Şimdi Ara

Avrupa Nedir, Nereleri Kapsar?

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
1 Misafir - 1 Masaüstü
5 sn
14
Cevap
1
Favori
8.104
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
Öne Çıkar
0 oy
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Avrupa Nedir, Nereleri Kapsar?

    Avrupa bir birliktir. Ancak bu birliği bütün Avrupa'nın siyasi coğrafî sınırlarını kapsayacak şekilde genişletmemek gerekir. Bizim Avrupa Birliği'nden anlayacağımız şey, bugünkü batı ve kuzeybatı Avrupa olmalıdır. Avrupa Birliği her şeyden önce siyasî bir ortaklıktır. Çünkü Roma İmparatorluğu yıkıldıktan hemen sonra bu sahaya yerleşen barbar krallıklarla birlikte burada gevşek bir siyasî birlik ortaya çıkmıştır. Avrupa'nın bundan sonraki siyasî müesseseleri, içtimaî gelişmesi ve hatta hukukî yapısı, bu gevşek yapılı imparatorluğun izleri üzerinde gelişecektir. Hiç şüphe yok ki bugünkü AB; hem ekonomik, hem siyas'ı, hem de kültürel açıdan en organize, en yaygın, en hâkim dinî kuruluştur. Bunun etrafında bir Avrupa şekillenmiştir.

    Bugünkü Avrupa'yı ortaçağlar çıkarmıştır. Gerçi Avrupa kendisinin Romalı ve giderek Hellen olduğunu söylemektedir. Ama Hellenlik ve Romalılık, bugünkü Avrupa'dan çok, belki Akdeniz'in doğusundaki milletleri kapsayan bir medeniyettir. Bu yönüyle Hellenlik ve Romalılık üniversaldır; bir tarafı bir taraftan ayıran aygıtlar değildir. Kaldı ki Hellen uygarlığıyla Avrupa Doğu Akdeniz'e göre daha geç temasa geçmiştir. Hem de 14-15 asır kadar sonra.

    Bugünkü Avrupa, IX. asırdan itibaren kendisine Mukaddes Roma diyen Büyük Batı İmparatorluğu'nun ve katolik Kilisesi'nin elinde biçimlenen bir dünyadır. Bu bilgileri okul düzeyinde öğrenmediğimiz için, siyasî karar mekanizmalarında söz sahibi olan kimseler bile Avrupa hakkında yanlış bir kanaate kapılmaktadırlar.

    Avrupa bir kontratlar sistemidir

    Tarihî Avrupa bir kontratlar, akidler sistemidir. Bütün toplum belirli bir hiyerarşiye bağlıdır; alt-üst ilişkisi, düzgün bir akidle belirlenmiştir. İmparatorun düklerle ve kontlarla bir akdi vardır. İmparator, alttakilerin efendisidir; alttakiler kendisine tabi olur, imparator da onları korumakla, hukuklarına riayet etmekle mükelleftir. Bu hiyerarşik durum en alttaki köy baronlarına, üretimi sağlayan serfe ve köylüye kadar iner. Köylü, efendisine tabidir; arazisini terk edemez, belirli vergileri vermek ve angaryasını ödemekle mükelleftir. Hatta evlilik zamanında 'gerdek resmi' ödenir; evlenicek kızın ilk gecesi senyöre aittir. Bu mutlaka uygulanması gereken bir husus olmasa da böyle bir hukukî durum mevcuttur ve zaman zaman da uygulanmıştır.

    Avrupa'da yöneten sınıflar, işi belirli bir hiyerarşi içinde ve irsî olarak götürmektedir. Halbuki Doğu'da böyle irsî bir durum çok zayıftır; bazı yerlerde var, bazı yerlerde ise yoktur. Mesela Osmanlı İmparatorluğu'nda irsî bir vezir ve sancak beyi sınıfı mevcut değildir. Vilayetleri yöneten büyük beylerbeylerinin ve onların altındaki sancakbeylerinin hâkimiyetlerini irsen götürdükleri söylenemez, bu mümkün değildir.

    Bu kontrat sistemi, Avrupa kıtasında çok erkenden bir tür kamusallık, bir amme müessesi alışkanlığını doğurmuştur. Siyasetin bu sistem içerisinde yürütüldüğü açıktır. Tanrı'nın kurumusayılan kilise de bu kontratlar sisteminin içindedir. O da belirli kontratlarla siyasî otoritenin dışında kalmayı bilmiştir. Mesela kilisenin içindeki tayinlere siyasî otorite karışmaz. İngiltere'deki en büyük din adamını İngiliz Kralı değil, Roma'daki Papa tayin ederdi. Almanya'nın devletçiklerinin başınsaki başpiskoposları ve kardinalleri, Alman hkümdarı veya İmparator değil, Roma'daki Papa tayin ederdi. Şüphesiz aralarında istişare olur, mahallî özelliklere ve taleplere kulak verilirdi.

    Kilise Batı'da siyasetin öncüsü ve ustası olmuştur. Bu çok açıktır. Bir şehrin yönetiminde din adamları hemşeri sayılmazdı; şehir ahalisinin hemşeri olarak yaptıkları müşterek yemine katılmazlardı. Onların bağlılıkları kilisedeydi. Kilisenin şehir idaresiyle bağlantısı ise yine bir kontrat, bir akid, bir antlaşma konusuydu. Yahudiler hemşeri sayılmazdı, çünkü onların İncil'e göre yemin etmeleri mümken değildi. Böyle bir şeyi ne onlar kabul ederdi, ne de Hıristiyanlar. Yadudiler sadece bir şehirde oturan insanlardı. Rey hakkı olan, seçen, seçilen hemşeriler değillerdi.

    Bu kontratlar sistemiyle Batı Arupalılar, çok erkenden, hukukî normlar çerçevesinde ilişkiler kurmayı başarmıştır. Bu yüzden de Antik Roma hukukunun müesseselerini alıp geliştirmeyi denemişlerdir. Hukukçuluğun üniversal zamanları, mekânları kapsayan teknikleri ve ilkeleri vardır. Batı Avrupa'nın hukukçuları, bir araya gelip tartışmayı, belirli kurumları, âdetleri ve kuralları birbirlerini referans göstererek geliştirmeyi öğrenmişlerdir. İşte bütün bunların neticesinde Avrupa, diplomasi sanatının doğup geliştiği yer olmuştur. Buna öncülük eden ülke de İtalya'dır. Nitekim İtalya, Doğu ile Batı arasında köprü olmakla birlikte, Avrupa'nın temel kurumlarının kurulmasına ve gelişmesine de öncülük etmiştir.

    Evet, diplomasi sanatı Avrupa'nın önemli taraflarından biridir. Filoloji ve müzikte Avrupa, Doğu'nun önündedir ve hâlâ üstünlüğünü korumaktadır. Ama lütfen bu hükmü felsefeye, tıbba, fizik ve ezcalığa, teknik ve matimatiğe, tarih ve coğrafya gibi dallara yaymayalım.

    Avrupa kıtasına dair yanlışlarımız

    Bizim Avrupa kıtası etrafında geliştirdiğimiz yanlışlar vardır. Evvelen; Protestanlığın ''dinde reform'' olduğunu düşünürüz. Bu reformla Avrupa'nın lâikleştiğini, Batı düşüncesinin yine bu reform sayesinde dinî kurumu tenkit ettiğini ve kendisini ondan kurtardığını ileri süreriz.

    Gerçekten böyle midir?

    Batı Avrupa'da din savaşları vardır. Avrupa kanlı bir bedel ödeyerek dini ve kiliseyi siyasetten uzaklaştırmıştır. Bu hiç de kolay olmamıştır. Dinin ve kilisenin siyasetten uzaklaştırılması durumunu lâikliğin tameli olarak görmek ne kadar doğrudur. bilemiyoruz. Protestanlığın çok liberal olduğu ve lâik düşünceyi getirdiği şeklinde yorumlar yapılmaktadır. Hatta Luther'in İncil'i çevirerek bir çığır açtığı söylenmektedir. Oysa İncil'i millî dile çeviren Luther değildir. Luther'den evvel de bu yapılmıştır. Luther, bunu yapanlardan biridir sadece. Evet, Luther İncil'i Alman diline çevirmiştir. Dili çok iyi kullanarak ve bunu Almanlar arasında yaygın olan bir lehçe ile yaparak dilin gelişmesine yardım etmesi de çok önemlidir. Ama İncil o dönemlerde Finceye, İsveççeye, Fransızcaya da çevrilmiştir.

    İncil'in asıl eski İbranî, Aramî metinlerinin Yunanca-Latince çevirisini yapan (tenkitli metin biliminin ölçütlerini ve filolojik yöntemleri kullanarak, önce metni düzeltip sonra millî bir dile çeviren) kişi Rotterdamlı Erasmus'tur. Erasmus, Rönesans Avrupası'nın ilk büyük entelektüel portresidir. Mesela Avrupalılar Erasmus'tan evvel, Musa'yı başında boynuzlarla tahayyül ederlerdi. Çünkü Musa'nın Tur-ı Sina'dan inişi, yanlış bir ibranca okuması ile değerlendirilirdi. Bu yanlış okuma sebebiyle ''ker'an'' sözü ''karen'' yani 'nur' 'boynuz' olurdu. Michelangelo'nun ünlü heykelinde, elinde On Emir'i tutan Musa peygamberin başında iki küçük boynuz vardır. Bu, metnin yanlış okunmasıyla ilgili popüler bir örnektir.

    Demek ki Protestanlık, Avrupa'nın hayatında siyasî mekanizmalara ve siyasî parçalanmalara tekabül eden bir yorumdur. Bu Luther'le başlamış bir hareket de değildir. Kendisinden iki asır kadar önce Jan Hus, Bohemyalı ünlü reformatör, aynı şeyi yapmaya teşebbüs etmiş ama muvaffak olamamıştır. Çekya, Protestanlığın öncüsü olacakken Katolik bir ülke olarak kalmıştır.

    Bu hareketlerin ve kavgaların etrafında gelişen Avrupa, siyasal bakımdan ne kadar çekişmeli ise, kendi içinde de o kadar gelişen bir kıtadır. Avrupa çok ilginç bir şekilde, medeniyetin referansları bakımından bir merkez olmaktadır. Bir adam İngiltere'den Floransa'ya kadar aynı dili konuşarak seyahat edebilmekteydi. Tabi sadece Latince bilenlere rastlamak şartıyla...

    Geç ortaçağda aydınlar, yeşermeye başlayan Yunan kültürünün ortak paydaları etrafında ortak bir dil geliştirmişlerdi. Avrupalılar giyimde, eğlencede, ikili ilişkilerde ortak bir tarzın etrafında toplanmaktadırlar. Aynı ressamları seyretmekte ve onlarda hoşlanmakta, aynı müziği dinlemektedirler. Hangi ülkeden olursa olsunlar, sonuçta kilise gibi birleştirici bir kurum etrafında toplanmaktadırlar.

    Avrupa işte bu kurumlarıyla Avrupa olmuştur. Bu durumun kıtanın tamamını kapsamadığı açıktır. Mesela Balkanlar ve Rusya bunun dışındadır. Rusya ancak XVIII. yüzyıldan sonra bu atmosferin içine girmeye çalışmıştır. Ki Rus Batılılaşması, Türk Batılılaşmasına göre daha erken , daha yoğun ve yaygındır. Ama bir yerde, yine de bizim gibi Batılılaşan bir ülkedir Rusya; aşından beri Avrupalılığın içinde değildir. Sonradan Avrupa'nın içinde yer almaya çalışmıştır. Çalışmıştır da ne olmuştur? Bazı yerlerde boynuz kulağı geçmiştir. Gelin görün ki kulağı geçen bu boynuzu, Avrupa h3alâ kendinden addetmektedir. Mesela IV. Hery'nin nazırlarının büyük ideali, Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya'yı Avrupa milletler topluluğuna dâhil etmemektir. Aristokrat ve idereci sınıftaki bu eğilimler halkta da vardır. XVIII. yüzyılda Avusturya'da resmî bir tabloda milleetler resmedilmektedir. Burada istenilmeyenlerin başında Türk ve Grek bir arada zikredilmektedir. Bunların dinleri bile birbirine benzer görülmekte, bu halklar adeta aforoz edilmektedir. İşte Avrupa, muhtelif yaklaşımlara rağmen Türk unsuruyla bağdaşmakta büyük zorluklar çekmektedir.

    Avrupa ideali ne 1960'larda doğmuştur, ne de General de Gaulle ve Adenauer bu işin öncüleridir. Hitler, Petain ve Fransa'nın diğer politikacıları daha önceleri bu ideal için birlikte çalışmışlardır. Bu durum, anti-seminizm, anti-kominizm ve anti-sosyalizmde birleşen bir diktatoryayı doğuran bir rejim olarak anılarda kalsa da, Fransa-Almanya ittifakına ve Avrupa'nın kuruluşuna sebep olmuştur.

    ''Çok partili rejimler, Avrupa'nın geliştirdiği bir şeydir'' diyemeyiz Çünkü karşımızda Avrupa'yı bir baştan bir başa istila eden bir Napoleon vardır. Kurduğu Avrupa, Campo Formio Antlaşması'nın Avrupasıdır, Austerlitz'deki savaşla kurulan Avrupadır. Burada eski Avrupa'nın bazı unsurları tarihe karışmaktadır. Ayrıca Napoleon'un iddalarına ve ideallerine karşı çıkan Avrupalılar, 1815'te, Viyana Kongresi'nde yeniden bir Avrupa kurmak istemişler fakat başaramamışlardır. Çünkü bu Avrupa'ya da tepkiler başlamıştır. Nihayet 1856'da Paris Konvansiyonu'ndaki Avrupa'nın içinde, Osmanlı İmparatorluğu tam üye ve büyük devlet olarak yer almaktadır.

    Avrupa Birliği, Fransa'nın millî kahramanı General de Gaulle'ün önderliğinde dünyaya gelmiştir. Gerçi onun zamanında bu birlik henüz sadece iktisadî bir bütünleşme hedefi etrafında oluşmaktaydı. Kendisine tabi olan Federal Şansölye Adenauer bugünkü birleşik Almanya'nın mümkün mertebe kapı dışında kalmasında hiçbir mahzur yoktu.

    Mareşal de Gaulle eski bir fransızdı. Derin tecrübesi ve önzesisindn dolayı mağrur olmaktan çok vakurdu. Fransa'nın gururlanacak hali kalmadığının farkındaydı; ama büyük Fransız ulusu(!), tarihî mirasını muhafaza etmeli ve vekarına sahip olmalıydı. Kıta Avrupası'nı İngiltere'nin şerrinden korumak için illa Mareşal Petain'in yoluna, yani Nazi düşmanla işbirliğine gitmeye ihtiyaç yoktu. Mağlup ama zengin, muhafazakâr demokrat Almanya ile yeni Avrupa pekâlâ inşa edilebilirdi. Onların yeniden kuracağı Charlemagne Avrupası'na, yanı başlarındaki Benelux denen Belçika, Hollanda, Lüksemburg; ayrıca güneyi o tarihtte çok fakir olsa da 8bugün de pek matah değil) kuzeyi canibi zengin ve endüstriyel İtalya da dâhil olmalıydı.

    Avrupa buydu. Almanya, İngiltere'yi istese de, de Gaulle Fransası buna şiddetle direndi. Bugünkü kalabalık Avrupa'yı ne Fransa ne Almanya isterdi. Onlar için Portekiz, İspanya, Yunanistan söz konusu olmazdı; velev ki komünizmin yıkılaağı tutsa da Macarlari hele Polonezler gibi sözü sohbeti, çalgısı çengisi hoş ama agrar (tarımsal) milletlerin böyle birliklere alınması düşünülemezdi bile... Çeklerin eskimiş sanayii de kimseyi alakadar etmezdi. Almnaların kardeş Avusturya'ya dahi sıcak bakmaları için 1970'lerin başına kadar beklemek gerekti. Avusturya o zaman verimli bir ortak sayılmazdı. Bugün de ihtiyar bir ülkedir ama zaten 1970'lerin sonunda iktisatisaden Almanya'nın bir parçasıydı.

    Bugünkü geniş Avrupa'yı yaratan saikler muhteliftir. Genç nüfus isteyenler (Gerçi artık Avrupa'nın hiçbir bölgesinde genç nüfus kalmadı) veya sosyalist eğilimleri dolayısıyla güneyli ve doğulu kardeşlerini aralarında görmeyi dileyenler veya eski Britanya Dışişleri Bakanı Lord Owen'ın söylediği gibi ''kendilerine ahlâki borç duyulan büyük Avrupa'nın parçaları'' nı, yani Çekya'yı, Polonya'yı, Macaristan'ı yanlarında isteyen birtakım romantik görünümlü ve yanlış hesaplı Avrupa siyasîleri, bu bölgelere yönelmenin sebebidir.

    Kısacası, şunun üzerinde durmamız gerekmektedir: Avrupa Birliği Röneesans'tan beri değişen bir idealdir. Bu birliğin kültürel temelleri vardır. Bu yönüyle, iktisadî yapısından daha sağlamdır. İçerdiği unsurlarla birlikte bu birlikte bugünkü Avrupa kıtasının tümünü kapsamamaktadır. Bunun üzerinde durmamız gerekir.

    Şimdi bütün bu açıklamalardan sonra şöyle bir soru sorulabilir: Avrupa nedir? Nereleri kapsar? Cevabını saraten bilen var mı?

    İlber Ortaylı - Tarihimiz ve Biz



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi *Bozkır* -- 18 Ağustos 2008; 13:23:18 >



    _____________________________




  • Sağol Paylaşım İçin
    _____________________________
    İçki Nedir Bilmezdim $imdi Bir Ayya$ oldum, Kederle Izdırapla ben Arkada$ Oldum
  • Güzel bir paylaşım benim bu konunun başlığını okur okumaz kafama takılan soru ise "israil" ve "azerbaycan"ın EUROVISION'da ne işi oldukları...Hadi biz "trakya" sayesinde ucundan köşesinden AVRUPA kıtasının bir parçasına sahibiz ama ya israil ve azerbaycan'ın ne işi var..
    _____________________________
    Sarap içip güzel sevmek mi daha iyi,Iki yüzlü softalari dinlemek mi?Sarhosla asik cehenneme gidecekse,Kimselerin görecegi yoktur cenneti. Ömer HAYYAM

    ATATÜRK DÜSMANLARININ DÜSMANIYIM
  • İlber Ortaylı mükemmel bir bilgi hazinesi kesinlikle değerlendirilmesi gereken , aslında herzaman değinililen ama hiç üzerinde durulmayan konulara öyle ince yaklaşımlar getiriyor ki , ilerleyen yaşını dikkate alıp eserlerini o yaşarken tanımaya bakmalıyız.

    Konu için teşekkürler.


    @Engineer Azerbaycan Doğu Avrupa ülkeleri arasındadır.
    _____________________________
    Büyümeyecektik itiraf et hadi.
  • valla benim küçüklüğümde ural dağlarından kırım yarımadasına bir yay çizerdik sağı Asya , solu Avrupa olurdu..
    Tabi benim küçüklüğümde SSCB vardı, Irak-İran Savaşı vardı..
    Çok şey değişti ama ben coğrafya bilgimi güncelleyememişim..
    ama hala israil'in durumunu anlayabilmiş değilim..
    _____________________________
    Sarap içip güzel sevmek mi daha iyi,Iki yüzlü softalari dinlemek mi?Sarhosla asik cehenneme gidecekse,Kimselerin görecegi yoktur cenneti. Ömer HAYYAM

    ATATÜRK DÜSMANLARININ DÜSMANIYIM
  • İsraili bende çözemedim hakikaten .
    _____________________________
    Büyümeyecektik itiraf et hadi.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: s£stavina

    İsraili bende çözemedim hakikaten .

    Avrupa'nın İsrail'e bir jesti olarak yorumlayabiliriz.
    _____________________________
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Rusya'da Üniversite Okunur mu?
    2 yıl önce açıldı
    Daha Fazla Göster
  • Trt de bir yarışma vardı üniversite öğrencilerine Avrupa ülkelerini soruyorlardı elinde mikrofon sokakta gezip halk arasına karışan konseptlerden , yaklaşık 10 kişi Amerikayı Avrupa ülkeleri arasında saydı .

    Aslında yüzeysel bilgiler gibi gözüksede öğrenme konusunda ne aşamada olduğumuzun acı bir ispatı gibiydi.
    _____________________________
    Büyümeyecektik itiraf et hadi.
  • quote:

    Orjinalden alıntı: s£stavina

    Trt de bir yarışma vardı üniversite öğrencilerine Avrupa ülkelerini soruyorlardı elinde mikrofon sokakta gezip halk arasına karışan konseptlerden , yaklaşık 10 kişi Amerikayı Avrupa ülkeleri arasında saydı .

    Aslında yüzeysel bilgiler gibi gözüksede öğrenme konusunda ne aşamada olduğumuzun acı bir ispatı gibiydi.




    Bence de bu tür bir eğitim ideali bizi bu hale getirdi.ABD vatandaşlarının % 60'ı ülkelerini harita üzerinde gösteremiyormuş.ABD'nin dünya coğrafyasındaki konumu malum.Bizim de dünya coğrafyasındaki konumumuz malum.
    İnsanların ülkelerin yer aldıkları kıtaları bilmeleri,ülkeler coğrafyasında bilgi olarak başarılı olmaların bizi ileriye taşıyacağını sanmıyorum.Bence insanımızın bu tarz bilgileri öğrenmesi eğitim sistemimizin büyük bir hantallığı.Öğrencileri hayatı boyunca işlerine yaramayacak bilgilerle donatıp hayata salıvermek,hayata atıldıklarında teorikte öğrendikleri ile pratikte karşılaştıklarını farkedince yaşadıkları şaşkınlık onları son derece zorluyor.
    _____________________________




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Gücdevani


    quote:

    Orjinalden alıntı: s£stavina

    Trt de bir yarışma vardı üniversite öğrencilerine Avrupa ülkelerini soruyorlardı elinde mikrofon sokakta gezip halk arasına karışan konseptlerden , yaklaşık 10 kişi Amerikayı Avrupa ülkeleri arasında saydı .

    Aslında yüzeysel bilgiler gibi gözüksede öğrenme konusunda ne aşamada olduğumuzun acı bir ispatı gibiydi.




    Bence de bu tür bir eğitim ideali bizi bu hale getirdi.ABD vatandaşlarının % 60'ı ülkelerini harita üzerinde gösteremiyormuş.ABD'nin dünya coğrafyasındaki konumu malum.Bizim de dünya coğrafyasındaki konumumuz malum.
    İnsanların ülkelerin yer aldıkları kıtaları bilmeleri,ülkeler coğrafyasında bilgi olarak başarılı olmaların bizi ileriye taşıyacağını sanmıyorum.Bence insanımızın bu tarz bilgileri öğrenmesi eğitim sistemimizin büyük bir hantallığı.Öğrencileri hayatı boyunca işlerine yaramayacak bilgilerle donatıp hayata salıvermek,hayata atıldıklarında teorikte öğrendikleri ile pratikte karşılaştıklarını farkedince yaşadıkları şaşkınlık onları son derece zorluyor.



    Bilgi hamallığı konusunda haklısınız ama bu durum için size katılamıyorum , eğitim sistemi gereksiz bilgilerle her daldan parça parça verelim derken öğrenci hiç bir alanda tam olarak bilgi sahibi olamıyor. Ancak üzerinde yaşadığımız dünyaya dair hangi ülke hangi kıtadadır bunu bilmelerini beklemeyi çok görmeyin Sayın Gücdevani.
    _____________________________
    Büyümeyecektik itiraf et hadi.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: s£stavina



    Bilgi hamallığı konusunda haklısınız ama bu durum için size katılamıyorum , eğitim sistemi gereksiz bilgilerle her daldan parça parça verelim derken öğrenci hiç bir alanda tam olarak bilgi sahibi olamıyor. Ancak üzerinde yaşadığımız dünyaya dair hangi ülke hangi kıtadadır bunu bilmelerini beklemeyi çok görmeyin Sayın Gücdevani.


    Ortaokul 1. sınıfta gördüğümü hatırlıyorum ülkeler çoğrafyasını.Önce Türki Cumhuriyetlerin tek tek nüfusları,başkentleri,geçim kaynakları vs.Sonra komşu ülkeler ve balkanlardaki ülkeler.Hayatımın en zevksiz dersi olarak aklımda kaldı ülkeler coğrafyasını işlediğimiz bu dersler.Oysa Türkiye coğrafyasını çok severim.Tek tek,bölge bölge ülkemi bilmeyi.
    Ancak ilgi alanları,becerileri,merakları farklı olan her insana aynı şeyleri öğretip tek tip insan yetiştiriyor eğitim sistemimiz.Bence bir insanın herhangi bir ülkenin hangi kıtada olduğunu bilmesi,o insanı bilgili ve kültürlü insan yapmıyor.Öğretme şeklimiz bile tek tip.İlgi alanları,becerileri dikkate alınmıyor kimsenin.
    Bir çiftçi toprağı,tarımı,ziraati iyi bilmeli.Aruz veznini değil.Bana göre ülkelerin bulundukları kıtaların bilgisi de böyle bir bilgi.
    _____________________________




  • Bu yazıları okumalısınız belki..AB hakkındaki gerçekler..

    AB konusunda "Benim görüşüm" ise bellidir..Kimse o insanların sömürgeciliğini,işgalciliğini savunmasın bana!

    Ülkemizde gerçekleşen her olayın AB gibi emperyalist,dinci,piyasacı ve kapitalizm yanlısı bir sistemi elbette kabul etmeyeceğim!
    Bugün dünyada emekten,toplumcu bir sistemden yana olan birisi olarak burjuva sınıfına,işçi düşmanlarına karşı çıkmaktayım!

    AB ve ABD ülkemizi esir almaktan başka hiçbir şey yapamaz..Ülkemiz ne AB'ye,ABD'ye,Soros'çulara ihtiyacı yoktur!
    Avrupa Birliği, emperyalist çıkarları için var gücüyle çalışıyor. Türkiye'nin içişlerine müdahale ediyor, Türkiye'yi kendi mandası sayıyor!
    Avrupa Birlikçisi, Amerikancısı, NATOcusu, IMFcisi, SOROSçusu, gericisi, liberali bugün hep bir ağızdan bağırıyor. "Darbe tehlikesi var" diyerek , emperyalist ve gerici bir proje adım adım örülüyor. Emperyalizmin truva atı içimizden kemiriyor!




    ABD ve AB'nin Ölüm Ortaklığı ÖZGÜR MÜFTÜOĞLU

    Anadolu’nun bin yıllardır doğu ile batı arasında köprü olduğu söylenir. Anadolu’nun köprülüğü kimilerine göre ticari boyutta kalmış, kimilerine göre ise medeniyetler arasında da geçişi sağlamıştır. Elbette her dönemde geçerli olan ekonomik ve siyasi sistemler ve bu sistemler doğrultusunda oluşan ülke ve bölgeler arası ilişkilere göre bu köprülüğün işlevi de farklılaşmıştır.

    Kapitalizmin egemen olduğu günümüz ekonomik ve siyasi ilişkileri içerisinde Anadolu’nun gördüğü köprü işlevi; mevcut üretim ilişkilerine de uygun biçimde doğudan batıya insan geçişi için kullanılmaktadır. Ancak, Anadolu’nun insanlara köprü olma işlevi hiç de masum değildir. Zira, Anadolu toprakları üzerinden geçmeye çalışan insanlar 21. yüzyıldan bekleneceği üzere serbest dolaşım veya turizm içerikli olmaktan öte ilk ve orta çağın insan (köle) ticaretini anımsatmaktadır.

    Uzunca bir süredir başta Ege sahilleri olmak üzere Türkiye’nin pek çok yerinde Orta ve Uzak Doğudan Avrupa ülkelerine geçmek isteyen insanlar ya batan bir tekne içinden ya da kamyon içinden çıkartılan cesetlerle gündemimize gelmektedir.

    Bu insanları evlerinden yurtlarından kaldırıp, “umut yolculuğu” olarak adlandırılan ama çoğu ölümle sonuçlanan yollara döken nedir?
    Bu sorunun cevabı için bu insanların hangi ülkelerden olduklarına bakmak gerekir. Ölüm yolcularının çoğu Afganistan, Irak, Somali gibi ABD’nin “özgürleştirme” operasyonları düzenleyip halen de işgal altında tuttuğu ülkelerin vatandaşıdır. ABD, NATO aracılığıyla ya da doğrudan diğer kapitalist devletlerden aldığı destekle işgal ettiği bu ülkelerde yarattığı baskı ortamı ile çalışma ve yaşama olanağını ortadan kaldırmıştır. Bu nedenle de bu ülkelerin insanları ellerine geçen ilk fırsatta ülkelerini terk etmek zorunda kalmaktadır.

    Peki, bu insanlar hangi koşullarda ve hangi umutlarla “ölüm” yoluna düşmektedir?
    Bunun cevabı da son derece ilginçtir. Ülkelerinden en temel insan hakkı olan yaşama hakkı için göçe zorlanan bu insanlara “umut” olarak gösterilen adres “medeniyet beşiği” Avrupa’dır. Özellikle Berlin Duvarının yıkılıp, yeni liberal dönüşüm sürecini çok daha etkin biçimde uygulamaya başlamasıyla birlikte gelişmiş Avrupa ülkeleri, bir taraftan üretimlerini ucuz emek bölgelerine kaydırırken, diğer taraftan da ülkeleri içinde ucuz emek arayışına girmişlerdir. Ancak, emekçilerin sahip olduğu sosyal haklarını ve ekonomik hakların düzeyini birden düşürmek imkansızdır. İşte bu nedenle Avrupa ülkeleri, yasadışı yollarla girmiş bulunan göçmenleri ucuz emek kaynağı olarak görmeye başlamıştır. Bu amaçla bir taraftan, çalışma ve oturma izinlerinin alınmasını zorlaştırmış, diğer taraftan da kaçak göçmen işçilerin ülkelerine gelmesinin yolunu açmıştır.

    İşte, başta ABD olmak üzere kapitalist ülkelerin işgali altındaki ülkelerinden ölüm, açlık ve sefalet yüzünden kaçmak zorunda kalan insanlar Avrupa’nın bu hain planının pençesine düşmektedir. Hem de ulaşılması neredeyse mucize olacak bir “ölüm” yolculuğunu göze alarak.

    Bu “ölüm” yolculuğunu aşıp Avrupa topraklarına ayak basabilenlerin sonu geride kalanlardan pek de farklı değildir. Finlandiya, Hollanda, Almanya, İngiltere’den İtalya, Yunanistan’a kadar en gelişmiş olarak bilinen Avrupa ülkelerinin hemen tümünde bu kaçak göçmenler, sınır dışı edilme tehdidi ile en ağır işlerden fuhuşa kadar pek çok alanda zorla çalıştırılmaktadır. Bu çalışmalarının karşılığı olarak da karınlarını doyurmanın dışında hemen hiçbir karşılık alamamaktadırlar.

    İşte ABD’nin işgalleri ile yerinden yurdundan olan insanları ucuz işgücü olmak üzere kurduğu ağa düşüren bu insanlık dışı anlayış, AB’nin göç politikası olarak kabul edilmiş ve uygulanmaktadır. AB’yi kapitalizmin çirkin yüzünden ve ABD’den ayrı “insani bir toplum modeli olarak görenlere önemle duyurulur…!



    Laiklik karşıtı odak: AB


    İtalya'da Vatikan baskısı. Almanya'da zorunlu din dersi. Yunanistan'da kilise siyasette. Laikliğin Fransa kalesi düştü.

    Türkiye'de birçokları tarafından toplumun dincileşmesini engelleyeceği ileri sürülen Avrupa Birliği'nde, laiklik yerlerde sürünüyor. "Laikliğin kalesi" olarak bilinen Fransa'da yıllardır sürmekte olan dincileşme süreci, Sarkozy'nin cumhurbaşkanlığı ile birlikte hızlanırken, Katolik İtalya'da en temel haklar din adına sorgulanmaya başladı. Almanya'da din eğitimi zorunlu, Yunanistan'da Anayasa resmi din tarif ediyor, hükümetler kara cüppeli papazlar tarafından kutsanarak göreve başlıyor.

    Dinci Avrupa'nın, dinci Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik sürecine iki uçtan yaklaştığı gözleniyor. "Müslüman Türkiye Hıristiyan AB'nin parçası olamaz" diyenlerle "dini referanslar AB için tehdit değildir" diyenlerin çekişmesinde, laiklerin sesinin giderek kısıldığı gözleniyor.

    AB Anayasası'na Tanrı'yı davet!

    AB'nin sahip olduğu güçlü dini referanslar, tartışmalı ve henüz kabul edilmeyen anayasasında yer almıyor, ancak geçen yıl bu konuda sıkı tartışmalar yapılmış, Almanya Başbakanı Angela Merkel, AB Anayasası'nda Tanrı'ya gönderme yapılmamasını açıkça eleştirmişti. Merkel'in bu önerisine birliğin Katolik cenahından büyük destek gelmiş ve İspanya, İtalya, Polonya gibi ülkeler, AB Anayasası'nda "Tanrı"ya yer verilmesi için lobi faaliyetine başlamışlardı.

    Kiliseler sivil toplum örgütü gibi

    Anayasa'da tanrısal erke göndermeler yapma çabalarının yanı sıra, kiliselerin rolünü de meşrulaştırmak için girişimler sürüyor. Avrupa Kiliseleri Konferansı'nda, kiliselerin AB'nin siyasi kurumlarıyla ortak çalışmasının yerinde bir karar olduğu, her iki kurum tarafından da onaylanmıştı.

    Nitekim, Avrupalı piskoposlar, 2006 yılının Aralık ayında düzenlenen bu konferans sonrasında, AB'nin köşe taşları olan adalet, bağımsızlık ve demokrasinin, Katolikliğin sosyal öğretileri arasında olduğunu ilan ederek, kilisenin siyasal otoritesine de işaret etmiş oldular...

    Fransa, sözde laikliğin eşiği

    AB içinde laiklik tartışmalarının ön plana çıktığı ülkeler arasında birinci sırada Fransa geliyor. Geçen yıl Fransa Devlet Başkanı Nicholas Sarkozy'nin din üzerine söyledikleri, laikliğin yeniden tartışılmasına yol açtı. Sarkozy'nin, yüz binlerin laikliği korumak için imza toplamasına neden olan sözleri, "Umut etmeyi öğretenler din adamlarıdır" olmuştu. 14 Ocak 2008'de Vatikan'da Papa'yı ziyaret eden Sarkozy, "katı laiklikten pozitif laikliğe geçilmelidir" diyerek laik cepheyi kızdırmıştı. Fransa Cumhurbaşkanı bununla da kalmamış, ve din olgusunun okul dışında bırakılmasını eleştirmişti.

    Bu yüzyılın başından beri Fransa'da din kurumu ve kamusal faaliyet arasında çift yönlü karışmazlık ilkesi çok net bir biçimde korunuyordu. Fransa'da devlet okullarında din dersi yok. Ancak özel okullar istedikleri gibi dini eğitim verebiliyorlar. Devlet okullarına gidenler de, dilerlerse çarşamba günü din eğitimi alıyorlar.

    Zorunlu din dersi

    Almanya, din eğitiminin anayasa tarafından garanti altına alındığı nadir ülkelerden biri. Alman Anayasası'nın, "devlet okullarında, din eğitimi mecburi bir disiplindir" şeklindeki 7. maddesinin 3. fıkrası, okullarda din dersleri düzenlenmesini zorunlu kılıyor. Fakat öğrenciler, ailelerinin talebi üzerine ya da 14 yaşına gelince kendi istekleriyle din dersinden muaf olabiliyor. Yaş eşiği, Bavyera ve Saarland eyaletlerinde 18 yaşına kadar çıkabiliyor. Din dersini almak istemeyen öğrenciler, ahlak derslerine giriyor. Eğitimin eyalet hükümetlerinin yetki alanında olduğu ülkede, din eğitimi uygulaması eyaletten eyalete değişebiliyor.

    İtalya'da hâlâ kürtaj tartışılıyor

    İtalya'da Avrupa'nın faşist ifadeleri ve kararlarıyla öne çıkan devlet başkanlarından biri olan Silvio Berlusconi, Avrupa'nın dini merkezi Vatikan'ın temsilcisi gibi çalışıyor. Geçen yıl medeni yasada yapılacak bir değişiklik nedeniyle gündeme gelen tartışmalarla laiklik masaya yatırılmıştı.

    Medeni yasada değişiklik öngören tasarı, evlenmeden birlikte yaşayan çiftlerin ve çocuklarının yasal haklarını düzenlemeyi amaçlıyordu. Laiklik yanlılarının düzenlediği mitinge yanıt olarak fanatik Katoliklerin yaptığı mitinge katılan Berlusconi, "buraya, gerçek Katoliklerin solda yer alamayacaklarını göstermek için geldim. Kiliseyi susturan ve dini özel alan ile sınırlamak isteyen komünistler ile bir arada olamam. Ben, Kilise'nin özgürce konuşabilmesi, kendi gerçeğini ve aynı zamanda bize de ait olan kendi değerlerini dile getirebilmesi için buradayım" demiş ve iktidarını dini referanslar üzerinden pekiştirmişti.

    Bu yılın Şubat ayında ise İtalya'da kürtaj, yasalaşmasının üzerinden 30 yıl geçmesine rağmen yeniden seçim malzemesi oldu. Aşırı Katolik sağcı partiler ittifakının başında bulunan Berlusconi, Vatikan'ın da desteğiyle, kürtaj yasasında sınırlamalar getirmek istediğini söylediğinde, sağlık bakanı da dahil binlerce kadın sokaklara dökülerek bu girişimi protesto etmişti.

    Kilisenin tabu olarak gördüğü ve direndiği gelişmeler arasında kök hücre uygulamaları da bulunuyor. Böylece birçok hastalığa çözüm üretilebilecek bilimsel araştırmaların önünü tıkayan Katolik kilisesinin yasak kapsamına suni döllenme ve ötenazi de giriyor.

    Yunanistan Ortodoks devleti

    Din ve devlet işlerini birbirinden ayıramayan Avrupa Birliği ülkesi Yunanistan'da, anayasa, devletin Ortodoks karakterine açık bir vurgu yapıyor. Devlet ve kilise ilişkilerinin bir bütün olarak ele alınmasını öngören anayasa, kiliseye geniş bir özerklik alanı sağlıyor. Üstelik, kilise, 1820'li yıllarda Osmanlı yönetimine karşı verilen bağımsızlık mücadelesindeki rolünü hatırlatarak, Yunan devletinde payı olduğu iddiasını, milliyetçi bir gerekçeye dayandırıyor.

    Kilisenin ekonomik gücü ise şaşırtıcı. Örneğin Hüsnü Özyeğin'in sahibi olduğu Finansbank'ın yüzde 46 hissesini 2,7 milyar dolara alarak yeni ortağı olan National Bank of Greece'in (NBG) hissedarları arasında Yunan Ortodoks Kilisesi de var. 2004 yılı sonu itibariyle NBG'de 265 bin 729 hisseye sahip Yunan Ortodoks Kilisesi'nin bankadaki yatırımlarının 10 milyon Euro'ya ulaştığı öğrenildi.

    Siyaset üzerinde ruhban gölgesi

    Yunanistan'da her yeni hükümet Başpiskopos'un öncülüğünde yapılan bir yemin törenine katılıyor ve parlamentoda 'takdis' ediliyor. Bu uygulamaya Komünist Partisi (KKE) yıllardır karşı çıkıyor ve milletvekillerine bu merasim sırasında yerlerinden kalkmamaları talimatını veriyor.

    Hatırlanacağı gibi, geçen yıl Yeni Demokrasi (ND) lideri Başbakan Karamanlis'in zaferiyle biten 16 Eylül seçimiyle oluşan yeni parlamentonun yemin töreninde, dini yemin eksenli laiklik tartışması yaşanmıştı. 300 sandalyeli parlamentoda 22 üyesi bulunan Komünist Parti (KKE) ile 14 üyeye sahip Radikal Sol İttifak (SYRİZA), Yunan vekillerin İncil'e, Batı Trakyalı iki Türk vekilin de Kuran'a el basarak yemin etmesine karşı çıkmışlardı.

    Toptan dinci Avrupa

    Avrupa'da dikkat çeken diğer bir husus da, Katolikler başta olmak üzere dini cemaatler tarafından işletilen okulların sayısının giderek artması. Bu okullarda, devlet okullarının müfredatından bağımsız olarak din eğitimi verilebiliyor. Kiliselere ya da cemaatlere bağlı okulların oranı İrlanda'da yüzde 98, Hollanda'da yüzde 65, Belçika'da yüzde 50 ve İspanya'da yüzde 40'ı buluyor.


    Ve son olarak..

     Avrupa Nedir, Nereleri Kapsar?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Revolucionist -- 18 Ağustos 2008; 22:37:28 >
    _____________________________




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Gücdevani


    quote:

    Orjinalden alıntı: s£stavina



    Bilgi hamallığı konusunda haklısınız ama bu durum için size katılamıyorum , eğitim sistemi gereksiz bilgilerle her daldan parça parça verelim derken öğrenci hiç bir alanda tam olarak bilgi sahibi olamıyor. Ancak üzerinde yaşadığımız dünyaya dair hangi ülke hangi kıtadadır bunu bilmelerini beklemeyi çok görmeyin Sayın Gücdevani.


    Ortaokul 1. sınıfta gördüğümü hatırlıyorum ülkeler çoğrafyasını.Önce Türki Cumhuriyetlerin tek tek nüfusları,başkentleri,geçim kaynakları vs.Sonra komşu ülkeler ve balkanlardaki ülkeler.Hayatımın en zevksiz dersi olarak aklımda kaldı ülkeler coğrafyasını işlediğimiz bu dersler.Oysa Türkiye coğrafyasını çok severim.Tek tek,bölge bölge ülkemi bilmeyi.
    Ancak ilgi alanları,becerileri,merakları farklı olan her insana aynı şeyleri öğretip tek tip insan yetiştiriyor eğitim sistemimiz.Bence bir insanın herhangi bir ülkenin hangi kıtada olduğunu bilmesi,o insanı bilgili ve kültürlü insan yapmıyor.Öğretme şeklimiz bile tek tip.İlgi alanları,becerileri dikkate alınmıyor kimsenin.
    Bir çiftçi toprağı,tarımı,ziraati iyi bilmeli.Aruz veznini değil.Bana göre ülkelerin bulundukları kıtaların bilgisi de böyle bir bilgi.


    Haklısınız , yinede bir ama ekleyim cümleme ;

    Kendi toprağını dahi tanımayan biri için dünya ülkeleri gereksiz bir bilgidir , ancak yinede üniversite düzeyine gelmiş bir gencimiz artık bahsettiğiniz konulara zaten vakıf olmalı ama üzerinde yaşadığı dünyaya dair bilgi birikimini de göz ardı etmemeli
    font]
    _____________________________
    Büyümeyecektik itiraf et hadi.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: EngineerInDefenceInd

    Güzel bir paylaşım benim bu konunun başlığını okur okumaz kafama takılan soru ise "israil" ve "azerbaycan"ın EUROVISION'da ne işi oldukları...Hadi biz "trakya" sayesinde ucundan köşesinden AVRUPA kıtasının bir parçasına sahibiz ama ya israil ve azerbaycan'ın ne işi var..


    İsrayil meselesi farkli. Siyasi.

    Ama Azerbaycanin büyük bir bolümü, Büyük Kafkas Sira daglarinin kuzeyinde yerleşiyor buda o bölgeleri direkt olarak Doğu Avrupa yapiyor. Ayni Gürcistan gibi.

    Ayrica % olarak bakarsak, Azerbaycanin bizden daha çok Avrupada topraklari var. Azerbaycanin 50% den ya çok yada az bölümü Doğu Avrupada.

    Asil sorulmasi gerekenler bu konuda, İsrayil, Ermenistan ve Kibris.
    _____________________________




  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.