Türkiye’de korona bağışıklığı %1,5’in altında

TÜİK ile birlikte bir çalışma başlatan Sağlık Bakanlığı covid-19 semptomu göstermeyen kişilerden bir örneklem oluşturdu. Bu örnekleme dahil olan 153 bin kişiye uygulanacak antikor ve PCR testiyle ülkemizdeki taşıyıcılık oranının ortaya konması hedefleniyor. Bu sayede toplumda ne kadarlık bir test yapılması gerektiği ortaya konmaya çalışılacak ve ülkemizdeki genel duruma ışık tutması sağlanacak.

153 bin antikor testinin yarısına yakının tamamlandığını aktaran Fahrettin Koca, PCR ile yapılan numune sonuçlarında binde 2 - 2,5 seviyesinde bir pozitif vaka oranına ulaştığını aktarmış. Semptom göstermemesine karşın covid-19 taşıyıcısı olan kişileri temsil eden bu rakamın binde 2 seviyelerinde ortaya konmuş olması aslında bir parça sevindirici. Oranlarsak ülkemizde yaklaşık 160 - 200 bin taşıyıcı olduğu kanısına istatistiksel olarak ulaşabiliriz.

800 bin kişi bağışıklık kazanmış olabilir

İkinci test olan antikor testlerinde ise bağışıklık durumunun anlaşılması hedefleniyor. Burada da %1 - 1,5 seviyesinde bir rakam ortaya çıkmış. Yani ülkemizde covid-19’a karşı antikor bağışıklığı kazanmış bireylerin sayısı istatistiksel olarak yaklaşık 800 bin ile 1 milyon arasında bir rakama denk düşüyor. Devlet politikası olarak sürü bağışıklığı uygulayacağını belirten İsveç’te henüz %7 seviyelerine erişilmiş olması aslında bakanın da söylediği sürü bağışıklığının mantıksızlığı ile örtüşüyor.

Ayrıca Bkz.Yeni vaka sayısında düşüş sürüyor (17 Haziran)

Hastalığın bağışıklık nedeniyle yayılım ortamı yakalayamayıp etkisini yitirebilmesi için toplumun %65’lik bir bağışıklık düzeyine erişmiş olması bekleniyor ki bu rakamdan şu anda ne kadar uzak olunduğu ortada. Covid-19 nedeniyle hayatını kaybedenlerin 5 bin civarında olduğunu düşünürsek bu da %65 seviyesine erişene kadar 200 binden fazla vatandaşımızın hayatını kaybetmesi anlamına gelecek ki pek de mantığın kabul edebileceği bir durum olmadığı aşikar.

Toplumda asgari temas

Rakamlar ülkemizin bu işte birinci aşamayı iyi bir şekilde sürdürdüğüne işaret etmiş olsa da henüz hiçbir şey bitmiş değil ve normalleşmeye geçmeyi makul kılacak bir durumda değiliz. Elbette ki ekonomik kaygılar ile bazı adımların atılması kaçınılmaz ancak mümkün olan seviyede toplumsal temasın engellenmesi halen son derece kritik gibi görünüyor.