Şimdi Ara

Sosyal evrim ve toplumların değişim süreçleri

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir (1 Mobil) - 1 Masaüstü1 Mobil
5 sn
12
Cevap
0
Favori
6.751
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
Öne Çıkar
0 oy
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • Doğadaki her şey bir değişim halindedir. Çevremizde gördüğümüz tüm canlılar değişim gösterirler. Bununla birlikte bütün canlılar doğarlar, büyürler ve ölürler. Bunlar hep bir gelişimin basamaklarıdır ve özellikle insanlar için büyük önem taşıyan dönüm noktalarıdır.

    Nasıl ki insanlar ve çevre bir değişim içerisinde ise insanların oluşturdukları toplumlar, ülkeler de bir değişim, gelişim kısacası bir evrilme süreci içerisindedirler. Bu sürece kısaca sosyal evrim, değişim adını verebiliriz.

    Tarihte sosyal evrim konusunda önemli sosyologlar vardır. Bunlardan en önemlileri Herbert Spencer ve Auguste Comte' dir. Her iki sosyolog da sosyolojinin bir bilim olarak gelişmesi için önemli katkılarda bulunmuşlardır ve toplumların da canlılar gibi değiştiğini, geliştiğini savunmuşlardır. Toplumlar da aslında canlıdırlar, dinamiktirler ve değişirler.

    Herbert Spencer , toplumların sürekli bir sosyal evrim içerisinde olduğunu savunmuştur. Ona göre bir topluma müdahale edilmedikçe, o toplum kendiliğinden mükemmel olan düzene doğru ilerleyecektir. Spencer' e göre toplumlar homojenden heterojenliğe, basitten karmaşığa, askeri düzenden sanayi düzenine doğru gelişim gösterecektir. Toplumlara müdahale edilmemeli ve gelişim süreçlerine dokunulmamalıdır. Toplum zaten mükemmel olan sanayileşmeye doğru kendiliğinden evrilecek dinamiği içinde barındırır. Sanayi toplumunda ise faklı uzmanlık alanları olduğundan dolayı insanların birbirine olan bağımlılıkları artacaktır.

    Auguste Comte de evrimci bir sosyolog. Ona göre tüm toplumlar önce teolojik daha sonra metafizik ve en nihayetinde pozitivist aşamaya ulaşacaklardır. Teolojik aşamada toplumlar çevrelerinde olup bitenleri açıklamak için Tanrıları kullanmışlardır, metafizik aşamada ise ruh gibi kavramlar geniş yer bulmaktadır. Metafizik, pozitivizme geçmek için bir basamak taşıdır. En nihayetinde tüm modern toplumlar pozitivist aşamaya ulaşacaklardır. Böylece evrimlerini tamamlayacaklardır. Pozitivist aşamada insanlar deney ve gözlem ile olguları açıklayacaklardır.

    Ayrıca Comte Fransız ihtilalinden kaynaklanan birtakım çatışamalardan dolayı muhafazakar ve devrimci kesimleri uzlaştırma çabası içerisinde ''toplumsal dinamik'' ve ''toplumsal statik'' kavramlarını açıklamaya çalışmıştır. Toplumsal statik bir toplumun değişmez kurallarını yansıtırken, toplumsal dinamik ise toplumda yeniliğin kaçınılmaz olduğunu belirtir. bu bakımdan her iki kavram da hem değerlerin korunmasında hem de yeniliklerin gerçekleşmesinde önemlidir.


    Her iki sosyologun da toplumların evrimi konusundaki görüşlerini bilgilerim çerçevesinde aktarmaya çalıştım. Sizce toplumlar böyle bir değişim içerisinde midir? Bu değişime müdahale edilmeli midir? Günümüzde toplumların gelişimine müdahale yoluna başvuruluyor mu? Küreselleşmenin insanlık ailesine ve toplumlara sundukları bu gelişime ne kadar etki ediyor? Bu gelişim sürecinde Türkiye nerdedir? Küreselleşme toplumların gelişiminin engeli midir?

    Sorular çoğaltılabilir. Biraz da bunlar üzerine konuşalım, fikirlerimizi yazalım. Şimdiden yorum yazan herkese teşekkür ederim.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Relusion -- 7 Nisan 2008; 8:57:08 >



    _____________________________




  • pozitivist yaklaşıma katılmıyorum..
    _____________________________
    kutu kutu vazelinler...
  • quote:

    Orjinalden alıntı: thy majesty

    pozitivist yaklaşıma katılmıyorum..


    Auguste Comte' ye göre pozitivizm aşamasına ulaşmış tüm toplumlar doğayı açıklamak için deney ve gözlem yoluna başvururlar. Mutlak bilgiye deney ve gözlem ile ulaşılır.

    Modern ve bilim açısından gelişmiş ülkelere bakıldığında hep bu aşamada olduklarını görüyoruz. Mesela şu an olguları açıklamak için Tanrıları kullanmıyoruz.

    Deprem oldu diyoruz bunun nedeni fay hattından kaynaklıdır diyoruz. Tanrıların ceza vermesi demiyoruz.

    Bence Comte iyi bir tespit yapmış. Toplumların gelişim sırası doğru ama metafizik aşama ortadan kalkabilir bazı toplumlarda.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Relusion -- 7 Nisan 2008; 19:00:46 >
    _____________________________
  • bu konuda fazlası ile bilgim var teşekkür ederim..
    ancak şu ana kadarki gelişim zaten belli bir evreye kadar gerçekleşmişti comte'un yaşadığı dönemde..
    güzel bir mantıkla bu görüşü desteklemiştir de zaten..
    ancak metafizik kavramların yok olması ve ürün olarak bilim anlayışı ile bilginin hepsine ulaşmak biraz ilginç..
    ürün olarak bir gelişim\değişim her zaman gerçekleşmez..ve belli bir evrim(mükemmelliğe geçiş..uyarlama..aydınlanma..doğru bilgiye ulaşma) süreci yoktur..ürün olarak bilim anlayışına yöneltilen başlıca karşıt fikirleri okursanız daha iyi anlarsınız beni..
    bu açıdan; etkinlik olarak bilim anlayışına bakınca..pozitivist yaklaşım bana uzak gelmekte..


    ancak toplumlar tabiki bir değişim içerisindedir..bu mükemmelliğe ulaşmak değildir kanımca..ortak bir mekanizma daha güzele kayıyorsa bilemem..şayet aydınlanmış ve bilinçli insanların oluşturduğu bir topluma ulaşmak için sosyalist düzene geçmek bir basamak ise bu evreye gelene kadar kapitalizm tüm kötü yüzü ile bir çok devleti çağın gerisine sürüklemiştir..bu basamakları genel bir anlayış,ileriye giderken izlediğimiz adımlar olarak görebiliriz..ancak belli bir dengesizlik büyümekle kalmayıp zorunlu dengeyi getirebilir..

    şayet bir gelişim varsa zamanla, oldukça ilerisi için daha gelişememiş beynimizle yorum yapmak ne akdar doğrudur bilemem..
    _____________________________
    kutu kutu vazelinler...




  • Sanırım postmodernist görüşleri kastediyorsunuz.

    Comte bir noktayı da atlamış. Belki o zamanın koşullarında içinde bulunduğu toplum sürekli bir gelişime doğru yol alıyordu. Örneğin Fransız ihtilali ile eşitlik, özgürlük gibi kavramlar gündeme geldikçe bilimin ilerlemesi kaçınılmazdı. Ancak bu genelleme yapmak için yeterli değildir.

    Günümüzde bütün toplumlar sürekli mükemmelliğe doğru gitmiyor. Politika yanlışlıkları toplumları geriye de götürebiliyor. Ayrıca toplumlara müdahale edilmemesi gibi bir durum da sözkonusu değil. Her toplum mutlaka diğer toplumlarla etkileşim içerisinde, sorunları bile çözmede bazen kendine yetemiyor. Bu nedenle AB gibi çeşitli örgütlenmeler ortaya çıktı.

    Kısacası bir toplumun tamamen izole olması gibi bir durum sözkonusu olamaz. Bu bakımdan evrimci yaklaşım biraz eksik gibi. Günümüz toplumlarının hepsinin sosyal evrimine müdahale ediliyor.
    _____________________________




  • çok güzel ifade etmişsiniz demek istediklerimi teşekkür ederim..
    ve şu var,tanrı yaklaşımı dahilinde bir mantıksızlık yok burda,bu açıdan tanrıyı var olarak ele alırsak son nokta,bilincin apaçık ve tanrıyı doğu bilgilerle kavraması olmasıdır..bu da yanlışlanamaz,kesinleştirilemeyeceği gibi..bu açıdan sadece bir fikir olarak ele almakla yetinmeliyiz diye düşünüyorum..
    öte yandan, bu yaklaşımlar çerçevesinde metafizikten bahsetmenin anlamsızlığına değinilir..ancak ben metafiziğin de yorumlanması taraftarıyım..bir evrim herşeyiyle her şeye etki ediyorsa(bireysel,toplumsal) felsefede comte'un dediğin gibi kalmalı ise felsefe,bilimin sonuçlarını değerlendiren kısıtlı bir disipline dönüşmüş olur..o zaman bilim felsefesinin bile tamamını kapsamayan(bilimin gerekliliği en azından felsefede yer alır ama bilimi zaten mutlak kabul eden birikimsel bilgide bilimi direk olmalı diye kabul ederek işe başlarız) indirgenmiş bi dalda kalır felsefe..
    Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz acaba?
    _____________________________
    kutu kutu vazelinler...




  • Burada bahsedilen her toplumun bir şekilde evrim geçirdiğidir ancak hem Comte hem de Spencer bütün toplumların her zaman ileriye doğru, kusursuza doğru evrildiğini savunmuşlardır. Bu çıkarım yanlış. Günümüzde görüyoruz ki bütün toplumlar her zaman mükemmelliğe doğru yol almıyor veya evrimine müdahale ediliyor. Koşullar buna ister istemez zorluyor. Ancak değişmeyen bir şey var o da değişmenin kendisi. İster pozitif isterse negatif olsun bir değişme sözkonusu. Değişme ise ilerleme ve gerilemeye göre değer yargısından bağımsız bir kavramdır.

    Bu bakımdan benim düşüncem izole bir toplumun olamayacağıdır. Comte ve Spencer belki yaşadıkları dönemde küreselleşme olgusunu pek hissetmiyordı veya kapitalizmin dayatmalarını ama bunların günümüzde toplumları ne denli etkiledikleri de aşikar. Yöneltilen eleştirilerden biri de bu sanırım bu yaklaşıma.

    Her toplum ister istemez teknoloji alıyor yani maddi kültür , teknoloji ile beraber manevi kültürü de alıyor dolayısıyla ideolojide birtakım değişiklikler kendiliğinden oluşuyor. Bir şekilde doğal evrime müdahale kaçınılmaz oluyor.

    Felsefenin konusu sadece bilimin getirileri olmamalı. Yoksa felsefeyi felsefe yapan o geniş sorgulama ve düşünce alanı yok olur. Halbuki felsefe varlıktan yokluğa kadar her şeyi sorgulayabilmeli. Bu bağlamda size katılıyorum felsefe sadece ''bilim felsefesi'' ile kısıtlı kalmamalıdır. Hemen her konuda sorular sormalı ve cevaplar aramalıdır. Zaten metafizik de felsefenin bir alt disiplinidir. Sosyoloji, psikoloji bilimleri gibi ayrı bir dal olarak felsefeden ayrıldılar.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Relusion -- 6 Nisan 2008; 22:09:11 >
    _____________________________




  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • evet,aynı şeyleri düşünüyormuşuz hemen hemen..
    _____________________________
    kutu kutu vazelinler...
  • bu konuda yeterli araştırma ile denilmek isteyeni anlayacağınıza eminim..ya da mesajlarımızı dikkatle incelerseniz..
    evrim konusu ise başlıbaşına bir tartışma konusu(üst konu olarak mevcut)..
    birçok filozof\sosyolog gelmiş evrimleşen toplumlar demiş ve tezlerini ortaya sunmuş,gelipte bilimdışı diyeceğinizi akıl edememiş..tarihi incelersek toplumların gelişiminde durağanlıktan sözedemeyiz..
    anladığım;siz evrim kelimesine takmışsınız..
    _____________________________
    kutu kutu vazelinler...
  • Şimdi ise farklı bir sosyolog olan Max Weber' in bu konuya nasıl yaklaştığına deyinelim. Ben kısaca özetlemeye çalışacağım. Eksik kalan kısımlar olursa ekleyebilirsiniz.

    Weber de diğer sosyologlara göre toplumları açıklamada bireyselci bir yaklaşım var genel itibarı ile Weber bütün toplumların büyüden bilime, politeizmden monoteizme doğru evrimleştiğini, rasyonelleştiğini savunur. Weber de evrimci bir sosyologtur.

    Weber bireye önem verdiği için bireylerin davranışlarını da 4 farklı kategori içerisinde inceler. Bu davranışlar;

    • Geleneklere yönelik eylemler : Bunlar örf ve adetlerden kaynaklanan davranışlardır. Doğru veya yanlışlığı sorgulanmaksınız kabul edilir ve uygulanır. Mesela büyüklerin elini öpmek gibi.

    • Duygulara yönelik eylemler: Bu tür davranışlar bireyin hırs, kaygı, sevinç gibi motivasyonlarından kaynaklı eylemlerdir.

    • Değere yönelik akılcı eylemler: Namus, ahlak, şeref gibi kavramların içini dolduran davranışarın sergilenmesidir. Bunlar toplum ve birey tarafından kutsal sayılabilir. Örneğin bayrağımızın kutsal olması değere yönelik bir eylemi gerektir ve bayrağımızı her yerde kullanmayız.

    • Amaca yönelik akılcı eylemler: Weber' e göre günümüz modern toplumlarında bu tür eylemler hakimdir. Bireyler yaptıkları bir davranışı yapmadan önce sonuçlarını da hesaba katarak rasyonel davranırlar. Amaçlarına hizmet eden eylemleri segilerler.


    Bu eylemler toplumların değişim sürecinde bireylerin rollleridir.

    ---Ayrıca Max Weber otorite üzerinden de bazı kategorilendirmelere gitmiştir.

    Weber otoriteyi başkarı istememesine rağmen dilediğini yaptırma gücü olarak tanımlar ve otoriteyi 3 bölümde inceler. Bunlar geleneksel, karizmatik ve yasal otoritedir.

    • Geleneksel otorite: Ataerkil toplumlarda dedelerin sözlerinin kuşaklar üzerindeki etkisi olabilir. Burada büyüklerimiz geleneksel otorite figürüdür.

    • Karizmatik otorite: Toplumların sıkıntılı dönemlerinde ortaya çıkan ve marjinal ideolojileri ile topluma ışık tutan bireylerdir. Bu bireyler arkadalarından büyük kitleleri sürükleyebilecek kadar etkilidir. M. Kemal, Hitler, Che Guevara v.s. sıralanabilir.

      Karizmatik otorite ayrımından Weber' in bireye verdiği önemi anlayabiliriz.

    • Yasal otorite: Modern toplumlara has bir otoritedir ve devlete verilmiştir. Yasal otorite olması gereken bir devlet modelinde bulunmalıdır. Bireyler ise bu yasal otoriteye itaat etmelidirler. Evrimsel olarak mükemmel olan yasal otoritelerdir.



    Kişisel düşüncem ise Weber' in toplumsal evrimleşme babında kategorilendirdiği otorite figürlerinden karizmatik otoritenin çok önemli olduğu yönündedir. Ülkelerin tarihine baktığımızda sıçrama gösteren toplumların hep bir karizmatik lider sayesinde sıçradığını görürüz. Yasal otorite de bunun ardından sağlanır ise toplum gelişme yönünde büyük mesafeler katedecektir.



    Zaman buldukça toplumsal değişme kuramlarına organizmacı, diyalektik kuramların yanı sıra mikro kuramları da ekleyeceğim.



    Sayın @ vuslat06 konu ile ilgili fikirleriniz varsa paylaşın yoksa bu konu da sosyal evrim mi gibi söylemlerle mesaj kirliliği yaratmazsanız sevineceğim. Konu sosyal evrimdir ve başlığından anlaşılmaktadır. Saygılar...



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Relusion -- 7 Nisan 2008; 13:06:52 >
    _____________________________




  • Evrimci bir başka sosyolog da Emile Durkheim' dir. Fransız sosyolog Durkheim toplumların evrimi açıklarken temelde iki kavrama açıklık getirir. Bu kavramlar teknolojik gelişme, uzmanlaşma, işbirliği gibi konular çerçevesinde şekillenir, evrimi açıklaması için önemli kavramlardır. Ayrıca toplumsal bilinç kavramı Durkheim için önemlidir.

    Durkheim' e göre mekanik toplum ve organik toplum ayrımları vardır.


    • Mekanik toplum: Bu tür toplumlara düşünce, kanaat ve davranışlar arasında benzerlikler vardır. Mesleklerde uzmanlaşmalar fazla değildir. Bu nedenle insanların birbirleri ile olan dayanışmaları fazla değildir.

    • Organik toplum: Bu tür toplumlarda ise uzmanlaşma oldukça fazladır. Uzmanlaşmaya bağlı olarak işbirliği ve dayanışma da fazladır. Hiçbirimiz giyeceğimiz ayakabıyı kendimiz üretmeyiz. Sürekli farklı iş kollarına bağımlıyız. Ekonomik bağımlılık sözkonusudur.



    Durkheim' e göre günümüz modern toplumları organik dayanışma gösteren toplumlardır. Uzmanlaşma fazladır buna bağlı olarak ekonomik bağımlılıklar da görülür.


    Gerçekten de günümüzde birçok iş alanı vardır. Uzmanlık alanları artmıştır. Geçmişte bir işi yapan usta sayısı bir tane ise şimdi aynı işi yapan çok farklı uzmanlık alanları ortaya çıkmıştır. Örneğin bilgisayar tamircisi, buzdolabı tamircisi diye ayrımlar gerçekleşmektedir. Bu tür ayrımlar uzmanlaşmanın göstergeleridir. Bu sayede insanlar sürekli birbirine bağımlıdırlar.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Relusion -- 7 Nisan 2008; 13:42:16 >
    _____________________________




  • Farklı şeyler bulundukça,dünya değişime uğradıkça doğal olarak insanlardada bazı değişmeler görülebilir.
    Sürekli gelişmesi gereken şeyde Teknolojidir.
    _____________________________
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.