Şimdi Ara

Öğrendiklerimizi Paylaşıyoruz.

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
8
Cevap
1
Favori
1.766
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Mutlaka yanlışlar olacaktır. Düzeltilmesi gerekenler ya da farklı şekilde daha iyi olacağını düşündüğünüz kısımları söylerseniz herkes için daha faydalı olur.

    Başlayayım:

    ***might as well: ... bari

    - İşlerinden dolayı çocuklarıyla ilgilenemeyen evebeynler bari akşamları onlara şefkat göstersinler.

    Parents who cannot take good care of their children might as well show them love and affection in the evenings.

    affection: şefkat
    take care of somebody: birine bakmak, ilgi göstermek

    - Oda arkadaşım Kamil yüksek sesle horluyor(horlar), ki bu durum beni geceleri çok rahatsız ediyor(eder).

    My roommate Kamil snores loudly, which annoys me a lot at night.

    annoy: rahatsız etmek
    snore: horlamak

    *Gramer noktası: Bir cümle kurduktan sonra ", which" kalıbı cümlenin tamamını kapsar. Anlamı yaklaşık olarak "ki bu durum"a tekabül eder.

    - Türkiye kaynaklarını verimli olarak kullanamıyor, ki bu durum hala gelişmekte olan bir ülke olmasının en önemli nedenlerinden biri.

    Turkey doesn't use its resources efficiently, which is one of the main reasons why it is still a developing country.

    resource: kaynak
    efficiently: verimli bir şekilde

    developed - developing - underdeveloped countries / gelişmiş - gelişmekte olan - az gelişmiş ülkeler

    try: attempt / denemek, girişimde bulunmak
    occupy: meşgul etmek
    agenda: gündem
    apart from sth(something): except for/from sth., besides sth.(ilave anlamı da var) / hariç

    ***- Dünya üzerindeki, petrol rezervleri ana enerji kaynağı olan Orta Asya ülkeleri petrol haricinde bir endüstriye sahip değiller ve bu ülkeler 50 yıl sonra suyun azlığı ile mücadele edecekler.

    Middle Eastern countries whose oil reserves are the main source of energy all over the world have no other industries apart from petroleum and they will be stuggling with scarcity of water 50 years later.

    struggle with: mücadele etmek, boğuşmak
    scarcity: azlık
    oil: petrol

    - Okulda kabadayılar tarafından tehdit edilen çocuklar özgüven problemlerinden muzdariptirler.

    Children threatened by bullies at school suffer from self-esteem issues.

    bully: kabadayı
    threaten: tehdit etmek
    suffer from: acı çekmek, muzdarip olmak
    self-esteem: self-confidence / özgüven
    issue: problem

    problem yaşamak: experience a problem(live a problem değil. )

    Don't bully on me. (Bana dayılanma.)

    - Aktif olarak çevre kirliliğini önlemeye çalışan gruplar sadece birkaç tanedir.

    The groups trying to prevent environmental pollution actively are merely a few.

    only : merely: solely / yalnızca
    pollution: kirlilik
    prevent(from): halt(from yok.) / önlemek

    by far: açık ara
    enable somebody to (verb): mümkün kılmak
    to make it more comprehensible: daha açık olmak gerekirse
    tendency: eğilim
    figure out: anlamak, çözmek

    precaution: önlem
    caution: dikkat
    previos: önceki
    unprecedented: eşsiz, benzersiz

    ***- Doğanın dengesini onarmak için yapacağımız tüm çabalar, ilk etapta doğayı mahvedenlerin bizler olduğu gerçeğini asla değiştirmeyecektir.

    All our efforts to restore the balance in nature will never change the fact that we are the one who ruined it in the first place.

    in the first place: öncelikle, ilk olarak, ilk etapta
    ruin: mahvetmek
    restore: onarmak
    balance: denge
    effort: çaba

    - Rehber öğretmenler okullarda diğer öğretmenlere problem durumlarında ne yapmalarını söylemek için vardır.

    Counselors exist in schools to tell the teachers what they should do in problem cases.

    exist: var olmak
    case: durum, vaziyet / dava

    - Eğitimsiz evebeynler genellikle çocuklarından gerçekçi olmayan taleplerde bulunlar ve çocukların başarısını olumsuz etkileyen şey bu yüksek beklentilerdir.

    Non-educated parents usually have unrealistic demands from their children and the negative impact on their children's success comes from these high expectations.

    demand: talep
    impact: influence, effect / etki, tesir
    success: başarı
    expectation: beklenti

    - Şiddet içeren medya prodüksiyonlarının artmasıyla birlikte en çok dikkat etmemiz gereken şey çocuklardaki kişilik bozukluğudur.

    Together with the rise in the number of media productions including violence, what we should be careful about the most has become character problems in schoolchildren.

    together with: birlikte
    rise: artış
    include: içermek
    violence: şiddet
    careful: dikkatli

    ***- İş mülakatlarında neyin en önemli olduğunu anlamak için arkadaşlarıma danıştım.

    I consulted my friends in order to understand what is the most important thing in job interviews.

    consult: danışmak
    in order to: ... için
    interview: görüşme, mülakat

    - Sınavdaki başarıyı etkileyen faktörlerden bir tanesi, o gün kendini nasıl hissettiğindir.

    One of the factors affecting success in exams is how you feel at that moment.

    affect: etkilemek

    *Gramer noktası: Kendimi iyi hissediyorum= I feel good.(I feel myself good değil.)

    - Sinirini nasıl kontrol edeceğini öğrenmeden önce rahat bir 10 yıl geçmesi gerekir.

    You need to spend at least 10 years working on it before learning how to control anger.

    anger: nerve, temper / sinir
    at least: en azından

    - Annen olarak dışarıda ne kadar vakit geçireceğine ben karar veririm.

    I decide as your mother how much time you spend outside. (ya da how long you can stay outside.)

    decide: determine / karar vermek

    - İyi bir üniversiteye giriş için ne kadar çalışmak gerektiği kişiden kişiye değişir.

    How much one needs to study to enter a good university depends on the person.

    enter: girmek
    depend: bağlı olmak, değişmek / güvemek

    from person to person: kişiden kişiye

    require: necessitate / gerektirmek

    ***- Sağlıklı bir diyet için hangi yiyecekleri tüketmen gerektiği kitapçıkta yazılır.

    Which foods you should consume for a healthy diet is written in the booklet.

    booklet: kitapçık
    consume: tüketmek
    healthy: sağlıklı

    explain: account for / açıklamak, izah etmek

    - İlk bakışta hangi petrol firmasının Meksika Körfezi'ndeki çevre felaketinden sorumlu olduğunu söylemek mümkün değil.

    At first glance, it is not possible to say that which oil company is responsible for the environmental catastrophe in the Gulf of Mexico.

    at first glance: at first sight / ilk bakışta
    company: şirket, firma
    be responsible for: bir şeyden sorumlu olmak
    catastrophe: felaket
    gulf: körfez

    superficial: yüzeysel
    cite: bahsetmek

    - Bir ergenin arkadaşlarına hangi tavrı takınacağı o gün kendini nasıl hissettiğine göre değişebilir.

    Which attitude an adolescent has towards his friends can depend on how he feels on that day.

    towards: -e karşı
    adolescent: ergen


    Devamı gelecek.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi armasova -- 7 Ağustos 2010; 21:54:26 >







  • ***- Sınavda hangi soruları çözeceğin mezun olduğun alanla ilişkilidir.

    Which questions you will be asked for in the exam is linked with your graduation field.

    be in relation with: be linked with, be parallel with / ilişkili olmak
    field: alan
    graduate: mezun olmak ve isim olarak mezun

    - Babamın iş gezisinden ne zaman döneceği henüz belli değil.

    It is not certain yet when my father will come back from his business trip.

    yet: henüz
    trip: gezi
    business: iş

    - Reklamın nasıl hazırlanması gerektiğini bilen reklamcılar ülkemizde çok değil.

    The advertisers knowing how an advertisement should be prepared are not so many in our country.

    advertiser: reklamcı
    prepare: hazırlamak
    advertisement: reklam

    *Gramer noktası: whole bir şeyin bütününü ifade eder, daha sonra gelen kelime çoğul olmaz.

    whole countries olmaz, all countries olur. Ülkenin bütünü için whole country kullanılır.

    - Ekonomik kriz son zamanlarda tüm dünya ülkelerini derinden etkilemiştir.

    Recently, economic crisis has profoundly affected all world countries.

    crisis: kriz
    profoundly: derinden
    affect: impact, influence / etkilemek
    economic: ekonomik
    economical: hesaplı
    recently: son zamanlarda

    - Bu ciddi durumun ortaya çıkmasında birkaç sebep vardır, fakat 2 tanesi diğerleri arasında belirgin bir şekilde öne çıkmaktadır. Bunlar da stres ve yetersiz kazançtır.

    There exist numerous reasons for this severe condition, but two of them markedly stand out; namely, stress and inadequate income.

    numerous: several / birkaç
    severe: ciddi
    exist: var olmak
    markedly: belirgin bir şekilde
    stand out: göze çarpmak, dikkat çekmek, öne çıkmak
    namely: yani - isim olarak(şunlar)

    corporation: institution / kurum

    - Örnek olarak, son 2 yıl içinde, Türkiye'nin en büyük holdingi olan Bilmem Ne Holding bile 2 otomobil fabrikasını ve birçok diğer fabrikalarını kapatmak zorunda kalmıştır.

    For instance, even Bilmem Ne Holding, which is the biggest holding in Turkey, had to shut down two car factories and several others in the last two years.

    for instance: örnek olarak
    even: bile
    shut down: close down / kapatmak
    factory: fabrika



    *- Sınavların aşırı önem kazanması ve eğitim imkanlarının azalmasından dolayı son zamanlarda Türkiye'deki eğitim, özellikle liselerde, kötüleşmiştir,

    Education in Turkey, especially in high schools, has dramatically deteriorated recently due to the fact that exams has become gained extreme importance and education opportunities decreased.

    dramatically: önemli ölçüde
    deteriorate: kötüleşmek
    fact: gerçek
    exam: sınav
    gain importance: önem kazanmak
    opportunity: facility / imkan
    recently: son zamanlarda
    due to: because / çünkü, -den dolayı

    - Liselerdeki dersler arasında İngilizce çok problemli olduğu için öne çıkmaktadır.

    English stands out among the lessons of high schools as it is rather/too problematic.

    problematic: problemli
    stand out: bir grup içinde öne çıkmak
    among: arasında, aralarında
    rather: too / fazla
    as: since / çünkü anlamları vardır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi armasova -- 7 Ağustos 2010; 21:52:01 >




  • *- Yetkililer bu acil çözülmesi gereken probleme öncelik vermelidir.

    Authorities should give top priority to the solution of this urgent problem.

    give top priority to sth: bir şeye öncelik vermek
    yetkililer: authorities


    *- Günümüzün ne kadar stresli olduğu ruh halimiz üzerinde etkilidir ve bu stresin miktarı uzun vadede ömrümüzü bile etkileyebilir.

    How stressful our day has influence on our mood and this stress magnitude can impact even our life spans in the long run.

    long run: uzun vade
    mood: ruh hali, mod
    magnitude: büyüklük
    impact: etkilemek

    *- Kırsal kesimdeki bazı nsanların nasıl çocuk yetiştireceklerinden haberleri bile yok.

    Some people living in rural areas don't have the slightest idea about how they bring up their children.

    bring up: yetiştirmek, büyütmek
    to not have the slightest idea about something: bir şey hakkında en ufak fikri bile olmamak
    slightest: en ufak, en ince


    *- Eğitimde yenilikçi teknolojileri tercih etmek dünya üzerinde artan bir eğilimdir.

    To prefer innovative technologies in education is a rising inclination all over the world.

    innovative: yenilikçi
    inclination: tendency / eğilim
    rising: artan


    *- Sanılanın aksine, ceza hiçbir zaman etkili bir öğretim tekniği olmamıştır; insanları yaptıklarından caydırmak için de yeterli değildir.

    In contrary to common view, punishment has never been an effective teaching technique; and it is not adequate to deter people from doing what they do, either.

    in contrary to common view: unlike the common view / sanılanın aksine
    technique: method / yöntem, metot
    adequate: yeterli
    deter somebody from doing something: birini bir şeyden caydırmak
    punishment: ceza


    *- Okul öncesi eğitim zorunlu olsun mu olmasın mı tartışması Türkiye gündemini uzun bir süredir meşgul etmekte.

    The debate whether pre-school education should be mandatory or not has been occupying the agenda of Turkey for a long time.

    debate: tartışma
    mandatory: obligatory / zorunlu
    occupy the agenda: gündemi meşgul etmek


    *- Üniversite eğitiminde gelişmit devletleri yakalamak ve onlara ayak uydurmak için YÖK kaldırılmalıdır.

    In order to catch up and keep pace with developed states in university education, YÖK should be abolished.

    catch up: yakalamak
    keep pace with: keep up with / ayak uydurmak
    state: devlet
    abolish: yürürlükten kaldırmak, feshetmek

    on the appearance: görünüşte
    age: yaşlanmak / yaş
    cure: tedavi, çare


    *- Mevcut eneri kaynakları etrafı aşırı kirlettiğinden daha temiz kaynaklar bir zaruret haline gelmiştir.

    As current energy supplies pollute the environment extremely, cleaner sources have become an obligation.

    current: mevcut
    supply: kaynak
    pollute: kirletmek
    extremely: aşırı ölçüde
    obligation: zaruret

    keep an eye on somebody: birine göz kulak olmak
    look after somebody: birine bakmak, biriyle ilgilenmek


    *- Din ile bilim, sanılanın aksine, çoğu konuda birbiriyle çelişmez, hatta din bilimin ilerlemesini cesaretlendirir.

    Religion and scicence, unlike the common view, do not conflict with one another on most subjects, religion even encourages the progress of science.

    science: bilim
    religion: din
    conflict with: çelişmek
    one another: each other / birbiriyle
    encourage: cesaretlendirmek
    progress: improvement: advancement / ilerleme


    *- Uzay araştırmaları insanlara en çok ihtiyaç duydukları şeyi, umudu sağlar. Çünkü doğal kaynaklar tükendiğinde bize gidecek bir yer sunacaklarına inanırız.

    Space research provides people with what they need the most, the hope; as we believe that space research present us somewhere to go when the natural sources are used up.

    use up: tüketmek
    space: uzay
    research: araştırma
    present: serve / sunmak



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi armasova -- 7 Ağustos 2010; 21:53:58 >




  • *- If this situation remains the same, we will be confronted with inconceivable consequences.

    Eğer bu durum aynı kalırsa, akıl almazlar sonuçlarla karşılacağız.

    remain: kalmak, bulunduğu durumu sürdürmek
    to be confronted with: karşı karşıya kalmak
    inconceivable: akıl almaz, tasavvur edilemez
    consequence: sonuç



    *- In Turkey, people with the minimum wage can hardly make their ends meet.

    Türkiye'de, asgari ücret alan insanlar iki yakalarını zar zor bir araya getirebiliyor/geçiniyor.

    minimum wage: asgari ücret
    hardly: barely: scarcely / zar zor, ucu ucuna
    make somebody's ends meet: birinin iki yakasını bir araya getirmesi, parasını yettirmesi



    *- So as to become decent parents, we initially should accept how complex a task child rearing is.

    İyi anne-babalar olmak için, öncelikle çocuk yetiştirmenin ne kadar karmaşık bir görev olduğunu kabul etmeliyiz.

    initially: first of all: firstly / öncelikle
    decent: iyi, yeterli
    child rearing: çocuk yetiştirme
    complex: complicated / karışık, karmaşık
    task: görev
    accept: kabul etmek
    so as to: in order to / ... için



    *- "Perfect harmony between a child and parent is only a dream; it should be put in the same category as Santa Claus."

    Çocuk ve evebeyn arasında mükemmel harmoni bir hayaldir, Noel Baba ile aynı kategoriye koyulmalıdır.

    Santa Claus: Notel Baba
    harmony: harmoni, uyum
    perfect: mükemmel



    *- "Without courage, wisdom bears no fruit."

    Cesaret olmadan, bilgelik meyve vermez.

    bear fruit: meyve vermek(bear'in 2. hali bore, 3. hali born)
    courage: cesaret
    wisdom: bilgelik



    *- "To different minds, the same world is a hell and a heaven." Waldo Emerson

    Değişik akıllara göre, aynı dünya hem cennet hem de cehennemdir/cehennem olabilir.

    heaven: cennet
    hell: cehennem



    *- “Technological progress is like an axe in the hands of a pathological criminal.” Albert Einstein

    Teknolojik gelişim, patolojik bir suçlunun elindeki baltaya benzer.

    pathological: patolojik, normal dışı seyir gösteren
    axe: balta
    progress: gelişim, ilerleme



    *- "Fanaticism is redoubling your effort when you have forgotten your aim."

    Fanatizm amacınızın ne olduğunu unuttuğunuzda çabanızı iki katınıza çıkarmanızdır.

    fanaticism: fanatizm
    redouble: iki katına çıkarmak
    aim: goal / amaç



    *- "Courage is going from failure to failure without losing enthusiasm." Winston Churchill

    Cesaret şevk kaybetmeden başarısızlıktan başarısızlığa koşmaktır.

    enthusiasm: şevk
    failure: başarısızlık

    *- In today's world, people are more lonely and in need of loyal living creatures, particularly pets instead of many people. Human beings have been keeping pets, which has become a trend in last years. The reasons of why they keep them are various due to the fact that pets are frequently treat people as if they were more than a friend. The advantages of pets can be centered around two significant elements, namely ... and ....


    In today's world, a myriad of diseases have been reduced in amount of the gain they give to patients, whereas some of them have severe suffering on patients. As an inevitable outcome of this, some fatally ill people want to die so as to get rid of this tremendous pain. However, opponents argue that a life should not be ended on account of some reasons. Despite counter claims, I strongly advocate that if a person is fatally ill, his life should be terminated.

    Issues about urbanization have always ranked high in the agenda of world due to its quite significant impact on a country. While it should be scrutinized by authorities so as to eliminate its negative sides, some countries do not attach due importance this. As an inevitable outcome of this, such countries are confronted with severe adverse influences of it, which can be readily centered around two elements, namely problems with social services and crime.

    Globalization is routinely under discussion owing to its



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi armasova -- 16 Ağustos 2010; 12:34:46 >




  • Güncel
  • payşlaşmak güzeldir. destek .
  • In order to catch up and keep pace with developed states in university education, YÖK should be abolished
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.