ise hayatım boyunca bir jöleden çok şey bekledim.Turistin mavi gözlü sarışın çocuğunu sevdiğimiz gibi, 32 yaşında olmamıza bakmadan 4 yaşındaki çocuğun etrafına toplanmamız, onu güldürmeye çalışmamız gibi severiz, utanmasak elimizi çocuğun omzuna atıp, 'Ben Ulrih'leyim siz hepinizsiniz var mısınız lan maça' dememiz gibi ucundan eklenmeye çalışırız yakışıklıya.Okurlar biz sıramızın gelmesini çok bekledik.Ve ne olduysa oldu devran dondu, rüzgar bizden tarafa esmeye başladı.Haber geldi, 'samimiyet' bayrakları açılmış toplumda.Samimi olmak prim ediyor dediler... Sorduk; 'nasıl yani? Sadece samimi olmak yetiyor mu?' 'Evet abi. Ne olursa olsun samimi olsun deniyor ortamlarda.Cahil de olsan, aptal da olsan... Yahu konuşturmayın adamı işte! Samimice itiraf etmek yetiyor işte, anında prim yapıyor.' dendi. Çıktık yuvalarımızdan. Zaman artık bizim zamanımızdı, beklediğimiz gün gelmişti.En önden ben koştum.Anlattım başımdan geçenleri, aptallıklarımı. Bence etkileyici bir üslupla sunulmuş, içi de komik şapşallıklar barındıran hikâyelerdi. Bir iki etkilenme olunca, bir tane daha anlattım. 'sevimli şapşal şey' damarımı iyice eşeledim, anlattıkça anlattım.En mahremlerine kadar, altıma sıçmalı anılara kadar bir bir anlattım.Baktım hafiften bir tiksiniliyor rotayı ebeveynlere 31de yakalanmalı anılarıma cevirdim.Büsbütün iğrenildi.Yakışıklı arkadaşım Efe ise birkaç 'sosyal beceriksizlik' anısını anlatıp, 'İnanmıyorum efe.Çok sevimliymişsin' nidaları eşliğinde bu samimiyet rüzgârından çok güzel ekmek yedi. Efe sayesinde tanıştığım kızlarla bağlantım ise ileriye yönelik beklentiler içerisinde sürdü.Efe'nin eski takıldığı kızlardan biri Bengü 'yle bir gün Beşiktaş’ta karşılaştık.Nasıl olduysa beni tanıdı.Ne istiyordu bu Bengü benden, sadece güzel olması bile ona aşık olmama sebepken bir de benim farkımda olması... Yoluna mı atayım kendimi, yoksa şaki olup dağa mı çıkayım, bunu mu istiyor benden? 'Sen Efe'nin arkadaşısın di mi?' dedi. Başımı sallayarak onayladım. 'Efe anlatmıştır biz ayrıldık onla' dedi. 'Vay be ben evde oturup kalemle mandalina liflerini tırnaklarımdan sökerken insanlar neler yaşamış.' diye içimden geçirdim ve acı acı gülümsedim. Efeyi hala çok sevdiğini filan söyledi. 'Ulan Efe'yi dedem de sever, yakışıklı, zengin çocuk, beni sevsene.' demek istedim, diyemedim.Gözleri dolmuştu, benimkiler de doldu.Sonra toparlanmaya çalışarak her şeye rağmen gülümsedi. 'Neyse saçmalıyorum işte. boşver beni. Sen ne yapıyorsun? yürüyelim mi işin yoksa?' dedi.Yürüdük. 'Sen hep susuyorsun. anlatsana kendini' dedi.Boşver manasında başımı salladım.Gerçekten de anlatacak bir şey aklıma gelmiyordu.'Ama gerçekten merak ediyorum. her insanın bir hikayesi vardır' dedi. Karşılaşmadan önce 'ağzıma bakalım şu çubuk krakeri enlemesine sokabilecek miyim' diye bir deney yapıyordum ve karşılaştığımdan beri ağzımda enlemesine duruyordu o kraker.Önce onu yedim. Sonra bütün gücümü toplayıp, bütün samimiyetimle 'Göğüslerin çok güzelmiş' dedim.





    Çok güzel ya aynı ben
  • quote:

    Orijinalden alıntı: K.B.R.O

    Yalnız ve Güzel'i buraya koymuyorum uzun diye kimse okumaz. Ama mutlaka bulun okuyun.

    Hangi insan bu kadar güzel özeleştri yapabilir ki;

    SIFATSIZ

    ...Sonra bütün gücümü toplayıp, bütün samimiyetimle 'Göğüslerin çok güzelmiş' dedim.



  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.