Şimdi Ara

Kulaklık ve ses dünyasına ilişkin bilgiler

Daha Fazla
Bu Konudaki Kullanıcılar: Daha Az
2 Misafir - 2 Masaüstü
5 sn
21
Cevap
7
Favori
7.062
Tıklama
Daha Fazla
İstatistik
  • Konu İstatistikleri Yükleniyor
11 oy
Öne Çıkar
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
Giriş
Mesaj

  • bu konuda anlatılanlar çoğunlukla kulak içi kulaklıklar ve bilgisayar ses kartlarıyla elde edilen bilgilere dayalıdır. başka konfigürasyonlarda oluşması az da olsa mümkün olan farklardan şahsen sorumlu tutulamam. tutmaya çalışan olursa ısırırım.

    burada yazanların aksini savunuyorsanız Head-Fi ve Techno-Fi'daki cool arkadaşlar başta olmak üzere birçok insan evladı her daim sizinle, gidip oralarda kafa tokuşturabilirsiniz. sizin görüşünüzü ben şahsen merak etmiyorum. ben sadece benimle ifade ettiğim hususlarda aynı görüşü paylaşıp üstüne birşey ekleyebilenleri dinlerim. geri kalanlarla aynı dünyada yaşamıyoruz. herkes kendi dünyasında yaşasın.






    GENİŞ ÖZET

    * bas diye bir derdiniz varsa Audigy DE veya Audigy 2 ZS ses kartı edinip (diğer eski Audigy modelleri de olabilir belki ama denediklerim bunlar) volüm kontrolündeki bas seviye ayarını arttırıp, kullandığınız EQ'dan 50-400 hz arası sert basları -çalan sesin ve kulaklığınızın ihtiyacına göre- gerekli oranlarda düşürmek suretiyle 30-50 hz derin baslara ağırlık kazandırmalısınız. volüm kontrolündeki bas ayarı ses kartının donanımsal bas desteğini aktif hale getirerek tüm bas frekanslarına aynı anda bindirdiği için EQ ile sert baslar düşürülerek derin baslar lehine denge sağlanması toplamda daha yüksek bas çıkışına olanak sağlar. volüm kontrolündeki bas ayarı yerine ses kartı sürücüsünün kendi EQ'sunun en soldaki sütunu da kullanılabilir. ses kartı sürücüsüyle gelen EQ donanımsal DSP çipini kontrol ettiği için bas kontrolündeki bas ayarıyla aynı işlevi görür, yani donanımsal bas desteği sağlar. ayrıca bu iki kontrol birleştirilerek daha da yüksek basa çıkılabilir (ancak o kadar bas fazla gelir genelde). X-Fi Elite Pro, Auzen Prelude gibi eski "krallar" veya SB Z, Xonar Phoebus gibi bazı yeni kartlar bile eski Audigy'lere göre zayıf kalmaktadır. mobil cihaz olarak birkaç sene önce Sansa Clip Zip'ı yarım saat kadar kullanmıştım, ses ve bas seviyesi Audigy'lerle aynı gibi gelmişti. yani Sandisk Sansa serisinin ünü boşa olmayabilir ancak tekrar inceleme fırsatım olmadı henüz. Fiio M3 ise donanımsal destek içermiyor ancak yazılımsal arttırıma şaşırtıcı derecede iyi tepki vermesi şüphemi çekti (donanımsal destek olabilir ama Fiio sanırım kullanmamızı istememiş). en iyisini arıyor, bu konuda meraklı olduğunuzu iddia ediyor ve dahi elinizdeki telefon, müzikçalar vs.'nin bas performansını merak ediyorsanız önce önerdiğim cihazları edinip, düzgün kullanmayı öğrenip, sonra da elinizdeki cihazlarla kıyaslayacaksınız. bunun başka bir yolu yok. (Audigy ve Sansa'lar yüksek ses ve basa çıkabilmek için ayrıca amfi gerektirmektedir not edelim). aksi taktirde ne kadar yeni model almış olursanız olun, kaç paraya almış olursanız olun, hangi incelemeyi/yorumu okuyarak almış olursanız olun, elinizdeki cihazın bas gücünden emin olmanız mümkün değildir. çünkü vaziyetu biliyor ki kıyas ölçütü bunlar olmalıdır. şüphesiz ki vaziyetu sizin için en doğru kıyası işaret edendir.

    * yine bas ve/veya ses yüksekliği derdiniz varsa Phiree mini-ear masaüstü amfisi edineceksiniz. bu amfi hem bas ve ses yüksekliğinde, hem de ses kaynağının kendi çıkışının ses kalitesini bozmama oranında alabileceğiniz en yüksek f/p'yi sunar. Phiree markası HA-INFO adıyla da geçmektedir. mobil amfi alacaksanız yine Phiree'nin mini-ear V3'üne yada Fiio amfilerine başvurabilirsiniz. Fiio alacaksanız E06-A1 idare eder ancak E11-A3'e karşı çok ufak da olsa bir kayıp hissetmeniz mümkün. E12-A5 gibi fazla uçarak para saçmaya kesinlikle gerek yoktur (fark yaratmaz). Phiree mini-ear V3 dahil bahsi geçen mobil amfilerin hiçbirisi mini-ear desktop versiyonun performansına erişemiyor bunu unutmayın ancak mobile mecbursanız mini-ear V3 genelde Fiio'lardan daha ucuza bulunur ve aynı performansı sağlar. Phiree mini-ear desktop versiyon kullanmadığınız ve/veya elinizdeki amfiyi bununla kıyaslamadığınız, aynı zamanda yukarda bahsi geçen Audigy'ler seviyesinde ses kaynağınız olduğunu -düzgün EQ kullanımıyla da birleştirerek- teyit etmediğiniz sürece vaziyetu ile özellikle bas performansı konusunda aynı dili konuşmanız maalesef zorlaşır.

    * bazı kulaklıklar aynen baslarda olduğu gibi ses kaynağından donanımsal tiz desteği gerektirmektedir. birçok kulaklık aralık ayarlı yazılımsal EQ ile 1750 hz ila 13500 hz arası düşürülüp, 13500 hz ila 14500 hz arası (14 khz) arttırılmak suretiyle yeterli tiz detay oranına ulaşabilse de, bazıları tam potansiyele ulaşamadan bozulma vermeye başlar. Audigy ses kartlarında bas kontrolünün yanındaki tiz kontrolüyle veya ses kartı sürücüsünün kendi EQ'sunun en sağdaki sütunuyla donanımsal tiz desteği alabilirsiniz. her iki yöntem de aynen baslarda olduğu gibi ses kartının fiziksel DSP çipini harekete geçirerek donanımsal tiz desteği sağlar. bunun sadece ihtiyaç duyan bazı kulaklıklar için gerekli olduğunu hatırlatıyorum. kulaklığınızın buna ihtiyacı olup olmadığını anlamak için, yazılımsal EQ ile yukarda bahsettiğim ayarları uygulayarak tizleri bozulma vermeyen en yüksek 14 khz seviyesine ayarladıktan sonra donanımsal tizleri arttırmayı deneyin. eğer şarkının doğallığını bozacak veya kulağınızı rahatsız edecek aşırı bir tiz seviyesine ulaştıysanız kulaklığınız buna ihtiyaç duymuyor yani zaten en iyi seviyede veya kapasitesi o kadar, yani daha yukarıya çıkamıyor demektir. bunun aksine tizler tam kıvama geldiyse kulaklığınızın tam tiz performansı için donanımsal arttırıma ihtiyaç duyduğu ortaya çıkmıştır. gerçek 14 khz yüksek tiz performansına ulaşabilmek için aynen baslardaki sert bas / derin bas dengesi meselesinde olduğu gibi 8-12 khz civarında toplanan düşük tiz frekanslarını aşağı çekerek 14 khz'ye yer açmanız gerektiğini unutmayın. yüksek sert bas frekansları düşük derin bas frekanslarını nasıl yutuyorsa, düşük tiz frekansları da yüksek tiz frekanslarını öyle yutar.

    * kullandığınız ses cihazında Equalizer fonksiyonu olması, olmasıyla beraber yeterli (db sınırı 10-12 db gibi düşük olmayan, frekans bantları 4-8 sütun gibi kısıtlı olmayan) ve doğru olması (gerçekten yazdığı frekans değerlerine kullanışlı şekilde etki etmesi veya daha iyisi aralık ayarı bulunması) ayrıca gerektiği gibi kullanmanız (presetli değil parçaların ve kulaklığın ihtiyacına göre özel ayarlayarak) sadece yukarda anlattığım bas ve tiz dengelerini kurmak için değil, değişik kayıtlar ve kulaklıkların kendilerinden kaynaklanan tonlama farklarını gidermek gibi sebepler yüzünden de bir tercih değil zorunluluktur. EQ çalınmakta olan dijital ses dosyasının içindeki frekans bölümlerinin desibel seviyesini alçaltıp yükselterek istenilen bölümleri diğerlerinden daha vurgulu yada vurgusuz hale getirir. birilerinin iddia ettiği gibi bozduğu veya değiştirdiği birşey yoktur. EQ sesin içeriğine asla etki etmez! sadece parçanın genel geçer (standart) kaydedilmiş olan frekans desibel aralıklarını ekipmanınıza, çalınmakta olan sese ve kendinize uygun hale getirerek şarkıyı daha iyi duymanızı sağlar. siz şarkıyı kaydedenlerin, şarkıyı kaydedenler sizin nasıl bir ekipman kullandığınızı, ses kaynağınızın ve kulaklığınızın bozulma vermeden hangi frekansta hangi desibel seviyesine çıkabildiğini bilmiyor. mesela bazı kulaklıklar bas özürlüdür ve bas verilince pörtleyebilirler veya şarkının radyodan çalındığını düşünün. bu ve benzeri sebeplerden oluşabilecek bas/tiz kapasite aşımları sonucu ortaya çıkabilecek bozulmaları engellemek için şarkılar özellikle baslar ve tizler kapatılarak kaydedilir. yani ses kaynağınıza bas/tiz kontrolleri ve EQ'lar süs olsun diye konmamıştır. ayrıca şarkıları yapanların tercih ettikleri tonlamaları beğenmek zorunda değilsiniz. entrümanlar doğal yollarla da tonlama değiştirebilir. neyin doğal olduğu görecelidir. ister güya "kayda sadık kalmak" isteyin, ister kaydı değiştirmek isteyin, her ne yaptığınızı sanacaksanız bunu ancak Equalizer ile yapabilirsiniz. gerisi laf-ı güzaftır.

    * kulaklıklar için monitör, referans ve benzeri kavramlar kullanılabilmektedir. bunlar tamamen algı operasyonudur. güya monitör-referans vb. kulaklıklar varmış ve bunlar sesi çok doğal, aynen stüdyoda kaydedildiği gibi vermek için üretilirmiş... işin aslı hiçbir firma yapay ses üretmek, stüdyoda kaydedilmiş olanı değiştirip gerçek dışı hale getirmek için kulaklık üretmez. bütün kulaklıklar sesi gerçekçi vermek için üretilir. belirli konularda başarılı, başarısız veya ortalama olarak iyi veya ortalaması kötü kulaklıklar olur. "monitör" kelimesi ingilizce'de "izleme" manasına gelir. bu yüzden PC monitörü, bebek monitörü gibi cihazlarımız vardır. seste monitör kavramı da "kendi sesini izleme" manasına gelir (input monitoring diye geçer). yani siz mikrofona şarkı söylerken, mikrofonun aldığı kendi sesinizin aynı anda kulaklığınıza da verilerek kendi sesinizi kulaklığınızdan duyabilmenize yarar. sadece ses sanatçılarına hitap eden bir kavramdır (oyun oynarken video sunumu yapanlar da kullanır mesela, kulaklık takılıyken kendi seslerini duyamadıkları için ses kartlarından monitör özelliğini aktif ederler). kullandığımız PC ses kartlarının çoğunda monitör özelliği bulunmaktadır. ses kartının mikrofon izleme özelliğini aktif ettiğinizde mikrofonunuzdan çıkan sesi kulaklığınızda duyabilirsiniz. monitör nedir ? monitör işte budur. aynı anda müzik açıp kendi sesinizi müzikle de karıştırabilirsiniz (mixleme, karaoke vs. diye bilinir). Shure gibi firmaların ürünlerini incelerseniz, portatif monitör cihazlarını göreceksiniz. monitör cihazları onlardır. amaçları; sanatçının kulaklığına kendi sesini ve tercihen başka kaynaktan gelen sesleri (konser alanındaki izleyici sesleri, diğer grup elemanlarının çalgı sesleri gibi) istenilen volüm seviyelerinde birleştirerek kayıt veya performans esnasında sanatçıya yardımcı olmaktır. zira sanatçı dış sesleri engellemek için kulaklık takarken kendi sesini duyamazsa şarkı söylerken kendi sesinin tonunu ayarlayamaz, bu kadar basittir. zor birşey mi bunu anlamak ? kısacası monitör özelliği kulaklıkların değil ses kaynaklarının özelliğidir ve "ses kalitesiyle" zerre zıkkım alakası yoktur. Shure'un sitesinde gördüğünüz monitör amaçlı yapılmış cihazlar da aslında birer özel amaçlı ses kaynağıdır, yani temelde ses kartlarından bir farkları yoktur. Shure sitesinde kendisini parçalıyor monitör kavramını izah etmek için, grafik şemaları videoları bile var. monitör cihazlarına istediğiniz kulaklığı takabilirsiniz çünkü kulaklıklar monitör olmaz, ses kaynakları olur. maalesef herşeyi birbirine karıştıran tuhaf kitlemiz bu kavramı da alıp bozmuştur. bu yüzden firmalar da bazen bu yolda pazarlamalar yapabilmekte ve bu kişilerin alması için monitör-referans-analitik-stüdyo kulaklığı ürettim diyebilmektedir. sonuçta firmalar sesi daha gerçekçi ürettiğini anlatabilmek için bir yol bulmak zorundadır. bu kavramların ne kadar boş olduğunu AKG'nin sitesinden öğrenebilirsiniz. bu firma mal satmak için bu kavramlardan ne kadar buluyorsa tüm ürünlerinin tanıtımına doluşturur.

    * kulaklıklarda sahne (soundstage) kavramı çoğunlukla yanlış kullanılmaktadır. bu kavram yeteri kadar kıyaslama yapmamış ve/veya kafası kıyaslama yapacak kadar detay çözemeyen insanlarda kafa karışıklığı yaratmakta ve yetersiz kulaklıkların şişirilmesine yol açmaktadır. günümüzde en daracık akustik alana sahip kulaklıklar bile sahnesi çok havadar veya midleri çok önde gibi ne idüğü belirsiz kavramlarla şişirilebilmektedir. bu konuda kafa karışıklığı yaratan hususlardan biri de, bazı kişilerin güya bu kavramı test edebilmek için sanal çevresel (virtual surround) kodlanmış parçaları dinlemesidir. bu teknolojiler yeni yaygınlaşmakta ve insan kulağının yapısına özel çevresel algı yaratacak algoritmalar kullandıklarından, kulaklığın akustiğini olduğundan geniş hale getirmektedirler. bu faydalı birşey de olsa her kulaklığa aynı şekilde etki ettiğinden bu şekilde yapılan kulaklık kıyaslamaları haliyle anlamsız olacaktır ama gel de bunu bu kafalara anlat. ayrıca bunlar hali hazırda çevresel kodlanmış kayıtlarda aktif olduklarından dolayı sıradan ve/veya eski kayıtlarda iş görmemektedirler. hem kulaklıklar arası farkları ortadan kaldırdığından, hem de uyumsuz kayıtlarda kullanılamadığından dolayı bu kodlamalarla kulaklığın başarısını yorumlamak mümkün değildir. buna rağmen kulaklıkları böyle kıyaslayıp fark aldığını duyuran arkadaşlar sadece kendilerini kandırmaktadır. ben bu sahne kavramının değişik insanlar tarafından bir kördüğüm haline getirildiğini tespit ettiğimden dolayı bunun yerine akustik alan (kısaca akustik) terimini kullanarak sıyrılmaya çalışıyorum.

    * hızlı bas, yavaş bas diye birşey yoktur. "basları uzatan kulaklık" olmadığı gibi. bir sürü zırva saçma incelemede bu tabirlerle karşılaşırsınız. önce basların var olup olmadığıyla ilgili bir yorum yaparlar, tam "hah bu kulaklığın basları böyleymiş" dediğiniz anda bu ne idüğü belirsiz hızlı veya yavaş gibi tabirlerle kafanızı karıştırırlar. bu kişiler bas kullanmayı bilmeyen, frekanslardan anlamayan, bas/tiz ve/veya EQ düşmanı/cahili olan kitledir. bu kişiler 30-50 hz derin bas ve 50-400 hz sert basların ayrımını yapamazlar. basları hızlı dedikleri ürünler derin bas frekanslarını üretemeyen yada başka kulaklıklara kıyasla daha az üretebilen ürünlerdir. sert baslar daha hızlı titreşerek verilen şeyler olduklarından, bas vuruşları daha kısa sürede sona ermekte ve görece hızlanmış sanılmaktadır. esasında bu bir duyu yanılmasıdır ve kulaklığın düşük frekanslarda kayıplı olduğunu gösterir. ha derin basları duymak istemeyen, bu şekilde basları seven, yani taka tuka sert bas vuruşları seven zevksiz kişiler EQ'dan derin basları kapatarak zaten her kulaklığı isterlerse bu şekle getirebilirler. derin baslar, basların en değerli ve en zor üretilen kısmıdır. bu yüzden sayısı hiç de az olmayan birçok kulaklık bu konuda sınıfı geçemez. bu kadar önemli bir konuyu bilmeyen anlamayanlar ortalıkta kulaklık meraklısıyım diye geçinebilmektedir. basları yavaş dedikleri kulaklıklar derin basları yüksek verebildiklerinden, bas vuruşlarını daha tam verirler ve daha önce duymadığınız frekansları duyabildiğiniz için toplamda duyduğunuz bas vuruşu daha çok, yani daha uzun, yani bunların deyimiyle daha "yavaş" olmuş olur. kulaklıklar ses kaynağı ne veriyorsa onu anında ve olduğu gibi verirler. herhangi bir gecikme sorunları veya özellikleri yoktur. eğer bir kulaklık bir sesi daha kısa sürede veriyorsa o kulaklık o seste kayıplı demektir. dolayısıyla aynı şey tizler için de geçerlidir. tizleri kayıplı bir kulaklık örneğin bir zil vuruşunu baştan sona tam yansıtamayacağı için yine bunların deyimiyle "hızlanmış" olur. gerçekte ise kayıplıdır.

    * ses kalitesi denilen yuvarlak kavram çeşitli algı bozukluklarına yol açmaktadır. kulaklıklar arasındaki farkları doğru anlamak lazımdır. orta frekanslar dediğimiz enstrüman ve vokal seslerin çoğunu oluşturan geniş frekans aralığında (400 hz ila 13 khz arası) "ses kalitesi" neredeyse kullandığımız bütün cihazlarda aynıdır, çünkü üretilmeleri kolaydır. bunun dışında seslerin gerçekçiliğini etkileyen esas mesele, kulaklığın yeteri kadar akustik detayı (ses boyu ve frekans ayrımı) içerip içermediği, yeterli miktarda derin bas ve yüksek tiz başarısı olup olmadığıdır. kalite faktöründen en çok etkilenen yüksek tizler dediğimiz frekanslardır (14 khz). onlar da genellikle kişilerin EQ kullanmaması yada yanlış kullanılması yüzünden doğru dürüst tecrübe edilemiyorlar zaten. yüksek tiz frekansları dediğimiz konu, davulcu zile bastığında ne kadar gerçekçi çıkıyor, budur. baslar da 400 hz altındaki frekanslardır ki onların da esas meselesi 30-50 hz aralığındaki derin baslardır. kısacası kulaklıkların başarmakta en çok zorlandıkları konular 30-50 hz alt baslar, 14 khz üst tizler ve geniş akustik yapısıdır. geri kalanı neredeyse tüm cihazlarda aynıdır. bir başka deyişle günümüzde teknolojinin ulaştığı seviye dolayısıyla "ses kalitesi" dediğimiz şey zaten optimum seviyededir. artık her firma bu kısımları hallederek gayet doğru ses veren ürünler yapabiliyor. geriye bahsettiğim detaylar kalıyor. dolayısıyla anlamsız bir kalite kavramı peşinde sürekli daha iyisini aramayı kesmeniz kendi faydanızadır. kristal berraklığında müthiş ses kalitesi diye birşey yoktur, ses mücevher değildir. bunları "ses net olsun", "parazit yapmasın", "herşeyi net duyabileyim" gibi tuhaf beklentiler içinde olanlar için söylüyorum. bunlar sonra çok iyi bir kulaklık alsalar da beklediklerini bulamayabiliyorlar. böyle hayaller kuranlar şunu bilmeliler ki pazardan alınma sahte ürünler gibi aşırı kötü ürünler kullanmıyorlarsa zaten ellerindeki üründen yeterince net ses almaktalar. yeni bir kulaklığı değerlendirirken enstrümanlar ne kadar birbirine uzak, vokaller ne kadar geniş, sesler genel olarak ne kadar büyük, baslar ne kadar derine iniyor ve güçlü, ziller diğer kulaklığıma göre ne kadar gerçekçi diye düşüneceksiniz ve bunlara göre kıyaslayacaksınız. yeni bir kulaklık aldıktan sonra "oh sesler çok berrak, inanılmaz net, vallah çok memnun kaldım, cillop beğendim" dediğiniz zaman sadece komik oluyorsunuz.

    * ses kaynakları arasında orada burada duyduğunuz gibi farklar yoktur. ister en eski anakartların onboard çıkışlarını kullanın, ister telefon, ister müzikçalar, isterseniz de ses kartı kullanın. ses kaynakları dijital olarak kaydedilmiş verileri yani MP3, FLAC gibi dosyalardaki 1 ve 0'ları DAC (Digital to Analog Converter) denilen minnacık çip yardımıyla analog sinyallere çevirirler. temel olarak çevirici olmaktan başka da bir işlevleri yoktur. ses kaynaklarından boşuna uçmalarını beklemeyin ve onun bunun abuk sabuk uçurmalarını da boşverin. neden DAC'lar dijital veriyi analoga çeviriyor ? çünkü kulaklıklarımız 3.5 mm jack'ten gelen analog sinyaller ile çalışıyorlar. DAC'ın bir de daha az meşhur bir kardeşi vardır: ADC (Analog to Digital Converter). yani DAC'ın dönüştüreceği MP3 ve FLAC gibi ses dosyalarımızı oluşturabilmemiz için öncelikle mikrofonumuzdan gelen analog sinyalleri ADC yardımıyla dijital verilere dönüştürmemiz gerekir. yani ADC, DAC'ın yaptığı işin tam tersini yapar. çünkü kulaklıklarımız gibi mikrofonlarımız da analog sinyallerle çalışır. yapılan işlem gördüğünüz gibi gayet basittir. ADC de DAC da sihirli birer ses kalitesi mucizeleri değildir. ADC'nin görevi mikrofonumuzdan gelen analog ses sinyallerini cihazlarımızda WAV, FLAC, MP3 vs. olarak saklayabilelim diye dijital ses dosyası olarak kaydetmektir. DAC'ın görevi ise bu dijital ses dosyalarını tekrar analog sinyallere dönüştürerek kulaklıklarımız için kullanışlı hale getirmektir. pahalı DAC veya ADC'lerin fark yaratabildiğini ispatlamak için öncelikle ucuz olanlarda insan kulağı için önemli olabilecek bir sinyal kaybı olup olmadığına bakılması lazımdır. ancak onun yerine abuk sabuk dedikodular, anlam ifade etmeyen teknik detaylar ve reklam stratejileriyle satış yapmak çok daha kolay değil mi :D çeşitli DAC'ların üretici sitelerindeki açıklamalara göz atarsanız konunun çoğunlukla güç tüketimi (mobil cihazlar için önemli çünkü), uzun ömürlülük ve firmanın toptan üretimlerdeki güvenilirliği gibi konulara odaklandığını göreceksiniz. DAC ve ADC'ler ses ile işi olan tüm cihazlarda bulunmak zorundadır. aşırı miktarda üretilip satıldıklarından ucuz olmaları da çok doğaldır. ekonominin temellerini bilmeyenler ise "her zaman daha pahalıya" sloganıyla soyulmaya mahkumdur. inançlara meyilli piyasa kitlemiz bir de başımıza ayrı bir "müzikçalar DAC" kavramı çıkardı. firmanın biri pahalı bir DAC çipi alıp PC ses kartlarının sahip olduğu ek özellikler gibi masraf yapabilecek başka özellikleri içermeyecek şekilde en basitinden bir ses kaynağı (müzikçalar) piyasaya sürüyor. bunlar çok basit, EQ yada menü bile içermeyen yani tek amacı doğrudan ses vermek olan cihazlar oldukları için bunlara kısaca DAC adı veriliyor. bizimkiler de içinde pahalı DAC bulunduğu için bu müzikçalar DAC'ları mucize zannediyor ve insanları ille de bunları almaya zorluyorlar. benzer şey DAP'lar için de geçerli. kısacası bu işin içindeysen ille de DAC yada DAP alacaksın yoksa seni adam yerine koymuyorlar. kendileri tabii çok biliyor.

    * müzik tarzına göre kulaklık diye birşey yoktur. belirli enstrümanlarda fark yaratan bir kulaklık da yoktur. bir kulaklık başarılıysa her alanda şu veya bu oranda fark yaratır. sesler ana olarak üç parçadan oluşur: baslar, tizler ve midler. tüm bu kavramları çevreleyen ama en doğrudan midlere etki eden de bir akustik kavramımız vardır. neredeyse bütün şarkılarda ve seslerde bunlar bir arada mevcuttur ve duyduğunuz sesi oluştururlar. elbette bazı durumlarda şu veya bu ağırlıklı olabilir. mesela en baslı parçanda bile tizler bulabilirsin ve aynı parçayı akustiği geniş bir kulaklıkla dinleyince daha güzel gelebilir. neye ne kadar ağırlık verip, neyden ne kadar tasarrufa katlanabiliyorsun ? seçim böyle yapılır. şimdi biri çıkıp sana baslı müzik seviyorsun diye tizleri ölü bir kulaklık vermeye kalkışabilir. halbuki ortalama başarısı daha yüksek bir ürün kullandığında biraz daha az bası olduğunu farketsen de yine de çok yanlış bir seçim yaptığını anlayabilirsin. görüldüğü üzere gerçekten istenenin ne olduğu düzgün kıyaslamalarla anlaşılmadan böyle kategorik tanımlamalarla bir yere varılması mümkün değildir. belirli enstrümanlara göre de kulaklık alınmaz. frekans spektrumu henüz bu kadar çözülmedi. "keman kulaklığı", "flüt kulaklığı" diye satılan bir kulaklık gördün mü şuana kadar ? AC3Filter'ın EQ bölümündeki canlı spektrum grafiğini izle, bak bakalım flütleri diğer seslerden ayırt edebilecek misin. ancak peak yapan bazı yerlerini farkedebilirsin. firmalar da kulaklığın içinde flütler için özel bir bölüm üretebilecek durumda değiller. bir keman sesinin spektrum içine nasıl yayıldığı meselesi çok zor bir meseledir ve henüz teknoloji bunları tam çözememiştir. bu yüzden kulaklıklar belirli enstrümanlarda iyi, belirli enstrümanlarda kötü olamazlar. iyiyse hepsinde iyi, kötüyse hepsinde kötülerdir. buna rağmen ortalıkta enstrümana göre yorum yapan, müzik türüne göre kulaklık öneren tipler göreceksin. bunlar kafanı karıştırmasın. onlar ikametgahını hayal dünyasına aldırmış kişilerdir.

    * burn-in diye birşey yoktur. birşey değişecekse hemen olur jack üzerinde tortu kalmıştır, kullanılan cihazın fabrikasyonundaki bir açık dolayısıyla önce bir güç verilmesi gerekmektedir vs. böyle birşey varsa ilk saniyeler esnasında şak diye olur ki bu bile tamamen teorik olup bugüne kadar neredeyse hiç karşılaşmadığım bir durumdur. burn-in yoktur ancak burn-out ile karşılaştım. kulaklık piyasasına detaylı eğilmeden önce bozuldukça aldığım Sony E818LP bir iki hafta sonra ufak bir bas kaybı, ertesi yıl ise daha belirgin bir bas kaybı yaşamaktaydı. bir de Vsonic GR02 Bass Edition ürününden şüpheleniyorum o da bana her iki aldığımda da ilk hafta daha iyi bas vermiş gibi gelmişti. Vsonic'in kendi ürünleri dahil o kadar kulaklık kullandım sadece GR02'de bununla karşılaştım. o yüzden tam da emin olamıyorum, sürekli acaba bana mı öyle geliyor diyorum. yani sonuç olarak bazı çok az sayıdaki spesifik kulaklıklar zamanla bas kaybedebilir diyebiliriz. ancak iyileşen birşey yoktur.

    * teknik özellikler, frekans grafikleri gibi şeyler hiçbir mana ifade etmemektedir. bunlar atmasyon, mantıksız ve/veya insan kulağına aykırı test yöntemleriyle yapılmaktadır. boşu boşuna frekans tepkisiydi, db seviyesiydi bunlarla vaktinizi harcamayın. ohm değeri mw değerine bakarak kulaklığı anlamaya çalışmayın. bu işler kağıt üzerinde olmaz. bunlardan beklediğiniz sonucu yani ses kalitesini veya ses yüksekliğini aldığınızı düşünüyorsanız bu sadece tesadüftür. yeterli sayıda ürün denerseniz bu rakamların beklenenlerle çeliştiğini rahatlıkla görürsünüz. bazı firmalar özellikle zilyon tane model piyasaya sürüp her birinin frekans tepkisini pahalıya doğru ufak ufak arttırmak suretiyle daha iyi görünümü vererek bunu pazarlama stratejisi olarak kullanmaktadır (dikkat, bu daha pahalı olan iyi değildir demek değildir, iyidir demek olmadığı gibi). bu piyasada her türlü tip dolaşıyor. ben x firmanın 10 tane kulaklığını aldım, kağıt üzeriyle gerçek ses uyuşuyordu diye trip atan tip bile görüldü. hiçbir firma böyle sürekli her konuda iyiye giden bir seri çıkarmaz/çıkaramaz (genelde bir ileri bir geri olur modeller), ancak hadi çıkardı diyelim. bu tarz kafalara maalesef şunu anlatamıyoruz, hemşerim sen her modelde daha pahalı bir ürün alıyorsun, sonuçta firma daha pahalı ürünlerinde daha iyi bir sürücü kullanıyor olabilir. dediğim gibi büyük ihtimalle öyle değil de, hadi öyle diyelim. sen para verdikçe daha iyi ses alıyorsun, sonra kağıt üzerindekiyle uyuştu diyorsun. biz sana firma pahalıya doğru daha iyi kulaklık üretemez demedik ki. kağıt üstündeki veriyle seni daha iyiyim diye ikna etti, paranı aldı, kulaklığı da verdi diyoruz. beyinli kafanın basmadığı bu. kulaklık gerçekten daha iyi olabilir ancak 1) kağıt üstündeki veriyi kasten oynattılar ki verisi aynı diye almamazlık etme diye 2) iyi olmasının sebebi teknik verileri değil kulaklığın kendisiydi.

    * hangi dilde olursa olsun yeryüzünde güvenilir herhangi bir inceleme, yorum, kıyaslama tablosu vs. bulunmamaktadır. köfteyi çakamamışlar heryerde ve her şekilde ortalığı karıştırmakta ve çelişkili bilgilerin bini bir para bulunmaktadır. bunlarla kafacığınızı boş yere sulandırmayınız. alım tercihlerinizi bunlara dayandırmayınız. ya sadece vaziyetu'yu dinleyiniz, yok onu da beğenmediyseniz o zaman sadece kendinizi dinleyiniz. ikinci el alıp satarak ürünleri tecrübe ediniz. bunun başka bir yolu yoktur.






    BAZI SORULAR VE CEVAPLARI


    "baslar midleri veya tizleri boğar, yutar mı ?"

    - hayır. kulaklıklar sesleri akustik dediğimiz bir alanda gerçekleştirir. bu akustik alan içerisinde bütün seslere gerekli yerler ayrılmıştır. en dar akustik alanlı kulaklıkta bile bu böyledir. bir sesin diğerini ezmesi diye birşey söz konusu olamaz. kulaklığın akustik alanı darsa, bütün sesler birbirine yakın olacağından akustik detaylarını kaybeder. kaybedilen sadece bu akustik detaylardır, esas sesler hala yerinde ve anlaşılırdır. bu yüzden kulaklıkta bir sesin daha başarılı olması yüzünden diğer sesleri bastırıp yuttuğundan şikayet eden veya korkusunu yaşayan insanlar olsa olsa başka birşeyden bahsediyor olmalıdırlar. örneğin bas arttırımı uygulayınca gerekli EQ düzenlemelerini yapmadıkları için sert bas distorsiyonu aldıklarından, meydana gelen bas bozulmalarına (distorsiyon) referans veriyor olabilirler. zayıf baslı bir kulaklık kullanırken haliyle aynı şeyi yaşamayınca basların gücüne göre aldıkları sesin değişeceğine kendilerini inandırmış olabilirler. veya diyelim ki kulaklığın tizlerinden memnun değiller ve kulaklığın bas başarısının da yüksek olduğunu bildiklerinden, okudukları başka yorumların da etkisiyle kendilerini basların tizlerine yuttuğuna inandırmışlardır.


    "x model düşünüyorum ama basları fazla gelir mi ?"

    - önce yukardaki sorunun cevabına bakınız. burada konu EQ kullanılmadığından dolayı ses kaynağından bas arttırımı uygulandığında basların bozulma vererek rahatsız etmesi ise, bu kulaklığın suçu değildir. güçlü baslı kulaklıklar, bas denge ayarsız kaydedilmiş parçalar dinlenirken EQ ayarlı kullanılmazlarsa bunu kaçınılmaz olarak yaparlar. onun dışında basın fazla gelmesi ne demek ya ? bas arttırımı yapmazsanız ses zaten dümdüzdür. bu soruyu soranlar yine yukardaki sorunun cevabında anlattığım gibi birşeylere yanlış inanıyor olmalılar. hadi diyelim ses kaynağından bas oranını arttırmadığın halde hala baslardan rahatsız oluyorsun (nasıl oluyorsa ?) o zaman bak güzel kardeşim, bas kontrolünden basları aşağı indir (normal seviyenin altına, parametre ayarlıysa 0'ın altına yani eksi değerlere). bas kontrolün yoksa EQ ayarı aç, soldaki sütunları yada parametre ayarlıysa 30 hz ila 400 hz arasını indir, bu kadar basit. herhangi bir baslı kulaklığı bu şekilde rahatlıkla bassız bir kulaklık haline getirebilirsin. yıl 2017 olmuş, hiç mi bas seviyesi ayarı yada equalizer ayarı görmedin. kastettiğin şuysa, yani basları çok güçlü olduğu için tizleri veya midleri kaybeder miyim diyorsan, yine cevabın yukardaki sorunun cevabında saklı.


    "bas/tiz olarak daha başarılıysa şu kulaklığı alıyorum o zaman ?"

    - al bakalım. ancak akustik kavramını unutuyorsun. bas ve tizlerin birbiriyle alakalı konular olduğunu söyleyemeyiz. ancak akustik kavramı öyle değildir. akustik bir çatı kavramdır ve herşeye etki eder. akustik alan, en çok midler dediğimiz enstrüman ve vokallerin detaylarında fark yaratır. ancak akustiği geniş bir kulaklık aynı zamanda tizler ve baslara da daha fazla yer açacağından bunlarda da his farkı yaratabilir. daha geniş alana yayılan ses daha fakedilir/hissedilir olur. Pioneer CL751'in muhteşem bas gücü var ancak akustiğinde kısıtlamalar söz konusu. bu yüzden basları önemsesen de her durumda Pioneer kullanmak istemiyorsun. buna rağmen baslarda rakipsiz olduğu için, çok bas gerektiren ve diğer alanlarda fark etmeyen durumlarda kullanmak için saklı tutmak mantıklı oluyor. buna karşın daha farklı kulaklıkları kıyaslarken bazen bas gücü daha düşük olsa da geniş akustikli bir kulaklığı basları daha güçlü bir kulaklığa tercih edebiliriz. burası kişisel tercih meselesidir. yani şunu diyorum, akustik kavramını hiç değerlendirmeden iki kulaklık arasından %5 daha fazla baslı kulaklığı tercih etmek yerine akustik farkı olan kulaklığı tercih etmek çok daha mantıklı olacaktır.


    "dengeli kulaklık arıyorum, dengeli derken ne dediğimi biliyor muyum ?"

    - bilmiyorsun. kulaklık arıyorsun ama nasıl araman gerektiğini bilmiyorsun. insan beyninin değerlendirme ve kıyaslama yapısı dolayısıyla bas ve tiz gibi birbirine ters parametreler gördüğün için aklın dengeye gidiyor. neden böyle birşey olmaz ? çünkü kulaklık tahterevalli değil. bir kulaklığın hem basları çok güçlü, hem tizleri çok detaylı olabilir. bir başka kulaklığın hem basları zayıf, hem tizleri zayıf olabilir. eee bunların ikisi de kendi içinde dengede o zaman, çünkü ikisi de ya güçlü ya zayıf olarak dengeli. hem basları hem tizleri zayıf kulaklık ister misin ? gördüğün gibi bu tarifle bir yere varılamıyor. "biri birini ezmesin diyorum ben" iyi ben de diyorum ki ezmiyorlar zaten. "ama ben diyorum ki..." ulan ne dersen de ya! aradığın ortalama başarısı yüksek, yani herhangi bir konuda zirveye oynamasa da hiçbir konuda da iyice batırmayan bir kulaklık ise, onu de canımı ye. ancak kulaklıkların doğası gereği birbiriyle kıyaslanırken illa ki birinin bir yeri diğerine göre ağırlıklı kaçacaktır. o yüzden bu tahterevalli mantığını bırakın. daha iyi anlaman için şöyle diyeyim: farzet ki birisi sana "dengeli" diye bir kulaklık sokuşturdu. sen de tecrübesizsin zaten, kullandın ve harbiden dengeli olduğuna karar verdin. ancak başka bir kulaklık buldun, bakıyorsun bunun tizleri daha iyi, basları daha güçlü, akustiği daha geniş. ancak basları 2 kat daha iyiyken tizler ve akustikteki farkları o kadar değil. şimdi anladın mı ? bu kulaklık "dengeli" bir kulaklık değil çünkü baslardaki başarısı çok daha yüksek ama senin "dengeli" dediğin kulaklığından ortalama başarısı her şekilde daha yüksek. napacaksın şimdi ?


    "kimsenin bilmediği/umrunda olmayan şu kulaklıkla bu kulaklığın farkı nedir ?"

    - bilmiyoruz kardeş. ulan kardeş, sen niye bu kadar insanın oturup uğraştığı onlarca model orda dururken kafana göre bir markaya takıp da onun iki modeli arasında kalıyorsun ? bir akıllı sen mi kaldın ? tükürtmeyin insanı ya. oğlum burdan ne kadar komik görünüyorsunuz farkında mısınız ? hepiniz bir başka marka seçiyorsunuz amacınız şekil olmak mı oğlum sizin ? siz çok mu kalitelisiniz öyle herkesin bulaştığı markalara bulaşmaz mısınız ? kalemi illa başkasında olmayacak diye tutturan okullu tipler gibi. özel olmanın mantıklı ve gerçek bir yolunu bulun tıktırtmayın modelinizin farkına. dünya çapında üzerinde konuşulan modelleri zaman içerisinde imkan buldukça alıp satarak deniyoruz. bu süreçlerde herkesin kendisine göre bir piyasa tecrübesi oluşuyor. deneyeceğimiz modelleri rastgele seçmiyoruz. önünde bu kadar seçenek koymuşuz, o kadar model dolaşmışız. madem bizim yorumlarımızı, incelemelerimizi, dolaştığımız ürünleri kaale almadan sen kafana göre gidip bir takım marka ve modellere kafayı takıyorsun, neden hala bizim görüşümüzü istiyorsun ? bu durum sana da tuhaf gelmiyor mu ? sen önce git bizim iyi dediğimiz bir kulaklığı tecrübe et. o bahsettiğin modeller uçmuyor merak etme (buralarda bizli konuşmamın sebebi başka incelemecileri geçerli saydığımdan değil, laf öyle geldi).


    "müzik grubunda arkadaki ayı davulcuyum, davulları en iyi hangi kulaklıkla duyarım ?"

    - güzel kardeşim, davul taka tuka birşey zaten. neyini iyi duyacaksın ? akustiği geniş kulaklıklarda frekans ayrımları daha iyi olacağından elbette çeşitli sesleri yalnız başına duymak daha kolaylaşır ve akustik detayları kaybolmamış olur. kulağına da elbette daha sağlıklı olur. ancak davul hala aynı davul sonuçta. davullar çoğunlukla 200 hz ila 400 hz arasında bulunuyor. sana kulaklıktan çok EQ ayarı lazım. davullar yetmiyor diyorsan bu bölgeyi arttırmayı deneyebilirsin. davullar fazla geliyor diyorsan da düşürürsün. kulaklıklar arasında frekans ağırlık farkları olur. bazı kulaklıklar arttırım yapmadığın halde yapmışsın gibi bu bölge vurgulu geliyor olabilir. EQ bilmediğin için kulaklıkları yanlış yorumlayarak bazı kulaklıkların davulları daha iyi verdiğini zannedebilirsin.


    "150-200 tl aralığında kulaklık arıyorum ne arıyayım ?"

    - böyle bir aralık olmaz kardeşim. 150'den aşağı kulaklık istemiyor musun ? kulaklık piyasası böyle nokta atışı bütçe merdivenlerinden oluşmuyor. 50 liraya bal, 150 liraya çöp alabilirsin. maksimum bütçeyi vermen yeterli. bir kulaklık bütçenden düşük fiyatlı diye dudağını büzüştürüp tinder'a koyma.






    SES KAYNAKLARI MEVZUSU

    ben sadece bilgisayarda ses kartları kullanıyorum arkadaşlar. başka birşey burda şimdilik bulmanız zor. bilgisayar candır arkadaşlar. AYEM SORİ. AYEM VERİ SORİ, AYEM SOSORİ arka daşlar...


    Audigy 2 ZS, hail to the king

    şuana kadar kullandığım ses kartları Creative eksenli ürünlerdi (Audigy serisinden kartlar, X-Fi Elite Pro, Auzen Prelude ve SB Z). Auzen ve Elite Pro malumunuz eskilerin en pahalı ürünlerinden. ikinci el aldığım bu ürünlerin faturaları duruyor ve 400-500 dolar civarlarında. amma velakin...

    bu cihazlar Audigy'lere karşı herhangi bir fayda sağlamadığı gibi, üstüne baslarda zayıf kalıyorlar. elbette farklar dağlar kadar olmayabilir ancak gerçek manada bir bas dinleyicisinin hissedeceği farklar mevcut. ben diyeyim %10, siz deyin %20. onlar ise bırakın ne derse desin. onlar demişken bir keresinde ikinci el ürünleri dolaşırken bir A2ZS ilanına denk gelmiştim, adam ilanda cihazı tanıtırken "yeni kartlar gibi düşük bas vermez" yazmıştı. ben yazmamıştım bunu, adamın teki yazmıştı.

    SB Z hariç diğer bahsettiğim kartları kullanılırken headphone modu aktif edilmemeli arkadaşlar. normal speaker modunda kullanmalısınız yoksa ses tuhaflaşıyor. bu bölümde piyasada daha kolay bulunabilen ve elimde CD'si de olan A2ZS'nin bazı ayrıntılarından bahsedicem. A2ZS'den bas alabilmek için 3 farklı yöntem var. birincisi speaker settings bölümündeki hz ayarlı bass boost'u aktif etmek. ancak bunu önermiyorum zira burası düşük bas kapasitesi sunuyor. üstelik diğer arttırımlarla kombinasyon da yapamıyorsunuz, bozdu mu bozuyor yani hiç kullanılmamalı. bu özelliği değişik hz'lerin ne etki yarattığını 1 hz farkla istediğiniz müzik arkada çalarken kesintisiz olarak incelemek amacıyla kullanabilirsiniz. böylece 20 hz'yi gerçekten duyamadığınızı, 30 hz'den 60 hz'ye doğru duymaya başladığınızı, 30 hz'nin daha yumuşak, 60 hz'nin daha dolgun bas sesleri verdiğini, 100-200 hz'ye doğru çıktıkça sert basların ağırlık kazanmaya başladığını gözlemlersiniz.


    işte o hz ayarlı ama yetersiz bass boost...

    Kulaklık ve ses dünyasına ilişkin bilgiler


    bu arkadaşın sorunu sadece ~10 desibele kadar arttırım yapabiliyor olması (high'a getirdiğinizde) ve burayı kökledikten sonra volüm kontroldeki bas arttırımıyla daha yukarıya çıkmaya çalıştığımızda distorsiyon sinyal bozulması yiyoruz. yoksa severdim keratayı. 1 hz aralıkla canlı olarak etkileri gözlemleyebilmek hoş birşey, özellikle acemilere tavsiye ederim ancak frekansları anlamak parametrik EQ ile çok daha kolay ve doğru olur. burası sadece acemiler için bir eğlence olarak kullanılabilir.

    A2ZS'den bas almanın diğer iki yönteminden biri Creative'in Surround Mixer volüm kontrol programındaki bas ve tiz ayarını kullanmak. bunu Windows'tan ses düzenleyiciyi açıp gelişmiş özellikler bölümünü aktif edip bas seviyesini arttırarak da yapabilirsiniz. iki yöntem de ses kartı sürücüsünün ilgili API'ı ile iletişim kurduğundan aynı sonucu verir. kurulum CD'si olmayan vatandaşlar için Windows volüm kontrolü zaten tek yöntem.

    tam burada güzel güzel giderken işleri karıştırmak istemem ancak Audigy'lerin ZS dahil bazı versiyonlarında sesin kısık ve/veya basları biraz törpülmüş çıkması gibi bir sıkıntı olabiliyor. bunun sıklığı ve çözüm şekli değişebiliyor. elimdeki eski Audigy DE versiyonunda her Windows XP başlangıcı sonrası Creative kontrol paneline girip hoparlör tercihini değiştirmeden ses normale dönmüyor. yani 2/2.1 seçeneğini kullanıyorum ya, önce 5.1'e alıyorum, sonra tekrar 2'ye dönüyorum böylece sorun kalmıyor. formattan sonra bir süre bu problem olmuyor, kafasına göre ortaya çıkıyor. fazla kafaya takılacak bir sorun değil ancak yine de ilk defa Audigy deniyorsanız kontrol panelindeki bölümleri falan bol bol karıştırın, çeşitli özellikleri aktif-deaktif edin, hoparlör seçiminde bahsettiğim gibi oynamalar yapın ki ses kartının "açıldığından" emin olun :)

    A2ZS'yi normalde ikinci elde 40-60 lira arasına bulabilirsiniz. daha fazla fiyat yazanlar maalesef her zaman bulunuyor. ben ilk çıktığı dönem 2004-2005 senelerinde sıfır olarak almıştım. tam hatırlayamıyorum tabii ama 120-160 civarı bir fiyat ödemiştim, sıkıştığım bir dönemde garantili, kutulu olarak 70 liraya falan satmıştım :D aradan bunca sene geçti, tamam para birimleri zamanla değişiyor ancak dikkatli olun. bunca senelik ürüne daha fazla para vermeyin.


    Kulaklık ve ses dünyasına ilişkin bilgiler

    Creative ürünlerinin CD içeriği karaborsa oluyor maalesef. Creative'in kendi yazılımlarıyla sürekli bir boğazlaşma durumu var, allah ıslah etsin. internette bulabileceğiniz 3. kişilerin upload'larında da elbette sürekli bir virüs şüphesi sizleri bekliyor. torrent'lerden çektiğim iki ayrı CD içeriğinin checksum'larının farklı olduğunu gördüm ancak bunun sebebi illa da virüs olmayabilir. resimdeki disk.id dosyasında bendeki CD içeriğinin (elimdeki orjinal CD'den aldım) versiyonu bulunuyor. şuanda torrentlerden çektiklerim elimde yok ancak checksum farkları olan bu iki içeriğin disk.id bilgileri elimdekinden değişikti, tam hatırlamıyorum ama sanırım resimdeki 5 rakamı değişiklik arzediyordu. yani versiyonu belirleyici olan ordaki CDS5D verisindeki 5 rakamıydı.


    CD'sini kaybetmiş ve programlarını özlemiş vatandaşlar benim CD içeriğini bu linkten çekebilir. 7z dosyasını 7-Zip programıyla açabilirsiniz. CD içeriğini olduğu gibi C:\ klasörünüze yani root'a boşaltıp setup.exe'yi çalıştırın, başka bir klasörde açarsanız setup hata verir. tabii alternatif olarak CD'ye yazmak yada virtual drive kullanmak da isteyebilirsiniz tercihinize kalmış.




    7-Zip SHA1 checksum, çözülmüş haline ait olduğuna ve kapsayan klasörün dahil olduğuna dikkat:

    Kulaklık ve ses dünyasına ilişkin bilgiler



    FCIV için XML dosyası da burada, olur da bir farklılıkla karşılaşırsanız hangi dosyada bozulma olduğunu anlarsınız:
    https://drive.google.com/open?id=0B26_KIZ2jZo5U0Nab0oxS1NObXc



    kulaklıklar ve amfileri

    ses yüksekliği ve/veya yüksek sese çıktıkça zayıflayan bas gücü size yetmiyor mu ? sinemadaki gibi gümbür gümbür ses ve bas mı istiyorsunuz ? bu amaçla pörtlemiş gözlerle kulaklık ve kaynak özelliklerindeki 120 db gibi ibarelere bakıp dilinizi dışarı mı atıyorsunuz ? sokun dilinizi içeri. bu tarz anlamsız db cızırtmalarından size ekmek yok. kulaklık amfisi edinmeniz gerekiyor çünkü kullandığınız ses kaynağı kısık sesli.

    bazı ses kaynakları cidden çok kısık sesli oluyor. şuana kadar gördüğüm en kısık sesli ses kartı Auzen Prelude 7.1 idi. X-Fi Elite Pro ve Audigy'ler ise birbirleriyle yaklaşık olarak aynılar ve Auzen'den %20-30 kadar yüksek olsalar da hala kısık sesliler. eski anakartlarda bulunan VIA 1708b veya çeşitli realtek varyasyonları gibi onboard ses çözümleri arka çıkışlarından manyak yüksek ses veriyor (amfi takılmış gibi). ben hayatım boyunca ne zaman onboard kullansam ön çıkıştan kullanmam gerekmişti. sanıyorum ki bundan dolayı bu konudan haberim yoktu. neyse...

    ayrıca kısa bir süre kullandığım sandisk sansa clip zip ürününün de ses ve bas seviyesinin Audigy'lere benzediğini farketmiştim. kulaklık amfisi işte bu tarz kısık sesli cihazları onboard'lara benzer şekilde hayvan arttırmaya yarıyor. hemen şunu diyebilirsiniz, ee madem onboard sesler yüksek sesli o zaman onları kullanalım, amfiye gerek kalmasın. iyi ama onboardların basları zayıf. bas istemiyorsanız tabii ki öylesi daha ekonomik. ancak bas istiyorsanız ve önerdiğim Audigy'leri kullanacaksanız, bunlar yeterince yüksek sesli olmadığı için amfinin de iyisini almaya bakıcaksınız. Audigy'lere eşdeğer baslı ve yüksek sesli bir ses kaynağı bulduysanız hemen üstüne oturun kaçmasın.

    amfiler sadece ses yüksekliği ve yüksek seste oluşan bas sinyal bozulmasını gidererek bas yüksekliği sağlar (kullanılan modelin becerisiyle sınırlı olarak), başka birşey sağlamaz. amfiler yükseltecekleri sesi bağlandıkları ses kaynağından alırlar. ancak bu sinyali yeteri kadar kaliteli taşıyamazlarsa ses kalitesinde düşüşe neden olabilirler. neyse ki piyasada bu kadar kötü amfiler pek bulunmuyor. ancak maalesef arada xduoo xq-10 gibi istisnalar çıkabiliyor. bu arkadaş sesi ciddi oranda yükseltebiliyor tamam, ancak bas desteği hiç olmadığı gibi tizlerde de kayıp yarattığına şahit oldum. phiree mini-ear serisi ve başka bazı amfiler kullandıkları ses çipi ve opamplarının marka modeliyle reklam yaparken bu çin attırması xduoo ne kullandığına ilişkin veri vermiyor. bana tesadüf gibi gelmedi.

    kral ilan ettiğim phiree mini-ear desktop versiyona gelirsek, kullandığım en yüksek sesli amfilerden. ancak bu kadarını yapabilen başka amfiler de var. benim bu ürünü önerme sebebim ses yüksekliğinden ziyade bas performansında lider olması. ancak şöyle birşey de diyebilirim, bu ürünü kullanırken çok az da olsa diğer başarılı amfilere oranla seste bir temizlik hissediyorum. diğer denediğim amfilere ne zaman geçsem -ki buna phiree mini-ear V3 dahil- seste kötü manada bir değişim, ciddi oranda olmasa da bir detay eksilmesi hissediyorum (detaydan kasıt genel tiz detaylar tabii, ses koyulaşması diye tabir edebilirim ama kafa karıştırmak istemiyorum). mini-ear desktop versiyonun bu kadar başarılı bas performansı, ses yüksekliği ve kayıpsızlık oranını birlikte bulunduruyor olması da bana tesadüf gibi gelmiyor.

    bu ürünü ben ilk defa mp4nation 35 dolara indirdiğinde farketmiştim. fiio modelleriyle sürünmekte olduğum bir dönemde epey düşündükten sonra denemek için almıştım ve hayatımın en iyi alımlarından biri oldu. elbette bir daha o fiyatı görmedim ancak aynı dönem penonaudio'nun normal fiyatı 43, indirimli üye fiyatı 39 dolardı. sonra stoklardan kayboldu ve bir daha sadece aşağıdaki aliexpress linkinde HA-INFO olarak görebildik. linkteki satıcının genel olarak fiyatları biraz şişkin, ancak doğru konuşmak gerekirse mevcut piyasa koşullarında ürünün ederi 100 dolar üstünde bile diyebiliriz. HA-INFO, Phiree'nin eski veya çin içerisindeki adı oluyor, aynı firmadır.

    http://www.aliexpress.com/store/product/HA-info-Mini-Ear-TI-TPA6120A2-Headphone-Amplifier-for-HiFi-Headphones/601461_32641655967.html


    kayıttan yürütme (öyle yürütme değil -ümit kocasakal-)

    önce flac'layıp durmayın demek zorundayım. 192 ve üzeri mp3'ler yeterli. psikolojik etkiden kaçmak istiyorsanız 200 küsür veya 320k mp3 yada flac kullanmanızda elbette bir sakınca yok. ancak bunları bir fetiş haline getirmeyin, ille de flac çalan cihaz aramayın, dosya boyutu derdiniz varsa kendinizi boşuna kasmayın ve flac'ın kaliteyi etkilediğinden ulu orta bahsetmeyin çünkü komik olursunuz. bir kalite farkı olsaydı vaziyetu keşfederdi. vaziyetu bir fark almıyorsa demek ki fark yoktur.

    ayrıca flac'ın sıkıştırılma oranı kaliteyi etkilemez, böyle laflar da duydum bu piyasada... sıkıştırma oranı yüksek kaydedilmiş flac'ların mp3'ten farkı yokmuş falan. bakın arkadaşlar, "lossless is lossless" diye bir laf vardır. bırak sıkıştırma oranını, istediğin kadar reencode et hala aynıdır içeriği. kayıpsız bir format çözülüp tekrar kaydedildiği zaman bile yine kayıpsız olur çünkü zaten kayıpsızdır. daha çok sıkıştırıldıysa da kayıpsızdır, daha az sıkıştırıldıysa da kayıpsızdır. flac dediğiniz zaten bir sıkıştırma algoritmasıdır, çözülmüş hali .wav gibi daha büyük bir orjinal dosyaya dönüşür. ha sana ufak bir miktar seçme şansı bırakmışlar, az mı sıkıştırayım çok mu demişler. olay bundan ibaret. kullandığın platformun sıkıştırılmış veriyi geri çözme gücünde bir eksiklik yoksa ki günümüzün sistemlerinde yoktur, ne kadar sıkıştırırsan o kadar mantıklı bir iş yapmış olursun.

    bunlar herşeyi çözmüş de işte kayıpsız flac'ları kalmış... takmayın bunları. bırakın gitsinler kablodan, formattan, gereksiz pahalı ürünlerden medet umsunlar. bu insanlara yapılabilecek hiçbirşey yok. eminim uçuyordur ekipmanları :D nereye kadar uçuyorsa artık sonuçta senin duyduğun da aynı kemancı. neyse... konuya dönelim:

    bilgisayarda kayıttan yürütme için ben uzun süre vlc media player kullanıyordum. vlc'nin iki farklı EQ seçeneği var, ilk kurulduğunda vlc'cilerin kafasına göre yaptığı EQ çıkıyor. burada 14khz ve 16khz ayrı ayrı mevcutken, iso standardı aktif edildiğinde tizler için sadece 16khz sunuluyor. ancak VLC'deki 14khz sütunu, gerçek bir 14khz odaklı arttırım yapamıyor. bunu ilk kez foobar2000'in equalizer ayarındaki 14khz'nin daha iyi ses verdiğini gördüğümde farketmiştim. bu yüzden mecburen video bile oynatamayan bu programı kullanıyordum. lakin daha sonra FFDShow ve AC3Filter'in parametrik EQ'larını keşfettim, daha da iyi 14khz'ye ulaşmamı sağladılar. özellikle AC3Filter'ın canlı spektrum göstergesi EQ'lar konusunda bir sınıf daha atlamama yardımcı oldu. şuan AC3Filter'i gerektiğinde analiz yapmak için ve sütun yetmezliğinde yardımcı EQ olarak, FFDShow'u ise ana EQ'm olarak kullanmaktayım.

    bu sayede video oynatamayan Foobar2000 ve videolarda bicubic resize yapmayı bulamadığım (düşük çözünürlüklü videoların tam ekrana daha kayıpsız büyütülebilmesine yarar) ve subtitle yerleştirme konusunda sıkıntılarından bunaldığım (ingilizce subtitle kullanıyorum kıro değilim) VLC'den de kurtulup fırsat bu fırsat MPC HC'ye geri döndüm. yani sonuç olarak şuan MPC HC + FFDShow + AC3Filter kullanmaktayım. FFDShow EQ'sunda "Super EQ" seçeneği aktif edilmelidir. şuanda bu konuda Foobar2000 kullandığım dönemden kalma bilgiler yazılı maalesef. değiştireceğim yakında inşallah.








    ENLARGE YOUR EQUALIZER

    arkadaşlar bakınız, ses bize ulaşana kadar birçok aşamadan geçiyor. ilk önce mikrofonla kayıt yapılıyor. mikrofonlar makine oldukları için bizim kendi şartlarında evrimleşmiş kulağımızın duyduğuyla aynı şeyleri duymaz ve fiziksel şartlara da bağlı olarak kayıtlarda bazı dengesizlikler oluşur. mesela bizim kulağımıza kayıt anında herşey mükemmel gibi gelirken (ki gerçekten mükemmel olmaya da bilir ama biz öyle düşünürüz), kayda baktığımızda vokaller çok düşük, duvallar istenenden yüksek sesli, gitarın tonlaması bozuk çıkmış olabilir. kaydı yaparken mikrofonla gerçeğin uyuşmadığı görüldüğünde eller EQ'ya gider ve bu gayet normaldir (Wikipedia'dan: "yayın ve kayıt stüdyoları enstrüman veya vokalleri daha baskın kaydedebilmek için gelişmiş Equalizer'lar kullanırlar"). hatta yaptığımız EQ sonucu gerçek hayatta tecrübe ettiğimizden daha iyi bile bulabiliriz kaydı. bu durumda tam olarak o anda bulunduğumuz yerden duyduğumuzu yada çalınanı kaydetmemiş olsak bile daha doğru, kulağa daha hoş gelen bir kayıt yapmış oluruz (Wikipedia'dan: "EQ'lar enstrümanların belli tonlarını geliştirmek için kullanılabilir").

    mikrofonun kaydettiğiyle bizim duyduğumuzun aynı olmamasının temel sebebi yukarda da söylediğim gibi bizim insan, mikrofonun ise makine olmasıdır. hayatınızda en basitinden bir mikrofon kullandıysanız kayıtta normalde duyamadığınız sesleri duyabildiğinizi görmüşsünüzdür. mesela üst komşunun yaptığı sesleri, caddeden geçen arabaları, kuş seslerini vs. daha iyi duyarsınız çünkü mikrofonun hassasiyeti ile sizin kulağınız aynı değildir. bu durum kullanım amacınıza göre iyi de olabilir kötü de. aynı sebepten dolayı sese çeşitli bozulmalar, bas uğultuları, tiz hışırdamaları eşlik edebilir. biz bu sesleri duyamadığımız halde mikrofonun duyuyor olmasının nedeni kulaklarımızın belirli bir kapasitesi olması, bir başka deyişle kendiliğinden filtreli olmasıdır (yine Wikipedia'dan bir alıntı yapıcam ama fazla teknik kaçtığı ve başka birşeyi anlattığı için biraz fazla oynama yapıcam: "insan kulağı ses frekansları kadar hassas olmadığı için, müzisyenler bazı EQ'ların diğer EQ'lara göre enstrümanları için daha iyi geldiğini söyleyebilir (parametrik EQ'ların özelliklerini anlatırken geçiyor. buradan insan kulağı, makine kulağı ve EQ'lar arasındaki bağlantıyı görebilirsiniz)"). çok basit yapılı mikrofonlarda yüksek frekansların filtrelenmemesinden dolayı seste hışırtı şeklinde, düşük frekansların filtrelenmemesi dolayısıyla da bas uğultusu şeklinde arkaplan gürültüleri alırız. mesela bazı webcam'larda çok ucuz mikrofonlar bulunmasına rağmen gürültü azaltma (Noise Reduction) yazılımları sayesinde bu arkaplan gürültüleri giderilir. mikrofon aynı mikrofondur ama devreye bir DSP fonksiyonu girerek filtreleme yapmıştır.

    Equalizer, Noise Reduction vs. gibi DSP özelliklerinin görevleri, yapılmış kaydın frekans/desibel değerlerini insan kulağına uygun hale getirmektir. kullanılan DSP çipinin veya yazılımının Noise Reduction özelliği, kayıttaki istenmeyen arkaplan seslerini bulup frekans/desibel değerlerini düşürerek yokeder. NR ile EQ'nun yaptığı iş teknik olarak aynıdır. sadece kullanım amaçları dolayısıyla farklı frekans/db etkileri yaratacak şekilde programlanmışlardır. EQ da NR gibi istenen frekansların db seviyelerini düşürmek veya arttırmak için vardır. Wikipedia'dan: "EQ'lar frekans aralığı seçilebilen volüm kontrolleridir". DSP çipleri tüm elektronik ekipmanlara konulabilmektedir. bazı kayıt sistemlerinin daha az parazit yapması veya daha iyi tonlama vermesinin sebebi, -tasarımsal olarak da gelişmiş olabilirler ama- içlerindeki DSP çipinin daha detaylı olması olabilmektedir. ancak hiçbir ön ayarlı sistem bizim kendi kulağımızın yardımıyla çektiğimiz ince ayar kadar iyi olamaz. çünkü düzeltme yapacak ekipman o anda bizim kulağımızın duyduğuyla kayıttaki farkı karşılaştırıp ona göre ayar çekemez. yada neyin o kayıt için daha iyi olacağını bilemez.

    EQ konusunda kafası karışık kitlenin ağzından sık sık "kaydın doğal hali" kavramının çıktığına şahit olmuşsunuzdur. bu arkadaşlara göre biz salaklar EQ yaparak kaydın doğal halini değiştirerek bozuyormuşuz. bunlar ise çok akıllı olduklarından kaydın doğal halini dinliyorlarmış. keşke o doğal dedikleri kaydın hiçbir kayıt ekipmanının içindeki DSP çipi aktive edilmemiş "doğal" halini bir dinleyebilseler! o zaman doğal dedikleri kaydın gerçekte neye benzediğini görürler ama maalesef bu kafaları değiştirmek tecrübeyle sabittir ki mümkün değil. bundan önceki paragrafları okuduysanız zaten bilimsel olarak böyle birşeyin mümkün olmadığını anlamış olmanız gerekir. hiç bu konularda tecrübeli olmanız gerekmiyor, insan ve makinenin duyduğu aynı olmadığına göre allah aşkına söyler misiniz kaydın doğal hali dedikleri daha ne olabilir ki ?

    işler bunlarla da bitmiyor. yukarda anlattıklarıma bakarsak, kaydı yapan eleman EQ konusunu çözmüşse bize mükemmel kaydı sunabilir anlamı çıkıyor. halbuki işler bu kadar basit değil. çünkü şöyle bir mevzu da var ki, aynen kulaklıklarımız gibi kayıttan yürütme ekipmanlarının (kulaklıklar, hoparlörler) marka ve modelleri arasında da frekans denge farkları olabiliyor. en basitinden, iki kulaklıktan birinin 1 khz'si diğerinden 6 db düşük veya yüksek olabiliyor. kulaklıklarda böyle farkların olması haliyle bize ulaşan kaydın da dolaylı olarak değişmesi manasına geliyor (Wikipedia'dan: "EQ hoparlörden çıkan sesin kayda daha çok yaklaşması için kullanılabilir"). işte bu yüzden kaydı yapan elemanın kendi ekipmanına göre çekeceği ince ayar bize uymak zorunda değil. bununla da kalsa iyi, ses kaynaklarımız bas ve tiz frekanslarını ayrı donanımsal devreler halinde sunuyorlar. çünkü bunlar ek desteğe ihtiyaç duyabilen kısımlar ve her ses kaynağında da donanımsal bas ve tiz desteği olmuyor (yani bas ve tizleri kısıtlı oluyor). dolayısıyla kayıtta eğer bu frekanslar fazla yüksek çıkarsa, donanımsal desteği olmayan ses kaynaklarında bozulma (distorsiyon) yapabilir. yapılan kaydın radyoda çalınma olasılığını düşünün mesela, siz bunları düşünmek zorunda olmayabilirsiniz ama kaydı yapanlar düşünmek zorundalar.

    işte bunlar gibi çeşitli sebepler dolayısıyla şarkılarımızın çoğunu ilk açtığımızda EQ müdahalesiz dinlersek bassız, tizsiz ve tonlama ayarı çekilmemiş yada genel geçer olarak yani birkaç db'lik radikal olmayan düzenlerle dinleriz. yani bir nevi bunlar bize bırakılmıştır ve daha önce de anlattığım üzere, bu ayarsız dinlediğimiz şey kaydın doğal, gerçeğe en yakın hali falan değildir! işte bu yüzden normalde kayıt alınırken kaydı yapanlara yardımcı olarak sunulması gereken EQ gibi fonksiyonlar müzikçalarlarımızda veya PC programlarımızda da bulunur ki çalmakta olan şarkıyı kendi ihtiyacımıza göre düzenleyebilelim. bu dünya oldukça karışık ve standartlardan olabildiğine uzak bir dünyadır. mesela filmler ve oyunlardaki seslerin düzeni şarkılardan oldukça farklı olabilmektedir. bazı şarkıları kaydedenler kendi tercihlerine ve ekipmanlarına göre kayıtlarda bazı ayarlamalarda bulunabiliyorlar. oynadığınız bilgisayar oyunlarının yada izlediğiniz filmlerin efektleri de stüdyoda kaydedilirken yapanların insiyatifine kalıyor. bu yüzden her çaldığınız sesin farklı farklı EQ gereksinimleri olabiliyor.

    ben 10 yaşımdayken salonda benden daha büyük bir müzikçalar vardı. bu arkadaşın üzerinde bugün cihazlarımızdaki gibi sanal değil gerçek, yani elle sütunlarına dokunup indirip kaldırabildiğimiz fiziksel bir EQ vardı. bazen bu nedir diye rastgele indirir kaldırırdım, sesin değişip normal halinden uzaklaştığını görür ve niye koymuşlar ki bunu diye düşünürdüm. yani sadece muzurluktan ibaret sanırdım. çoğu kişi de aynısını yapar ve EQ ilgisi/bilgisi o noktada kalır. arkadaşlar yılların Equalizer babasını üzmeyin. yok mümkün olduğunca kullanmamak lazımmış, yok Equalizer sesi bozarmış, yok kulaklık kıyaslarken EQ olmadan dinlemek lazımmış falan gibi saçma sapan laflara kulak asmayın. EQ'nun ne işe yaradığını anlamak için biraz çaba göstermeniz gerekiyor. önyargılı bir şekilde, işe yaramadığını kendi kendinize ispatlamak istercesine amaçsızca davranarak bir yere varamazsınız.

    Wikipedia alıntıları https://en.wikipedia.org/wiki/Equalization_(audio) adresinden yapılmıştır. bu alıntılar yaklaşık anlam çevirisidir ve yazıya oturması için oynamalar içerir. Wikipedia elbette internetteki tek kaynak değil EQ'nun faydaları konusunda. ingilizce bilen ve birazcık da saksısına su dökülmüş olanlar Google'a sihirli kelimeleri üfleyerek sayısız kaynağa ulaşabilirler.


    flat'çılara kötü sürpriz

    yüzlerce dolarlık ekipmanlar gezip acayip piyasa görünmesine rağmen süper kör cahil olduğunun farkında olmayan büyükçe bir kitle, Equalizer'ın ne olduğunu başkalarına açıklamaya kalktığında "adı üzerinde işte sesi eşitler, yani flat olmayan kayıtları flat (düz) hale getirir" gibi cümleler kurarlar. elbette bu kitle EQ'larını da flat kullanır yani bir başka deyişle EQ kullanmazlar.

    işin gerçeği, Equalizer kavramı ilk olarak telefon hatları, DSL gibi internet iletişimleri, televizyon gibi şeyler için veri akışlarını düzenleme, yani giren veriyle çıkan verinin aynı olmasını sağlama amacıyla ortaya çıktığından ismi böyle kalmıştır. Wikipedia bu yüzden Equalization kavramını Audio ve Communications olarak ikiye bölmüştür. yukarda verdiğim linkteki Audio kısmı idi. https://en.wikipedia.org/wiki/Equalization_(communications) linkine göz atabilirsiniz diğer kullanımları için. Wikipedia birçok yerde EQ kavramının ses dünyasında kullanılmaya başladıktan sonra gerçekte Equalize yapmadığını, yani flatlaştırmaktan ziyade tam tersini yaptığını söylüyor. sadece bu verdiğim linkteki şu cümleyi tersi durumlara bir örnek olarak alabiliriz: "bir mikrofon tizlerden ziyade bas sesleri almaya yatkın olabilir. bu yüzden EQ tizleri arttırarak denge sağlamak için kullanılabilir". bu cümleyi Equalization kavramı temel haliyle Audio'da nasıl kullanılabilir buna bir örnek verme amaçlı kullanmışlar. yoksa tek görevi budur demiyor dikkat ediniz!

    dediğim gibi Wikipedia'da ses dünyasında kullanılan Equalizer'ın aslında Equalization yani flatlaştırma yapmadığı çeşitli yerlerde geçiyor, en güzel anlatımı çeviriyorum: "EQ ses kayıt mühendisleri tarafından estetik (kaydı güzelleştirme) sebeplerle frekans tepkilerini değiştirmek için kullanılıyor. bu yüzden ses dünyasında şimdilerde "Equalization" kavramı bu gibi düzenlemeleri tanımlar". başka bazı geçtiği yerler: "... bu gibi frekans düzenlemeleri "Equalization" kelimesinin ifade ettiğinin aksine, dinleyicinin keyfi (sesi daha tatmin edici duyması) için yapılır".


    EQ kayıtta ve ekipmanda zayıflık varsa onu giderir'cilere

    EQ'ların çalışma tekniğini anlatırken yine Wikipedia'da geçiyor: "... ses dünyasındaki "Equalization" sadece ekipmanın ve iletim kanallarındaki zayıflıkları gidermek için kullanılmadığından dolayı ...".


    bırak o preset'i elinden

    ha bakın Equalizer'ın gerçekten kullanılmaması gereken bir koşulu var... lanet olası preset'ler (rock, jazz, pop gibi hazır ayarlar). bunları kullanan var mı ya dersin, var çıkar sonra. arkadaşlar yapmayın etmeyin göz var nizam var, kulak var kiri var. harakiri yapın daha iyi. EQ ayarları kullanılan ekipmana, çalınan şarkıya göre özel olarak ayarlanır.

    preset'leri koyanlar genel geçer ayarlar sunarak güya iş yaptıklarını sanıyorlar. bazı kişiler de bunları kullanıp önce beğeniyor ancak bir süre sonra düz kullanıma dönünce EQ'yu toptan suçlayarak gereksiz olduğuna karar veriyor falan. yani insanların yanlış yönlendirilmesine de sebep oluyorlar. preset'ler bir nevi Equalizer'ı programlayanın shit show'udur. kafalarına göre güya işte mesela tiz ağırlıklı preset yapacak, bütün tiz frekanslara kafasına göre bindirmiş, bi de şekil yaparlar böyle merdiven usulü falan, salak salak işler afedersin. arkadaşım oyuncak mı bu ya ? yapandan iyi mi biliyorsun diyebilirsiniz ama oyun yapımcılarının çoğu yaptıkları oyunları kötü oynarlar, takılmayın bunlara.


    parametrik EQ meselesi

    EQ yapımcıları bazen keyiften bazen de donanımsal mecburiyetten dolayı sınırlı EQ'lar sunuyorlar. frekans ve desibel değerlerini değiştiremediğiniz normal EQ'larda genellikle 250 hz, 500 hz, 1 khz, 4 khz vs. sabit frekans değerleri görürsünüz ve db sınırları da 12 db falan olur. parametrik EQ ayarlarında ise istediğiniz frekans ve db aralıklarını kendiniz belirlersiniz. parametrik olmayan kısıtlı EQ'lar aşırı kısıtlı değillerse birçok konuda iş görebilseler de neticede ince ayar için yetersiz kalıyorlar.

    kısıtlı EQ'larda gördüğüm en büyük problem 14 khz yüksek tizlerin yönetimidir. tam 14 khz ayarı yapabilen EQ'lar yok denecek kadar az. 14 khz yazanların çoğu gerçekte çok daha geniş bir frekans aralığına etki ederek gerçek 14 khz vurgusunu engelliyorlar. buna karşın parametrik EQ kullanmak da maalesef hazır ve kolay bir çözüm olamıyor. çünkü farklı parametrik EQ'ların işleyişi de standart değil. örneğin AC3Filter EQ'su ve ffdshow SuperEQ seçeneği aynı yapıda gibi görünseler de gerçekte çok farklılar. AC3Filter iki değer arasında ivmeli bir etki yaparak peak noktasını oldukça dar tutarken, ffdshow iki değeri başladıkları yerden itibaren dümdüz keserek çok keskin bir etkide bulunuyor. sonuçta AC3Filter kullanırken de gerekince ara değerler koyarak ivmeyi ortadan kaldırabiliyorsunuz ancak neticede acemiler için oldukça kafa karıştırıcı bir durum.

    parametrik EQ kullanırken sadece bir değer girip EQ'nun kendi kendine ayarlamasını bekleyemezsiniz. örneğin 14 khz değeri girdiniz ancak buna db verdiğinizde komple tüm frekansların birlikte inip çıktığını görebilirsiniz. çünkü EQ'ya giriş ve çıkış değeri vermediniz. sadece 14 khz'yi yönetmek istiyorsanız, bir değere 13 khz, yanındaki değere de 15 khz gireceksiniz ki, ikisinin arası 14 khz etsin. böylece EQ başlangıç ve bitiş noktalarını anlamış olacak. ancak EQ'nun programlamasına göre hangi değerin tam olarak nereye doğru kayacağı farklılaşabiliyor. yani bu şekilde iki değer girdiniz ama 13 khz'yi oynattığınızda EQ sola doğru kayarak bu sefer 0 hz ila 13 khz arasındaki tüm frekansları etkileyebilir. 15 khz'yi oynatsanız bu sefer de 15 khz'den 20 khz'ye kadarki frekansları yönetmiş olursunuz çünkü bunlar uç noktada duruyorlar şuan. kısacası bu şekilde 14 khz hariç her frekansa etki etmiş oluyorsunuz.

    bunu engellemek için ne yapıyoruz ? 15 khz'nin sağına bir 15 khz daha koyuyoruz ki, ilk 15 khz'yi oynattığımızda sağındaki değer bir yere gitmediği için solundaki değere yani 13 khz'ye kaysın ve sadece 14 khz etkilenmiş olsun (giriş 15 khz, çıkış 13 khz olduğu için). ki bu durumda aslında 13.000 hz ila 15.000 hz arası etkileneceğinden aslında 14 khz değil 13 ila 15 arasındaki 2 khz uzunluğundaki bölgeyi etkilemiş oluyoruz ama boşverin şimdi bunu. bu işler yazılı olarak bir yere kadar. AC3Filter EQ'sunun canlı spektrum grafiği bu konuda en büyük dostunuz. yaptığınız ayarın spektrum'da tam olarak nereyi etkilediğini görerek parametrik EQ'lar konusunda ustalaşabilirsiniz (AC3Filter ve ffdshow beraber çalışabilir aynı medya oynatıcıda, ffdshow EQ'sunu kurcalarken olan biteni AC3Filter'den seyredebilirsiniz yani).


    donanımsal, yazılımsal, analog ve dijital EQ'lar

    donanımsal EQ, adı üzerinde kullandığınız ses kaynağının üzerindeki DSP çipiyle iletişime geçen EQ'lara denir. donanım yoluyla iş gördüğü için merkezi işlemciye yük bindirmez. bunun yanında merkezi sistemi kullanmadığından gecikme sorunu da olmadığı için kayıt esnasında mikrofondan çıkan sese anında müdahale edip ayakta EQ'layabilir. kayıt esnasında aynı işi yazılımsal olarak yapmaya kalkarsanız kayıt gecikmeli kaydedilecektir, bu sizin için önemli olmasa bile eğer aynı anda kendi sesinizi duymanız da gerekiyorsa o zaman sıçtınız.

    elbette bunların da bir standardı yok. benim PC'lerimde kullandığım Audigy kartların kendi sürücüleriyle gelen EQ'su donanımsal çipi harekete geçiriyor ve bu yüzden EQ'nun bas ve tiz frekanslarının donanımsal bas ve tiz kontrolüyle aynı etkiyi yaptığını gördüm. yani içerde nasıl bir mekanizma varsa, bas/tiz kontrolleriyle EQ özelliğinin kontrol ettiği bas ve tiz frekansları aynı devreden destek alıyor. bu her donanımsal EQ'da olacak diye bir kaide yok. zira her ses kaynağının donanımsal bas/tiz desteği olmayabilir ama EQ özelliği bulunan DSP çipi olabilir. donanımsal EQ'ların bir sorunu, eğer parametrik değillerse yapabileceğiniz birşeyin olmaması. zira çip nasıl dizayn edildiyse öyle kalır, içini açıp değiştirecek haliniz yok.

    yazılımsal EQ da adı üzerinde işte, kullandığınız sistem ne ise onun üzerinden çalışır (PC ise PC, telefon ise telefon). yazılımsal olduğu için yüklediğiniz programa göre özellikleri değişkenlik gösterir, bu bakımdan avantajlıdır. bu iki tür EQ da dijital EQ'lardır. çünkü işlenmekte olan dijital ses verisine anlık olarak müdahale etmekte veya ses kaynağı editleniyorsa kaydedilmiş olan dijital ses dosyasını değiştirmektedir. analog EQ'lar ise adı üzerinde dijital veriyle ilgilenmeyip, bir başka değişle çevirme işini ses kaynağına bırakmayıp kendisi analog sinyallerle doğrudan ses çıkışına etki ederek aynı işi yapar ancak bu daha masraflı ve yer kaplayan bir ekipman olacaktır zira her frekans ayarı için ayrı bir devre gerekecektir. analog EQ'ların frekans değerleri genellikle elle teker teker kontrol edilir. analog EQ'nun haliyle yazılımsal bir versiyonu olamaz ve daha kasıntı bir yöntem olduğundan pek de görülmez ortamlarımızda.


    yıl 1861 Brainwavz R1 olayı (2 khz'nin anlamını ve önemini anlayalım)

    elbette ben de equalizer kullanmayı anadan doğma öğrenmedim. bazı mihenk taşları var. Brainwavz R1'i ilk aldığımda genel olarak beğenmiştim amma velakin aldığım ilk Çin kökenli cihazlardan biriydi ve yüksek seste kullanırken seste tuhaf bir yapaylık alıyordum. bu durumu Çin markası olmasına bağlamıştım. yani evet Çinliler bir iki şey yapmaya başlamış ama tam beceremiyorlar galiba diye düşünmüştüm.

    zaten Çin markası, kasası da uyduruk, kablosu plastik kokuyor, seste de bir tuhaflık var düşünceleriyle kulaklık hakkındaki fikrimi bu şekilde sabitleyip ikinci elden satışa çıkarmak üzereyken o sıralar yeniden keşfetmeye başladığım Equalizer babaya bir şans vermeye karar verdim. özellikle klibindeki kıza (PongDanceQueen efendimiz, façebokunu kapatmasaydı seviyesiz bir Türk-Alman birlikteliği yaşayacağımızı düşünüyordum (bol doener kebaplı) ancak maalesef façebokunu kapattı o yüzden olmadı) ve aynı kızın Predator dansına hasta olduğum Eisenfunk - Pong şarkısının 1:25 - 1:52 arasında giren bölümündeki "şıkı şıkı şıkı" şeklindeki Alien vs. Predator filminden araklanmış hissi veren efektler sırasında R1'in bu uyduruk ton verme durumu çok kulağıma batıyordu. neticede burayı loop'a alarak Equalizer'ı kurcalamaya başladım (devamı azz sonra).

    well hassle'ı kelam, bu değil bu da değil falan derken evreka deyiverdim. 2 khz sütununu indirince, gerçi ona indirmek de denmez bayağı aşağı doğru asılınca sorunun tamamen düzeldiğini gözlemledim. böylece 2 khz'nin anlamını ve önemini kavramış oldum. bu bilgi elbette ki sadece R1'de işe yaramadı. daha sonra kullanacağım Shure SE215, Aliexpress CKR9'u gibi bazı kulaklıkların da böyle olduğunu gözlemledim. demek ki neymiş ? her kulaklığın 2 khz ağırlığı farklı olabiliyormuş. ayrıca EQ kullanarak kulaklıklar arasındaki bu tarz farkları giderebiliyormuşuz. bugün geldiğim noktada 2 khz sesini tanıdığım için kulağıma yeni bir kulaklık soktuğumda 2 khz tonlaması ne durumda anında söyleyebiliyorum.

    tabii sadece kulaklıklar birbiri arasında farketmiyor, şarkılar da farkediyor. her şarkıda 2 khz düşürümü aynı oranda etkili olmayabilir. ancak ben uzun süredir Pong'un bahsettiğim bölümüne göre ayar çekiyorum ve diğer şarkılarıma da az veya çok mutlaka etki ediyor. kötü bir etkisine rastlayamadım bugüne kadar yani. Sepultura'nın Arise albümündeki parçalar (Desperate Cry, Under Siege ve Arise parçaları iyidir) Eisenfunk'a hiç benzemediği halde 2 khz'den oldukça etkilenen parçalar arasındadır. buradan çıkardığımız sonuç, ne kullanırsak kullanalım 2 khz düşürmek zararlı olmuyor, aksine az veya çok mutlaka fayda sağlıyor. tabii zevkler tartışılmaz. siz 2 khz'yi yükselttiğinde aldığınız ses hoşunuza gidiyorsa kullanabilirsiniz, izin veriyorum.

    bugünkü tecrübelerim ışığında 2 khz'yi artık tek başına kontrol etmiyorum. ffdshow'un parametrik EQ'suyla (SuperEQ seçeneği aktif) 1.750 hz'den 13.500 hz'ye kadar olan tüm frekansları birlikte aynı oranda düşürüyorum. ancak yeni başlayanlara normal EQ'ların 2 khz değeri ile tek başına oynayarak yukarda anlattıklarımı tecrübe etmelerini öneririm ki kulağınız ve beyniniz olayı kavrasın.


    bebelere balon, vokallere 1 khz

    mihenk taşları demiştim ya. Creative EP-660 bunlardan biridir. yüksek seste vokalleri çok batıyordu. hatta Youtube'da TV programları izlerken falan, vokaller öyle bir tırmalıyordu ki kulaklığı kulağımdan acıyla çıkartıyordum. bu bana tanıdık gelmişti çünkü yıllar önce her zamanki gibi yine bozulan Sony E818LP'den sıkılıp aldığım Sony ED21LP'de de aynı sorunla karşılaşmıştım. bir süre katlanmaya çalışıp kendimi bu modelin daha iyi olduğuna ikna etmeye çalışsam da bir hafta sonra kulaklığı çöpe atıp tekrar E818LP almak zorunda kaldım :D

    malum, yukardaki 2 khz olayında da anlattığım gibi EQ'nun faydalarını keşfetmeye başladığım için bu sorun nedir başıma ya ve niye bazı kulaklıklarda oluyor da diğerlerinde olmuyor falan derken, içimden yok artık acaba EQ bunu da halleder mi dedim ve oturup uğraşmaya başladım. ve 2 khz'yi bulduğum gibi bu sefer de 500 hz ve 1 khz'yi buldum. şimdi burası biraz karışık çünkü hatırladığım kadarıyla bu iki sütun da sorunu çözüyordu ancak sanırım ikisi birlikte daha rahat çözüyorlardı. bugünkü tecrübelerim bana farklı EQ'ların üzerinde yazdıkları değerlere farklı genişliklerde etki ettiğini gösterdiği için bunun nedenini şimdi daha iyi anlıyorum. zira bugün ben vokaller için 400 hz ila 1.750 hz (1.7 khz) arasını kullanıyorum çünkü vokallerin çoğunlukla bu aralığa yayıldığını tespit ettim. ancak parametrik olmayan bir EQ'da hem 500 hz hem de 1 khz değeri varsa haliyle bu iki değer tek başına tüm vokalleri kapsayamayacaktır (yine de EQ'nun programlaması yayık şekilde etki etmeye dönükse, kapsaya da bilir).

    yine aynen 2 khz konusunda olduğu gibi burada da ben artık olayda uzmanlaştım ve bir kulaklığı kulağıma taktığımda bir önceki kulaklıkla arasındaki 1 khz farkını hemen söyleyebiliyorum. mesela bununki 6 db kadar düşük yada 4 db daha yüksek diyebiliyorum. anlamayanlar için tekrar edeyim, 2 khz daha çok hafif tize dönük enstrüman seslerini etkileyen ve müziğin tonlamasını değiştiren bir frekanstı. 1 khz ise çoğunlukla vokallere etki ediyor ve yükseltilmesi vokalleri ön plana alırken, düşürülmesi vokalleri geri plana itiyor (volümünü düşürüyor). kısık seste dinleyenler 1 khz'yi düşürmekten ziyade arttırmayı faydalı bulabilir, özellikle şarkıdaki vokalleri önemsiyorlarsa. 2 khz ayarını yapmak için önerdiğim Pong şarkısına benzer şekilde 1 khz ayarı için de Therion - The Invincible şarkısını bol atmosferik vokalleri dolayısıyla referans alıyorum. özellikle şarkının son kısmındaki yüksek volümlü giren koroyu dinlerken 1 khz'yi kulağınızın tırmalanmadığı bir seviyeye ayarlarsanız genel olarak tüm şarkılarda rahat edersiniz, en azından bende öyle oluyor.


    tizleri düzeltelim

    önce kısaca tizler nedir üstünden bir geçelim: tizler, kısaca ince seslerdir. yüksek frekanslar olarak tabir ettiğimiz, frekans spektrumunun ortasını 1 khz kabul ettiğimizde sağda kalan bölgeyi kapsarlar. hz olarak 4000, 8000 hz (4 khz, 8 khz) gibi değerlerle ifade edilen, ortaya daha yakın olan kısma "alt tizler" veya "düşük tizler" ve benzeri çeşitli isimler verebiliriz çünkü bunlar içerik olarak daha sağda yani daha uçtaki yüksek frekanslardan ayrılırlar.

    alt tizlerden üst tizlere doğru gittikçe karşımıza 12 khz, 14 khz, 16 khz gibi değerler çıkar. bunlara "üst tizler", "yüksek tizler", "uç tizler" vs. gibi çeşitli isimler takabiliriz. tizlerin karşımıza en belirgin olarak çıktıkları yerler, ziller tabir ettiğimiz davul-baterinin yanındaki yuvarlak sarı şeylerdir. bunlara basınca çok tiz bir ses alırız ve biliyorsunuz bu ses kaybolana kadar bir süre devam eder. tizleri iyi olan kulaklıklar buradaki frekansları tam vereceğinden ötürü çıkan sesi başından sonuna kadar yani uzun bir şekilde verebilir. ben buna tiz detayı diyorum. tiz miktarı demekte de bir sakınca yok ama bence biraz tuhaf kaçıyor ve bu miktar tabiri bazen desibel yüksekliğiyle karışabiliyor.

    tizlerle ilgili ikinci faktör ise tiz kalitesi tabir ettiğimiz, bu çıkan sesin tam olsun olmasın ne kadar gerçeğe yakın olduğudur. işte bu bahsettiğim zil sesleri, benim tecrübelerime göre 14 khz frekansında bulunmaktadır. bu da pek doğaldır çünkü frekans spektrumuna baktığımız zaman en sağdaki bölgeye düşmektedir. elbette daha da ötede 16 khz ve 20 khz gibi frekanslar var ancak bunları şahsen ben yaptığım EQ denemeleriyle de sabitledim ki duyamıyorum. bu da bildiğiniz gibi doğal kabul ediliyor zira bu frekansları duyamadığımız piyasada çok yaygın bilinen birşeydir. 16 khz bir nebze daha duyulur olsa da içeriği 13 khz'yi pek bir andırıyor, yani içeriğinde enteresan birşey bulunmuyor.

    esas konumuz olan 14 khz'ye dönersek. burada EQ'lar arası işler oldukça karışıyor. yukardaki 1 khz ve 2 khz konularındaki kadar rahat olamıyoruz. zira benim ffdshow ve ac3filter gibi parametrik EQ'lar üzerinde yaptığım denemeler gerçek ve kullanışlı olan 14 khz frekansının yaklaşık olarak 13.500 ila 14.500 hz arasında olduğunu gösterdi. ben buna 1 khz aralıklı 14 khz frekansı diyorum. çünkü bu iki değer arasında 1000 hz yani 1 khz fark var ve ortası tam 14 khz'ye denk geliyor. ancak parametrik olmayan, bir başka deyişle "hazır" EQ'lardaki 14 khz değerleri genellikle çok daha geniş bir frekans aralığını etkiliyor. örneğin, siz sadece 14 khz yazan sütunu/değeri değiştiriyorsunuz ancak beraberinde 8 khz'den 16 khz'ye kadar tüm frekanslar birlikte hareket ediyor. bu da haliyle gerçek 14 khz'yi duyamanıza neden oluyor.

    14 khz'yi daha iyi duyabilmek için diğer frekanslardan ayırmamız gerekiyor. 2 khz konusunun sonunda da bahsetmiştim, ben uzun bir süredir 1.750 hz'den yani vokallerin bittiği yerden 13.500 hz'ye kadar yani 14 khz'nin başladığı yere kadar olan geniş bir frekans aralığını beraber hareket ettiriyorum ve oldukça aşağılara indiriyorum. buraya kadar anlattığım herşeyi anlayıp uyguladıysanız, şunu da farkedeceksiniz ki bu bahsettiğim geniş frekans aralığına 2 khz diye belirttiğim aralık da girmiş oluyor. ancak şöyle bir gerçek var ki 2 khz'nin 14 khz'ye bir etkisi yok. yani gerçekte doğrudan 14 khz'ye etki eden alt tiz frekansları 3.000 küsür hz'den yani 3-4 khz'den itibaren başlıyor. bu durumu zaten parametrik olmayan EQ'lar kullanırken tecrübe etmiştim. yani tizleri serbest bırakabilmek için 4 khz, 6 khz, 8 khz, 12 khz gibi değerleri aşağı çekmem gerekiyordu. 2 khz ise daha çok başka sesleri etkileyen ayrı bir tonlamadır ve tizlere doğrudan bir etkisi yoktur. yine de hepsini aynı oranda indirmek genellikle bir sorun yaratmıyor ve kolaylık sağlıyor.

    uzun lafın kısası, düzgün tiz duyabilmek için duyabildiğiniz en yüksek tiz frekansını (14 khz) arttırırken, tüm alt tiz frekanslarını geriye çekerek vurguyu duymak istediğiniz bu frekansa vermeniz gerekiyor. sesin doğası gereği bu böyle olmak zorunda. dinlediğiniz şeyde özel bir ayar yoksa bunu uyguladığınızda tüm seslerin doğasını bulduğunu göreceksiniz. bir başka deyişle, alt tizler üst tizleri yutar diyebiliriz. yutamasın diye bu ayarı yapıyoruz. çok benzer bir durum alt baslarla üst baslar arasında da mevcuttur.

    tizleri ayarlamak için Therion - The Invincible'ın 3:42 ila 4:01 arasındaki bölümünü kullanabilirsiniz. tizleri iyi olan kulaklıklar kendini en iyi burada gösterir. şuana kadar bu testin yanıldığını görmedim.


    basları açalım

    tizler konusunda anlattığım gibi, baslarda da üst baslar ve alt baslar diye iki bölüm mevcuttur. alt bas yada derin bas tabir ettiğimiz kısım yoğunlukla 30 hz ila 50 hz arasındadır. bir kısmı da 50-60 hz arasında bulunur ancak karakteristik olarak biraz daha dolgun ve sert olduğundan burayı en alt kısımdan ayırıyorum ve genellikle birkaç db aşağıda tutuyorum. çoğu yerde duyabileceğimiz baslar 20 hz'den başlar tanımıyla karşılaşmışsınızdır. bu konu kafasına takılan vatandaşlar EQ yardımıyla 0-20 hz arasını 100 db arttırıp hiçbirşey duyamadığını yada -100 db azaltıp hiçbirşey kaybetmediğini tecrübe ederek rahata kavuşabilir. benim kulağım bu frekansları duyuyor diyenlere süpersonik kulaklarıyla hayatta başarılar diliyoruz.

    aynen alt tizlerin üst tizleri yutmasında olduğu gibi, baslarda da biraz ters şekilde bu sefer üst basların alt basları yutması durumu söz konusu olmaktadır. ancak elbette bu durumun ortaya çıkabilmesi için dinledilen seste tüm bas frekanslarının beraber bulunması gerekir ki birbirlerini yutabilsinler. yoksa Axel Thesleff - Bad Karma dinlerseniz bu farkı yeterince alamayabilirsiniz. bu şarkı sırayla belli aralıklara bindiriyor çünkü. şarkı bir bölümde sadece 20-50 hz aralığına yükleniyorsa ne yapsın hıdır ? sert baslar diye de tabir edebileceğimiz üst bas frekansları 60 hz'den 400 hz'ye kadar gitmektedir. 200-400 hz civarı davullar gibi aşırı sert frekanslardır. piyasada baslara dönük üretilmiş birçok parça bulunur ve Bad Karma örneğindeki gibi bunların bazıları zaten kayıttan 30 hz odaklı gelmekte oluyor bu yüzden bu parçalarda diğerlerine göre daha az etki alabilirsiniz. frekans dengesi bu şekilde ayarlanmamış çoğu normal şarkıda ise bu ayarlar hayati önem taşıyor.

    nedir bu önem taşıyan ayarlar ? şimdi efenim taa en başta Audigy ses kartı derken ne demiştik ? bas seviye ayarı demiştik. sorun şu ki bas seviyesini arttırdığımızda ses üreticimizin bunu tasarlarken canı ne çekmişse o formüle göre artış alıyoruz. yani siz sadece bir bas sütununu kaldırıyorsunuz amma üretici size %60 30-60 hz, %50 60-200 hz ve %40 200-400 hz veriyor olabilir yada hepsine birden aynı oranda bindiriyor olabilir. eee kullandığımız kulaklık yada parça zaten bu frekanslara vermiş gazı. bu durumda sert bas frekansları derin basları yutup üstüne korkunç distorsiyonlara da sebep olacağından, bas seviyesi fazla geldi sanıp düşürmeye başlarız ve normalde alabileceğimizden daha az basla kalırız. yapılması gereken özellikle 60-400 hz aralığındaki frekansları gerektiğince indirmek ve bu sayede daha yüksek bas seviyelerine korkmadan çıkmak.


    60-80 hz ve 80-125 hz aralıkları: bastaki şeytanlar

    ayrıntılı çalışmalarım bana derin basları en çok sertleştiren yakın frekansların bunlar olduğunu gösterdi. elbette daha düşük bir aralık olan 60-80 arasını 80-125'e göre 2-3 kat daha az düşürüyoruz. herşeyin fazlası zarar. ancak baslarda kulaklıktan veya şarkıdan kaynaklı bir türlü halledilemeyen bir sertleşme hissediyorsanız mutlaka 80-125'i daha da aşağı çekin, genellikle bit yeniği bunda çıkıyor. bu frekanslar aslında oldukça yakın ses veriyorlar ancak etki seviyeleri değişik olduğu için ikisini ayırıp ona göre desibellememiz gerekiyor. ayrıca bazen bu durumun faydasını da görüyoruz. yani bazı şarkıların bu iki frekansa farklı gereksinimleri olduğuyla karşılaştım.


    Therion - The Invincible ve 125-200 hz aşkı

    bu frekans aralığı normalde kısılması gereken bir frekans aralığıdır çünkü gereksiz bas uğultuları yapıp derin baslara da kötü etki eder. ancak bu şarkının bir bölümünde bu frekansa ihtiyacımız oluyor ve yükseltmek zorunda kalıyoruz. albümdeki diğer şarkılarda böyle birşey yok. niye bu şarkıda var ben de bilmiyorum (ya enstrümandan dolayı ya da kayıtta birşey var). ancak 1:42 - 2.00 arasındaki bölümde bu aralığı arttırmazsanız bas vuruşlarının önemli bir kısmı yokoluyor (derin bas vuruşları devam ediyor onları demiyorum). bu arada ben bu aralığı hazır EQ'lar kullanırken 125 hz olarak biliyordum çünkü aynı görevi görüyordu. ffdshow SuperEQ kullanmaya başladıktan sonra bu bölümün 125 hz ile 200 hz arasında bulunduğunu anladım (zira 200 hz'den sonra davullar başlıyor, 80-120 hz arası da tamamen derin basları etkileyen başka bir frekans aralığı).

    bu keşif bana bu aralığı diğerlerinden ayırmam gerektiğini söyledi ve bugüne kadar tersi bir durumla karşılaşmadım. yani 125 ila 200 hz arasını ayırmama gerek olabilecek bir durumla karşılaşmadım. bunu nasıl keşfettiğim hikayesi sizlere örnek olması açısından önemli. EQ konusunda yeterince tecrübeli olmadığım dönem bu parçada basları fazla arttıramıyor ancak bu bölgeyi de kısmadığım için şarkıdaki bu bölümü kayıpsız dinliyor ve oldukça da seviyordum o bölümdeki bas seslerini. sonra EQ ayarlamayı öğrenip burayı kısık kullanmaya başlayınca, bu şarkıda da daha güçlü derin basların tadını çıkarmaya başladım ancak kısa bir süre sonra bu nakarat bölümleri girdiğinde o sevdiğim bas uğultularının yallopaçi aldığını gördüm. bunun sebebi ne olabilir diye düşünmeye başladım ve en son sert basları kısmayı öğrendiğimi hatırlayınca, teker teker kıstıklarımı geri almaya başladım ve böylece eski 125 hz, yeni 125-200 aralığı olarak tanımladığım frekansın bu parça için önemini keşfettim.

    işte bu işler böyle dikkat ve deneme yanılmayla öğreniliyor. öyle oturduğun yerden "EQ flat kullanılmalı" diye zortlayarak olmuyor.


    200-400: davullar ve insanlar

    bildiğin davullar, bateriler falan işte. kafanız şişiyor ve/veya donanımsal bas kontrolünü arttırınca distorsiyon alıyorsanız bu frekansları da indireceksiniz. ben her şahsen zamanki gibi bunları da indiriyorum. en çok indirdiğim frekanstır diyebilirim hatta. allah belasını versin. hazır EQ'larda 250 hz diye geçer genellikle.


    genel olarak neyi ne kadar arttırıyor veya indiriyoruz ?

    sonuç olarak, duyabildiğimiz düşük frekansların en düşüğü olan 30-50 hz'yi arttırıyor, yüksek frekanslarda da duyabildiğimiz en yüksek kısım olan 14 khz'yi arttırıyoruz. her iki ucun da en önemli kısımlar olması tesadüf olmasa gerek. geri kalan frekansları çoğunlukla düşürüyoruz dikkat ederseniz. tizlere doğrudan etki eden 1.750 hz'den 13.5 khz'ye kadar olan kısmı komple indiriyoruz ki 14 khz'miz serbest kalarak coşsun. baslarda da aynı şekilde 50 hz'den 400 hz'ye kadar indirimler uygulamamız gerekiyor hem bas sorunlarını ortadan kaldırmak açısından hem de derin basları rahat bırakabilmek için. benzer şekilde yine uçların yanındaki bölümleri düşürüyoruz dikkat ederseniz, sağ sol farketmiyor. bu da tesadüf değildir. her iki uçtan yani baslardan da tizlerden de bağımsız olarak takılan bölümler 1 khz diye ifade ettiğimiz 400 hz ile 1.750 hz arası ve 2 khz diye ifade ettiğimiz 1.750 ila 3 khz arasında bulunan özel bölüm.

    ne kadar yapmamız gerektiğine gelince, burası biraz da ses yüksekliğini ilgilendiriyor. bunu kendiniz tecrübe edip bulmanız gerekiyor. burada dikkat etmeniz gereken şey, db sınırı olabildiğince geniş bir EQ kullanmanız gerektiği. ben ffdshow SuperEQ'yu 22 db sınırıyla kullanıyorum ve yetiyor. ancak EQ'ların db seviyeleri de birbiriyle aynı değildir. kimisi iki kat fazla oynama yapar kimisi yazdığı kadar. bu yüzden mutlaka ffdshow gibi sınırsız bir EQ ile bu işi öğrenin. yoksa beklediğinizin altında sonuçlar alabilirsiniz.


    yayınlanan frekans dengesi grafiklerini neremize sokacağız ?

    arkadaşlar istediğiniz herhangi bir yere sokabilirsiniz. bunlar bizim için hiçbirşey ifade etmiyor, saçma sapan grafikler. dünyanın en uyduruk kulaklığını üret onun da frekans dengesini çıkarırsın. burda hangi frekans hangi kalitede veya hangi desibelde ölçülmüyor ki. burada 0 noktası olarak bir yer belirleyip ona göre güya kıyaslıyorlar. bunlar bazı şeyleri gösterebilir ama sınırlıdır. mesela yüksek frekansları düşük gösteriyorlar, eee zaten yukarda anlattım gerçekten de yüksek frekansları arttırmamız gerekiyor. ancak ona kıyasla 20hz civarıları genelde 0 noktasında gösterilir halbuki bir o kadar da o frekanslara bindirmemiz gerekiyor.

    dolayısıyla sen tam olarak neye göre 0 noktası belirliyorsun ? bazı verilerde görüyorum 1 khz yazıyor. 1 khz'nin desibel yoğunluğuna göreyse o zaman normal, çünkü 1 khz biraz arttırıldığında fazla rahatsız etmeyen ama fazla da arttırımda etkisi çok güçlü olan yani genellikle cihazlarımızda yüksek gelen bir frekans. o zaman onun gözünden bakarsak 30hz benzer yoğunlukta yani 0 noktasına yakın ve 16 khz çok aşağılarda görünebilir normaldir. ancak bu çıkabileceği kapasiteyi de göstermiyor. 30hz'yi nereye kadar arttırabilecek gücü var kulaklığın gösteriyor mu mesela ? elbette göstermiyor. sonuç itibariyle bu grafikler hiçbir sonuca vardırmaz sizi arkadaşlar. ayrıca hiç de insan kulağına yaklaşık sonuç vermedikleri bazı yukarda bahsettiğim gibi dengesi aşırı değişken kulaklıkların dengesindeki farklılıkları düzgün tespit edememelerinden rahatça anlaşılıyor.

    bazı arkadaşlar sıkışınca teknik verilere sığınır. eq kapalı olacak falan derken bu grafiklerdeki yerlerde sürünen yüksek frekansları nasıl açıklıyorlar bazen merak etmiyor değilim. laf olsun diye söyledim yoksa burdan yola çıkarak birşey demeye çalışmıyorum. ihtiyacım yok zaten ben neyin ne olduğunu kendi kulağımdan öğrenirim. head-fi'da zırva saçma üç beş review okuyup elindeki yüzlerce dolarlık kulaklığa aşık dolaşan falanca forum karakterinden değil.


    eq'suz dinleyenler ne dinliyor ?

    çok basit, ya o kadar uyduruk parçalar dinliyorlar ki ayarlanması gereken frekanslar zaten yok :D ikincisi, equalizerı rastgele veya preset'li deneyip küsmüşlerdir. üçüncüsü beni aşar fazla da girmek istemiyorum. siz anladınız. bir ihtimal kullandığı cihaz yada şarkılar önayarlı geliyor olabilir. çok uç noktalar bunlar, zannetmiyorum öyle birşey olacağını. yüzlerce dolarlık ürünler belki fark yaratmak için bunu keşfetmiş olabilirler. haliyle hifi gibi sihirli bir kelimeyle birleştirip afiyetle yediriyor olabilirler.

    yazdıklarımı okuduysanız, bir de başkalarının yaptığı kulaklık incelemelerini hatırlayın. hayatınızda hiç böyle şeyler okudunuz mu ? ne türkiye'de ne dünya'da bunlar yok. nasıl yok ya dersin, basbayağı yok kardeşim. ben teker teker insanlara adeta özel ders verek öğretiyorum bu sürece başladığımdan beri. konu bu kadar detaylıyken sen neye göre elindeki kulaklığın tizini, tonlamasını, basını değerlendiriyorsun. ne kullandığın nasıl kullandığın belli değil ki...


    audigy 2 zs ve foobar eq'ları ve genel olarak equalizer tuhaflıkları

    arkadaşlar equalizer zaten standart farklarından dolayı oluşmuş olan birşey demiştik. kelin ilacı olsa lafı gibi olacak ama maalesef equalizer'ların kendileri arasında da bir standart yok... ve bu tahmin edin başımıza ne açıyor ? tabii ki iş açıyor.

    equalizer biliyorsunuz bantlardan oluşan birşey. ne kadar çok bant o kadar iyi diyebiliriz kabaca. çünkü sorunlar genelde bantlar azaldıkça başlıyor. çok sevilen sandisk sansa clip'lerde mesela çok iğrenç bir equalizer var ki 4-5 sütunlu. o yüzden buna rockbox kurmadan adam edemiyoruz. gerçi bu konuda uzmanlaştıktan sonra elleme şansım olmadı ama belli birşey bu. maalesef çok sevdiğim audigy 2 zs de bu konuda sabıkalı. neyse ki windows platformunda çareler tükenmiyor...

    tabii buna ihtiyaç olmaya da biliyor. daha önce anlattığım gibi, vlc'nin eq bantları yerli yerinde olmasına rağmen foobar ile vlc'nin verdiği 14 khz sesi aynı değil. ben sorunun vlc'de olduğunu düşünüyorum çünkü vlc'de 14 ila 16 khz nerdeyse aynı sesi veriyor. şimdi burda audigy 2 zs'nin equalizer'ına giriş yapalım (creative yazılımlarıyla beraber gelenden bahsediyorum).

    a2zs eq'sunun bir avantaj, birden çok ise dezavantajı var. birinci avantajı, bu eq'yu creative yaptığından olsa gerek, en solda olan yani 30-60hz civarını kontrol eden frekansımız daha donanımsal yani daha güçlü ve bozulmayan bir bas sunuyor. burdan yapılan bas katkısı nerdeyse bas seviye ayarınınkiyle aynı. ancak ben uzun süreli tecrübelerimden biliyorum, iki ayar %100 aynı değil. %80-90 civarı aynı. eq'nun bas sütunu birazcık daha etkisiz. yine de her türlü yazılımsal (foobar'ın, vlc'nin vs.) eq'dan kat kat daha sağlıklı bas sunar. bu önemli bir avantaj çünkü bas seviye ayarının ve yazılımsal eq'ların birlikte yetemeyeceği durumlarda devreye sokulabiliyor.

    dezavantajlar ise 7 bantlı olmasından kaynaklanıyor. buraya dikkat çünkü bunu adını hatırlamadığım bazı mobil cihazlarda ve çeşitli windows yazılımlarında da görmüştüm. arkadaşlar bazen eq'lar üzerlerinde yazan değeri gerçekten sunmuyorlar. bu konuya zaten vlc vs. foobar 14 khz'sini anlatırken birkaç kez girmiştim. bu konunun çok daha sıkıntılısı a2zs'nin 7 bantlı eq'sunda karşımıza çıkıyor.

    sorun şu: 7 bant olunca iso standardına göre olması gereken bazı frekanslar silinmiş. mesela en solda 31 hz, yanında 63 hz, yanında 125 hz olması gerekiyordu, ya da bu kadar keskin alınmayacaksa da benzer frekanslar konulması gerekiyordu. ancak creative ne yapmış ? bunları silip yerine sadece 125 hz koymuş. yani 3 sütun yerine tek sütun var ve 30-60hz'yi kontrol edecek bir sütun yok. şimdi iş burada daha da çetrefilleşiyor. neden derseniz, çünkü o tek sütunda 125 hz yazıyor ama ben yukarda anlattığım therion - the invincible'daki özel durum dolayısıyla 125 hz frekansını çok iyi tanıyorum ve creative'in 125 hz'si kesinlikle benim bildiğim 125 hz değil...

    önceki paragraflarda anlattığım gibi bu sütun aslında bas seviyesine benzer bir formülasyon kullanıyor. yani bir frekans kombinasyonu ve 125 hz etkisi oldukça düşük. 125 hz'yi düşürmek istediğimiz durumlarda bu sütunu kullandığımızda haliyle yanında 30-60 hz'ler de gittiğinden bassız kalıyoruz. peki tek sorun bu mu ? maalesef... sol taraftaki sorun aynen sağ tarafta da mevcut. normalde 8 khz ve 16 khz diye iki sütuna ayrılması gereken tizler tek sütunda birleştirilmiş ve üzerine 8 khz yazılmış... bilin bakalım bu sütun neyi kontrol ediyor ? bu da tiz seviye kontrolüyle nerdeyse aynı formülasyonu takip ediyor, en önemlisi 8 khz'yi tek başına kontrol edemediği için düşürdüğümüzde yanında daha yüksek frekanslar da gidiyor.

    gelelim foobar eq'suna... foobar'da alışık olmadığımız frekanslar bizleri karşılıyor. 2 khz'nin önemi ve yarattığı etkiden yukarlarda bahsetmiştim. ancak ben bu örnekleri standartları daha keskin şekilde takip eden eq'ların karakteristiğine göre vermiştim. auzen eq'su, elite pro eq'su, vlc eq'su ve daha birçok programın eq'su aynı sütunlara aynı tepkileri verirler. foobar ise olumlu olumsuz bazı farklar yaratıyor çünkü frekans tercihleri değişik.

    foobar'da 2 khz ayarı yok. yerine 1.8 ve 2.5 khz değerleri var. bunlardan birini değiştirerek benzer etki alabiliyorsunuz ancak diğer eq'lardaki 2khz etkisini alabilmek için her ikisini de harekete geçirmek gerekiyor ve ben bu iki frekansın ayrı ayrı bulunmasının hiçbir şarkıda faydasına rastlayamadım. yani son derece gereksiz buldum. durduk yere iki sütunla uğraşmamızı gerektiriyor. burdan ne anlıyoruz ? burdan şunu anlıyoruz, frekanslar eq'nun kodlanmasına ve donanımın verdiği tepkiye göre değişik etkiler yaratabiliyor. normalde 1.8 khz ile 2 khz arasında fark olmaması lazım çok yakın frekanslar çünkü yada burda fark varsa o zaman 2.5 khz'nin daha da farklı olması lazım ama hiç beklediğimiz şekilde olmuyor.

    çünkü esasında diğer eq'ların 2 khz ile oynarken tam olarak sağa mı sola mı eğilimli olduğunu, yani tam olarak hangi yelpazeyi etkilediğini bilemiyoruz. foobar'ın da 1.8 ve 2.5 khz derken %100 tam olarak sağındaki solundaki değerlere hangi yüzdeyle etki ettiğini bilmiyoruz. işte baştaki vlc vs foobar 14 khz'si farkı da buradan geliyordu. ya vlc ya da foobar yalan söylüyor. hangisi doğru bilemiyorum, benim kulağım foobar doğru söylüyor diyor çünkü diğer eq'lar 16 khz veriyor ve işe yarasa da foobar 14 khz'si kadar belirgin olmuyor ve yüksek frekansları daha az duyacağımızdan hareketle ben foobar'dan yana oyumu kullanıyorum. ama bu sadece tahmin sonuçta... belki foobar tam olarak 14 khz'yi harekete geçirmiyor ama hangi kombinasyonu kullanıyorsa bu iyi oluyor benim bildiğim bu kadar.

    a2zs ve diğer ses kartlarının tiz seviye ayarına da bir iki cümleyle değineyim yeri gelmişken... bu tiz seviye ayarları da maalesef mi diyeyim bilmiyorum, kombinasyon tizler. foobar'daki gibi spesifik bir 14 khz yüklenmesi donanımsal olarak tiz seviye ayarında bulunsaydı daha güçlü ve temiz bir tiz alabilir miydik acaba ? güzel bir soru. çünkü bas seviyesinde olduğu gibi tiz seviyesi de ses kartının donanımsal gücünden faydalanıyor. bunu nereden anlıyoruz ? foobar 14 khz artışının yetmediği parça/kulaklık kullanırken tiz seviyesini arttırarak daha yüksek seviyeye bozulmadan çıkabiliyor olmamızdan. ancak tiz seviyesini devreye soktuğumuzda daha fazla 4 ve 8 khz düşürümü gerektiğinden bunun bir kombinasyon olduğunu anlıyoruz.




    A2ZS'nin sıkıntılı, en soldaki ve en sağdaki bantlar birleştirilerek 7 banta düşürülmüş EQ'su:

    Kulaklık ve ses dünyasına ilişkin bilgiler

    en soldaki 125hz ve en sağdaki 8khz değerleri gerçeği ifade etmiyor. burda 125 yazan sütun daha çok 30-60hz ağırlığı taşıyan bir kombinasyon bas kontrolü. 8k yazan sütun da 16khz'ye kadar yüksek frekansları daha çok içeren bir kombinasyon tiz kontrolü. bir başka kötü özelliği 12 desibel sınırı olması.




    foobar2000'in daha detaylı olması bazen işe yarayan bazen yaramayan EQ'su:

    Kulaklık ve ses dünyasına ilişkin bilgiler

    en sağdaki 20khz'yi duyamıyoruz o yüzden gereksiz ancak 16khz yerine koyulmuş olan 14khz biraz daha güzel bir tiz sağlıyor. başka EQ'larda sadece 4khz ve 8khz indirimi uygularken, foobar'da 3.5'ten 10khz'ye kadar bütün sütunlara dokunmamız gerekiyor. yine daha önce anlattığım gibi diğer EQ'lardaki 2khz etkisini alabilmek için de 1.8 ve 2.5khz'yi beraber yönetmemiz gerekiyor. aynı durum baslarda da söz konusu elbette, diğer EQ'larda daha çok 125hz ve 250hz sütunlarıyla oynarken burda 110'dan 311hz'ye kadar dokunmamız gerekiyor.






    KULAKLIKLARDA SAHNE (SOUNDSTAGE) KAVRAMI

    arkidaşlar bu en önemli mevzulardan biri. zira her iki kişiden birinin bu konu hakkında vıcıklandığını görürsünüz. ben de her yeni başlayan gibi, ilk anlarda ne kastedildiğini anlayamıyordum. benim için kulaklık demek sony e818lp'den daha yüksek ses ve bas veren kulaklık demekti. ne amfi bilirdim ne equalizer.

    sonra ortamlara aktıkça bu sahne kavramını daha sık duymaya başladım. zamanla kafanda şöyle birşey oluşuyor: "kulaklıkta bir sahne varmış, içinde solist varmış, baterist varmış, solist şurda baterist burda çalıyormuş, konumlandırma varmış, vokaller önde, arkadaymış, midler önde arkadaymış" vs. kafanda bunlar oluşunca haliyle kulaklığı değerlendirirken tizi bası unutup sahne ne kadar geniş diye bakmaya başlıyorsun. bi de yanına "havadar, geniş, ferah sahne" gibi laflar eklenince bir çeşit klostrofobiye kapılıp kulağındaki kulaklık zaten geniş sahneli olsa bile beğenmiyorsun :) bu olay kıyafetlerdeki moda kavramına çok benzeyen bir olay her yönüyle...

    ha sonuçta sahne diye birşey yok mu ? aslında var. ancak xiaomi piston 2'de yok. brainwavz m4-m5'te yok. sennheiser cx 300-II'de hiç yok. ancak sorarsan bunların sahnesine hasta sürüyle walking dead bulursun. bu sahne muhabbeti olmayan kulaklıktan sahne çıkartıyor, olan kulaklığınkinin de yok sayılmasına yol açıyor. dediğim gibi kulaklık piyasası ölçülemeyen ve dahi kolay anlaşılamayan bir piyasa. moda kavramı, batıl inançlar felan gırla gidiyor.

    neyse tekniğe geri dönelim. ben çok miktarda kulaklık kullanıp yeterli süre ortamda aktıktan sonra bu kavramın yasaklanması gerektiğine karar verdim. çünkü sahne çok geniş bir tabir ve yanılgılara yol açıyor. halbuki öteden beridir çok daha bilinen ve teknik, dolayısıyla daha spesifik olarak birşey ifade eden bir kavramımız var: "akustik". ben bunu kullanıyorum. tabii yanına frekans ayrımını da eklemek gerekiyor o da onun bir uzantısı çünkü.

    peki akustik nedir ? kabaca kulaklığın çıkardığı sesin yayıldığı alana denir. şöyle düşünün, kulaklık biliyorsunuz kulağımızın içinde olan küçük bir cihaz. tabii kulakiçilerden bahsediyorum. şimdi düşünün bu size ses veriyor ama tam olarak nereye veriyor ve hangi boyutta veriyor ? şimdi kafanızda biri 15" biri 19" olmak üzere iki tane monitör çizin. ikisi de aynı görüntüyü vermiyor mu ? veriyor. ikisi de ekranda ne varsa aşağıdan yukarı hepsini içeriyor mu ? içeriyor. peki ikisi arasında ne fark var ? boyut farkı var. peki bu bizde neye yol açıyor ? içindeki veriyi daha net görmemize, aynı zamanda daha gerçekçi görmemize ve daha iyi odaklanmamıza ve daha çok zevk almamıza yol açıyor.

    gördüğünüz gibi bazen boy önemlidir... çok boyutlu bir etkisi vardır. ben buna kulaklıklarda "akustik ses boyu", kısaca sadece "ses boyu" diyorum. yani sesin ne kadar büyük alanda çıkabildiğidir mesele. şimdi tam burada geniş ekran mevzusuna gireceğiz. çünkü boyut kavramı sadece tek yönlü olmaz. şimdi biri 19" kare, biri 19" geniş ekran monitör düşünün. hangisi daha büyüktür ? zor bir soru değil mi... yatay olarak düşünürseniz geniş ekran daha büyüktür ama ikisi de toplamda 19" olduğu için geniş ekran monitör daha çok yatay olarak uzadığından boy olarak düşük kalacaktır. dolayısıyla ekrandaki nesneler de ona oranla küçük (ama geniş) olacaktır. bu durumda eğer 19" geniş ekranın boyu sizin zevkinize göre küçük geldiyse, 19" kare sizin için daha büyük bir monitör olacaktır ki benim için öyledir ve şahsen ben zaten 19" hatta 22" ve benzeri geniş ekran monitörlere çöp gözüyle bakıp 19" kare kullanmaktayım.

    yani gördüğünüz gibi iş büyük mü küçük mü'den öteye gidiyor. büyükse nasıl büyük sorusunu sormak zorunda kalıyoruz. bazı arkadaşların sahne kavramına "yatay sahne", "dikey sahne" kavramlarını eklediğini ben gördüm, siz de belki görmüşsünüzdür. elbette yüzde yüz bilemiyorum aynı şeyden mi bahsediyorlar ancak bana göre yatay, dikey akustik-sahne dendiğinde kastedilmesi gereken budur.

    peki geniş ekran monitörlerin, yani yatay akustik genişliğinin kulaklıktaki karşılığı nedir ? frekans ayrımı, enstrüman ayrımı, ayrımlar (separations), midlerin önde arkada olması vs. tüm bu kavramlar aslında bu kavramın varyasyonlarıdır. aynen geniş ekran monitörde sağdan sola çok şey sığdırabildiğiniz gibi, geniş akustikli bir kulaklığa da frekansları daha rahat dizebiliyorsunuz. böylece ne oluyor ? baslar, tizler, midler (vokaller ve enstrümanlar) birbirlerinden daha bağımsız çalabildikleri için daha çok detay içerebiliyorlar.

    bunu şuna benzetebilirsiniz: şeftali suyu ve vişne suyu düşünün. canınız hiç şeftali çekmiyor, deli gibi ekşi vişneyi köklemek istiyorsunuz. ancak size şeftali ve vişne karışımı bir kokteyl sunuyorlar. aynı tadı verir mi ? vermez. neden çünkü karışmıştır. işte akustiği dar kulaklıklarda frekanslar birbirlerine yakın konumlandırıldığından yani yeterli mekanizma oluşturulmadığından, bu sesler kendi karakteristiklerinden bir miktar ödün verip kokteyl haline gelirler. ancak tabii tamamen sıvı olan şeftali ve vişne suyu örneğindeki kadar bir değişim olmaz... örnek örnektir.

    ben bu konuyu frekans ayrımı başlığı altında ele almayı doğru buluyorum. ancak yatay akustik diyen birini de dövmem. ancak bunca lafa rağmen hala sahnesi geniş deyip geçiyorsa, hele yanında bir de "colored sound, warm sound, vocal tonality" falan diyorsa kim olursa olsun dayaktan kaçamaz. onu söylemek zorundayım. neyse konuyu dağıtmayalım...

    şimdi frekans ayrımı mevzusu da tek celsede bitecek bir mevzu değil. mesela shure se215 var ki frekans ayrımları çok başarılı bir kulaklıktır. ancak bütün frekanslar gayet ayrıkken basları midlerine yapışıktır. nispeten güçlü baslar içerse de baslara yeterli yerin ayrılmadığını, oluşan sinyal distorsiyonlarından ve olağandışı şekilde midlere yakın gelmesinden anlıyorsunuz. yani neymiş, bir kulaklığın frekans ayrımları topyekün bir kavram değilmiş. ben yine de "genel frekans ayrımları" ve "enstrüman ayrımları" tabirlerinin ayrı ayrı kullanılabileceğini düşünüyorum. genel ayrımlar derken, baslar, tizler, vokal ve enstrümanlar (enstrümanlar tümden ele alınacak) birbirlerine ne kadar uzak bu kastedilebilir. enstrümanlar daha detaylı bir konu olduğundan yani çok sayıda enstrüman bulunduğundan onların kendi içindeki frekans ayrımları da "enstrüman ayrımı" şeklinde tanımlanmaya devam edilebilir.

    neden çünkü işte frekans ayrımı kavramları genel frekans ayrımlarıyla bitmiyor. enstrümanlar için de ayrı bir tabir gerekiyor. bütün bu veriler karşılıklı olarak farklı farklı değerlere sahip olabiliyor. mesela frekans ayrımları başarılı olsa da, enstrüman ayrımları yetersiz kulaklık bulabilirsiniz. hem enstrüman, hem genel ayrımları başarılı ama bas ayrımı başarısız kulaklık bulabilirsiniz. bas ayrımı başarılı ama diğer frekansları yapışık kulaklık bulabilirsiniz. şimdi bu kombinasyonlara ses boyu düşük, orta, yüksek ve çok yüksek şeklinde farklı değerler alabilen ikinci bir parametre ekleyelim... görüyor musunuz ortalık nasıl karışıyor...

    akustik ses boyunu sadece gerçekçiliği arttıran genel bir faktör olarak kafanızda canlandırmayın. kafanızda daha iyi oturtmak amacıyla birkaç vurgu yapıyorum: ses boyu düşük bir kulaklığın basları 10 kaplan gücünde diyelim, ses boyu yüksek bir kulaklığın basları 8 kaplan gücünde dahi olsa bile daha yeterli gelebilir. çünkü büyük olduğundan kulağını daha çok doldurup daha farkedilir olur. 19" kare monitördeki görüntünün 19" geniş ekrana göre daha tatminkar gelmesi gibidir. 19" kare geniş değildir ama daha "doğrudur" işte. aynı şeyi tizlerde, vokallerde, enstrümanlarda düşünün.

    frekans ayrımı için de aynısı geçerli. onun da tadı başkadır. ckr9, im50, se215 gibi kulaklıkların son derece yüksek frekans ayrım oranı hoşunuza gidebilir. ben şahsen ses boyunu daha fazla önemsiyorum. bu yüzden tercihim beta-cks77'den yana oluyor. ancak bunların frekans ayrımları bana göre yeterli olsa da, saydıklarım kadar başarılı olmasını yine de isterdim elbette. keşke hepsini verebilen mükemmel kulaklığımız olsa ama olana kadar kendimize göre ortalama olarak en iyisini bulmak zorundayız :D

    burada genel piyasa eleştirisini de es geçmeyelim. bütün bu anlattıklarımı laf olsun diye anlatmıyorum. piyasada gördüğünüz sahne kavramının ne kadar basit geçildiğini farkedin diye anlatıyorum. çoğu kişi olmayan veya yetersiz parametrelere sahip kulaklıklara sahnesi havadar deyip geçiyor. xiaomi piston 2 örneğinde olduğu gibi. kimsenin sahne derken ne kastettiği belli değil kısaca. kıyaslamalar da tanımlamalar kadar yetersiz olunca iyice işin içinden çıkılmaz hale geliyor. işin içine fiyatın yüksek yada düşük olması dolayısıyla oluşan yanılsamalar, okunan review'lerin sorgulanmadan doğru varsayılması, batıl inançlar, ikinci el yada ticari satışları dolayısıyla gerçekleri konuşmak yerine sessiz sedasız alım satım yapıp pek tartışma çıkarmaya yanaşmayan karakterler vs. vs. birçok etmen girince ortalık daha da karışıyor.

    bunlar yetmezmiş gibi başta anlattığım bas ve tiz konularını bir düşünün. kim basları, tizleri, eq'ları, kaynakları nasıl kullanıyor, batıl inanç kapasitesi ne durumda (sorun bakayım o inceleme yapanlara flac, burn-in falan fark yaratıyor muymuş bakın ne diyolla :D), piyasada hangi konumda bulunuyor, neler kullanmış, bütün bunları ekleyin ve siz siz olun siz şüpheci olun. siz kendiniz olun, başkası olma kendin ol böyle çok daha güzelsin :D


    Kulaklık ve ses dünyasına ilişkin bilgiler

    soldaki resmi 19" geniş ekran, sağdaki resmi ise 19" normal ekran olarak düşünün. ikisi de 19" yani aynı miktarda toplam alana sahip olmalarına rağmen geniş ekran yatay olarak genişlediği için boy olarak daha düşük kalır. bu da yanlardan daha fazla görüntü almasını sağlasa da sonuçta gerçekçiliğini, tatminkarlığını azaltır. o zaman bu minnacık ekranları kullanan milyonları nereye koyucaz diyorsanız... bilmiyorum arkadaşlar xiaomi piston'u yağlayıp yağlayıp kulağına sokanları nereye koyuyorsanız oraya koyun. bi de ben 19" kareyi gözüme sokuyorum yetmiyor, bunlar bu monitörleri masanın ucuna falan koyuyorlar nası bi mide varsa yarabbi...



    Kulaklık ve ses dünyasına ilişkin bilgiler

    şimdi ön ve arka seslerimizi yerleştiriyoruz. soldaki arka midler, sağdaki kulağınıza yakın gelen baslar, vokaller, tizler ve ön midler. gördüğünüz gibi bu iki yapının artı ve eksileri var. geniş akustikli kulaklığımız yatay olarak daha fazla alana sahip olduğu için ne oluyor ? ön ve arka sesler birbirinden uzaklaşıp rahatlıyor. peki boydan kaybetmek zorunda mı ? aslında değil. bazı kulaklıklar biraz kayba uğrar şekildeki gibi (shure se215, vsonic g/r02 gibi). bazıları uğramaz (im50, ckr9). ben birden fazla konuyu anlatabilmek için boydan bir miktar kaybedenleri referans aldım. normal akustikli kulaklığımız da dikkat ederseniz öndeki ve arkadaki sesi yeteri kadar ayırıyor (beta-cks77 akustiğini referans aldım). arada boşluk var yani. üstelik boy avantajı dolayısıyla daha doğru ses veriyor. ancak sonuçta soldaki tip kadar frekans ayrımı içermiyor. böyle bir gerçek var.



    Kulaklık ve ses dünyasına ilişkin bilgiler

    son olarak en rezil tipi ekliyoruz. en solda görmüş olduğunuz kulaklık hem boydan iyice sıçmış durumda, hem de frekans ayrımı neyin kalmamış durumda. işte en çok yağlanan xiaomi piston 2, brainwavz m4-m5, sennheiser cx 300-II falan hep böyle. bunların yorumlarını okurken boşuna şikayet edilecek diye bekliyorsun sonuçta "midleri bayağı önde, ooo vokaller müthiş ayrık, uuu enstrüman ayrımı üst düzey" falan gibi karın deşen 3.5mm jack'i alıyorsunuz. şunu 2 saat dinleyip diğer akustik tipine sahip bir kulaklığa geçin, daha ilk parçada noluyo lan önle arka ayrık demeniz gerekir. demiyorsanız kulaklık piyasasından çekilin. tavsiyem sahte sony ex300ap almanız 5-10 liraya falan bulunabiliyor çeşitli yerlerde. en azından paranız cebinizde kalır.

    tabii buradaki çizimler çok basit unutmayınız. bunlar herşeyi göstermiyor. ön sesler içinde vokaller, baslar, tizler tam olarak ne yapıyor göremiyorsunuz. ön ve arka seslerin ayrımı da bu kadar basit olmaz farklı sesler tam olarak ön ve arkaya ne kadar geniş yayılıyor gibi ince detayları burada göremiyorsunuz. ancak sonuçta yaklaşık olarak durum budur. anlayan anlar.






    BURN-IN MUHABBETİ, KULAKLIKLAR ÇORBA GİBİ PİŞER Mİ, ÇİÇEK GİBİ AÇAR MI ?

    nayır. ne kulaklık pişer, ne ses kaynağı açar. ne kablolar şişer, ne jaklar kabarır. peki bu muhabbet nerden fırlıyor ? elbette insanların inanç mekanizmaları ve duyduğumuz seslerin tam olarak ölçülemeyen şeyler olmasıyla ilgili felsefe zortlatabiliriz ancak ateş olmayan yerden duman çıkmaz diye bir laf vardır bilirsiniz. bu yazıda daha çok ateşin çıktığı yeri bulmaya çalışacağız.

    öncelikle şunu anlayalım. kulağımız yorulan birşeydir. saatlerce gümbür gümbür müzik dinlerken tam anlamazsın ama kulaklığı çıkarınca duyma zorluğu çektiğini farkedersin. bazıları çınlama da yaşar. bununla beraber belli bir zaman sonra ses kalitende düşüş farkedersin, kulaklığı ilk taktığında çok daha berrak veya güçlü duyduğun sesleri şimdi daha zorlanarak duyduğunu farkedersin. tabii ilk önce kulağının yorulduğu aklına gelmez, onun yerine ekipmanı zorlamaya başlarsın. mesela duyduğun bas sesi bir türlü tatmin etmiyordur, seviyeyi zorlayınca ekipman nakavt oluyordur. "ulan bunun da bası düşündüğüm kadar sağlam değilmiş" diye düşünürsün. bu düşünce uyuyup kalktıktan yada yeteri kadar ara verip dinlendikten sonra yerini "yok ya sağlammış sağlam" düşüncesine bırakır.

    işin enteresan tarafı bunun olması için her zaman saatler boyu müzik dinlememizin gerekmemesi. kalkarsın, ev işleriyle uğraşırsın veya işe gidersin. spor yaparsın, sonuçta yorulursun ancak o gün kulağını hiç zorlamamışsındır. biraz müzik keyfi yontmak istersin ama seni yine bu kötü sürpriz bekliyordur. duyduğun seste o beklediğin mükemmellik bir türlü gelmiyordur. yine ekipmanın hatırladığın kadar iyi olmadığını düşünmeye başlarsın. biraz keyfin kaçar. işin daha da enteresan tarafı bunun olması için de her zaman yorgun olman gerekmemesi. bazen de kendini çok zinde hissedersin ancak vücudunda o an ne oluyorsa o zindelik, duyma gücüne ters yansır ve gayet tadını çıkarmaya uygun bir anında olduğunu sansan da yine aynı tatminsizliği yaşarsın.

    demek ki neymiş ? gün içerisinde çeşitli etkiler bazen duyu gücümüzü etkiliyormuş. elbette bu çok önemli bir seviyede olmuyor yani metallica açtığın halde serdar ortaç dinlemiyorsun, böyle birşey değil. ancak elindeki ekipmanın tam performansıyla ilgili kafanda soru işareti oluşturabiliyor. peki bu kadar mı ? değil. başka ne var ? anlatıyorum dinlesene kardeşim... en önemli sıkıntılardan biri daha şudur: nedir ? ya kardeşim... neyse. şimdi oturdun saatlerce bir kulaklıkla müzik dinledin. aradan geçti iki gün. taktın gene kulaklığı (kulağına). bir de ne göresin, daha önce farketmediğin şeyler duyuyorsun. peki neden haböyle oluyir ? çünkü beyinciğin çoktan unuttu ne dinlediğini. şuanda sadece hatırlıyorsun. çünkü ses dediğin 20hz'den 20.000khz'ye kada bişe. öyle böyle bişe değil yani. o kadar frekansı toparla toparla sonra yuvarla kolay bir iş değil. bu yüzden o anda farkettiğin şey andan ana değişebiliyor.

    bu farkediş saatler sonra olmayabiliyor. bazen bir ay dinlersin yine de bir kulaklıkta veya müzikte farkedeceğin şeyler seni bekliyor olabilir. aslında bu durum sadece bununla sınırlı değil. yıllarca dinleyip pek de sevmediğin bir şarkının sonradan müptelası olabiliyorsun. o arada ne oluyor ? dinlediğin şey mi değişiyor. hayır kardeşim sen değişiyorsun sen. aslında dinlediğin kulaklık aynı, şarkı aynı, ses kaynağı aynı. ama sen artık o eski sen değilsin. nerde o eski senler ? bazen saatler sonra, bazen aylar sonra, bazen yıllar sonra dinlediğin şeyi değerlendirişin değişebilir. şimdi anladın mı nerden çıkıyor o, "yaa aylar yıllardır düz kullanıyordum ben öyle, sonra bi burn-in testi gördüm böyle. 30 saat gömdüm şöyle. sonra da kulaklığın bir ucunu jack'ına soktum. ondan sonra da öbür ucunu kulağıma soktum. parmağımı da müzikçalara soktuktan sonracığıma... ne göreyim o benim kulaklığım thy sefer sayısını çoktan almış, ey serseri kulaklığım yolcu ben yolcu" muhabbeti...

    şimdi tamam bitti diyorsun. nereye gidiyorsun ? ben bitti demeden bitmez. işleri karıştıran en önemli hususlardan biri kulaklık değiştirme kısmıdır. şimdi kulaklık meraklısı can kardeş, durduk yere kaşınır ve kulaklıklığı değiştirir. buraya kadar herşey normal. ancak kulaklıklar öyle hınzır varlıklardır ki, hepsi birbirinden muzurdur. kimisinin bası şöyle böyledir, kimisinin tizi, kimisine midlerin yamuk dersin, benim nerem düz ki der. şimdi her kulaklığın yapısı farklı olunca haliyle senin beyinciğine farkettirdikleri de farklı olur. bu yüzden benim gibi olayın derinine inmek isteyen şahıslar aynı kulaklığı 2. hatta 3. kez farklı zaman aralıklarında hatırlamak için edinmek isterler. çünkü kulaklıkları değiştirip farklı şeyler denedikten sonra hem unutmaya başlarız, hem de neyin daha iyi olduğuna ilişkin görüşümüz karışır.

    anlatabiliyor muyum ? bir de şimdi sürekli ses kaynağı ve amfisini değiştiren insanları ekleyin. hoaydaaa... bir insanın beynini stabil tutup da her duyduğunu doğru yorumlaması işte bütün bu sebepler yüzünden çok zordur ve zor olan zor olduğu için çoğunlukla başarısızlık sonucunu doğurur. kaç kişi oturup bunları iyice eleyip dokuyup da suçu kendinde bulacak ? ancak benim gibi gözü açık, değerlendirmesi mantıklı, stabil zihne sahip isimler bu işin altından kalkabilir. orda burda gördüğünüz, cebindeki bütün parayı ekipmana saçıp abuk sabuk review okuyanlardan bunları beklemeyin.






    SES KALİTESİ DENİLEN SİHİRLİ AMA BOŞ KAVRAM

    çoğu kişinin kafasında son derece belirsiz bir ses kalitesi kavramı var. elbette özellikle acemi kesimde oluyor. bir ses kalitesi arayışı var ki sormayın gitsin. peki ne kadar gerçekçi bu arayış ? ses kalitesinden kastınız ne kardeşim, açık konuşalım...

    açık konuşursak insanlar şöyle birşey bekliyor, bir kulaklık alıcaklar, kulaklarına takıcaklar ve muhteşem, pırıl pırıl, kristal netliğinde sesler duyacaklar. "oha" diyecekler, "çüş" diyecekler, "vay be" diyecekler, "ne kadar berrak" diyecekler... yani uzun lafın kısası, farkında veya değil, herkes "elmas" arayışında arkadaşlar. halbuki bütçesi nedir veya elmas gerçekten lazım birşey midir, yani evet çok parlaktır da ne oluyordur yani... şimdi ekonomik satış değerini bir kenara bırakırsak, al sana elmas yüzük deseler 200 türk lirası verir miyim ? vermem kardeşim. banane parlıyorsa yada güzel görünüyorsa... beni alakadar eden birşey değil ki. bu bir.

    ikincisi mümkün mü diye bakalım. ses parlayan birşey mi ? elmas gibi ses nasıl olabilir ? işin aslı çok sevdiğiniz bir sanatçı gelip burnunuzun dibinde çalıp söylese bu olayı yakın çevrenize anlatırken asla "valla bütün sesleri kristal netliğinde duydum öyle berraktı ki böyle ses kalitesi görmedim" diye tabir etmezsiniz. aklınıza böyle birşey gelmez çünkü beyniniz böyle çalışmaz. zira dinlediğiniz sesler de normal gitar, davul, vokallerdi. ancak işler sanallaşınca yani devreye elektronik ve mesafe girince bütün bu kullandığınız ses cihazları size o tabiri kullanıcam "artificial" yani yapay geliyor. bu sadece bir yanılsamadan ibaret.

    hiç bunun üzerine felsefi olarak düşünmediğiniz için de sürekli beyninizin size sunduğu yüzeysel tabakayı geçemeyip, bu yüzeyde debelenip hayal kırıklığına uğruyorsunuz. bakın arkadaşlar, aradığınız şeyin ne olduğu üzerine düşünmelisiniz. olmayan birşeyi aradığınız müddetçe sizi hiçbir kulaklık kurtaramaz. bunlar elbette sık sık düşündüğüm şeylerdi ancak bu satırları yazmadan birkaç dakika önce çok övdüğüm cihazlardan aliexpress cks77'sine yapılan birkaç yorum okudum, beklediğim kadar iyi değil tarzı yorumlar yapılmış, onları görünce bu konuya hemen girmek istedim. bu daha önce de karşılaştığım bir durumdu çünkü.

    arkadaşlar, keyfinizi kaçırmak istemiyorum ama aradığınız elmas gibi parlayan tizler, midler, baslar simply not exist (yok işte o kadar)... kullandığımız cihazların ses kalitelerinin bir sınırı var. zaten gerçeğe çok yakın bir ses veriyorlar. bunun üstüne çıkmaları mümkün değil çünkü çıkacak bir yerleri yok. ancak detaylarda fark yaratıyorlar işte tizleri biraz daha iyi oluyor, akustiği biraz daha iyi oluyor, basları biraz daha iyi oluyor falan. elmas veya uçak arayışınıza bir son verip elinizdekinin kıymetini bilmeye bakın.

    bu arayışınızın ihtiyacı olan bir işte kullanmadığı halde sabah akşam sentetik testler yaparak işlemcisinin, ekran kartının, psu'sunun vs. ne kadar işe yaramaz güçlü veya kaliteli olduğunu görüp zevk alanların yaptığından bir farkı yok. bunun adı bağımlılıktır ve can sıkıntısı, tatminsizlik gibi duyguların sonucudur.






    FREKANSLAR VE MİDLER ÜZERİNE (TAM OLARAK NEDİR BUNLAR ?)

    basların ve tizlerin ne olduğunu hemen hemen herkes çözüyor. ancak midler konusunda bazı tuhaf, çelişkili yorumlarla sık sık karşılaşıyoruz. bunların temelinde frekans spektrumu denilen şeyin tam olarak anlaşılamaması yatıyor.

    arkadaşlar, bildiğiniz gibi ses diye birşeyimiz var. bu ses şeyimiz; baslar, tizler ve midlerden oluşuyor. baslar, düşük frekanslar. bunlar mesela arabanın kapısı çarptığında çıkan sert ve yumuşak sesler, bomba patladığında çıkan uğultular, insan seslerinde ve çalgılardaki koyu tonlar, şarkılardaki güm güm vuran kısımlar vs.'dir. tizler ise yüksek frekansları ifade eder; şarkılardaki şıkır şıkır ziller, insan sesleri ve çalgılardaki ince tonlar, ağaç hışırtısı gibi tiz sesler vs.'dir. midler dediklerimiz ise bunların arasında kalan tüm tamamlayıcı sesler, karakteristik insan ve enstrüman ses tonları, kemanlar, gitarlar, oyunlarda filmlerde duyduğumuz her türlü ses, yani sesi ses yapan, birbirinden ayırt etmemize yol açan her türlü geri kalan sesler midler kapsamına girer.

    bu konuyla üstteki sihirli ses kalitesi mevzusu kardeş konudur. çünkü insanlar bu mevzuya benzer bir açıyla yaklaşıyorlar. kafalarında belli bir ses kalitesi kavramı olduğu için, kullandıkları kulaklığın sesleri akustik alandan bağımsız olarak daha gerçeğe yakın veya uzak verdiğine inanıyorlar yani hangisi daha "berrak" ise onu beğeniyorlar. yani kafalarında bir kaliteli ses, kalitesiz ses imajı zaten oluyor. bir de çeşitli yerlerden frekanslar hakkında yazılar da okumuş oluyorlar, dolayısıyla mutlaka "midler orta frekanslardır" cümlesi kafalarına çoktan kazınmış oluyor. onlar için frekanslar rakamlardan ibaret hale geliyor. hakkını vererek EQ kurcalamadıkları için de asla bu frekanslar tam olarak neyi ifade eder bilmeden yaşıyorlar.

    frekanslar aslında sihirli ve bilinmez şeyler değil. sadece bizim kulağımıza belirli sonuçlar olarak gelen şeylerin bilimsel karşılığıdır. monitör başında bir film izliyoruz, filmde adamın teki ağlıyor. ancak bilgisayar için o adam bile değil sadece 1 ve 0'lardan ibaret. zaten adam olsaydı ağlamazdı. bize ses olarak gelen şeyler de aynen böyle frekanslardan ibarettir. ortada sayısal birşeyin olması da size yarıştırma veya hesaplama imkanı vermek zorunda değil arkadaşlar. siz hiç daha iyi 1 ve 0 içeren bilgisayar gördünüz mü ? hepsindeki aynı 1 ve 0'lardır. frekanslar da böyledir. başarılı bir şekilde işlenmişse, sesi olduğu gibi yansıtıyorsa iş bitmiştir. iki kulaklık arasında frekans oluşturmada %0.2 başarı farkı varsa bu farkı da hissetmeniz bile mümkün değildir. ses cihazları arasında bu manada bir kalite farkının varolmadığını bu yüzden söylüyorum.

    bunlardan dolayı, biri çıkıp "x kulaklık midlerde daha başarılı" yada "2 khz - 4 khz arasını çok iyi veriyor" dediği zaman bu konuları çözemediğini ele vermiş oluyor. bu sıkça karşılaştığım bir durum. insanlar bu konuda ilerlemek istiyorlar ama nasıl ilerleyeceklerini bilmiyorlar. belki gerçekten o kulaklık "2 khz - 4 khz" arasında iyi olabilir ama bunun sebebi kulaklık değil EQ ile rahatça ayarlanabilecek olan desibel seviyesi olabilir. veya kulaklığın başarılı frekans ayrımları dolayısıyla sesler akustik detayları kaybetmeden çıkıyor olabilir ancak kişi bunu yanlış tarif ederek işi frekanslara vurup o kulaklığın daha kaliteli, net ses verdiği yanılsamasını oluşturabiliyor. bunun böyle olduğunun en net ispatı da, kesinlikle gayet sıradan ve rakiplerine kıyasla daha başarısız kulaklıkların midlerinin övülmesinin sıradan bir iş haline gelmiş olması.

    mesela birçok kişiye "midler nedir" diye sorduğunuzda size frekans aralığı vericektir :) çünkü kafasındaki midler, tizler ve baslar dışında kalan genel ses kalitesidir. kendince berraklığı ölçmektedir yani. elmas arayışı işte, bu yüzden iki konu kardeş demiştim. daha fazla uzatmadan sonucu veriyorum. arkadaşlar bakınız, midler nedir sorusunun cevabı: "vokaller ve enstrümanlar" olmalıdır. gerçek midler bunlardır, çünkü kulağımıza ulaşan bunlardır. para karın doyurur mu ? parayla aldığınız şeyler doyurur. midler 500hz ile 4khz arası değildir. frekanslar bizi ilgilendirmez. bu elektronik ekipmanlar için midlerin tanımıdır. bize ulaşan hali başkadır.

    ne demek istediğimi anlatabiliyor muyum bilmiyorum. bazı incelemelerde görebilirsiniz, adam midleri, vokalleri ve enstrümanları ayrı ayrı tabir etmektedir. ben bu ve bu gibi durumlar nasıl çıkıyor bunun üzerine düşünerek bu konulara girdim. işte bahsettiğim durumlar dolayısıyla algıda nasıl bir bozulma olmuşsa adam vokal ve enstrüman başarısını tabir ettikten sonra midlerle ilgili aynı doğrultuda olsa da bambaşka bir açıdan tablo çizebiliyor. bu da aslında bu yapay ses kalitesi algısı dolayısıyla oluşuyor. bunlara hem yazanların hem okuyanların dikkat etmesi lazım. vokaller ve enstrümanlarla ilgili en önemli konu equalizer ayarlarının doğru yapılması ve akustik başarılarıdır.






    ŞAHSIM HAKKINDA TARİHÇE VE BAZI NOTLAR

    85 doğumlu biri olarak müzik dinlemeye birçok kişi gibi Sony Walkman'ler ile 90'lı yılların ortalarında başladım. 10 yaş civarında olduğum o dönemler en çok dinlediklerim müzik kanallarındaki sabun köpüğü pop-elektronik şarkılardı. daha sonra müzik zevkimi değiştirecek olan Metallica grubunun Metallica isimli albümüyle tanıştım (Black Album diye de bilinir). o albümden bugün dinlediğim birşey kalmadı ama siftahı onunla yapmıştım.

    kulaklıklarla ilgili piyasa tecrübem uzun süre boyunca bir iki liralık sahtelerle 10-20 liralık orjinal Sony Earbud'ların farkını anlayabilmekten ibaret kaldı. masamda subwoofer'lı falan koca koca hoparlör sistemleri her daim bulunsa da onlarla müzik dinlemekten zevk alamadım (açılı gelen ses dolayısıyla). 2005 yılından beri evimde hoparlör sistemi bulundurmuyorum (bunda komşu katili olmak istemiyor olmam da etkili elbette). hoparlörleri kaldırdığım o dönemde ufaktan ufaktan değişik kulaklık deneme merakım da baş göstermişti ve ilk denemem o günlerde pahalı sayılabilecek ürünlerden Plantronics DSP-500 oldu. "ses kalitesini" iyi bulmuş olsam da ses yüksekliği derdimi çözemediğinden (henüz kulaklık amfileriyle tanışmamıştım ve kulaklıklardan ses yüksekliği de bekliyordum) kendisiyle vedalaşıp bu sefer "gerçek surround" olarak sunulan Zalman'ın 5.1 kulaklığına geçtim ve kulaklık denemeye tövbe ettim çünkü surround vericem diye bol driver koyarken driver kalitesini düşürmüşlerdi. ses kalitesi sahte ürünleri andırıyordu ve nedense surround'un hissini dahi veremiyordu. ses yüksekliğine zaten hiç girmeyelim.

    neyse, bu iki pek tatmin edici olmayan kulaklık denemelerimden sonra Sony Earbud bozuldukça-al döngüme geri döndüm. bu kulaklıkların daha yüksek sesli ve ses kalitesinde de bir eksiği bulunmadığını görünce ben ne diye bunları bırakmışım dedim ve macerayı bırakıp bu yolda devam etmeye karar verdim. 2013 yılına kadar en çok kullanacağım kulaklık 15-30 liraya alıp çıktığım Sony E818LP olacaktı. ara sıra 30-40 liraya kadar çeşitli Sony ve rakibi Philips farklı Earbud'lar deneyip yaklaşık olarak aynı sesi verdiklerini görmüşlüğüm de vardı. Sony-Philips kulaklık seçerken hz aralıklarına bakıp güya yeterli olanı seçiyordum işte, üç beş hz için kat kat para vermeye gerek yok diyordum. o da o dönemki değerlendirmemdi işte :) hz aralığı genişledikçe elbette iyi oluyordur ancak fiyat farkına değmiyordur diye düşünüyordum. daha piyasa gerçekleriyle yüzleşip hz mz nedir çözmemiştim. sonuçta 15-25 liraya elde ettiğim ses kalitesinden gayet memnundum benzer durumdaki herkes gibi. durduk yere 100-200 liraya çıkmayı gereksiz görüyordum yukarda bahsettiğim tecrübelerden ötürü.

    2013 yılında ise bana birşey oldu. bir ışık gördüm önce... yok ışık falan görmedim. bir çeşit travma geçirdim, olay şöyle gelişti: bir gün kalktığımda Sony E818LP'min yine çalışmadığını görmüştüm ancak "Marduk - Materialized in Stone" krizim tutmuştu ve acil olarak kulaklık almam gerekiyordu. lakin günlerden lanet olası pazardı ve Sony'ci amca gappalıydı. maalesef denize düştüğüm için Teknosa'ya sarılıp Sony-Philips mantıklı birşey göremeyince alamancı Sennheiser babaya güvenip MX 170 alıp akabinde babayı da aldığımı görüp (sıfır bas) iade etmeye çalışıp, iade almayacaklarını söylediklerinde de mağazayı dağıtıp (neyse bu espriyi forumda yapmıştım daha önce şimdi yapasım gelmedi aynı espriyi zırt pırt yapmaya gerek yok), sonuçta kulaklıksız kalınca bende şalter attı ve internete sarılıp "du bakali noluyi bu dünya'da" deyiverdim.

    kısacası artık çer çöp toplama dönemi sona ermişti. Teknosa ve Sennheiser'a beni çileden çıkarttıkları için teşekkürü bir borç bilirim. bundan sonra kulaklık firmaları benden korksundu. ne la bu yuvarlak başlılar diyerekten kanal tiplerine geçiş yaptım ve önce bildiğimiz yoldan gidelim diyerek kısa bir süre içinde sırasıyla Sony EX50LP, Philips SHE7000, Sennheiser CX 270, Creative EP-660 ve Koss RUK30 avuçladım. Pandora'nın kutusu açılmıştı... özellikle Creative, Sennheiser ve Koss yüksek ses ve baslarından dolayı benim Sony-Philips alışkanlığımı anında bertaraf edip gözümü açmışlardı. zamanla Koss'un fark yaratan ürünler ürettiğine kanaat getirip "benzer fiyatta olsa da marka model bayağı fark yaratıyor ağbi ya" dönemine de geçiş yapmıştım.

    ses yüksekliği ve yüksek seste bas performansının gazını da aldığımdan dolayı artık ses kaynaklarına da eğilmek lazım diyip yüksek db'li ses kartları arıyordum ki o sıralar kulaklık araştırmalarımda da sık sık amfi lafını duyuyordum. benim bildiğim amfi kocaman sistemlere, enstrümanlara takılan birşeydi. kullandığım ekipmanlarda pek mana veremiyordum ancak ses kartlarıyla sorunu çözemeyince amfi olayını denemek zorunda kaldım ve iyi ki de kaldım. ondan sonrası malum işte, hız kesmeden ekipman denemeyi sürdürdüm.


    ses konusunu çözmek için pahalı ürün kullanmak şart mıdır ?

    kendini sürekli çok ve/veya pahalı ürün kullanmış olmaya dayandıran bir kitle var. bu kitle, mesela benim hikayeme bakarak sıfır noktasından yeni çıktığımı düşünür. kendisinin gerçekte ne seviyede olduğunu farketmeden de yoluna devam eder. onlar öyle ekipmanlar kullanmıştır ki, onlar on yıllarını vermiştir, onlar aşmıştır, ekipman uçmuştur, çağlayan coşmuştur, kırlangıç düşmüştür...

    işin aslı bu insanlar takıntılı insanlardır. ne idüğü belirsiz bir "ses kalitesi" peşinde kafayı kırmışlardır. bu insanlar için ses dediğimiz şey, pahalı ve çok sayıda kulaklık kullanmadan önce "yoktur". bu yüzden onların istediği ekipmanı kullanmadıysanız siz henüz birşey bilmiyorsunuzdur. halbuki en basitinden bir sokak sanatçısının yanından geçtiyseniz enstrüman sesi ve vokalleri çoktan duydunuz. bir konsere gittiyseniz asla evinizde besleyemeyeceğiniz hayvan pahalı ekipmanlarla sanatçılar size sanatlarını icra ettiler. hoca sıkılınca sınıfta sesi güzel kızlara şarkı söyletti, siz de en güzel söyleyen kıza aşık oldunuz ama kız size vermedi.

    arkadaşınız bir gün evinize kocaman bir enstrüman getirip ben bunu çalmayı öğrenicem ve o kız bana verecek dedi ancak yıllarca uğraşmasına rağmen "mini mini bir kuş konmuştu"'dan öteye geçemeyince bıraktı ama o esnada siz bir sürü ses tecrübe ettiniz. güç bela o kız sonunda vericem dedi diyelim, kızla beraber sinemaya gittiğinizde orada tecrübe ettiğiniz ses detayları ve kullanılan pahalı ekipmanların yapısını bana saydırmayın şimdi burada. uzun lafın kısası, en basitinden bir masaüstü subwoofer gördüyseniz bile bas dediğin nasıl olur gördünüz. yukarda saydığım türlü atraksiyon esnasında da sese dair birçok şey kafanızda zaten oluştu. peki geriye ne kaldı ? geriye paranıza göre maksimum ne alabileceğiniz ve dahi ne almayı beklemeniz gerektiği, aldığınız/alacağınız iki ürün arasındaki farkları doğru analiz edebilme ve dahi piyasadaki marka, model, fiyat ayrıntılarını çözüp piyasayı okuyabilme kabiliyetine ulaşmak kaldı.

    işte geriye kalanlar bunlar ve tecrübe gerektirenler de bunlar. bu kısım da onların sandığı gibi pahalı ekipman kullanmış olmaya değil, merak, zeka ve yeteneğe bakıyor. kendimden örnek vermem gerekirse, piyasa araştırmasına girmeye karar verdiğimden yani 2013 yılından itibaren, basları övülen kulaklıkları bir bir alıp kötü yorum yapıyordum. çünkü bu güya "tecrübeli" kişiler tarafından basları "mükemmel" hatta "fazla" diye sunulan birçok kulaklığın en ucuz masaüstü subwooferdan zayıf olduğunu görüyordum. düşünün 50 liraya 2.1 hoparlör alıyorsunuz, 250 liraya aldığınız kulaklığın basları ondan daha zayıf. eğer kafayı yemişseniz, yani yukarda değindiğim gibi ses konusu sizin için kulaklık denemeye başlamadan önce varolmayan birşeyse, bütün yorumlarınızı kullandığınız pahalı ekipmanlara dayandırarak ve onlarla kıyaslayarak yapıyorsanız, o zaman her yeni kulaklık denediğinizde de kendinize çizdiğiniz bu dar kapsamdan çıkamamanız doğal olur. piyasadaki çoğu insan bu kafayla saçma sapan yorumlar yapıp acemilerin de piyasa algısını karman çorman ediyor.

    doğrudur, bir veya birkaç konuda çok başarılı bir kulaklık henüz tecrübe etmediyseniz, elinizdeki kulaklığın ne kadar iyi olduğunu tam olarak doğru yere koyamayabilirsiniz. ancak kafayı yemiş kitle bu olaya şöyle bakıyor: "sen en iyi kulaklıkları kullanmadın, o yüzden Xiaomi Piston 2 kötü diyemezsin, sen anlamıyorsun o yüzden sus". halbuki ben evet bazı ürünleri kullanmamış olsam da, düzgün bir zeka seviyesine ve tutarlı bir bakış açısına sahibim. o yüzden ben elimde ne varsa onları hakkıyla anlayıp, birbirleriyle en doğru kıyaslamaları yapabiliyorum. dolayısıyla Piston 2'nin elimdeki daha ucuz kulaklıktan kötü olduğunu biliyorum ve eminim. bu kitle ise herşeyi çok biliyor geçinmesine rağmen benim yapabildiğim bu basit ve ucuz kıyaslamayı bir türlü yapamıyor. sebebi kendilerini haketmedikleri bir konuma oturtmuş olmaları. zeka ve yetenek yetmezliğinin bir sonucu olarak, kendilerini sahip oldukları pahalı ekipmanlarla sınırladıkları için olmadık yorumlar ve kıyaslamalarla ortaya çıkıyorlar.

    uzun lafın kısası, 5 dolarlık iki ürünü düzgün kıyaslayamadığı halde size 1500 dolarlık ürünlerden ve harcadığı yıllardan bahsederek kendini satmaya çalışan bir kitleyle karşı karşıyasınız. vaziyetu'nun size anlatmaya çalıştığı budur. elbette bu insanlar Mars'tan düşmüyor ve bu satırları okuyan sizler de onlardan biri olabilirsiniz. ben size kendi yolumu anlatıyorum, sizin hangi yoldan gideceğinize ben karışamam.


    neden sadece kulakiçi kulaklık kullanıyorum ?

    başta anlattığım gibi, hoparlör sistemleri ortam sesi verdikleri için sesi içinizde yaşatamıyor. oyun ve film gibi şeylerde sesin yanınızda olması gerekmediği için iş görebilseler de müzikte yeterince yanınıza yaklaşamıyorlar. daha iyi duyabilmek için de sesi arttırmanız gerekiyor bu da apartmanda kullanımlarını kısıtlıyor.

    kulakiçi dışındaki kulaklıklar için ise fiziksel engelim var. sol yanağımdaki tükrük bezi üzerinde dışa doğru yerleşmiş olan büyükçe bir kitle dolayısıyla kulaklık taktığım zaman sol tarafın bir kısmı kitle üzerine yerleştiğinden kulağıma tam oturamıyor. bu yüzden sadece kulakiçi kulaklık kullanabiliyorum. ayrıca tabii kafaüstü kulaklıklar kulağa daha uzak olduklarından daha büyük ve güçlü sürücüler gerektiriyorlar ve haliyle f/p oranları teorik olarak (marka modele göre başarı değişebileceğinden ötürü) daha düşüktür.

    dolayısıyla bu durumdan ses bakımından fazlaca bir şikayetim yok. hikayemde de anlattığım üzere, fiziksel engelim ortaya çıkmadan önce de zaten kendi isteğimle kulakiçine geri dönmüştüm.



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi vaziyetu -- 13 Eylül 2017; 10:26:58 >







  • Büyük bir emek var. Eline koluna sağlık
  • Nakuğod kullanıcısına yanıt
    sağol kaptan. daha eklenmesi gereken şeyler var grafik falan da çizmek lazım da uğraşamıyorum.
  • Ortada bir emek var ama bilgilerin çoğu yanlış.
    Hocam bence Beats alıp oturun, sonuna kadar da EQ yapın. Kafanızı çok yormayın. Karmaşık işler bunlar.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: arasx

    bilgilerin çoğu yanlış. Hocam bence Beats alıp oturun, sonuna kadar da EQ yapın.

    ben yanlışsam sorun yok da, sen yanlışsan sıkıntı var
  • 10 numara konu olmuş Ekin. Eline sağlık.
  • Hocam oyle ahim sahim degil orta halli bir kulaklik alip dinlesen eve kosarak silersin su yazdiklarini. Eline saglik paylasimin icin ama kafan cok karismis. EQ ile oynayarak bu isler olmuyor inan duzgun bakir bir kablo bile taktidinda duydugun ses degisimine inanamazsin. Lutfen denemedigin, bilmedigin konularla ile ilgili kesin yorumlar yapma, bilgi/deneyim deryadir. Keyifli dinletiler dilerim :).



    < Bu mesaj bu kişi tarafından değiştirildi zek -- 6 Mayıs 2016; 16:25:52 >
  • zek kullanıcısına yanıt
    işte bunun gibilere 5 kuruşluk kulaklığı 500 dolara satıp "süper sahnesi var" diye inceleme yazdırtıyorlar.
  • Yorum yok valla, Allah akil fikir versin diyorum :D. Uslupta iyiymis. En kisa zamaninda akil yasinin beden yasiyla uyumlu olmasini dilerim.
  • quote:

    Orijinalden alıntı: zek

    Uslupta iyiymis.

    "Uslupta" diye birşey yok. "üslup da" diye birşey olabilir. onun sıkıntısı da sende olabilir. düzgün bakır kablolu orta halli kulaklıkla eq ve beynini kapatıp musiki avuçlayana kadar iki türkçe kitabı okusaydın
  • vaziyetu kullanıcısına yanıt
    son cumlemi israrla okumani oneriyorum. anlamanda ciddi sorunlar var. hadi yoluna cocum. banladim bosuna yazmak icin yorulma, beynin yavaslamasin emi.

    < Bu ileti tablet sürüm kullanılarak atıldı >
  • Güzel okuması keyifli bir yazı olmuş. Devamını bekliyorum. Özellikle de f/p kulaklık tavsiyelerinizi.

    < Bu ileti mobil sürüm kullanılarak atıldı >
  • uzun süredir stoklarda bulunmayan Phiree mini-ear desktop versiyon, HA-INFO adıyla aliexpress'te ortaya çıktı. ilgili bölümde güncelleme yaptım. daha düşük amfiler kullananlar düşünmeden geçsin.
  • Öncelikle yazdığınız yazıyı gecenin bu saatinde üşenmedim sonuna kadar okudum, gerçekten emek var emeğinize saygı duyuyorum bunu bilmenizi isterim :) Yazdığınız konuya ilgi neden fazla olmadı anlamadım ama tecrübenize dayanarak bir kulak içi kulaklık tavsiyesi isteyeceğim sizden :) Daha önce sennheiser cx200 kullanıyordum, cx300 de elime geçti pek sağlam malzeme değil, kulaklığı horda kullanmam hani ama malzeme kalitesi önemli benim için. Sizden ricam 150-200 bandında f/p oranında önerebileceğiniz, pişman olmayacağım bir tavsiyeniz varsa almak isterim. Dışarıya ses vermesin yeter, audiophile de değilim, ama sesin tadını alabilmem lazım, cx200 de alıyordum mesela ama 6 ay sonrasına kalmadı haznesi dolmuş sözde garantide de yapmadılar elimde kala kaldı. Açıkcası şu samsungun yeni nesil level u prolarıda sıcak geldi, deneme fırsatım oldu gear circle daki tasarım hatalarını gidermişler, circle boyunda tasma gibi duruyordu bu biraz daha kibar olmuş, dokunmatik tuşları da cabası. Ses kalitesi gayet güzel bunu da değere almanızı isterim tavsiyene istinaden.




  • arquerox kullanıcısına yanıt
    beta-cks77 konumda bu kulaklığın ortalama başarısının en iyi seviyede olduğunu anlatıyorum. sennheiser cx serisi kulaklık değil. akustik özellikleri piyasadaki en uyduruk çin oturtmalarından bile kötüdür. bütün enstrümanlar aynı noktadan gelir. düzgün kulaklığa alışınca farkı anlarsın.
  • Şimdi ben kulak içi kulaklık arayışındayım şu sıralar. Maksimum 100 liraya kadar, bass ve tiz seslerini en iyi şekilde alabileceğim bir kulaklık arıyorum. Önceden tam modelini hatırlamıyorum ama akg kullanıyordum ve bozuldu 3 sene kullandıktan sonra. Çok iyi tiz ve bassa sahipti. 2011de almıştım yanlış hatırlamıyorsam ve 50 lira vermiştim. Buna benzer güzel bir kulaklık önerirseniz dediğim gibi max 100 tlye sevinirim.

    Not: Yazının bir kısmını okuyabildim vaktim olunca kalanını da okumak istiyorum.
  • Mugetsuga kullanıcısına yanıt
    arkadaşlar tavsiye sormayın çünkü bildiklerimi anlatıyorum elimden geldiği kadar. açtığım konular arasında bazı kulaklıkların incelemeleri de var, bunlar rastgele seçilmiyorlar. konulardan ne okuyorsanız odur. şimdi bas ve tiz arıyorum diyorsun da sen akustik nedir inceleyebildin mi bugüne kadar. ses boyu nedir, frekans ayrımı nedir deneyimledin mi, iki kulaklık arasındaki farkları anlayabilecek noktaya geldin mi. yüzlerce dolarlık 100 tane kulaklık kullanmış tipler bugün hala saçmalamaktan öteye gidemiyorlar. hiçbirşey kullanmamış birine ne tavsiyesi vereyim. başka alanlarla karıştırmayın burası başka bir dünya. herkese teker teker danışmanlık yapacak halim yok, zaten yapsam da ordan çıkacak bir sonuç yok. ortadan da özelden de sürekli aynı sorular akıyor. tüm açtığım konuları okuyup anlamaya çalışacaksınız sonuçta anlayacağınız anlayabileceğiniz kadar olacak. benim ekstra yapabileceğim birşey yok.




  • Valla tekrar tekrar okunabilecek bir yazı olmuş çok teşekkürler eline sağlık hocam.
  • Dostum bilgili olabilirsin ama...

    bir kalite farkı olsaydı vaziyetu keşfederdi. vaziyetu bir fark almıyorsa demek ki fark yoktur. eğer ufak da olsa bir fark görürse vaziyetu gelir burda nerden ne fark oluyor söyler. benden mantıklı birşey duyana kadar başka birşeye inanmayın.
    < Bu mesaj bir yönetici tarafından değiştirilmiştir >
  • emeğine sağlık. kimine doğru kimine yanlış gelir bu bilgiler ama ortada verilmiş bir emek var. En önemlisi bu
  • 
Sayfa: 12
Sayfaya Git
Git
sonraki
- x
Bildirim
mesajınız kopyalandı (ctrl+v) yapıştırmak istediğiniz yere yapıştırabilirsiniz.