Şimdi Ara

Otorite mi, Vicdan mı? : Milgram Deneyi.

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
36
Cevap
1
Favori
6.921
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • İlginç bulduğum bu deneyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

    Wikipedia'dan biraz kırparak alıntılıyorum.

    MILGRAM DENEYİ

    Milgram deneyi; insanların erk (otorite) sahibi bir kişi veya kurumun isteklerine, kendi vicdani değerleriyle çelişmesine rağmen itaat etmeye ne ölçüde istekli olduklarını ölçme amacını güden bir deneyler dizisinin genel adıdır.

    Deneyi gerçekleştiren Yale Üniversitesi psikologlarından Stanley Milgram, bu araştırmasını ilk olarak 1963'te Anormal ve Sosyal Psikoloji Dergisindeki makalesiyle tanıtmış ve bulgularını 1974'te yayımladığı "Otoriteye İtaat: Deneysel Bir Bakış" isimli kitabında daha derinlemesine incelemiştir.

    Deneyler Nazi savaş suçlusu Adolf Eichmann'ın Kudüs'te yargılanmaya başlamasından üç ay sonra, Temmuz 1961'de başladı. Milgram, deneyleri şu soruya cevap aramak üzere geliştirmişti: "Eichmann ve Yahudi Soykırımında yer alan yüzbinlerce yardakçısı sadece onlara verilen görevi yerine getiriyor olabilir miydi? Onların hepsi yardakçılık suçuyla suçlanabilir miydi?"

    Milgram ulaştığı sonuçları 1974 tarihli makalesi "İtaatin Tehlikeleri"nde özetledi:

    İtaatin hukuksal ve felsefesel açılardan devasa önemi bulunmaktadır, ancak bunlar çoğu insanın somut durumlarda nasıl davrandığı konusunda fazla bilgi vermez. Yale Üniversitesinde sıradan bir insanın sadece bir deney bilimcisinden aldığı emirle başka bir insana ne kadar acı çektireceğini ölçmek için basit bir deney düzenledim. Katılan deneklerin güçlü vicdani duyguları ile saf otoriteyi çeliştirdim, ve kurbanların acı dolu çığlıklarının eşliğinde genellikle otorite kazandı. Yetişkin insanların, bir erk makamının komutası doğrultusunda her şeyi göze almakta gösterdikleri aşırı isteklilik, çalışmamızın acilen açıklama gerektiren en önemli bulgusudur.

    Sadece görevlerini yapan, kendi başlarına vahşi işlere kalkışmayan sıradan insanlar, korkunç bir yoketme işleminin bir parçası olabilmekteler. Ek olarak, yaptıkları işin yıkıcı sonuçlarını apaçık görmelerine rağmen, temel ahlaki değerleriyle çelişen bu görevlerde pek az kişinin otoriteyi reddetme potansiyeli olduğu görüldü.


    DENEYİN YÖNTEMİ

    Yale'deki çalışma için denekler gazete ilanları ve posta yoluyla bulundu. Deneyler üniversitenin eski yerleşkesinde, Linsly-Chittenden binasının bodrumundaki iki odada gerçekleştirildi. Deneyin tanıtımında deneyin bir saat sürdüğü ve katılanlara deneyi tamamlamasalar bile 4,50$ ödeneceği bildirildi. Katılımcılar 20 ve 50 yaşları arasında, ilkokul terklerden doktora mezunlarına kadar her türlü öğretim geçmişine sahip erkeklerden oluşuyordu.

    Deney gözlemcisi rolünü bir teknisyen önlüğü giyen sert, hissiz görünümlü bir biyoloji öğretmeni oynuyordu. Kurban rolünü de bu rol için eğitilmiş, İrlandalı-Amerikan bir muhasebeci üstlenmişti. Kurban ile deney gözlemcisi aslında işbirlikçi olmalarına karşın bu gerçek katılımcıdan gizleniyor ve kurban, katılımcıya kendisi gibi gönüllü olarak katılmış başka bir denek olarak tanıtılıyordu, dolayısıyla katılımcının gözünde deney, deney gözlemcisi ve iki denekten oluşuyordu. Deney gözlemcisi, iki deneğe "öğrenmede cezanın etkisi" hakkında bir deneye katıldıklarını, birisinin "öğretmen" diğerinin de "öğrenci" rolünü üstlenecekleri bilgisini veriyordu.

    Sonra, iki deneğe birer yaprak kağıt veriliyordu. Katılımcının, bu kağıtlardan birinde "öğretmen" ve diğerinde de "öğrenci" yazdığına ve kağıtların rastgele verildiğine inanması sağlanıyordu. Gerçekte ise her iki kağıtta da "öğretmen" yazıyordu ve işbirlikçi denek kendi kağıdında "öğrenci" yazıyormuş gibi rol yapıyordu; böylece katılımcının hep "öğretmen" olması sağlanıyordu. Bu noktada "öğretmen" ve "öğrenci" birbirini duyabilecek ancak göremeyecek şekilde ayrı odalara alınıyordu. Deneyin sürümlerinden biri, işbirlikçi deneğin gerçek deneğe bir kalp rahatsızlığı olduğunu söylemesi gibi ek bir özellik taşıyordu.

    Deneyden önce "öğretmen"e 45 voltluk bir elektrik şoku uygulanarak "öğrenci"ye uygulayacağını sandığı şokun neye benzediği hakkında bir fikir verilmiş oluyordu. "Öğretmen"e daha sonra "öğrenci"ye öğretmesi amacıyla sözcük çiftlerinden oluşan bir liste veriliyor, öğretmen de bu listeyi önce öğrenciye bir kere okuyarak işe başlıyordu. Ardından öğretmen listeyi oluşturan sözcük çiftlerinin ilk sözcüklerini teker teker okuyor, okuduğu her sözcük için öğrenciye dört adet seçenek sunuyor, öğrenci de bu seçenekler arasından doğru olduğunu düşündüğü cevabı bildirmek için bir cevap düğmesine basıyordu. Verdiği cevap yanlış ise, her yanlış cevap sonucu giderek artan elektrik şoklarına maruz kalıyordu. Cevap doğru ise öğretmen sonraki sözcük çiftine geçiyordu.

    Denekler, öğrencinin verdiği her yanlış yanıta karşılık onun gerçek şoklara maruz kaldığını sanıyorlardı. Gerçekte ise şok uygulanmıyordu. İşbirlikçi denek gerçek denekten ayrıldığı zaman, geçtiği odada elektroşok makinesine bütünleştirilmiş bir ses kayıt cihazını çalıştırıyordu, bu cihaz da her şok seviyesine karşılık önceden kaydedilmiş bir çığlık sesini çalıyordu. Voltajın birkaç defa artırılmasından sonra aktör, kendisini yan odadaki denekten ayıran duvarı yumruklamaya başlıyordu. Birkaç defa yumrukladıktan ve kalp rahatsızlığını hatırlattıktan sonra ise artık sorulara cevap vermemeye ve şikayette bulunmamaya başlıyordu.

    Bu noktada pek çok denek, öğrencinin ne halde olduğunu öğrenmek için deneyi durdurmak istediklerini ifade ediyordu. Kimi denekler 135 voltta durup deneyin amacını sorgulamaya başlıyordu. Bunların çoğu sonuçlardan sorumlu tutulmayacaklarına dair güvence aldıktan sonra devam ediyordu. Birkaç denek, öğrenciden gelen acı dolu çığlıkları duyduklarında sinirli biçimde gülmeye başlıyor veya aşırı stres içinde olduklarını gösteren başka davranışlarda bulunuyordu.

    Denek herhangi bir noktada deneyi durdurma isteğini ifade ettiği zaman kendisine aşağıdaki sırayı takip eden sözlü uyarılarda bulunuluyordu:

    1. Lütfen devam edin.
    2. Deney için devam etmeniz gerekiyor.
    3. Devam etmeniz kesinlikle çok önemli.
    4. Başka seçeneğiniz yok, devam etmek "zorundasınız".

    Denek bu dört uyarıdan sonra bile hala durmak istediğini ifade ederse deney durduruluyordu. Tersi durumda ise deney ancak denek en yüksek şok olan 450 voltu 3 kere ardarda uyguladıktan sonra durduruluyordu.

    SONUÇLAR

    Milgram, deney gerçekleştirilmeden önce Yale üniversitesinin 14 psikoloji yüksek lisans öğrencisiyle sonuçların ne olacağına yönelik bir anket yaptı. Katılımcıların tümü, sadece birkaç sadist eğilimli deneğin (%1,2) en yüksek voltajı uygulayacağını düşünüyordu. Milgram ayrıca meslektaşları arasında da sözlü bir anket yaparak onların da sadece birkaç deneğin çok kuvvetli şok uygulayacağını düşündüklerini gördü.

    Milgram'ın ilk deney dizisinde öndeneklerin %65'inin (40 öndenekten 26'sının)deneydeki en yüksek gerilim olan 450 voltu, her ne kadar epey huzursuzluk hissetmiş olsalar da, uyguladıkları görüldü. Hepsi deneyin bir noktasında durup deneyi sorgulamış, hatta bazıları kendilerine ödenen parayı geri vereceklerini söylemişlerdi. Katılımcılardan hiçbiri 300 volt seviyesinden önce şok uygulamaktan tereddütsüzce vazgeçmedi. Deneyin çeşitlemeleri daha sonra Milgram'ın kendisi tarafından ve dünya genelinde farklı psikologlarca gerçekleştirildi; sonuçlar birbirine yakındı. Bu çeşitlemelerle deneyin özgün sonuçlarının onaylanmasına ek olarak deney düzeneğindeki değişkenlerin etkileri de ölçülmüş oldu.

    Maryland Baltimore Eyaleti Üniversitesi'nden Dr. Thomas Blass, deney tekrarlarından elde edilen sonuçlar üzerinde bir meta-analiz yürüttü. Bulgularına göre ölümcül gerilimler uygulayabilen katılımcıların oranı, yer ve zamandan bağımsız olarak dikkat çekici bir biçimde sabitti: % 61 ile % 66 arasında seyrediyordu.

    Philip Zimbardo'nun bildirdiğine göre, deneyin farklı şekilde bittiği durumlara pek rastlanmadı. Zimbardo'nun bu yöndeki sorusu üzerine Milgram'ın notlarına ve anılarına göre, son şokları uygulamayı reddeden katılımcılardan hiçbiri ne deneyin kendisinin durdurulmasını talep etti, ne de izin almadan odayı terkederek kurbanın durumunu kontrol etti.

    Milgram, İtaat isimli bir belgesel hazırlayarak deneyi ve sonuçlarını gösterdi. Toplumsal psikoloji üzerine ayrıca beş farklı film daha hazırladı; bunlardan bazıları deneylerine değiniyordu.

    TEPKİLER

    Milgram'ın deneyi, katılımcılar üzerinde yarattığı aşırı duygusal kaygı nedeniyle bilimsel deneylerin etiği konusunda kuşkular uyandırdı. Milgram'ın lehine bir gerçek: Katılanlar arasında yapılan ankete göre katılımcıların %84'ü bu deneye katılmış olmaktan "memnun" veya "çok memnun" olduklarını, %15'i nötr olduklarını (tüm katılımcıların %92'si ankete katıldı) ifade ediyorlardı. Pek çoğu sonradan teşekkür mesajları yolladı. Milgram eski katılımcılardan ardarda asistanlık ve ekibe katılma teklifleri aldı.

    Altı yıl sonra, Vietnam Savaşının en ateşli olduğu günlerinde, deneyin katılımcılarından biri Milgram'a bir mektup göndererek deneyde çektiği strese rağmen neden "memnun" olduğunu açıkladı:

    1964'te deneye katıldığımda, her ne kadar birisine acı çektirdiğimi sansam da bunu neden yaptığım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Ne zaman kendi inançları doğrultusunda hareket ettiklerini ve ne zaman uysalca otoriteye itaat ettiklerini ayırt edebilen çok az insan var. ... Kendimi otoritenin çok yanlış şeyler yapmamı isteyen emrine teslim edeceğimi bile bile askere alınmama izin vermem, kendimden korkmama sebep olacaktı. Eğer bana vicdanî retçi statüsü verilmezse hapishaneye gitmeye tamamen hazırım. ... Bu gerçekten de inançlarıma sadık kalmamın tek yolu. Tek umudum, kurul üyelerinin de kendi vicdanlarına göre aynı şekilde hareket etmesi...

    Ne var ki, eski katılımcılardan bazılarının hayatını değiştiren bu etki, herkeste aynı değildi. Deneyden sonra katılımcılardan çağdaş standartlara göre geribildirim alınmamıştı, ve ayrılırken yapılan mülakatlara göre pek çoğunun deneyin tam olarak neden yapıldığı hakkında bilgisi yoktu.

    Deneyler ayrıca daha duygusal türden eleştiriler de uyandırdı, bunlar deney düzeneğinin etiğinden ziyade deneyden çıkarılacak sonuçlarla ilgiliydi. Yale'de 1961'de yapılan deneyin katılımcılarından Joseph Dimow, "Yahudi Dünyası" sitesindeki yazısına göre "deneyin baştan beri Nazi dönemindeki Almanlar gibi Amerikalıların da ahlak dışı emirlere itaat edip etmeyeceğini görmek için yapıldığı"ndan kuşkulanıyordu.Aslında bu, deneylerin açıkça ifade edilen hedeflerinden biriydi. Milgram'ın kitabı olan Otoriteye İtaat'tin önsözünden alıntı yapılacak olursa: "Bu soru, Nazi devrinin o çok lanetlediğimiz itaat şekilleri ile bizim laboratuvarda çalıştıklarımız arasında bir ilişki olup olmadığı meselesinden doğar."

    YORUMLAR

    Milgram ulaştığı sonuçları açıklayan iki ana kuram geliştirdi.

    1. İlki, S. Asch'in çalışmalarını temel alan Uyum Kuramı'dır. Milgram başvuru grubu ile birey arasındaki temel ilişkiyi tanıtır. Karar verme konusunda, özellikle bir kriz ortamında karar verme konusunda hiçbir deneyimi veya yeteneği olmayan bir denek, kararı gruba ve gruptaki hiyerarşiye bırakır. Grup bir davranışsal model oluşturur.

    2. İkincisi ise Araçlaşma Kuramı'dır. Milgram'a göre, "itaatin özü, bir insanın kendisini başka bir insanın isteklerini gerçekleştiren bir araç olarak görmesi, böylece kendi davranışlarından kendisini sorumlu hissetmemesidir. Kişinin bakış açısındaki bu kritik kayma gerçekleştiği zaman, itaatin tüm öznitelikleri bunu izler". Bu temel olarak askersel açıdan otoriteye saygının temelidir; askerler üstlerinin emirlerini ve komutlarını, sorumluluğun subaylarda olduğunu bilerek yerine getirirler.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi feylesof -- 4 Temmuz 2008; 1:02:02 >







  • Sayın @ feylesof;

    Güzel bir konu, teşekkür ediyorum. Müsadenizle bazı yerlere ekleme yaparak kendi görüşlerimi de bu vesile ile dile getirmek istiyorum.



    Stanley Milgram' ın deneyi insanların otoriteye itiat etme psikolojisini ''somut bir şekilde'' gözler önüne sermek için zekice planlanmış bir deneydir. Ancak bazı bilim adamları Milgram' ın deneyinin bilim etiğine aykırı olduğu yönünde eleştirilerde bulunmuştur. Milgram bu deneyle insanların otoriteye olan itaat etme duygusunun ne kadar güçlü olduğunu göstermiştir. Psikoloji deneylerinde kullanılan deneklere fiziksel ve psikolojik zarar mümkün olduğunca minumum düzeye indirgenerek verilir. Milgram' ın deneyinde sahte deneğe aslında şok verilmemiştir, sahte denek kendisine şok verilmiş taklidi yapmaktadır. Dolayısıyla burada herhangi bir fiziksel zarar yoktur. Hem sahte denek hem de sahte deneğe ( sözde ) şok veren denekler fiziksel açıdan bir zarar görmemektedirler. Ancak; sahte deneğe şok verdiğini düşünen gerçek deneklerde psikolojik yönden çeşitli etkilerin gözlendiği deney sırasında gözlemlenmiştir. Denekler şok verirken kızarmış, terlemiş, kalp atışları hızlanmıştır. Milgram' ın itaat deneyinde artıları ve eksileri gözönüne alırsak -kişisel kannatime göre- deney etiğine aykırı bir durum sözkonusu değildir. Üstelik bunun yanında insanların otorite sahibi bireylerin emirlerine hangi şartlar altında, ne kadar uyduklarını gösteren önemli bulgular elde edilmiştir.

    Bu deneyi Yale Üniveritesinde başlatan Milgram, ''Acaba deneklerin bana koşulsuz itaat etmelerinde deneyi yaptığım ortamın karıştırıcı bir etkisi var mıdır?'' gibi sorular sorarak; deney ortamını değiştirmiş ve deneyi farklı bir mekanda yapmıştır. Ancak yine deneklerin itaat etmesinde önemli olanın mekan değil bizzat otorite sahibi olan kişiye olduğu görülmüştür. Ayrıca Milgram kendisi gibi başka bir otorite daha deneye almış ve o kişiye de kendisine zıt emirler vermesini söylemiştir. Zıtlık durumunda deneklerin şok verme oranı çok azalmıştır. İnsanlara karşıdan telkinler veren birisi '' Sen ona şok veremezsin, o da insan'' gibi telkinler verince yine şok oranı azalmaktadır. Ayrıca şok verilmesi bir başka kişi tarafından telefon aracılığı ile bildirilirse yine şok verme oranı biraz azalmaktadır. Bu deneyin sonuçlarına bakacak olursak ben şunları anlıyorum;

    1) İnsanlar otoritenin ermilerine karşılık mutlak bir itaat sergilerler. İtaat etmediği zaman dışlanacağını, cazalandırılacağını düşünen bireyler otoritenin emirlerine uymak zorundadırlar.
    2) İnsanlar sadece bir insanın ''beyaz gömleğinden'' veya ''üniformasından'' dahi etkilenip onlara itaat edebilir.
    3) Otorite tarafından verilen emirlerin doğru olduğuna duyulan tartışılmaz bir inanç vardır.
    4) Aynı mantıktan hareketle; insanların topyekün savaşa katılması veya insanlık dışı eylemlerde bulunması ile otoriteye duyulan bir itaat arasında sıkı bir ilişki vardır. İnsanlar hiyerarşik bir yapılanma içerisinde kendilerinden bir üstte olan kişilere karşı saygı duyarlar ve emirlerini yerine getirirler.

    Aslında Milgram' ın deneyinden çok tepki alan ve deney tamamlanmadan bitirilmek zorunda kalınan Zimbardo' nun deneyi vardır. Bu deneyde birbirinin arkadaşı olan öğrenciler, okulun hapishaneye çevrilen katında denek olarak kullanılmakta ve deneyin amacı ''insanların üniforma ve güç sahibi olduklarında en yakınlarına bile, sevdikleri olsa bile onlara üç uygulayıp-uygulamayacaklarına'' cevap aramaktır. Deneyde kullanılan denekler iki gruba ayrılıyor (yanlış hatılamıyorsam) ve bir grup mahkum diğer grup da onların üzerinde hakimiyet sağlayacak, onları bir düzene sokacak gardiyan benzeri bir grup oluyor. Deneyin devam eden günlerinde düzeni sağlamakla görevli olan grup mahkum olan gruba yani en yakın arkadaşlarına, sevdiklerine güç kullanıyor. Bazen şiddetli bir şekilde vuruyor, hakaret bile ediyor. Bildiğim kadarı ile deney etiğe uygun olmadığı ve sonuçlarının zaten belli olması nedeni ile yarıda kesilmek zorunda kalıyor. Bu deneyden de ben şunları çıkarıyorum;

    1) İnsanlara otorite, üniforma ve güç verildiğinde kendi kimliklerinden ve kişiliklerinden kopabiliyor ve farklı bir kişiliğe bürünebiliyorlar.
    2) Her insanın doğasında diğer insanları kendi himayesi altına almak, onlar üzerinde güç sahibi olmak yattığı için ellerine geçen fırsatlarda bu güdüyü bastırmak istiyorlar.

    Solomon Ash' in deneyi ise bu katı kuralları olan iki deneyden farklı olarak fazla tepki almamıştır. Ash de insanların komformite( yani grubun kararlarına uyma ) davranışını daha iyi betimlemek için deneyler yapmıştır. Deneylerinde farklı boyda çizgiler, deneklere sırası ile göstermekte ve bunların hangisinin daha uzun veya kısa olduğunu sormaktadır. Denekleri tek tek odalara alıp sorduğunda deneklerin büyük bir yüzdesi vermektedir ancak denekleri beraber alıp sorduğunda bu oran belirgin bir şekilde düşmektedir. Çünkü toplu halde odaya aldığı deneklerin içinde sahte denekler vardı, bu denekler bilerek yanlış cevap vermekte ve deneyin amacı olan '' acaba insanlar kendi bildiklerinden taviz verip topluluğa uyacaklar mı '' sorusuna cevap bulmaya çalışıyorlardı. Denekler beraber alındığında insanların gruba uyma oranı beklendiği gibi artmıştır. Ben deneyden de ben şu sonuçları çıkarıyorum;

    1) İnsanlar gerçekliğin doğu algısına sahip olmadıklarında veya tereddütte kaldıklarında grubun kararlarından ve düşüncelerinden etkilenmektedirler.
    2) Grubun varlığı ve kararları; bireyleri grubun görüşleri doğrultusunda karar verme konusunda baskılayabilir.

    Konformite, itaat, güç, otorite kavramları üzerine bazı açılımlar sunan bu deneyler kannatimce modern psikoloji bilminin gelişmesine büyük katkılar sağlamıştır. Her ne kadar deney etiğine uygun olmadıkları düşünülse bile bu deneylerden elde edilen sonuçlar çok önemli bilgiler vermektedir. Ben bu deneyler hakkında kısaca bunları biliyorum ve bu sonuçları çıkardım. Sizler insan psikolojisi hakkında bu deneylerden neler anladınız veya katılmadığınız yönler var mı?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Relusion -- 4 Temmuz 2008; 2:01:37 >




  • Her ikinize de teşekkürler. Son zamanlarada okuduğum en güzel en ilginç yazılardı.

    Benim çıkardığım sonuç, kafamı çokça meşgul eden bir soruya cevap bulmamı sağladı. Hadi Irak'da Vietnam'da acımasızca katliam yapan askerleri bir kenara koyalım. Neticede kendi yurtalrından çok uzaktalar. İyi bir düşmanlık motivasyonları var.

    Sir Lanka'yı, Ruanda'yı, Kamboçya'yı çokça düşünürürüm. Derdim ki; nasıl olurda bir genç asker olup bir otorite altına girince hiç düşünmeden kendi ailesine, arkadaşlarına, komuşularına silah doğrultur hatta katilamlara ortak olur? Bunu ona nasıl bir ruh hali yaptırabilir? Artık biliyorum.
  • Merak eden arkadaşlar, her iki deneyin de bulunduğu ve sosyal psikolojide önemli yer edinen toplam 10 deneyin anlatıldığı "Hitler isteseydi" kitabını satın alabilirler. Deneylerin hepsi sosyal psikolojide önemli bir yere sahiptir ve bazıları arkadaşın da ifade ettiği gibi etik anlamda ciddi problemlere yol açmıştır.

    Milgram deneyini tasarlarken ikinci aşamada Almanya'ya geçip aynı çalışmayı Avrup'da da yapmayı planlıyordu; ancak Amerika'lılardan elde ettiği sonuçlar onu çok şaşırtmıştı ve beklediğinin aksine Amerika'lılarında aynı Naziler gibi itaat etme eğilimi göstermiştir.
  • vicdan neye dayaniyor nerden geliyor peki?
  • Başlangıçta, insanlar üzerinde deneyler yapılması fikri kulağa pek hoş gelmiyor elbette. Fakat deneyin sonuçlarına ve geri bildirimlere bakıldığında gayri ahlaki bir durum olduğunu düşünmüyorum. Elde edilen sonuçlar gerçekten de insanı tanımaya yönelik önemli bilgiler veriyor bizlere.
    Üstelik Nazilerin insanın kanını donduran deneyleri düşünüldüğünde kullanılan yöntemler son derece masum geliyor.

    Yapılan geri bildirimlerden şu cümle bile herşeyi açıklayıcı nitelikte;

    "Ne zaman kendi inançları doğrultusunda hareket ettiklerini ve ne zaman uysalca otoriteye itaat ettiklerini ayırt edebilen çok az insan var."

    Ayrıca deneylerin farklı coğrafyalarda tekrarlanan versiyonlarına bakıldığında, elde edilen oranlar hemen hemen aynı. Yani olaya Amerikalı, Alman,... şeklinde yaklaşmanın da pek fazla bir anlamı yok. İnsanlığın genel eğilimlerini çok güzel ortaya sermişler.

    (@relusion, katkıların için teşekkürler)



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi feylesof -- 4 Temmuz 2008; 16:20:54 >




  • Hocam ilginç ve çok önemli bilgiler veren bir deney olmakla beraber, ahlaki olduğunu düşünmek mümkün değil. Deneye katılan kişiler aldatılmıştır ve hiç uygun olmayan bir şekilde stres altına sokulmuştur. Böyle bir şeyin etik kabul edilmesi mümkün değildir ki, bugün artık psikolojide etik olmayan deneylere örnek olarak gösterilen bir çalışmadır...

    quote:

    Orjinalden alıntı: feylesof

    Başlangıçta, insanlar üzerinde deneyler yapılması fikri kulağa pek hoş gelmiyor elbette. Fakat deneyin sonuçlarına ve geri bildirimlere bakıldığında gayri ahlaki bir durum olduğunu düşünmüyorum. Elde edilen sonuçlar gerçekten de insanı tanımaya yönelik önemli bilgiler veriyor bizlere.
    Üstelik Nazilerin insanın kanını donduran deneyleri düşünüldüğünde kullanılan yöntemler son derece masum geliyor.

    Yapılan geri bildirimlerden şu cümle bile herşeyi açıklayıcı nitelikte;

    "Ne zaman kendi inançları doğrultusunda hareket ettiklerini ve ne zaman uysalca otoriteye itaat ettiklerini ayırt edebilen çok az insan var."

    Ayrıca deneylerin farklı coğrafyalarda tekrarlanan versiyonlarına baklıdığına elde edilen oranlar hemen hemen aynı. Yani olaya Amerikalı, Alman,... şeklinde bakmanın da pek fazla bir anlamı yok. İnsanlığın genel eğilimlerini çok güzel ortaya sermişler.

    (@relusion, katkıların için teşekkürler)




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • bazı arkadaslar her ne kadar etik değil gibi sözler sarfetmiş olsalarda kendi açımdan baktıgımda gerçekten çok ilginç çok güzel bir deney olmuş.kendimden örnek vererek bugüne kadar bir defa vicdanım ile otorite arasında kaldım ve vicdanıma yenik düştüm o zman kendimle gurur duymuştum şimdi bu yazıyı okudum ikinci kez gurur duyuyorum.kendime güvenim arttı ve doğru ile yanlışı ayırt edip hiç korkmadan savunabileceğime inanıyorum.ayrıca bu yazıyı paylaşan arkadaşlara çok teşekkür ediyorum

    SAYGILAR
  • quote:

    Orjinalden alıntı: netkingv

    Hocam ilginç ve çok önemli bilgiler veren bir deney olmakla beraber, ahlaki olduğunu düşünmek mümkün değil. Deneye katılan kişiler aldatılmıştır ve hiç uygun olmayan bir şekilde stres altına sokulmuştur. Böyle bir şeyin etik kabul edilmesi mümkün değildir ki, bugün artık psikolojide etik olmayan deneylere örnek olarak gösterilen bir çalışmadır...




    Bahsettiğin gibi kullanılan yöntemler nedeniyle epeyce tartışılan ve eleştirilen bir deneymiş ama elde edilen sonuçların başka türlü açığa çıkarılmasını sağlayacak gerçekçi bir yol var mıdır acaba diye de düşünmeden edemiyor insan. Her ne kadar sert bir şekilde eleştirilse de gördüğüm kadarıyla hala bu deneye birçok yerde atıfta bulunuluyor.




  • Hocam etik olmadığını laf olsun diye vurgulamadım. Kendim psikologum ve psikoloji eğitimi almış birisi olarak sarf ettim bütün o sözleri. Yukarıda da vurguladığım gibi, Milgram'ın deneyi etik ihlale örnek olarak anlatılır derslerde. Günümüzde aynı deneyi alenen tekrarlamak mümkün değildir. O zamanlar etik kurallar günümüzdeki kadar oturmadığı için Milgram deneyini gerçekleştirebilmiştir...

    quote:

    Orjinalden alıntı: ist_eco

    bazı arkadaslar her ne kadar etik değil gibi sözler sarfetmiş olsalarda kendi açımdan baktıgımda gerçekten çok ilginç çok güzel bir deney olmuş.kendimden örnek vererek bugüne kadar bir defa vicdanım ile otorite arasında kaldım ve vicdanıma yenik düştüm o zman kendimle gurur duymuştum şimdi bu yazıyı okudum ikinci kez gurur duyuyorum.kendime güvenim arttı ve doğru ile yanlışı ayırt edip hiç korkmadan savunabileceğime inanıyorum.ayrıca bu yazıyı paylaşan arkadaşlara çok teşekkür ediyorum

    SAYGILAR




  • Evet psikolojide maalesef böyle bir problem var, aslında birçok bilim dalında da aynı problem var. Yani insanlığa bir şeyler kazandırma pahasına insanlara (ve hayvanlara) istediğimiz gibi deneyler uygulayabilir miyiz? İnsanlara uygulama konusunda genel olarak pek problem çıkmasa da (uygulanmaz), hayvanlara yönelik hala tam oturmuş bir durumun olduğu söylenemez (psikolojinin meşhur fareleri )...

    quote:

    Orjinalden alıntı: feylesof


    quote:

    Orjinalden alıntı: netkingv

    Hocam ilginç ve çok önemli bilgiler veren bir deney olmakla beraber, ahlaki olduğunu düşünmek mümkün değil. Deneye katılan kişiler aldatılmıştır ve hiç uygun olmayan bir şekilde stres altına sokulmuştur. Böyle bir şeyin etik kabul edilmesi mümkün değildir ki, bugün artık psikolojide etik olmayan deneylere örnek olarak gösterilen bir çalışmadır...




    Bahsettiğin gibi kullanılan yöntemler nedeniyle epeyce tartışılan ve eleştirilen bir deneymiş ama elde edilen sonuçların başka türlü açığa çıkarılmasını sağlayacak gerçekçi bir yol var mıdır acaba diye de düşünmeden edemiyor insan. Her ne kadar sert bir şekilde eleştirilse de gördüğüm kadarıyla hala bu deneye birçok yerde atıfta bulunuluyor.




  • Dark City diye bi film vardı.Uzaylılar insanların hafızalarıyla oynayıp insan olmanın nasıl bişey olduğunu araştırıyodu.O film geldi aklıma.İnsan davranışları genelde birbirinin çok benzeri.Farklılaştıran ise çevre faktörleri..
  • @ netkingv; Psikoloji deneylerinde deneklere minumum düzeyde fiziksel (şok, ısı, basınç, soğuk) veya psikolojik (kaygı, stres) baskı uygulamadan önemli bulgulara ulaşamazsınız. Eğer; deney sonucunda elde edeceğiniz geribildirim, o bilim dalının çözümlenmesi açısından önemli açılımlar sunuyorsa bu deneyin yapılmasında etik olarak bir sakınca yoktur. Kaldı ki; otorite, itaat, güç, konformite gibi kavramlar hakkında çok önemli bilgilerin elde edildiği deneylerden bahsediyoruz. Belki de bu deneyler yapılmasaydı modern psikoloji bilimi bugün bu hızla gelişmeyecekti. Bu bakımdan bu deneylerin önemini bu noktada bir kez daha vurgulamak gerekir. Milgram' ın deneyine yöneltilen eleştiriler her ne olursa olsun o, bu deneyde hiçbir deneğe fiziksel açıdan bir zarar vermemiştir. Milgram ancak gerçek denekleri aldatarak bu deneyi yapabilir ve otoriteye karşı duyulan itaat duygusunu anlayabilirdi. Bu deneyin eleştirilebilecek tek noktası; gerçek deneklerin psikolojik açıdan ''aldatılma'' duygusuna kapılmalarından dolayı deney etiğine uygun olmadığı olabilir. Bu tür durumlarda deneklere; onlara ufak bir yalan söylemeden bu deneyin yapılamayacağını, kendilerinin de bu deneyde çok büyük bir pay sahibi olduklarını, bu deneye çok emek verildiğini ve mümkün olduğunca zararlar en aza indirgenerek yapıldığı anlatılmalıdır.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Relusion -- 4 Temmuz 2008; 22:50:55 >




  • Fiziksel zarar verilmemiştir; ancak verilen ruhsal zarar ne olacak, kişinin kendisine yönelik oluşan olumsuz imge ne olacak... Bu hiç de küçük bir yalan denilebilecek bir durum değildir. Hocam psikoloji ve bilim etiğini neye dayanarak ele alıyorsun bilmiyorum; fakat yukarıda da belirttiğim gibi uzmanlık alanım olmasından dolayı bu kadar kesin ifadelerle yaklaşıyorum. Milgram'ın deneyi etik değildir ve bu anlamda savunulabilecek bir tarafı yok; ancak deneyin hakkını elbette vermek gerek. Deneyin bilime katkısını vurgulayabilirsiniz; ama lütfen etik olduğunu iddia etmeyin... O dönemde yapılmış etiğe aykırı birçok deney bulunmaktadır. Bunlardan birisi de Zimbargo'nun Tutuk Evi deneyidir. Filmi de çevrilmişti, eğer izleme fırsatınız olduysa, filmin nasıl sonuçlandığını da biliyorsunuzdur. Gerçek deney nasıl sonuçlanmıştı tam hatırlamıyorum (filmdeki kadar dramatik değildi diye hatırlıyorum), fakat bilim uğruna insanları travmatik bir yaşantıya sokamazsınız. Milgram'ın deneyinde de insanlar travmatik bir yaşantıya sokulmuştur. Kısaca yapılacak deneylerin insanlara fiziksel ve ruhsal olarak zarar vermemesi gerekmektedir...



    quote:

    Orjinalden alıntı: Relusion


    @ netkingv; Psikoloji deneylerinde deneklere minumum düzeyde fiziksel (şok, ısı, basınç, soğuk) veya psikolojik (kaygı, stres) baskı uygulamadan önemli bulgulara ulaşamazsınız. Eğer; deney sonucunda elde edeceğiniz geribildirim, o bilim dalının çözümlenmesi açısından önemli açılımlar sunuyorsa bu deneyin yapılmasında etik olarak bir sakınca yoktur. Kaldı ki; otorite, itaat, güç, konformite gibi kavramlar hakkında çok önemli bilgilerin elde edildiği deneylerden bahsediyoruz. Belki de bu deneyler yapılmasaydı modern psikoloji bilimi bugün bu hızla gelişmeyecekti. Bu bakımdan bu deneylerin önemini bu noktada bir kez daha vurgulamak gerekir. Milgram' ın deneyine yöneltilen eleştiriler her ne olursa olsun o, bu deneyde hiçbir deneğe fiziksel açıdan bir zarar vermemiştir. Milgram ancak gerçek denekleri aldatarak bu deneyi yapabilir ve otoriteye karşı duyulan itaat duygusunu anlayabilirdi. Bu deneyin eleştirilebilecek tek noktası; gerçek deneklerin psikolojik açıdan ''aldatılma'' duygusuna kapılmalarından dolayı deney etiğine uygun olmadığı olabilir. Bu tür durumlarda deneklere; onlara ufak bir yalan söylemeden bu deneyin yapılamayacağını, kendilerinin de bu deneyde çok büyük bir pay sahibi olduklarını, bu deneye çok emek verildiğini ve mümkün olduğunca zararlar en aza indirgenerek yapıldığı anlatılmalıdır.




  • quote:

    Orjinalden alıntı: netkingv

    O dönemde yapılmış etiğe aykırı birçok deney bulunmaktadır. Bunlardan birisi de Zimbargo'nun Tutuk Evi deneyidir. Filmi de çevrilmişti, eğer izleme fırsatınız olduysa, filmin nasıl sonuçlandığını da biliyorsunuzdur. Gerçek deney nasıl sonuçlanmıştı tam hatırlamıyorum (filmdeki kadar dramatik değildi diye hatırlıyorum),


    o filmin adı "das experiment" dir

    ayrıca lisede psikoloji dersinde milgram ın deneyini öğrenmiştik çok etkilenmiştim

    güzel bir konu olmuş katkı sağlayan arkadaşlara teş. ediyorum

    katliyamların mantığını daha iyi anlayabiliyoruz
    peki bunlara benzer başka deneyler var mı?
  • Merhaba hocam,
    Milgram'ın deneyi kadar çarpıcı olmasalar da "Hitler İsteseydi" kitabında gerçekten ilginç sonuçlar veren 10 tane sosyal psikoloji araştırması bulunmakta, eğer fırsatınız varsa alıp okumanızı tavsiye ederim. Onun dışında Muzaffer Sherif'in önemli 2 araştırması bulunmakta. Birisi sözünü ettiğim kitapta anlatılmakta, diğeri de "The Robbers Cave" deneyidir. İngilizce linkini veriyorum ve fırsatım olursa daha sonra Türkçe de anlatmaya çalışırım.

    http://en.wikipedia.org/wiki/Muzafer_Sherif

    Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum, fakat Muzaffer Sherif isminde Sherif ingilizce yazılmıştır! Ne yazık ki Muzaffer Şerif 1940'larda siyasi nedenlerden dolayı Türkiye'yi terk etmiştir ve sosyal psikolojinin babalarından sayılabilecek bir insan araştırmalarını Amerika'da sürdürmüştür. Doğal olarak soyadı da farklı yazılmaya başlanmıştır. Bilim adamlarımızı küstürmemiz ne kadar acı değil mi?


    quote:

    Orjinalden alıntı: bahtiyar0011


    quote:

    Orjinalden alıntı: netkingv

    O dönemde yapılmış etiğe aykırı birçok deney bulunmaktadır. Bunlardan birisi de Zimbargo'nun Tutuk Evi deneyidir. Filmi de çevrilmişti, eğer izleme fırsatınız olduysa, filmin nasıl sonuçlandığını da biliyorsunuzdur. Gerçek deney nasıl sonuçlanmıştı tam hatırlamıyorum (filmdeki kadar dramatik değildi diye hatırlıyorum),


    o filmin adı "das experiment" dir

    ayrıca lisede psikoloji dersinde milgram ın deneyini öğrenmiştik çok etkilenmiştim

    güzel bir konu olmuş katkı sağlayan arkadaşlara teş. ediyorum

    katliyamların mantığını daha iyi anlayabiliyoruz
    peki bunlara benzer başka deneyler var mı?



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi netkingv -- 5 Temmuz 2008; 10:03:55 >




  • @ netkingv; Konuyu açan üyenin ardından yazdığım yazıda her 3 büyük deney için görüşlerimi, etik olup olmadıklarını (kendi görüşlerim dahilince) ve deneyden çıkan sonuçları yorumladım. Zimbardo' nun yarıda kalan deneyi hakkında yeteri kadar bilgi sahibiyim. Deneye çok büyük tepkiler geldiğinden ve insanların otoriteye bağlı güç elde ettiğinde ne kadar acımasız olacağı henüz deney bitmeden anlaşıldığından dolayı deney yarıda kesilmiştir.

    Milgram' ın deneyinin etik olup olmadığına gelince; Psikoloji biliminde ihtisas sahibi biri olduğunuzu belirtmişsiniz. Bildiğimiz gibi Skinner deneylerinde farelere şok( negatif pekiştireç ) vermektedir. Skinner bunu zevk için yapmamıştır, ölçmekte olduğu olguyu başka türlü ölçemeyeceğini ve hayvana bu baskıya mahruz bırakmaktan başka çaresi olmadığını bilmektedir. Burada da fiziksel bir zarar sözkonusudur ancak yine etik ihlali sözkonusu değildir. Çünkü Skinner' ın çalışmaları da psikoloji bilimine yeni çığırlar açmıştır ve hayvanlara en az düzeyde fiziksel baskı uygulamıştır. Psikoloji deneyleri acısız, sancısız olmaz. Deney acısız, sancısız, kaygısız olursa zaten psikoloji bilimi günümüzde bu durumda olmazdı. Psikoloji bilimini pozitif bilimlere kaynaştıran tarafı işte bu deneylerdir. Deney olmaksızın bir olgu hakkında teorik bilgiler yetersiz kalır, deneyler teorik bilgilerin oluşması ve kuvvetlenmesi için yapılmış pratiklerdir.

    - Etik olmayan husus; denekleri gereğinden fazla psikolojik ve fiziksel zarar vermektir. Psikoloji biliminin etiğinde deneklere hiçbir şekilde psikolojik ve fiziksel zarar verilmez diye bir kural yoktur. Aksine eğer deneyin konusu psikoloji için önemli ise deneklere minimum düzeyde baskı uygulayabilirsiniz diye belirtilir. Bu zararın da telafileri deney sonrasında deneklerle yapılacak görüşmeler ile telafi edilir.

    ''Otoriteye olan itaati açıklamak için bir deney planlasaydınız; Milgram' ın deneyinden daha az psikolojik zarar verecek bir deney planlayabilir miydiniz? '' Bu sorunun cevabını öncelikle sizden almak istiyorum. Yalnız soruya cevap verirken deneyin yapıldığı yıllardaki psikoloji bilgisi birikimini de gözönüne almanız gerekmektedir.


    Deneklere psikolojik zarar verilse bile bunun da telafi yöntemleri vardır. Elbette para vermek bu iş için bir çözüm değildir ancak katılan deneklerin hepsi gönüllü bir şekilde ve para karşılığında katılmıştır.

    1) Deney bitiminde Milgram deneklere kendilerini aldatmadan deneyin gerçek sonuçlarını göremeyeceğini söylemiştir. Bunun için deneklerden özür dilemiştir.
    2) Deneklere bu deneyde çok önemli görevler üslendiklerini, psikoloji bilimi için yeni ufuklar açan bilgilere katkıları olduğunu belirtmiştir.
    3) Bu deneyi yapmak için oldukça emek verdiğini, bu emeğin sonuçlarını almak için bunun zorunlu olduğunu belirtmiştir.

    * Hal böyle iken ''hala'' deneylerde tüm yaşamlarını etkileyecek bir aldatılma hissinin oluşacağını iddia etmek doğru bir yaklaşım değildir. Denek sadece bir deneye katılmış ve deneyin yapısı itibarı ile ufak bir yalana mahruz kalmıştır. Hiçbir insan bunun açıklaması yapıldığı halde sırf bu tür bir duygudan dolayı yaşamında psikolojik sorunlar yaşamamıştır. Bu deneyler olmasaydı bu gün psikoloji bilimi davranışları açıklama konusunda kısır kalırdı. Siz modern psikoloji biliminin gelişmesin ve pozitif bir bilim olma yolunda ilerlemesin gibi bir yaklaşım içerisindesiniz. BU yaklaşımı da deneklerin mimumum düzeyde zarar uğratıldığını bilerek savunmak kanımca çok yanlıştır. Hele ki psikoloji ihtisası almış bir kişii olarak.




  • Hocam bilime katkısı önemli olabilir bu noktada hem fikiriz elbette. Skinner'ın deneyleri farelerle ya da köpeklerle olmasından dolayı ayrı bir konu. Fakat Skinner'ın izinden giden Watson'un koşullanma deneyine ele alırsak yine etik bir problemle karşılaşırız. Watson çalışmasında bir bebeği (çocuk) beyaz ve tüylü nesnelere karşı olumsuz yönde koşullamıştır. Deneyde çocuk her seferinde beyaz tüylü bir hayvan (tavşan olabilir, bu konuda bir belirsizlik var) ile karşılaştırıldığında seslice bir gonk sesi çalınmıştır. Bir süre sonra çocuk her beyaz ve tüylü hayvanı gördüğünde gonk sesi olmaksızın korku belirtileri göstermiştir. Hatta bir süre sonra annesinin beyaz ve tüylü kıyafetlerinden de korkmaya başlamıştır. Örneğin bu deneyde evet Watson klasik koşullanmaya ciddi bir katkı sağlamıştır, şuanda psikolojide oldukça temel bir kuraldır; ancak kalkıp bu çocuğa yapılanın etik olduğunu iddia edemeyiz... Çocukta kalıcı psikolojik bir problem oluşmuştur "beyaz ve tüylü her türlü nesneden korkmak gibi"...

    Yine bilim etiği açısından bakacak olursak, psikolojik zarar biraz belirsiz olmakla beraber bir biyologun çalışmasını ele alalım. Bilim adına katkı sağlamak amacıyla bir kişiye zarar verebilecek bir ilacı denemesi ne kadar etiktir... Lütfen olaya bu bağlamda bakalım. Bilim adına zarar vermek pahasına bir şeyler maalesef yapamayız. Hocam yine tekrarlıyorum, psikoloji eğitimi verilirken Milgram ve Zimbargo'nun deneyleri etik anlamda problemli deneylere örnek olarak gösterilir. Bütün belirtmek istediğim budur...

    quote:

    Orjinalden alıntı: Relusion


    @ netkingv; Konuyu açan üyenin ardından yazdığım yazıda her 3 büyük deney için görüşlerimi, etik olup olmadıklarını (kendi görüşlerim dahilince) ve deneyden çıkan sonuçları yorumladım. Zimbardo' nun yarıda kalan deneyi hakkında yeteri kadar bilgi sahibiyim. Deneye çok büyük tepkiler geldiğinden ve insanların otoriteye bağlı güç elde ettiğinde ne kadar acımasız olacağı henüz deney bitmeden anlaşıldığından dolayı deney yarıda kesilmiştir.

    Milgram' ın deneyinin etik olup olmadığına gelince; Psikoloji biliminde ihtisas sahibi biri olduğunuzu belirtmişsiniz. Bildiğimiz gibi Skinner deneylerinde farelere şok( negatif pekiştireç ) vermektedir. Skinner bunu zevk için yapmamıştır, ölçmekte olduğu olguyu başka türlü ölçemeyeceğini ve hayvana bu baskıya mahruz bırakmaktan başka çaresi olmadığını bilmektedir. Burada da fiziksel bir zarar sözkonusudur ancak yine etik ihlali sözkonusu değildir. Çünkü Skinner' ın çalışmaları da psikoloji bilimine yeni çığırlar açmıştır ve hayvanlara en az düzeyde fiziksel baskı uygulamıştır. Psikoloji deneyleri acısız, sancısız olmaz. Deney acısız, sancısız, kaygısız olursa zaten psikoloji bilimi günümüzde bu durumda olmazdı. Psikoloji bilimini pozitif bilimlere kaynaştıran tarafı işte bu deneylerdir. Deney olmaksızın bir olgu hakkında teorik bilgiler yetersiz kalır, deneyler teorik bilgilerin oluşması ve kuvvetlenmesi için yapılmış pratiklerdir.

    - Etik olmayan husus; denekleri gereğinden fazla psikolojik ve fiziksel zarar vermektir. Psikoloji biliminin etiğinde deneklere hiçbir şekilde psikolojik ve fiziksel zarar verilmez diye bir kural yoktur. Aksine eğer deneyin konusu psikoloji için önemli ise deneklere minimum düzeyde baskı uygulayabilirsiniz diye belirtilir. Bu zararın da telafileri deney sonrasında deneklerle yapılacak görüşmeler ile telafi edilir.

    ''Otoriteye olan itaati açıklamak için bir deney planlasaydınız; Milgram' ın deneyinden daha az psikolojik zarar verecek bir deney planlayabilir miydiniz? '' Bu sorunun cevabını öncelikle sizden almak istiyorum. Yalnız soruya cevap verirken deneyin yapıldığı yıllardaki psikoloji bilgisi birikimini de gözönüne almanız gerekmektedir.


    Deneklere psikolojik zarar verilse bile bunun da telafi yöntemleri vardır. Elbette para vermek bu iş için bir çözüm değildir ancak katılan deneklerin hepsi gönüllü bir şekilde ve para karşılığında katılmıştır.

    1) Deney bitiminde Milgram deneklere kendilerini aldatmadan deneyin gerçek sonuçlarını göremeyeceğini söylemiştir. Bunun için deneklerden özür dilemiştir.
    2) Deneklere bu deneyde çok önemli görevler üslendiklerini, psikoloji bilimi için yeni ufuklar açan bilgilere katkıları olduğunu belirtmiştir.
    3) Bu deneyi yapmak için oldukça emek verdiğini, bu emeğin sonuçlarını almak için bunun zorunlu olduğunu belirtmiştir.

    * Hal böyle iken ''hala'' deneylerde tüm yaşamlarını etkileyecek bir aldatılma hissinin oluşacağını iddia etmek doğru bir yaklaşım değildir. Denek sadece bir deneye katılmış ve deneyin yapısı itibarı ile ufak bir yalana mahruz kalmıştır. Hiçbir insan bunun açıklaması yapıldığı halde sırf bu tür bir duygudan dolayı yaşamında psikolojik sorunlar yaşamamıştır. Bu deneyler olmasaydı bu gün psikoloji bilimi davranışları açıklama konusunda kısır kalırdı. Siz modern psikoloji biliminin gelişmesin ve pozitif bir bilim olma yolunda ilerlemesin gibi bir yaklaşım içerisindesiniz. BU yaklaşımı da deneklerin mimumum düzeyde zarar uğratıldığını bilerek savunmak kanımca çok yanlıştır. Hele ki psikoloji ihtisası almış bir kişii olarak.




  • @ netkingv ;

    Siz: '' Psikoloji bilimine katkı sağlasın veya sağlamasın, yapılacak deneylerde insanlara veya hayvanlara minimum da olsa zarar veremezsiniz. Deneyi bu şekilde yapmak zorundasınız. Aksi halde etik ihlali yapmış olursunuz. Psikoloji bilimine katkısı vardır ama yapılmaması gerekirdi ve ben tasvip etmiyorum'' ( Umarım doğru belirtmişimdir )

    Ben: '' Konformite, itaat, güç, otorite gibi kavramların çözümlenmesi, daha iyi açıklanması amacıyla yapılacak, fiziksel ve psikolojik zararlar en aza indirgenerek yapılan deneyler, deney sonrasında bu sorunların bir şekilde giderilmesi şartıyla yapılmasında etiğe aykırı bir durum yoktur. Eğer araştırmacı deneyini yürütebilmek için başka bir yol bulamamış ise deneklere mimimum düzeyde baskı uygulayabilir. Psikoloji deneyleri acısız, sancısız olmaz. ''


  • Tam böyle değil hocam, aslında eminimki aynı şeyleri düşünüyoruzdur. "Siz" kısmında ifade ettiğiniz minimum da olsa zarar veremezsiniz şeklinde değil düşüncem. Belki şöyle ifade edilebilir, minimum düzeyde stres yaşatılabilir, fakat zarar veremeyiz. Yani bu benim düşüncem değil, etik kurallar dahilinde zarar verme hakkımız yok... Bunu deneysel derslerimizde çok tartışmışızdır, "eee hocam şimdi biz bunu araştıramayacak mıyız" türünden sorular gelmiştir. Örneğin şizofreninin tedavisine katkı sağlayacak diye şizofren olmayan birisini şizofren yapamayız. Milgram'ın deneyine gelecek olursak, kimse Milgram'ı hapse yollamadı; fakat etik anlamda sorunlu bir deney. Bir bilim insanı mümkün olduğunca bunlardan kaçınmalıdır. Milgram deneyine başlamadan önce böyle bir manzarayla karşılaşmayı beklemiyordu. Zaten bundan dolayı deneyin sonunda acaba zarar verdim mi diye kaygılanmıştır... Belki ciddi travmatik belirtilere yol açmış olsaydı, çok daha ciddi eleştirilirdi. Zimbargo'nun deneyini düşünelim. Olay çığrından çıkmak üzereyken deney sonlandırılmış. Peki, henüz yeterince veri elde edilmemiş olsaydı, deneyin sürdürülmesi ne kadar etik olurdu? İfade etmek istediğim bu... Sınırın iyi belirlenmesi gerekir. Milgram farkında olmadan ciddi bir risk almıştır...


    quote:

    Orjinalden alıntı: Relusion


    @ netkingv ;

    Siz: '' Psikoloji bilimine katkı sağlasın veya sağlamasın, yapılacak deneylerde insanlara veya hayvanlara minimum da olsa zarar veremezsiniz. Deneyi bu şekilde yapmak zorundasınız. Aksi halde etik ihlali yapmış olursunuz. Psikoloji bilimine katkısı vardır ama yapılmaması gerekirdi ve ben tasvip etmiyorum'' ( Umarım doğru belirtmişimdir )

    Ben: '' Konformite, itaat, güç, otorite gibi kavramların çözümlenmesi, daha iyi açıklanması amacıyla yapılacak, fiziksel ve psikolojik zararlar en aza indirgenerek yapılan deneyler, deney sonrasında bu sorunların bir şekilde giderilmesi şartıyla yapılmasında etiğe aykırı bir durum yoktur. Eğer araştırmacı deneyini yürütebilmek için başka bir yol bulamamış ise deneklere mimimum düzeyde baskı uygulayabilir. Psikoloji deneyleri acısız, sancısız olmaz. ''







  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.