Şimdi Ara

KADIN SAĞLIĞI

Bu Konudaki Kullanıcılar:
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
34
Cevap
0
Favori
4.119
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
0 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj
  • Bakteriyel Vajinoz
    Bu terim, normalde vajinal florada yer alan, ancak sayıca artmaları halinde yardımlaşarak vajinada yüzeyel bir inflamasyona yol açan Gardnerella vaginalis, Mobilincus gibi anaerop bakterilerin yol açtığı ortak tablo için kullanılmaktadır.Mikroorganizmalar vajinal epitel hücrelerine invazyon yapmadıkları için, bu tür infeksiyonlara vajinit değil, vajinoz adı verilmiştir.
    Bakteriyel vaginozlu, G.vaginalis infeksiyonlu hastalarda balık kokusunda süt gibi vajinal akıntı özeldir. Akıntının Gram ile boyanmış preparatlarında epitel hücrelerine yapışmış bol miktarda gram negatif ya da labil kokobasiller, tanısal değere sahiptir (Clue cells=ipucu hücreleri). Mobiluncus’lar ise küçük, gram negatif, virgüle benzer (curve-like) şekilde görülürler.

    Diğer bir tanı testi, Whiff testidir. Vajinal sekresyona %10 KOH damlatıldığında balık kokusu oluşmasıdır. Bunun nedeni, vajinal sekresyonda bol miktarda bulunan aminlerdir.

    Vajinozların tedavisinde antianaerop özellikli ilaçlar (metronidazol, tek yüksek doz ya da yedi günlük rutin tedavi) kullanılmalıdır.

    ALINTIDIR...







  • Candida vajiniti
    Etken: En sık görülen Candida vajiniti etkeni C.albicans’dır (%90). Normalde ağız, boğaz, barsaklar, vajina ve cilt florasında bulunurlar. Daha az olarak C.tropicalis ve C.glabrata da etken olabilir.

    Epidemiyoloji: Kandidoz; diyabetiklerde, antibiyotik, kortikosteroid ya da oral kontraseptif kullananlarda, uzun süreli damar içi kateter kullananlar ve gebelerde daha sık görülür. Hücresel immünite kusuru olanlarda ise yaygın olarak kronik mukokutanöz kandidoz oluşur. Fırsatçı patojendirler ve genellikle endojen infeksiyonlara yol açarlar. Ekzojen infeksiyon daha nadir olduğu için bir cinsel temasla bulaşan hastalık olarak kabul edilmemesi eğilimi vardır.

    Hastalık tabloları: Çoğu vajinitli hastada belirgin bir yakınma yoksa da cinsel ilişki sırasında yanma, kaşıntı, peynirimsi vaginal akıntı, vajinal hiperemi ve ödem görülebilir.

    Tanı: Vajinal sekresyonun incelenmesi ile konur. Gereğinde %10 KOH ile sellüler elemanlar ortamdan uzaklaştırılarak görülebilmesi sağlanır.

    Tedavi: Jansiyen moru ile lokal tedavi etkili olmakla birlikte hasta konforu açısından sorunlu bir tedavidir. En kolay ve çok kullanılanı, antifungal (mikonazol, klotrimazol) intravajinal krem ve suppozituvarlardır. Cinsel eşe de lokal tedavi verilmesinin etkinliği tartışmalıdır. Oral tek doz imidazol türevi (ketokonazol, flukonazol) tedavisi de önerilmektedir.

    ALINTIDIR...




  • Doğum
    Doğum kadının gebelik boyunca taşıdığı canlıyı zamanı gelince plasentayla birlikte dış aleme bırakması. Şüphesiz ki canlının dış ortama uyabilmesi onun mümkün ölçüde miada erişmesi, organ ve sistemlerinin yapı ve fonksiyon bakımından yeterli özellikler kazanmasıyla orantılıdır. Bu bakımdan normal doğum bebeğin olgunluğu ile paralel bir durum gösterir. Doğum, bütünüyle, ritmik ağrıların başlamasından, bebek ve eklerinin rahimden dışarı çıkışına kadar uzanan bir seri olayları içine alır.

    Bebeğin doğuşunu sağlayan başlıca faktör, rahim adaleleriyle beraber ona yardımcı karın adalelerinin kasılmalarıdır. Normal doğum bu tabii güçlerin tesiri altında neticelenir. Bebeğin doğumu için tabii kuvvetler dışında bir gücün müdahalesine gerek duyuluyorsa “müdahaleli doğum”dan söz edilir.

    Miadında doğum, takriben 38-40 gebelik haftalarının içindedir. Bu devreden evvel, 28-37 haftalar arasında sonuçlanan gebelikler “erken doğum” adını alır. 20-28 haftalarda sonuçlanan gebeliklere “immatür doğum”, yani olmamış doğum ismi verilir. 20. haftanın altında sonuçlanan gebelikler “düşük” olarak ele alınır. Birçok memleketlerde kanun gebelik süresini tesbit etmiştir. Bu süre bizim memleketimizde 300 gündür.

    Doğum olayının yaklaştığını gösteren belirtiler:

    1. Bebeğin başının aşağı düşerek karnın küçülmesi. Bu zamanda kadında solunumda bir rahatlama meydana gelir. Fakat mesaneye baskı arttığı için sık idrar etme hissi ve yürümede güçlük meydana gelir.

    2. Doğum yolunda ifrazat artışı: Kadın doğum yolunda nemlilik hisseder ve pet kullanması gerekebilir. Bu, son haftada ortaya çıkan bir durumdur.

    3. Son günlerde 100-1000 gr arasında bir ağırlık kaybı.

    4. Nişan gelmesi: Doğumdan 24-36 saat önce hafif kanla karışık müküslü bir ifrazat gelir. Bu, rahim ağzının yumuşamaya ve genişlemeye başladığını gösterir ve doğumun yakın olduğunun belirgin işaretlerindendir.

    5. Su kesesinin erken açılması: Bazı vak’alarda su kesesinin erken açılması yakın bir doğumun belirtisidir. Zira zarların yırtılmasını çoğu kez 24- 48 saat içinde doğum ağrıları takib eder.

    6. Yalancı ağrıların mevcudiyeti: Bazı kadınlarda doğumdan birkaç gün önce meydana gelen ağrıların bir kısmı hafif ağrı şeklinde karında hissedilir. Bu ağrılar çoğu kez barsaklarda gaz birikimi sonucu meydana gelir. Diğer erken belirtiler mevcut olmadığından yalancı ağrı ismini alırlar.

    7. Ağrılı kasılmaların başlaması: Karın bölgesinde gebelik boyunca hissedilen ağrısız, düzensiz kasılmaların gebeliğin son haftalarında arttığı görülür. Bu kasılmaların rahim ağzını açmak ve yumuşatmak üzere ağrılı, düzenli ritmik seyir kazanması doğum süresinin başlamış olduğunu gösterir.

    Doğumun Devreleri

    Doğum olayı birbirini takip eden 3 devreye ayrılır.

    I. Devre: Genişleme devresi de denilen bu devre, gerçek doğum ağrılarının belirmesiyle başlar. Rahim ağzının tam olarak açılmasıyla son bulur. Başlangıçta 2 milimetre olan rahim ağzı açıklığı kasılmalar sayesinde 10 santimetreye ulaşır. Bu devre ilk doğumlarda 12, birden sonraki doğumlarda ise 6 saattir. Kasılmalara gerçek doğum vasfı kazandıran nitelik, ağrı duyusuyla beraber oluşudur. Rahim kasılmaları başlangıçta 15-20 dakikada bir gelmek üzere başlar ve takriben 15-20 saniye sürer. Başlangıçta bel ve kuyruk sokumunda duyulan ağrı zamanla aşağılara iner. Birinci devre sonunda ağrılar 2-3 dakika arayla gelip 40-60 saniye sürer.

    Doğum ağrılarının başlama mekanizması:

    Zamanı gelen bir gebelikte doğum ağrılarının ne şekilde başladığı problemi henüz karanlığını muhafaza etmektedir. Bununla beraber bu kompleks mekanizmada tek bir faktörden ziyade bir seri faktörlerin birbiri üzerine etkisinin söz konusu olduğu düşünülmektedir. Bu etkide hormonal, kimyevi, mekanik ve nöropsişik faktörler mesuldür.

    Birinci devrenin sonunda tamamen yumuşayan rahim ağzında genişleme tamamlanarak bebeğin geçeceği çapa erişir. Bu esnada amnion kesesi de artan basınç neticesinde en zayıf yerinden yırtılır ve su dışarı akar.

    II. Devre: Rahim boynunun genişlemesinin tamamlandığı andan başlayan bu devre bebeğin doğumuna kadar devam eder ve bebeğin dışarı atılmasını hedef alır. Bu sebeple buna “atılma dönemi” de denir. İkinci devre ilk doğumda, iki saat, birden sonraki doğumlarda ise 20-30 dakika kadar sürer. Ağrıları su kesesinin yırtılmasını takiben kısa bir süre hafifler, müteakiben bebeğin doğum kanalına girmesiyle daha da şiddetlenir. Doğum ağrıları ile akıntı hissinin refleks olarak meydana getirdiği karın adalelerinin kasılmaları aynı anda vuku bulur. Bu uyuşma temin edilmezse iradi karın adalelerinin kasılmalarından istenilen sonuç alınamadığı gibi, gebe kadın boşuna ve lüzumsuz yere yorulmuş olur.

    Çocuk normalde sol yanına yatmış başını gövdesine dayamış dizlerini karnına birleştirmiş olarak bulunur ve önce başın en tepesi çıkar. Kadında doğum mekanizması dik duruş sebebiyle çok kompleks bir özellik gösterir. Çocuğun dışarı atılması için vücut ve bebek bir çok seri hareket yapar. Bu hareketler kademeleriyle birlikte bilinmektedir. Fakat ne gibi faktörlerin etkisiyle meydana geldiği ve sebepleri henüz açıklığa kavuşmamıştır. Bu olay öyle programlanmış ve düzenlenmiştir ki, dışarıdan hiçbir müdahaleye fırsat kalmadan bebek doğar. Bebeğin anne karnındaki duruşu ve doğum esnasındaki hareketlerinde meydana gelecek en küçük değişiklik doğumu imkansızlaştırır veya çok zorlaştırır. Aynı zamanda bebek ve anne ölümlerine sebebiylet verebilir. Bu sebeple bu muazzam hadise ve basamaklarını planlayan birinin mevcut olması selim akılların kabul ettiği bir gerçektir. Çünkü; doğumda çocuğun dışarı çıkması için yapmış olduğu başın öne eğilmesi vücudun ise dönmesi, gerilmesi, dışa dönmesi ve başın arkaya gitmesi ve sonra yana dönmesi harika hareketlerdir. Başın gövdeye eğilip en üst kısmıyla doğum kanalına girmesi normal doğum için kat’i olarak lazım olan bir şarttır. Bu baş hareketindeki en küçük değişme başın doğum kanalına girmesine müsaade etmez.

    Yeni Doğan Bebeğin İlk Bakımı

    Bebek doğar doğmaz ayaklarından tutulmak suretiyle baş aşağı pozisyonda ağzı steril bir gazlı bezle veya pamukla silinerek mukus dışarı alınmalıdır. Bundan sonra göbek kordonunun kesilmesi ve bağlanmasına sıra gelir. 2 santim aralıkla iki pensle göbek kordunu iki taraftan kapatılır. Arasından makasla kesilir. Sonra bebeğin karın derisine 2 santim uzaklıktaki bölümü temiz, steril bir ipek veya keten şeritle bağlanır. Bağlamanın bir santim üzerinden ikinci bir bağlama yapılmalıdır. Bilahare kesik uca antiseptik bir solüsyon (mersol) sürülerek steril bir gazlı bezle kapatılır.

    Daha sonra bebeğin durumu; rengi, solunumu, kalp atımı, adale kuvveti, refleksleri bakımından değerlendirilir. Herhangi bir bozukluk varsa küvöze konulur. Yeni doğan bebeğin gözlerinin bakımı için % 1’lik gümüş nitrat solüsyonundan birer damla damlatılması kanuni mecburiyettir. Derinin bakımı için önce steril kompreslerle silmek kafidir. 2 ve 3. günlerde tahriş etmeyen antiseptikli ılık banyolarda kirlerini almak oldukça faydalıdır.

    III. Devre: Plasentanın (bebeğin eşi) çıkışıdır. Bebeğin doğumunu müteakib 3-5 dakika istirahate geçen rahimde kasılmalar tekrar başlar. Kasılmalar neticesinde plasenta tutunduğu yerden ayrılır. Bu genellikle 10-20 dakika kadar sürer. Burada en önemli husus rahimin kasılmalarını ve plasentanın kendiliğinden ayrılmasını kesin olarak beklemektir. Erken olsun diye tutulup çıkarılmaya çalışılırsa, rahimin içi dışına döner ve çok tehlikeli bir durum meydana gelmiş olur. Bebeğin doğumundan sonra hafif bir kan fışkırması ve kordonun bir miktar aşağıya sarkması plasentanın ayrıldığını gösteren belirtilerdir. Doğumun üçüncü devresinde 100-300 cm3lük bir kanama olur. Bu genellikle normal kabul edilir ve bir tedavi icab ettirmez.
    Doğuma giden bir yolculuğun öyküsü...

    Nihayet 9 ay boyunca özlemle beklediğiniz o muhteşem ana yaklaşıyorsunuz. Ve, doğum yaklaşırken her anne adayı gibi sizin de içinizi bir telaş sarıyor. Doğumdan korkan ve bir türlü rahatlayamayan anne adaylarına...

    Tahmini doğum tarihi

    Normal gebelik süresi 280 gün, 40 hafta, 9 ay 10 gündür. Tahmini doğum tarihinde, son adet tarihinin ilk gününe yedi gün eklenir ve 3 ay geri gidilir. Adından da anlaşılacağı üzere bu tahmini bir tarih olup, 15 gün evvel veya sonra (38 ile 42 hafta) normal kabul edilmelidir.

    Tahmini doğum tarihi güvenilir mi?

    Normal bir hamileliğin süresi 38-42 haftadır. Fakat her bebeğin ayrı bir doğum süresi vardır. Önceden belirlenen doğum tarihinde bebeklerin sadece yüzde 4 ya da 5i doğar. Bebeklerin yüzde 10u 42. haftadan sonra doğar. Bebeğin geç doğmasının en önemli nedeni son adet tarihinin yanlış hesaplanmasıdır. Çünkü her kadının adet süresi farklıdır. Ayrıca doğum tarihinin saptanması için yapılan ultrason muayenelerinde de bazen 2 haftaya varan sapmalar görülebilir. Hamilelik süresinin daha iyi belirlenmesi amacıyla, anne adayı hamile olduğunu anladıktan kısa bir süre sonra, mutlaka doktoruna başvurmalıdır.

    Doğumun başladığına dair belirtiler

    Doğuma yakın günlerde başlayan, belde çekilmeler, karında gerginlik hissi şeklinde duyulan kontraksiyonlar giderek artarak daha güçlü bir şekilde hakiki doğum ağrılarına dönüşürler. Düzenli aralıklarla her on dakikada bir gelen ağrılar doğumun başlangıcı olarak kabul edilir. Ağrıların araları 3-4 dakikaya kadar iner ve 30-60 saniye kadar devam eder. Ağrıların başlaması ile rahim ağzı açılmaya başlar ve buradaki mukus tıkacı dışarıya atılır. Bu arada zedelenen küçük kılcal damarlardan çıkan kanla da bulaşıktır. Buna nişan bozulması denir. Doğumun başladığını belirten öncü bir işarettir. Kanlı mukus doğum ağrılarından birkaç saat evvel veya nadiren birkaç gün evvel görülür.

    Doğum nedir?

    Doğum, bütünüyle, ritmik ağrıların başlamasından, bebek ve eklerinin rahimden dışarı çıkışına kadar uzanan bir seri olayları içine alır. Doğum, gebeliğin 38-40. haftaları içinde gerçekleşir. Bebek 28-37. hafta doğarsa bu doğuma erken doğum denir. 20-28. haftalarda sonuçlanan gebeliklere immatür doğum yani olmamış doğum ismi verilir. 20. haftanın altında sonuçlanan gebelikler düşük olarak ele alınır.

    Doğum şekilleri

    Bebeğin doğuşunu sağlayan başlıca faktör, rahim adaleleriyle beraber ona yardımcı karın adalelerinin kasılmalarıdır. Normal doğum bu fizyolojik güçlerin tesiri altında neticelenir. Bazen herhangi bir sebeple fizyolojik güçler doğumun olması için yeterli olmayabilir ki, o zaman müdahaleli doğum yani sezeryan gerçekleşir.

    Normal doğum

    Normal doğum üç aşama gerçekleşir:

    I. Aşama (açılma periyodu): Belde çekilme ve karında gerginlik hissi ile başlar. Kasılmalar devamlı ve güçlü olmaya başlayınca hakiki doğum ağrılarına dönüşür. Düzenli aralıklarla her 10 dakikada bir gelen ağrılar doğmun başladığını gösterir. Ve bu arada rahim ağzının açılması ile kanlı bir mukus (halk arasında nişan) dışarı atılır.

    II. Aşama (itilme periyodu): Açılmanın (rahim ağzının tam açılması 10 cmdir) olması ve su kesesinin de açılması ile sular boşalır. Ve çocuğun önde gelen kısmı doğum kanalına ilerler. Bu dönemde ağrılar 2-3 dakikada bir gelmeye başlar ve 60-70 saniye devam eder. Annenin ıkıntıları ile çocuğun vajende ilerlemesi ve dışarı çıkması sağlanır. Bu dönem ilk doğum yapanlarda yarım-bir saat, birden fazla doğuranlarda yarım saat veya daha kısadır.

    III. Aşama (doğum sonrası): Çocuğun doğmasından plesantanın (eşinin) çıkmasına kadar

    geçen zamandır. Yarım saat kadar sürer.

    Sezeryan doğum

    Normal yoldan (vajinal yoldan) doğum yapması anne veya bebek açısından sakıncalı ya da imkansız gebelerde doğumun ameliyatla karından (batından) gerçekleştirilmesi olayına sezeryan denir. Sezeryan olayı anne ve çocuğa ait nedenlerle yapılabilir. Günümüzde sosyal nedenlerle (ailenin isteği , rahim veya vajina yoluna ait değişikliklerin en az olması, çocuğun karından çıkarılmasının daha uygun olacağı görüşü vb.) de sezeryan yapılmaktadır.

    Anneye ait nedenler: Annenin hastalıkları (kalp, hipertansiyon vb.),önceden rahim operasyonu geçirenler, ağır preeklampsi ve eklampsi (gebelik zehirlenmesi), çocuğun başı ile annenin doğum yolunun uygunsuzluğu, plesantanın rahim ağzında olması, plesantanın erken ayrılması, düzenli ağrılara rağmen rahmin açılmaması ve doğumda ilerleme olmaması...

    Çocuğa ait nedenler: Yan duruş, miad gecikmesi, fetusun kalp atışlarında azalma ve düzensizlikler, kordon sarkması...

    ALINTIDIR...




  • Doğum Kontrol Hapları
    Hazırlayan: Dr.Serdar HEPGÜL


    1. Doğum Kontrol Hapları

    Vücudumuzda doğal olarak bulunan, yapılması ile adetlerinizin düzenini kontrol eden hormonların, sentetik şekillerini içerirler. Bu hormonlar östrojen ve progesteron hormonlarıdır.

    Bir çok doğum kontrol hapları, kadın yumurtalıklarından, yumurtanın serbestlenmesini önler, yumurtlamayı engellerler. Yumurta olamayınca da spermler tek başlarına döllenmeyi gerçekleştiremezler.


    2. Ne Kadar Güvenlidir?

    Doğum kontrol haplarının kullanılması %97-99 oranında koruyuculuk sağlar. Ancak cinsel ilişki ile bulaşan hastalıklara karşı bir koruyuculuğu yoktur.


    3. Nasıl Kullanılır?

    Her gün aynı saatte bir hap yutulmalıdır. Tek bir gün içilen hapın hiç bir etkinliği yoktur. İlaçların prospektüslerinde yazıldığı gibi başlanması ve devamı gerekir.

    Kullanımın ilk 6 ayında ve daha sonra da, yılda en az bir kez jinekolojik muayene önerilir. Herhangi bir neden ile de bir doktora başvurduğunuzda Doğum Kontrol Hapı kullanmakta olduğunuzu belirtiniz.


    4. Avantajları Nelerdir?

    Gebeliğin önlenmesinde çok etkindir.

    Kolay kullanılır.

    Cinsel ilişki öncesinde yapılacak herhangi bir hazırlığı yoktur.

    Adet aralıkları kısalabilir, daha hafif geçebilir.

    Daha az adet öncesi gerginlik, akne, demir eksikliği, kansızlık ve Romatoid Artirit görülür.

    Bazı yumurtalık ve rahim duvarı kanserlerine ve pelvik enfeksiyon hastalığı denen bir hastalık grubuna karşı, bir miktar koruma sağlar.

    Daha az dış gebelik görülür.


    5. Kimler Kullanmamalıdır?

    35 yaş üzerinde iseniz ve günde 15 ten fazla sigara içiyorsanız.

    Her gün aynı saatte ilaç alamayacaksanız.

    Sebebi anlaşılamayan vaginal kanamalarınız varsa.

    Kan pıhtılaşma anormalliği varsa.

    Karaciğer hastalığı olanlar.

    Kalp hastalığı olanlar.

    Meme veya rahim kanseri olanlar.


    6. Olası Sorunlar Nelerdir?

    Her gün aynı saatte hap almak unutulmamalıdır.
    Emzirme dönemlerinde kullanılamaz.


    Yan Etkiler


    Geçici düzensiz adet kanaması gibi kanamalar,

    Kilo alma olasılığı,

    Baş ağrısı,

    Bulantı,

    Göğüslerde hassasiyet,

    Ruhsal değişimler.


    Bu yan etkiler genelde 2-3 ayda kaybolur.


    7. Mutlaka Okuyunuz!

    Başlanan ilaca devam etmek ve o ay sonunda bırakarak tekrar hamile kalmak için hazır olabilirsiniz. Eğer aşağıdaki şikayetler sizde görülür ise bunlar ciddi olayların işaretleri olabileceğinden DERHAL HEKİMİNİZE BAŞVURUNUZ. Kendiliğinden geçmesini beklemeyiniz.


    Ciddi karın ağrısı

    Nefes darlığı ve ciddi göğüs ağrısı

    Ciddi baş ağrısı ve baş dönmesi

    Görüş bulanması, gözde şimşekler çkıyor gibi olması veya körlük

    Ciddi bacak ağrıları ve şişmesi

    Gözlerin beyaz kısmındaki ve ciltteki sarı rengin ortaya çıkması, sarılık

    Ciddi depresyon


    Bu istenmeyen durumlar çok az görülen durumlardır. Dünyada çok sayıda kadın tarafından kullanılmaktadır, siz de hekim kontrolünde güvenle kullanabilirsiniz.

    ALINTIDIR...




  • Düşükler
    Günümüzde çok sık yaşanan ve her gebe kadının korkulu rüyası olan düşükler hakkında...

    Düşük, normalde 40 hafta olarak tanımlanan gebeliğin, 20inci hafta öncesinde, fetus ve ekleri ile dışarı atılması olayına denir.

    Düşük nedenleri bebeğe, anneye ve babaya ait olabilir. Daha çok gebeliğin ilk 3 ayında rastlanan düşüklerde bebekte genetik anormallik olma şansı yüksektir. Doğum olsa bile zaten sağlıklı olmayan, zeka geriliği ve kalp hastalığı gibi ciddi problemlerde seyreden gebeliklerin büyük kısmı ilk 20 hafta içinde sonlanır. Özellikle ilk 3 ayda radyasyon, bazı enfeksiyonlar, toksit etkili kimyasal maddeler, kan uyuşmazlığı ve bebeğin gelişiminde çok önemli olan plasenta (eş) anormallikleri de düşük sebebidir. Anneye ait enfeksiyonlar (mikrobik durumlar), rahim ağzında yerleşmiş bir takım ......, daha çok çiğ et yemekle bulaşan toxoplasmosis, kızamıkçık virüsü ve daha çok sayıda mikrobiyolojik ..... düşük sebebidir. Annede mevcut böbrek hastalıkları, diabet (şeker hastalığı), tiroid bozuklukları, bazı hormonal bozukluklar, rahimde mevcut yapısal bozukluklar, rahim ağzında yetmezlik, psikolojik stres gibi pek çok faktör düşükte etkendir. Babaya ait nedenlerde ise spermiumlarda kromozomal bozukluklar etken olabilir.

    Belirtiler vajinal kanama, ağrı, parça düşmesi şeklinde görülür.

    Gebelikte kanama ne anlama gelir? Düşük belirtisi midir?

    Gebelikte kanama, normalde olmaması gereken bir durumdur. Muayyen gün geçtikten birkaç gün sonra, ağrısız, az miktarda görülen leke tarzı kanama, sağlıklı gebeliklerin yüzde 20 ile 40ında oluşabilir. Bu tarz bir kanamadan korkulmamalıdır. Ancak kanama bebeğin anne karnında çok erken dönemde ölmesi ya da ciddi bir düşük tehdidi işareti de olabilir. Gebelikte kanama olduğunda mutlaka doktora başvurulmalı ve ultrason ile bebeğin sağlık durumu incelenmelidir. Ultrason muayenesi ya da kanama nedeni ile yapılacak jinekolojik muayenenin gebeliğe hiçbir zararı olmayacağı mutlaka bilinmelidir.

    Düşük düşüğü getirir mi?

    Düşük nedeni, bebeğe ait genetik yapıdaki kusur ise, bu tesadüfidir. Eğer anne babada genetik yapıda gizli kalmış bir anormallik mevcutsa, bebekte bunun ortaya çıkması ve tekrarlayan düşük şansı yükselir. Akraba evliliği düşük riskini artırır. Altta yatan ciddi bir enfeksiyonda, rahim içinde mevcut bir darlıkta, rahim ağzı yetmezliğinde, kan uyuşmazlığı gibi ciddi bir sorun karşısında öncelikle tedavi yapılmalı ve gebeliğe tedavi sonrası izin verilmelidir. Aksi halde tekrar bir düşük yaşanabilir. İlk gebeliği düşük ve kürtaj ile sonlanan hastalarda tekrar düşük yaşanacağı korkusu yüksektir, ancak bu gereksiz bir korkudur. Gebeliklerin düşükle sonlanma şansı yüzde 15-40 gibi yüksek bir orandır. Altta yatan ciddi bir sebep yoksa endişe gereksizdir. Bir kez düşük olması tıbbi olarak endişe doğurmaz, ancak üç kez üst üste görülen düşük sonrasında tıbbi inceleme ihtiyacı doğar.

    Düşük tehdidi önceden belirlenebilir mi?

    Daha önce düşük geçirmiş hasta tekrar gebe kaldığında çok erken dönemden itibaren doktora başvurmalı, öncelikle gebeliğin sağlıklı bir rahim içi gebeliği olduğundan emin olunmalıdır. Kanama mevcutsa yatak istirahati ve bazı yasaklamalar şarttır. Muayene ve ultrason bulgularına göre gerekirse ilaç tedavisi önerilecektir. Mutlaka tıbbi kontroller yapılmalıdır. Düşük tehdidi tanısı konulduktan sonra, gerekli önlemler alınarak sağlıklı bir gebelik elde edilebilir.

    Düşük sonrası kürtaj şart mıdır?

    Düşük esnasında gebelik ürünü tamamen dışarı atılmışsa kürtaj gerekmeyebilir, ama bunun için mutlaka ultrason ve muayene gerekir. Aksi takdirde içerde parça kalıp uzun süreli kanama meydana getirir.

    Sağlıklı bir gebelik için tavsiyeler

    Sağlıklı bir gebelik mutlaka doktor kontrolünde olmalıdır. Her gebelik rahim içinde olmaz. Erken dönemde muayene ile gebeliğin dış gebelik mi, yoksa rahim içi sağlıklı bir gebelik mi olduğu, bebeğin canlı olup olmadığı ve ultrason ile düşük tehdidi olup olmadığı incelenmeli, doktor tavsiyesine göre uygun aralıklarla muayene yapılmalı, önerilen ilaçlar alınmalıdır. Yakınlarının tecrübelerine ve onların kullandığı ilaçlara göre kendi kendine takip, hastaya zarar getirir. Her gebelik farklıdır ve mutlaka kadın doğum uzmanı tarafından takibi şarttır.

    ALINTIDIR...




  • Erken doğum riski
    Sağlıklı bir çocuk dünyaya getirmek bütün çiftlerin hayalidir. Ancak bazen elde olmayan bazı gelişmeler yaşanabilir. Beklenmedik bir zamanda bebeğinizin erken dünyaya gelmesi gibi. Buradan anne-babalara sesleniyoruz. Hemen endişelenmeyin ve paniğe kapılmayın... Çünkü bebeğiniz için yapılabilecek birçok şey var.

    Erken doğum, gebeliğin 37nci haftasından önce gerçekleşen doğuma denir. Günümüzde, bebeklerin yaklaşık yüzde 9u erken doğmaktadır ve yenidoğan ölümlerinin yüzde 83ü 37nci haftadan önce doğan bebeklerde görülmektedir. Bu nedenle, erken doğan bebeklerin (prematüre) tedavi edilmesinde yenidoğan yoğun bakım üniteleri yaşamsal bir önem taşımaktadır.

    Erken doğum önemlidir

    Miadında gebelik 37nci gebelik haftasını tamamlamış gebeliktir. Bu nedenle "erken doğum" (miad öncesi doğum), 37nci haftadan önce gerçekleşen doğuma denir. Erken doğum eylemi doğum hekimliğinin başlıca sorunudur. Yılda 300 bini aşkın çocuğun yaşama şansını ve sağlığını etkilemektedir. Günümüzde, bebeklerin yaklaşık yüzde 9u erken doğmaktadır. Yenidoğan ölümlerinin yüzde 83ü 37nci haftadan önce doğan bebeklerde görülmektedir. Erken gebelik haftasında yüksek olan yenidoğan ölüm hızı gebelik haftası ilerledikçe önemli oranda azalır.

    Birden fazla sebebi vardır

    Doğum ağrılarını vakitsiz başlatan nedenlerin arkasında, gebeliği miada kadar koruyan güvenlik mekanizmasının yetersizliği yatmaktadır. Genellikle erken doğum eyleminin birden fazla sebebi olduğu ve birden fazla mekanizma ile başladığı kabul edilmektedir. Bunlardan bebeğe ait nedenler arasında en başta gelenler; melformasyonlar, çoğul gebelik, bebeğin eşinin erken ayrılması, suyunun fazlalığı veya azlığı vardır. Anneye ait nedenler ise; 17 yaş altında 34 yaş üzerinde olma, aşırı boy kısalığı, boya göre aşırı kilolu olma, enfeksiyonlar, gebelikteki kanamalar, rahim anomalileri, düşükler, sık aralıklı doğumlar, gebelikte tansiyon yükselmesi, annenin akciğer, kalp, böbrek, karaciğer hastalıkları, kansızlık, beslenme yetersizliği, sigara ve alkol içimi, ruhsal bunalımlar, sosyal koşullar ve ağır iş koşullarıdır.

    Erken başlayan belirtilerden şüphelenin

    Miadından önce rahimde kasılma şeklinde sertleşme veya sancı ifade eden her gebede erken doğum eyleminden şüphe edilmelidir. Ayrıca bel, sırt ağrısı, kasık ağrısı, uyluğa varan ağrı, akıntıda değişiklik, lekelenme ve ishal şikayetleri de erken doğum ihtimalini akla getirmelidir.

    Erken doğumu erken teşhisle önleyin

    Erken doğumun önlenmesinde yüksek riskli gebelerin erken tanısı ön plandadır. Bu nedenle günümüzde konunun uzmanları tarafından çeşitli sistemler kullanılmaktadır. Erken doğum olaylarına yaklaşımda amaç geri dönüşümsüz safhaya gelmeden erken eylem tanısının doğru olarak konmasıdır. Ancak bu her zaman mümkün olamamakta, gebelerin bu konuda yeterince bilgi sahibi olmadıkları deneyimlerle görülmektedir. Yapılan araştırmalarda gebelerin üçte birinin erken doğum eylemi belirtilerini tanımadıklarını, yarısının ise ikiz gebelik ve daha önce erken doğum yapmış olmanın risk arttırıcı faktör olduğunu bilmedikleri görülmüştür. Son yıllarda çeşitli araştırmacılar tarafından erken doğumu önleme programları geliştirilmiştir. Bu programlar, erken doğum eyleminin uyarıcı belirti ve bulguları konusunda hastanın eğitilmesi esasına dayanmaktadır. Programın temel özellikleri kansızlık, enfeksiyon gibi erken doğuma hazırlayıcı faktörlerin düzeltilmesi, gebelere erken doğum belirtilerinin tanıtılması, bunların nasıl saptanacağının öğretilmesi hastanın herhangi bir sorun anında ilgili sağlık personeli ile temas kurabilme imkanına kavuşması ve düzenli muayenelerle kontrolüne dayanır.

    Tedavi anneye ve bebeğe yönelik olmalıdır

    Başlangıçta yatak istirahatı, annenin sıvı alımının arttırılması ve sedosyonu en sık kullanılan tedavi şeklidir. Takiben rahim kasılmalarının durdurulması amacıyla çeşitli tedavi yöntemleri, erken doğum eylemine neden olan enfeksiyonların tedavisi için antibiyotik uygulaması ve bebeğin akciğer olgunlaşmasını sağlayıcı ilaçlar uzman hekim tarafından uygulanır.

    Erken doğan bebekler yüksek risk altındadır

    Erken doğan bebekler, solunum, mide-barsak, böbrek ve sinir sistemleri komplikasyonları açısından yüksek risk altındadır. Erken doğmasına rağmen yaşama şansına sahip olan bebeklerin önemli bir bölümünde fiziksel ve zihinsel ciddi sorunlar gelişebilmektedir. Komplikasyonların giderilmesi ve rehabilite edilmesi sırasında oluşan tıbbi bölüm masrafları da oldukça büyük rakamlara ulaşmaktadır.

    Yenidoğan yoğun bakım üniteleri bebeğinizin hayatını güvence altına alır

    Yenidoğan yoğun bakım üniteleri erken doğan bebeklerde (prematüre) yaşamsal bir önem taşır. Yenidoğan bakım teknikleri geliştikçe, erken doğanların hastalık ve ölüm oranları, önemli ölçüde düşmüştür. Günümüzde, yaşatılabilen ve şu anda 6 yaşında olan en küçük bebeğin doğum ağırlığı 280 gramdır. Ancak ne yazık ki her bebek bu kadar şanslı değildir. Bu nedenle, erken doğumlarda bebeği güvence altına alabilmek için, yenidoğan yoğun bakım merkezlerinin ve bu konuda uzmanlaşmış sağlık personelinin yaygınlaştırılması gerekir.

    Erken doğum riskine karşı önlem alın

    Erken doğum, yenidoğan döneminin hastalık ve ölümlerinin en önde gelen nedeni olup, zeminde yatan hastalık nedeninin kesin olarak bilinmemesi, yetersiz ve geç teşhis gibi nedenlerden dolayı tedavide her zaman istenen sonuç alınamamaktadır. Erken doğum riskine sahip gebelerin dikkatli olması, beslenmesini düzeltmesi, yorucu ve stresli yaşamdan kaçınması, sigara içimini aza indirgemesi, gerekli tıbbi önlemleri dikkatle uygulaması gerekir. Erken doğum belirtileri başlamışsa en kısa zamanda yenidoğan yoğun bakım imkanlarının bulunduğu bir merkeze başvurulması gerekir.

    ALINTIDIR...




  • Histeroktomi
    Jinekolojik cerrahide en sık yapılan bir ameliyat�
    Histerektomi, uterusun (rahmin) çıkarılması ameliyatıdır. Kadınlarda uygulanan cerrahi işlemlerden biridir. ABDde sezeryandan sonra en sık başvurulan cerrahi girişimdir. Uterus myomları, düzensiz kanamalar, adet ağrılarının şiddetli olması, kasık ağrıları, rahim sarkması, kanser öncesi belirtiler ve doğum komplikasyonları histerektomiyi gerektirebilir. Histerektomi kararı hasta ve doktorun birleşerek vermesi gereken bir karardır. Bir çok hasta için histerektomiye gidiş kararı çok ani olabilir. Hastalar anestezinin ve cerrahinin potansiyel riskleri ile karşılaşırlar. Yapılan araştırmalar histerektominin bir çok hastada psikiyatrik bozukluk ve azalmış cinsel fonksiyonlara yol açmadığını göstermektedir.

    Histerektomi nedir?

    Cerrahi bir operasyon ile rahmin çıkarılmasıdır. Bu işlem batın yoluyla ya da vajinal yolla yapılabilir. Bu seçim, operasyona neden olan hastalığa, kişinin anatomik yapısına, cerrahın tercih ve deneyimine bağlıdır. ABD`de sezeryandan sonra en sık başvurulan cerrahi girişimdir.

    Histerektomi ameliyatının sıklığı nedir?

    Histerektomi hızı her yaştan kadında binde 6 ile 8 oranındadır. Bu grup içinde, 20 ile 49 yaş arası kadınlarda daha sık görülür.

    Histerektomi ameliyatının nedenleri nelerdir?


    Uterus (rahim) myomları:

    Histerektomi için en önde gelen neden uterusun (rahimin) myomlarıdır. Endikasyonlar hastanın yaşı ile ilgili olarak değişir. Uterus (rahim) myomları kadınlarda en sık karşılaşılan tümörlerdir ve bu yüzden histerektomilerin çok geniş bir bölümünden sorumludurlar. Myomlar için histerektomi uygulanması kararı genellikle anormal kanama, pelvik ağrı veya bası gibi şikayetlerin tedavi gerekliliğine dayanmaktadır.


    Düzensiz kanamalar:

    Histerektomilerin yüzde 20sinde endikasyon hormanal nedenlere bağlı düzensiz kanamalardır. Bu tür hastalarda ilaç tedavisi etkili olmazsa veya hasta ilaç tedavisini kabullenemezse ameliyat düşünülür.


    Adet ağrılarının şiddetli olması (inata dismenore):

    Adet ağrıları hastanın günlük yaşamını sekteye uğratıyorsa ilaç tedavisi başarılı olmazsa ve hasta çocuk doğurmak istemiyorsa histerektomi düşünülebilir.


    Kasık ağrıları, rahim sarkması, kanser öncesi belirtiler:

    Uterusdan (rahimden) kaynaklandığı düşünülen kasık ağrıları, rahim ağzında görülen kanser öncüsü lezyonlar, rahimin sarkması olgularında histerektomi yapılabilir.


    Doğum kompliksyonları:

    Acil histerektomiler daha ziyade doğumla ilgili komplikasyonlarda uygulanır. Doğum sonrası rahim kanamasının durdurulamaması (atoni), tamir edilemeyen rahim yırtıkları, bebeğin eşinin-plasentanın ayrılmaması (plasenta acreata ve inkreata) olgularında gerekli olabilir.


    Ayrıca;

    Endometriozis (uterus içinde bulunması gereken zarın uterus dışında bulunması), rahim ve yumurtalık kanseri, iyi huylu yumurtalık tümörlerinde histerektomi yapılabilir.

    Histerektomi nasıl yapılır?

    Histerektomi iki şekilde uygulanabilir: Karından (abdominal) ve vajinal yoldan.

    Histerektomilerin yüzde 75i abdominal (karın) yolundan yapılır. Hastanın hangi yöntemle ameliyat edileceğine kişiye göre karar verilir. Abdominal histerektomide komplikasyon görülme oranı, vajinale göre daha fazladır.

    Ameliyat sonrası hasta bakımı nasıldır?

    İdrar kesesinin travmatize olmasından dolayı hastanın idrar yapması zor olabileceğinden idrar sondası ameliyat sonrası 18-24 saat süreyle takılı bırakılır. Ameliyat günü hastanın ağızdan beslenmesi yasaklanır. Barsak hareketleri başladıktan sonra sıvı gıdalarla beslenmeye başlanır. Hastanın sindirebileceği şekilde katı yiyecekler diyetine eklenir. Hastanın erken ayağa kaldırılması damar tıkanıklığı ve zatürre riskini azaltır. Dikişlerin tam iyileşmesi için hasta ameliyattan sonraki 6 hafta içinde 10 kilodan fazla ağırlık kaldırmamalıdır. Ameliyat sonrası 6 hafta içinde cinsel ilişki tavsiye edilmez. Hasta tam iyileşene kadar araba kullanması tavsiye edilmez. Bunlar dışında hasta kendini iyi hissettiği sürece normal hayatını sürdürebilir.

    Histerektomi ameliyatı geçiren hastalar nelere dikkat etmelidirler?

    İlk ve ikinci hafta çok yorucu aktivitelerden kaçınmalı ve aktivite seviyesini yavaş yavaş arttırmalıdırlar. Ağır kaldırmaktan ve cinsel ilişkiden doktor tarafından söylenecek zamana kadar kaçınmalıdırlar. Banyo; duş alma ve dökme suyla yıkanma şeklinde olmalıdır. Düzenli bir diyet izlenmelidir. İdrar ve gaita yaparken ıkınmaktan kaçınılmalıdır. Eğer vajinal kanama veya ateş olursa doktora haber verilmelidir.

    Histerektomi kararı nasıl verilir? Bu süreçte hastanın aydınlatılması gereken noktalar nelerdir?

    Histerektomi kararı hasta ve doktorun birleşerek vermesi gereken bir karardır. Bir çok hasta için histerektomiye gidiş kararı çok ani olabilir. Hastalar anestezinin ve cerrahinin potansiyel riskleri ile karşılaşırlar. Hasta eğer menopoz öncesi dönemde ise adet görme ve çocuk doğurma yeteneğinin kaybıyla da buna adapte olmak zorunda kalır. Birçok kadının ilgilendiği nokta ameliyatın hastanın dişiliğini kaybetmesine, cinsel doyumu azaltmasına ve kocası ile arasındaki kişisel problemlerin artmasına neden olup olmayacağıdır. Üreme organlarının kaybına ilişkin üzüntü diğer karın içi organlarının kaybına göre fazladır. Hastanın ameliyattan sonra kendini kötü hissetme olasılığını en aza indirmek için ameliyat öncesi bilgilendirme ve hastayı hazırlamak önemlidir. Yapılan araştırmalar histerektominin bir çok hastada psikiyatrik bozukluk ve azalmış cinsel fonksiyonlara yol açmadığını göstermektedir.

    Histerektomi sonrası

    Histerektomi sonrası kadın adet göremez. Histerektomi sadece rahmin çıkarılmasıdır. Birlikte yumurtalıklar çıkarılmadığı takdirde adet görülmediği halde menopoza ait belirti ve komplikasyonlar oluşmaz. Şayet birlikte yumurtalıklar da çıkarılmış ise operasyon sonrası cerrahi menopoz tablosu gelişir ve hormon replasman tedavisi hemen başlatılmalıdır.

    ALINTIDIR...




  • İdrar kaçırma
    İdrar yakınması olan hastalar özellikle de kadınlar bu sıkıntılarını çok fazla gündeme getiremezler. Hep gizlenen ancak tüm yaşamı altüst edebilen bu sorunla karşı karşıya olan kadınlara...

    İşeme, omurilik kaynaklı bir refleks ve beyin kontrolünden ibarettir. Ancak bu uyumun çeşitli faktörlerle bozulması (yaşlılık, aşırı kilolu olma, fazla ve travmatik doğumlar, sigara kullanımı, stres, genital organ sarkmaları, kronik akciğer hastalıkları...) kadınlarda idrar kaçırma problemine yol açmaktadır.

    Zehra Naliş, 36 yaşında ve iki çocuk annesi bir kadın. Son 7 yıldır yaşam kalitesini ciddi olarak etkileyen bir sorunla mücadele ediyor. Çok sık tuvalete gitme isteği duyuyor. Özellikle de son 6 aydır günlük normal hayatını devam ettiremiyor. "Önceden tuvalete gidene kadar tutabiliyor ya da birkaç damla kaçırıyordum. Ancak artık ayağa kalkınca kendiliğinden idrar kaçırmaya başladım. Korkudan evimden dışarı çıkamaz hale geldim. Ve maalesef çok gizlememe rağmen yakın çevrem sorunun farkına vardı." diye sıkıntısını dile getiriyor.

    Zeynep Koç da aynı sorunla karşı karşıya kalan bir başka kadın. 49 yaşında, üç çocuğu var. Onun idrar şikayetleri menopozdan sonra başlamış. İlk başlarda geçici bir sorun gibi algılasa da, sorunun uzaması ve kontrolden çıkması onu korkutmuş. "Hapşırırken, öksürürken bile idrar kaçırmaya başladım. O kadar mutsuzdum ki. Sürekli yedek çamaşır ve pedlerle dolaşıyordum. Bu soruna kendimi alıştırmaya çalıştım. Ve artık korku ile yaşamaya başladım." diyor.

    Zehra Naliş ve Zeynep Koç gibi binlerce kadının şikayeti olan bu sorunlar aslında jinekolojik rahatsızlıkların bir alt dalı olan ürojinekolojinin konusu içine giriyor. Bu alana giren sorunlar arasında başı kadınların idrar kaçırması çekiyor.

    Ürojinekolojik rahatsızlar her yaş grubunda kadında ortaya çıkabiliyor. Ancak şikayetler her yaş grubuna göre değişiyor. Bu tip şikayetler ne yazık ki hekime hemen yansımıyor. "Ben idrar kaçırıyorum" diye doktora başvuran hasta sayısı son derece az oluyor. Bunun temelinde de "utançlık" duygusu yatıyor. Utanmanın yanı sıra kadınlar bu olayı önemsemeyebiliyor. Bu davranışı gösteren kadınların büyük bir kısmı istemeden kendilerini toplumdan soyutlamaya başlıyor. İdrar kokusunun duyulmasından endişe etmek buna neden oluyor. Ayrıca tuvalet arama problemi bir süre sonra onları kendi ihtiyaçları için bile evden çıkmamaya itiyor.

    Teşhis nasıl konuluyor?

    Ürojinokoloji bir ekip işidir. Bu ekipte konuya hakim ürolog ve jinekolog olabilecek cerrahlar bulunmalıdır. Bu nedenle Hayrunnisa Hastanesine başvuran hastalar da Üroloji ile Kadın Hastalıkları ve Doğum Ünitesinde görev yapan operatör doktorlar tarafından kabul ediliyor. İlk aşamada hastanın öyküsü değerlendiriliyor. Hasta değerlendirmesinde ikinci aşamada; idrar kaçırma şikayeti olan hastanın fiziksel muayenesi ve aşağı idrar yollarını etkileyebilecek genel tıbbi sorunların (kronik akciğer hastalığı, felç, parkinson, diabet...) araştırılması yer alıyor. Üçüncü aşamada yapılan idrar analizi ile böbrek hastalıkları, metabolik hastalıklar ve enfeksiyonlar ile ayırıcı tanıya gidiliyor. Daha ileri aşamada ise, aşağı idrar yollarının fonksiyonu hakkında hekime objektif kanıtlar sağlayan ürodinamik çalışmalar yer alıyor.

    Tedavisi

    Tedavide idrar kaçırmaya neden olan mekanizmanın geri döndürülmesi hedefleniyor ve tedavi sorunun altında yatan sebebe bağlı olarak değişiyor. Her idrar kaçıran hastaya cerrahi müdahale yapılmıyor. Cerrahi tedavi yapılacak her hastaya da aynı ameliyat uygulanmıyor. Varolan yırtığın tipi, derecesi ve diğer defektlerin durumu dikkate alınarak tedavi planlanıyor. Cerrahi tedavinin başarı oranı yüzde 60-90 arasında değişiyor. Hasta ameliyat sonrasında normal yaşantısına birkaç hafta içerisinde dönüyor.

    ALINTIDIR...




  • Kadın Hastalıkları
    Jinekolojik Kontrol ve amaçları

    Amaç: Jinekolojik kontroller ülkemizde halen rutine yerleşmemiştir. Yani birçok kadın hala bir problemi olduğunda jinekologa gider. Bu kontrollerin amacı özellikle rahim ve yumurtalıklarla ilgili sorunları ortaya koymak ve varolan sorunların takip edilmesidir. Bilindiği gibi rahim ve yumurtalıklar karın içinde yerleşmiş organlardır ve sorunları her zaman bir belirti vermeyebilir. İlaveten her ay sürekli değişim gösteren bu organlarda erken devrede saptanan sorunların önüne geçilmesi daha kolay olmaktadır.

    Ne zaman başlamalı ve ne sıklıkta yaptırılmalıdır ?

    İlk adet kanaması olan kızların senede bir defa kontrolü yeterlidir. Evlenmiş veya cinsel yaşamı başlamış olan kadınlarda ise 6 ayda bir jinekolojik kontrol yaptırması önerilmektedir. Herhangi bir sorun açısından takip yapılıyorsa bu aralıklar hekim tarafından sıklaştırılabilir.

    Jinekolojik kontrolde hangi organlar kontrol edilmektedir?

    Jinekolojik muayenede vagina dış ve iç bölgesi, rahim dış kanalı, rahim ve yumurtalıklar kontrol edilmektedir. Ayrıca her jinekolojik kontrolde meme muayenesi(memede kitle ve sıvı gelmesi kontrol edilir) ve tiroid bezi(guatr açısından) kontrol edilmektedir. Senede bir vaginal smear testi yaptırılması önemli bir konudur. Zira cinsel hayatı başlamış olan kadınlarda bu test özellikle rahim dış kanalı kanseri açısından kolay, ucuz bir testtir. Her jinekolojik muayeneye ilaveten jinekolojik ultrasonografi yapılması da önemlidir. Çünkü özellikle klolu kadınlarda rahim ve özellikle yumurtalıkların normal büyüklükte olup olmadığını bildiren en önemli yöntemdir.

    Kontrollerde hangi testler yapılmalıdır ?

    Herhangi bir sorun saptanmamışsa senede bir vaginal smear testi ve ultrasonografi muayeneye ilaveten yapılabilir. Menopozda ve 40 yaş üzerindeki kadınlarda senelik mamografi de yapılmaktadır. Özellikle yakınlarında meme kanseri saptanan kadınlarda 30 yaşından itibaren periyodik mamografi yapılması önerilmektedir. Bunun dışında soruna yönelik testler hekim tarafından size önerilecektir.

    ALINTIDIR...




  • Kadın Üreme Sistemi Kanserleri
    Kadın cinsel/üreme organlarının yapısı
    Kadın üreme / cinsel organları (genital organlar) iki kısımdır:
    1- Dıştaki cinsel/üreme (genital) organları
    2- İçteki cinsel/üreme (genital) organları
    Dış Genital Organlar
    Avret ya da haya yeri olarak ifade edilen idrar çıkış deliği ve cinsel aktivite organı girişinin bulunduğu küçük dudaklar,büyük dudaklar ve kıllı deriden oluşan bölgedir. Bu kısma tıp dilinde vulva denir.Vulvada kadının yüzüne yakın tarafında idrar deliği, hemen daha arkasında da cinsel ilişki organı olan vajina-ki hazne olarak da bilinen bebeğin doğum kanalıdır- yer alır. Bu iki girişi sağ ve solda önce küçük dudaklar çevreler. Küçük dudakları da sağ ve solda büyük dudaklar çevreler. Küçük dudaklar kılla kaplı değilken büyük dudaklar kılla kaplıdır. Küçük dudaklar bacaklar kapalıyken genelde görülmezler, ancak bazı kadınlarda büyük dudaklardan dışarı taşabilirler. Küçük dudaklarla vajina girişi arasındaki genelde 1-2cm’lik mukoza yapısına kızlık zarı adı verilir.Kızlık zarı(himen) nadiren tam bir perde olup her kadında farklı bir yapıya sahiptir. Çoğunlukla vajina girişini daraltan muntazam bir halkasal dokudur. İlk ilişki esnasında hafif bir kanamayla yırtılır.
    İç Genital Organlar
    Cinsel ilişki sırasında erkek cinsel organı penisin içine girdiği 9-10 cm’lik kanaldan ibaret olan vajina ile başlar. Vajinaya hazne de denir. Yumuşak ve ıslak yapıdaki bu organ doğum sırasında olağanüstü bir şekilde esneyip bebek başının çıkmasına izin verir. Vajinada daha yukarıda rahimağzı ile karşılaşılır. Rahimağzına tıp dilinde serviks adı verilir. Rahimağzı dölyatağı olan rahim boşluğu ile vajina arasındaki bağlantıyı sağlar Rahim tıp dilinde uterus olarak adlandırılır. Rahimin en iç tabakası/zarı(döl yatağı), döllenmiş yumurtayı kabul edecek şekilde her ay hazırlanır. O ay yumurta döllenmişse,gebelik ürünü rahim içine gelir, gömülür ve gelişmeye devam eder.
    Ancak o ay gebelik ürünü yoksa rahim iç zarındaki /tabakasındaki hazırlık dokusu atılır, bu adet kanaması olarak bilinir. Rahim içi boşluğu sağda ve solda bulunan birer tüp ile karın içi boşluğa açılır. Tüplerin karın içine açılan uçlarında sağda ve solda birer yumurtalık(over) bulunur. Yumurtalıklarda dişi üreme hücresi(ovum) geliştirilir, yumurtlama(ovulasyon) gerçekleştirilir.Ayrıca yumurtalıklar kadına kadınsı özellikleri veren ilk sırada östrojen olmak üzere, progesteron ve diğer bazı hormonların salgılanması işini yürütür.

    Kadın genital organ kanserleri ve korunma yöntemleri
    Kanser nedir?
    Hücrelerin, içinde bulunduğu doku hücrelerinin özelliklerine uymayarak düzensiz,kuralsız bu nedenle de normal faaliyetlerini aksatacak, ölümcül sonuçlara yol açacak şekilde büyümesiyle ve çoğalmasıyla ortaya çıkan habis hastalıktır. Kanserdeki tümör hücreleri normal hücrelere benzemez.

    Rahimağzı (Serviks) Kanseri
    Rahimağzı (serviks)
    Erişkin bir kadında rahimin(uterus) alt 1/3 kısmını oluşturan, vajinayı rahim boşluğuna bağlayan, 2-4cm’lik yapıdır.
    Rahimağzı(serviks) kanserinin görülme sıklığı(insidansı)
    Ülkemiz dahil birçok ülkede kadın genital organ kanserleri içinde en çok görüleni olma özelliğini halen devam ettirmektedir. Ancak gelişmiş ülkelerde tarama yöntemlerinin etkili kullanımı sayesinde, serviks kanseri kadın genital kanserleri arasında 3. sıraya düşmüştür.
    En sık hangi yaşlarda gözlenir?
    Ortalama teşhis yaşı 52,2 olup en sık 50-59 yaşlar arasındadır.Bununla birlikte 20-80 yaş gibi geniş bir yaş diliminde gözlenebilir.
    Neler serviks kanserine yol açar?
    Rahimağzı (serviks) kanserinde pek çok faktörün rol oynadığı bilinir. Ancak kesin bir neden henüz gösterilememiştir. Hastalık bazı gruplarda sık görüldüğünden bunlarla ilişkili olmak risk faktörü olarak ele alınır ki aşağıdaki gibi sıralanabilir:
    1-Cinsel ilişki yaşının 20’den önce olması
    İlk cinsel ilişkisi 20 yaşından sonra olan kadınlarla karşılaştırıldığında , ilk ilişkisi 16 yaşından önce olanlarda servikal kanser riski iki kat artmıştır.
    2-İkiden fazla cinsel eş
    Servikal kanser riski hayat boyu toplam seksüel partner sayısı ile doğru orantılı olarak artar. Hayat kadınlarında servikal kansere daha sık rastlandığı saptanmıştır.
    3-Kadının partnerinin diğer kadınlarla olan ilişkisi
    pek çok çalışmada, servikal kanserli hastaların kocalarının kontrol grubunun kocalarından belirgin olarak daha fazla cinsel partneri olduğu gösterilmiştir. Ek olarak, etkilenen hastaların kocalarında; veneriyal(cinsel yolla bulaşan) enfeksiyon, erken seksüel deneyim, evlilik dışı ilişki ve hayat kadınlarına gitme öyküsü daha sık izlenmektedir. Monogamik evliliğin ağır bastığı müslüman ülkelerde, yahudilerde ve katoliklerde serviks kanseri daha az görülmektedir.
    4-Sigara içenlerde risk kullanım süresi ve miktarına bağlı olarak yaklaşık iki kat artmıştır.
    5-Doğum kontrol hapı (oral kontraseptif) kullananlarda artmış ya da azalmış risk gösteren çalışmaların yorumu güçtür.Ancak prezervatif, kondom gibi bariyer korunma yöntemlerinin kullanımı büyük ihtimalle, enfeksiyöz ajanlarla teması önleyerek, servikal kanser riskini azaltmaktadır.
    6-Bağışıklık sisteminin zayıfladığı, böbrek nakli, HIV ile enfekte olan AIDS hastaları her kanser türü gibi serviks kanseri için de risk altındadırlar.
    7-Zenciler ve İspanyol kökenli Amerikalılar için risk, Amerikalı beyazlarınkinin iki katıdır. Asyalı gruplar ile Amerikalı beyazlar arasında bu oran eşit ya da Asyalılarda daha düşüktür.
    8-Düşük sosyoekonomik düzey.
    Bütün bu bilgiler ışığı altında rahimağzı kanseri, sanki cinsel yolla bulaşan (zührevi,veneriyal) bir hastalık türü gibi görünmektedir.

    Erken Tanı İçin Tarama Yöntemleri
    Her kadın 18 yaşından veya cinsel aktiviteye başladığı yaştan itibaren senede bir jinekolojik muayene ve servikal sitoloji ile kontrol edilmelidir . Eğer üç kez ard arda tatmin edici düzeyde normal bulgular mevcutsa servikal “smear” daha geç aralıklarla alınabilir .

    Kişide insan papillom virüsü(HPV) enfeksiyonu gibi genital enfeksiyon, AIDS, çok sayıda cinsel arkadaş, sigara içmek ve yüksek riskli partneri olmak gibi faktörlere bakılır. Buna göre 1 ile 3 sene arasında “smear” tetkiki yinelenir.
    Servikal “smear” nedir?

    Hasta jinekolojik muayene pozisyonundayken valfler kullanılarak rahimağzı görülür. Plastik ya da tahta spatula ile rahimağzının dönüşüm bölgesi denen kanserin sıklıkla başladığı kısımdan; pamuk uçlu aplikatör ya da fırça ile rahimağzı kanalından (endoserviks) örnek alınır. İki ayrı lama yayılıp tespit edilir. Daha başka birtakım işlemlerden geçirildikten sonra bu lamlar mikroskopta incelenirler. Kısacası servikal smear, sitopatolojik tetkik için rahimağzından hazırlanmış özel bir yaymadır. Mikroskopta elde edilen bulgular standart kabul edilen sistemlere göre raporda belirtilir.
    Servikal smear alındıktan sonra riski yüksek vakalarda, diğer bir deyişle şüpheli vakalarda kolposkopi ve servikal biopsi yapılır. Rahimağzındaki epitel hücresi değişikliklerini izlemek için geliştirilmiş mikroskopa kolposkop, kolposkopla yapılan incelemeye kolposkopi denir. Biopsinin nereden yapılacağına kolposkopiyle karar verilir. Bu şekilde serviksin vajinadan görünen kısmı için tanı konur.
    Hasta gebe değilse endoservikal (vajinadan bakıldığında görülemeyen rahimağzı kanalı) küretaj yapılır. Bu şekilde de kanalda gelişmeye başlamış kanser tanısı konur.
    Başvuru Belirti ve Bulguları
    En sık anormal vajinal kanama veya akıntıdır. Anormal kanama şu şekillerde olabilir:
    a)Cinsel ilişki sonrası kanama
    b)Adetler arasında kanama
    c)Adet kanamasının aşırı olması
    İlerlemiş kanserlerde;
    a)Kötü kokusu olan sarımsı akıntı
    b)Alt karında ağrı
    c)Sırt ya da bacak ağrısı
    d)İdrarda kanama veya makattan kanama
    Servikal kanserden nasıl korunulur?
    Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunma ve sigaranın bırakılması servikal kanser riskini azaltmaktadır ve özendirilmelidir. Gelecek için umut vaad eden bazı metodlar da vardır.Bunlardan biri kemoprofilaksi, diğeri HPV(siğil ve kondilom gibi hastalıkların mikrobu olan insan papillom virüsü) aşısıdır.
    Tanı:Kesin tanı biopsi ile konur.
    Tedavi:Hastalığın evresine ve hastanın özelliklerine göre cerrahi, radyoterapi veya her ikisinin kombinasyonu şeklinde yapılır.

    Endometrium (Rahim Kanseri)
    Rahimin en iç tarafındaki rahim boşluğunu da çevreleyen tabakaya rahim iç zarı ya da iç tabakası ya da endometrium denir. Rahim çeşitli yapılardan oluşmuştur. Rahimağzı ve endometrium bunlardan bazılarıdır. Asıl dölyatağı olan endometrium ki, her ay gebelik için hazırlanır, gebelik gerçekleşmezse buradan dökülen dokular adet kanaması şeklinde atılır.
    Endometriumda görülen kansere endometrium veya rahim kanseri denir.

    Görülme sıklığı(İnsidans)
    100 000 kadında 70-134 olgu olarak bildirilmektedir. Postmenopozal (adetten kesildikten sonraki) dönemde 1000 kadında senede 1-2 vaka gibi yüksek oranlarda görülür. Gelişmiş ülkelerde en sık görülen jinekolojik kanserdir. Ancak gelişmekte olan ülkelerde hala rahimağzı kanseri ilk sıradadır.

    Risk Faktörleri
    Endometrium östrojen ve progesteron gibi birtakım hormonların etkisi altındadır. Östrojenin endometriuma etkisi progesteronla dengelenmediği takdirde rahimdeki değişiklikler normalden sapar, önce hiperplazi, sonra da yavaş yavaş kanser gelişir. Risk faktörleri daha çok bu karşılanmamış östrojenle ilgilidir. Ancak bazen sözkonusu durum olmadan da kanser gelişimi mümkündür.

    1-Endometrium kanseri evlenmemişlerde artar.
    2-Kombine oral kontraseptif (doğum kontrol hapları) kullanımı ile azalır.
    3- Doğum sayısı arttıkça azalır. Az sayıda doğum yapanlarda endometrium daha uzun süre karşılanmamış östrojene maruz kaldığından kanser riskini artırır.
    4-Geç menopoz ile artar. İleri yaşlarda adetten kesilmek demek endometriumun daha uzun süre östrojene maruz kalması demektir. 52 yaşından sonra adetten kesilenler 49 yaşından önce menopoza girenlere göre 2,5 kat daha fazla risktedir.
    5-Ailede endometrium (rahim) kanseri varsa risk artar.
    6-Şişmanlık ile artar. 9-23 kg arasında fazla kilosu olanlarda risk 3 kat artarken, 23 kg”dan çok kilo fazlası olanlarda risk 10 kat artmıştır. Yağ dokusu kaynaklı östrojenin yüksek miktarda olması ve endometriumu uyarması şişmanlardaki risk artışını açıklamaktadır. Rahim kanserinde diabetes mellitus (şeker hastalığı) ve hipertansiyonun etkisi tartışmalıdır. Çünkü bunlar daha çok şimanlıkla birlikte etki etmektedir.
    7-Hayvansal yağ kullanımı ile artar.
    8-Tamoksifen tedavisi alanlarda risk artar.
    9-Sigara kadına kadınsı özellikleri sağlayan ilk sıradaki hormon olan östrojeni düşürdüğünden riski azaltır.

    Postmenopozal Dönemde Başlanan Hormon Replasman Tedavisi Rahim Kanseri Yapar mı?
    Tek başına konjuge östrojen kullanan rahimi bulunan kadınlarda endometrium(rahim) hiperplazisi %20 oranında, rahim kanseri riski 2-8 kat fazladır. Östrojene eklenen progesteron ile hiperplazi oranı %1”in altına düşmektedir. Ağızdan olduğu kadar transdermal ya da devamlı vajinal östrojen kullananlarda olası endometrial uyarıyı önlemek için siklik progesteron vermek şarttır.
    Ayrıca unutulmamalıdır ki, östrojenlerle birlikte progesteron verilse bile bu bir garanti kabul edilmemelidir. Progesterona rağmen kanser gelişebilir. En iyisi tedaviye başlanacak hastaların endometrial biopsilerinin rutin olarak yapılmasıdır.
    Tarama
    Tarama için kitlesel programlar pratik değildir. Ayrıca yeterince özgün ve hassas yoktur. Fakat belli yüksek risk faktörlerine sahip kadınlarda elimizdeki imkanlarla tarama yapılmalıdır.
    Tarama yapılacak gruplar:
    1-Östrojen alan postmenopozal dönemdeki kadınlar
    2-Postmenopozal dönemdeki şişman kadınlar
    3-Ailede endometrium, yumurtalık, meme kanseri hikayesi olanlar
    4-52 yaşından sonra menopoza girenler
    5-Premenopozal(adetten kesilmeden önceki dönemde) yumurtlamanın olmadığı hastalar (polikistik over hastalığı,…)
    Tarama yöntemleri:
    1-Postmenopozal kadınlarda transvajinal ultrason ile endometrial kalınlığın ölçülmesi. (Kalınlığın 5mm altında olduğu olgularda çok nadiren kanser olgusu gözlenmiştir.)
    2-Histeroskopik biopsi daha etkin tanı koymayı sağlar.
    3-Adet siklusunun 2. devresinde veya postmenopozal dönemde alınan “smear”da normal veya anormal endometrial hücrelerin görülmesi kanser yönünden araştırmayı gerekli kılar.
    Korunma
    1-Doğum kontrol hapları endometrium kanser riskini azaltabilirler.
    2-Uygun kilonun korunması
    3-Tek başına östrojen kullanılmaması
    4-Hiperplazi gibi öncü lezyonların zamanında tespiti
    Tanı
    Kesin tanı rahim içinden kürtajla alınan biopsi materyalinin histopatolojik incelenmesiyle konur.
    Sonra hastalığın evresi belirlenir.
    Tedavi
    Hastalığın evresine bakılarak tedavi seçenekleri aşağıdakilerden biri olarak belirlenir :
    1-Cerrahi
    2-Radyoterapi
    3-Kemoterapi
    4-Kombine tedaviler
    5-Destekleyici tedaviler
    Kemoterapi daha çok rekürrenslerde (nükslerde) ve ileri evre tümörlerde kullanılmaktadır. Kombine tedavi olarak en çok cerrahi ve postoperatif radyoterapi kullanılmaktadır. Destekleyici tedaviler, beslenme ve psikolojik desteği içerir.

    Over (Yumurtalık) Kanseri
    Kadınlarda alt karın boşluğunda, tüplerin uçlarına yakın sağda bir ve solda da bir tane olmak üzere iki adet yumurtalık(over) vardır. Buradan histolojik olarak çok çeşitli kanserler çıkmaktadır. Ancak ensık yumurtalığın epitel dokusu kaynaklı kanserler görülmektedir.
    Görülme sıklığı (insidans)
    Yumurtalık(over) kanseri insidansı geniş coğrafi dağılım gösterir. İskandinav ülkeleri, İsrail ve Birleşik Devletlerde 100 000 kadında 11,5-15,3 olgu izlenirken Japonya ve gelişmekte olan ülkelerde 100 000 kadında 3,3-7,8 vakada over kanseri görülmektedir. 50 yaş üzerinde sık görülürler, ancak germ hücreli tipte olanları yaşamın ilk 20 yılında daha sık izlenirler. En öldürücü jinekolojik kanserdirler.
    Risk Faktörleri
    Artmış riskle ilişkili durumlar:
    1-40 yaş üstünde olmak
    2-Beyaz ırktan olmak
    3-Hiç doğurmamış olmak
    4-İnfertilite (çocuk sahibi olamama)
    5-Rahim(endometrium) ve meme kanseri olmak
    6- Ailede yumurtalık kanseri bulunması
    İki tane over kanserli birinci derece yakını olan kadınların küçük bir bölümünde otozomal dominant geçişli üç sendromdan biri bulunabilir:
    a)Yere özgü (site-spesifik) ailevi yumurtalık kanseri
    b)Ailevi meme-yumurtalık kanseri
    c)Lynch sendromu;hastada aynı anda barsak, yumurtalık, endometrium (rahim), meme kanserlerinden birkaçı bir arada bulunur.
    7-Hayvansal yağlar, tam süt yüksek kalorili diet almak
    Yumurtalık kanseri riskini azaltan faktörler:
    1-Doğum yapmış olmak
    2-Doğum kontrol hapı kullanmak.
    Kullanım süresince her yıl risk %11 azalır. Doğum kontrol hapları kesildikten sonra da bu koruyucu etki 10 yıl sürer. Bu etki yaş, ilk kullanma yaşı, doğurganlık ile değişmez.
    3- Emzirenlerde emzirme süresi ile doğru orantılı olarak risk azalır.
    4- Tüp ligasyonu
    5- Histerektomi(ameliyatla rahimin çıkarılması)
    6- Yeşil sebzeler, karbonhidrattan zengin diet, havuç, A ve C vitamini tüketimi riski azaltır.
    Tarama
    Over kanserinde, serviks(rahimağzı) kanserinde olduğu kadar yeterli ve etkin bir kitlesel tarama yöntemi henüz yoktur.
    Fakat tarama için bazı güncel öneriler mevcuttur:
    1-Ailesinde over kanseri olmayan kadınlarda yılda bir rektovajinal pelvik muayene ve tam bir aile öyküsü alınması.
    2-Ailede over kanseri olan kadınlar yıllık rektovajinal muayene, CA-125 ve transvajinal ultrason ile izlenmelidir.

    3-Birinci dereceden akrabalarından iki ya da daha fazla kişide over kanseri olan hastalar %3 oranında ailesel over kanseri olma riski taşırlar. Eğer varsa BRCA 1 testi bunları tanımaya yardım eder.

    Korunma
    Doğum kontrol haplarının koruyuculuğu gösterildiğinden özellikle yüksek riskli gruplarda hap kullanımı desteklenebilir. Yine yüksek riskli gruplar için antiproliferatif etkili retinoidlerin kullanımı tavsiye edilebilir.
    Eğer bir kadın başka nedenlerle alt karın bölgesinden (pelvisten) ameliyat geçirecekse tedbir olarak yumurtalıkların da alınması, kadının gelecekte over kanseri olma ihtimalini hemen hemen tamamen ortadan kaldırır. Yine de bundan sonra bile periton kanseri riski bulunmaktadır. Yumurtalıkların alınmasıyla beraber ortaya çıkacak erken menopozla birlikte kemik erimesi ve artmış kalp hastalığı riski ile kanser gelişmesi riski karşılaştırılmalıdır.

    Başvuru Belirti ve Bulguları
    Tanı konulduğunda büyük kısmı ileri evrededirler.Erken dönemde bazı kadınlarda karnın alt tarafında ağrı, basınç hissi olsa bile çoğunda hiçbir belirti, hiçbir yakınma bulunmamaktadır. İleri evrede ise metastazlara (kanserin başka organlara yayılması) bağlı belirtiler ağırlık kazanır. Karında şişkinlik, erken doyma, kilo kaybı, kabızlık, iştahsızlık ve düzensiz adet kanamaları gibi belli belirsiz yakınmalar bunlar arasındadır.

    Tanı
    Pelvik muayene, hastanın öyküsü, ultrason, CA-125 gibi tümör belirteçleri bakıldıktan sonra kanserden şüphe edilen yumurtalık kitlelerinde gerekli ameliyat hazırlığı tamamlanır. Evreleme cerrahi ve patolojik bulgulara göre yapılır. Tam cerrahi evrelemenin önemi tedavi planı ve prognoz için önemlidir ve gözardı edilemez.
    Tedavi
    1-Cerrahi
    2-Cerrahi sonrası kemoterapi
    3-Destekleyici tedavi
    Vulva Kanseri
    Avret ya da haya yeri olarak ifade edilen vulvadan kaynaklanan kanserlerdir. Sıklıkla yassı epitel hücreli tiptedirler.
    Görülme sıklığı(insidans)
    Jinekolojik kanserlerin %3-5’ini oluşturur.Görüldüğü ortalama yaşlar 65-75 yaş aralığındadır.

    Hangi gruplarda sık görülür?
    Vulva kanseri sosyoekonomik düzeyi düşük yaşlı hastalarda görülür. HPV (siğil ve kondilom gibi hastalıkların etkeni olan insan papillom virüsü) enfeksiyonları vulva kanserli hastaların %20-60’ında pozitif bulunmuştur. HPV pozitif grup sigara kullanan daha genç gruptur. Bununla birlikte HPV’nin vulva kanserine sebep olduğu kesin gösterilememiştir.
    Tarama:Kadınların aylık meme muayenesi gibi vulvayı kendilerinin gözlemlemeleri, ayrıca yıllık muayenede hekimin ciltten kabarık beyaz lezyonlar gibi şüpheli yerlerden biopsi alması gerekir.
    Tanı:Kesin tanı lezyondan alınan biopsi ile konur.
    Tedavi:Cerrahi –patolojik evrelemeden sonra aşağıdaki tedavilerden biri seçilir:
    1-Cerrahi
    2-Radyasyon
    3-Kombine
    4-Destekleyici

    Vajina Kanseri
    Vajinadan çıkan kanserlerin çoğu da yassı epitel hücrelidir.
    Görülme sıklığı
    Son derece nadir olup tüm jinekolojik kanserlerin %1-2’sini oluştururlar. Postmenopozal dönemdeki kadınların hastalığıdır. En sık 60 yaş üstündekilerde görülür.
    Sebebi bilinmemektedir. Fakat daha önce pelvik şua tedavisi almış olanlarda yassı hücreli kanser görülme oranı arttığından anormal genital hücresel bulgusu olanlarda bu durum göz önünde bulundurulmalıdır.
    Başvuru Belirti ve Bulguları
    Vajinal kanama ile kendini gösterir, muayene esnasında kolayca tespit edilebilen bir lezyon vardır. Kötü kokulu akıntı ve idrar yolları ile ilgili şikayetler olabilir.
    Tanı
    Şüpheli lezyondan alınan biopsi ile konur.
    Tedavi
    Vajinal kanserin (özellikle yassı epitel hücreli tipin) primer tedavisi radyoterapidir. Ancak vajina 1/3 üst kısmındaki erken dönem kanserde cerrahi veya radikal radyoterapi uygulanabilir.
    Kaynaklar
    1-Obstetrik, Maternal-Fetal Tıp ve Perinatoloji,2001
    M. Sinan Beksaç, Namık Demir, Acar Koç, Atıl Yüksel
    2-Novak Jinekoloji,1998
    Çeviri editörü:Ahmet Erk
    3-Temel Kadın Hastalıkları ve Doğum Bilgisi, 1996
    Hüsnü A. Kişnişçi
    4-Johns Hopkins Jinekoloji ve Obstetrik El Kitabı,2000
    Çeviri editörleri:Kubilay Vicdan
    Ahmet Zeki Işık
    Nuri Danışman
    5-Current Therapy in Obstetrics and Gynecology,2000
    Edward J. Quilligan
    Frederick P. Zuspan

    ALINTIDIR...




  • Kadınlarda kısırlık
    ocuk sahibi olmayan eşlerin, tepeden tırnağa kadar muayene olup, gerçek nedenleri, tespit ettirmeleri gerekir.

    AŞILAMA, TÜP BEBEK VE MİKROENJEKSİYON

    İntrauterin İnseminasyon (IUI) veya Aşılama ne demektir?

    İntrauterin inseminasyon kadının yumurtlama döneminde erkekten alınan spermlerin dışarıda belli işlemlerden geçirildikten sonra anne rahmine verilmesidir. Bu işlem öncesinde anneye bazı ilaçlar verilerek yumurtlama sağlanabileceği gibi, doğal adet döneminde de yapılabilir

    IVF ve ICSI nedir?

    In vitro fertilizasyon veya tüp bebek kadından alınan yumurtalarla, erkekten alınan spermlerin dışarıda laboratuvar ortamında birleştirilmesi ve döllenme gerçekleştikten belli bir süre sonra anne rahmine yerleştirilmesidir. İntrasitoplazmik sperm enjeksiyonu (ICSI) veya mikroenjeksiyon ise erkekten alınan spermlerin direk olarak yumurtanın içerisine enjekte edilmesi ve yine döllenme gerçekleştikten belli bir süre sonra tekrar anne rahmine yerleştirilmesidir.

    Kimlere Uygulanır?

    Tüp bebek ilk defa 1978 yilinda Edward ve Steptoe tarafindan Ingiltere’de uygulanmistir. Baslangiçta tüpleri tikali olan hastalar için düsünülmüs olan bir yöntem olarak uygulama alanina konmakla birlikte, bugün birçok hasta grubunun tedavisinde basariyla kullanilmaktadir. Simdi tüp bebek yönteminin uygulanabildigi hasta gruplarini kisaca gözden geçirelim:

    1. Tubal faktör: Tubal faktör genel olarak tüplerin tıkalı olması veya tıkalı olmamakla beraber normal olarak fonksiyon göstermemesidir. Tüplerin açıklığının belirlenmesi için başlangıçta histerosalpingografi adı verilen rahim filmi çekilir. Ancak bu filmde tüplerin açık olması her zaman tüplerin normal olduğunu göstermeyebilir. Tüp ile çevre dokuları arasındaki yapışıklıklar veya tüp içerisindeki dokuların daha önce geçirilen enfeksiyonlar veya cerrahi girişimler nedeniyle azda olsa zedelenmesi, tüpler açık olmasına karşın, normal olarak fonksiyon göstermesini engelleyebilir. Bu nedenle tüplerin durumunu tam olarak gözlemeleyebilmek için bazen laparoskopi gibi endoskopik tanı yöntemlerine gereksinim duyulabilir. Tüplerdeki tıkanıklığın yerine ve hasta yaşına bağlı olarak cerrahi şansı verilebilir. Özellikle daha önce tüpleri bağlanmış hastalarda cerrahi tedavi sonrası normal yollardan gebe kalabilme oranı oldukça yüksektir. Ancak tüp tahribatı fazla olan hastalarda ve tıkanıklığın tüpün rahimden uzak olan bölümünde olması durumunda cerrahi ile başarı şansı düşüktür ve tüp bebek uygulaması daha uygundur. Ayrıca hasta yaşının ileri olduğu hastalarda cerrahi ile zaman kaybedilmesi yerine direk olarak tüp bebek uygulanması daha uygundur. Daha önce iltihabi bir nedenle tüplerinde tıkanıklık saptanan bazı hastalarda ultrasonografide veya laparoskopi sırasında tüplerin içinde sıvı birikimi olduğu görülebilir. Hidrosalpenx adı verilen bu durumda tüp bebek uygulamadan önce tüplerin ameliyatla alınmasının gebelik oranını artırdığı bildirilmektedir. Bu nedenle bu grup hastalarda tüp bebek uygulamadan önce laparoskopik yolla tüplerin alınması önerilmektedir.

    2. Endometriozis: Endometriozis rahim iç tabakasında bulunan ve her ay adet kanamasına neden olan dokunun rahim dışında bir yere yerleşmesi olarak adlandırılır. Endometriozisin en çok yerleştiği dokulardan en önemlisi yumurtalıklardır. Yumurtalıklara yerleşen endometriozis bazen çukulata kisti adı verilen kistlere neden olabilir. Endometriozis genel olarak hastalığın yaygınlık durumuna göre 4 evrede incelenmektedir. Erken evrelerde çocuk olmasını nasıl engellendiği bilinmemekle birlikte, ileri evrelerde daha çok hastalığa bağlı olarak üreme organlarında oluşan yapışıklıklar ve tahribatlar nedeniyle gebelik gerçekleşmemektedir.Erken evre hastalarda direk gözlem ile veya aşılama ile çiftlerin bir bölümünde gebelik görülebilir. Yine ileri evre hastalarda cerrahi girişimle hastaların bir bölümü tedavi edilebilir. Belli bir gözlem süresi, cerrahi tedavi veya aşılama ile başarı sağlanmayan hastalarda son tedavi seçeneği olarak tüp bebek uygulanmaktadır.

    3.Yumurtlama Bozuklukları: Bilindiği gibi kadınlarda genellikle her ay yumurtalıklardan bir yumurta atılır. Ancak bazı hastalarda yumurtlama olayı seyrek olabilir veya hiç olmayabilir. Bunun en klasik örneği “polikistik over sendromu” adı verilen hastalıktır. Burada hastalarda yumurtlama seyrektir veya hiç gerçekleşmez, vücutta tüylenme olabilir, aşırı kilo alımı ve kısırlık görülebilir. Bu grup hastalarda eğer erkekte bir anormallik yoksa ilk tedavi seçeneği yumurtalıkların uyarılması ve uygun dönemlerde cinsel ilişkidir. Hasta gebe kalamamışsa aşılama ve son tedavi seçeneği olarak tüp bebek uygulamasına kadar gidilebilir.

    4.Erkek Faktörü: Çocuk sahibi olamama nedenlerinin yaklaşık % 50’sini erkeğe bağlı nedenler oluşturmaktadır. Bu nedenle çocuk sahibi olma isteği ile başvuran hastalarda ilk yapılması gereken tetkik sperm analizidir. Genel olarak sperm sayısının en az 20 milyon/ml, hareketinin en az % 50 ve normal şekilli sperm oranının Dünya Sağlık Örgütü Kriterleri’ne göre en az % 50 ve Kruger kriterlerine göre en az % 4 olması normal olarak kabul edilmektedir. Bu değerlerin herhangi birisindeki bozukluk normal yollardan bebek sahibi olunmasını zorlaştırabilir. Sperm sayı ve kalitesinde hafif bir bozukluk varsa öncellikle 4-6 ay aşılama denenebilir. Başarı sağlanmayan hastalarda direk olarak mikroenjeksiyon uygulanmaktadır. Ayrıca sperm sayı ve bozukluğu hafif olsa bile kısırlık süresi uzun ise aşılama yapılmadan direk olarak mikroenjeksiyona geçilebilir. Sperm sayı ve kalitesinde ileri derecede bozukluk olan hastalarda direk olarak mikroenjeksiyon uygulanmaktadır. Bazı hastalarda hiç sperm görülmeyebilir. Azospermi adı verilen bu durum sperm kanallarındaki bir tıkanıklığa veya testislerde sperm yapımındaki bir bozukluğa bağlı olabilir. Neden ne olursa olsun azospermide mikroenjeksiyon en iyi tedavi yöntemi mikroenjeksiyondur. Normal tüp bebek uygulaması ile başarı şansı çok düşüktür. Bu hastalarda PESA, MESA, TESA veya TESE adı verilen işlemlerle elde edilen spermlerle yumurtalar enjekte edilir ve döllenme sağlandıktan belli bir sonra elde edilen embryolar transfer edilir.

    5. Servikal Faktör: Çocuk sahibi olamayan çiftlerde nedenlerin % 5 ile % 10’nu rahim ağzına ait faktörler oluşturur. Bu o bölgededeki bir enfeksiyon, anatomik bozukluklar v.b olabilir.

    6.Açıklanmayan İnfertilite: Çiftlerin % 10-15’nde çocuk sahibi olmaya engel olabilecek herhangi bir neden bulunamaz. Bu çiftlerde rutin olarak yapılan tetkiklerde bir neden bulunmamasına karşın, detaylı tetkiklerde bir bölümünde neden açıklanabilir, ancak bu tedavideki tutum konusunda büyük bir değişikliğe yol açmaz. Bu grup hastalarda ilk tedavi seçeneği yumurtalıkların verilen ilaçlarla uyarılması sonrası aşılamadır. Aşılama ile 4 ay başarı sağlanmayan hastalarda mikroenjeksiyon uygulanmaktadır. Yine evllik süresi uzun olan hastalarda aşılama yapılmadan direk olarak mikroenjeksiyona geçilebilir.

    7.İmmünolojik İnfertilite: Çiftlerin bir bölümünde çocuk sahibi olamamanın nedeni eşlerden herhangi birinin bağışıklık sistemindeki bir bozukluk olabilir. Örneğin kadın erkek spermini tahrip eden antikor adı verilen maddeler üretebilir veya erkek kendi spermini tahrip eden antikorlar üretebilir. Ancak bağışıklık sistemindeki bu bozukuluklar ile çocuk sahibi olamama arasındaki ilişki henüz kesin olarak ortaya konamamıştır. Bu hastalarda da ilk tedavi seçeneği aşılamadır. Başarı sağlanmayan hastalarda mikroenjeksiyon uygulanmalıdır.

    ALINTIDIR...




  • Meme hastalıkları
    Meme hastalıklarını ne kadar tanıyorsunuz? Sıklığı ve risk grupları hakkında bilginiz var mı? Tedavide büyük rolü olan erken teşhis için ne yapılması gerektiğini biliyor musunuz? Ve hastalığın psikolojik boyutunu hesaba katıyor musunuz?

    Kadınların korkulu rüyası olan meme kanseri, sanayi ülkelerinde her 10 kadından 1inin, yaşamının herhangi bir döneminde yakalandığı bir hastalıktır. 35-54 yaş arasındaki kadınlarda ilk sırada gelen ölüm nedenidir. Meme kanserini önleyemeyiz. Ancak erken tanı ve tedavi ile başarılı sonuçlar alırız. Erken tanı tüm kanserler için önemlidir. Ancak meme kanseri için hayat kurtarıcıdır. Pek çok meme kanserinin erken tanı konduğunda tamamen tedavi edilebildiği unutulmamalıdır.

    Meme hastalıkları, oldukça sık görülen ve özellikle kadınların hekime başvurmasında önde gelen sebeplerden biridir. Hastaların en sık şikayeti meme kitlesidir. Diğer şikayetleri meme başı akıntısı, memede büyüme, meme başında içe çekilme ve kozmetik problemlerdir. Kozmetik problemler her ne kadar plastik cerrahi ile ilgili olsa da iri göğüslerin ağrı şikayetlerinin sık olması cerrahi muayeneyi gerekli kılar.

    Belirtileri

    Meme hastalıklarının yakınma konuları arasında birinci sırayı hastanın sancı ya da acıma olarak tarif ettiği meme ağrısı alır. Ağrı eğer yanında başka bir belirti yoksa patolojik anlam taşımaz. Ancak ailede meme kanseri öyküsü olması bunun dışında bırakılmalıdır.

    Teşhis

    Meme hastalıkları tanısında en önemli iki nokta hasta öyküsü ve fizik muayenedir. Fizik muayene genel beden muayenesini de kapsamalıdır. Özellikle koltuk altı ve spraklaviküler lenf bezleri mutlaka aranmalıdır. Meme muayenesi yapılırken kadının menstrüel siklüsün hangi döneminde olduğu dikkate alınmalı ve her kadın özenle, oturarak ve yatarak ayrı ayrı muayene edilmelidir.

    Muayene ve hasta öyküsü bir hekimin en büyük silahı olsa da meme hastalıkları tanı ve tedavisinde yeterli değildir. Bu aşamada ultrasonografi ve mamografi gibi tanı imkanları olaya katılır. Mamografi ile palpabl olmadan iki yıl önce meme kanseri tanısı konabilir.

    Meme hastalıkları içinde en yaygın olanı

    Meme kanseri kadınların en sık görülen habis tümörü ve kanserden ölümlerin başta gelen nedenidir. Hayatı boyunca yaşla birlikte artmakla beraber her kadın için meme kanseri olma riski yüzde 10dur. Halen ABDde her yıl 120 bin kadın bu hastalığa yakalanmakta ve 40 bin kadın bu kanserden ölmektedir.

    Meme kanserinde risk faktörleri

    Meme kanseri riski 30 yaşından sonra hızla artar ve 50ye kadar çok yükselmiş olur. Menopozdan sonra da, daha yavaşlamış olarak, yaşla birlikte artmaya devam eder. Ailede (kan akrabalarında) meme kanseri öyküsü, özellikle anne ya da kız kardeşte tanı konmuşsa, önemli bir risk faktörüdür. Bunun dışında da başka risk faktörleri vardır. Ancak şu bilinmelidir ki, meme dokusuna sahip her kadın için meme kanseri bakımından risk vardır.

    Meme kanserinde erken teşhisin önemi

    Meme kanserinde de diğer kanser türlerinde olduğu gibi en önemli silah, erken teşhistir. Bu kanser türünün erken tanınmasında da iki önemli nokta söz konusu. İlki kadınların kendi memeleri hakkında bilgi sahibi olmaları, ikincisi ise tarama yöntemi. Kadınların kendi memelerini periyodik olarak muayene etmeleri önemlidir. Çünkü meme kanserli kadınların yüzde 90ından fazlası kanserlerini kendileri bulmaktadır.

    Kendi kendini muayene

    Adet gören kadınlar için kanamanın bitiminden sonraki 5.-10. günler arasında yapılacak muayene, kadına memesi hakkında doğru bilgiler verecek ve onun memesini tanımasını sağlayacaktır. Bu da sonradan gelişebilecek bir değişikliği zamanında farkedilebilmesini mümkün kılacaktır. Aynı muayene, menopozdaki kadınlar için de her ay kendilerinin seçeceği bir zaman dilimi içinde yapılmalıdır. Bu muayene sanıldığından çok basittir, ancak belirtilere dikkat etmek gerekir. İlk aşamada kadın, ayna karşısında, belden yukarısı çıplak iken, her iki memenin dış görünümünü araştırmalıdır. Bu sayede meme kanserinin dikkat çeken belirtileri gözle görülebilir. Meme başında veya cildinde çekilme, yara açılması, kitle, ciltte nokta şeklinde çöküntüler oluşması (portakal kabuğu görünümü) bu muayenede anlaşılabilir. Belirtiler arasında meme başından kanlı akıntı gelmesi de söz konusudur. Kadının kendi memelerini kontrol etmesi için uygulayacağı ikinci aşama ise, sırt üstü yatmayı gerektirir. Bu pozisyondayken, muayene edilecek meme tarafındaki kol, baş altına sokulur. Sağ elin avuç içiyle sol meme, sol elin avuç içiyle de sağ meme dokusu hafifçe göğüs duvarı üstünde bastırılarak muayene edilir. Bu aylık muayenenin başlangıçtaki amacı, kadının memesini tanımasıdır. Bundan sonraki aşama ise, kişinin tıpkı yüzünde çıkan bir sivilceyi farketmesi gibi, memesindeki herhangi bir farklılığı kavramasıdır. Sözünü ettiğimiz kendi kendine muayene, risk grubuna giren kadınlar için daha da önemlidir.

    Son olarak

    Meme hastalıkları mutlaka bir cerrah tarafından değerlendirilmelidir. Özellikle mamografi veya cerrahi girişim kararı muayene eden hekim tarafından verilmelidir. Meme hastaları panik, telaşlı ve endişeli hastalardır. Onlar için tanı çabuk ve en az maliyetle konmalıdır. Hasta psikolojisi düzeltilirken takip ve tedavi planı tespit edilmelidir. Meme hastalıkları tanısı ve tedavisi muayene, radyoloji ve laboratuar üçlüsünden oluşur. Her biri tek başına değerlidir, ancak birlikteyken anlamlıdır.

    ALINTIDIR...




  • Menopoz
    Menopoz kısaca bir kadının 1 yıl süre ile adetten kesilmesi olarak tanımlanabilir. İnsanlarda yaşam süresinin uzaması ile birlikte kadınların menopozda geçirdikleri yaşam süreside artmaktadır. Bu nedenle bu dönemde görülebilecek yakınmalara yönelik koruyucu tedavi yöntemleri daha da önem kazanmaktadır. Gelişmiş ülkelerde kadın yaşamının 1/3’ünü menopoz dönemi oluşturmaktadır. Türkiye’de menopoz yaşı konusunda kesin veriler bulunmamakla birlikte, Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan bir çalışmada ortalama menopoz yaşı 51.3 yıl olarak bulunmuştur. İyi beslenemeyen, zayıf, vejeteryan, rahimi alınan, anne karnında geri kalan ve yüksek yerlerde yaşayan kadınlarda menopoz yaşı biraz daha erken olabilmektedir. Ayrıca sigara içen kadınlar menopoza daha erken girmektedir.

    Menopoz âdetlerin son olarak kesilmesi anlamına gelirse de, klimakterik kelimesiyle eş anlamlı kullanılmaktadır. Östrojen yetersizliği, genital yolda kızarmalara ve değişken bir atrofiye yol açar. Doğurganlık döneminin son bulmasına ve menopozun fizik semptomlarına karşı bir tepki olarak gelişen emosyonel bozukluğa sık rastlanır. Bu yaşta açık anksiete durumları (bkz.) vedepressif hastalıklarda yaygın olmakla birlikte, bunların doğrudan doğruya hormonal değişimlerden ileri geldiğine ilişkin hiçbir kanıt yoktur.

    Menopoz sırasında ve sonrasında aktif bir cinsel yaşantı sürdürülmemesi için bir neden yoktur. Genital atrofi cinsel teması güçleştirebilirse de, östrojen tedavisiyle bu durum giderilebilir.

    Menopoz durumundaki kadınlara açıklamalarda ve telkinde bulunularak yardım edilebilir, ama açık psikiyatrik bozukluklar uygun bir tedavi gerektirir. Ostrojenler yalnızca östrojen yetersizliğine işaret eden belirgin fizikbelirtiler mevcutsa endikedir. Bkz.Klimakterik

    Menopozda Görülen Belirtiler

    1. Vazomotor Belirtiler: Vazomotor belirtilerin en tipik örneği ateş basmasıdır. Ateş basmasında baş, boyun ve göğüs bölgesinde ani kızarıklık, vücut ısısında artış ve daha sonra aşırı bir terleme ile karakterizedir. Bu değişiklikler genellikle birkaç saniye sürmekle beraber, bazen bir saatte kadar uzayabilir. Genellikle 1-2 yıl sürmesine karşılık, kadınların % 25’inde 5 yıldan daha uzun sürebilir. Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, en önemli faktörün östrojen hormonu seviyesindeki düşme olduğu düşünülmektedir.
    2. Atrofik Değişiklikler: Bu değişikliklere bağlı olarak vajina ve idrar yollarını örten epitel tabakasında incelme ve esneklik kaybı görülür. Ayrıca vajinada kuruluk yine görülen belirtilerden birisidir.
    3. Psikofizyolojik Değişiklikler: Menopozda ruhsal problemlerin artığına dair genel bir kanı olmasına karşın, yapılan çalışmalar bunu desteklememektedir. Ayrıca menopozda depresyonun daha sık görüldüğü görüşüde artık kabul edilmemektedir. Ancak ateş basmalarına bağlı olarak hastanın uyku kalitesi ve dolayısı ile günlük yaşam kalitesinde bir bozulma görülebilir. Hormon replasmanı ile uykuya dalma zamanı azalmakta, uykunun REM dönemi uzamakta ve sonuç olarak uyku kalitesi artmaktadır. Bu nedenle kadınlar kendisini daha iyi hissetmektedir. Ayrıca depresyondaki menopozal hastalara depresyon ilaçlarına ek olarak hormon tedavisi verildiğinde daha iyi bir düzelme sağlanmaktadır.
    4. Kalp-Damar hastalık riskinde artma
    5. Osteoporoz (kemik erimesi)

    Tedavi Yöntemleri

    Menopozda görülen belirti ve değişikliklere yönelik olarak ençok tercih edilen yöntemi hormon replasman tedavisidir. Genel olarak östrojen ve progesteron hormonları birlikte verilmektedir. Progesteron verilmesinin ana amacı östrojene bağlı olarak artan rahim kanseri riskinin önlenmesidir. Hormon tedavisi birçok şekilde verilebilir. Bu yöntemlerin belli başlıları şunlardır:

    1. Östrojen ve progesteron içeren hapların ardışık verilmesi
    2. Östrojen ve progesteron içeren hapların hergün birlikte verilmesi
    3. Östrojenin patch şeklinde cilde yapıştırılması ve ağızdan alınan progesteron ile kombine edilmesi
    4. Bunların dışında pellet şeklinde ciltaltına uygulama, kas içine enjeksiyon ve vajinal uygulama gibi yöntemler nadiren kullanılmaktadır.

    Bütün tedavi yöntemlerinde günde 500 mg kalsiyum verilmesi tedavi etkinliğini artırmaktadır. Ayrıca 70 yaşın üzerindeki hastalarda günde 800 mg/gün ve güneşin az olduğu yerlerde yaşayanlarda kış aylarında 400 mg/gün Vitamin D önerilmektedir.

    Hormon Replasman Tedavisinin Amacı Nedir?

    Hormon tedavsinin iki ana amacı menopozla birlikte artan osteoporoz (kemik erimesi) ve kalp-damar hastalıkları riskinin azaltılmasıdır. Bununla birlikte bazı kadınlarda çok şiddetli olabilen ve günlük yaşamını etkileyebilecek hale gelen sıcak basması, terleme, çarpıntı ve yorgunluk gibi yakınmaların önlenmesidir.

    Menopozda Hormon Tedavisi Kimlere Verilir?

    Menopozda hormon replasman tedaviye engel oluşturacak bir hastalığı olmayan bütün kadınlara önerilmektedir. Tedavi süresi şu an için yaşam boyu olarak kabul edilmektedir. Tedaviye menopoza girdikten hemen sonra başlamak tedavi başarısı için en uygun dönemdir. Ancak hangi yaşta olursa olsun başlamanın yararlı olduğu gösterilmiştir.

    Menopozda Hormon Tedavisinin Yararları

    1. Menopoza bağlı kemik kaybını önler ve kemik kitlesini artırır. Buna bağlı olarak kırık riskinde azalma olur.
    2. Kalp-Damar hastalıklarının riskini azaltır.
    3. Vajina ve idrar yollarındaki atrofik değişiklikleri önler. Bunun sonucunda seksüel yaşam üzerindede olumlu etki gösterir.
    4. Ateş basması, terleme ve çarpıntı gibi yakınmaları önler
    5. Ağızda yanma, kuruma ve kötü tat gibi yakınmaları azaltır. Bir çalışmada diş çürüklerinde % 25 azalma saptanmıştır.
    6. Menopozda kadınlarda normalde seste görülen kalınlaşma, östrojen kullananlarda daha az olmaktadır.
    7. Görme üzerine olumlu etkileri olduğu bildirilmektedir. Ayrıca göziçi basıncında azalmaya neden olmaktadır.
    8. İşitme fonksiyonlarındaki azalmayı önlediği düşünülmektedir.
    9. Kalın barsak kanserlerini azaltığına dair veriler bulunmaktadır.
    10. Alzheimer hastalığı riskini azaltığına dair veriler bulunmaktadır.
    11. Uyku kalitesini artırmaktadır.

    Kimlere Hormon Tedavisi Verilmez?

    1. Rahim Kanseri Nedeniyle Tedavi Edilen Hastalar
    2. : Bu hastaların bir bölümüne hormon tedavisi başlanabilir. Nüks olasılığı yüksek olan hastalarda tedavi sonrası 5 yıl beklendikten sonra eğer nüks yoksa hormon replasmanına başlanabilir. Hormona duyarlı olmayan tümörü olan hastalarda tedaviye hemen başlanabilir. Meme Kanseri Olan Hastalar
    3. : Bu konuda henüz bir görüş birliği bulunmamaktadır. Kalp-Damar Hastalığı Olanlar
    4. : Yapılan çalışmalarda östrojen tedavisinin koroner anjioplasti yapılan kadınlarda damarların yeniden tıkanma olasılığını azaltığını görülmüştür. Ayrıca östrojenin kandaki kolesterol düzeyleri damar duvarı üzerindeki olumlu etkileri nedeniyle bu hastalarda östrojen başlamanın sakıncası yoktur. Diabetik Hastalar
    5. : Bu hastalarda kalp hastalıklarının görülme riski artmaktadır. Östrojenin kalp hastalıkları riskini azaltması ve insüline karşı duyarlılığı artırması dolayısı ile bu hastalara başlanmasının yararlı olduğu düşünülmektedir. Karaciğer Hastalıkları
    6. : Aktif karaciğer hastalığı olmayan hastalarda tedaviye başlanabilir. Eğer hastanın kronik bir karaciğer hastalığı var ise hormon tedavisine başlandıktan 1 ve 6 ay sonra karaciğer fonksiyon testlerine bakılması ve bir bozulma izlenmezse hormon tedavisine devam edilmesi önerilmektedir. Kontrol altındaki hipertansiyon, sigara kullanımı ve varis tedavi için bir engel oluşturmaz
    7. . Migren
    8. i olan hastalarda hormon seviyelerindeki değişikliklere bağlı olarak ağrı nöbetleri görülebilir. Bu nedenle hergün alınan devamlı tedavi yönteminin tercih edilmesi daha uygundur. Daha önce hiçibir neden olmaksızın tromboemboli (damarda kanın pıhtılaşması ve bunun diğer organlara pıhtı şeklinde atılması )geçiren veya aktif tromboembolisi olan, aktif karaciğer hastalığı olan hastalara kesin olarak önerilmemektedir.

    Sık Sorulan Sorular

    Hormon tedavisi rahim kanserine neden olur mu?

    Hayır

    Hormon Tedavisi Meme Kanserine Neden Olur mu?

    Bu konu henüz tam olarak açıklığa kavuşturulmamıştır. Yapılan çalışmalarda en az beş yıl süre ile hormon tedavis alan hastalarda riskte bir artma olduğu görülmüştür. Ancak birçok çalışmada riskte bir artma bulunmamıştır. Ayrıca hormon tedavisi sırasında meme kanseri saptanan hastalarda yaşam süresi genellikle daha uzundur. Sonuç olarak yarar/zarar oranı gözönünde bulundurulduğunda hormon tedavisi almanın daha yararlı olduğu düşünülmektedir.

    Ailesinde meme kanserli yakını olan kadınlar bu tedaviyi alabilirler mi?

    Evet.

    Myomu olan kadınlara hormon tedavisi başlanabilir mi?

    Evet.

    Hormon Tedavisi Kilo aldırır mı?

    Hayır.

    Tedaviye Başlamadan Önce Kemik Yoğunluğuna Bakılması gerekli midir?

    Bütün menopozdaki kadınlarda gerekli değildir. Hastanın tedaviyi kabullenmesini kolaylaştırmak, Kemik kaybı için risk faktörü bulunan (örn. Yeme bozuklukları, sigara kullanımı) olan hastalarda tedavi yanıtını değerlendirmek, kemik kaybına yol açabilecek ilaç tedavisi alan hastalarda (tiroid hormonu, steroid ve heparin kullanımı gibi), osteoporozu olan hastalarda, vücudunda kırığı olan ve 65 yaşın üzerindeki hastalarda tedaviye başlamadan kemik yoğunluğuna bakılabilir.

    ALINTIDIR...




  • Myomlar
    Rahimdeki iyi huylu tümörler

    Myom, kadınların önemli bir kısmında rastlanmaktadır ve genelde iyi huylu oluşumlardır. Çoğu kişi de myomların farkında olmayan ömrünü geçirmektedir. Doktorunuzun önerileri doğrultusunda, kafanızda büyük bir sorun haline getirmeden hareket ettiğinizde, myomlar önemli bir problem oluşturmayacaktır. Myom, rahimin en sık rastlanan iyi huylu tümörüdür. Doğurganlık çağındaki kadınların yüzde 20-25inde görülür. 40 yaş ve üzerindeki kadınlarda bu oran yüzde 45 ile 50lere kadar çıkar. Rahim dokusunun düz kas hücrelerinden kaynaklanırlar.

    Kadınlardaki östrojen hormonu sayesinde büyüyüp gelişirler. Myomların çapı 2-3 mmden 25-30 cmye kadar olacak şekilde değişik büyüklükte olabilirler. Tek bir tümör olabileceği gibi çok sayıda da olabilirler. Myomlar rahmin değişik yerlerinde yerleşebilirler. Rahmin içinde (adet görülen kısım), duvarında, dış yüzeyinde, ağzında veya rahme sapla tutunmuş şekilde karın içinde olabilirler. Çoğu bayan kendinde myom olduğunu fark etmeden ömrünü tamamlayabilir. Günümüzde, ultrasonografinin yaygın kullanımı ile, myomların da farkına varıldığından sıklığı artmış görünmektedir. Bir kısım kişide şikayetlere neden olmaz ve herhangi bir muayene esnasında fark edilebilir. Diğer taraftan, bazen de aşırı kanama, sancı, sık idrar ya da kabızlık gibi baskı hisleri, erken doğum, düşük yapma gibi şikayetlere neden olabilir. Şimdi sık rastlanılan sorularla myomu yakından tanıyalım.

    Sebepleri
    Myomların gerçek sebebi tam bilinmemektedir. Ailesinde, akrabalarında, anne, teyze, kız kardeş gibi myom öyküsü bulunanlarda rastlanma ihtimali artabilmektedir. Bu da kalıtsal bir yatkınlığın sebep olabileceğini desteklemektedir. Ayrıca, yumurtalıkların çalışması ile aratan östrojen hormonu myomların büyümesini kolaylaştırmaktadır. Dolayısıyla, gebelikte, adet gören hanımlarda myom büyüyebilirken, adetten kesilmiş menopoza girmiş hanımlarda ise küçülme meyli göstermektedir.

    Belirtiler
    Genellikle belirti vermezler. Çok büyük olanlar bile bazen belirti vermeyebilirler. Myomların belirtileri yerleşme yerine büyüklüklerine ve gebelik durumuna göre değişiklik gösterebilir. En sık rastlanan şikayetler;
    Anormal kanama : Adet miktarında artma ve süresinde uzama yapabilir. Bununla birlikte kansızlık (demir eksikliği anemisi) görülebilir. Bunun yanında myomlarda adet öncesi lekelenme ara kanamalar ve uzamış adet görülebilir.
    Ağrı : Myomlarda ağrı genellikle degenerasyonlara (yapısının bozulmasına) bağlı ortaya çıkar. Yavaş yavaş artan kasık ağrısı olabileceği gibi akut bir ağrı olarak ortaya çıkabilir. Bazen de hastalar kramp tarzında ağrıdan yakınabilirler. Bel ve kasık ağrısı ve de kasıklarda dolgunluk hissi myomlarla birlikte rastlanan belirtilerdir.

    Bası belirtileri : İdrar kesesine bası yaparak sık sık idrara çıkma gibi üriner belirtiler, kalın bağırsağa bası yaparak kabızlık ve tenezm gibi yakınmalara neden olabilir.

    Karındaki belirtiler : Bazen hastayı doktora getiren neden karnın şişmesi veya büyümesi olabilir. Zayıf hastalar karnındaki şişliği farkedebilirler.

    Kısırlık : Myomlar bazen kısırlık nedeni olabilirler. Ancak diğer kısırlık nedenleri araştırılıp elendikten sonra myom kısırlıktan sorumlu tutulabilir. Kötü huylu mudur? Myomların kötü huylu yani kanser olma ihtimali çok düşük, on binde bir-iki civarındadır. Ancak, çok hızlı büyüme gösteren myomlarda bu ihtimali göz önünde bulundurmak gerekir. Teşhis Myomların teşhisi en iyi jinekolojik muayene ile konur. Bunun yanında ultrasonografi, laparoskopi, bilgisayarlı tomografi (BT), magnetik rezonans görüntüleme (MR), histerosalpingografi (rahim filmi), histeroskopi ve küretaj yardımcı tanı yöntemleridir.

    Tedavi
    Myomlarda tedavi myomun büyüklüğüne, belirtilere ve hastanın şikayetlerine bağlı olarak planlanır. Hiçbir şikayete neden olmayan 10 cme kadar olan myomlarda tedavi gerekmez. Ancak tedavi edilmeyen hastalar 6 ayda bir izlenerek myomdaki büyüme takip edilmelidir. Şu durumlarda myomlar ameliyatla alınmalıdır:


    Kontrol altına alınamayan kanama, ağrı

    Büyükse

    Menepozdan sonra büyümeye devam ediyorsa

    Kısırlık nedeni olarak görülüyorsa

    Myom hızlı büyürse Myomun ilaçla tedavisi mümkün değildir.

    Ancak bazı ilaçlarla hastanın şikayetleri giderilebilir ve bir süre için myomun büyümesi engellenebilir. Myomun asıl tedavisi cerrahidir. Eğer hasta artık çocuk doğurmak istemiyorsa en kesin tedavi histerektomi yani rahmin alınmasıdır. Eğer hasta çocuk doğurmak istiyorsa sadece myom çıkarılır. Ancak sadece myomun çıkarılması her zaman mümkün olmaz. Myomun çıkarılıp çıkarılmayacağına ameliyat esnasında karar verilir. Myom ve gebelik Gebeliklerin yüzde 5inde rahimde myom bulunur. Bunların büyük çoğunluğu gebeliğin seyrini etkilemez. Ancak büyük çoğunluğunda istenmeyen sonuçlar olabilir:

    Düşük riski 2 misli artmıştır.

    Erken gebelik kanamalarına neden olabilirler.

    Myomların üçte biri gebelik sırasında büyür.

    Myomla birlikte olan gebeliklerde plasenta yerleşme anomalileri sık olur.Myomlar doğum yolunu tıkayarak doğumu engelleyebilir.

    Myomla rahimlerde erken doğum, suların erken boşalması, bebekte pozisyon anomalisi, plasentanın erken ayrılması ve doğum sonu kanamaları olasılığı artar.
    Myomla birlikte olan gebeliklerde sezeryan olma ihtimali fazladır.

    Sonuç
    Doktorunuz, sizde myom olduğunu söylediğinde hemen korkuya kapılmayın. Myom, kadınların önemli bir kısmında rastlanmaktadır ve genelde iyi huylu oluşumlardır. Çoğu kişi de myomların farkında olmayan ömrünü geçirmektedir. Doktorunuzun önerileri doğrultusunda, kafanızda büyük bir sorun haline getirmeden hareket ettiğinizde, myomlar önemli bir problem oluşturmayacaktır.

    ALINTIDIR...




  • Over kanseri
    Jinekolojik kanserleri içinde en geç tanısı konabilen ve bu nedenle en fazla ölüme sebebiyet veren kanser türü olması nedeni ile ayrı bir öneme sahiptir. Kadın kanserlerinn %4'ünü, genital kanserlerin ise %23'ünü meydana getirir. Over kanseri tanısı konan kadınlarda 5 yıllık yaşam % 35 civarındadır. Endüstrileşmiş ülkelerde daha fazla görülür. Bu çevresel faktörlerin etkisini düşündürmektedir.

    Her yaşta görülebilmesine rağmen en fazla 45 yaşından sonra rastlanır. 75-79 yaşlar arasında pik yapar. Menopoz öncesi dönemde over tümörlerinin sadece % 7'si kanserken bu oran menopoz sonrası %30'a çıkar. Over dokusu pek çok değişik hücreyi barındırır. Kanserin köken aldığı hücre türüne göre de görülme yaşları ve oranları değişir. Overin ve diğer tüm dokuların ana yapısını oluşturan epitel hücrelerden köken alan tümörler en sık görülen tümürlerdir. Menopoz sonrası kanser teşhisi konan vakaların % 80'i epitheliyal tümörlerken, 20 yaş altında teşhis edilen vakaların % 60'ı germ hücreli yani embryonik döneme ait hücreler ile ilgili tümörlerdir.

    Risk Faktörleri

    Hormonal, ailesel ve çevresel faktörlerin over kanseri gelişmini etkiledikleri düşünülmektedir. Sık ve fazla sayıda kesintisiz bir şekilde yumurtlama olanlarda kanserin daha fazla görüldüğü bilinmektedir. Buna göre hiç gebe kalmamışlarda risk daha fazlayken doğum yapanlarda risk 1/2 ile 1/4 oranında azalır. Yumurtlamayı baskılayarak etki eden doğum kontrol hapları da kanser görülme sıklığını belirgin derecede azaltır. Yani inanılanın aksine OK'ler kanser yapmadığı gibi kansere karşı koruyucu rol oynarlar. Buna karşılık menopoz sonrası dönemde eğer progesteron eklenmeden tek başına östrojen verilirse over kanseri riskinin arttığı iddia edilmektedir. Birinci derece akrabalarında over kanseri olanlarda hastalığın daha sık görülmesi genetik bir faktörün etkisini düşündürmektedir. Bu gözleme yönelik çalışmalar sonucu meme ve over kanserine neden olduğu saptanan bazı genler bulunmuştur.

    Belirtiler

    Over kanserinde erken tanı son derece zordur. Çünkü çoğu zaman şikayetler belirgin değildir. Karın ağrısı , şişkinlik, hazımsızlık erken devredeki belirtilerdir. İleri evrelerde ise komşu organlara ait bası bulguları, karın ağrısı, pelviste kitle ve aşağı doğru bası hissi, vajinal kanama gibi spesifik olmayan şikayetlerdir. Hastayı doktora götüren en sık şikayet ise aşırı derecede karın şişliğidir. Bu şişliğin sebebi çoğu zaman karın içerisinde sıvı birikimi yani asittir.

    Tanı

    Muayeneler esnasında özellikle menopoz sonrası kadınlarda pelvik alanda kitle saptanması over kanserini düşündürmelidir. Ultrasonografide çift taraflı ovarian kitle, 8 cm'den büyük kitle ile muayende bu kitlenin hareketli olmaması tanıyı destekler. Ayırıcı tanıda myomlar, normal ve anormal gebelikler ve diğer komşu organ kanserleri ekarte edilmelidir. Over kanseri düşünülen hastalarda aile öyküsü dikkatli alınmalı, iyi bir sistemik ve jinekolojik muayene yapılmalı, özellkle genç hastalarda smear tetkiki elde edilmelidir. Ayrıca damarlanmanın tespiti açısından doppler ultrason ile komşu organları incelemeye yönelik radyolojik tetkikler yapılmalıdır. Manyetik rezonans ve bilgisayarlı tomografi kitlenin daha iyi incelenmesine olanak sağlar. Over kanseri tanısını güçlendiren ve bu konuda hekimlere son derece yardımcı olan bir başka tetkik de tümör belirteçleridir.

    Tedavi

    Over kanserinin tedavisi birçok branştan hekimin bir arada davranmasını gerektirir. Bunlar jinekolog, onkolog, radyoterapist, kemoterapist, patolog, dietisyen ve psikiyatristtir. Tedavi kabaca cerrahi ve cerrahi olmayan olarak ikiye ayrılır. Bazen klinik olarak bulgu vermeyen vakalarda başka bir nedenden dolayı yapılan ameliyat sonucu şans eseri over kanseri tanısı konabilir. Bu gibi durumlarda evrelemeyi tamamlamak için hastanın yeniden ameliyat edilmesi gerekir. Cerrahi sonrası ise kemoterapi ve radyoterapi yaygın olarak uygulanır. Günümüzde henüz deneme aşamasında olan bazı hormon ve allerjik tedavilerde vardır.

    Son zamanlarda ikinci bakı cerrahisi kavramı over kanseri tedavisinde giderek popülerite kazanmaktadır. Buna göre cerrahi ve kemoterapiyi takiben hasta ikinci kez ameliyat edilir ve yeniden durum değerlendirmesi yapılır.

    Prognozda en önemli faktör hastalığın evresidir. Buna göre evre 1 de 5 yıllık yaşam % 70, evre 2 de %25, evre 3 de %18 ve evre 4 de %0'dır.

    ALINTIDIR...




  • Over kistleri
    Kadına özel bir sorun

    Over (yumurtalık) kistleri her yaştaki kadının sorunu olabilir aslında. Çok yaygın bir hastalık olmasına rağmen bazı hastalar kendilerindeki rahatsızlığın farkında değillerdir bile...

    Çoğu over kist iyi huyludur ve genellikle 20-44 yaş arası kadınlarda görülür. Özellikle muayene ve ultrasonda elde edilen bulgular, ayrıca bazı kan tahlilleri ayırıcı tanıda bize yardımcı olur. Kistler her zaman infertilite (kısırlık) nedeni değildir. Eğer oluşum sebepleri hormonal düzensizlik ise infertilite görülebilir. Ancak, over kisti ile gebelik oluşabileceği gibi gebelik de over kisti oluşturabilir.

    Over kisti yumurtalık dokusundan kaynaklanan, içi genellikle sıvı dolu olup boyutları 2 cmden 30 cme kadar değişiklik gösteren oluşumlardır.
    Sebepleri
    En sık neden hormonal düzensizliklerdir. Normalde her adet döneminde overler içinde yumurta hücresini taşıyan ve boyutları 3 cmye kadar ulaşabilen folekül adını verdiğimiz bir kist oluşur. Sonra bunun çatlaması ile yumurta açığa çıkar. Kadın gebe kalmaz ise bu dönemden 14 gün sonra kadın adet görür. Ancak hormonal düzensizliklerde bu yumurta taşıyan kistler ya çatlamaz, ya sabit kalır ya da büyümeye devam ederek bizim basit kist veya folekül kisti dediğimiz kistleri oluştururlar. Geçirilmiş over iltihapları, çok fazla radyasyona maruz kalma da over kistine sebep olabilir.
    Belirtileri

    Her over kisti belirti vermez. Genellikle adet gecikmesi veya düzensiz kanama şikayetleri ile kendini gösterir. Ayrıca over dokusunda gerginlik oluşturarak o bölgelerde kasık ağrısı ya da çok hızlı büyüyerek karında şişkinlik yapabilir.

    Kimlerde

    Over kisti özellikle adet gören kadınlarda görülür. Adet dönemi başlamayan genç kızlarda veya menopozdaki kadınlarda nadir görülür. Ailesinde over (yumurtalık) kanseri, rahim kanseri bulunan kadınlar da riskli gruba girer.

    Kistler kötü huylu mudur? Çocuk sahibi olamama nedeni olabilirler mi? Kistle birlikte gebelik oluşabilir mi?

    Çoğu over kist iyi huyludur (yüzde 80-85) ve genellikle 20-44 yaş arası kadınlarda görülür. Tek taraflı, mobil ve düzgün yüzeyli olan kitleler iyi huylu iken; iki taraflı, katı, yapışık, düzensiz yüzeyli ve hızlı büyüme eğiliminde olan kitleler ise büyük olasılıkla kötü huyludur. Özellikle muayene ve ultrasonda elde edilen bulgular, ayrıca bazı kan tahlilleri ayırıcı tanıda bize yardımcı olur. Kistler her zaman infertilite (kısırlık) nedeni değildir. Eğer oluşum sebepleri hormonal düzensizlik ise infertilite görülebilir. Over kisti ile gebelik oluşabileceği gibi gebelik de over kisti oluşturur. İlk gebelik aylarında gebeliğin devamı için gerekli hormonları salgılayan ve boyutları bazen 8-10 cmye ulaşabilen bir kist oluşur. Ancak gebelik ilerledikçe genelde küçülür ya da kaybolur. Takip etmek gerekir.
    Kistlerin teşhisi için hangi yöntemler kullanılır?
    Kistin tanısı için muayene ve ultrason yeterli olur. Ancak cinsi hakkında bilgi sahibi olmak için bazı kan testleri gerekebilir. Kanser şüphesinde ileri radyolojik tetkiklere başvurulur.

    Tedavi yöntemleri

    Over kistinin tedavisi cinsine göre değişir. Sık gözlenen basit kistler için genelde takip tercih edilir. Bu esnada doğum kontrol hapları kullanmak da kistlerin küçülmesine yardımcı olur. Doğum kontrol hapları yumurtalıkların çalışmasını durdurarak mevcut kistlerin vücut tarafından emilmesine yardımcı olur. İltihabi kistlerde düzenli antibiyotik tedavisi gerekir. Ancak 8-10 cmyi geçen ya da daha küçük olduğu halde 3-4 aylık takiple de sürekli büyüyen, ultrason ve kan testlerinde kötü huylu olma ihtimali olan kistlerin ameliyat ile alınması gerekir. Cerrahi girişim, bariz ağrı ve kötü huylu olma şüphesi bulunan vakalara uygulanmalıdır. USGde büyük kistler, çok odalı kistler ya da kan akımındaki artma kanser işaretidir. Kötü huylu kistlerden şüphelenildiğinde hasta hangi yaşta olursa olsun derhal ameliyat yapılmalıdır. Menopozdan sonra kadınlarda rastlanan kistler daha önemlidir. Bunların kötü huylu olma olasılığı yüksektir. Ancak menopozdaki kadında tesadüfen rastlanan bir kist küçükse (çapı 5 cmden küçük), tek boşluklu ve inci duvarlı ise kötü huylu olma olasılığı çok düşüktür. Bu kitleler cerrahi tedavi yerine takiple tedavi edilmelidir.

    Kistler alındıktan sonra tekrarlayabilirler mi?

    Kistlerin tekrarlaması cinsine göre değişir. Hastayı 6 aylık muayene ve ultrason takibi ile izlemek uygundur.

    Tedavi edilmezse ya da geciktirilirse hastanın karşılaşacağı sorunlar nelerdir?

    Kist tedavi edilmezse daha da büyüyebilir, belli bir büyüklükten sonra yırtılarak karın içine kanama yapıp hastanın hayatını tehlikeye sokabilir. Kötü huylu ise vücuda yayılarak ameliyat edilemez aşamaya gelebilir.

    ALINTIDIR...




  • rahim iltihabı
    Rahimim iç yüzünün iltihaplanmasına tıp dilinde endometri denir. Nedeni, belsoğukluğu, doğumdan ve çocuk düşürdükten sonra rahimde parça kalması veya rahim düşüklüğüdür. Hastanın karın bölgesi hassastır, vajinadan cerahatli ve sümüğe benzer akıntı gelir. Aybaşı kanamaları fazla olur. Bacaklarda ve leğen kemiği bölgesinde ağrı vardır. Bu ağrılar dinlenmekle geçer. Doktora başvurmak gerekir.

    ALINTIDIR...
  • Rahim Kanseri
    Kadınlarda en sık görülen üreme organı kanserleri nelerdir ? Kadın üreme organı kanserlerinden en sık görülenleri rahim, rahim ağzı ve yumurtalık kanserleridir.

    Rahim kanseri belirtileri nelerdir ? Adet kanamasının miktarında artma, Adet kanamasının sık ya da düzensiz olması, Adetler arasında lekelenmeler, Adetten kesilme sonrası (menapoz) görülen kanamalarda diğer nedenlerin yanında rahim kanserinden de şüphelenilir.

    Rahim kanseri yönünden özellikle dikkat etmesi gerekenler kimlerdir ?

    50 yaş üzerindeki kadınlar, Doğum yapmamış kadınlar, Şişman olanlar, Yüksek tansiyonu olanlar, Şeker hastalığı olanlar, Ailesinde meme ve barsak kanseri olanlar

    Rahim ağzı kanserinin belirtileri nelerdir ?

    Cinsel ilşki sonrası kanama, Adet dışı kanama, Kanlı akıntı, Pis ve kötü kokulu akıntı, Bel ve kasık ağrısı olan kadınlarda diğer nedenlerin yanında rahim ağzı kanserinden de şüphelenilir.

    Rahim ağzı kanseri yönünden özellikle dikkat etmesi gerekenler kimlerdir ?

    Erken evlenenler, Cinsel hayata erken başlayanlar, Vücud ve dış üreme organları temizliğine dikkat etmeyenler, Çok doğum yapanlar

    Smir testi (yayma) nedir ?

    Smir testi rahim ağzında sonradan kansere dönüşebilecek herhangi bir değişikliğin olup olmadığını gösteren erken tanı testidir. Rahim ağzı kanseri erken tanı konursa kesinlikle tedavi edilebilen bir kanser türüdür. Başlangıçta hiçbir belirti vermediğinden sadece smir testi yardımıyla tanı konulabilir.

    Smir testi bütün kadınlarda yapılması gerekli olan bir test midir ?

    Her yaşta kanser öncesi belirtiler olabilir. Bu nedenle bu testin her kadın için yaşamsal bir önemi vardır. En az üç yılda bir bu testi yaptırmanız gerekir.

    Smir testi nasıl yapılır ?

    Kanamanızın olmadığı bir zamanda rahim ağzındaki salgıdan çok az miktarda alınarak bir cama yayılır. Bu, araştırılmak üzere laboratuara gönderilir. Muayene ve bu işlem esnasında hiçbir acı hissedilmez.

    Smir testini nerelerde yaptırabilirim ?

    Bu testi kanamanızın olmadığı günlerde Doğumevleri veya hastanelerin Kadın Doğum Kliniklerinde yaptırabilirsiniz.

    ALINTIDIR...




  • Serviks kanseri
    Serviks kanseri, bir kadının üreme organlarını etkileyen en yaygın kanserlerden biridir. Cinsel yolla bulaşan bir enfeksiyon olan insan papilloma virüsünün (HPV) çeşitli suşları (virüs alt-tipleri), serviks kanseri vakalarının çoğunluğundan sorumludur.

    HPV'ye maruz kaldığında kadınların çoğunda, bağışıklık sistemi yanıtı virüsün zarar vermesini önler. Bununla birlikte küçük bir grup kadında, virüs yıllarca hayatta kalır ve serviksin yüzeyindeki bazı hücreleri kanser hücrelerine dönüştürür. Yaşlı kadınlar serviks kanseri gelişimi açısından en büyük risk altında olanlardır.

    Büyük ölçüde Pap testi taraması sayesinde, serviks kanseri nedenli ölüm oranı son 40 yıl içinde oldukça büyük bir düşüş kaydetmiştir. Halen Birleşik Devletler�de her yıl 12.000�den fazla kadının invaziv serviks kanserine sahip olduğu saptanmaktadır ve yaklaşık 4.000 kadın bu hastalık nedeniyle yaşamını yitirmektedir.

    ALINTIDIR...




  • Sezaryan

    Sezaryan nedir?
    Sezaryan oranı neden artıyor?

    Sezaryanın riskleri...

    NEDEN SEZARYAN ILE DOĞUM?..

    Isteğe Bağlı Sezaryan...

    Anne doğum için hastaneye yatalı 6 saat olmuştu. Sancılar oldukça şiddetli geliyordu. Başlangıçta herşey yolundaydı. Doğum ilerliyordu. Ancak son 2 saattir bazı şeyler ters gidiyor gibiydi. Kuvvetli sancılara rağmen Can'ın pozisyonunda bir değişiklik olmamıştı. Aynı yerde duruyordu. Sonunda Anne'nın hekimi kararını verdi. Kemik çatı yeterince geniş değildi ve bebeğin kalp sesleri sıkıntı belirtileri gösteriyordu. Doğumu sezaryan ile sonuçlandıracaktı. Bu durum Anne'nin ve Baba'nın pek hazırlıklı olmadığı bir karardı. Kendilerini hep normal vajinal doğuma hazırlamışlardı. Aylarca nefes egzersizleri yapmışlar, konu ile ilgili birçok kitap okumuşlardı. Acaba başka çare yok muydu?

    Evet her doğum eyleminin sezaryan ile sonlanma olasılığı vardır. Hamileliğin son günlerinde en çok merak edilen konu doğumun ne şekilde olacağıdır. Genelde normal doğum istenir.

    Normal Doğum Nedir?
    Normal doğum Can'nın başının önde olarak vajinal yoldan olduğu doğumdur. Bir vajinal doğumun normal olup olmayacağı Can doğana kadar kesin olarak kestirilemez. Son anda bile bazı şeyler ters gidebilir. Ancak önceden yapılan muayenelerle doğumun normal olma şansı hakkında hekim bir kanı edinebilir.
    Özellikle Ülkemizde sezaryana karşı bir korku vardır. Sezaryanla doğan kadınların yarım kalacağı ( O'da ne demekse?), iyileşmesinin çok güç olacağı, karnının şiş kalacağı söylentileri dolaşır durur. Bunların hiçbiri gerçekleri yansıtmaz.

    Sezaryan nedir?
    Sezaryan ile doğum Can'ın ve sonunun , Anne'nin karnından uterusu açarak çıkartılmasıdır. Can'ın ve Anne'nin sağlığını tehdit eden her durumda ya da vajinal yolla doğumun imkansız olduğu durumlarda sezaryan yapılır.
    Sezaryan ameliyatı dünyanın bildiği en eski ameliyatlardandır. Tıbbın ve teknolojinin ilerlemesiyle ameliyat tekniği çok gelişmiştir. Ameliyatların mikropsuz koşullarda yapılması, kan verilebilmesi, kuvvetli mikrop kırıcı ilaçlar, modern cerrahi malzeme ve genel anestezi vermeden belden yapılan uyuşturma sayesinde ameliyatın tehlikesi çok azalmış, nerdeyse normal doğum kadar tehlikesiz olmuştur.

    Normal koşullarda ameliyat 45 dakika kadar sürer. Can ameliyat başladıktan yaklaşık 10 dakika sonra çıkarılır. Sonra kesilen katlar dikilir. Can'a ulaşmak için cildden başlayarak 8 kat tabaka kesilmekte ve sonra dikilmektedir.
    Bu tabakalar sırasıyla...
    - Cilt,
    - Cilt altı yağ dokusu...
    - Kasların koruyucu kılıfı...
    - Kas tabakası...
    - Karın iç zarı...
    - Uterus zarı...
    - Uterus kası...
    - Amnion zarı...


    Sezaryan oranı neden artıyor?
    Son yıllarda tüm dünyada ve ülkemizde sezaryan ile doğan bebek oranı hızla artmaktadır. Bugün birçok gelişmiş ülkede sezaryan oranı %20-25 arasında seyretmektedir. Yani her 4 veya 5 bebekten biri artık sezaryan ile doğmaktadır. Halbuki oran 1970 de %5.5, 1980 de ise %16.5 idi. Bu da sezaryanın birçok hekim ve aile tarafından yaygın bir şekilde benimsendiğinin göstergesidir.

    Sezaryan oranının artışında bir başka neden hekimlerin eğitimlerindeki değişikliklerdir. Örneğin eskiden Can'ın ters gelişlerinde vajinal doğum daha çok uygulanan bir doğum şekli idi. Böyle olunca eğitim gören hekimler vajinal yoldan ters doğumları yapmakta ustalaşırdı. Ama yavaş yavaş sezaryan oranı arttıkça vajinal yoldan doğan Can sayısı azaldı. Uzmanlık eğitimi gören hekimler ters gelen bebeklerin vajinal doğumunu öğrenemeden uzman olmaya başladılar. Bu durumda bugün nerede ise hemen her ters doğum sezaryan ile doğurtulmaya başlandı.

    Aynı eğilim forseps doğum içinde geçerli oldu. Forsepsi eline bile almadan uzmanlık eğitimini tamamlayan bir hekim doğal olarak her zorlu doğumda sezaryan ile doğuma yöneldi.
    Artan her sezaryan sayısı daha sonraki doğumlarında sezaryan ile olmasına neden olur.
    Yani sezaryan sayısının artışı bir kötü daire şeklinde çalışır durur. Bu kötü daireyi kırmak için son yıllarda daha önce sezaryan ile doğum yapmış Annelerı daha sonraki doğumlarında vajinal yolla doğurtmak eğilimi artmaktadır.

    Aileler sezaryanı neden benimsiyor?
    Çağdaş aileler günümüzde küçük kalmak istiyor. En fazla iki çocuk düşünüyor. Bu nedenle daha garanti gördükleri sezaryanı tercih ediyor. ikinci operasyon esnasında da tüplerini bağlatarak bir daha gebe kalma korkusundan kurtulmuş oluyorlar.

    Sosyoekonomik koşulları iyi olan aileler sezaryanı daha fazla tercih ediyorlar. Çünkü bu ailelerin özel hastanelerde, özel hekimlerle doğum yapma şansları fazla. Tercihlerini daha iyi belirliyorlar. Ekonomik koşulları kötü olan aileler ise devlet ya da sigorta hastanelerinde doğum yapıyorlar. Bu hastanelerde çok gerekmedikçe sezaryana fazla başvurulmuyor. Bu eğilim sadece Ülkemizde değil, dünyada da böyle.

    Bu nedenle özel hastanelerde sezaryan oranı kat kat fazladır. 30 yaşın üstündeki Annelerde ve yüksek öğrenim görmüş Annelerde sezaryan tercihi çok daha fazladır
    Sezaryanın üstünlükleri...

    Birçok durumda sezaryan ile doğum tercih edilir. Bugün gelişmiş ülkelerde her 4 doğumdan biri sezaryan ile olmaktadır. Bunun nedenleri şunlardır.
    Sezaryan tehlikesiz bir doğum şekli haline gelmiştir.
    Normal doğum sırasında Can uzun süreler oksijensiz kalır. Sancılar sırasında olan bu durum uzun sürerse Can'da bazı hasarlar olabilir. Sezaryanda böyle bir tehlike yoktur.
    Normal doğum sırasında ıkınmalara ve zorlanmalara bağlı olarak rahim ve idrar kesesi sarkmaları olur. Uterus ağzı yırtıklara bağlı akıntı şikayetleri olabilir. Rahim ağzının genişlemesine bağlı olarak cinsel ilişkide eski zevk kalmayabilir. Sezaryan ile bu sakıncalar ortadan kalkmıştır.
    Çoğu zaman normal doğum sonrası çekilen sıkıntılar sezaryan'a göre daha fazla olur. Epizyotomi dikişleri şişer, mikrop kapabilir. Anne otururken ve dışkılarken siddetli sancı yapabilir. Dikişler iltihap kaparsa epizyotomi kesisi açılabilir ve aylarca süren sıkıntılar doğurur.

    Sezaryan esnasında uterus veya yumurtalıklarda mevcut myom, kist gibi oluşumları çıkarma şansı doğar, Anne ikinci bir ameliyat olasılığından kurtulur.
    Sezaryan ile daha zeki bebekler...
    Ancak sezaryan ile doğumun en büyük amacı doğacak çocukların zeka ve akıl yönünden geri kalmamasını sağlamaktır.
    Can anne karnında uterus içinde bulunmaktadır. Can Anne'ye göbek kordonu ve plasenta aracılığıyla bağlıdır.
    Doğum eylemi başladıktan sonra sancılar sırasında göbek kordonu sıkışabilir ve bebeğe giden kan ve oksijen miktarı azalabilir. Bu durumda Can'ın beynindeki hücreler ölmeye başlar. Bu olay zamanında farkedilmeyip gerekli önlem alınmazsa bebek tüm ömrü boyunca sakat ya da geri zekalı olabilir. Bu geri zekalılık çoğu zaman farkedilmeyecek kadar hafif olur. Ancak çocuk büyüyüp okula gitmeye başladıktan sonra zeka eksikliği belirmeye başlar. Derslerde, okullara giriş sınavlarında başarı gösteremez.

    Sezaryanın riskleri...
    Herşeye rağmen sezaryan bir operasyondur. Karın açılmaktadır. Karın içi iltihaplanma riski her zaman vardır. Dikişlerde, ciltaltında kanama ve iltihap ile karşılaşılabilir.
    Sezaryan ile kan kaybı normal doğuma göre daha fazladır. 2. veya 3. kez yapılan sezaryanlar 1. lere göre daha risklidir. Çünkü ilk sezaryandan yapışıklıklar kalmıştır. Idrar kesesi yukarı kaymış olabilir. Idrar kesesinin veya idrar yollarının zedelenme riski vardır.
    Sezaryan sonrası dikiş bölgesindeki sancılar 3-4 gün devam eder ve Anne'nin hareketlerini ve emzirmesini güçleştirir.
    Genel anestezi ile yapılan sezaryanlarda anesteziye bağlı sıkıntılar olabilir. Bu şekilde sezaryan ile doğum yapanlarda Anne ölüm oranı vajinal doğuma göre 3-4 kat fazladır.


    NEDEN SEZARYAN ILE DOĞUM?..
    Baş-Çatı uyumsuzluğu...
    En sık sezaryan nedeni Can'ın başı ile Anne'nin kemik çatısının birbirine uymamasıdır. Ya Can'ın başı çok büyük olmakta ya da Anne'nin kemik çatısı ileri derecede dar olmaktadır. Ya da baş ile çatı birbirine uyar büyüklüktedir. Ancak başın kemik çatıya oturuş şekli başın çatıdan geçişini engeller.
    Bazan doğum ilerler. Baş iyice kemik çatının içine yerleşir. Ama pozisyonu ters oturur. Bir türlü son hareketi yapıp dışarı çıkamaz. Bu durumda sancılar ne kadar güçlü olursa olsun Can'ın başı belli bir noktadan ileri geçemez. Sezaryan yapılmadığı takdirde hem Anne'nin hem de Can'ın yaşamı tehlikeye girer. Hamilelik sırasında yapılan kontrollerde bu uyuşmazlığı önceden saptayabilmekteyiz. Böylece gereksiz sancı çektirmeden planlı sezaryan ile doğum yaptırmaktayız.
    - Can Sıkıntı da...
    Ikinci sık neden Can'ın sancılar başladıktan sonra sıkıntıya girmesidir. Bu durum Can için bir çeşit nefes darlığıdır. Bu durum daha çok gelişmesi geri kalmış ve Anne karnında iyi beslenememiş Can'larda görülür. Ayrıca doğum gününün geçmesi, kordonun Can boynuna dolanması, ya da düğümlenmesi bu sıkıntıya neden olabilir. Bu durumun oluşabileceği düzgün ve dikkatli yapılan kontrollerle anlaşılabilir ve uygun zamanda Anne'yi normal doğuma bırakmadan sezaryanla doğurtmak gerekir.
    Gelişme geriliği olan, yeteri kadar Anne karnında beslenememiş Can'ların eylem sırasında sıkıntıya girme oranı yüksektir. Bu nedenle belirgin gelişme geriliği olan Canları fazla sıkıntıya sokmadan sezaryanla doğurtmak en uygun yol olur.
    Bazen Can sağlıklıdır ve doğum normal ilerlemektedir. Ama bir süre sonra Can'ın sıkıntıya girmeye başladığını gösteren belirtiler ortaya çıkar. Kalp sesleri bozulmaya, Can'ın dışkısı suyun içinde gözükmeye başlar. Bu durumda ya kordon sıkışmıştır, ya da plasentada ayrılmalar olmaktadır. Kordonu kısa olan Can, aşağı doğru hareket edince sıkıntıya girer. Böyle durumlarda doğum yakınsa Anne'ye oksijen vererek, pozisyonun değiştirerek ve doğuma aktif olarak yardım ederek vajinal yoldan doğurtma şansı değerlendirilebilir. Ama Anne uzun sürecek bir doğum sürecinin başında ise sezaryan yeğlenmelidir.
    Kanamalar...
    Üçüncü önemli sezaryan nedeni kanamadır. Eğer Can'ın sonu önde yerleşmişse ya da doğum bitmeden son ayrılmaya başlamışsa çok şiddetli kanamalar olur. Düzenli kontrole gelen Annelerde bu tehlikeler önceden farkedilebilir ve zamanında sezaryan yapılarak hiç bir tehlike yaşamadan hamilelik sonlandırılır. Yüksek tansiyonu olan veya son aylarda tansiyonu yükselmiş hamilelelerde son ayrılma riski daha fazladır. P>
    Ters Duruşlar...
    Dördüncü önemli neden Can'ın uterusta ters ya da yan durmasıdır. 100 hamilelikten %95'inde en geç son ayda Can'ın başı aşağı doğru dönerek kemik çatıya yerleşir. 100 hamileden 5'inde ise Can bu dönüşü yapamaz ve poposuyla kemik çatıya yerleşir. Burada ters geliş söz konusudur.
    Doğum eylemi sırasında baş önden ise doğum yolunu açar. Başın geçtiği her yerden gövde rahatlıkla geçer. Çünkü gövde başa göre daha esnektir. Bu nedenle popo önde giderken doğum yavaş ilerler. Poponun geçtiği yerden baş geçemeyebilir.
    Ters gelişte vajinal yoldan doğum yaptırmaya çalışmak, Can'ın geleceği ile kumar oynmaktır. Doğumun son anına kadar neler olacağı bilinemez. Can'ın vücudu doğup kafası içeride sıkışabilir. Can canlı bile doğsa ileride bir çok sakatlıklar ortaya çıkabilir. Onun için ters gelişlerde doğum sancılarını beklemeden sezaryan yapmak en uygunudur.
    Diğer nedenler...
    Can'ın çok iri olması, Anne'ye ait şeker, tansiyon gibi hastalıklar, sonun önde gelmesi, ikiz hamilelikler, erken doğumlar sayılabilir.
    - Eski Sezaryanlılar...
    Bu konudaki genel eğilim daha önce sezaryanla doğum yapmış Anneleri yine sezaryanla doğurtmaktır. Öncelikle ilk doğumda sezaryana yol açan neden sürüyorsa sezaryan kararı verilir. Bu neden ortadan kalkmış olsa bile eski dikiş yerlerinin zorlanmasından ve açılmasından korkulur. Bu nedenle yerleşmiş bir deyiş vardır."Bir kez sezaryan, daima sezaryan". Ancak bu yaklaşım son yıllarda değişmiştir. Gelişmiş ülkelerde sezaryanla doğumun maliyeti normal doğuma oranla çok fazladır. Bu nedenle özellikle özel sağlık sigortası yapan şirketlerin de zorlamasıyla daha önce sezaryanla doğum yapmış Annelere ikinci hamileliklerinde vajinal doğum denenmesi yaygınlaşmaktadır.
    Son yıllarda ABD'de eski sezaryanlıların %60 a yakını vajinal yoldan doğurtulmaya başlanmıştır. Iyi seçilmiş olgularda vajinal doğum şansı oldukça yüksektir. O korkulan rahim yırtılmasının görülme sıklığı da fazla değildir. Ancak ülkemizin koşulları henüz bu yaklaşımın çok uzağındadır. Çünkü bu hamilelerde doğum eyleminin çok dikkatli izlenmesi gerekirki bu özel hastanelerde bile mümkün değildir. Ayrıca Ülkemizde hastalara kendilerine yapılan işlemleri anlatan epikriz dediğimiz tıbbi raporun verilmesi yaygın değildir. Bu durumda ilk sezaryanın gerekçeleri bilinemez. Uterusa yapılan kesinin yeri önemlidir. Eğer kesi biraz yukarıdan yapılmış ise vajinal doğum sırasında yırtılma riski aşağıdan yapılmış kesilere göre daha fazladır.


    Isteğe Bağlı Sezaryan...
    Hiçbir tıbbi gereklilik yokken isteğe bağlı sezaryan yapılması ne kadar doğrudur? Bu oldukça tartışmalı bir konudur. Bazı hekimler keyfi sezaryana karşıdır. Gerekmedikçe sezaryan yapmazlar. Ama çoğu hekim keyfi sezaryanı benimsemiştir. Bana göre de bir ailenin sezaryan tercih etme hakkı olmalıdır. Bir kişi vücuduna ne gibi girişimlerde bulunulabileceği hakkında karar verebilir. Annede normal doğum yerine sezaryanı yeğleyebilir
    Epidural anestezi ile sezaryan,
    1) Anne uyumadığı için Can'ını çıktığı anda görebilir.
    2) Uyuşturucu verilmediği için Can çok sağlıklı doğar.
    3) Genel anestezide Can'ın az ilaç alması için çok hızlı çıkarılması gerekir. Bu nedenle kan kaybı fazla olur, dokular daha fazla zedelenir. Oysa epidural anestezide aceleye gerek yoktur. Böylece ameliyat sonrası iyileşme daha çabuk olur.
    4) Genel anestezi alındığında, alınan gazlara bağlı olarak Can çıktıktan sonra uterus iyi kasılamaz ve kan kaybı fazla olur. Epidural anestezide ise böyle bir risk yoktur.
    5) Ameliyat sonrası ağrı duyulmaz. Çünkü sadece kesilen yerler uyuşmuştur. Gaz sancısı oluşmaz.

    ALINTIDIR...




  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.