Şimdi Ara

Saklanan şehitler

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
15
Cevap
0
Favori
744
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
Öne Çıkar
0 oy
Sayfa: 1
Giriş
Mesaj
  • 'Sarıkamış Faciası'nın bugüne kadar karanlıkta kalan sayfaları, 93 yıl sonra gün yüzüne çıkartıldı.

    1914'te Sarıkamış'ta donarak şehit olan 90 bin askere kışlık giysi, erzak ve mühimmat götürmek için İstanbul'dan Trabzon'a doğru yola çıkan, içinde 3 bin de asker bulunan 3 gemiyi Ruslar 7 Kasım'da Karadeniz'de batırır. Enver Paşa'nın emriyle kayıtlara geçirilmeyen bu faciayı Prof. Dr. Bingür Sönmez ortaya çıkardı. ‘Sarıkamış'ın Deniz Şehitleri' 93 yıl sonra dün ilk kez törenle anıldı.

    3 yıl süren bir araştırmayla bulundu

    ‘Sarıkamış Dayanışma Derneği'nin kurucusu ve başkanı Prof. Bingür Sönmez 3 yıllık bir araştırma sonunda ‘Sarıkamış Faciası'yla ilgili tarihçileri bile şoke eden belgelere ulaştı: Dönemin Genelkurmay Başkanı Enver Paşa, Donanma Komutanı'na bile haber vermeden Sarıkamış'taki askerlere kışlık üniforma, erzak, mühimmat yollamak için sivil yük gemileri Bezm-i Alem, Bahr-i Ahmer ve Mithad Paşa'yı İstanbul'dan 6 Kasım 1914'te yola çıkardı. Gemilerde Sarıkamış'ta savaşacak 3 bin de asker vardı.

    Bundan böyle her yıl anılacaklar

    Gemiler Trabzon'a yanaşacak malzeme ve 3 bin asker karadan Sarıkamış'a gidecekti. Enver Paşa yine büyük hata yapmış bu sivil gemileri koruması için Donanma'dan yardım istememişti. 3 gemiyi Karadeniz Ereğli açığında 7 Kasım 1914 saat 7.45'te Ruslar tesadüfen gördü ve batırdı. Facia Enver Paşa'nın emriyle kayıtlara geçmedi, basına duyurulmadı. Prof. Dr. Bingür Sönmez'in sayesinde Sarıkamış'ın unutulmuş deniz şehitleri 93 yıl sonra dün Karadeniz Ereğli'de ilk kez anıldı. 16. sayfada

    TARİHİN SEYRİ DEĞİŞTİ

    1914'te başlayan Birinci Dünya Savaşı'nda, Osmanlı İmparatorluğu Rusya'ya karşı savaşmıştı. Osmanlı ordusu bu savaşın en ağır mağlubiyetlerinden birini Kafkas Cephesi'nde Sarıkamış'ta almıştı. Tarihe ‘Sarıkamış Faciası' olarak geçen olayda dönemin Genelkurmay Başkanı Enver Paşa'nın emri ile bölgeye yazlık üniforma ve ayaklarında çarıklarıyla gönderilen 90 bin askerimiz kara kışın aniden bastırmasıyla Allahuekber Dağları'nda donup şehit olmuştu

    1914'te 90 bin askerimizin donarak şehit olduğu ‘Sarıkamış Faciası' ile ilgili bugüne kadar hiç bilinmeyen bir gerçeği Prof. Dr. Bingür Sönmez ortaya çıkardı. İstanbul'dan Trabzon'a doğru yola çıkan, Sarıkamış'taki askerlere erzak ve kışlık üniforma götüren 3 gemiyi Ruslar Karadeniz'de batırmış. Bu olay ‘Sarıkamış Faciası'na neden olduğu gibi Enver Paşa'nın da sonunu hazırlamış

    Rusya'da isyan çıkaracak ajanlar da gemideydi

    Dedelerini ‘Sarıkamış Faciası' ve sonrasında yitirmiş olan dünyaca ünlü Kalp ve Damar Cerrahı Prof. Dr. Bingür Sönmez bu olayın unutulmaması için ‘Sarıkamış Dayanışma Derneği'nin kurulmasına öncülük etti ve başkanlığını üstlendi. Prof. Bingür Sönmez ‘Sarıkamış Faciası'yla ilgili olarak araştırmalarını sürdürürken tarihçileri bile şoke eden bir belgeye ulaştı: Dönemin Genelkurmay Başkanı Enver Paşa silah arkadaşlarının itirazlarına rağmen yaklaşan kara kışı hesaba katmadan Ruslarla savaşmak için Kafkas Cephesi'ne 100 binden fazla asker gönderme kararı almıştı. Askerler gönderildikten hemen sonra kış bastırdı. Üniformaları hava şartlarına uygun olmayan askerler daha savaş başlamadan Sarıkamış'ta şehit düşüyordu. Enver Paşa verdiği kararın nelere mal olacağını fark etti. Donanma Komutanı'na bile haber vermeden Sarıkamış'taki askerlere kışlık üniforma ve erzak göndermek için 3 yük gemisi hazırlattı. Enver Paşa'nın planına göre içinde 3 bin asker, 3 keşif uçağı, Teşkilatı Mahsusa (o yıllardaki istihbarat teşkilatı) tarafından Kafkasya'daki Türkleri örgütleyerek Rusya'ya karşı isyan çıkartmak amacıyla eğitilmiş ajanlar, cephedeki askere dağıtılacak kışlık kıyafet ve erzak bulunan Bezm-i Alem, Bahr-i Ahmer, Mithad Paşa isimli sivil 3 dev yük gemisi İstanbul'dan yola çıkarak Karadeniz üzerinden Trabzon Limanı'na ulaşacaktı. Gemilerle Trabzon Limanı'na varan askerler, ajanlar ve malzemeler karayolu ile çok hızlı bir biçimde Erzurum'a oradan da Sarıkamış'a ulaştırılacaktı.

     Saklanan şehitler


    Üç yük gemisine eşlik eden yoktu

    Fakat Enver Paşa yine büyük bir hata yapmıştı! Donanma'nın kuralları gereği askeri personel taşıyan yük gemilerine olası düşman saldırısına karşı mutlaka bir, hatta birkaç savaş gemisi eşlik ederdi. Ancak Enver Paşa'nın ani kararıyla 6 Kasım 1914'te İstanbul Boğazı'ndan demir alan bu 3 kuru yük gemisine hiçbir savaş gemisi koruma yapmıyordu. Söz konusu 3 gemi Zonguldak açıklarına geldiklerinde karşılarında dev gibi Rus savaş gemilerini buldu. Ruslar Zonguldak'taki kömür madenlerini bombalamış, üslerine dönüyorlardı. Ruslar kucaklarına düşen bu 3 yük gemisine Kandilli-Ereğli açıklarında ateş açtı. 7 Kasım 1914 sabahı saat 7.45'te 3 yük gemimiz içindeki 3 bin asker ve Sarıkamış'a götürülen malzemelerle birlikte çok kısa süre içinde denize gömüldü.

    Enver Paşa gözden düştü Mustafa Kemal yükseldi

    Olay Enver Paşa yönetimince örtbas edildi. Bütün askeri kayıtlar silindi ve basına sansür konuldu. Bu tarihi gerçeği 93 yıl sonra ortaya çıkaran Prof. Dr. Bingür Sönmez 3 yıldır yaptığı çalışmaları şöyle anlattı: "Batan gemilerden yüzerek kurtulan ve Ruslar tarafından esir alınan 175 askerimiz vardı. Fakat onların konuşması da bir şekilde Enver Paşa yönetimince engellenmiş. Elde ettiğim bilgilere gemicilik konusunda yapılan yayınlar aracılığıyla ulaştım. Denize çıkmış bütün gemilerin şecereleri tutulur. Hangi gemi nerede yapıldı, ne zaman denize çıktı, akıbeti ne oldu hepsi kayıtlıdır. 3 yıl önce bendeki bilgileri o dönem Kuzey Deniz Saha Komutanı olan bugünkü Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç'a anlattım. Çok heyecanlandı. Ordunun elindeki kaynakları seferber etti. İstanbul Beşiktaş'taki Deniz Müzesi'ndeki bazı bilgilerle benim elimdekini karşılaştırınca gördük ki olay yüzde yüz doğru. Bu 3 yük gemisi batırılmasaydı tarihimiz çok farklı yazılabilirdi. Çünkü gemilerdeki malzemeler Sarıkamış'a ulaşsaydı facia büyük ümitle yaşanmayacaktı. Ya da daha hafif atlatılacaktı. Buna bağlı olarak da döneminin yıldızı Enver Paşa çöküşe geçmeyecekti. Bu da Enver Paşa'nın en büyük rakibi Mustafa Kemal'in yükselişini engelleyebilirdi. Dolayısıyla tarih tahmin edemediğimiz bir biçimde yazılabilirdi." Bu şehitler bundan böyle her yıl anılacak.



    _____________________________




  • Osmanlı tarihinin belki de en beceriksiz, en liyakatsiz bu komutan müsvettesinin acaba gizlediği böyle kaç tane daha facia saklı merak ediyorum.
    _____________________________
  • Konuyu açan Sayın Kemal e teşekkürler

    quote:

    Orjinalden alıntı: feylesof

    Osmanlı tarihinin belki de en beceriksiz, en liyakatsiz bu komutan müsvettesinin acaba gizlediği böyle kaç tane daha facia saklı merak ediyorum.


    Ayrıca bu facianın hesabını verememiştir.Mustafa Kemal le hep boy ölçüşmek istedi.Gazi Paşa öyle uzak görüşlü ve insanları tanıyan bir yapısı vardı ki,Enver Paşa nın Anadolu ya gelme teklifini geri çevirmiştir.Bazı gruplar da nedense Enver Paşa ya hala taparlar.

    Yine konu ile bağlantılı bir alıntıyı aşağıya ekliyorum.
    Herkese saygılar.

    SARIKAMIS'I BILIR MISINIZ?

    Muzaffer Tasyürek

    Tarihimiz ihtisamli zaferler kadar facialarla da dolu. Zaferlerimizle övündügümüz kadar, yasadigimiz hezimetlerden de dersler çikarmak zorundayiz. Bunu yapmadigimiz sürece tarih bizim için ne ölçüde anlamli olabilir?

    Facialardan söz ederken, Sarikamis’i özellikle dikkate almamiz gerekir. Orada, hiç de uzak olmayan bir zamanda 100.000’e yakin yigidimizi karlara gömdük. Üstelik tek kursun atamadan... Üstelik sadece bir hayalperestin kisisel ihtirasi ugruna...

    Ihtiras... Bu kavrami iyi düsünmeliyiz. Kimi kendi ebediyyetini bu atesle yakip kül ederken, kimileri de koca memleketi harabeye döndürebiliyor.

    Almanlar, Türkiye’ye giden trenlerin üzerine “Enverland’a (Enver’in Ülkesi’ne) gider” yazmaktadirlar. Kibir ve ihtiras demistik ya! Pasa’nin su ifadelerine bakin: “Beni Napolyon’a benzetmislerdi. Kabul etmem. Çünkü ben ikinci adam olamam.”

    Tarih, 16 Aralik 1914. Soguk bir kis günü. Talebesi ögretmenini azarlamaktadir: “Hatali davrandiniz! Basarili olamadiniz! Rus ordusu burada yok edilmeliydi. Simdi hemen harekete geçip, Rus ordusunu Sarikamis’ta yok edeceksiniz!”

    Cephelerin ve harp okulunun emektar komutani Hasan Izzet Pasa, küstahlasan ögrencisine pervasizca cevap verir: “Olmaz! Havalari görüyorsunuz. Her yerde kar var. Karakis baslamistir. Bu sartlar altinda, bu mevsimde harekât bir faciaya dönüsebilir. Kis siddetini kaybetsin, yollar açilsin, düsmana haddini bildiririz.”

    Her verdigi emrin hemen yerine getirilmesine aliskin padisah damadi ve ordularin baskomutan vekili 34 yasindaki Enver Pasa, asabileserek su tehdidi savurur: “Eger hocam olmasaydiniz, sizi idam ettirirdim!”

    Bir facianin esiginde, Hasan Izzet Pasa istifa ederek ordudaki görevinden ayrilir.

    Çöl atesinden Köprüköy ayazina

    Çok geçmeden, tarihler 21 araligi gösterirken, tarihe “Sarikamis Faciasi” olarak geçen harekât baslatilir. 125 bine yakin iman abidesi insan, kis kiyamette paltosuz, postalsiz, gömlekle, çarikla cehennemî tipinin ortasina sürülürler. O günlere sahit olan bir askerin mektubu, facianin küçük bir boyutunu günümüze söyle tasir:

    “Bu yaz, iki alayimizla Yemen’den buraya naklonulduk. Yola koyulmamizdan dört ay sonra buraya ulastik ki, Arabistan’in cehennemî sicagi Köprüköy’deki ayaz yaninda nimet-i ilâhi imis. Burada çadirin perdesi buza kesmis oglak kulagi gibi kirilmakta ve kopmakta. Bölük kumandanim, beni sihhiyeye nakletmis ise de, tabip ve ilaç yoklugundan çaresiz kalip tekraren takimima döndüm. Aksam yaklasinca Köprüköy’e civar daglardan tipi bosanir. Kumandanimiz, gelecek cuma Baskumandan Enver Pasa Hazretleri’nin teftis ve hücum için gelecegini müjdeledi. O gelinceye kadar da yün içlik, çorap ve paltolarin verilecegini ve Yemen yazliklarini atacagimizi müjdeledi. Allah, devlete ve millete zeval vermesin. Baskumamandan Pasa Hazretleri’nin gelmesi ile, Moskof’un kahrolacagindan ve kâfirin, karsimizdaki tepelerde geceleri seyrettigimiz ocakli ve mutfakli karargâhlarini ele geçirecegimizden subaylarimiz çok emin. Safak söktügünde 2059 rakimli Kizkulagi Tepesi’nden Moskof obüs yagdirir ama sükrolsun, zafer bizim olacak. Gece bastirdiginda, tepelerdeki Moskof ocaklarinin atesi gözlerimizdeki ayazi tandir közüne tebdil eyler. Baskumandan Pasa Hazretleri acele gelse ki, atese kavussak...”

    Igdirli Ali Çavus yazlik giysiler içerisinde titreye titreye bu mektubu yazip Istanbul’dan gelecek olan kislik giysileri beklerken, Karadeniz’de baska bir facia yasaniyordu. Ruslar Osmanli ordusuna erzak, mühimmat ve giyecek getirmekte olan gemileri sulara gömmüslerdi. Bu durumu askere bildirmeyen Enver Pasa, ihtiraslarina maglup olarak bütün birliklere su mesaji çeker:

    “Askerler! Hepinizi ziyaret ettim. Ayaginizda çarik, sirtinizda paltonuz olmadigini gördüm. Lâkin karsinizdaki düsman sizden korkuyor. Yakin zamanda Kafkasya’ya girecegiz. Orada her türlü nimete kavusacaksiniz. Islâm Alemi’nin bütün ümidi sizsiniz.”

    Böylece “Turan Fatihi”, “Sarikamis Fatihi” olma ugruna, binlerce insan dehsetli bir can pazarina sürülür.

    ‘Üç beyinsizin ugruna üç milyon halk’

    Koca bir cihan devleti olan Osmanli, sahsi ihtiraslar ugruna böylesine yanlis kararlarla askeri harekâta girme asamasina nasil gelmisti?

    Sultan Abdülhamid Han’in bir entrika sonucunda darbe ile tahtindan uzaklastiran Ittihatçilar, 1914 yazinda Avrupa’da esmeye baslayan savas rüzgarlarinda Almanlarin yaninda yer alirlar. Sultan Abdülhamit Han’in Avrupa’da yillarca emek vererek sagladigi dengeler bir anda alt üst olur ve Ingiltere ve Fransa’nin sömürgecilik yarisindan pay kapmak isteyen Almanya’nin aleti oluruz. Almanlar, Fransiz ve Ingilizlerin yaninda yer alan Ruslara karsi Osmanli askerini kullanarak bati cephesinde rahatlamanin plânlarini yapmaktadirlar. Bunun için Kayser’in “Alman ordusuna eklenen bir süngü” olarak tasvir ettigi Osmanli neferleri kullanilir. Sömürgecilik yarisinda hiçbir çikari olmayan Osmanli, felaketlerle sonuçlanacak olan bir macereya sürüklenmektedir.

    Darbe ile iktidara gelmis, ayak oyunlariyla rütbe almis ittihatçi subaylar, milletin gelecegini, refahini, kalkinmasini degil, gazete sayfalarina kahraman olarak geçmeyi düsünüyorlardi. Hiç yoktan girilen Birinci Cihan Harbinde, 1 Kasim 1914’te Kafkas Cephesi açilir ve Ruslar Dogu Anadolu’ya girerler.

    Ziya Gökalp’in “melekler bu milletin kurtulacagini ona fisildarlar” diye yücelttigi “hürriyet kahramani” Enver Pasa’nin halkin dini duygularini galeyana getiren beyannamesi ile Seyhülislam’in mukaddes cihad fetvasi yayinlanir. Ziya Gökalp’in “turancilik” fikriyle yazdigi siirler üniversite gençliginin slogani olmustur:

    “Düsman ülkesi viran olacak Türkiye büyüyüp Turan olacak!”

    Ama Türkiye büyümek bir yana gün geçtikçe erimekte, küçülmekte ve parça parça koparilmaktadir.

    Devlet-i Ebed Müddet’ten Enverland’a

    “Turan Fatihi” olmanin hayallerini kuran Baskumandan vekili Enver Pasa (baskumandan pasidahtir), padisah damadi olarak birçok yetkiyi elinde tutmaktadir. Padisahin bir çok seyden haberi bile olmamaktadir. Enver Pasa, verdigi harekât emrinde hedef olarak Tahran ve Aksabat’i gösterir. Tahran harekat merkezine 1350 km. Askabat ise 2000 km. uzakliktadir.

    Almanlar, Türkiye’ye giden trenlerin üzerine “Enverland’a (Enver’in Ülkesi’ne) gider” yazmaktadirlar. Kibir ve ihtiras demistik ya! Pasa’nin su ifadelerine bakin: “Beni Napolyon’a benzetmislerrdi. Kabul etmem. Çünkü ben ikinci adam olamam.”

    Etrafinda bulunan subaylar da ihtiras ve hayalcilikte ondan geri kalmiyorlardi. Çetecilikleriyle meshur Dr. Bahaeddin Sakir ve arkadaslari Erzurum’a gelirlerken, yol kavsaklarina “Turan’a buradan gidilir!” diye isaret levhalari koyuyorlardi. Alman Von der Goltz Pasa bunlar için söyle demisti. “Kafkasya’da maalesef Napolyon Bonapart oldugunu iddia eden ve cahil yetisen birçok adam vardir. Bunlar, ordularina güçleriyle bagdasmayan görevler vermislerdir ve bu yüzden ordularini büyük zarara ugratmislardir.”

    Zararin asil sorumlularindan biri, ihtirasta Enver’den geri kalmayan Hafiz Hakki’ydi. Bu adam hiçbir arazi arastirmasi yapmadan Enver Pasa’nin ihtiraslarini kamçilayacak su telgrafi çekmisti: “Daglar üzerindeki yollari kesfettim. Bu mevsimde bu yollardan hareketin mümkün olduguna inandim. Buradaki kolordu ve ordu komutanlari yeterli ölçüde inançli ve kararli olmadiklarindan böyle bir saldiriya samimiyetle taraftar olmuyorlar. Bu saldiri vazifesi rütbem düzeltilerek bana verilirse ben bu isi yaparim.”

    Enver Pasa, Hocasi Hasan Izzet Pasa’yi azlederek görevi sekiz gün önce yarbayliktan albayliga terfi eden Hafiz Hakki Pasa’ya verdi. Hafiz Hakki Pasa artik tümen komutani olmustu ama gözü ordu komutanligindaydi.

    Niçin olmasindi? Orduyu politikalarina alet eden bu darbecilerin basi Enver, 18 gün içinde yarbayliktan pasaliga yükselmemis miydi? Bunun yani sira harbiye naziri (savunma bakani) olmamis miydi? Ondan neyi eksikti?

    Politika ile rütbe alan bu komutanlar arazi ve yol incelemesini yanlis yapmis ve sonuçta “tekerlekli araçlarin geçmesine uygundur” raporu verilen yollardan askerler yaya zor geçmislerdi. Tekerlekli araçlar ve kisitli mühimmat karlara saplanip kalmis, tek tek birerli siralarla yürüyen askerler, güçleri tükenmis, hasta ve mecalsiz olarak Ruslarin karsisina dikilmisler çogu kursun bile atamadan donarak ölüp gitmislerdi.

    Kardan heykeller

    22 aralikta Enver Pasa’nin emriyle 120-125 bin civarinda Osmanli askeri dondurucu soguga ragmen yollara sürülmüstü. Bölge çogu senenin dört ayi boyunca karlarla örtülüydü. Kar yükseklikleri kimi yerlerde bir metreyi geçiyordu. Zemheriler diye bilinen en soguk günlerdi. Sifirin altinda kirk dereceye düsen soguk, düsmandan daha düsmandir. Yapilan harekât plânina göre 9. Kolordu Sarikamis Daglari’ni, 10. Kolordu ise Allahuekber Daglari’ni asarak Ruslari Sarikamis’ta kusatip imha edecekti.

    Gündüz baslayan yürüyüste çariklari yumusayan askerlerin çariklari gece donmaya, bir mengene gibi ayaklarini sikmaya baslar. Adim atmak neredeyse imkansizdir. Askerler oldugu yerde ziplar, atlar, kendini karlarin içine vurur ve ayaktan baslayan donma yavas yavas tüm vücuda yayilir. Düseni kaldirmamak için emir vardir. Zaten kimsede de kimseyi kaldiracak güç kalmamistir. Neferler ordunun isaret taslari gibi yollara dizilirler. Kimi çömelmis, kimi oturmus, kimi yuvarlanmis, kimi bir agacin gövdesine dayanmis kardan heykellere dönüsürler.

    90.000 sehit. Tek kursun atmadan...

    O yil kurtlar insan etine doyar. Birçok cesedin gözlerini kuslar oymustur. Arkadan gelenler, gördükleri korkunç manzara karsisinda moralmen yikilmaktadir. Ayrica açlik da son haddine ulasmistir.

    Onbes saatlik yürüyüsün sonunda, 16.300 kisilik 30. tümenden geriye 1.400 asker kalir. Ölenler, düsmana karsi tek bir mermi atamamislardir. Diger birliklerin de bunlardan farki yoktur. Kayiplarin sayisi, en iyimser rakamla 70 bin kisidir. Bazi kaynaklarda bu sayi 90 bin kisiye kadar ulasir. Sonuçta, sadece bir gecede binlerce asker beyaz karlarin üzerine cansiz serpilmisti. Kalanlar ise açlikla, bitlerle, tifüsle, sogukalginligi ve kangrenle ugrasiyorlardi.

    Tarih ne böyle bir faciayi yazmis, ne de görmüstü. Oysa Istanbul’a çekilen telgraflarda inanilmaz ifadeler vardir: “Kafkasya daglari ve tepeleri beyaz bir örtüyle örtülüdür. Kar hemen hemen bir metreyi geçmistir. Harekâttaki sessizlik bundandir. Kahraman askerlerimizde ilerleme istegi o kadar çoktur ki, ellerinden gelse soluklariyla karlari eritip yol açacaklardir. Kari daha az olan kesimlerde kahramanlarimiz basarilar elde ediyorlar. Dün süngü saldirisiyla düsmandan iki mevzi ele geçirilmistir.”

    Enver Pasa inadindan dönmedi. Son bir gayretle Sarikamis’a yüklenmek istiyordu. Acimasiz emrini verdi: “Saldiri sirasinda her üst, bir adim geri atani derhal tabancasi ile öldürecektir.” Askerler, bu durum karsisinda dillerinde kelime-i sehadet ile bir kere daha bile bile ölüme yürümeye basladi. Sonuçta Sarikamis’a ancak bir avuç kahraman ulasabildi. O da geçici bir süre için.

    ‘Onlari teslim alamadim. Çünkü...’

    Rus Kurmay Baskani Pietroroviç, anilarinda Sarikamis’a kavusan o bir avuç kahramani söyle anlatacaktir:

    “Ilk sirada diz çökmüs bes kahraman. Omuz çukurlarina yasladiklari mavzerleri ile nisan almislar. Tetige asilmak üzereler. Ama asilamamislar. Kaput yakalari, Allah’in rahmetini o civan delikanlilarin yüreklerine akitabilmek istercesine semaya dikilmis, kaskati... Hele biyiklari, hele hele biyiklari ve sakallari! Her biri birer fütuhat oku gibi çelik misal. Ya gözler?.. Dinmis olmasina ragmen su kahredici tipinin bile örtüp kapatamadigi gözleri!.. Apaçik!.. Tabiata da, baskumandana da, karsisindaki düsmana da isyan eden ama Allah’ina teslimiyetle bakan gözler... Açik, vallahi apaçik!..

    Ikinci sirada öyle bir manzara ki, hiçbir heykeltras benzerini yapmayi basaramamistir. O ürkütücü ayaza ragmen, saglarinda fisekleri debelenerek üzerlerinden atmaya tenezzül etmemis iki katirin yaninda baslari semaya dönük, alti masal güzeli Mehmed... Sandiklari bir avuçlamislar ki, hayati biz ancak böyle bir hirsla avuçlayivermisizdir. Öylesine kaskati kesilmisler.

    Ve sag basta binbasi Mustafa Nihat. Ayakta... Yarabbi, bu bir ayakta durustur ki, karsisinda düsmani da, kâfiri de, lanetlisi de Allah’in huzurunda diz çöküs halinde gibi. Endami, düsmani dize getiren bir tekbir velvelesi gibi. Belinde, fiseklerinin yuvalarini tipi ile kapatmaya bütün gece düsen kar bile razi olmamis. Sol eli boynundaki dürbünü kavramis. Havada donmus, Kale sancagi gibi... Diger eli belli ki, semaya uzanip rahmet dilerken öylesine taslasmis. Hayrettir, basi açik. Gür erkek kömür karasi saçlari beyaza bulanmis...”

    Ve Moskova’daki askeri müzede sergilenen bu satirlarin sonu söyle biter: “Allahuekber Daglari’ndaki Türk müfrezesini esir alamadim. Bizden çok evvel Allah’larina teslim olmuslardi. 24.12.1914 Persembe.”

    Ve bitisimizin itirafini olayin bas sorumlularindan Hafiz Hakki Pasa, baskumandan vekiline su sözlerle özetler: “Bitti pasam, ordumuzun kism-i küllisi mahvoldu.”

    Enver Pasa hiçbir sey olmamis gibi Istanbul’a döner. Arkasinda binlerce kefensiz kar çiçegi birakarak... Basini ele geçirmis bu darbeci güruh siki bir sansür uygulayarak halkin Sarikamis cephesinde olup biteni ögrenmesine engel olurlar. Faciayla ilgili bilgiler Ruslar vasitasiyla Avrupa ve Dünya’ya yayilir ama hersey için artik çok geçtir. Bir sohbet sirasinda Harbiye Nezareti Ordu Daire Baskani Behiç Bey’e bu facia için Enver Pasa söyle der: “Bunlar nasil olsa birgün ölecek degiller miydi!”

    Birinci Cihan Harbi’nin alevleri, Sarikamis’tan Çanakkale’ye, Galiçya’dan Trablusgarp’a kadar binlerce kilometre karede müslüman kaninin ihtiraslar ugruna akmasina sebep olur. Ve Akif gözyaslari içinde söyle inler:

    “Gitme ey yolcu beraber oturup aglasalim,

    Elemim bir yüregin payi degil, paylasalim.

    Karsimda vatan namina bir kabristan yatiyor!”

    Ihtiras demistik ya! Bazilarinin ihtirasi sadece kendilerini degil, milyonlarca vatan evladini ve tarihin gördügü en ihtisamli cihan devletlerinin birini yakabiliyor.

    Kaynak: Semerkand dergisi, 12/2000

    not :teşekkür.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi kimnenasıl -- 7 Kasım 2007; 18:19:43 >
    _____________________________
    Devlet, ekonomik ve siyasal kararlar için dine ihtiyaç duyar mı?




  • bütün şehitlerimize ALLAH rahmet eylesin
    _____________________________
  • Kitabını okumuştum.. Rusların istanbuldan doğuya asker taşıyan gemilerimize saldırılarda bulunduğunu biliyordm ama bu kadar büyük çaplı :(
    _____________________________
  • Şu sarıkamış olayı ne kadar acı bir olay valla hepsine allahtan rahmet diliyorum savaşmadan etmeden...
    _____________________________
  • Savaşları kazanmak ve kazanmamak üzerine kurulu bi yaşam...Kazanırsanız kahraman olursunuz.Kazanamazsanız görevinizden azledilirsiniz veya hain muamelesi görürsünüz.Kutsal bir amaç uğruna savaşmak ne derece doğru ?ve bu uğurda ölmek!Acaba insan öldürmek bize hak mı?Acaba insan öldürmeden inanışınızı insanlığa empoze edemezmisiniz?Kimse! sanal sınırlar veya inanışlar için ölen insanları gözetmeksizin olayları yorumlayamaz.Nasıl ki savaşlarda ölümler kabul ediliyor sa,yine aynı savaşlar için (savaşmadan) yenilgileri de kabul etmeli ve bu uğurda ölümleri de normal karşılamalıdır.Eğer hep yenen haklı olsa idi!ilk yenen hep haklı olurdu!iVe insanlık tarihinde bunca yenilgi olmazdı!Kabul etsek te etmesek te yenmekte var yenilmek te!Eğer bu bir kural sa!İnsan öldürmeden yenmenin kuralını bulmalıyız...Mahatma gandhi nin yaptığı gibi...

    saygılarımla,
    _____________________________
    Varsın bana " enayi" desinler dürüst olduğum için,
    Uyanık ve hilekar olduğum için "akıllı" demesinlerde!
  • Yapay Zeka’dan İlgili Konular
    Daha Fazla Göster
  • quote:

    Orjinalden alıntı: Massaimassai



    Savaşları kazanmak ve kazanmamak üzerine kurulu bi yaşam...Kazanırsanız kahraman olursunuz.Kazanamazsanız görevinizden azledilirsiniz veya hain muamelesi görürsünüz.Kutsal bir amaç uğruna savaşmak ne derece doğru ?ve bu uğurda ölmek!Acaba insan öldürmek bize hak mı?Acaba insan öldürmeden inanışınızı insanlığa empoze edemezmisiniz?Kimse! sanal sınırlar veya inanışlar için ölen insanları gözetmeksizin olayları yorumlayamaz.Nasıl ki savaşlarda ölümler kabul ediliyor sa,yine aynı savaşlar için (savaşmadan) yenilgileri de kabul etmeli ve bu uğurda ölümleri de normal karşılamalıdır.Eğer hep yenen haklı olsa idi!ilk yenen hep haklı olurdu!iVe insanlık tarihinde bunca yenilgi olmazdı!Kabul etsek te etmesek te yenmekte var yenilmek te!Eğer bu bir kural sa!İnsan öldürmeden yenmenin kuralını bulmalıyız...Mahatma gandhi nin yaptığı gibi...

    saygılarımla,

    Sayın Massaimassai,

    Savaştan vazgeçilemez mi’? Savaşları vazgeçilmez yapan nedir? İnançlar mı sadece? Çıkarlar mı? Bencillikler mi?Dengesizlikler mi?
    Savaşların kutsal olup olmadığına’ Din için savaşıyoruz’ diyenler mi belirliyor? Ya da ‘devlet ve toprak için savaşmalıyız’ diyenler mi? Nedir savaşları kutsal kılan?Ya da savaşlar kutsal mıdır? Tarihimizdeki fütuhat anlayışı mı yoksa Amerika nın emperyal siyasete mi kabul edilebilir olan?Ulusal bağımsızlık savaşları hangi kategoridedir?
    Savaşların hem yasal hem de meşru olması mı gerekiyor? Yoksa insanlık savaşarak mı uygarlaşıyor? Belki de barbarlıklarını savaşarak törpülüyorlar. Kişisel ihtiraslar uğruna kaybedilen,yokedilen nesillerin hesabı bir sonraki savaşlara mı kalacak? İnsanları hiç uğruna savaşa sürükleyenlerin vereceği bir hesap yok mudur?
    Savaşlar politikanın devamı değil de savaş politikanın devamı olabilir mi? İnsanların arasındaki farklılık,yaşam kaliteleri ve beklentiler savaş için belirleyici olabilir mi?

    Günümüz de yaşamasını savaşa borçlu olanlar dünyaya kan,zulüm ve acı vermeye ne zamana kadar devam edecek?

    Barış, savaş sonunda yapılan anlaşma mıdır sadece? Barış, insanlık için ütopya olmaya devam mı edecek?

    Sayın massaimassai,
    Başlıbaşına bir konuyu buraya sıkıştırmayı nasıl gönlünüz razı geliyor?
    _____________________________
    Devlet, ekonomik ve siyasal kararlar için dine ihtiyaç duyar mı?




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Massaimassai



    Savaşları kazanmak ve kazanmamak üzerine kurulu bi yaşam...Kazanırsanız kahraman olursunuz.Kazanamazsanız görevinizden azledilirsiniz veya hain muamelesi görürsünüz.Kutsal bir amaç uğruna savaşmak ne derece doğru ?ve bu uğurda ölmek!Acaba insan öldürmek bize hak mı?Acaba insan öldürmeden inanışınızı insanlığa empoze edemezmisiniz?Kimse! sanal sınırlar veya inanışlar için ölen insanları gözetmeksizin olayları yorumlayamaz.Nasıl ki savaşlarda ölümler kabul ediliyor sa,yine aynı savaşlar için (savaşmadan) yenilgileri de kabul etmeli ve bu uğurda ölümleri de normal karşılamalıdır.Eğer hep yenen haklı olsa idi!ilk yenen hep haklı olurdu!iVe insanlık tarihinde bunca yenilgi olmazdı!Kabul etsek te etmesek te yenmekte var yenilmek te!Eğer bu bir kural sa!İnsan öldürmeden yenmenin kuralını bulmalıyız...Mahatma gandhi nin yaptığı gibi...

    saygılarımla,

    insan doğasına ters bence,
    insanoğlu her yolu denemeden yenilgiyi asla kabullenmez...
    _____________________________

    2008 siyahastra sedan 1,3cdti njoy+sp
    elinden geliyorsa bir ağız tatlandırmaya bak,o ağıza yumruk atmak erkeklik değildir
    kötülere iyilik yapmak, iyilere kötülük yapmak demektir




  • quote:

    Orjinalden alıntı: kimnenasıl


    quote:

    Orjinalden alıntı: Massaimassai



    Savaşları kazanmak ve kazanmamak üzerine kurulu bi yaşam...Kazanırsanız kahraman olursunuz.Kazanamazsanız görevinizden azledilirsiniz veya hain muamelesi görürsünüz.Kutsal bir amaç uğruna savaşmak ne derece doğru ?ve bu uğurda ölmek!Acaba insan öldürmek bize hak mı?Acaba insan öldürmeden inanışınızı insanlığa empoze edemezmisiniz?Kimse! sanal sınırlar veya inanışlar için ölen insanları gözetmeksizin olayları yorumlayamaz.Nasıl ki savaşlarda ölümler kabul ediliyor sa,yine aynı savaşlar için (savaşmadan) yenilgileri de kabul etmeli ve bu uğurda ölümleri de normal karşılamalıdır.Eğer hep yenen haklı olsa idi!ilk yenen hep haklı olurdu!iVe insanlık tarihinde bunca yenilgi olmazdı!Kabul etsek te etmesek te yenmekte var yenilmek te!Eğer bu bir kural sa!İnsan öldürmeden yenmenin kuralını bulmalıyız...Mahatma gandhi nin yaptığı gibi...

    saygılarımla,

    Sayın Massaimassai,

    Savaştan vazgeçilemez mi’? Savaşları vazgeçilmez yapan nedir? İnançlar mı sadece? Çıkarlar mı? Bencillikler mi?Dengesizlikler mi?
    Savaşların kutsal olup olmadığına’ Din için savaşıyoruz’ diyenler mi belirliyor? Ya da ‘devlet ve toprak için savaşmalıyız’ diyenler mi? Nedir savaşları kutsal kılan?Ya da savaşlar kutsal mıdır? Tarihimizdeki fütuhat anlayışı mı yoksa Amerika nın emperyal siyasete mi kabul edilebilir olan?Ulusal bağımsızlık savaşları hangi kategoridedir?
    Savaşların hem yasal hem de meşru olması mı gerekiyor? Yoksa insanlık savaşarak mı uygarlaşıyor? Belki de barbarlıklarını savaşarak törpülüyorlar. Kişisel ihtiraslar uğruna kaybedilen,yokedilen nesillerin hesabı bir sonraki savaşlara mı kalacak? İnsanları hiç uğruna savaşa sürükleyenlerin vereceği bir hesap yok mudur?
    Savaşlar politikanın devamı değil de savaş politikanın devamı olabilir mi? İnsanların arasındaki farklılık,yaşam kaliteleri ve beklentiler savaş için belirleyici olabilir mi?

    Günümüz de yaşamasını savaşa borçlu olanlar dünyaya kan,zulüm ve acı vermeye ne zamana kadar devam edecek?

    Barış, savaş sonunda yapılan anlaşma mıdır sadece? Barış, insanlık için ütopya olmaya devam mı edecek?

    Sayın massaimassai,
    Başlıbaşına bir konuyu buraya sıkıştırmayı nasıl gönlünüz razı geliyor?






    Yazımı iyi okumanızı rica ederim.Ben öncelikle savaş karşıtıyım, Gandhi örneğimde bu sebepledir.

    Saygılarımla,
    _____________________________
    Varsın bana " enayi" desinler dürüst olduğum için,
    Uyanık ve hilekar olduğum için "akıllı" demesinlerde!




  • quote:

    Orjinalden alıntı: Emerald Dolphin


    quote:

    Orjinalden alıntı: Massaimassai



    Savaşları kazanmak ve kazanmamak üzerine kurulu bi yaşam...Kazanırsanız kahraman olursunuz.Kazanamazsanız görevinizden azledilirsiniz veya hain muamelesi görürsünüz.Kutsal bir amaç uğruna savaşmak ne derece doğru ?ve bu uğurda ölmek!Acaba insan öldürmek bize hak mı?Acaba insan öldürmeden inanışınızı insanlığa empoze edemezmisiniz?Kimse! sanal sınırlar veya inanışlar için ölen insanları gözetmeksizin olayları yorumlayamaz.Nasıl ki savaşlarda ölümler kabul ediliyor sa,yine aynı savaşlar için (savaşmadan) yenilgileri de kabul etmeli ve bu uğurda ölümleri de normal karşılamalıdır.Eğer hep yenen haklı olsa idi!ilk yenen hep haklı olurdu!iVe insanlık tarihinde bunca yenilgi olmazdı!Kabul etsek te etmesek te yenmekte var yenilmek te!Eğer bu bir kural sa!İnsan öldürmeden yenmenin kuralını bulmalıyız...Mahatma gandhi nin yaptığı gibi...

    saygılarımla,

    insan doğasına ters bence,
    insanoğlu her yolu denemeden yenilgiyi asla kabullenmez...


    Eğer konuştukalarımız belirli bir zaman dilimini içeriyorsa!İnsanoğlu yenilgiyi ogün için kabul eder.Elbette bu yenilgiyi içdünyanızda kabullenmeniz düşünülemez...Siz ne kadar yenilgiyi kabullenmesiniz de yenilmişsiniz dir.Eğer yenilgiyi kabullenmese idiniz ,ya savaşı kazanırdınız yada tümden yokedilirdiniz...

    O halde savaşın olduğu yer ve zamanda yenilgiyi kabullenmek zaruridir.Yenilgiden sonra boş yere hayıflanmak bir işe yaramaz.Benim aslen söylemek istediğim kendi egolarımız için insanların birbirini öldürmesi doğru mudur?Unutmayınız ki öldürmüş olduğunuz soydaşınızdır(insan babında bakarsanız)...

    Saygılarımla,



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi Massaimassai -- 10 Kasım 2007; 17:05:07 >
    _____________________________
    Varsın bana " enayi" desinler dürüst olduğum için,
    Uyanık ve hilekar olduğum için "akıllı" demesinlerde!




  • 90 bin kişinin bir anda ölmesi. Bu kararı veren kişi olmak. İnsan vicdan azabından ölür. Bir türlü anlamıyorum. insan kendi canından geçip bir şey yapmaya karar verebilir. Ama nasıl başkalarının hayatlarını tehlikeye atma kararı verebiliyor insanlar. Nasıl savşlara karar verebiliyorlar aklım almıyor. Hiç bir vicdan bunu kabul edemez.
    _____________________________
    Japan : "let's think of a new way to make engine more efficient and eco-friendly"
    Europe : "ugh, let's lose one more cylinder and add another turbocharger"
  • Anlaşılan Enver paşa dükkan yönetir gibi orduyu yönetiyormuş. Elbette vatan için ölünür ama 90bin masum insan dağda pisipisine ölmüş.
    _____________________________
    »Intel Quad Core E2140 (@2.8Ghz 1.28V) - Asus P5K-E Wifi - 2x2gb Kingston HyperX 1066Mhz - Gigabyte 460GTX OC - Wd 74 GB Raptor - Enermax Infiniti 720W - Viewsonic Vx922 - CM RC-690
  • Sarıkamış ; hayallerin, gerçeklerin önüne geçmesiyle mantık kurallarını hislerine yeğlemiş, insan ın güçsüzlüğünü kabullenememiş, robot askerlerinin olduğunu düşünerek ve buna göre kararlar vererek birçok hayatı anlamsızca yoketmiş bir bir lideri hatırlatır.

    Evet soğuktan donmuş heykeller bizi gözyaşlarına boğabilir yada kararlılığın gösterisi onurlandırabilir. Ancak akılsızlığın nelere malolduğunuda gösterir.

    İşte bu yüzden bu ülkede bu tarz düşünen aşırılar asla iktidar olamazlar. Hayalleriyle gerçekleri ayırt edemeyenler asla devlet yönetemezler.
    _____________________________
  • bu olayı ilk defa duyuyorum hakikaten çok acıklı, şehitlerimize allahtan rahmet diliyorum ,

    bu paylaşımı yapan arkadaşa da teşekkur ediyorum
    _____________________________
  • 
Sayfa: 1
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.