Şimdi Ara

Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU ile Bir Söyleşi

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
5
Cevap
0
Favori
2.973
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Bir söyleşi:

    -Nerede kaliyordunuz? Yurtta herhalde .

    -Ögrencilerin bir kooperatifi vardi bir apartman binasi alt katinda da yemekhanesi. Ben yakin bir evde bir oda buldum bir odadasim var. Odadasin soyadi da '' Türk'' . Irlanda asilli kirmizi saçli falan '' Türk '' çünkü Irlandalilarin Türklere sempatileri var Ingilizler Irlanda'ya çok çektirdi ya Sultan Abdülhamit Ingilizler orada milleti açliktan öldürürken Irlanda'ya yardim göndermis bunlar hiç unutmaz. Türkler'i severler bir de tabii Ingiliz'in karsisinda olan herkesle Sultan Abdülhamit ilgilenmis. Bu yüzden hala '' Türk'' soyadini kullanirlar.

    ATATÜRK'ÜN RUSYA'DAKi AYAK iZLERi

    - Hayran kaldiniz tabii...

    - Yedi yasimdan beri dünyanin neresinde olursa olsun degisik Türk'lere merakli oldugumdan o yasta Asya haritalarindaki Türkçe yer adlarini tespit ederdim ilkokul 1'de 2'de filan. Buna ragmen Baltik Denizi kenarinda da Türk olacagini hiç tahmin etmiyordum. Karay Türkleriymis megerse. Eski Ankaralilar da Kirim Tatar kökenlidir Kumanlarda eski Kirim Tatar Türkleri'nin dedeleri oluyormus. Neredeyse akraba çikiyorduk. Baltik Denizi'nin kenarinda Türklerin ne isi var ? Köy ayni eski Ankara avlulu evler dut agaçlari Yutsis'in ''ahbabim'' deyip tanistirdigi köyün en kidemlisi yasli zatin evine gittik. Sanki rahmetli dedem ! O kadar benziyor. Sakir sukur Türkçe konusuyoruz onunla. Karaylar da meger Kumanlar'dan gelmeymis.15. yüzyilda efsanevi ''Büyük Litvanya '' Krali Vitutas -ki Litvanya Polonya ile birlesik o zaman Baltik'tan Karadeniz'e kadar uzaniyor kendine Kirim Tatar Türkleri'nden muhafiz alayi yapmis onlarda Vitutas'a çok sadik iyi hizmet etmisler iyi cengaverler. Mükafat olarak Vitutas onlara iki timar vermis : Biri bu ''Tirakay Köyü '' ve gölü biri de daha ilerde '' Kirk Tatarlar '' adinda bir köy. Iki köy birbirinden kiz alip vermisler. Adam beni bir odaya götürdü ''kimse giremez ama sana gösterecegim '' dedi. Kral Vitutas'in bunlari getirdigi zamandan beri kiliçlar bayraklar tuglar dedelerinin Türkçe yazdigi destanlar siirler Kimsenin haberi yok Yalniz sonunda dedi ki ''Atatürk zamaninda Türkiye'den birileri gelirdi bize Türkçe Dergiler filan getirirlerdi Atatürk'ten sonra ses kesildi ne oldu size ? Biz tabii daha tam farkinda degildik o zaman Atatürk'ten sonra bize neler yapildiginin . Dinledim gördüm Unutulmaz bir gün geçirdik orada ve Vinlius'a sehre döndük.

    Çok genç yasta profesörlüge ulastiniz. Bütün bunlar nasil oldu? Bizim bütün sülalemiz millet için hiçbir menfaat düsünmeden çalismistir. Biz de yaratilis olarak böyleyiz. Onlar hep içtimai konularla yazdilar, çizdiler. Biz de çocukken edebiyata merakliydik, hatta 15-16 yasina kadar yazardim. Sonra baktim, babam dahil ailede bir sürü yazar-çizer var. Rahmetli annem Rüveyde Sinanoglu da kalemi çok kuvvetli bir gazeteciydi. Ben onunla nasil rekabet edebilirim diye düsünmeye basladim. 6 yasindan beri fen, fizik, kimya meraki vardi. Iyisi mi bilimi seçeyim dedim. O zaman "bu islerde aç kalirsin" dediler ama benim para kazanma merakim yoktu. Eger sen hak için halk için çalisirsan Allah rizkini veriyor. Biz aç kalacagiz diye bu islere girdik, bir- kaç sene sonra bütün dünyadan birseyler yagmaya basladi. Bir is yapabilmek, yaratabilmek, insanliga millete faydali olabilmek için kendini unutacaksin.

    Bir Türk 26 yasinda nasil profesör oldu? Biz nelerle ugrastik oralarda, adeta yedi düvelle. Profesör olmak için merak ettigimiz konularda yeni kuramlar, teoriler falan çikardik. Biz, dünyanin bilim adamlarinin "50 senede çözülemez" dedikleri isleri pat diye, Allah nasip etti, çözdük. Ondan sonra dünyada kiyamet koptu. Dünyanin her tarafindan bizi profesör yapmak istediler. Birçok üniversite beni çagirip konusmalar yaptirmaya basladi. Yasim 24, 25. Yale'de de yardimci profesör olarak baslamistim. "Yahu bu adam parladi, bizden kaparlar. Biz bunu profesör yapalim" demisler. Normal isleyise göre 40 yasindan önce olunamiyor. Her taraftan çullanilinca bizi kaçirmamak için bütün ara basamaklari atlatarak profesör yaptilar.

    O günler, hayatinizin en hareketli günleri... Kendi kendime dedim ki, "bunlara ne oluyor. Ben bu kurami 1 yil önce buldum ve bularak mükafatimi zaten aldim. Gecenin üçlerinde bir çözüm çikiyor ben havalara uçuyorum. Tasavvuf gibi birsey, âlemlere daliyorsun neler görüyorsun, neler. Gece üçte çikiyorum okuldan, kar yagiyor, hava buz gibi. Yarim saatlik yere kosarak gidiyorum, kafa ne biçim açiliyor. Simsekler çakiyor kafamda. Çünkü, kafa matematiksel olarak çalismaya basladi mi, her konuda çalisir. Kosarken bir yandan da marslar söylüyorum.

    Hangi mars? Dumlupinar'i söylüyorum.

    Bu arayis nasil basladi, ne kadar sürdü? Ömür boyu. Zannedilir ki ben hep burnunu kitaplara gömmüs bir adam olarak bilinirim. Biz 17 yasinda nasil oralara gittik! Simdikiler gibi kapagi oralara atalim düsüncesi yok. O siralarda Ankara bir nevi isgal edilmis durumda, Amerikan askerleri falan var. Daha ilkokulda, "Türkiye 2. Dünya Savasi'na girmedi. Nasil oluyor da isgal ediliyor. Kurtulus Savasi'ni niye yaptik?" diyorum. Amerikan askerlerinin yaptigi rezillikleri görüp, sinir oluyordum. Amerika'ya gönderme niyetlerinin bizi devsirme yapmak oldugunu bildigim için karsi çikiyordum. Bir yakinim, "Senin bir anan var. Ona birsey olursa okuyamazsin" deyince gitmeye karar verdim. Giderken Türk bayragi önünde "Gidecegim. Allah kismet ederse orada söz sahibi olacagim. Ondan sonra gelip onlarla daha kuvvetli mücadele edecegim" diye yemin ettim ve yeminimi hiç unutmadim.

    Yani Sinanoglu hep, kendisini 26 yasinda profesör yapan sistemle hesaplasma içindeydi... Beni onlar profesör yapmasaydi, Avrupalilar da Ruslar da profesör yapardi. Niye kendimi borçlu hissedeyim! Zaten ben egitimimin yarisini tamamen Türkçe dille, Türkiye'de liseyi bitirinceye kadar aldim. Bu egitimle Amerika'ya gidip üç sene birden atladim. Yani beni yetistiren Türkiye'dir.

    1962'den beri Türkiye'ye gelip gitmeye basladiniz. "Harika Türk" diye iltifat gördünüz ama elinizi de hiçbir ise sürdürmediler... Her gittigimiz yerde medar-i iftiharimiz derler, ama bize hiçbir is yaptirmazlar. Bu ülkede bilimsel arastirma yapmamiza dahi mani olmuslardir. Dünyanin her tarafina profesör yetistirdik, Türkiye'de bunu yapalim dedik, yaptirmadilar. Kazayla bir mevkide olan samimi biri çikar "aman söyle yapalim, böyle yapalim" der. Iki üç hafta sonra bize merhaba bile demez. Çünkü, bir yerden telefon gelir. 40 senedir bunlari yasiyoruz. Bir keresinde cuntaci komutanlara dedim ki: "Beni kapidan atsaniz bacadan girerim. Benim dedelerim Karacabeyler 2. Murad'dan beri var ve mezarlari Ankara Kalesi'nin dibindedir. Siz nereden geldiniz?" Neticede elimi hiçbir ise sürdürmediler. Bir pozitif bilimci olmaniza ragmen... Müsbet bilimci... Evet, müsbet bilimci olmaniza ragmen farkli bir formülünüz var. "Bilim + gönül" diyorsunuz.

    Ne demek bu? Bizim eski alimlerimizde söyle bir anlayis vardir: Bir alimin alim olabilmesi için hem maddi hem de manevi ilimlerde bilgi sahibi olmasi lazimdir. Biz bunu sonradan kesfettik ve akil ve bilimle, gönülle maneviyati birlestirmenin geregini anlattik. Bati herseyi akla dayamistir halbuki akil bir uzuvdur. Dogu'da aklin üstünde bir sey vardir o da gönüldür. Akli, gönlün yönetmesi gerekir. Bilgisayar yazilimi gibi. Toplumun da gönlü vardir ve bu da harstir, kültürdür. "Türk Aynstayni" benzetmesi nereden çikti? Sahsen kimseye benzemek istemem, ben benim. Kitabin adini öyle koymuslar. Onun için yani, estagfurullah... Einstein'a yetisemedim ama onun gibi ünlü birçok bilim adamini tanidim ve onlarla arkadas oldum. Özel hayatlarina girdim. Ben 26, 30 yasindayken benim mesleki akranlarim 60 yaslarindaydi ve hepsi de arkadaslarimdi. Bu arada Einstein'in bilinmeyen bir yönünü söyleyeyim. Einstein'in iki önemli kitabi vardir. Biri biliyorsunuz, Izafiyet Teorisi üzerine, digeri de Yahudi Tasavvufu üzerine. Çünkü, Einstein son derece dindar bir Yahudi'ydi.

    Türk diline ve Türk kimligine çok önem veriyorsunuz. "Bilim dili Türkçe olmali" diye kampanya baslattiniz. Bu, neden gerekli? Biz her insanin haysiyetiyle serefiyle yasayabilme hakkina inaniyoruz. "Türk diyor baska bir sey bilmiyor" diye anlasilmasin. Bakanlarin hayat hikayelerine bakiyorsunuz. Filanca bakan... "Evlidir, iki çocuk babasi ve Ingilizce bilir." Peki baska ne bilir? Bu adam matematik bilir mi, devlet idaresi bilir mi, isiyle ilgili birsey bilir mi? Bütün sömürgelerde sömürgeci, kendi dilini dünya dili oluyor diye yutturmustur. Fransizlar da Cezayir'de bunu yapmistir. Oyun budur Türkiye'de. Akli basinda her ülkede egitim dili kendi resmi dilidir. O da çogunlugun dilidir. Bilim niye Ingilizce yapilmaz? Çünkü, bir insan biraz ögrenmekte oldugu bir dilde birsey ögrenmesi mümkün degildir. Size bilimi ögretecek de yarim buçuk bir yabanci dille fizigin temel kavramlarini anlatiyor. Yahu, bunu kendi dilinde anlatsa zor anlarsin zaten. Dünyada Ingilizce bitiyor, Amerika'da bile Ispanyolca almis yürümüs, Çince geliyor. Biz hâlâ Ingilizce derdindeyiz.

    Sizin Türk ve Müslüman kimligi üzerine yaptiginiz tesbitler de ilginç... Türk olmak, Alman olmak ya da Rus olmak, irk meselesi degildir. Bir biyolojik gen, yani kalitim var. Bir de kültür genleri var. Bir millete mensup olmak demek kafa ve gönül meselesidir. Soyunu sopunu tartismak anlamsiz. Orta Asya'da bakiyorsunuz biyolojik olarak tip tam Türk ama agzini açiyor, Rusça konusuyor ve bundan da övünüyor, kendini Rus saniyor dangalak. Bunlara mankurt derler. Biz ise gönüllü mankurtluk yapiyoruz.

    Bu tarifte Islami nereye oturtuyorsunuz? Din, kültürün en önemli unsurudur. Biz lisedeyken üçüncü mevkide Anadolu seyahatleri yapardim. Köylüler oturmus. Gider sorardim: "Türk ne demek?" Adam da derdi ki "Türk demek, Müslüman demek." Peki, Müslüman ne demek? "Türk demek." Dünyada birçok yerde de böyle biliniyor. Türkler bin sene Islami temsil etmis, koruyucusu olmustur. Bizim kimligimizdeki Türklük ile Müslümanligi ayirmak bir Amerikan oyunudur. Daha dogrusu, yeni dünya düzenci küresel kraliyetçi takimin ve oradaki buradaki gizli cemiyet uzantilarinin marifetiyle yapilmistir. Türkü Müslüman lafina, Müslümani Türk lafina düsman ettiler. Türkiye Cumhuriyeti içinde, kendisini nasil tanimliyorsa tanimlasin herkes Türk'tür.

    Tarih tahteravalli gibidir... Simdi sira bize geliyor Siz, israrla geri kalmisligin bir kader olmadigi noktasindan hareket ediyorsunuz... Olur mu öyle sey. Bati bilimi bizden ögrendi. Böyle, sürekli geçmisle övünmek ne kadar anlamli? Övünmüyoruz, layik olmaya çalisiyoruz. Hedef budur. Tarih bir tahteravalli gibidir. Bunun matematiksel denklemlerini yazabilirim. Besyüz sene Bati tarafi yükselir, öbür tarafi asagi iner, besyüz sene de tersi olur. Simdi, sira bize gelmistir. Bati, Amerika'siyla Avrupa'siyla içinden çürüyor. Onun için sira bize geliyor kimse merak etmesin.

    Kitabin sonunda "Türkiye'yi Kuvayi Milliye ruhu kurtaracaktir" diyorsunuz. Bu devirde nasil bir Kuvayi Milliye hareketi tasarlanabilir? "Milli" deyince hamaset, irkçilik falan yapmiyoruz. Herkese hitap ediyoruz ve simdi birlik ve beraberlik zamanidir. Yoksa gizli cemiyet üyeleri de dahil hepimiz hapi yutacagiz. Bu gizli cemiyetlerin isimleri nedir? Kim üstüne aliyorsa onlari kastediyorum. Bütün devlet kademelerinde, çesitli partilerin baslarinda, üniversitelerde, özel kuruluslarda, vakiflarda hatta bilmem ne derneginin basinda bu gizli cemiyet üyeleri vardir. Asil patronlari da disaridadir. Bunlarin niyeti dünya hakimiyeti kurmaktir. Bunlarin arkasinda gizli cemiyet önünde daha az gizli cemiyet, en önde de açik gibi görünen ama gayesi gizli cemiyetler vardir. Isleri böyle yürütürler. Oralara da vasifsiz ve serefsiz olduklari için birtakim adamlari koyarlar.

    Onlar da Türkiye'yi teslim ederler. Bu ana yapiyla ugrasmadan Türkiye'de hiçbir sey hallolmaz. Ama, sunu da söylemek lazim ki, yeni dünya düzencilerin isi Amerika'da da Avrupa'da da bitiyor. Müjde! Sizin bir müjdeniz de "Türk dünyasinin 100 senelik plani." Bunu açar misiniz? Açar miyim yahu. Biz, kagit falan oynamiyoruz ama elimizi de göstermeyiz yani.

    ABD'de yillarca yasadiniz ve hâlâ gidip geliyorsunuz. Neden Amerikan vatandasi olmadiniz? Niye olayim? Kimligimden niye vazgeçeyim? Bir tarihte Türkiye Disisleri Bakani Nev York'a gelmisti. Bana "Oktaycigim çifte vatandaslik çikardik. Sen de ABD vatandasi olsana" dedi, adamcagizi azarladim. Niye ABD vatandasi olayim, biz Porto Riko muyuz? Peki bu sözünü ettiginiz gizli cemiyetlerden hiç teklif almadiniz mi? Bakin size söyleyeyim: Bu cemiyetlere vasifsiz adamlari alirlar. Kendi fikri ve düsüncesi olan adamlara de teklif edemezler. Bana hiçbirinden hiçbir zaman teklif gelmedi çünkü 5 yasindan beri ne adam oldugumuzu biliyorlar.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Hasaza -- 27 Ocak 2010; 22:36:39 >



  • Kendisi Türkiyede yeteri kadar tanınmayan gerçek aydınlarımızdan birisidir.
  • Evet, Baltik Denizi kenarinda sapsari sacli akrabalarimiz var :D
  • Kitaplarını okumanızı şiddetle tavsiye ederim.

     Prof. Dr. Oktay SİNANOĞLU ile Bir Söyleşi
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.